
Sırtımdaki kurşun yarasının keskin acısıyla koşarken, dönüp arkama baktım. Alaz ve Asaf, peşimizden geliyorlardı. Başka şansımız yoktu.
"Hazır ol, Eliz!" diye bağırdım.
Hızla arkamı döndüm ve nişan alıp Asaf'ın diz kapağına ateş ettim. Kurşun isabet etti. Asaf acıyla inleyerek yere düştü.
"Ah! Kahretsin!"
"Asaf, iyi misin?" diye bağırdı Alaz.
"İyiyim abi! Şu karıları yakala!"
Alaz, öfkeyle yüzüme baktı.
"Bittin sen, orospu kadın!"
Tam o sırada Eliz de Alaz'a ateş etti ve onu da diğer diz kapağından vurdu! Alaz da acıyla yere yığıldı.
Yanlarına yaklaştık. Silahımız hala ellerimizdeydi.
"Şimdi ne oldu? Siz iki sapık, elimizdesiniz! Çok zevkli değil mi, Alaz?"
Alaz, acıdan yüzünü buruşturmuştu.
"Öldür lan beni! Bitir işi!"
"Öyle kolay değil, Alaz Efendi! Bizim canımızı yaktın. Şimdi sıra bizde."
Eliz, Alaz'ın yüzüne nefretle baktı ve diğer diz kapağına da sıktı. Ben de tereddütsüz bir şekilde Asaf'ın diğer diz kapağına sıktım.
İki adam da kanlar içinde yerde kıvranıyordu. Yüksek sesli inlemeler, terk edilmiş fabrikanın duvarlarında yankılanıyordu.
"Eliz, şimdi bunları ameliyat etmemiz gerekiyor."
"Doktorluk biliyorum, Abla. Ederiz." dedi Eliz, sesi kararlıydı.
Sırtımdaki yaraya rağmen, yerde kıvranan Asaf'ı zorlukla sürüklemeye başladım. Eliz de Alaz'ı sürükledi. Zorlanarak da olsa onları geri depoya, pisliğin ve acının olduğu odaya geri getirdik.
"Hıh! Çok yoruldum be!" dedim nefes nefese.
"**Ne yedin Alaz? **Böyle eşek ölüsü gibisin!****" diye sordu Eliz tiksintiyle.
Alaz, yüzündeki kan ve ter karışımıyla sırıttı.
"Ne yediğim belli değil mi? Seni yiyecektim, polisi yiyecektim! Ama neyse... Ha, bu arada Eliz, sevdiğin adam sizlere ömür!"
"Ne?! Yalan söylüyorsun!" diye bağırdı Eliz.
"**Eliz! Bunun doldurmalarına gelme! Seni kandırıyor! **Emris öyle kolay ölecek adam değil!****" diye uyardım.
"Ölmez değil mi, Abla?"
"Ölmez! O güçlü bir polis. Şimdi bu pisliği kesmeye odaklan."
Eliz ve ben, onları yerde yatan demir bir masaya (eski bir ameliyat masası gibiydi) taşıdık.
"Bakalım burada ne varmış." diye etrafa baktım.
"Abla, neşter var! Paslı ama işimizi görür!" dedi Eliz.
"İşimizi görür."
Alaz, gözlerinde korkuyla bize baktı.
"Ne yapacaksınız onunla? Aşkın, bunu yapma!"
"Yapacağım! Hatta seninkini, Eliz kesecek! Keyfini çıkaracaksın, değil mi canım?"
"Zevkle, Abla."
Eliz, Alaz'ın pantolonunu indirdi. Tiksintiyle baktı, ama gözlerindeki nefreti topladı. Sonra, tereddütsüz bir hamlede neşterle penisini kesti!
Alaz, odayı dolduracak, boğazını yırtarcasına korkunç bir çığlık attı.
"ALLAH BELANIZI VERSİN! KAHROLUN!"
"**Senin belanı verdi. **Belan da biziz!****"
Ben de aynısını Asaf'a yaptım. O da acıyla çığlık attı. Bu iki pislikten, onların erkeklik dediği o iğrenç güçten, nihayet kurtulmuştuk.
"**Abla, artık öldürebilir miyim? **Bu adam benim midemi bulandırıyor.****"
"**Keyfini çıkar, Eliz. Bu senin hakkın."
Eliz, silahı kaldırdı ve Alaz'ın kafasına nişan alıp ateş etti. Alaz'ın vücudu kasılarak yere yığıldı. Öldü.
Ben de aynı kararlılıkla Asaf'ın kafasına sıktım. İkisi de sessizleşmişti. İkisi de ölmüştü.
Tam o anda, dışarıdan polis sirenlerinin sesi duyuldu.
"Abla! Geldiler! Kara ve Emris geldi!"
Yerde, kanlar içinde birbirimize sarıldık. Yorgunluktan ve duygusal boşluktan bitmiştik.
"**Kurtulduk, ablam. Bitti."
Amacımız gerçekleşmişti. İntikam alınmış, adalet yerini bulmuştu. Şimdi, bu cehennemden sağ çıkma zamanıydı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 121.84k Okunma |
2.87k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |