
Okula gelmiştim ama aklım hâlâ sabah olanlardaydı. Ne ders anlatan hocayı duyabiliyordum ne de önümdeki defteri görüyordum. Sanki beynimde aynı sahne dönüp duruyordu. Adamın o soğuk bakışı, tehditkâr havası… Bir daha onunla karşılaşma ihtimali bile midemi bulandırıyordu. Ben sakin, sıradan bir hayat isterken; başıma bela almak istemiyordum. Tek dileğim huzur ve düzenli bir gündü… Ama kader başka planlar yapıyordu sanki.
Sıra arkadaşım, en yakın dostum Müge yan sandalyeye oturur oturmaz dirseğiyle beni dürttü.
"Eliz bebek, nasılsın bakalım?" diye sırıtınca istemsizce gülümsedim.
"İyiyim," dedim ama sesim bile yorgundu.
Müge hemen kaşlarını kaldırdı.
"İyiymiş… He tabii… Yüzünde 'dünyanın yükünü taşıyorum' yazıyor ama iyiymiş!"
"Abartma. Bir şeyim yok."
"Benden saklayamazsın."
İç çektim.
"Senin de gözünden hiçbir şey kaçmıyor zaten."
"Eee anlatacak mısın yoksa gözlerimi mi devireyim?"
"Hayır anlatmayacağım."
"Yaaaaa amaaaan Eliz nolur be!"
Bebek gibi dudağını bükünce ikimiz birden gülmeye başladık.
Müge her zamanki gibi enerjikti, ben ise kafamda fırtınalarla boğuşuyordum. Dersler bitene kadar düşündüm durdum. Zil çalınca çantamı omzuma atıp okuldan çıktım. Birkaç yere iş başvurusu yaptım ama her yerde aynı cevap:
“Ararız.”
Aramadıklarını biliyordum. İçimde bir çaresizlik çöreklendi. Başımı öne eğip eve doğru yürüdüm.
Kapıyı açar açmaz annemin yumuşak sesi geldi:
"Kızım, sen mi geldin?"
"Evet annecim."
Annem yatağında uzanıyordu… Kanser yüzünden bir bacağını kaybetmişti, güçsüz ama güçlü görünmeye çalışan bir melekti o. Yanına gidip yavaşça eğildim, alnından öptüm.
"Nasılsın meleğim?" dedi, yüzüme bakarken.
"İyiyim anne… sen nasılsın?"
"Nasıl olayım… idare ediyorum işte."
"Ağrın var mı yine?"
"Evet var," dedi fısıltı gibi.
Bir an duraksadım. Söylemek istemiyordum ama içimde tutarsam daha kötü olacaktı.
"İlaçlarını içiyor musun?"
Annem gözlerini kaçırdı.
"Eliz… ilaçlar bitti."
Yutkundum. İçimdeki sıkıntı göğsümde düğümlendi.
"Üzülme anne. Ben alırım."
"Neyle? Hangi parayla alacaksın kızım?"
Sesi titriyordu.
"Bulacağım bir yol. Sen hiç üzülme."
Annem bana uzun uzun baktı. Yorgun, üzgün, ama gururlu bir bakıştı bu.
Ben de onun üzülmemesi için yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum. Sonra mutfağa gidip yemekleri hazırladım, sofrayı kurdum. Evde bir sessizlik vardı… Fırtınadan önceki sessizlik.
Kapı birden tekmeyle açıldı. Babam gürültüyle içeri girdi, yüzü yine asık, gözleri yine öfkeyle doluydu.
"Hoş geldin," dedim temkinli bir sesle.
"Çekil kız önümden!" diye bağırdı yüzüme.
Geri çekildim. Hemen annemin odasına yöneldi.
"Kadın, paraları nereye koydun?"
Annem şaşkınlıkla başını kaldırdı.
"Ne parası?"
"Engelli parasını diyorum! Nerede?"
"Yok… yok para."
"Nasıl yok lan?! Beni delirtmeyin!"
Annem sesi titreyerek,
"Yok işte… Hepsini aldın zaten. Daha ne istiyorsun benden? Canımı mı?"
Babam yüzüne doğru eğildi.
"Öl o zaman! Ne işe yarıyorsun ki?!"
Babam anneme saldırınca gözlerim karardı, refleksle araya girdim.
"Dur! Dur Allah'ın belası! Annemi rahat bırak!"
Bana öyle bir tokat attı ki ne olduğunu anlamadan yerde buldum kendimi. Kulaklarım uğulduyordu. Sonra tekmeler yağmaya başladı.
"Sizden bıktım! Allah belanızı versin hepinizin! Hiçbir işe yaramazsınız!"
Annem çığlık attı.
"Dur! Bırak kızımı! Allah'ını seversen bırak!"
Babam nefes nefese kalıp bir anda durdu, hırlayarak kapıya yöneldi.
"Ne haliniz varsa görün!"
Kapıyı sertçe çarpıp çıktı.
O anda evin içindeki sessizlik kulaklarımı acıttı. Kardeşlerim koşarak yanıma geldi, titreyen kollarıyla bana sarıldılar. Üçümüz de yere çömeldik ve birbirimize tutunarak ağladık.
Hepsinin küçük, korkmuş gözleri bana dönüktü.
Hepsi benden güç bekliyordu.
Yanaklarını sildim, sesimi olabildiğince yumuşak tuttum.
"Üzülmeyin… bunların hepsi bir gün geçecek. Söz veriyorum."
Ama içimde bir fısıltı vardı:
Geçmeli… çünkü başka seçeneğimiz yoktu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.79k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |