2. Bölüm

2. Bölüm

Güler
sevimlikiz

Yağmur sabahtan beri bardaktan boşalırcasına yağıyordu. Montum su çekmiş, ayaklarımın içi çoktan sırılsıklam olmuştu ama geri dönemezdim. Annemin ilaçları için ekstra mesaiye kalmıştım, üstüne sabahın köründe okula yetişmeye çalışıyordum.

Her adım attığımda çamur sıçrıyor, beynimde tek bir düşünce dönüp duruyordu:

“Eliz dayan, güçlü olmalısın… Onlar kimsesiz değil, seni var.”

Arkamda bıraktığım ev, yoksulluğun ve yükün ağırlığıyla neredeyse üstüme kapanıyordu; hasta annem, kalp hastası küçük Nimet, okula aç karnına giden Filiz, ergenlik karmaşasında Selin ve Seda… Hepsi bana bakıyordu.

Babam zaten yok hükmündeydi. İçki, kumar, kavga… Eve geldiği tek zaman da huzuru bozmak içindi.

Ben… hepsine tek başıma yetmeye çalışıyordum.

Yağmur biraz daha hızlandı. Montumdan içeri su sızıyor, tir tir titriyordum. Tam kaldırımda kendime yer ararken yanımdan bir araba hızla geçti. Büyük, siyah, lüks bir araba. Suda kayıp hızla bana doğru bir dalga püskürttü.

Buz gibi su kafamdan aşağı döküldü.

“YUH BE! AYI MISIN NESİN! NASIL ARABA KULLANIYORSUN!”

Bunu söyledikten sonra içim rahatlamıştı ama sonradan anladım ki arabanın camı açıktı.

Araba anında fren yaptı.

Kalbim mideme indi.

“Eliz… sen ne yaptın?”

Kapı sert bir şekilde açıldı. Ayak sesleri. Siyah ayakkabılar… ardından pahalı bir takım elbisenin diz hizasına kadar ıslanmamış, tertemiz kumaşı.

Başımı kaldıramadım bile.

“Bana mı dediniz küçük hanım?” dedi derin bir ses.

Göğsümü titreten, sert, buyurgan… tehdit gibi ama aynı zamanda soğukkanlı.

Ben ise çamura bulanmış saçlarımla ufacık kaldım.

“Ben… şey…” diye mırıldandım.

Adam başını eğip bana baktı. Gözleri buz mavisi, kaşları hafif çatık… kesin zengin, kesin tehlikeli ve kesin deli yakışıklı. Ama benim başım beladaydı.

“Bir laf ettiyseniz, lafınızın arkasında durun. Dönek insan sevmem.”

“Eliz… kaç. Çamur ol, rezil ol ama kavga çıkarma.”

Ama tabii ki ben Eliz… dilimin ayarı yok.

“Sensin dönek! Üstümü ıslattın! Ehliyeti nereden aldın, manavdan mı?!”

Adam göz kırpmadan cevap verdi.

“Hayır, manavdan almadım. Hem arabayı ben kullanmıyordum.”

“Banane kim kullanıyorsa! Arabalarınıza sahip çıkın.”

Adam bir adım daha yaklaştı. Kurumuş yağmur damlaları omuzlarında parlıyordu.

“Laflarınıza dikkat edin küçük hanım. Yoksa fena olacak.”

“N’olacak? Beni mi döveceksin?!”

O an… gerçekten bilmiyorum, cesaret mi, korku mu, yoksa hayatın yükü mü… içimde bir şey koptu.

Ve adamın bacağına tekme attım.

Büyük ihtimalle ayağımı kıracaktım. Çünkü adam beton gibiydi.

“AH—!” diye inledi Alaz.

“AYAK NASIL SERTSİN SEN YA!” deyip koştum. Koştum. Ölmemek için, rezil olmamak için, yoksulluğumdan utanmamak için… belki de ilk defa güçlü hissettiğim için.

Kalbim ağzıma geldi. Nefesim kesildi. Ayaklarım çamura saplandı.

Arkamdan adamın adamlarının ayak sesleri geldi.

“Patron peşinden gidelim!”

Ama Alaz’ın tok sesi duyuldu:

“Durun. Gitsin. Nasıl olsa bulurum ben o küçüğü.

Siz onun kim olduğunu araştırın.”

“Emredersiniz patron.”

Patron mu?!

Ayağımı tekmelediğim adam… mafya mıydı? İş adamı mıydı? Zengin bir psikopat mıydı?

Arkamı dönmeye cesaret edip bakamadım ama Alaz’ın sesi rüzgârın arasında yankılandı.

“Tatlı bir şeymiş…”

Yağmur hâlâ yağıyordu. Nefes nefese bir binanın köşesinde durdum. Saçım yüzüme yapışmıştı. Kalbim hızla çarpıyordu.

“Aptal Eliz… ne yaptın sen?” dedim kendi kendime.

“Bir de adama tekme attın! Ya öldürseydi?!

Onu tanımıyorsun bile!”

Sonra… istemsizce gülümsedim.

“Gerçi bacağına vurduğum an yüzü çok komikti…”

Ama o anda bile aklıma düşen tek gerçek vardı:

Eğer o adam beni bulursa… bittim.

Bölüm : 02.12.2024 00:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...