@sevim_svim
|
Mahkeme salonundaki tüm sessizlik sanki büyük bir lokum gibi boğazımda takılı kalmıştı. Herkes yerlerine oturduktan sonra kadın tarafının avukatı konuşmaya başlamadan önce ben yutkundum.
"Mahkemeye başlayabiliriz. Selinay Kanar'ın avukatı başlayabilir." Dedim düz bir sesle.
Selinay Hanım'ın avukatı Aysel Hanım ayağa kalktı.
"Müvekkilim Sayın Selinay Kanar, kocası Ömer Kanar tarafından sözlü şiddete, psikolojik yıpratmaya, o istemediği halde onunla cinsel münasebete girmeye çalışmıştır. Tüm kanıtlar önünüzdeki dosyada mevcuttur. Ayrıca cinsel şiddet konusuna gireceksek Selinay Hanım, Ömer Bey'le münasebete girmeyince fiziksel şiddete uğramıştır önceleri gibi."
Selinay'ın korkulu gözlerine baktım ama o tam tersi ne benim, ne de avukatının yüzüne bakıyordu; Kocasına bakıyordu.
"Neden daha önce boşanıp şikayetçi olmadınız Sayın Selinay Kanar?" Dedim merakla.
Konuşmak için ayağa kalktı.
"Çocuklarımla tehdit etti beni, onları rehin aldı. Eğer böyle bir şey yaparsam onları öldüreceğini söyledi."
Avukat, Selinay'dan sözü yine aldı.
"Müvekkilim duygusal ve bedensel olarak şiddete uğramış, tehdit edilmiş, boğazına bıçak bile dayanmıştır. Yaralardan arta kalan izleri görmekteyiz. Ayrıca raporlar var bıçak izleri olduğuna dair."
Gözüm istemeyerek de olsa kadının boğazına gittiğinde kadın boynunu bluzuyla kapattı.
Sonra diğer, karşı tarafın avukatı ayağa kalktı.
"Hanımefendinin kendisi ruh hastasıdır efendim. Evde yemek yapmaz, bulaşık yıkamaz, uyumaz... Ömer Bey'e de kendini erkek gibi hissetmek için türlü yollar aramak düşmüştür.
"Nedir o acaba diğer dediğiniz yollar acaba?" Dedi Aysel Hanım, Avukat Deniz'e.
Deniz başını hayır der gibi, sağa ve sola salladı Ömer'e bakarak.
"Evet," dedim Avukat Deniz'e. "Nedir o acaba diğer dediğiniz yollar? Açıklayın herkese."
"Avukat Hanım," diyerek Selinay'ın avukatının yüzüne baktım. "Siz de yorumda bulunabilirsiniz. Avukatların söylediği her söz, diğer karşı tarafın yorumuna açıktır," dedim.
Erkek olan ve neredeyse her şiddet davasında suçlu tarafı savunmaya çalışan Avukat Deniz'e döndüm. "Dinliyoruz."
Sağa ve sola gözlerinin ucuyla baktı ve, "Küçük erkeksi kaçamaklar," dediğinde her avukatın olacağı gibi, Aysel Hanım'ın gözleri patlamıştı.
Ömer'in avukatına cevap vermeden bana döndü: "Kendi fikri ve hür kararımızla size olan beyanımızı değiştiriyoruz Hâkime Hanım." Derken başımı ben de 'evet' anlamına gelecek şekilde salladım.
"Biz artık kendi itiraf ettikleri üzerine evlilik müessesesini ciddiye almamaktan, psikolojik, fiziksel ve cinsel şiddetten, kasıtlı özgürlük kısıtlamasından ve daha dosyadaki nice suçtan, onlar da esas alınarak -ki bunlar adam yaralama, tacizcilik vb suçlar- bir ceza talep ediyoruz." Sözü bittiği gibi tokmağı masaya vurdum.
"Söz konusu davalıya 42 yıl, 3 ay, 17 gün ceza verilmiştir. Dava kapanmıştır."
❀❀❀
Mahkemenin önünde oturmuş, günün olaylarının üzerimden geçmesine izin veriyordum. Kaderin son darbesinin ağırlığı hâlâ aklımda yankılanıyordu. Adalet yerini bulmuştu ama içimdeki rahatsızlık kolayca geçmeyecekti. O görüntüler, resimler... Korkunçtu.
Arabaya binip motoru çalıştırırken telefonum titredi aniden. Eski, ölen bir yakın arkadaşımın kız kardeşi Esin'den bir mesajdı. Anne ve babası Kayra'nın da olduğu kazada ölmüştü. Ben de Kayra hastanedeyken ona bir söz vermiştim, kız kardeşine ablalık edecektim: "Bu akşam yemeğe gel? Konuşmamız lazım. Her zamanki yerimizde:)."
Esin, ne zaman bir dikkat dağınıklığına ihtiyacım olduğunu her zaman hissederdi. Benden neredeyse 7 yaş küçüktü ama bazen bana ablalık yapabiliyordu.
Hızlıca "Olur, saat 7'de görüşürüz," diye cevap verdim, telefonu yan koltuğa bıraktım ve daireme doğru yola çıktım.
Eve dönüş yolculuğu olaysız geçti ve bu da bana dava hakkında düşünmek için zaman verdi. Selinay'ın korkulu gözleri, Ömer'in soğuk tavrı ve avukatların hararetli tartışmaları zihnimde tekrar oynuyordu. Bugünkü kararın, Selinay ve çocukları için uzun bir yolculuğun sadece bir adımı olduğunu biliyordum.
Eve vardım, hızlıca bir duş aldım ve rahat bir şeyler -Siyah yırtmaçlı uzun etek, siyah bir crop, siyah çanta ve iki bileğime de gold bileklik, siyah spor ayakkabı- giydim. Akşam yemeği için dışarı çıkmak üzereyken telefonum çaldı. Arayan meslektaşım Yusuf'tu.
"Merhaba, sadece kontrol etmek istedim. Zor bir davaydı bugün, adam resmen suç makinesi," dedi.
"Evet, öyleydi," diye itiraf ettim. "Ama doğru olanı yaptığımızı düşünüyorum."
"Kesinlikle," diye onayladı Yusuf. "Bu arada, sana yeni bir dava atanacağını duydum. Yüksek profilli bir dava. Sadece bir uyarı."
İç çektim. "Uyarı için teşekkürler. Yarın görüşürüz."
Telefonu kapattım ve restorana doğru yola çıktım. Esin, her zamanki yerimizde, şehrin en iyi makarnasını yapan, küçük ve rahat bir bistroda beni bekliyordu.
"Merhaba," dedi bana sıcak bir sarılmayla. "Yorgun görünüyorsun."
20 yaşına göre olgun, ancak içinde küçük, deli bir kız çocuğu yatan biriydi. Üniversiteyi tam burslu okuyacak kadar zekiydi. Geri kalan masrafları da bendeydi zaten.
"Uzun bir gündü," dedim, karşısındaki sandalyeye otururken. "Ama benim hakkımda yeter. Ne oldu?"
Esin tereddüt etti, sonra derin bir nefes aldı. "Bir şey hakkında tavsiyene ihtiyacım var. Eren hakkında..."
Erkek arkadaşının adını duymak beni daha dikkatli olmaya itti. "Ne oldu? Her şey yolunda mı?" O çocuğu hiçbir zaman gözüm tutamamıştı zaten.
Kaşlarımı çatıp kollarımı birbirine doladım.
Dudaklarını ısırdı, kırmızı ojeli ellerine bakıyordu. "Son zamanlarda garip davranıyor. Gizemli. Telefonunda başka bir kadından mesajlar buldum..."
Kalbim sıkıştı. Esin her zaman çok güvenirdi, ilişkisine dair umut doluydu. "Ne diyorlardı ki?" Dedim tek kaşımı kaldırarak.
"Flörtözlerdi yani, bilmiyorum... Kadın fazla samimiydi, cilveli... Anlarsın ya abla," dedi, sesi titriyordu.
Yutkundu ve devam etti: "Ve ne yapacağımı bilmiyorum."
Masadaki elini tutmak için uzandım.
"Esin, saygı ve dürüstlükle sana davranacak birini hak ediyorsun. Onunla yüzleşmeli ve gerçeği sormalısın."
Gözlerine yaşlar doldu ama başını salladı. "Biliyorum. Sadece bunu senden duymam gerekiyordu." dedi.
Bahsettiği kişiyi ilk gördüğümde, ne demek istediğini bir bakışta anlamıştım zaten.
O tam bir manipülasyon makinesiydi. Esin'i sürekli değersiz hissettiriyordu ve gidiyordu, sonra değeri geri verip geri geliyotdu.
Garson siparişlerimizi almak için geldi ve ikimiz de her zamanki gibi sipariş verdik: Esin için spagetti carbonara ve benim için fettucine alfredo.
Yemeğimizi beklerken, onu rahatlatmaya devam ettim ve değerini, sahip olduğu gücü hatırlattım."Esin, unutma, yalnız değilsin. Ben varım ve arkadaşlarının desteği var. Eren'in seni küçük hissettirmesine izin verme. Sen ondan çok daha fazlasısın."
Esin gözyaşlarını sildi ve bana küçük bir gülümseme verdi.
"Teşekkür ederim abla. Bunu duymaya ihtiyacım vardı. Yarın onunla konuşup bir açıklık getireceğim."
Yemeklerimiz geldi ve sohbet daha hafif konulara kaydı. Çocukluğumuzu andık, eski arkadaşlarımızın hikayelerini paylaştık ve saçma şeylere güldük. Bir an için, her şeyin normale döndüğünü, günün ağırlığının kalktığını hissettim.Yemekten sonra, yakındaki bir parka yürüdük, serin akşam esintisi bize bir huzur hissi veriyordu. Şehri izleyen bir bankta otururken, Esin bana döndü."Kayra, anne babamdan sonra... Sen olmasaydın ne yapardım bilmiyorum."
Onu sıkıca sarıldım. "Ailemsin, ailenim Esin. Kayra'ya söz verdim ve her zaman senin için burada olacağım."
Arabalarımıza geri dönerken, bir huzur hissi içimi kapladı. Gün zor geçmişti, ama Esin'le vakit geçirmek, sevgi ve desteğin önemini hatırlattı bana. Eve döndüm, biraz hafiflemiş hissederek, ne olursa olsun yanımda birbirimize sahip olduğumuzu bilerek.Yarın yeni zorluklar getirecekti, ama şimdilik, gecenin sessizliğini kucaklayarak, gelecek olan her şeye hazırdım.
Duştan çıktığımda hemen çıkışta yanı başımda duran telefonu alıp polis arkadaşımı aradım.
"Alo?" Dedi tereddütle. "Kimsiniz?"
Gülümsedim kendi kendime.
"Hazal." Dedim gülmeye hazır bir sesle. "Hukuk fakültesinden."
"Hı?" Diye bir ses çıkardı ve telefonun ardından birkaç şeyin yere düşüş sesi, sonra da küfür edecek ancak kendini zorla tutan ses şekilde, "Hay..." Dedi. Sonra konuşmak için tam ağzımı açacakken o konuştu: "Ben, ben anlayamadım, kimsiniz?"
Gülümsedim.
"Furkan ben Hazal."
"Bizim Hazal? Hukukçu Hazal? Ciddisin?" Dedi sevinmiş bir sesle.
"Evet benim şapşal."
Sonra bir şeylerin daha düşüş sesi geldi.
"Nasılsın Hazal?!" Diye bağırdı telefondan Furkan.
"İyiyim." Dedim.
"Furkan seni çok özledim ama sana bir şey söylemem gerekiyor. Şu an neredesin?"
"Karakoldayım, anlık olarak arşivdeyim."
"Senden benim için bir şey yapmanı isteyeceğim."
"Bekle...Dinliyorum." dedi.
"Kayra vardı hatırlıyor musun?"
"Evet. İlk aşkım... Kayra demişken, üçümüz bir ara buluşalım. Sen konuşuyor musun onunla? Bence çok iyi olur. Değil mi?"
"Furkan...Kayra öldü." Dedim birdenbire. Kelimeler ağzımdan bir buhar gibi soğuk çıkmıştı sanki.
"Hadi ya, neyse. Ben özür dilerim. Sen ne diyordun?"
"Yasal değil ama senden birini araştırmanı isteyeceğim, sabıka falan."
"Tabi, neden olmasın ama bunu neden ist..."
"Kayra'nın kardeşi Esin'in sevgilisini onu aldatıyor. S adece bakmak istiyorum, bi suça bulaşmış mı diye."
"Tamam Hazal'cım. Numaranı kaydediyorum, ararım."
"Tamam Furkan'cım, teşekkür ederim. İyi geceler."
|
0% |