
Kara, karakoldan avukat ordusuyla birlikte, beklediğimden de çabuk çıktı. Onu karakolun önünde gördüğümde kaşlarımı çattım.
"Vay, vay! Kara Bey... Bu kadar çabuk çıkacağını düşünmemiştim. Avukatlarınız ne kadar hızlıymış."
Kara, yanıma yürüdü. Yüzündeki gülümseme küstahtı ama aynı zamanda sadece bana aitmiş gibi bir sıcaklık taşıyordu.
"Ben sana dedim, Aşkın Hanım. Ben buralarda oyalanmam. Şimdi ne diyorsun? Bir kahve içiyor muyuz?"
Tercihini belli ettim. İçimdeki profesyonel polis, bu adama güvenmiyordu ama içimdeki meraklı kadın, bu karanlık adamın sırlarını çözmek istiyordu.
"İçelim bakalım. Bir sefere mahsus. Ama bu, suçlarını affettiğim anlamına gelmez."
Kara, içinden bir şeyler söyledi, bu sefer gerçekten duymadım ama dudak hareketlerini okur gibiydim: "Sen öyle san. Seni bulmuşum, bir daha bırakmam."
"Efendim, bir şey mi dedin?" diye sordum şüpheyle.
"Hayır, önemli bir şey değil. Gidelim mi?"
"Gidelim."
Kara önden yürüdü ve lüks arabasının şoför yanındaki kapısını açtı. Hareketini izledim. Bu kibarlık, onun sert imajına uymuyordu.
"Teşekkür ederim, ama kendi kapımı kendim açarım. Bunun için bir erkeğe ihtiyacım yok."
"Biliyorum. Sen güçlü bir kadınsın. Ama ben kibarlık ettim. Ne yaparsın, huyum kurusun."
"Sen mi kibarsın? Alaz'la sevgiliyken bana kötü davranırdın. Soğuk ve uzaktın."
Kara'nın gözlerinde anlık bir acı parladı, hemen kayboldu.
"Çünkü o zaman benim değildin, Aşkın."
"Efendim?"
"Yok bir şey. Gel, seni çok sevdiğim, küçük bir yere götüreceğim."
Kara, beni rengârenk, tatlı, neşeli bir kafeye götürdü. Pasteller, çiçekler ve cıvıl cıvıl desenler... Arabadan inerken, kendimi tutamayıp gülmeye başladım.
"Ne gülüyorsun? Komik bir şey mi var?"
"Evet, var! Burası senin karakterine hiç uymuyor. Sen çok karanlık, sert ve tehlikeli duruyorsun. Burası... rengârenk. Hiç uyuşmuyor."
Kara, bana yaklaştı. Gözleri yumuşaktı.
"Senin için, Aşkın. Senin için bütün renkleri seviyorum. Çünkü sen, benim hayatımda bütün renkleri temsil ediyorsun."
Yüzüm, bu beklenmedik iltifat karşısında kızardı. Şimdi neden böyle oldum ki? Hızla önden içeri girdim. Kara arkamdan sessizce güldü ve beni takip etti.
"Dur bakayım! Sen utandın mı? Polis şefi utandı mı?" diye fısıldadı.
"Hiç de bile! Sadece sıcak bastı."
"Yüzün öyle demiyor ama."
"Çok konuşursan, topuğuna sıkarım!"
Kara, ağzını fermuarlıyormuş gibi bir hareket yaptı. Yerimize oturup siparişlerimizi verdik. Kara, kahvesini bile almadan, beni izlemeye başladı.
"Eee, anlat bakalım. Seni tanımak istiyorum. Kendinle ilgili her şeyi dinlerim."
"Anlatacak bir şey yok. Polisim işte. Bu kadar."
"Evlendin mi?"
"Hayır."
"Güzel."
"Anlamadım?"
"Anlamanı beklemiyorum."
"Sen bana laf mı soktun, Kara Kandemir?"
"Ne haddime, Aşkın Ezel. Sadece durumdan memnuniyetimi dile getirdim. Kaç yaşındasın?"
"Ciddi misin? Bunları mı konuşacağız? Seni tanımak... bu mu?"
"25 yaşındayım. Oldu mu?"
"Oldu, küçük kız."
"Küçük olmayı çoktan bıraktım."
"Benim için hala küçüksün. Masum ve korunmaya muhtaç."
Tam ona sert bir karşılık verecekken, Kara'nın göğsünün üzerinde, omzunun hemen üstünde kızıl, küçük bir lazer ışığı gördüm. Keskin nişancı! Alaz'ın işiydi!
İçimden bir ses bağırdı. Korumam gereken kişi oydu. İçgüdüsel bir hareketle, masadan fırladım ve bütün gücümle Kara'nın üstüne atladım!
İkimiz de sandalyeleri devirerek, büyük bir gürültüyle yere düştük. Aynı anda, dışarıdan silah sesi geldi. Kurşun, az önce Kara'nın kafasının olduğu duvarı deldi geçti.
Sırtıma, omzumun hemen yanına keskin bir acı yayıldı. Kurşun sıyırmıştı.
Kara'nın üstünde, nefes nefese, göz göze geldik. Şok içinde bana baktı.
"Sen... sen iyi misin?"
"Evet... sadece sıyrık."
Kara, hızla durumu kavradı. Gözlerinde büyük bir hayranlık, neredeyse tapınma vardı.
"Hayatımı kurtardın, Aşkın."
"Borcun olsun, Kara Kandemir. Hem de çok büyük bir borcun."
"Borcum olsun. Bundan sonra seni bir ömür korurum, kara gözlü kadın."
"Ne o? Sen benimle flört mü ediyorsun? Yerinde bile duramıyorsun."
"Belki... hayatının merkezine koymak ister miydin beni? Düşün."
Omzumun acısı ve adrenalinin şokuyla konuştum:
"Şu anda bir ilişki istemiyorum. Seni tanımıyorum bile."
"Vazgeçmem. Ben inatçıyımdır, Aşkın. Benim olanı bırakmam."
"Dene o zaman."
Kara gülümsedi. Bu seferki gülümseme tehlikeli ve duygusal bir meydan okumaydı.
"Aşkıma alışsan iyi olur, Aşkın Ezel."
"Aşk demek için erken değil mi, Kara Kandemir?"
Gözlerini kapattı, derin bir iç çekti.
"İçimdeki yangınları bir görsen... Aşkın. Ben, seni kaybettim. Aşkımı yaşamak için geç kaldım. Bir daha seni kaybetmem, kara gözlü kadın."
Bu kadar yakınken, bu yoğunluk başımı döndürüyordu.
"Ne o? Yine deli deli bakıyorsun?"
Kara'nın gözleri, üzerimdeki pozisyonumuza kaydı. Sırıttı.
"Kucağımda durmayı çok sevdin galiba?"
"Ne?"
"Hala üstümdesin diyorum."
Hızla kendime geldim. Utançla yerimden fırladım.
"Ah, pardon!"
Kalktım. Omzum sızlıyordu. Kara da kalktı, gözleri hala beni izliyordu. Bu karşılaşma, basit bir kahve randevusu değil, üç kişilik savaşın başlangıcıydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.79k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |