@sevim_svim
|
Yüksek tavanlı salonun ortasında, rengarenk süslemelerle donatılmış masaların arasında dolaşan genç bir kadın vardı. Etrafındaki konuklarla içtenlikle sohbet ediyor, gülüşü neredeyse ışık saçıyordu. Güzel gözleri vardı, o yaşına kadar herkes ona böyle söylemişti. Kırmızı elbisesi, kırmızının en güzel tonuydu, saçları, siyah renginin en koyusuydu. Tam o sırada, salonun diğer ucunda, kravatı gevşemiş ve gülümseyen bir adam belirdi. Yeterince uzun boyluydu, esmerdi. Adam, çevresinde tanıdık bir yüze bakınırken kadının elbisesi dikkatini fazlasıyla çektiğini fark etti ve istemeden de olsa kadına odaklandı.
''Bu kim?'' diye geçirdi içinden. Kadını kendisinin tanımamasına rağmen, birçok kişinin kadını tanıdığını fark ettiğinde kadının gözleri, salonda dans eden gelin ve damattan, birdenbire genç adama kayınca genç adam gözlerini kadından kaçırdı.
Kadın da adamı tanımadığını fark etti. Etrafına baktı. Buradaki neredeyse herkesi tanıyordu ama onu tanımıyordu. Genç kadın, arkadaşlarıyla konuşurken bir anlığına duraksayıp yutkundu. Az önce fark ettiği gizemli havaları olduğunu hissettiği adama ilerlemek üzere arkadaşlarının yanından ayrıldı ancak o anda çiftlerin dans müziği bittiğinden herkes dağıldığında adamı yerinde göremedi. Oysa daha az evvel oradaydı. Etrafında onu görebilmek umuduyla döndü fakat bunda da bir sonuç alamadı.
Akşam ilerledikçe adam, kırmızı elbiseli gizemli kadının görüntüsünü aklından çıkaramadı. Çok kalabalıktı...
Kendini, onu bir kez daha görebilme umuduyla kalabalığı tararken buldu. Bu sırada kadın da bir an için dikkatini çeken ilgi çekici yabancıyı bulmak için odayı ararken hayal kırıklığından kendini alamadı.
Tam da yolları bir daha hiç kesişmeyecekmiş gibi görünürken kaderin ikisinin yollarının kesiştireceğini bilemezlerdi.
Genç adam elindeki şarap kadehinde öylece duran şaraptan bir yudum alıp loş balkona ilerledi. Ellerini, neredeyse bel hizasında olan taşlara koydu ve karanlık göğü seyretti. İçeride çalan müzik, ona bomboş, anlamsızca olan ritmik sesler olarak geliyordu.
Adam kendini bir anda fark etmeden, sanki trans halinde balkona çıkıp öylesine bir teselli ararken buldu.
Gözleri bir anlığına karanlıkta, sanki az önce baktığı, siması dolunay gibi parlayan kadını, onun yanında şehrin parlayan, karışık ışıklarına baktığını görünce şaşırdı.
Kadın ve adamın gözleri buluştuğunda kadın, zarifçe tebessüm etti. Gözleri konuşuyor gibiydi.
Kadın tereddüt etmeden adama yaklaştı. Kalbi gerçek bir ask beklentisiyle çarpıyordu
"Seni...Seni fark ettim."
Adam derin bir nefes alarak gülümsedi.
"Ben de seni fark ettim." Diye itiraf etti genç adamın gözleri onun yüzünün narin kıvrımlarını takip ederken. O anda, şaraplar, insanlar ve müzik ortamının ortasında kendilerini buldular sanki.
İçerde aniden çalmaya başlayan vals dans müziğiyle ikisi da birbirinin gözlerine baktı. Adam, elindeki şarap kadehini kadının önünde hafifçe eğilip elini tutarken yere bıraktı.
"Bu dansı bana lütfeder misiniz?"
Kadının tebessümü, gerçek bir gülüşe döndü.
"Neden olmasın?"
Genç kadın siyah topluklu ayakkabılarının sesine kulak vererek, adamın yanında, düğün salonunun ortasına kadar ilerledi.
İki gencin de arasında yaklaşık birkaç adım uzaklık vardı. Durdular.
Genç adam, kadından izin alırcasına gözlerine bakıp gereken onayı gülümsemeyle alınca elini kadının eline koydu ve birbirini tanıyan birkaç tane dans eden çifte karşın, onlardan daha çok birbirlerini tanıyorlar gibi tüm gece dans ettiler.
Gece ilerledikçe dansları zaman ve mekanı aşıyor gibiydi, her adım kalplerinin ritmiyle mükemmel bir şekilde senkronize oluyordu. Onlar dönüp dönerken dünyanın geri kalanı arka planda kaybolup gitti, birbirlerinin bakışlarında kayboldular. Her zarif hareketle birlikte yeni bir bağlantı, açıklamaya meydan okuyan ortak bir anlayış keşfettiler.
Müzik nihayet sona erdiğinde, ayrılma konusunda isteksiz olduklarını fark ettiler. Kadının eli adamın elinde kaldı, parmakları sanki bırakmaya isteksizmiş gibi birbirine geçmişti.
Adam, "Bu dans için teşekkür ederim," diye fısıldadı, sesi neredeyse bir nefesin üzerindeydi.
Kadın hafifçe gülümsedi, gözleri loş ışıkta parlıyordu. "Beni bulduğunuz için teşekkür ederim" diye yanıtladı, sözleri gecenin sessizliğinde yankılanan bir anlam ağırlığı taşıyordu.
Birbirlerinin ellerini bıraktılarında pistte sadece onların olduğunu fark etmeleri bir oldu...
Birlikte masaya oturduklarında, düğün töreninin uğultuları etraflarında devam ediyordu ama onlar kendi dünyalarındaydılar, paylaşılan anlardan ve söylenmemiş bağlantılardan oluşan bir baloncukla sarmalanmışlardı.
Kadın kutlamanın görüntülerini ve seslerini dikkatle incelerken, adam onun varlığından büyülenmiş bir halde ona gizlice bakmaktan kendini alamadı.
"Biliyor musun," diye başladı, sesi yumuşaktı, "seninle tanışmanın bir şanstan fazlası olduğu hissinden kurtulamıyorum."
Kadının bakışları onunkiyle buluştu, gözleri titreyen mum ışığını yansıtıyordu. "Ben de bunu hissediyorum," diye itiraf etti, dudaklarında küçük bir gülümseme belirdi.
"Dışarı?" Dedi kadın, derin bir nefes verdikten sonra devam etti. "Dışarı çıkalım mı?"
Adamın aniden gözleri parladı.
"T...Tabi ki." Dedi.
Genç kadın kırmızı rujunun ardından dudağını ısırıp gözlerini adamın yeşile çalan kahverengimsi gözlerine diktiğinde adam küçük dilini yutacakmış gibi hissetti.
Kadın, siyah renk çantasını koluna asıp adama çıkış kapıyı işaret etti gözleriyle.
"Hadi."
Adam ilerlerken daha adını bile bilmediği kadına aşık olduğunu, ya da sevdiğini fark etmişti. Ama şimdilik duygularına bir isim koymak istiyorsa bunun adı aşk olurdu.
Kadın masum bir tavır takınarak adama baktı ve onun koluna girdi. Tek kişi girdiği düğünden ikisi de bir çift olarak çıkmışlardı. Kadının üzerindeki kırmızı elbise saatler geçmesine rağmen zarafetini korurken, adamın gözleri, kadının gözlerindeydi.
Serin akşam havasına adım attıklarında etraflarındaki dünya yavaşlıyormuş gibiydi. Kadının eli, adamın kolunda sıcaktı ve kaderin yollarını iç içe geçirdiği hissinden kurtulamıyordu. "Bugün tanıştığımıza inanamıyorum," diye itiraf etti, sanki anın büyüsünü bozmaktan korkuyormuş gibi sesi fısıltıdan biraz yüksekti adamın. Kadın ise yumuşakça gülümsedi, gözleri gizem ve aşinalık karışımıyla parlıyordu. "Bazı bağlantılar zamana ve mantığa meydan okuyor" diye yanıtladı, sözleri henüz ortaya çıkmamış bir şeyin vaadi gibi havada asılı kaldı. Birlikte düğünün koşuşturmacasından uzaklaşıp sessiz gecede ayak sesleri yankılandı. Her adım bir dans gibiydi; görünmez bir iple birbirine çekilen iki ruhun eşzamanlılığı. Yıldızların gölgesi altında meraklı gözlerden ve rahatsız edici seslerden uzakta, tenha bir yer buldular. Yan yana oturarak geçmişlerine dair hikayeleri, geleceğe dair hayallerini ve aradaki her şeyi paylaştılar. Konuştukları her kelimeyle aralarındaki bağ derinleşiyor, ortak deneyimler ve dile getirilmemiş arzulardan oluşan bir doku örüyordu. Gece ilerledikçe sanki zaman yokmuş gibi kendilerini birbirlerinin yanında kaybolmuş buldular. Ve o anda, gecenin fısıltıları ve kalp atışlarının ortasında, bunun birlikte yapacakları yolculuğun sadece başlangıcı olduğunu anladılar. Mı Acaba? Yo,yo... Aslında pek de öyle olmadı... |
0% |