@sevgiliavukat29
|
Geçmişin Kalıntısı
“Sen bir katilsin.” Tiksiniyormuş gibi bakıyordu Gökçe karşısında ki adamın yüzüne az önce babam dediği adam ölmüştü genç kızın karşısında ki adam onu öldürmüştü. Yani en azından o öyle sanıyordu. “Katilsem ne olmuş ufaklık senin baban ölmeyi hak etmese öldürmezdik evelallah. ” Genç kızın gözleri korkuyla titredi ya bir gün ona benzersem diye düşündü neler olacağını bilmeden
08.11.2023
Norveç/Oslo
Kapıyı kırarcasına açıp içeri girdiğinde hızlı adımlarla etrafta gezinmeye başladı. Bir yandan da etrafını kolaçan ediyor, gelen var mı diye bakıyordu. Sessizce yerden bir tuğla parçası alıp duvara fırlattığında beklediğinin aksine hiçbir şey olmadı...
Ta ki içerisi zehirli gazla dolana kadar: Gözleri kararmaya, nefesi daralmaya başladı bunlara rağmen direnip etrafı incelemeye devam ettiğinde gözleri yerdeki bir panoda takılı kaldı. Kana bulanmış bir zarf ve kırık camlarla dolu olan panonun üzerine birçok delik açılmıştı, Yavaşça zarfa uzanıp alaycı bir şekilde gülerek zarfı açıp içinde ne var ne yok diye kontrol etti. Zarfın içinde bir not bir de resim vardı, Resmin 1900’lerin ortasında çekilmiş olduğu belliydi: Resimdeki ela gözleri, buğday teni, dolgun dudakları ve resim siyah beyaz olsa da parlaklığı belli olan saçlarıyla oldukça güzel bir kadındı. Resmi incelemeyi kestikten sonra notu okumaya başladı. Notta yazılanlarsa onu bir hayli şaşırtmıştı, Şunlar yazıyordu:
29.10.2023
Fransa/Paris
‘Sevgili Asena şu an bu notu okuduğunda istediğin gibi bağıramayan, sesini duyuramayanların sesi olmuşsundur. Çoğu çocuk farklı şeyler isterdi: Doktor, mühendis, öğretmen gibi meslekler isterlerdi. Sen en farklı olanlarıydın. Her neyse lafı daha fazla uzatamam çok zamanım yok hatta muhtemelen birkaç saat sonra cenazem defnedilecek sana bunları yazarken ki amacım uyanman Asena sana suikast girişiminde bulunacaklar kurtulmanın tek yolu: Gökçe, onun senin bulunacağın yerde bulunmasını, senin her daim yanında birinin olmasını sağlayacaksın unutma Asena öldürmezsen öldürülürsün’
Baban Demir Karahan
08.11.2023
Türkiye/İstanbul
GÖKÇE KARAHAN
Notu okuduğumda yaptığım tek şey notun olduğu kâğıdı ateşe verip oradan çıkmaktı. Kız kardeşime yazılmıştı bu not babamın kalemindendi. Babam Asena’yı hep çok sevdi, Geceleri onun üstünü örter; beni yağmurda dışarı atardı. Aramızdaki fark neydi neden küçücük bir çocuğa bu kadar kinli, bu kadar nefret dolu diye düşünürdüm hep. Şimdi anlıyorum: Ben canavardım, vahşiydim; O masumdu, temizdi. Küçüklüğümden bu yana çok fazla canım yanmış, her seferinde canımı yakanları bulup onlara diriyken cehennemi yaşatmıştım. Zaten ölseler de pek farklı olmayacaktı o ibnelerin yaptıkları normal bir insan olsam ürpertirdi beni ama ne ben normaldim ne de onların yaptıkları yalnızca ürpertecek kadar masum.
Arabama doğru ilerlerken telefonumu açıp Şafak’ın numarasını tuşladım. Birkaç çalışın sonunda telefon açıldığında bir kulaklarıma doldu, Büyük ihtimalle Şafak kardeşi Duru’nun yaptığı bir espriye gülüyordu. İyi kızdı Duru, Yaptığı esprilere çoğu kişi gülerdi fakat ben birçok şeye gülemediğim gibi ona da gülemiyordum.
“Alo, Sen bizi arar mıydın ya?” dedi, Şafak alaylı bir tonda.
“Kes lan makarayı burada onca işimin ortasında seni aramışım sen anca boş yapıyorsun. Her neyse çabuk şirkete gel Şafak.”
“Ciddisin sanırım.” dedi, Şafak endişeli sesiyle.
“Ciddi olmasam arar mıyım sence Şafak hadi kapat beni oyalıyorsun.” dedim ve bir şey söylemesine izin vermeden telefonu suratına kapattım.
Bununla uğraşmaktan dosya incelemeye takatim kalmamıştı. Sabah sabah başımın etini yedi zaten bir de kahvaltı istiyor beyefendi, fakat ben ve keyfimin kâhyası kahvaltı yapmak istemediğimiz için çok bekler.
Kapı aniden açılınca kafamı kaldırmadan “Kapıyı çalmadan açan her kimse o boşta duran elini kırıp... her neyse terbiyeli bir kadınım ben.” Kafamı kaldırdım ve Şafak’la göz göze geldim. Şafak’ın sırıtışı bakışlarımla son buldu.
“Şafak bana bak bir daha odamın kapısını çalmadan açarsan...” derken oldukça bağırıyordum ki bunu fark eden Şafak:
“Yavaş ol şampiyon seni tutan yok sakin sakin.” dedikten sonra ona vuracağımı fark edince odadan son sürat çıktı.
Dosyaları incelemeye devam ederken telefon çalmaya başladı, Yurt dışı numarasıydı İtalya’dandı ve kişisel numaramı arıyorlardı. Telefonu açtım ve dinlemeye başladım, fakat hiç ses yoktu. Birkaç kez seslenmemem rağmen hiçbir yanıt gelmeyince tam telefonu kapatıyordum ki tüm odada ve kulaklarımda o ses çınladı.
“Kızım”
“Baba” bağırışımla beraber sinyal kesildi fakat içimde bir yerde bir umut yeşerdi. Hiçbir umudum yoktu babama ulaşmakla ilgili fakat bu arama rahatlamamı sağladı. Garipsediğim şey babamı bir hafta önce kaybetmiştim, Kalp krizi olduğunu söyleseler de laboratuvarda yapılan testlerde babamın aslında kanda neredeyse bulunamayacak kadar kendini gizleyebilen bir zehirle zehirlendiğini ve bu zehrin ona 3 gün önce verildiği gözüküyordu. Aslında zehir 1. günde çok kolay bulunabilirmiş kanda fakat gitgide gizliliği ve yarattığı etki arttığı için babam acı çekerek ölmüş. Zaten bu aralar sürekli elim kaşınıyor bunu yapanları bulduğumda onları yaşatmayacağım. Tek bir farkla onları kendi ürettiğim zehirle zehirleyeceğim. Bu zehir onlara önce karın ağrısı sonra mide bulantısı yapacak fakat onlar grip sanacağı için erken teşhis konmayacak ve zehir organlarını eriterek ölmelerini sağlayacak. Onların hak ettiği tek ölüm yolu çektirdikleri acının bin mislini çekerek acı içinde gebermek. Çünkü yaptıkları çok berbat: Ufak kız çocuklarına, Okutmak doyurmak için borç alan ailelere neler yaptıklarını düşünmek bile kötü ediyor insanı.
11.11.2023
KILIÇ ARSLAN DEMİREL
Şirkette dosyaları incelerken gözüme çarpan dosyayla asistanım Ayça Hanım’ı çağırdım. Şirket hisselerinin bulunduğu dosyaydı, Hisselerde ciddi miktarda düşüş meydana geldiğini gördüğümde sinirden deliye dönmüş başa koyduğum müdürü öldüreceğimi söylemiştim. Ayça Hanım kapıyı tıklattığında gir dedim ve içeri girdiğinde kıvırarak yanıma gelip elini uzattı. Yüzüne bakmadan dosyayı eline verip işimle ilgilenmeye devam ettim. Bozulduğunu belli eden bir of çekip konuşmaya başladı.
“Daha ne kadar böyle olacak Kılıç?” İş yerimde resmiyet olmadan benimle konuşuyor ve üstüne üstlük bana hesap soruyordu.
“Benim şirketimde bana adımla hitap etmeyeceğini bilmen gerekiyordu ayrıca böyleden kastın neyse söyle ki çıkış işlemlerin hızlansın.” Oldukça bozulmuştu, Umurumda mı? Hayır.
“İşte bundan bahsediyorum Kılıç yani Kılıç Bey aramızdakilerin farkındayım artık bana karşı olan his... “Lafını sertçe kestim o kim oluyordu da benimle bu şekilde konuşabiliyordu! Hislermiş kıçımın hisleri.
Yüksek bir ses tonuyla konuşmaya başladığımda karşımda titrediğini bile benden gizleyemiyordu. “Sen kimsin de benimle bu şekilde konuşma hakkını kendinde buluyorsun git danışmaya senin işin bu noktada bitti.”
Söylediklerimden sonra akıllanır sanmam benim zararımaydı neden bu manyağı kapıdan dışarı atmadım ki.
5 DAKİKA ÖNCE
Dışarı çıkacağını düşünürken aniden arkasını dönüp koşarak boynuma sarılmasıyla kaskatı kesildim. Birkaç saniyenin sonunda kendime geldiğimde onu kendimden uzaklaştırdım ve kovdum. Ağlayarak çıktığında sabır çekerek elimle yüzümü ovdum o sırada bir arama geldi. Danışma arıyordu Telefonu açıp hoparlöre aldım.
“Kılıç Bey Gökçe Hanım geldi az önce. Yanınıza geliyor.”
“Tamam, işinize dönün.”
Kapı tıklatılmadan açıldığında sinirle kafamı kaldırıp kim olduğuna bakmıştım. Kafamı kaldırırken sövüyordum ki gelenin Gökçe Hanım olduğunu fark ettim. İnceleme fırsatı da yakalamıştım fakat bu kadın resmen annemdi annemin ikizi gibiydi annem gibi çok güzeldi sarışındı, ela gözleri, dolgun hafif kırmızı...
“Kime sövdüğünüzün farkında olmanızı isterim Kılıç Bey.” Rica ediyordu ama cümleleri emrediciydi.
“Siz miydiniz Gökçe Hanım fark etmedim.” Oturun deyip koltuklara yönlendirdim onu.
“Hızlı olmanızı isteyeceğim çünkü oldukça meşgul bir insanım.” Meşgul değildi bunu biliyordum fakat egosundan ödün vermemesi hoşuma gitmemiş değildi.
“Bekletmeyeceğim zaten sizi, Geçen hafta babanızın cenazesini defnettiniz ama anladığıma göre babanızın yaşadığına dair şüpheleriniz var sizi bunun için çağırdım eğer siz de isterseniz birlikte çalışmak istiyorum, ilk karşılaşmamız hoş olmasa da yeni bir başlangıç olsun benimle çalışır mısınız Gökçe Hanım? Ha bu arada avukatlıkta ki namınızı duymayan kalmadı avukatım olursanız büyük mutluluk duyarım.”
“Teklifinizi düşünmem gerekiyor, Bildiğiniz gibi başarılı bir avukat olduğum için çok yoğunum. Saati konuşmamız gerekiyor bana uyup uymadığına saatler ayarlanınca karar veririm. Eğer bana uyarsa benimle çalışmak sizin için bir şeref olacaktır.” Az önce egosunu beğendiğimi söylemiştim fakat egosu insan olsa bırak tavanı atmosferi delip geçerdi sonra indir indirebilirsen.
“Güzel şakalarınız var ayrı...” Lafımı kesmişti, Onun yerinde başkası olsa şu an çoktan ölmüş olurdu fakat ne yazık ki acımasızlığından ödün vermeyen ben bu kadının karşısında pek bir şey yapamıyordum.
“Şaka yapmam.” Çok ciddiydi, ciddi hali bir o kadar da vahşi görünüyordu.
“ İncelememiz gereken dosyalar var Gökçe Hanım.” Dediğimde kapıdan çıkmıştım ki söylenmeye başladı.
“Bekleseydiniz çok daha iyi olurdu, Böyle şeylere pek tahammül edemem.” Ona dönerek konuşmaya başladım.
“Size göre ilerlersek üç günlük işi bir ayda anca bitiririz, benim de sabrım pek yoktur.” Biraz gıcık etsem bir şey olmazdı.
“O zaman yürüyün de dışarı çıkayım.” Hayhay onun söylemesiyle adım atmak için efor sarfedecektim zaten.
“Üşendim şu an yürümeye.” Birden beni ittiğinde sarsıldım ve kapıya tutundum, Kız bizim korumalardan daha güçlü lan bir de itti sadece. Ona döndüm. “Spor falan mı yapıyorsunuz Gökçe Hanım?” Bence yapıyor.
“Bu sizi hiç alakadar etmez.” Vay kurtlar vadisi izliyor hanımefendi biraz uğraşalım bakalım.
“Anlayamadım.” Şu an hayatta en emin olduğum anlardan biriydi ve şu söyleyebilirim ki kesinlikle bana küfrediyordu.
“Hadi yapalım artı...” Telefon tam ben konuşacağım zaman çalıyor başlarım bunların zamanlamasına. Hah bir de Fuat arıyor önemli olmayan bir şey için aradıysa arayacak bir eli kalmayacak. “Ne var Fuat? Fuat gerekli olmadığınca beni pek aramazdı hoş, gereksiz yere rahatsız edilmekten nefret ederdim fakat bu sefer oldukça önemliydi... Annemin vurulduğunu kurtarılamadığını söyledi herhalde annen öldü dedi , yok ya yanlış duymuşumdur. Sinirden ne olduğunu ne yaptığımı hatırlamıyorum ama Gökçe’nin bana yaptığı konuşmayı hatırlıyorum. Şaşkınım çünkü beni kriz geçirirken hiçbir şey sakinleştiremez bu durumdansa en çok annem yakınırdı fakat Gökçe garip bir şekilde üzerimde sakinleştirici bir etkiye sebebiyet vermişti.
Hızla merdivenlerden inmeye başladım. O Şafak şerefsizi asansöre çarptığında asansör alarmı çalıştırmış. Kısa devre yapmıştı ne tuhaf hâlâ çalışmıyordu. Sonunda merdivenlerden indiğimde garajdaydım. Karşımda özel ışıkların bulunduğu noktada Bugatti Chiron duruyordu. En şık arabamdı daha pahalıları da vardı fakat bir Chiron etmezlerdi bana göre.
Bugatti’me binip eve sürdüm akşam bir kutlama vardı ve burada oldukça kan akacaktı. Gömleği dışında her şeyi siyah olan bir takım elbise giyerek bütün bunları siyah ruganlarımla tamamlayıp evden çıktım.
Yaklaşık yarım saatlik yolun sonunda GQ otele varmıştım. Grand Queen’di otelin açılımı. İçeri girdiğimde korumalar beni tanıyıp masama yönlendirdiler. Masaya geçtiğimde yanımdaki adam oldukça tanıdık geliyordu. Korumalarımdan adamın bilgilerini isteyecektim ki bulunduğum masaya doğru gelen kişiyi görmemle duraksadım. Karşımdaydı Gökçe KARAHAN.
Geldi, Masaya bir kadeh bıraktı ve bana döndü. Konuşmaya başladım. “Hoş geldiniz Gökçe Hanım ne güzel tesadüf.” Tahmin ettiğim gibi flörtöz biçimde konuştu.
“Merhaba Kılıç Bey tesadüfleri severim.” İddialı bir kadındı ama ben de iddiaları oldukça severdim. Bu savaşın sonunda birimiz kazanacaktık; Birimiz ise sonsuzluğa giden yolda zafer kazanmış sayılacaktık.
Konuşma ilerlerken Gökçe’nin masada olmadığını fark etmemle etrafa bakındım fakat ona dair bir şey göremedim. Az önce Gökçe’nin masaya bıraktığı şarabı hızlı yudumlarla içip yerine koydum. Panikle yerimden kalkıp barmenin yanına ulaştım. “Az önce senden şarap isteyen sarışın kadın nereye gitti?” Hızla etrafa bakmasına rağmen mahcup bir ifadeyle bana döndü.
“Burada yok gitmiş olmalı veya yukarı çıkmıştır ikinci kat boş odaların bulunduğu kısım acele etsen iyi edersin çünkü oraya gittiyse ona hiç normal şeyler olmadığına bahse varım.”
Merdivenlere koşup 2. kata çıktım ve bingo Gökçe’nin bağırış sesi katı inletiyordu. Odalara bakmaya başladım pek hoş görüntüler değildi ama Gökçe’yi bulmam gerekiyordu. 28 numaralı odaya bakacakken birden başımın zonklamasıyla duvara tutundum. Bu kez gücümü kullanıp az da olsa sersemlememi hafifleterek ilerledim ve kapıyı kırarak kafamı kaldırdım.
Ama bir dakika Gökçe bir adamı diz çöktürmüş elindeki bıçakla sırıtıyordu. Sesten olsa gerek kafasını kaldırıp beni gördüğünde yanıma geldi, Kolumdan iterek yatağa düşmemi sağladı sonra koluma bir şırınga batırıp kan aldı ve söylenmeye başladı.
“Ben onu sen iç diye mi koydum oraya Kılıç? İçinde uyku ilacı vardı onun ya uyku ilacı değil müshil koysaydım içine cırcır olur gezerdin. Beni bir rahat bıraksan olmuyor demi batıyor rahatım hayır götünde alarm mı var ben rahatlayınca ötüyor anlamıyorum ki.” Onun konuşması hız kesmeden devam ederken derin bir nefes aldım.
Aldığım nefes canımı yakarken tek hatırladığım direndiğim fakat ilaca dayanamayıp karanlığın beni esir aldığıydı.
Gözlerimi yavaşça araladığımda duvarda duran saate baktım yaklaşık 3 saat olmuştu. Yan tarafa baktığımda ise Gökçe önündeki adama bakıyordu ama sorun adama bakması değil adamın derisinin yüzülmüş olması ve organlarının paramparça olmasıydı, Bunu Gökçe mi yapmıştı?
Gökçe bana döndü ve buna mı şaşırıyorsun der gibi baktı yüzüme, Buna değil onun bunu yapmasına şaşırıyordum. Acaba daha ne kadar şaşıracaktım Gökçe’ye beni bir şekilde etkisi altına alıyordu ama nasıl yaptığını çözemiyordum evet ona karşı bir şey hissediyordum ve bu hissettiğim duygu hayranlık hayran olunası bir kadın ama dahası yok bizden geçti artık. Bir gün âşık olursan demişti Sonat, Bırakma sakın diye devam etmişti. Şimdi bırakamadığım ama sebebini bilmeden yanında olmak istediğim tek insan vardı: Gökçe Karahan.
|
0% |