
Alaz'ın ofisinden ayrıldığımda, utanç, öfke ve tarifsiz bir hissizlik içindeydim. Bileğimi sıkan yerler kızarmıştı, ama asıl yara içimdeydi. İstifa etmiştim. Ama şimdi ne yapacaktım? Annemin parası?
Sinirle ve ayaklarımın altında ezilen onurumla eve doğru yürüdüm. Kapının önüne geldiğimde anahtarım olmadığı için kapıyı çaldım. Çalmama rağmen içeriden ses gelmeyince kaşlarımı çattım.
"Allah Allah, neredeler bunlar?"
Tam tekrar çalacakken, karşı komşumuzun kapısı açıldı. Komşunun yüzündeki telaşlı ifade, içime kötü bir his yaydı.
"Eliz kızım! Seni bekliyorduk. Annen fenalaştı. Çok kötüydü... apar topar hastaneye kaldırdılar."
Kanım çekilmişti. Nefesim boğazıma takıldı. "Ne? Hangi hastane?" diye fısıldadım, sesim zorlukla çıktı.
Komşunun aceleyle söylediği hastanenin adını aldım ve sarsak adımlarla taksi bulmaya koştum. Zihnimi sadece tek bir korku kaplamıştı: Annemi kaybediyordum.
Hastaneye ulaştığımda, koridorun soğuk, steril kokusu beni boğdu. Annemi bulduğumda durumu gerçekten çok ağırdı. Kardeşim, yanındaki sandalyede oturmuş, korkuyla yüzüme bakıyordu. Hemen doktorla konuştum.
Doktorun kelimeleri, buz gibi bir hüküm gibiydi: Ameliyata hemen alınması gerekiyordu, yoksa çok geç olacaktı.
"Eliz Hanım, ameliyatın aciliyeti malum. Ancak yüksek bir meblağı peşin ödemeniz gerekiyor. Yoksa..." Doktorun bakışları üzgündü. "Yoksa onu odada bile tutamayız."
Dünyam başıma yıkıldı. Gözlerimden yaşlar boşandı. Elimdeki avuç içi kadar para, devede kulaktı. Annem bir odada can çekişirken, ben dışarıda duramazdım. Ne yapacaktım? Hangi kapıyı çalacaktım?
Zihnimde, Alaz Demirkan'ın sözleri uğursuz bir yankı gibi çınladı: "Paraya ihtiyacın var... Benimle yatacaksın."
Midem bulandı. Yere çöktüm, ellerimle başımı tuttum. Gözyaşlarım hızla akıyordu.
"Yapamam! Bunu nasıl yaparım? Bedenimi nasıl satarım?"
Ama hemen ardından, yanımdaki sandalyede titreyen küçük kardeşimin yüzü ve içeride nefes almaya çalışan annemin silüeti geldi.
"Ama yapmazsam... annemi ve kardeşimi kaybederim. Onurumu kaybederim ama onları değil."
O an, onurum ve sevdiklerimin hayatı arasında bir seçim yapmak zorunda kaldım. Onur, kâğıt üzerindeki bir kelimeydi. Hayat ise her şeydi. Korkunç, acı dolu bir kararlılıkla ayağa kalktım. Artık kaybedecek hiçbir şeyim yoktu.
Hastaneden bir fırtına gibi çıktım. Kalbimdeki tek duygu, anneme yetişme isteği ve Alaz'a karşı duyduğum saf nefreti karışımıydı. Koşarak, bir taksiye atlayarak doğruca o lanet bara gittim.
Kapıyı çalmadım. Çalacak sabrım, medeniyetim kalmamıştı. Müdürün odasından öğrendiğim, Alaz'ın özel odasının kapısını hızla açıp içeri girdim.
Alaz, içeride loş bir ışık altında, bir viski bardağıyla koltuğuna yayılmış beni bekliyordu. Yüzünde, bu kadar çabuk geleceğimi biliyormuş gibi, tatmin olmuş, iğrenç bir sırıtış vardı.
"Vay, ne çabuk geldin. Bu kadar çabuk olacağını biliyordum ama dürüst olmalıyım... beklemiyordum," dedi, sesi alaycı bir zaferle doluydu.
Ayakta duruyordum, göğsüm inip kalkıyordu. Gözlerim kıpkırmızıydı ama artık ağlayacak gücüm kalmamıştı. Sadece tek bir amaç vardı.
"Annem ölüyor! Parayı ver!" diye bağırdım, sesim titremenin ötesinde, keskin bir çaresizlik içeriyordu.
Alaz, bardağını masaya bıraktı. Gülümsemesi genişledi, bu, bir canavarın gülümsemesiydi.
"Demek dediklerimi kabul ediyorsun? Bedenin karşılığında annenin hayatını... güzel bir takas değil mi, Eliz?"
Gözlerimi kapattım. Ruhumun bir parçası o an öldü. Gözlerimi açtığımda sadece boşluk vardı.
"Ediyorum. Ne istiyorsan yapacağım. Sadece parayı ver ve annemi kurtar."
Alaz oturduğu yerden yavaşça kalktı. Ofisteki loş ışıkta, silüeti bir yırtıcı gibi görünüyordu. Gözlerinde ne şefkat ne de pişmanlık vardı, sadece soğuk, vahşi bir arzu parlıyordu.
"Güzel. Sözleşme tamamlandı, kurban masaya yatırıldı. O zaman ilk adımı atalım..."
Alaz, yanıma doğru bir adım attı ve yüzünde tiksindirici bir ifadeyle emretti:
"Soyun, Eliz."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.84k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |