@sevim_svim
|
Kampüse girdiğimde arkadaş grubumu gözlerimle aradım. Her zamanki gibi kampüsün kafesindeydiler.
"Selam," dedim Melike'nin koluna dokunup. "Nasılsınız beyler ve bayanlar, hayatı kararanlar?"
Her zamanki sıcak gülümsemesiyle ilk önce Emre cevap verdi: "İyiyiz Peri'm, sizi..." Deyip yanımda Eda'yı aradı. Göremeyince de yüzüme döndü tekrar: "Daha doğrusu Eda olmadığına göre seni bekliyormuşuz."
"Hanımefendi sevgilisiyle gitti. Devamsızlık yapıyor sürekli."
"Senin tez ne oldu?" Diye sordu Emre saçlarını geriye atarak.
"Eda'nın deyimiyle cevap veriyorum: 'Tez geldi, tez gidiyor.' bence komikti ha?" Dedim gülmeyen yüzlere teker teker bakarak.
"Tamam gülmeyin. Seri katillerle, birilerine takıntılı insanlarla alakalı şeyler okuyup kafayı sıyırmamak mümkün değil."
"Biraz çabuk oldu sanki?" Dedi Büşra.
"Ne demezsin ama... Kızım hoşuma da gidiyor duramıyorum."
"Katil Peri." Dedi birkaç kez Sarp dalga geçerek.
"İsmime de ne kadar uydu değil mi? Katil Peri." Dedim kinayeli kinayeli.
Sonrasında yanımıza yaklaşan Bengü hocayı fark edince hepimiz sustuk.
"Günaydın çocuklar." Dedi. Kızıl saçlarına yaptığı kalın topuz ve siyah gözlükler onu epey otoriter gösteriyordu ama öyle değildi. Son derece sevecen bir kadındı. Ah Bengü hocam sert gözüken minnoş kekim!
"Günaydın Hocam." Dedik hep bir ağızdan.
"Çocuklar Eda nerede?"
Sarp tam konuşmak için ağzımı açmıştı ki ben konuştum: "Eda rahatsızlandı o yüzden gelemedi."
"Bir kez daha gelmemezlik yaparsa bırakacağım dersimden haberi olsun. Son ikazım."
"Tamam hocam, ben iletirim kendisine." Dediğimde Bengü hoca çoktan kırmızı topuklu ayakkabılarının topuklarını yere vura vura gitmişti.
"Garip kadın ama seviyorum." Dedik Büşra'yla hep bir ağızdan.
Telefonumu elime alıp dersliğe geçerken ayağımdaki hafif topuklu spor ayakkabılarım yüzünden ayağımın ağırdığını fark ettim.
"Keşke giymeseydin," diye geçirdim içimden.
"Ah," dedim, "Sikeyim."
Ayağımı burkmuştum sanırım. Canım yanıyordu. Zorla da olsa sınıfa kadar gittiğimde gördüğüm ilk yere oturdum. Çantamı hemen yanımdaki sandalyeye koyup bilgisayarımı çıkardım. Oraya not almak daha kolay oluyordu.
Bengü hoca gelene kadar kulaklıklığımı çıkarıp şarkı dinleyebilir, hem de az sonra yapacağım konuşma için mimik çalışabilirdim... Müziğin ritmine kapılmasaydım.
Bengü hoca dersliğe girdiğinde kulaklığı çıkardım.
"Evet arkadaşlar," dedi. "Zaman kaybetmeden derse başlayalım. Peri Ege..."
Çantamdan belleği alıp hızla merdivenlerden indim ve görüntümü büyük ekrana yansıttım.
"İlk önce, size soruyorum..." Dedim tüm salona bakarak: "Sizce katil olmak veya katillik kavramı nedir?"
Birkaç dakika boyunca ses çıkmayınca Bengü hoca, benim soruma soru ekleyerek tekrarladı.
"Hey!" Dedi seslenir gibi: "Sizce katil olmak veya katillik kavramı nedir?"
Daha önce gördüğüm ama ismini net hatırlayamadığım kız el kaldırdı ve konuştu: "Önce ben size bir soru, daha doğrusu arkadaşa bir soru sormak istiyorum." Dedi.
Başımı evet anlamında salladığımda rezil olmamak için içimden dualar ediyordum. Anksiyetem tutmuştu sanırım.
"Neden araştırma/tez konusu olarak bunu seçtin? Yoksa katillere karşı özel ilgin mi var? Ne sendromuydu..." Dedi ve durdu.
"Sen sanırım Stockholm sendromundan bahsediyorsun?"
Bu sefer de kız 'evet' anlamında başını salladı.
"Öncelikle bu konuyu seçmemde özel bir sebep yok. Konular dağıtılırken bunu gördüm ve aldım. Sonuçta bu konuları ben değil Bengü hoca seçti. İkinci olarak Stocholm sendromu denen şeyi sen çok yanlış anlamışsın. O sadece katillere duyulan özel bir ilgi değildir. Kişinin kendini yıpratan, aşağılayan, hatta şiddet ve taciz uygulayan kişileri hesapta anladığını hissetmesi, kendi mağdur olmasına rağmen onu ezenin yerinde olması. Bunun için o kişiye bağlanması olarak söylenebilir. Lütfen bundan sonra bir şeyleri biliyorsan konuş. Bilmiyorsan elindeki telefondan google'a bakabilirsin."
"Sesini düşür."
"Düşürmezsem ne olur?"
"Oraya gelir canını yak..."
"Elif sus!" Dedi o kıza bakarak Bengü hoca.
Sonra bana döndü: "Devam et Peri."
-*-
Telefondaki bildirim sesinden bıkmıştım artık. Nereye başvuruluyorsa gidip başvurmak istiyordum.
"Annem bile beni bu Bornova Belediyesi kadar düşünmüyor ki." Dedim Sarp'ın koluna sarılarak.
"Olsun ne güzel bak demek ki seni de düşünen birileri varmış," dedi kinayeli kinayeli gülerek.
"Of, saçmalama." Deyip telefonumu çıkardım. Mesajlara girip telefonumu Sarp'a verdim. Gelen mesajları gülerek okudu o da.
"Gülmesene." Deyip kolunu cimcirdim. Ben burada ne yapıyordum, o ne yapıyordu.
"Kızım ne güzel işte belediye bana böyle mesaj atsa kendimi özel hissederim."
"Niye?"
"Kimseye atmıyor çünkü böyle mesajlar."
"Atıyordur ya."
"Bence sen bir yere yanlışlıkla abone falan oldun."
"Acaba şu polisiye dergilerine vs üye olurken ona da mı yanlışlıkla oldum?"
"Bilemiyorum bir ara araştır internetten. Ama bence iyi bir şey. Ayrıca mesajlarda toplu mesaj diyor."
"Küfür etmeyeceğim ama rahatsız oluyorum artık."
"E çıkalım madem," dedi Sarp ve çantamı kendi koluna takıp benden önce dışarı koştu.
Onu yakalamaya çalışırken kendimi durduramadım ve bir anda tanımadığım birine çarpmayla sarsıldım.
"Özür dilerim," dedim çocuğa yavru kedi bakışları atıp: "Afedersiniz. Arkadaşım çantamı kaçırdı da onu yakalamaya çalışıyordum."
Nahifçe gülümsedi: "Sorun değil." Dedi ve ilerleyip gitti. Arkasından bakakaldım öylece. Ben olsam çoktan bağırmıştım karşımdakine 'Neden dikkat etmiyorsun?' diye.
|
0% |