Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23. Bölüm

@sessizzyazarr._

23. Bölüm

İntikam…

Gözlerimi büyük bir dürtüyle açtım. Bu seferde o bembeyaz boşluktaydım. Ama bu kez katlanmayacaktım. Gözlerimi kapatıp olduğum yere oturup beklemeye başladım.

Bu sefer gözlerimi yavaş yavaş çok sakin ve sessiz bir tınıyla açtım. Saat sabah altı yedi gibi görünüyordu. Yataktan doğrulup kıyafet dolabımın solundaki boy aynasına baktım. Kendi yansımamla bakıştım. Bir birimize baka kalmıştık. Aklımı çeliştiren sorular tekrardan yerini bulmuştu. Ancak bu kadar soru içinden kendime tek bir soru sordum sadece. Beril’e bunu kimin yaptığı. Evet, biri bunu kasten bilerek ve bana acı olsun diye yapmıştı. Acımı çekmiştim hem de haddinden fazla çekmiştim. Artık daha fazla ağlamak tamamen bir saçmalıktan ibaret olurdu. Gözlerimi yansımamdan ayırdım ve üç gündür giydiğim kıyafetlerimi çıkarıp üstüme simsiyah bir kazak altıma ise simsiyah bir kot giyip odadan çıktım. Merdivenleri inip salona girdim. Bora Ömer ve Gizem orada yoktu. Sadece Hürkan büyük bir dikkatle duvarı izliyordu. “Günaydın.” Diyebildi. Ses çıkarmadan salonu geçip mutfağa gittim. Bir bardak su doldurdum ve sadece bir yudum içebildim gerisini içseydim büyük bir ihtimalle kusacaktım. Bir çift ayak sesi duyunca soğuk bir his hissettim he irkildim. Kapıdan bir adım uzaklaştım içgüdüsel olarak. Her ne kadar bununla başa çıkabileceğimi düşünsem de yapamıyordum. Hep bir adım geri kaçıyordum. Hiçbir zaman başa çıkamayacaktım belki de. Tek isteğim normal bir liseli gibi sınavlara girip istediğim üniversiteye gitmekti. Neyse ki hayat bana bunlardan önce minik küçük bir macera yaşatmak istemişti. Bunu düşününce sinirlerim bozulmuş bir şekilde sırıttım. Sinirlerim iyice bozulmuştu. Kendimi tutamadım ve minicik bir kahkaha attım. Gözleri bana dönen Hürkan’a göndüm bende. “Merve bir planım ver ama bunun sana uygun olduğunu düşünmüyorum.” Dediğinde cümleye başladığı gibi gülücüğüm soldu. “Bu ne demek oluyor?” dedim ardından “ Anlat.” Dedim. Bana baktı gözlerimin tam içine baktı. “Merve senin için hiç iyi olmaz.” Ne dediğini anlayamıyordum. “Hürkan saçmalama bu benim olayım ne demek sana iyi olmaz?” bana hatta gözlerimin içine bakıyordu hala. “Anlat dedim.” Ondan uzağa bir adım attım. Bunu fark etmiş olacak ki oda bana bir adım attı. “Hürkan anlat dedim.” Hürkan benim ne dediğimi duymamış gibi bakıyordu. “Merve…” dedi anlamlı anlamı. Kolunu uzatıp belimi kavradı ve kendine çekti. Neden bana öyle baktığını soracaktım ama sonrasından vazgeçtim ve bende ona baktım. Gözlerinde küçük bir çocuğun üzüntüsü hayal kırıklığı vardı. Daha derine indiğimde ise boşluk görüyordum. Belki de ben anlamıyordum. Ama anladığım bir şey vardı ki onunda hayalleri benim gibi yarım kalmıştı. “Hürkan…” diye tekrar ettim onu. “Gözlerin de ki ışığı tekrar geri getireceğim.” Dedi. Öyle miydi? Gözlerimin ışığı mı solmuştu? Gözlerine bakmaya devam ettim. Onun siyaha dönük gözlerine bakarken aniden bana birinin gözleri geldi…

                                                                                

 

“Ağabey!” dedi küçük kız. Küçük kızın bağırması ağabeyinin yüzüne bir gülücük saçı verdi. “Efendim canım.” Dedi ağabeyi. “Sence annemde yanımıza çiçekle gelir mi?” dedi küçük kız. “O nerden çıktı güzelim.” Dedi ağabeyi. Annesi gelemezdi ki. Annesi o eve çakılı kalmıştı. “Annem çiçek çok sever. Ben de çok severim.” Ağabeyinin koyu kahverengi gözleri solmuştu bu cümleye. “Ağabeyim şimdilik anne gelemeyecek tama mı? Anlaşalım.” Dedi ardından küçük kıza bakarken söyle söyledi “İstersen gel ben seni çiçeklerle dolu bir yere götüreceğim.” Dedi. Küçük kız buna heyecanlı bir çığlık koparıp uslu bir çocuk gibi ağabeyin ellerini tutup yürümeye başladı.

Uzun bir süre yürüdükten sonra küçük kız “Ağabey hala gelmedik mi?” dedi şikayet ederken. Ağabeyi “Geldik güzelim merak etme.” Kapının gönünde durup tabelayı okudu ağabeyi. “Ankara Devlet Mezarlığı” dedi içinden. “Hadi bakalım canım girelim.” Dedi ağabeyi sessiz olmaya çalışan bir fısıltıyla. Etrafta sadece kuş cıvıltıları vardı. Ağabeyi yürüyüp mezarlığın en sonunda üstünde kıpkırmızı bir gül olan mezarın önünde durdu. “Anne merhaba.” Dedi. Ama bir cevap gelmedi. Ağabeyini büyük bir özenle dinleyen küçük kız neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. “Anne bak sana kimi getirdim.” Dedi ağabeyi

Sessizlik.

“Kızın seni özlemiş… Benim gibi”

Sessizlik.

Neler olduğunu anlamayan küçük kız ağabeyinin elini daha sıkı tutmaya başlamış. “Ağabey annem diyorsun nerede annem?” diye sormuş. Ağabeyi cevap verememiş. Etraf tekrar kuş cıvıltıları dolmuş. “Ağabey şurada ki çiçek çok güzelmiş.” Demiş küçük kız eliyle mezar toprağının üstünde ki gülü göstererek. Ağabeyi dikmişti oraya onu. Başını sallamakla yetindi ağabeyi. Mezarlıktan çıktılar ve yürümeye devam ettiler. Bir süre yürüdükten sonra ne ağabeyi karamsar havadan çıkmıştı ve normal haline dönmüştü. Ancak şu anda kardeşini doyurması gerekiyordu. Ve o ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. “Ağabey.” Dedi küçük kız tatlı bir tınıyla. Ağabeyi derin bir nefes aldı. “Ne oldu ağabey?” diye sordu ardından küçük kız. Ağabeyi “Bir şey olmadı canım sadece bir az yoruldum.” Dedi. Kız başını sallayarak yürümeye devam etti…

Gözleri aynı onunkilere benziyordu. Bu düşünceyle bir adım geri attım. Ama aynı zamanda, bize işkence eden o adamada benziyordu. Belki de bende ona benziyordum. “Hürkan… Kim yaptı bunu ona.” Cevap vermedi bana. Belki de veremedi. “Merve, şunu bil kim yaptıysa ne olursa olsun bulacağım.” Dedi bana bakarak. Gözlerinde ki ifade hiç değişmiyordu. “Hürkan çok teşekkür ederim.” Dedim. Bunu içgüdüsel olarak demiştim. Sanki dudaklarım benden ayrı hareket ediyordu. Gözlerini benden ayırmadan cevapladı “Neden?” dedi en içten haliyle. İlk önce ne diyeceğimi bilemedim. Sonrasında “Her şey için.” Diye mırıldandım. “Önemli değil çilek kız” dedi. Aslında çok önemliydi. Benim için, bana duyduğu saygı için çok önemliydi. “Şimdi bana planını anlatır mısın?” dedim. Gözleri gözlerimden bana döndüğünde ondan cevap bekliyordum. “Bak Merve, senin canının yanmasını istemiyorum bu yüz-“ derken onun lafını böldüm: “Hürkan benim yeterince canım yandı. Şimdi ya bana planını anlatırsın ya da bu evden bu saniye gidersin ve ben kendi başıma hallederim.” Dedim. Bunu yapardım. Ayrıca bu evde kaldığı da yeterdi. Minik bir tebessüm etti bana bakarak. “Şimdi.” Dedi anında ciddileşmişti. “Bu olay olduktan hemen sonra ben bunun kimin yaptığı hakkında bir arayışa girdim. Ancak seninle daha fazla zaman geçirmem gerektiği için şimdilik ikinci konu olarak düşünmüştüm.” Dedi. Yüzümde bir mimik bile oynamamıştı. Devam etmesini işaret ettim. “Çok yakın zamanda Azra ile araştırma yapmaya başlamıştık.” Diye devam etti. “Elimiz de ne var?” diye bir soru yönlendirdim. Önce düşünüp ardından cevapladı “İçeri geçelim.” Dedi. Başımı sallayıp salona doğru ilerledim. Salona geçtiğimizde ise karşılıklı oturduk. “Evet, ne var elimizde?” diye soruyu tekrarladım. “Öncelikle bunu kim yaptıysa arkasında kanıt bırakmamaya oldukça özen göstermiş. Kızın otopsi raporunda yazana göre önce beyin kanaması olmuş. Bu sebeple felç yaşanmış gibi görünüyor. Daha sonrasında ise birçok yerinden kesikler olmuş.” Dedi soğuk bir sesle. Bana bakışları nasıl tepki vereceğimi ölçüyordu sanırım. Sesimi çıkarmadan dinliyordum. Bu olaylarda objektif olmak zorundaydım. Öyle de yaptım. “Peki, neyle zarar verildiği çıktı mı otopsi raporunda?” dedim ve cevabını bekledim. “Şimdilik tam bir bilgi yok ancak polisler hala araştırıyor. Keskin bir nesne ile kesikler oluşmuşa benziyor.” Anladığımı belirterek bir soru daha yönelttim. “Peki, ne kadar süre önce öldüğünü biliyor muyuz?”. Bana baktı “Sen gördükten yaklaşık iki saat önce kesikler atılmış.” Başımı salladım. “Cenaze ne zaman olacak.” Diye mırıldandım, yerde ki halının çizgilerini sayarken. Hala bana bakarken tekrar cevapladı “Bu hafta sonu.” Dedi buruk bir tınıyla. Oldukça üzgün görünüyordu. “Tamam. Şimdilik Azra’yı ara buraya gelsin.” Dedim. Başını sallayarak kalkıp mutfağa ilerledi. Görüş alanımdan çıktığından geri yaslandım ve sakin bir kafayla düşünmem gerektiğini anladım. Şu ana kadar ne olduysa hepsini gözden geçirdim. Ne yaşadıysam gözden geçirdim. Geçmişim aklıma girmeye çalışıyordu, onlardan ne kadar uzak olmaya çalışsam da onlar beni bırakmıyorlardı. Gözlerimi kapattım. Açtım. Kapattım. Açmak istemedim. Açtığımda kendimi durduramadım. Ayaklanıp odama çıktım. Odama girince adımlarım yavaşladı. Etrafa bakakaldım. Gözlerim odada gezinirken bir yerde takılı kaldı. Fotoğraflarım. Dolabımın yanında ki kutuya doğru yürüdüm. Kutuyu alıp odadan çıktım. Kafamı iki yana salladım. Bu olanlar beni kendimden çıkarmamalıydı. İfadesiz bir yüze büründüm ve evden dışarı çıktım. Bunu neden yapıyordum ben bile bilmiyordum ama geçmişe ait tüm her şeyi yakmak unutmak istiyordum. Kutuyu evin birkaç adım uzağında ki çöpe fırlatıp uzaklaştım. Eve kadar yürüdüğümde soğuk yüzümle çöpe doğru baktım. Ardından eve girdim. Önüme döndüğümde Hürkan’ı önümde görünce sıçradım. “Ne yapıyorsun sen ya. İnsan ses çıkarır.” Dedim. Sözüm bitirmeden üstüne konuştu “Merve nereye çıktığını sorabilir miyim?” diye bir soru yöneltti. Cevabımı hiç düşünmeden söyledim “Seni ilgilendirse söylerdim. Ama merak ediyorsan iki dakika bahçeye indim.” Dedim ardından sorun mu var? Bakışını attım. Başını iki yana salladı. “Keşke bana söyleme zahmetine de girseydin de evde iki dakikada kalp krizi geçirmek zorunda kalmasaydım.” Dedi. O sözünü bitirmeden yürümeye başlamıştım. Mutfağa girdiğimde onunda peşimden geldiğini hissettim. “Azra’yı aradın mı?” dedim. “Evet, geliyor.” Dedi. Ardından Azra gele kadar bir birimize tek kelime dahi etmedik. O salona oturdu bende mutfakta oturup arka bahçeme baktım.

🕙︎

Yaklaşık yarım saat sonra kapının çalmasıyla yerimden nihayetinde kalkmıştım. Kapıya vardığımda Azra bana gülücük attı ve yorgun bir sesle “Merve.” Dedi. Üstüne beyaz bluzunu altına ise siyah bol pantolonunu giymiş, sırtında simsiyah bir çanta, deri ceketi vardı üzerinde. Sanırım beni özleyen bir arkadaş edinmiştim. Birbirimize banka kaldığımızı fark edince “İçeri gel.” Dedim. Ayakkabılarını çıkardıktan sonra bana baktı ve hiç beklemediğim bir anda sarıldı bana. Bana bir anne sevdasıyla sarılmıştı. Öncesinde ne yapacağımı bilemedim. Sonra kollarımı kaldırıp bende ona sarıldım. Yaklaşık bir iki dakika öyle kaldık. Ardından ben geri çıktım. “İçeri geçelim.” Dedim. Başını salladı. Eli hala sırtımı ovuştururken salona girdik. Hürkan ayağa kalktı ve Azra’ya “Raporları getirdin mi?” Diye sordu. Azra başını salladı. Hepimiz koltuğa oturup önümüze masayı çektik. Azra çantasından birkaç sayfalık kağıtlar çıkardı. “Bu otopsi raporu.” Dedi bir kağıt parçasını önüme koyarken. “Bu ifadeler.” Dedi başka bir sayfa daha çıkarırken. Gerisini biliyoruz ama ben yine de dosyayı kopyalı halinde çıkardım.” Dedi ona cevabı ben verdim “Çok teşekkür ederim Azra.” Dedim gülümseyerek. Cevabı bana gülerek verdi. “Şimdilik elimizde bunlar var.” Dedi Hürkan. “Bence şimdilik yeterli zaten cinayetin içerisindeyiz” diye ekledim...

Loading...
0%