Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Nazende sevgilim-12

@sevim_svim

Gözlerimi açtığımda kendimi yatakta buldum. Her yerim ağrıyordu ve fazlaca midem bulamıyordu.

 

"Atlas," dedim. "Neredesin?" Cevap gelmedi ama mutfaktan su sesleri geliyordu. Görünüşe göre o oradaydı. Başka kim olacaktı canım?!

Üzerime baktığımda dünkü elbiselerim yerine kedili pijamalarım vardı.

Telefonumu açık galerime girdim. Zaten düne dair hatırladığım şeyler 4. kadeh şarabı içip eve dönerken yolda ve ondan önce düğün salonunda fotoğraf çekildiğimdi. Hemen fotoğraflara bakıp güzel bulduğum bir tanesini hikayeye atmaya karar verdim.

Siyah, omuzlarımı açıkta bırakan elbisemle oturmuş, elimde kadehimi tutarken başımı yana doğru çevirmiştim fotoğrafta. Saçlarım omuzlarımdan aşağıya doğru dökülüyor, bakır tonları ışıkla parlıyordu. Arkamdaki ahşap panel duvar ve tablo, bulunduğum ortamın şıklığını yansıtıyordu. O an, düşüncelerim dağınık ama dışarıdan güçlü ve zarif görünmeye çalışıyordum.

@sezin_atess: L'amore è solo per coloro che capiscono...

Yazarak fotoğrafı attım. Anlamı, sevgi ancak anlayanlar içindir...

 

Attığım post 15 dakikada binlerce yorum dolmuştu.

 

Atlas aniden odaya girdiğinde telefonumu kapatma ihtiyacı hissettim.

 

"Günaydın ayyaş güzeli." Dedi. "Dün neler yaptın, neler dedin bilseydin inan yüzüme bakamazdın."

 

"Uyudum?" Dedim.

 

"Evet ama... İşte."

 

"Ne işte? Ne yaptım?"

 

"Ohoo, bir bilsen var ya..." Deyip kafasını hayır der gibi salladı: "Sıkıntı."

 

"O derece yani?"

 

"Aynen."

 

"Anlatma o zaman." Dedikten sonra durdum ve yine devam ettim: "Anlat ya da."

 

"Kahvaltıda anlatırım hadi kalk."

 

Üstünde kedi deseni olan ev terliklerimi giyip az sonra duyacağım şeylerden önce kendimi rahatlatmaya çalıştım içten içe. Ama rahatlayamıyordum ki.

 

En sonunda elimi yüzümü yıkayıp kahvaltı masasına oturduğumda hafif bir mide bulantısı hissettim.

 

"Midem bulanıyor."

 

"O kadar şey içmene rağmen şu ana kadar midenin bulanmaması ne kadar mantıklı olur, diyecektim ama dün her yeri mahvettin."

 

"Iyy."

 

"Sana ıyy asıl. İtalya'dan getirdiğim halım mahvoldu."

 

Gülümseyip dudaklarımı büktüm: "Benden önemli mi?"

 

"Yoo, söyledim sadece."

 

"Tamam Atlas, ağlama. Alırım sana İtalyan halısı." deyince yüzü düştü.

 

"Manevi değeri vardı ama sen ne..." Dedi ve sustu.

 

"Neyse Sezin, sen et kahvaltı ben gidiyorum."

 

"Nereye?"

 

"Kursa başladım ya, İtalyanca öğretiyorum ya," dedi imalı imalı. Sonra göz devirip çıktı mutfaktan.

 

Kimseye de bir şey denmiyordu ki.

Fazla mı umursamazdım ben???

 

Pijamamın cebinden telefonumu çıkarıp Instagram'da birkaç şey bakıp Cemre ve Emir'in beni görüntülü aradığını gördüm.

 

Telefonu hemen el açıp el salladım.

 

"Günaydın aşkolar." Deyip gülümsedim.

 

"Günaydın Sezo'm." Dedi Cemre.

 

"Dünden beri iyi miymişsin?" Dedi Emir de.

 

"Evet. Nerden biliyorum biliyor musunuz dünden daha iyi olduğumu?" Dedim.

 

İkisi de bana boş gözlerle bakarken konuştum: "Atlas'ın İtalyan halısına öğk yapmışım."

 

"Geri zekalı." Dedi Emir.

 

"Ne alaka? Ben mi istedim yapmayı?"

 

"Bu kadar umursamaz olma. Manevi değeri var onun için." Dedi Cemre birdenbire.

 

"Sen nerden biliyorsun?" Dedim kaşlarımı çatarak.

 

"Atlas hakkında senden daha fazla bilgiye sahibim. Hiç İtalya'da çıkan haberleri okumadım herhalde. Senin yerinde olsam gece kalkar sabaha kadar yanımda uyuyan adamı stalklardım. Çünkü niye olmasın?"

 

"Yanımda uyuyan adam derken?" Dedi Emir.

 

Cemre de: "Kendimi kastetmiyorum Emir. Sezin'in açısından diyorum."

 

Emir sanki rahatlamış gibi bir yüz ifadesi takındı: "İyi bari."

 

"Siz beni niye aradınız?" Dedim gözlerimi devirip.

 

"Merak ettik," diye cevap verdi Emir.

 

"Peki," dedi uzatarak Cemre. "Dün neler olduğunu sana atayım mı?"

 

"Atma, anlat."

 

"Peki. Dün gece ben de dahil hepimizin kafası güzeldi. Doğru düzgün, içip bayılmayan tek kişi Atlas'tı. Arabada Atlas öpmek istemediği halde Atlas'ı öpmen, seni seviyorum falan demeni saymıyorum ama basın mensuplarınında olduğu düğünde Tuğçe'nin eteğine basıp yere düşürmen tam bir kaostu. Rezil oldu.

 

''En azından intikam almamıştım. Bu hoşuma gitti.'' dedim umusamazca.

 

"Sonra ne oldu?" diye sordu Emir merakla.

 

Cemre devam etti: "Sonra herkes şaşkın ve sinirliyken sen hemen Tuğçe'yi kaldırdın, özür diledin ve onu sakinleştirmeye çalıştın. Bence bu durum senin için iyi bir imaj yarattı. Ama tabii ki basın yine olayı abartarak manşetlere taşıdı.''

 

Emir sanki telefonda bir şeye bakıyormuş gibi hareketler yapıyordu ve odaklanmıştı.

 

"Ne oldu?" dedim.

 

"Hiç Instagram'da dolaşmadın mı, Sezin?"

 

"Dolaştım."

 

"O zaman görmüş olmalısın," dedi şaşkınlıkla.

 

Cemre daha endişeli bir şekilde bana bağırdı. "Ne oldu, Emo?"

 

"Sadece anlattığın olayla ilgili 'kadın dayanışması' adı altında bir haber çıktı. Ve tabii onun öncesinde ettiğiniz 'Oğuz' kavgası."

 

"Harika," dedi Cemre. "Linç edilmekten kurtuldun ama Oğuz problem oluşturacaktır."

 

"Şimdi bana gurursuz diyecekler," dedim, gözlerimi devirerek. ''Hem aldatıldı, hem de ikinci kadına yardım ediyor, hem de yeni sevgilisi yanındayken eski sevgilisi için varoşlar gibi kavga ediyor.''

 

''Saçmalama Sezin. Eğer yardım etmeseydin bu sefer de basın seni eleştirecekti. En azından Tuğçe'nin yanında durdun ve ona destek oldun. Bu durumda gurur duyacak bir şey yok. Unutma, insanların ne düşündüğü değil, senin yaptığın doğru olan şey önemli. Üstelik, gerçekten önemli olan da buydu zaten. Ne olursa olsun, senin yaptığın doğruydu. Emin ol, her şey yoluna girecek." Tabii ki, Cemre'nin sözleri beni biraz rahatlattı. Emir hala telefona odaklanmıştı ve sessizliğiyle beni endişelendiriyordu. "Emir, ne oluyor? Neden sessizsin?" diye sordum.

 

Emir hızla başını kaldırdı ve bana bakarak konuşmaya başladı. "Sezin, bu durumu daha fazla abartmadan halletmemiz lazım. Basının bu konuyu nasıl kullanacağını kestiremiyorum. Bu yüzden hemen bir açıklama yapmalıyız."

 

Cemre hemen ekledi, "Evet, Emir doğru söylüyor. Açıklama yapmalı ve olayın gerçek yüzünü anlatmalıyız. Böylece dedikoduların önüne geçebiliriz."

 

Ben de onlara katıldım ve birlikte hareket etmeye karar verdik. Artık sadece doğruyu anlatmak ve olayı daha fazla büyütmeden çözmek istiyorduk. Her şey yoluna girecekti, buna inanıyorduk. Hemen basın açıklaması için hazırlıklara başladık. Emir, iletişim ekibiyle birlikte bir metin oluşturacağını söyledi. Biz de Cemre ile birlikte üzerinden geçecektik. Sonunda ortak bir açıklama metni hazırlayıp basına sunacaktık. Buna karar verdik. Bu durumu en kısa sürede çözmek istiyorduk ve doğruyu anlatmak için elimizden geleni yapacaktık.

 

Ayağa kalkıp çevremde dönerek bir tur attım.

 

''Her şeyi boş verin. Umrumda değil ama ben aşık oldum.''

 

''Aşık mı oldun?'' dedi Cemre.

 

''Evet.''

 

''Dünkü halinden belliydi. Kendini Atlas'ın kollarına attın.''

 

''Ne?''

 

''Seni kucağında eve getirdi. Artık gece ne olmuştur, meçhul.''

 

''Hiçbir şey olmadı Cemre. O beni sevmiyor.''

 

Tek kaşını kaldırarak baktı Cemre.

 

''Her zaman senden bir adım daha öndeyim.''

 

Bilmem kaçıncı kez göz devirdim.

 

''Biliyorum Cemre. Her zaman benden bir adım daha öndesin.'' deyip kahkaha attım.

 

''Atlas'ın annesinden kalma o halı.'' dediğinde Cemre, sustum. ''Ve onun için her şeyden daha değerli.'' diye de ekledi.

 

Cemre'nin sözleri beni bir kez daha susturdu. O halı, Atlas'ın annesinden kalan bir hatıra, onun için gerçekten çok değerliydi. Bir an için pişmanlık duydum, ama hemen ardından bir karar verdim. Artık onun kalbini kazanmak için daha çok çalışmalıydım.

 

''Gerçekten üzülmüş olmalı.'' dedi Emir.

 

''Hoş davranmıyorsun. Kalbini kırıyorsun.''

 

''Ama bilemezdim, siz de diyorsunuz aklım yerimde değildi.''

 

''Hatanı düzeltmelisin.''

 

''Peki ama nasıl?'' dedim.

 

''Mesela halıyı temizletmeyle başlayabilirsin onun kalbini tekrar kazanmaya.''

 

''Peki.'' dedim gülmeye çalışarak: ''E madem ben kapatıyorum. Sizi seviyorum.'' deyip el sallayarak kapattım telefonu.

 

Birkaç saat sonra kuru temizlemeyi çağırarak halıyı verdim. Daha sonra benim Melek ablamı aradım. Birkaç aramadan sonra telefonu açtığında onu büyük bir coşkuyla karşıladım.

 

''Merhaba benim güzel, aşk, minnoş, canım ablam!'' diye bağırdım. O ise düz bir sesle: ''Yine ne istiyorsun Sezin. Çabuk söyle işim gücüm var.'' dedi.

 

''Aaaa abla olur mu? Ben seni hep sana ihtiyacım olduğunda mı arıyorum gerçekten? Ayıp aşkım.'' dedim sesimi mutsuzmuş gibi yaparak.

 

Sonrasında o gelince sıcacık oldu içim.

 

''Hadi söyle söyle.'' dedi.

 

''Abla ben Atlas'la evde bir yemek yemek istiyorum...Romantik bir yemek.''

 

''Hmm,'' dedi düşünür gibi: ''Eee?''

 

''İşte sen de bana yardım etsen olur mu?''

 

''Ben nasıl edeyim ablam?''

 

''Ben konum atayım sana tamam mı? Sen gelirken atacağım malzemeleri al. Gelince parasını veririm ben sana.''

 

''Normalde olsa istemezdim ama çok sıkışt...''

 

''Şşş,'' dedim kendimce gülümseyerek: ''Sen gel, halledelim melek ablam benim... Konuşacağız bu konuyu. Olur mu?''

 

Ses tonu alçalmıştı.

 

''Peki, olur.''

 

-*-

 

Ablam akşama doğru geldiğinde masayı hazırladı. Kırmızı mumlar, şarap...Her şeyi neredeyse geldikten yarım saat sonra hallolmuştu bile. Yemekler ( Bruschetta, fetucini alfredo, Risotto ve tatlı olarak panna cotta) hazırdı. Onu da ikimiz internetten tariflerine bakarak yapmıştık. Güzel görünüyorlardı. Ablamla karşılıklı oturup kahve içerken saate baktığımda ablam kahvesini masaya bıraktı: ''Ben kalkayım en iyisi saat geç oldu. Akşam saatlerinde tek başına dışarda olmayı sevmiyorum.'' dedi.

 

''Bir şey olmaz şoförü ararım şimdi, gelir, götürür seni.'' dediğimde de yüzünü buruşturdu.

 

''Gerek yok Sezin. Laf ederler mahallede.''

 

Ablamın kakülünü gözlerinin önünden çekip gözlerine odaklandım.

 

''Bana bakar mısın abla?'' dediğimde bana baktı.

 

''Sen Sezin Ateş'in ablasısın. Herkes sana bunun bilinciyle saygı duymak zorunda. Kim senin moralini bozup güzel yüzünü düşürürse, kim olursa olsun canını yakarım. Sen benim bu dünyadaki sığındığım tek duygun limanımsın. Sana yapılan şey bana yapılmıştır,'' deyip ablama ilk kez sarıldım, gözlerim dolmuştu.

 

''Ağlamak yok,'' dedim içimden, ''sakin ol Sezin.''

 

''Sezin makyajın akacak.'' dedi ablam benden geri çekilerek.

 

''Hayır hepsini çok pahalıya aldım. Akmıyor.'' deyip bunun bilinciyle göz yaşlarımı serbest bıraktım ve ona sarılmaya devam ettim.

 

Ablamdan ayrıldıktan sonra gözlerimin önüne gelen saçlarımı geriye doğru atıp ablama baktım: ''Gözlerim güzel mi?'' deyip gözlerimi şaşı yaptım.

 

''Yapma şapşal şey, gözlerin bozulacak.'' dedi.

 

O öyle deyince ben de hemen gözlerimi düzelttim.

 

''Nasıl derseniz öyle olsun Melek Sultan.'' dedim ve masanın üzerinde ablamın üzerinde kedi baskısı olan (kendi evimden getirdiğim favori kupalarımdan olan) kahve içtiği kupanın yanından telefonumu alıp hemen şoförü aradım. Daha ablam gelmeden önce konuştuğumuz gibi onu benim evime bırakacaktı.

 

Ablam şalını boynundan geçirip dışarı çıktığından dakikalar sonra gelmişti şoför. Ve ablam gitmişti.

 

İçeri girdiğimde telefon hazır elimdeyken Atlas'ı aramaya karar verdim. Tam onun numarasını ezberden yazıp ismini bulurken arabasının geldiğini camdan gördüm. Mumları yakıp üzerime baktım.

Nedense üzerimde saçma sapan bir şeyler varmış gibi hissediyordum ama bence gayet güzeldi yani.

Kırmızı kısa elbisemin yumuşaklığı tenime değdiğinde hafif bir serinlik hissettim. Elbise, bedenime tam oturmuştu; zarif ve çekici bir siluet oluşturuyordu. Askıları omuzlarıma yerleştiğinde kendimi daha güçlü hissettim, sanki girdiğim her ortamda dikkatleri üzerime çekebilecekmişim gibiydi (her zaman öyleyim çaktırmayın). Yuvarlak yakası boynumu ve omuzlarımı hafifçe ortaya çıkarıyordu, ama abartıya kaçmadan, tam dozunda bir cazibe sunuyordu. Kumaşın ışıltısı ışıkla dans ediyor, her hareketimde zarafetle dalgalanıyordu.

Mumları yakıp kapının önünde kapıyı çalması için bekledim. O arabadan inip zili çaldığındaysa biraz bekledikten sonra kapıyı açtığımda beni baştan aşağı süzdü.

 

"Çok güzel olmuşsun." Dedi gülümseyerek. Sonra devam etti: "Elektrikler mi gitti? Işıklar neden kapalı?" Dedi.

 

İçeri girmesi için geri çekildiğimde anlamamış bir yüz ifadesiyle içeri girdi. Ben de onun arkasından girdim. Üzerinde mumlar, şamdanlar, şarap ve yemekler olan masayı gördüğündeyse afallamış gibi duruyordu.

 

"Tüm bunları sen mi hazırladın?" Dedi.

 

Tebessüm edip başımı evet anlamında salladım.

 

"Çok güzel görünüyorlar."

 

Onun önüne geçip oturması için sandalyeyi çektim.

 

"Buyurun Yazar Bey."

 

"Hay hay, tabii ki Oyuncu Hanım." Deyip çektiğim sandalyeye oturdu. Sonra karşısına geçip oturmadan önce şarkı açtım. Atlas'ın daha önce dinlediğini duyduğum bir şarkıydı bu.

 

Nazende Sevgilim...

 

Hafif hafif şarkıya eşlik ederken onun gözlerine baktım.

 

Şarkı bitip diğer şarkı (Küçük Bir Aşk Masalı) başladığında yutkundum. Kadehteki şaraptan bir yudum alıp masanın üzerinde durab ellerinin üzerine elkerimi koydum.

 

"Seni incittiğim için özür dilerim." Dedim gözlerimi ondan kaçırarak.

 

"Önemli değil."

 

"Önemli, sen önemlisin Atlas."

 

Elleri sıcacıktı tıpkı kalbi gibi.

 

"Sen de benim için önemlisin güzelim." Dediğinde kalbim çok hızlı atıyordu. Sesini duyuyordum neredeyse.

 

"Affettin mi beni?"

 

"Hiç küsmedim ki." Deyip bir elini yanağıma koyduğunda gözlerimi kapattım ve yanağımı yavru kedi edasıyla onun eline sürttüm.

 

"Her şey...Her şey çok güzel olmuş." Dedi elini yanağımdan çekip kendi gözlüğünü de gözünden çıkarıp ceketinin cebine koyarken.

 

"Teşekkür ederim. Hepsi senin için." Dedim.

 

"Çok güzelsin."

 

"Teşekkür ederim."

 

"Atlas..." Dedim gülümsemeye çalışarak.

 

"Efendim?" Dedi ne diyeceğimi sorgular şekilde.

 

"Ben...Seni..." Dedim ve gözlerimi kapattığım sırada telefonu çaldı.

 

"Özürdilerim, önemli, geleceğim." Deyip masadan kalktı.

Loading...
0%