Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm Ona Gonca

@sevdacicek

İLK KİTABIM HAYIRLI OLSUN.

BU KİTABIN BENİM HAYATIMDA BİR HİKAYESI VAR. ÖZELLİKLE BU ZAMANLARDA KİTABI YAYINLAMAMIN BAŞLICA SEBEPLERİ BU.

İYİ OKUMALAR.

 

Kalabalık... Etrafım o kadar kalabalık ki herkesin sesini duymaktan kulaklarım uğulduyor. Yanımdan, karşımdan, çaprazımdan... Her bir yanımdan birilerinin sesi geliyor. Keza kafamın içindeki seslerle birleşince başıma ağrılar giriyor. Suskunluğumu fark eden de yok. Birkaç "Neyin var?" sorusundan başka iletişime geçilmedi. Olsundu, geçilmesindi. Kimseyle konuşacak takatim de yok zaten.

Kafamın içindeki sesleri susturmam gerek. Her ne kadar şuan benimle iletişime geçilmese bile burası içimdeki seslerle inzivaya çekilecek yer değil. Bunu doğrular nitelikte bir bardağın masaya çarpma sesi kulaklarıma doluyor. Başımı eğdiğim yerden kaldırdığım vakit dedemin bakışlarıyla karşı karşıya kalıyorum. Bardağı masaya onun çarptığını ve bana bakarak çayını benim doldurmamı istediğini anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.

"Ben doldururum." Eda'nın sesini işitiyorum. Dedeme bakarak konuşuyor. Kaşlarım çatılıyor. Anlamsızca Eda'ya bakıyorum. Az önce bunu anlamak için dahi olmaya gerek yok mu demiştim. Varmış.

Eda daha kalkmaya hazırlanmadan ayağa kalkıyorum. "Sen misafirsin, gerek yok." diyorum düz bir tonda.

Kıskandın.

Kıskanmadım.

Kıskandın. Geldiğinden beri bizimkine bakıyor, elinde olsa kızın koluna kelepçeyi takarsın.

Nereden bizimki oluyor!

Benden de kıskanmazsın be.

Kes sesini iç ses!

"Torunum buradaysa benim çaylarımı hep o verir. Torunumdan daha güzel ne çay döken tanırım ne de demleyen." Dedeme içtenlikle tebessüm ediyorum. Canım dedem. Her daim beni destekler, hep yanımda olur.

Gülce yengemin yanından kalkarken Eda'ya değiyor bakışlarım. Bozulmuş yüzünü tebessümle gizlemeye çalıştığını görüyorum. Yengemin elini hissediyorum kolumda. "Elfida kızımın çayının üstüne çay ben de tanımam." diyor. Gülümsüyorum onun bana destek olmasına. Kendisi büyük dayım Yavuz'un eşi. Ve biz yengemle yanyana olmak için özel bir çaba sarf etmiyorduk. Bir şekilde hep yanyana buluyoruz kendimizi. Bundan şikayetçi de değiliz. Şayet ben yengemi anne yerine, yengem de beni olmayan kızı yerine koyuyor. Kendisinin 4 oğlu var. Yavuz dayımla kız evlat özlemi çektiklerini ve beni kızları yerine koyduklarını buradaki herkes bilir. Bilmeyen de öğrenir. Neden başka yeğenlerine değil de en çok bana düşkün olduklarını bilmiyorum ama tahmin edebiliyorum. Ve bu uzun hikaye.

Düşüncelerim onunla göz göze gelince buhar olup uçtu. Ne zaman yanına çaydanlığı almaya geldim bimiyorum.

Gözleri... Mavi gelincik tarlası gibi. Uçsuz bucaksız bir bahçe. O da bu bahçeye doğan bir güneş sanki. Asla karanlıkta bırakmayacak gibi. İşte yengem ve dayımın ikinci oğlu. Dağıstanlı ailesinin güneşi.

Uzun uzun ona bakamıyorum, bakamam. O da fazla bakmadan bakışlarını çekiyor benden. Aygazın dibinde tezgaha yaslandığı yerden doğrulup ağır ağır biraz yana kayıyor.

Derin bir nefes alıp elimi çaydanlığın sapına koyuyorum. Koymamla çekmem bir oluyor. Sıcak olmasını beklemiyordum. Kaynar suyun buharı üst çaydanlığın sapını çok ısıttığı için avuç içim yanıyor. Refleksle elime üflüyorum. Ani hareketimle az önce yaslandığı yerden doğrulup tek adımıyla yanımda bitiyor.

"İyi misin? Çok yandı mı?" sorusuna kafamı iki yana sallayarak cevap veriyorum. "İyiyim. Sıcak olmasını beklemiyordum sadece." Elime dokunmadan gözleriyle iyice inceliyor. Derin bir nefes alıp sessizce kızıyor. "Dikkat etsene." Dudaklarımı birbirine bastırıyorum. Yanındaki el bezini ona dokunmadan alıyorum. Bez yardımıyla çaydanlığı alıp arkamı dönüyorum. O an derin bir nefes alıyorum. Onun yanında bütün dikkatim dağılıyor.

Toparlanmalıyım. Toparlan Elfida, sen bu değilsin. Toparlan.

Dedeme doğru adımlıyorum. Masaya bıraktığı bardağa tam istediği gibi demli bir çay döküyorum. Tüm bunlar 1 dakika bile sürmüyor ama bana bir asır gibi geliyor.

Çaydanlık elimde kimin çayı bitmiş diye bakınıyorum. Herkeste bu anı bekler gibi bardaklarını masalara koymaya başlıyor. Teker teker hepsinin bardağına çay döküyorum.

Çocukları da sayarsak evde yaklaşık 30 kişi var. Dedem başköşede tekli koltukta oturuyor. Onun çaprazındaki koltukta Fatih dayım, eşi Esma yengem ve Eda'nın annesi Beliz Hanım oturuyor. Kadının yanının boş olduğunu fark edince kaşlarım çatılıyor. Eda oradaydı.

Onların çaprazında, dedemin hemen karşısındaki üçlü koltuk olan ama daha fazla kişinin sığdığı koltukta anneannem, annem, Firuze teyzem, Gülce yengem ve Eda oturuyor. Eda mı? Benim oturduğum yere geçmiş. Ya sabır!

Onun çaprazındaki koltukta Yavuz dayım, teyzemin eşi Kerim enişte ve Eda'nın babası Kenan Bey oturuyor. Dedemin ve bu koltuğun arasındaki tekli koltukta oturan babam çarpıyor gözüme. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanıyor. Tezgahın önünde dikilmesinin nedeni kısa bir süreliğine karşı eve giden babama yerini geri vermesiymiş. Düşüncelerimde kaybolduğum vakit bu değişiklik olmuş olmalı. Olsundu. Çokta güzel olmuştu.

Nedensizce hoşuma gidiyor bu durum. İstemsizce tebessüm ediyorum. Yanağımdaki iki çukurun kendini belli ettiğini hissedebiliyorum.

Ne zaman buraya koyulduğunu bilmediğim temiz çay bardağına da babam için çay döküyorum. Yüzümdeki tebessümle arkamı dönüyorum. O bana bakıyor. Hayır, bana bakmıyor.

O gamzelerime bakıyor.

Ellerim anlık titriyor. Tebessümümü silip kontrolümü kaybetmemeye çalışıyorum. Göz temasımızı kesiyorum. Çaydanlığı bırakmak için ilerleyeceğim sırada abim bana sesleniyor. "Elfida'm. Bizim bardakları da doldurur musun?" Yönümü onlara dönüyorum hemen. Öncekinden daha büyük bir tebessümle yanlarına yürürken " Tabiki abicim." diyorum.

Dağıstanlı ve Kurt ailesinin genç delikanlıları bir köşeye sandalye yerleştirmiş oturuyorlar. Alparslan abim, ikizler Metehan ve Karahan abim, Yavuz dayımın oğulları Yiğit abim, ikiz kardeşleri Kağan ve Karan.

Bir de o. Hala aynı yerde ayakta dikilen Cesur Ali. Onlar benim çocukluğum, gençliğim, her şeyim...

Çaylarını doldururken onlara takılmadan edemiyorum. "Eh yaşlandınız tabi siz de haklısınız." Bana bakakalıyorlar. Gülüyorum onların bu haline. Göz ucuyla onu, Ali'yi gözetliyorum. Tek kaşını kaldırmış bana bakıyor. Yiğit abim "Boncuk kız ne yaşlanması? diyor şaşkınca.

Elimdeki çaydanlığı Ali'nin yanından geçip aygazın üzerine bırakıyorum. Onlara dönüp kahkaha atıyorum. "40 yaşına gittiniz neredeyse Yiğit abi" Alparslan abim bardağındaki çay kaşığını bana fırlatıyor. Bana kalmadan önüme bir kol uzanıp kaşığı tutuyor. "Abi!" diyor uyarırcasına.Bir elindeki kaşığa bir gözlerindeki gelinciklere bakıyorum. Şaşırıyorum. Abim çay kaşığını tutabileceğimi bilerek attı. Üstelik hızlı bile değildi. Sanırım beni hala küçük Elfida olarak görüyor.

Abim homurdanarak "Oğlum onu tutardı. Boşuna mı polis oldu. Sen de ne evhamlısın Cesur'um." diye sonda takılıyor. Ali bana bakıp tekrar abime dönüyor. "Polis olsa bile o hala Gonca."

Bir de bu var. Ben doğduktan sonra adımı ne koyacaklarına bir türlü karar verememişler. Annem o an için hiçbir ismi güzel bulamuyormuş. En sonunda dedem ipleri eline almış. Anneanneme olan sevdasını da göz önünde bulundurarak adımı Elfida koyacakmış.

Dedem kulağıma ezan okuyacağı sırada Cesur Ali uykusundan uyanıp dedemin yanına oturmuş. "Bu bebek hayamın mı? Çok güsey. Aynemden biye güsey." demiş hayranlıkla. Dediklerine göre küçük Cesur için ne olursa olsun annesinden güzel kimse olamazmış.

O böyle söyleyince çok şaşırmışlar. Beni daha iyi görebilmek için dedeme biraz daha yaklaşmış. Biraz beni izlemiş, öyle diyorlar. Sonra da Gonca demiş bana. Böylelikle adım Elfida Gonca olmuş. Bu ismi nereden duyduğunu sormuş herkes ama kimseye söylememiş.

Hala söylemiyor. Öyleki ilk zamanlar bana Gonca diyen herkese bağırıyormuş. Ağlayıp sinirden ve üzüntüden hasta ediyormuş kendini." Sadece ben Gonca diyebilirim ona." diyormuş. Ondan sonra herkes bana sadece Elfida demeye başlamış. Gonca'yı yalnızca Cesur Ali söylemiş. Bu durum hala öyle.

Herkese Elfida, ona Gonca.

 

DİĞER BÖLÜMLER DAHA UZUN OLUR.

İYİ GÜNLER.

   

 

 

Loading...
0%