@sessizzyazarr._
|
24. Bölüm (Yazarın Anlatımıyla) Gizem en son nasıl bu kadar kendini suçlu hissetmişti bilmiyordu. Bir eli Ömer’in elinde aklı ise Merve’de idi. Gözlerini kapatıp düşünmeye başladı. Onun için ne yapabilirdi diye. Kendisine çok yardım etmişti. “Gizem, iyi misin?” diye sormuştu Ömer. O da Merve için çok edişe ediyordu. Onun için neler yapabileceğini düşünüyordu o da. Başını salladı Gizem, ardından Ömer’e döndü “ Ömer biz ne yapacağız? Merve beni çok sefer düşündü ne yapacağız biz.” Dedi endişeli bir şekilde. Kendini çok suçlu hissediyordu Gizem. “Merak etme Gizem umut edeceğiz ve elimizden ne geliyorsa yapacağız.” Dedi Ömer sakin bir şekilde. Başını sallamakla yetindi Gizem bunu yaparken gözünden bir damla yaş yol çizdi. Bunun altından birlikte kalkacaklarını düşündüler. Ama bilmedikleri birçok şey vardı… 🕙︎ (Merve’nin anlatımıyla) Şimdiye kadar tüm hayallerinizi düşünün. En çok başarmayı istediğinizi. Şimdi ise önünüze gelen engelleri düşünün. Sizce aşılamayacak bir engel var mı? Ya da sadece sizin yapamayacağınız? Hayır. Varsa da bence sizin öyle düşünüyorsunuzdur. Bu sizin düşünme biçiminiz değil mi? Peki ya başka bir kişi ve yerden seslendirsek bu soruyu ne düşünürdünüz? Bu sorular sizin kafanızı karıştırdı mı peki? Benim sorularımla çelişmek zor değil mi? Gözlerimin beynimin hatta kalbimi ve hatta bedenim de ki her bir damarın işlemediğini düşünüyordum. Gözlerim kendi istediğini yapmaya çalışırken aklım bana tonlarca soru soruyordu. Kalbim sanki bedenime küsmüş atmıyordu. Ben buydum. Ben Merve Demirel kendini bile kontrol edemeyen biriydim. Ama hayır bunlar da aklımın yaptığı türlü oyunlardan biriydi. Kendimi kaybedeceğimi her düşündüğümde, kendimi yeniden fark ediyordum. Buna ne denir bilmiyordum ama üstesinden gelebileceğimi düşünüyordum. Ama olanlar ortada ki belki de bunu başaramayacaktım. Belki de hiç başaramamışımdır. Bedenimden her zaman nefret etmişim. Ancak bunun nedeni ruhum yerine fazlalık olarak düşündüğüm bedenimdi. Kendi evimde fazlalıktım. O evde herkes fazlalıktı. Her beden fazlalık her beden gereksizdi. Annemin bile. Gözlerinde korkusuzluk vardı hep annemin. Hep cesurdu. Ağabeyim de öyle her zaman cesur korkusuz ve zekiydi. Sanırım ben onlar gibi değildim. Ben kendi bedenimden korkan her seferinde kendi bedeninden nefret eden kişiydim. Ben her seferinde sesimi susturur ses çıkmasından korkardım. Kendimden bile korkardım. Kendi sorularımdan bile korkardım. Ya da cevaplarından. Ama bazen çok cesur olurdum. Kendimi ilerde görür gözlerimi açar korkusuzca bakardım. Kimisine göre bu tamamen saçma olabilir ama yine de bu bile bazen güç verirdi. Şimdi ise ne ruhumda ne de bedenimde güç kalmıştı. Ruhumda ki umut ışığı solmuş ne yapacağını bilemez haldeydim. Kendimi çok kez ayağa kaldırdım, kendi kendime çok sefer düştüm. Çok sevdiğimi kaybettim. O kadar çok ellerimden uçtu ki ruhları… Kendi hayatımı hep daha iyi olacağını söyler kendimi kandırırdım. Hep daha güçlü olacağımı düşünerek ayağa kalkmaya çalışırdım. Ama kendi içimden bir ses boşuna uğraştığımı söylüyordu. Belki de haklıydı. Belki de çok ama çok haklıydı. Gözlerimin artık yanmasına dayanamıyordum. Gözümde ki dinlendirici gözlük beni nasıl gösteriyordu pek de umurumda değildi. Saatin gece yarısını geçtiğini düşünüyordum. Tam olarak saati bilemediğim gibi kaçıncı bardak kahvemi içtiğimi de bilmiyordum. Elimde ki birkaç sayfayı da salonda ki halıya bıraktım. Kahvemden bir yudum daha aldığımda sıcak kahve dilimde ağır bir acı tat bırakmış, yavaş yavaş mideme doğru indiğini hissettim. Kendimi tamamen raporlara verdiğim için kahvemi yeniden doldurmayı unutmuştum. Elim bardağımı kavradı ve kalktığım sırada Hürkan uzun süredir sağladığımız sessizliği bozdu, “Merve daha içme hiç uyuyamadın uyuman lazım yoksa okuduklarından veya notlarından hiçbir şey anlamazsın.” Diye söylenmeye başladı. Tek kaşımı havaya kaldırdım “Hürkan ben ne zamandır sana ne içip yediğimi soruyorum?” dedim. Elimi yüzüne götürdü ve gözlerini ovuşturdu. “Gidip uyumalısın Merve.” Dedi derin bir nefes aldı ve devam etti “yoksa gerçekten Beril’e tam olarak kimin bunu yaptığı neden yaptığını bulamayız.” Dedi. Aslında haklıydı, uyumam gerekiyordu. Ancak öte yandan şu an konuyu tam anlamıyla anlamıştım. Başımı sallamakla yetindim. Kağıtları salonun ortasında ki masaya bırakıp yukarı çıkmıştım. Hürkan ise salonda yatıyordu ama pek uyuyabileceğini sanmıyordum. Sanırım ben uyuduktan sonra raporları bir kere daha gözden geçirecekti. Merdivenlerden sakin adımlarla çıktım ve ilk solda ki kapıya girdim. Etrafa bakmadan hızlıca üstümü değiştirip yatağıma yattım. Yatağımın sağ tarafında üç tane yan yana cam duruyordu. Birinin perdesini çekip sokağı ve onun üzerinde duran Ay’a baktım. Gözlerim tek tek istemeden yıldızları saymaya başladı. Bunu yapmayı uzun zaman önce bırakmıştım ama artık bir refleks olmuştu. Yatağa girmeden önce hiç uykum yoktu. Ama yatağa yattığım gibi uykuya daldığımı hissediyordum… Tekrar o beyaz boşluktaydım. Gözlerim etrafa bakındı. Buranın gerçekten de bir sonu yoktu. Sağıma soluma dönüp etrafa bakınmaya devam ettim. Gözlerim bu sefer arkama kaydı. Sonra onu gördüm. O minicik elleri, kocaman kahverengi gözleri, minicik boylu o kızı gördüm. Bana büyük bir gıptayla bakıyordu. Ona adım atmak istedim. Ona sarılıp çokça kez özür dilemek istedim. Ama korktum. Kendi geçmişimden korktum. Kendi çocukluğumdan korktum. Ben o masum minicik çocuğun duyduğu hislerden, yaşadıklarından korktum. |
0% |