@sessizzyazarr._
|
25. Bölüm Gözlerim ağır bir şekilde açıldı. Gözlerim dışarıya kaydı, ardından ise başucum da ki saate. Saat sabahın altısıydı. Dışarısı hafif sisli ve daha güneşin doğuşuna şait olmamış gözüküyordu. Ayağa kalkıp odadan çıktım. Koridora doğru yürürken ayağımda bir sızıntı da beraberinde geldi. Gözlerim yanıyordu. Ayaklarım benden istemsiz merdivenleri bir bir indi. Son basamağı indiğimde karşımda ki görüntüyle karşı karşıya kaldım. Hürkan yüzünde kağıtla uyuyordu. Elinde bırakmadığı tükenmez kalemiyle tüm gece uyumadığı, şimdi ise salonda ki kanepede uyuya kaldığı anlaşılıyordu. Yüzümde ister istemez bir tebessüm yerleşti. Onun yanından adımlarımı sessizleştirerek geçip mutfağa girdim. Kendime su kaynatırken aklıma her zaman ki gibi bir soru takıldı. Hürkan neden bana bu kadar yardım ediyordu? Bu sonunun binlerce cevabı kafamı ele geçiriyordu ki mutfak kapısından gelen bir sesle aniden irkildim. “Günaydın.” Dedi boğuk bir sesle. Başımı sallamakla yetindim. Ardından “ Çok yorgun görünüyorsun.” Dedim. O da başını salladı ardından yukarı yüzünü yıkamaya çıkacağını söyledi. Kaynattığım suyu yavaşça rastgele seçtiğim bir kupaya içine papatya ve melisaya döktüm. Ardından çayımı alıp salonda ki koltuklardan birine sindim. Gözlerim kapanırken aklıma korkunç bir şey geldi. Beril öldükten sonra hiç ailesinin yanına gitmemiştim. Kendimi onun ölüm haberine ve cinayeti araştırmaya kaptırmıştım ki aklımdan tamamen çıkmıştı. Annesi kim bilir nasıl üzülmüştü. Bu gün kendime bir çeki düzen vermem gerekiyordu. Ne olursa olsun kendimi toparlamalıydım. Nede olsa ölüm hayatın bir parçasıydı. Ancak kim yapmış olabilirdi. Bunu düşünmeden edemiyordum. Kafamın bir kenarında bir soru yanıtlanırken diğer bir soru yenileniyordu. Kim? Neden? Nasıl? Nasıl olabilirdi ki böyle bir şey. Bildiğim kadarıyla en yakınımın bir düşmanı yoktu. Herhangi bir nefretli olduğu biride. Genelde sorunlardan uzak yaşardı. Kimsede onu pek umursamazdı. Beril kimseye bulaşan bir tip değildi ki zaten! Nasıl olabilirdi diye düşünürken Hürkan geldi. “Dışarı çıkalım mı?” diye sordu. “Beril’in ailesine gidelim mi? Onlarla bayadır görüşmedim de.” Dedim çekingen bir şekilde. Yüzüne bir tebessüm kondu, başını salladı. Ardından yukarı çıkıp siyah bir şeyler giydim. Tam odadan çıkacakken bir miyavlama duydum. Bu kafamı karıştırmıştı. Arkamı dönüp odaya bir göz gezdirdim. Ancak hiçbir şey göremedim. “İyice kafayı yiyorum her halde.” diye sızlanmaya başladım. Önüme dönüp kıkırdamaya başladım. Beynim artık kontrolden çıkmış gibi kıkırdıyordu. Çok umursamadan aşağıya indim. Hürkan çoktan giyinmiş beni bekliyordu. Bende dışarının soğuk olmasına karşı giydiğim kazağın üstüne montumu giyip çıktık. Arabaya bindiğimde etrafta o tanıdık koku vardı. Araba hareket ettiğinde etrafta sessizlik baskındı. Sonunda etraftaki karamsarlığı dağıtmaya çalıştım. “Şuradan sola dön sonrada ikinci sağa dön düz git.” Dedim ona bakarken. Bana bakmadan başını salladı. Bende kolumu cama yaslayıp camdan etrafa bakmaya başladım. 🕙︎ Beril’in annesinin evine geldiğimizde içimde tarif edilemez bir his vardı. Özlemli gibiydim ama bir o kadar da özlemediğim bir yerdi. Etrafa baktığımda altüst olmuştum. Evin ön bahçesinde sol tarafta ikili bir salıncak duruyordu. Onun hemen arkasında dört tane camlı bembeyaz bir ev duruyordu. Eskiden yemyeşil çiçeklerle donanmış bahçede şimdi bir tane bile solmuş çimen yoktu. Etrafta bolca pas ve eski kokusu vardı. Belki de öyle değildi ama o evi gördüğümde öyle hissetmiştim. Arkamda bir sıcaklık hissettim. Arkama döndüğümde Hürkan bana gülümsüyordu. Gözleri bana cesaret veriyordu. İçimden bir ses ona güvenmem gerektiğini söylüyordu. Bende ona güvenmekten başka şansım olmadığını biliyordum. Tekrar önüme döndüğümde tekrar içimdeki kontrol edemediğim his bedenimi ele geçirmişti. Kapıyı çaldım. Sağımda Hürkan bir bana birde evin kapısına bakıyordu. Yaklaşık bir iki dakika sonra kapıyı ellilerinde bir kadın açtı. Gözleri önce benim, sonrada Hürkan’ın üstünde gezindi. “Ne var neden buradasınız?” diye çıkıştı bir anda. Şaşırmıştım. Kübra teyzenin beni hatırlamaması üzmüştü. Ama haklıydı çocukluğumdan bu yana çok değişmiştim. “Kübra teyze beni hatırladın mı? Merve ben.” Dedim ve “sokaktaki Merve.” Diye ekledim. Bunu duyduğunda kadının gözleri faltaşı gibi açıldı. Bunun duyan Hürkan’da şaşırmış gözüküyordu. Açıkçası bunu söylerken hiç utanmamıştım. “Merve.” Dedi kadın zorlukla “Yavrum.” Dedi sonra. Ona yaklaştım ve kollarımı sarmaladım bana yakın boyuna. Hıçkırmaya başladı Kübra teyze. Sessizlik artık beni rahatsız etmeye başladığında Kübra teyzeden ayrıldım. Gözleri yaşlanmış bana bakıyordu. “Merve, yavrum hoş geldin.” Dedi zorlukla. Başımı salladım. “Kübra teyze bu Hürkan yakın arkadaşım Beril ile ilgileniyoruz.” Dedim kırıcı olmadan. Başını salladı Kübra teyze, ardından Hürkan’a döndü “Hoş geldin evladım.” Dedi ve bizi içeri davet etti. İçeri girdiğimde garip ama tanıdık bir koku aldım. Beril’in evine her girdiğimde yeni yapılmış un kurabiyesinin kokusu. Kübra teyze ne zaman olursa olsun yapar haftada en az bir kere yapardı. Hiç aksattığını görmezdim. Bu durum aklıma gelince ister istemez gözlerim yaşardı. Kübra teyze bunu fark etmiş olacak ki Hürkan’ı salona gönderdi “Oğlum sen salona git otur biz geliyoruz hemen.” Dedi Hürkan başını salladı bana döndü. Bende onaylayınca salona gitti. “Gel kızım sana bir şeyler vereyim.” Dedi beni yanına çağırarak. Mutfak yolundayken etrafta Beril’in fotoğrafları asılıydı. Onlara bakarken birden gözüm bir fotoğrafa takıldı. Fotoğrafta bende vardım. Yan yana durmuş birbirimize sarılarak çekilen bir fotoğraftı bu. Yeni sildiğim gözyaşları tekrardan yerini aldı. Sonra başımı iki yana salladım kendime bunu yapmayacağıma söz vermekle tekrarladım. Onu takip ederken geciktiğimi fark eden Kübra teyze yanımda belirdi. “Ne kadar değiştiniz.” Dedi. Haklıydı çok değişmiştik. Yüzümüzde çocuklukla alakalı hiçbir iz kalmamıştı. “Gözlerin neden söndü Merve?” dedi. Son zamanlarda bu cümleyi çok defa duyuyordum. Kübra teyze tekrar konuştu “Kim neden yaptı kızım.” Dedi sesi inceleşirken. Kendini ağlamamak için tutuyor gibi gözüküyordu. “Bilmiyorum.” Diyebildim sadece. Boğazımı temizledim ve devam ettim “Teyze sen bana ne gösterecektin?” dedim. Başını salladı ve mutfağa doğru gittik. Mutfağa girdiğimde o büyüleyici kokuyu aldım. “Merve!” dedi Beril. Merve ile bahçede oynamaktan ter içinde kalmışlardı. “Beril! Ne buldum bak.” Dedi küçük kız eliyle yemyeşil bahçedeki kurbağayı göstererek. “Merve! Iyyyyy o ne!” dedi arkadaşı Beril. Merve hiç düşünmeden ani bir hareketle kurbağayı kapıp eline aldı. “Beril şuna bak!” dedi Merve elinde kurbağayla. Beril, Merve’nin aksine kurbağadan çok korkuyordu. “Merve bırak şunu hemen!” dedi kızgın bir ifadeyle. “Beril öpsene.” Dedi Merve. Beril şaşkınlıkla izledi onu. Tam o sırada kurbağa Merve’nin elinden hoplayıverdi. İki kızda bağıra çağıra bahçenin öbür tarafına koştu. Beril bahçenin diğer tarafında ki babasının arkasına saklandı. Merve ise Beril’in arkasına saklandı. “Baba!” dedi Beril büyük bir korkuyla. Beril’in babasının babacan gülüşü Merve’nin kulağına ulaştığında garipsedi. Bu hissettiği de neydi? Onu bu kadar üzen neydi? Bu duyduğu neyi ifade ediyordu? “Baba! Merve kurbağa dokundu!” Babası bu sefer kahkaha atmaya başladı. “Güzelim, ne olacak. Merve git ellerini yıka bakalım kızım.” Dedi. O an dünya durmuştu. Kimse hareket etmiyordu. O an Merve ilk defa kızlık rolünü üstlenmişti. İlk defa biri ona kızım diyordu. Hayatında ilk defa bu kelimeyi kendinde duyuyordu. Kendini ilk defa bu şekilde hissediyordu. Tekrar tekrar adını duyunca gözlerini o yöne döndürdü. “Merve, kızım iyi misin?” dedi Beril’in babası. Başını salladı Merve. Sonra içinde bir çiçek açtı. Bir kelebek kondu. Sonra bir çiçek daha. Sonra bir tane daha… En sonunda kalbinde bir çiçek bahçesi hissediyordu. Gözleri parıl parıl olmuş, büyük bir heyecan besliyordu. Hemen arkasına dönüp bahçenin musluğuna ilerledi. İçinde ki büyük mutluluğu susturamıyordu. Belki de hayatında ilk defa bu kadar mutlu hissediyordu. Nedenini o da anlamamıştı ama mutluydu. Yüzünde minik bir tebessüm oluştu. Kalbinde baba sevgisi ile alakalı hiçbir şey hissetmeyen Merve, şimdi büyüdüğünde çok güzel gözüken bir çiçeğin filizlendiğini hissetmişti. Ancak o çiçek asla solmadı. Ama asla da açmamıştı… |
0% |