Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@sevim_svim

Sabah gözlerimi açtığımda gözüme gelen güneş ışığıyla yüzümü örttüm üstümdeki pikeyle. Birkaç dakikaya yüzümü açıp komodinin üstünde duran telefondan saate bakınca neredeyse öğlen olduğunu gördüm. Hemen yataktan çıkıp Can'ın dün getirdiği eşyalarımın içinden çıkardığım siyah yüksek tabanlı, beyaz tüylü terliklerimi giyip yalpalayarak ayağa kalktım. Kapıya ilerlerken telefonumu unuttuğumu fark edip saati baktıktan sonra yatağın üstüne bıraktığım telefonumu alıp hızla çıktım odadan. Aynı anda gelen E-mailleri ve mesajları kontrol ediyordum ki, Cemre aradı aniden. Telefonu açıp sanki daha önce uyanıp ayılmış gibi sesimi dinç tutmaya çalışmıştım.

 

"Ne yapıyorsun?" Dedi şüpheli ses tonuyla.

 

"Hiç, kitap okuyorum," dedim ne alakaysa. Başka bir yalan bulamamıştım..

 

"Emin misin?"

 

"Tabi ki."

 

"Atlas bana mışıl mışıl uyuduğunu söyledi ama?"

 

Bu kız bana cevabını bilmediği bir soruyu asla sormazdı ki zaten.

 

"Zor bir geceydi," dedim derin bir nefes eşliğinde. "Kabuslar görüp durdum."

 

"O şerefsizin yakalandığını biliyorsun değil mi? Barda yakalanmış bir de."

 

"Öyle ama geceleri boğulduğumu hissediyorum, nefes alamıyorum kalbime ağrı giriyor."

 

"Ah benim güzel kızım." Dedi şefkatli ses tonuyla.

 

"Cemre, şu dizi işi ne oldu ya? Çekmiyor muyuz?"

 

"Yeni başrol arıyorlar. Oğuz'un yaptığı açıklamayı gördün mü? Senin hakkında söylediklerini falan?"

 

"Ne?" Diye bağırmıştım evde resmen.

 

"O benim hakkımda bir şeyler mi söylemiş? Benim niye haberim yok?"

 

"Magazin sayfalarını takip ettiğini düşünmüştüm."

 

"Telefonla ilgili değilim bu aralar."

 

"Ne bu seni telefondan bu kadar uzaklaştıracak şey böyle?"

 

"Kitaplar."

 

"Allah Allah, sen zaman ayırır mıydın kitaba yoksa?"

 

"Farkında mısın bilmiyorum ama ben sosyoloji bitirdim."

 

"Evet."

 

"Ayrıca dışardan da psikoloji."

 

"Onun yanında oyunculuk eğitimi aldın.''

 

''E yani.''

 

''Açıkçası şu an karar verdim de Oğuz'un açıklamasına bakmasan iyi olur. Ufak bir sinir krizi geçirebilirsin çünkü.''

 

''Özet geçsene, o arada kahvaltı hazırlayayım ben de.''

 

''Atlas?''

 

''Atlas nerede bilmiyorum.''

 

''Markette. Diyetini yapmadığını biliyorum. O yüzden ben de listeyi ona attım, o da almaya gitti.''

 

"Pissin."

 

"Neyse, Oğuz kısaca diyor ki; 'Ben onu aldatmadım, o beni aldattı.' Ben de diyorum ki acaba sanki bi tesadüfmüş gibi röportajcılarla bi karşılaşma ayarlasak falan?"

 

"Atlas'a sormam gerek. Umursamaya değer mi?"

 

"Gündemde kalman gerektiğini biliyorsun."

 

"Yeterince gündemdeyim. Sosyal medyaya bakarsan da herkes bana hak veriyor, haklı olduğumu biliyorlar."

 

"Bilmeyenler var."

 

"Umrumda mı?"

 

"Olması lazım."

 

"Ay," dedim elimdeki çilek reçelini mutfak barının üstüne bırakıp: "Bu konuyu sonra konuşalım mı?"

 

"Menajerin olarak bi' mail geldi. Organizasyona davetlisin."

 

"Ne organizasyonu?"

 

"Ve tabi Atlas'ta davetli."

 

"Ne organizasyonu Cemre?"

 

"Düğün."

 

"Allah Allah, kim evleniyor ya?"

 

"Söylüyorum, hazır ol."

 

''Evet?''

 

"Ela İlhan ve Enes Görgü."

 

"Ne?" Deyip öksürmeye başladım. İçtiğim su genzime kaçmıştı çünkü.

 

"Evet."

 

"Platin güzeli evleniyor ha?" Deyip bir kahkaha attım.

 

"Tabi ya, platin güzeli evleniyor. Enes nasıl baktı ona?"

 

"Bilmiyorum, neyse dedikodu olmasın. Ne zamanmış?"

 

"Yarın saat 8:40 nikah işte."

 

"Güzel. Senin şu röportaj işini Atlas'la konuşup cevap vericem."

 

"Tamam güzelim görüşürüz." Dedi. Ve sonrasında ben de kapattım telefonu.

 

İçerden kapı vurulma sesi geldiğinde Atlas'ın geldiğini anlayıp saçıma başıma çeki düzen verdim.

Ama Atlas'ın sesi yerine bir kadının kapıya daha şiddetli vurma ve bağırış sesleri geldi.

Telefonumu masanın üstüne bırakıp koridordan sokak kapısına baktığımda kadının sadece dağınık topuz yapılmış siyah saçlarını görüyordum.

 

Ben kapıya yavaş yavaş yaklaştıkça kadının söylediği şeyler netlik kazanıyordu.

 

"Atlas!" Diyordu kadın, "Neredesin, aç kapıyı!"

 

Kapı deliğinden baktım. Kadın artık vurmayı kesmiş ve kapı önündeki mermer merdivene oturmuştu.

 

Yavaşça kapıyı açtığımda kadın ayağa kalktı.

 

"Demek sen," dedi başını eğerek. "Doğruymuş meğerse..."

 

"Kimsiniz siz?" Dedim otoriter ses tonuyla. "Ne hakla sevgilimin evine böyle gelebiliyorsunuz?"

 

Üzerinde siyah taşlar olan elbisesine gözlerim takıldı bir anlığına. Sonra yine onun gözlerinin içine baktım: "Neden cevap vermiyorsun?"

 

"Damla benim adım," dedi. Gözleri ağlamaktan şişmiş olmalıydı. Eli, elbisesinden zarif boynuna gidip nefes almak ister boynunu sıvazladı.

 

"Sen sevgilimi elimden aldın!"

 

"Ne!?" Dedim ve kapıyı kadının yüzüne kapattım. Bir anlığına telefonumun nerede diye düşündüm ama bir türlü hatırlayamamıştım yerini.

 

Birkaç dakikaya kadının sesleri tamamen kesildiğinde kapı deliğinden tekrar baktım. Yoktu orada.

 

***

 

"Hoş geldin." Dedim gergin bir ses tonuyla.

 

"Hoş buldum," dedi ve poşetleri masanın üzerine bıraktı Atlas.

 

Sonrasında yüzüme dikkat kesildi: "İyi misin?"

 

"Sevgilin..." Dedim gözlerimi ondan kaçırarak. "Sevgilin geldi."

 

Kaşlarını hafif çatıp sağ eliyle saçlarını karıştırdı.

 

"Ne sevgilisi Sezin?"

 

"Şu...Damla."

 

Atlas yanıma yaklaşıp nazikçe çenemden tutup yüzüne bakmamı sağladı.

 

"O benim sevgilim değil Sezin."

 

"Ben seni onun elinden almışım."

 

"Ne?" Dedi sırıtarak. "Sen beni onun elinden mi almışsın?"

 

"Evet," anlamında salladım başımı.

 

Yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdığında karnımda deyim yerindeyse bir kelebeklenme oldu.

 

"Şey..." Dedim gülümseyerek: "Cemre bana telefon açtı. Yarın bir düğün varmış. Oraya gitmemizi istiyor." Deyip geri çekildim, Atlas'ın masanın üzerine bıraktığı poşetlerle ilgilenmeye başladım.

 

"Gideriz madem. Kimin düğünü?"

 

"Ela İlhan ve Enes Görgü."

 

"Hı," dedi yüzünü ovuşturduktan sonra. "Güzel."

 

"Evet. Kahvaltıdan sonra kahveye ne dersin?" Dedim ona tek gözümü kırpıp gülümseyerek.

 

"Olur," dedi o da bana aynı şekilde göz kırparak, sonra devam etti: "Kız kardeşim gelecek buraya bugün."

 

"Yaa," dedim, "Kaç yaşında?"

 

"15."

 

"Küçükmüş, neredeydi o, neden tanıştırmadın beni?"

 

"Biz babaanneme gittiğimizde o okuldaydı. O yüzden göremedin onu. Ama söylemem gereken bir şey var ki, sen buraya geldiğinden beri gelip seni görmek istiyor. Bugün de Pazar günü ya, gel dedim, sorun yok değil mi? İstersen iptal edebilirim." Deyip telefonuna davrandığında onun elini tuttum.

 

"Hayır tabi ki Atlas, saçmalama." Dediğimde mutfak barına oturup daha Atlas gelmeden kızartmış olduğum ekmeğe Nutella sürdüm.

 

Atlas yüzüme garip garip bakarak: "Diyet?" Dedi.

 

Göz devirdim, sesimi alçaltıp Atlas'a yaklaştım: "Sessiz ol, Cemre diyete uymadığımı görürse beni üzebilir." Deyip seslice bir kahkaha patlattım. Benim gülmeme Atlas'ta gülmüştü.

 

Gülüşü güzeldi ya...Öhöm öhöm.

 

Kahvaltı bittikten sonra Atlas'la beraber yiyecekleri topluyorduk ki zil çaldı. Atlas kapıya ilerlerken ona durmasını işaret edip ben gittim kapıyı açmaya. Her zamanki gibi kapı deliğinden baktığımda tam da Atlas'ın tarif ettiği gibi siyah saçlı, perçemi olan, perçemlerinden bir tutamı mavi renk olan hafif uzun boylu, mini etek giymiş beyaz tenli bir kız duruyordu.

 

Derin bir nefes verip açtım kapıyı. Kız önce birkaç saniye yüzüme bakıp: "Ah Sezin, Sezin Ateş," deyip bağırdı ve bana sarıldı.

 

Anlık ne yapacağımı bilemesem de ilk defa bir çocuğun sevgisini bu kadar hissetmiştim. Ellerimi gayrı-ihtiyari şekilde ben de ona sardım ve o geri çekilene kadar çekilmedim.

 

Kız çekilip bana büyük bir gülümsemeyle tokalaşmak için elini uzattı: "Merhaba, Mavi ben." Dedi.

 

"Merhaba Mavi, abin senden çok bahsetti." Deyip halihazırda bizi arkamızda bekleyen Atlas'a baktım.

 

Atlas bize gülüp yanımıza geldi ve Mavi'ye kollarını açtı: "Gel bakalım buraya prenses," dedi ama Mavi onu umursamadı. Beni elimden koltuklara kadar sürükleyip oturmamı sağladı.

 

"Her şeyi, her şeyi, her şeyi bilmek istiyorum, abimle nasıl tanıştınız?!" Dedi. Olması gerektiğinden biraz fazla heyecanlıydı sanki.

 

Güldüm.

 

"Bu gizli bir bilgi ama Mavi'cim..." Dediğimde Mavi gözlerini yere dikti.

 

"Peki."

 

Atlas'a baktığımda dudağını ısırıyordu.

 

"Biz..." Dedi birdenbire Atlas.

 

"Biz barda tanıştık." Dedi.

 

Kaşlarımı hayır anlamında kaldırıp Atlas'a baktım. Olabilir miydi hiç öyle şey, hem...Biz neden bu konuyu neden konuşmamıştık ki?

 

"Aslında..." Diye toplamaya çalışırken ben girdim araya.

 

"Biz aslında Atlas'la birbirimizi ilk başta barda gördük ama tanışmamıştık o zaman. Şimdilik bu kadar bilmen yeterli Küçük Hanım," dedim konuyu kapatarak.

 

"Fotoğraf çekilip paylaşabilir miyiz, lütfen, lütfen, lütfen..." Dediğinde kendimi göz devirmemek için zor tuttum. Ne kadar da şımarık bir kızdı bu böyle canım! Çocukları bu yüzden sevmiyorum işte.

 

Zoraki gülümsememle, "Evet, olur ama bana sadece 5 dakika ver," deyip ayağa kalktım.

 

Atlas'ın odasının tam karşısındaki oda, benim buradaki odamdı. Makyaj aynamın karşısına geçip yüzümde olan kızarıklıkları ve çilleri kapayıp kırmızı-pembe tonlarda hoş bir makyaj yaptım. Sadece birkaç dakikamı almasına rağmen bir ömür gibi gelmişti bu resmen bana. Sonra Mickey Mouse'lu pijamamın üstüne göğüs dekolteli crop giyip çıktım dışarı. Ellerimi iki yana açıp: "Hazırım ben!" Dedim ve Mavi'nin yanına ilerledim. Atlas, Mavi'ye bakarak: "Gerçekten moda ikonuymuş ya," deyip sırıtınca kaşlarımı çattım

 

Ne varmış Mickey Mouse'lu pijamamda acaba?? Bence çok güzel!

 

"Tabi Mavi beni her halimle sevdiği için ona sıkıntı olmuyordur pijamam," deyip göz devirdim.

 

Atlas bana cevap vermeyince Mavi'nin yanına oturup dudağımı büzüp tek gözümü kapatarak poz verdim. O da beni taklit edip birkaç samimi fotoğraf çektikten sonra bana yine sarıldı.

 

Allah'ım ya rabbim, sabır lütfen!

 

"Seni etiketleyebilir miyim?" Diye sorduğunda Atlas'a baktım. O da bana gülümsedi.

 

İyi çocuk!

 

"Olur Mavi'cim, etiketleyebilirsin."

 

"Linçlenir misin?"

 

"Bilmem, neden linçleneyim?"

 

Mavi, "Herkes seni linçlemeye o kadar müsait ki Sezin'cim..." Dediğinde Atlas sahtece öksürdü: "Mavi, senden büyüklere nasıl konuşman gerektiğini biliyorsun."

 

Mavi derin bir nefes verdi: "Ama o Sezin Ateş."

 

"Ünlü biri olması ona saygısızlık yapabileceğin anlamına gelmiyor."

 

"Sevgilinize ne dememi istersiniz o halde şehzadem?"diyerek ayağa kalktı ve reverans yaptı Mavi.

 

"Abla desen olur." Dedim.

 

"Peki, Sezin abla..." Dedi ve etrafında dönüp ellerimi tutup bağırdı: "Ah, çok mutluyum," dedi ve ellerimi bırakıp etrafında dönüp koltuğa bıraktı kendini.

 

"Paylaştın mı fotoğrafları?" Dedi Atlas, "Beni de etiketleseydin?"

 

"Etiketledim zaten abi, iki dakikada binlerce yorum geldi.'' dediğinde hemen telefonumu aldım elime ve Instagram'a girdim. Etiketlendiğim fotoğraf atılalı 5 dakika olmuştu ama toplamda 1.000 küsür yorum vardı. Mavi'ye bakıp yine telefona döndüm ve yorumlara tıkladım.

 

@aleynaww:Hoş, çocuğun üstünden prim kasıyor.

 

@susbresusak: Çocuğun üstünden prim kasıyor diyenler ismime baksın.

 

@hatasız_birkul: Tamam aq en samimi sensin.

 

@deniz.akar: Tatlı bence. Ben olsam seninle asla fotoğraf çekilmeye uğraşmazdım biliyor musun aşko

 

@alev_taskin: Mavi lütfen ruhlarımızı değiştirelim.

 

@muziksizbirkutu: Sezin Ateş'le aynı yerde olmak nasıl bir duygu?

 

@emir.ha_n: Kadın ev haliyle bile güzel, bizimkilere ekmek su verilmez.

 

@asya: Kızlar, bu mavi, Sezin'in ve artık tüm Türk kızlarının İtalyan sevgilisi Atlas Karasu'nun kardeşiymişş......

 

Bu yoruma verilen 32 yanıt:

 

@ali.mert: Nerede tüm kızların sevgilisiymiş be, italyan diye amma da abarttınız.

 

@banuisik:harbi mi lan?

 

@asya: Sezin ve Atlas'ın olayları ilk çıktığında İtalyan medyasını bi araştırmıştım. MaaşAllah bunları soyu yakışıklı. Babası da yazarmış, İtalyan medyası tam bir centilmen olduğundan bahsediyor Atlas'ın. Tam bir İtaliano yani.

 

@banuiisik: mammamia!

 

@asya: Benim olaylara adapte oluş şekli shdjsdks

 

@ardacan: ne abarttınız aq insan işte.

 

@gulaykutay: Hot bi kız.

 

Gibi gibi bir sürü daha yorum işte...

 

Telefonu salıp pijamamın cebine koyduğumda Mavi ayağa kalktı.

 

''Sezin abla kek yapalım mı?''

 

''Sezin ablanı yorma Mavi. Oturur musun lütfen?'' dedi Atlas benim yerime.

 

Ben de hiçbir şey demeyip gülümsedim sadece. Bu aralar bunu fazlasıyla yapmaya başlamıştım.

 

"Oğuz..." Dedi Mavi, abisine bakarak.

 

"Sezin ablayı Oğuz'dan kıskanmıyor musun? Her yerde boy boy dizi fotoğrafları var."

 

"Maalesef o, oyuncu kadrosundan çıkarıldı güzelim. Başka biri aranıyor." Dedim Atlas'a izin vermeden. Atlas'ta beni başıyla onayladı.

 

"İnternet seni konuşuyor abi," deyip Atlas'ın boynuna atladı birdenbire Mavi.

 

"Her yerde Türk dizilerinin gözdesi Sezin Ateş ve yarı İtalyan yakışıklı yazar Atlas Karasu'nun aşkı başlıklı yazılar yazılıyor ne kadar geçse de üstünden."

 

"Abartıyorsun Mavi. Bu konuyu kapatalım mı artık?"

 

Mavi yüzünü düşürdü.

 

"Peki ben gideyim o zaman."

 

"Nasıl istersen," dedi Atlas. "Babaanneme selam söylersin."

 

Mavi, çantasını alıp evden kapıyı çarpıp bir hışımla çıktığımda oturduğum yerden zıpladım.

 

***

 

"Nasıl devam edeyim buna?" Dedim elimdeki kara kaplı defteri Atlas'ın önüne atarak.

 

"Neye?"

 

Gözlerimle defteri işaret ettim.

 

"Sen devam ediyor musun buna hâlâ?"

 

"Maalesef evet, çöpe atmaya gönlüm el vermedi bu sefer yazarcığım."

 

Atlas kaşlarını kaldırıp başını hafif yana eğdi.

 

"Nerede kaldın ki?"

 

"Oku." Dediğimde önündeki bilgisayarı kenara itip defteri koydu.

 

Sanki bir şey arar gibi tek tek çevirdi sayfalarını.

 

"Hımm," dedi: "Güzel. İlk defa yazan birine göre iyi..."

 

"Nereden biliyorsun ilk defa yazdığımı?"

 

"Çünkü daha önce yazmış olsan bana sorma ihtiyacında bulunmazdın."

 

"Her depresyona girdiğimde yazıyorum Atlas."

 

"Hayatında kaç kez depresyona girdin peki?"

 

"Medya hakkımda ne kadar kötü haber yaptıysa."

 

"Bu kadar çok mu takıyorsun kafana?"

 

O bana bunu derken yeşil gözlerine odaklanmıştım.

 

"Evet aslında takmamak elde değil."

 

"Umursamaz görünüyorsun."

 

"Herkes öyle der." Deyip tebessüm ettim.

 

Onun çalıştığı masaya oturup kahvesini elime alıp kokladım.

 

"Sütlü mü bu?"

 

Bana ikinci kez göz devirdi.

 

"Kahveyi alabilir..." Demesine kalmadan daha bir yudum bile içmediği kahvesinden içtim.

 

"Güzel yapmışsın. Ellerine sağlık.''

 

Elinde gözlerimi alan zümrüt yeşili yüzüğüyle oynadı: "İçebilirsin."

 

"Sağ ol." Dediğimde bir sessizlik oluştu.

 

"Okusana, nasıl olmuş?" Dedim gülerek.

 

"Tamam, peki," dedi o da ve okumaya başladı.

 

O okumaya başlar başlamaz ayrıldım yanından ve bir kitabında ''Tüm Hayatım'' olarak nitelendirdiği kütüphanesine ilerledim. Tabi Cemre söylemese kütüphanesini ''Tüm Hayatı'' olarak nitelendirdiğini bilip size bu satırları yazamayacaktım ama, olsun... Zamanla tanıyacağım onu. Kitaplara hayranca bakmaya başladım çünkü ilk defa bu kadar çok kitabı okul ya da şehir küttüphanesi'nde değil de evde görüyordum.

 

''Muhteşem!''

 

Kokusu tüm odayı baştan başa sarmış kitaplar, kitap kapağı rengine göre ayrılmıştı. Kapıdan ilk girişte, karşıda büyükten küçüğe doğru kırmızılar, onun bir alt rafında da gri ve siyaha dönük tonlar, o rafın altındaysa maviler vardı. Gözüm raflara bakarken birden dikkatimi fazlasıyla çeken, üzerinde kocaman harflerle ''TÜRK KLASİKLERİ'' yazan rafa takıldı. Küçük adımlarla oraya gidip eğildim. Dikkatlice bakarken elim gayri ihtiyari şekilde kitaplara gitti. Elimdeki kahveyi rafa bırakıp rastgele çektim birini.

 

Sabahattin Ali'nin, Kürk Mantolu Madonna'sı.

 

Kitabı açmaya hazırlanırken kalbimde bir ağrı hissettim. Elimi göğsüme koyup yüzümü buruşturduğumda elimdeki kitap yere düştü. Birbirine karşılıklı iki koltuğun arasındaki masada, sürahide duran su çarptı gözüme. Zorlukla oraya giderken kalbimin ağrısı daha da sürüyordu.

 

''Atlas!'' diye bir çığlık bastırdığımdan sadece birkaç saniye kadar sonra adım sesleri duyuldu. Hışımla kapıyı açıp içeri girdi. Bir elini omzuma koyup yüzüme eğildi.

 

''Sezin, neyin var?''

 

Konuşmak için bir nefes verdim ki kalbim inceden sızladı ve durdu. Yaşlanmış gözlerle sadece ona bakmaya başladım.

 

''Sezin,'' deyip beni koltuğa kaldırdı ve sürahiden su verdi. Ellerim titreyerek içtiğim suyu masaya bırakıp yutkundum.

 

''Yazıya dalmışım. Özür dilerim,'' dedi çenemi tutup kendine kaldırdı.

 

''Ben de ne oldu anlamadım ne oldu Atlas. İyiydim biliyorsun ama kalbim...''

 

''Kıyamam sana ben.''

 

Gülümsedim.

 

''Güzel yazmışım ama di'mi?''

 

Güldü.

 

''Kalbin ağrıyor ve düşüncen yazının güzel olup olmadığı mı Sezin?''

 

''Evet. Ama geçti ki.''

 

"Uzan sen biraz, kıyafetler gelince uyandırırım seni."

 

Loading...
0%