
Alaz, koğuşa girmeden önce nezarette, parmaklıkların arkasında oturuyordu. Kendi kendine gülümsedi. 'O kadar şey yaptım, hapise girmedim. Ta ki Aşkın beni müebbetle içeri tıkayana kadar.'
"Helal olsun, Aşkın Ezel... Dediğini yaptın," diye fısıldadı. Bu, nefreti kadar büyük bir hayranlıktı.
Hemen ardından sağ kolu Asaf, ziyarete geldi.
"Abi, nasılsın? İyi bakıyorlar mı sana?"
"İyiyim, aslanım. Merak etme, bana burada aslanlar gibi bakıyorlar. Herkesin bir fiyatı var. Peki, Aşkın nasıl?"
"Bilmiyorum, abi. Mutludur herhalde. Seni müebbetle hapise tıktı ya..."
Alaz'ın yüzü ciddileşti. Bu mutluluğu sindiremiyordu.
"Aşkın'ı takip ettir bana. Bana Aşkın'ın güncel fotoğrafını getir. Ne yaptığını, kiminle görüştüğünü bilmek istiyorum."
"Tamam, abi. Hemen hallederim."
Asaf, tereddütle ekledi: "Bir de abi..."
"Ne var? Dökül."
"Kara Bey dönmüş. Kara Kandemir."
Alaz'ın gözleri, anlık bir parlamayla sertleşti.
"Demek sonunda döndü o sinsi yılan. Şimdi meydanı boş buldu, değil mi? Aşkın'ı elimden almaya çalışacak!"
"Ne yapmamızı istersin, abi?"
Alaz'ın sesi, buz gibi bir kararlılıkla çıktı:
"Keskin nişancı tut. Kara'yı, gölge gibi izlesinler. Doğru zamanda... onu öldürsünler. Aşkın ile arama hiç kimse, hiçbir engel olamaz."
Asaf yutkundu. Kara'nın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyordu.
"Bir de abi... Eliz... o hastanede intihar etmiş. Ölmüş."
Alaz'ın yüzünde ne üzüntü ne de şaşkınlık vardı. Sadece kayıtsız bir onaylama.
"Demek küçük kuş öldü. Kendi cehenneminden kurtuldu. Umrumda değil. Ben sadece Aşkın'la ilgileniyorum."
Görüşme bitti. Alaz koğuşa girdi ve yatağına uzandı. Herkes avluya çıkmış, koğuş boşalmıştı. Bir kişi hariç. Kemal adında, sinsi bakışlı bir mahkûm, yatağında oturuyordu. Yastığının altından keskinleştirilmiş bir şiş çıkardı. Alaz, yan gözle onu gördü ve yüzünde, tehlikeyi karşılamanın getirdiği heyecanlı bir gülümseme belirdi.
"Kim tuttu lan seni? Kimseden para almadan bu riske girmezsin."
Kemal, şişi sıktı. Gözlerinde korku ve nefret vardı.
"Bu gün öleceksin, Alaz Demirkan. Kara Kandemir'in selamı var!"
"Öldürebilirsen buyur, aslanım!"
Alaz, yattığı yerden hızla ayağa kalktı. Adam şişle Alaz'ı bıçaklamaya çalıştı ama Alaz'ın çevikliği karşısında ıskaladı. Alaz, Kemal'in koluna sert bir tekme attı. Şiş, metallerin üzerinde şangırdayarak yere düştü. Alaz, gecikmeden Kemal'in bacağına vurarak onu dizüstü düşürdü. Sonra, acımasızca yüzüne tekme attı.
Kemal'in burnu anında kanamaya başladı. Ağzından sızan kanla boğuk bir ses çıktı.
"Yalvarırım, Alaz Bey... Öldürme beni!"
Alaz, kanlı suratına tiksintiyle baktı.
"Daha yeni ölecektim diyordun, şimdi yalvarıyorsun. Kim gönderdi lan seni buraya?!"
"Söyleyeceğim! Söyleyeceğim! Lütfen öldürme beni!"
"Bakarız. Söyle."
Kemal, titrek bir sesle inledi: "Kara Kandemir!"
Alaz, zaferle gülümsedi. Kara, içeride bile ona ulaşmaya çalışıyordu.
"Demek Kara... Bittin sen, Kara! Bu, benim ona cevabım olacak!"
Alaz, yerden şişi aldı. Kemal'in yalvarmalarına aldırmadan, şişi hızla ve acımasızca adamın gözüne sapladı. Kemal, gözünü tutup, koğuşta çınlayan dehşet verici bir çığlık attı.
"Bu sana ders olsun! Hem sana, hem de o vefalı dostun Kara'ya!"
Saniyeler sonra gardiyanlar koğuşa doluştu. Kanlar içindeki Kemal'i ve elindeki şişi gördüler. Alaz, hiç direnmeden, hücreye götürüldü.
Hücrenin soğukluğunda, Alaz yatağına uzandı. Sanki az önce hiçbir şey yaşanmamış gibi, yastığının altından kitabını çıkardı ve kaldığı yerden okumaya devam etti. Kara'nın mesajı alınmıştı. Şimdi sıra Aşkın'ın hareketlerini beklemekte ve Kara'yı dışarıdan vurmaktaydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.87k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |