Yeni Üyelik
14.
Bölüm

On üç

@sevim_svim

"Hepiniz aptal bir velet sürüsüsünüz. Hani şu lisede olur ya kendilerine saçma sapan bir grup ismi takarlar..." Dediğinde önümde duran asker tıraşlı ama sarışınlığı yine de belli olan çocuğa baktım. Gözlerimin içine bakarak beni işaret etti: "O bir insan öldürmedi, kimseye zarar vermedi. Asıl zarar gören kişi o ve siz bunu bile bile onun hayatını mahvediyorsunuz. İyi yerlere gelebilir." Diye bağırdı.

 

Orada olan kimse cevap vermedi.

 

Efnan ona bakıp gülümsedi ama uzun sürmeden ciddileştirdi yine yüzünü.

 

''Kızı bırakmanızı tavsiye ediyorum. Bunu haketmiyor.'' Deyip gözlerini Gölge'nin gözlerine kilitledi: ''O sizin oyuncağınız değil. Bir şey anlatamaz. Nasıl korkuyor görmüyor musunuz?'' dedi.

 

Gölge'nin yüz ifadesi donuktu ve sessizce başını hayır anlamında salladı. Etraftakilerin bakışları arasında da yalnızca donukluk vardı.

 

Olduğum yerde sayabildiğim kadarıyla 14-15 kişi vardı. Organize çalışıyorlardı.

 

Sarışın çocuk yanıma gelip ağzımı açtığında Efnan'a göz kırptığını gördüm.

 

''Efnan kıza doğru dürüst kıyafetler al ya da getir. Öğününü atlatmayın. Birkaç günde çok zayıflamış. Bu kız instagram'da böyle gözükmüyordu.''

 

''Filtre.'' dediğimde yüzünü acır gibi bir hale büründürdü.

 

''Güzelsin ama nasıl kullanacağını bilmiyorsun. Matematik birincisisin öyle değil mi?''

 

''Lisede öyleydim.''

 

''İyi peki,'' dedi bana bakarak. Sonra onlara döndü: ''Hiçbir kişi sözümden çıkmayacak.''

 

''Grupların tek bir başı olur ve bu benim. Senin benim sözümden çıkmaman gerekiyor.''

 

Tek kaşını kaldırıp yüzüme dokundu çocuk.

 

''Ölmemeli.''

 

Efnan gülümsedi.

 

''Say?e onu seviyor.''

 

Herkes bir anda ona döndü.

 

''Ne bakıyorsunuz?'' dedi Efnan da. ''Ağzımdan kaçtı.''

 

Saye?

 

O çocuk: ''Kıza kötü davranmayın. En azından benim için.'' dediğinde yutkundum.

 

''Herkes neden burada?'' dedim ona bakarak. İstemeden konuşmuştum.

 

''Dilini yuttuğunu düşünmeye başlamıştım.'' dedi Gölge.

 

Yere baktım. Sinmiştim neredeyse onun yüzünden amk!

 

Başımı kaldırıp iddialı şekilde gözlerinin içine baktım. Ondan korkmuyordum, korkmamalıydım. Çünkü korktukça üzerime gelecekti.

 

''Sana korktuğumu mu düşünüyorsun?'' diye sordum sert bir şekilde.

 

Gölge, bir an için şaşırmış gibi göründü, sonra yüzünde bir kurnaz gülümseme belirdi. ''Seninle oynamak istemiyorum, çocuk. Ama istersen, istediğin gibi davranabilirsin.''

 

Gözlerimi ondan ayırmadan, ''Benim istediğim şey beni salman. Anlıyor musun?'' dedim kararlı bir şekilde.

 

Gölge'nin gülümsemesi donuklaştı ve bir an için gözleri öfkeyle parladı.

 

''Senin istediğin olmayacak.

 

Dakikalar sonra karşımda benim için toplandığını bildiğim erkek ve kadınlardan oluşan kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladı. Sarı olan da dahil gittiğinde kendi savunmasızlığımı fark edip Gölge'nin gözlerine tekrar odaklandığımda sırtımdan aşağı bir ürperti indi.

 

Zaman algımı kaybetmiştim. Gece mi yoksa gündüz mü bunu bile bilmiyordum. Ellerim her zaman bağlıydı. Günde sadece 15 dakika sanki bir köpeği hava aldırmaya çıkarmışlar gibi Efnan'ın eşliğinde dışarı çıktığımda saatleri takip etme şansım çok az oluyordu çünkü sıkılıyordum. Sahi, ben ne kadardır buradayım?

 

''Ne kadardır buradayım?''

 

''Saymıyor musun?''

 

''Her gün, her saniye birbirine benziyor.''

 

''Güzel. Muhtemelen zaman algını kaybetmek üzeresin.'' deyip sırıttı. Sağ elimle sol bileğime dokunduğunda yaralarım geçmek üzereydi sanırım. Buna odaklanmaya karar verdim.

 

''Seninle bir oyun oynayacağız.'' dediğinde başımı kaldırdım.

 

''Neden böyle bir şey isteyeyim?''

 

''İsteyip istemediğini sormadım. Aklına hayran kalamıyorum maalesef.''

 

''Senin aklın olmadığı için ben bu konu hakkında yorum yapamıyorum maalesef.''

 

''Sabrımı sınıyorsun, sonu kötü olacak.''

 

''Ne kadar seni benden korumaya çalışsalar da onların seni koruyamayacağını biliyorsun.''

 

''Neyse!'' deyip ellerini birbirine vurdu.

 

''İstemiyorum oynamak falan,'' diye bağırdım: ''Oyuncak mıyım ben be!''

 

''Evet. Benim oyuncağımsın.''

 

''Siktir git,'' diye mırıldandım.

 

''Ağzına küfür yakışmıyor.''

 

''Sinirlerimi bozuyorsun.''

 

''Ömer'in seni savunması hoşuna gitmiş olmalı.''

 

Gözlerimi devirdim. Sorularına cevap vermezsem ne doğru, ne yanlış olmuş olur.

 

''Gerçekten benim olmak hoşuna gitmiyor mu?''

 

''Ben senin değilim. Beni bir malmış gibi görmeyi kes.'' dediğimde bir adım ilerledi bana.

 

''Üstünde hakimiyet kurmayı seviyorum.''

 

''Kuramıyorsun Saye. Yapamadığın içinse deliriyorsun, beni öldürmek istiyorsun ama yapamıyorsun. Çünkü...'' dediğimde eliyle ayaklarımı açıyordu. Ayağa kalktı ve ellerimi açtı. Kolumun hafifçe altından canımı yakarak tutup ilerletmeye çalışsa da konuşmaya bir süre yürürken devam ettim: ''Bana aşıksın. Bana o kadar aşıksın ki küçük bir bebekmişim gibi bana bakıcılık ediyorsun. Ben olsam çoktan öldürmüştüm...Kıyamıyorsun bana oğlum, kıyamıyorsun!''

 

Durdu.

 

''Kıyarım.''

 

''Kıyamazsın.''

 

''Kıyarım.'' dedi ve bağlı kollarımı geriden daha da sıkarak arkama geçti. Hissediyordum, iyi bir şeyler olmayacaktı. Ne diye zorluyordum ki? Kendi aklımla zorum mu vardı benim?

 

Elmacık kemiğime dayanan soğuk bıçak derimin üzerinden kanla birlikte sıyrılırken onun beni sertçe itikleyerek soğuk zeminle buluşturması bir oldu. Yere düşmüştüm ve canım yanıyordu. Beni kucağına alıp dışarı çıkardığında hâlâ kırmızı sıvının aktığını hissediyordum.

 

Anlamsızca kollarımı onun boynuna sarma ihtiyacı hissettim.

Bana ilk önce zarar veriyor, sonra iyi davranıyordu. Bu bir iyi-kötü oyunuydu ama iyi de kötü de aynı kişiydi. Bense onun oyuncağıydım.

 

Onun kollarından başımı geriye sarkıttığım için saçlarım bir sağa bir sola sallanıyordu.

 

Ben deliriyor muydum?

 

Yok, yok...Aksine farkına varıyordum onun.

 

Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

 

"Başım dönüyor, midem bulanıyor."

 

"Merak etme." Deyip durdu ve beni büyük camları siyah filmlerle kaplı arabanın yanına bıraktı. .

 

Gölge mi yoksa, Sâye mi demeliydim bilmiyordum.

 

"İçeri gir." Dedi.

 

"İst..." Dememe kalmadan beni bileğimden çekip arabaya itikledi.

 

"Gir diyorsam ikiletmeyeceksin."

 

"Siktir git." Dediğimi duymamış gibi ön koltuğa geçti.

 

Yazar'dan:

 

Genç kadın oturduğu koltukta rahatsızca kıpırdanıp, "Nereye götürüyorsun beni?" Diye sordu.

 

"Seni ilgilendirmez."

 

Genç kadın dikiz aynasından Saye'nin gözlerine ters ter bakıp göz devirdi.

 

Yola çıktıklarından dakikalar geçtikçe genç kadının kaçma şansı azalıyordu, biliyordu.

 

"Eninde sonunda öleceğim, ya şimdi, ya sonra."

 

Ellerinin bağlı olmamasına şükrederek sağ arka koltuktan orta arka koltuğa geçti.

 

"Artık sana alışıyorum," dedi Peri.

 

Saye, Peri'ye döndü.

 

"Bunca şeye rağmen?"

 

Peri, onun yanağını okşadı.

 

"Kahretsin ki..."

 

"Benden nefret ediyorsun."

 

"Hayır, seni seviyorum, ama ya sen öleceksin, ya ben." Dediği sırada aniden hızla ön koltuğa atlayıp direksiyonu rastgele yönlere çevirmeye çalıştı.

 

Gölge, küfürler bağırıyor, onu yan koltukta sabit tutmaya çalışıyordu.

 

"Sikeyim, dur! Öleceğiz!" Diye bağırdığında araç şarampole çoktan yuvarlanıyordu bile.

 

Loading...
0%