@sevim_svim
|
Hayır sadece kendimi kandırıyordum. İnanmak istemiyordum. Daha çok sağır olmak istiyordum. Hiç bir şeyi duyamamak, duymak istememek. Ama sadece kendim uğraştığım yapmakta çaba sarf ettiğim o çabanın içine takılıp düşekalıyordum. Beni kurtarmak için attığım ipler önce kollarıma sonra ise boynuma sarılıyordu. Ne cansız ellerimin titreyişini durdurabiliyor, ne de boğazıma yapışan o korkunun nefesime engel olmasını durdurabiliyordum. Kendiliğinden süzülmeye başladığında gözyaşlarım, karşımdaki duvarı görmeme engel oluyordu. Ama duvar siyah değildi. Benim kendimi yavaş yavaş kaybedişim ve korkuya hapsettiğim düşüncelerimdi. Her yer biranda kararmaya başlamıştı. Sesler gelmeye devam ediyordu. Her geçen saniye daha fazla zorlanıyordum nefes almaya. Burda öylece kalakalamazdım. Geriye doğru sendelediğimde başımın dönüş hızı ile aniden yere düşerken son anda kurtarmıştım kendimi. Odama girmem ile kapıdaki anahtarı sola çevirmem bir olmuştu. Bacaklarım daha fazla dayanamayarak o an kendilerini serbest bırakmış, ben de o sayede olduğum yerde oturakalmıştım. Önce diz kapaklarımı bedenimin arasına sarmış. Sıkıca kollarımı birbirine kenetlemiştim. Düşüncelerim bir uçurumdu ve ben ise o düşüncelerin etrafında gezip dolaşan küçük bir kız çocuğuydum. Düşersem uçacakmışım düşüncesi o minik kız çocuğuna aitti. Ama ben büyümüştüm. Ben o kız çocuğu değildim. Düşersem ölürdüm... En son annem ile babam hayattayken ölmekten korkan bir kızdım. Korktuğum en kötü şey önce ailemi avcunun içine aldı. Sonra ise o korkunç nedenin ben olmam ile beni her gün avcunun içinde almaya devam ediyordu. Doğru ya, her cani katilin bir meçhulü olurdu. Benim caniliğimin nedeni ise annemi ve babamı ölüme kendim itmemdi. O uçurumda yürümekten korkmuyordum artık. Küçük bir kız çocuğu değildim ama Defalarca o uçurumun kenarında sendeleyebilirdim. Düşmek için kendimce oyun bile oynayabilirdim... Çünkü ben bunu göze almıştım artık, eskiden korkan o küçük kız çocuğu artık korkmuyordu. Onun için ölüm bir oyundan ibaretti, ve o ölümü bile isteye defalarca kez göze almıştı. Ablası ise bunu gördüğünde onun sakarlığı sanarak sadece uyarmıştı. Oysa bilmiyordu ben ölmeyi istiyordum. Kendi cansız bedenim olsun istiyordum. Her genç kadının hayalleri farklı olur, benimki de işte farklıydı. Daha fazla nefes alamıyordum. Yavaşca ayağa kalkmaya çalışarak masanın önündeki telefonuma doğru adımlar atmaya çalıştım. Bu adımlar o kadar yavaştıki normal bir insan bu adımlarla yere düşmezdi. Ama ben normal değildim, şu an yaşadığım şey beni daha da kötü hâle getiriyordu. Bir kaç adımın ardından, dengemi yitirip yerle bir oldum. Diz kapaklarım yere sert değdiği için acıdan inledim. Ama fazla oyalanamazdım.. Adam muhtemelen duymuştur. Bir kaç adım mesafe önümde olan telefona uzanmaya çalıştım, çünkü yürüyecek takatim kalmamıştı. Telefonu elime aldığım an arama yerine girip Atlas'ı arattım. Bir kaç kez çalışın ardından telefon açılmıştı. Ardıyla o güzel ses tonu kulaklarım da yankılandı.
Evet arayacağıma kadar her şeyi biliyordum ama şimdi hiç bir şey konuşmak istemiyordum. Sadece susup onu dinlemek istiyordum. Gerçi neden Atlas'ı aramıştım? Biliyordum ben yalnızdım, bu koskoca yalnızlıkta sanki ne söylersem Atlas bana güvenecek gibi geliyordu. Eğer ablamı arasaydım bunun bir şaka olacağını düşünüp benimle eğlenecekti. Ama Atlas böyle değildi en azından iç sesim bunu böyle düşünüyordu.
"Sezin" dedi ve devam etti "Orda mısın? İyi misin? " Demişti ardıyla sorduğu sorularla. O kadar düşüncelerime dalmıştım ki, ona hiç bir şey söylememiştim. Sesimin şimdiden titrediğini hissedebiliyordum. Yavaşca nefesler alıp veriyordum. Karşı taraf beni dikkatlice dinlediğinin farkındaydım. Kendimi hazır hissetmesem bile konuşmaya çalıştım.
"Buradayım" dedim titreyen sesimle, devam edemedim sanki nefesim kesildi ama kendimi toplamam gerekliydi. Bir kaç nefes alışverişlerin ardından kendimi konuşmaya hazır hissetmiştim. "Yardım etmen gerekli, evde biri var" dedim konuşmak bile artık zor geliyordu. Atlas bir şeyler söyleyeceği an, işte o beklediğim şey olmuştu. Kapının sert bir şekilde vurulması sesi kulaklarımda çınlamıştı, ardıyla adım sesleri gelmişti. Telefonu daha fazla tutacak gücüm yoktu, telefon elimden yavaşca kayıp düşmüştü. Birinin saçımı çekmesi ile inlemem bir olmuştu. Saçlarımın acısını tüm iliklerime kadar hissedebiliyordum. Kalbim hızlı-hızlı atıyor, nefes almamı zorlaştırıyordu. O elin sahibi ellerini saçlarımdan çekip, kendine doğru çevirmişti beni. Gözlerim onun siyah hareleri ile buluşmuştu. Bana zaman bile vermeden boğazıma yapışmış ve nefesimi kesmişti. Hiç bir şey düşünemiyor, hayal edemiyordum. Atlas'ın sesini tam duyabiliyordum ama.....
"Sezin!"
"Sezin cevap ver!"
"İyi misin? Kim var orada?"
"Bırak lan kızı!" Demişti uyarıcı ses tonuyla ve hiç konuşmamıştı. Sesler bir anda kesilmişti sanki. Bu defa kalbim acımıştı, neden beni umursamamıştı? O da diğerleri gibi beni bırakıp gitmişti. Bedenim tir-tir titriyordu. Artık hiç bir şeyi umursamıyordum. Atlas'da bugün beni umursamamıştı, hayatımda olan diğer kişiler gibi....
Boğazımdaki acıyı tüm iliklerime kadar hissediyordum, sanki ruhum bedenimden ayrılıyordu. Öyle fazla acı hissediyordum ki, kelimeler anlamsızdı bunu tarif etmek için. Bedenim kaskatı kesilmiş, ruhum donmuştu. Nefeslerim kesilmiş, bedenim hissizleşmişti. Ne kadar yapsam da bu adamın elinden kurtulamamıştım, ruhuma sanki sürekli bir şeyler oluyor ve kendini serbest bırakıyordu. Ne kadar yapsam da elimden bir şey gelmiyordu. Gözlerim kapanmamak için binlerce yol arıyordu, biraz daha nefes almazsam ölücektim. Ta ki birinin bu adamı kendine doğru çekip, beni kurtarana kadar. Titreyen bedenim sanki bir yerlere savrulmuştu. O kadar fazla canım yanıyordu ki, acı bedenime ilim ilim işliyordu. Bense bu acıdan haraket dâhi edemiyordum. Gözlerim acıdan kapanmak üzereyken kendimi toparlayıp karşımdaki kişiye, beni kurtaran kişiye baktım. Atlas'tı...... Beni kurtarmaya gelmişti, ilk defa bana biri inandı ve bu oydu. Bu dünyanın en güzel duygusu olsa gerek. Daha fazla kendimi tutamayıp gözlerimi kapattım. Gerisi ise derin bir sessizlik.....
Atlas'da
Odamdan hızlı adımlarla aşağı inerek, salona doğru hızla yaklaştım. Telefonumu elime aldığım da sanki Sezin bunu hissetmiş gibi anında beni aramıştı. Şaşkınlık içinde telefona bakmıştım, bunu nasıl becerebilmişti bu kız. Daha fazla onu bekletmek istemediğim için telefonu açmıştım. Açtığım zaman hiçbir cevap gelmedi, kimse konuşmadı.
"Sezin" demiştim bekleyerek ama hiç bir cevap gelmemişti. Bir şeyler olmuştu sanki, hissediyordum. Sadece karşı tarafın nefes alış verişlerini duyabiliyordum. İlk defa belki duymamıştır diye yeniden ismini çektim.
"Sezin...." Demiştim endişeli ses tonumla. Neden cevap vermiyordu? Bir şeyler olmuştu ama ne olmuştu? Bu kız neden cevap vermiyordu? Endişem gittikçe artıyordu. Karşımdaki taraf hiçbir ses vermiyordu. Bu defa biraz daha sesimi yükselterek konuşmaya başladım.
"Sezin!" Dedim korku dolu sesimle, acaba duymuyor muydu beni? Yoksa bir şey mi olmuştu? Daha fazla dayanamadım yeniden ardı ardına konuşmaya başladım.
"Orada mısın? İyi misin?" Cevap vermesini beklerken içimdeki sıkıntı daha fazla artıyordu. Endişem artıyorken, birdenbire karşı taraftan cevap geldi.
"Burdayım" dedi o güzel ses tonuyla, ama korkuyordu bir şeylerden. Anlamlandıramadığım bir şeyler için korkuyordu, sesinin titremesine kalbimin en derin harelerin de hissediyordum sanki.
"Yardım etmen gerekli, evde biri var" diye devam etmişti konuşmaya. Sanki kalbim kulaklarım da atıyordu, öyle korkmuştum ki bu kıza zarar gelsin istemiyordum. Ama bir şeyler oluyordu ve o benden yardım istiyordu. Sonrasında hiçbir şey konuşmadı, sustu sadece. Kulağıma gelen sesler ile birinin onun şu an yanında olduğunu anlamıştım. Acı içinde inleme sesini duymanın ardından endişeyle konuşmaya başladım.
"Sezin!"
"Sezin cevap ver!"
"İyi misin? Kim var orada?" cevap gelmiyordu, biri ona zarar veriyordu hissediyordum. Hızlıca evin kapısına doğru yöneldim. Kapını açıp, dışarı çıkmıştım. Bu sırada konuşmaya da çalışıyordum.
"Bırak lan kızı!"demiştim uyarıcı ses tonumla, daha fazla bekleyemeyip telefonu kapatmıştım. Arabama binip, anahtarlıkla çalıştırdım. O kadar hızlı davranıyordum ki, hayatımda birini daha kaybetmek istemiyordum. Sezin'in zarar görmesini istemiyordum, zarar görmesin diye her şeyi yapardım.
Arabayı nasıl kullandım, bilmiyorum. Ama artık Sezin'in evinin önündeydim. Arabadan hızlı bir şekilde inip, eve doğru koştum. Odasının yukarıda olduğunu sadece biliyordum. Yukarıya doğru hızla koşarak çıkarak, merdivenleri ikişer üçer çıktım. Odalara tek tek girmiştim, doğrusu buna girmek derse ben âdeta odalara dalmıştım. Son bir oda kalınca umutsuzlaşmıştım. Neredeydi bu kız? Hızla odaya girdiğimde. Sezin'i ve siyaha bürünmüş bir adam gördüm. Sezin'in boğazını adeta bir boğa gibi boğuyordu. Gözlerim sanki dönmüştü. O kadar sinirliydim ki, adama doğru yaklaşıp. Onu tuttuğum gibi öyle hızla duvara fırlatmıştım. Onu öylece bırakacak değildim. Sonra gidip adamı tuttuğum gibi yumruklarımı art arda savurdum. Adamın yüzü kan olmuştu artık.
Adam artık zor nefes alıyordu. Ölecek gibiydi. Yüzü kan revan içinde kalmıştı. Zar zor konuşuyordu artık.
"Bır... Ak... Beni!"
Bunu söyleyince daha da sinirlenmiştim adama. Haysiyetsiz! Hem Sezin'e saldırıyor hem de yardım dileniyor. Artık gözüm dönmüştü. Yumruklarımı daha daha sert vuruyordum. Adam artık kan kusuyordu.
O sırada nefes alışverişini düzenlemeyi başaran Sezin telefonunu aldı. Ben onu görmüyordum bile. Aşırı kızgın ve öfkeliydim. Sadece Sezin'in "Alo." diyerek karşı tarafa seslendiğini duydum.
"Alo buyurun."
"Bir ihbarda bulunacaktım."
"Arkadaki sesler nedir? Kim bağırıyor? Çok net duyulmuyor."
"Beni biri boğmaya kalktı ve Atlas beni kurtarmaya geldi. Adamı dövmeye başladı ve adam artık kan kusuyor vakit kaybetmeden gelin. Adresi veriyorum..."
Telefonu Sezin kapattığında Yanıma doğru yaklaştığını hissettim. Çok korkmuştu. Adam da korkunç görünüyordu ben sinirden gözü dönmüş biri olarak bunu hiç fark etmedim.
Sezin yavaşça öksürdü ve korkmuş bir şekilde o güzel sesini titreterek konuşmaya başladı. Bir yandan beni çekiştiriyordu sol omzumdan.
"Atlas yeter. Adam artık kan kusuyor. Hâli kalmadı, polisleri aradım geliyorlar. Adam hareket edemiyor zaten..."
O anda Sezin'in nefesi kesildi. Konuşmaya devam etmediğini duyunca birden arkamı döndüm ve büyük çaplı bir şok geçirdim ama bu çok uzun sürmedi. Zaten şok geçirmenin amacı buydu, önce dımdızlak kalırsın sonra kafana birden tak eder ve olaya dahil olursun.
Hemen adamın başından kalktım artık gözlerini bile açamıyordu. Büyük ihtimal bayılmıştı. Ama adama hiç dönmeden yerde yatan Sezine koştum. Korkmuştum, endişeliydim. Küçük bir umut belki yaşıyordur diye nefes alış verişini kontrol ettim. Nabzı aşırı derecede yavaştı. Ama yinede umudumu kaybetmedim.Sakin kalmaya çalışıyordum ama nafile.
"Sezin... Sezin... Sezin..."
Erkekte olsam gözlerim dolmuştu. Düşüncelerimi yitirmiştim. Sezin'i yerde görmek...
"Sezin uyan... Bırakma beni."
Tam o sırada polis ve ambulans sirenlerini duydum. Buruk ve korkmuş ruhum bir nebze olsun nefes almıştı.
Adama baktım kanlarla yerde yatıyordu. Sezin'e baktım. Sonra tekrar nabzına artık daha da yavaş atıyordu kalbi. Tam o sırada vücudumdaki son hızla alt kata kapıya koştum. Ambulansa doğru bağırıyordum.
"Çabuk olun! Hadi! Bir can meselesi var!"
Tam o sırada kollarımdan tutan polislere dayanacaktım ki bunu yapmamaya karar verdim elimden gelen bir şey yoktu çünkü. Beni tutan polisler yavaşça koltuğa oturttu. Yukarıya olay mahalline doğru koştular sonra. Ambulanstan sedye ile çıkan görevlilerde eve girdiğinde elimle yukarıyı gösterdim ve hemen onlarda yukarı doğru çıktılar. O andan itibaren sadece dua ettim. Sezin'in yaşayabilmesi için....
On dakikaya kalmaz hastanedeydik. Benim dermanım kalmamıştı artık. Sezin beni bırakmış mıydı şimdi? Ölmüş müydü? Bilmiyordum. O sırada beyaz önlüklü, boynunda steskopu bulunan, önündeki cepte adı, hangi branşta görev yaptığı ve hastane adı yazan kartvizitiyle odadan çıktı doktor.
"Doktor... O nasıl?"
"Siz yakınısınız sanırım. Ciddi anlamda oksijen kaybı olmuş bu yavaştan beyni hücrelerine etki etmeye başlamış ama şu an iyi, iyi ki erken gelmişsiniz. Hemşire hanımlar çıkınca ziyaret edebilirsiniz ama konuşturmamaya çalışın nefesi düzelsin."
"Tamam doktor bey, teşekkür ederim."
"Geçmiş olsun."
Bir nebze olsun rahat nefes almıştım. Sezin yaşıyordu! Ama yinede gözümle görmeden içim inanmıyordu. Hemşire hanımlar "Geçmiş olsun." diyerek çıktılar. Ben hemen içeri girdim. Sezin'i o yatakta ağzında nefes maskesiyle ve sol kolunda serum takılı görünce içim cız etmişti. Bir daha onu yanlız bırakmayacağım. Yanına yaklaştım, bordo renkli koltuğu yatağa doğru çektim, oturdum. Sezin'in buz gibi elini tuttum.
"Sezin..."
"A... Atlas... Sen..."
"Ben iyiyim, sana zarar geldiği için özür dilerim biliyorum bu hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Seni koruyamadım. Yapamadım. Başaramadım."
"Atlas..." dedi yumuşak ama boğuk sesiyle. İçim yine cız etmişti. Hafif buruk bir gülümsemesi vardı nefes maskesinin altında.
"Sezin, şu an konuşmayalım, sen dinlen, tamam mı? Konuşma hafifçe kafa salla sadece. Doktor nefesini yormasın, dedi."
Sezin hafifçe kafasını salladı. Buruk bir gülümseme belirdi çehresinde. Sonra gözlerini kapattı. Ben ise kendime sinirliydim. Onu bu hallere koydum, benim suçumdu bu. O sırada içeriye 3 polis memuru giydi. Biri iri yarıydı diğer ikisi sıska ama uzun boyluydu.
"Geçmiş olsun, ifadelerinizi almaya geldik."
"Sağ olun. Şu an Sezin uyuyor nefesi anca toparlanacak ama ben ifade verebilim."
"Sonra geliriz Sezin'in ifadesi için o zaman ilk sizin ifadenizi alalım. Olayı detaylıca anlatın, buyurun."
"Birden telefonum çaldı, baktım. Arayan Sezin'di açtım. Ama bir sessizlik vardı. Bir şey olduğunu bir şeyden korktuğunu hissetmiştim. Bir kaç kere Sezin'e seslendim cevap vermedi, sonra birdenbire "Buradayım." diye cılız ve korkmuş bir ses duydum. Sonra "Yardım et evde biri var" dedi, o an anladım biri ona zarar vermek istiyordu. Tekrar seslendim ama bu sefer kimse cevap vermedi. Düşünmeden arabaya atladım, Sezin'in evine gittim. Sonra gözü dönmüş adamı Sezin'i boğazlarken ve Sezin'i de nefes almaya çalışarak adamın boğazındaki ellerini tutup çekmeye çalıştığını gördüm. Öyle durmadım. Sinirlenmiştim çünkü . Adamı tuttuğum gibi yumruklarımı savurmaya başladım. Sonra Sezin nefesini düzenleyince sizi aramış, benim sinirden gözüm dönmüştü adama son sürat yumruk savuruyordum. Sonra telefonu kapatınca Sezin adamla beni ayırmaya çalışırken yine nefesi kesilmiş olmalı ki birden ellerini çekti ve yere yığıldığını gördüm. Sonrasını siz de biliyorsunuz."
|
0% |