Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@sevvalbakirkap

İyi okumalar... oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum...

 

Yatırım yatakta daha da gerilerek kendime gelmeye çalışıyordum. ama pek başarılı olduğumu söyleyemezdim. uyku mahmurluğum o kadar üstümdeydi ki yarım saattir çıkamadığım yataktan sonunda çıkmaya karar vermiştim. ilk uyandığımda yatağımda tek olduğumu fark etmem uzun sürmemişti. ayaklarımı yere bastırdıktan sonra komidine uzanarak telefonumu elime alıp kontrol ettiğimde gördüğüm mesajla yüzüme bir gülümseme gelmişti. bol gülücüklü bir cevap verdikten sonra yataktan neşeyle çıktım.

 

ılık duşumu alırkende bu mutluluk yüzümdeydi. çıktığım duştan sonra zamanımı alan bir vücut bakımı ve makyaj rutininden sonra iç çamaşırlı halimle giyinme odama girdim. kararsızlıkla raflarımın arasında gözlerimi gezdirirken. gördüğüm kahverengi deri eteğimle duraksadım. üstüne de bulduğum krem rengi balıkçı yaka bluzumla gayet şık bir görüntü yakaladığımı fark ettim. giyinme odamdaki saate gözüm kaydığında acele etme sinyalları kafamda yanmaya başlamıştı. biraz daha acele ederek giyinmeye başladığımda. bir yandan da aksesuarımı seçmiştim.

 

kapının önündeki aynadada kendime son kez baktıktan sonra aceleyle mesajımı yazarak evde çıkmıştım. kalın kaşe montum ne kadar evde sıcak gelsede dışarıya çıktığım anda kalın giydiğim için kendimi tebrik etmeden duramadım.

 

hassas olan bünyemi bildiğimden kendime daha da dikkat etmeye çalışıyordum. acele adımlarla önce arabama uğrayarak torpidodan aldığım evrakları büyük çantama atıp. çokta yakında olan kafeye adımlamaya başladım. ne kadar bünyem hassas olsada soğuk havaya bayılıyordum. eğer gideceğim yer çok yakınsa yürümek daha da hoşuma gidiyordu.

 

uykumu çok güzel aldığım ve her sabah aldığım güzel mesaj yüzünden üstümdeki tatlı neşeyle yoğun olduğu belli olan kafenin içine giriş yaptım. selam veren garsonlara neşemi aktarmaktan çekinmeden büyük gülümsememle karşı selam vererek arkada bulunan odaya doğru ilerledim. odaya girmeden önce de işe yeni alımını yaptığım garsondan kahve hazırlamasınıda rica etmeyi unutmadım. boş odaya girdiğimde güzelce temizlenip havalandırıldığının farkına varmıştım. masaya çantamı bırakıp kalın kaşe montumu çıkartıp yerine astım. telefonumu alıp odadan hızla odanın çıkışına doğru ilerledim. kapıyı arkamdan kaparken bana doğru kahvemi alıp kafenin müşteri kaynayan kısmına adımlamıştım. her zamanki gibi yoğun bir gündü. trend ve modern bir kafe olduğundan daima yoğun olurdu. masaların arasında dolaşırken bir yandan kahvemden yudumlayıp bir yandan da etrafı inceliyordum. müşterilerin memnuniyetine bakıyordum.

 

gözüme çarpan durumla kaşlarımı çatmadan duramamıştım. etrafına gözlerimi dolaştırıp istediğim kişiyi bulduğumda

 

- Emre bey bana bakar mısınız ?" emre anında topladığı masayı bırakarak yanıma adımlamıştı. yanıma gelerek emrimi beklemeye başlamıştı. " emre bu koyu konuştuğumuzu sanıyordum. gözümüzün tutmadığı toplu erkek gruplarına kadın garsonlarımızı yollamıyorduk değil mi? peki nisa neden orada ?" emre benim dikkatle incelediğim masaya döndüğünde harakete geçmişti. nisaya başka yere yönlendirirken güzel garsonun yanından gitmesinden pekte memnun olmayan erkek grubu emreye siparişlerini vermeye başlamıştı.

 

sorunun çözülmesiyle adımlarıma devam ederek etrafı incelemeye devam etmiştim. kahvemin dibine geldiğimi fark ettiğimde istemsiz kaşlarımı çatmıştım. o sırada emrenin yanıma gelerek açıkla yapana kadarda devam etmişti.

 

- Umay hanım kusura bakmayın bu gün ekstra bir yoğunluk var dikkatimizden kaçmış bir durum.bir daha olmıyacak bir durum " dediğinde çokta üstünde durmamıştım. daha dikkat ediceğime emin olduğum biri olduğu içindir. kahve bardağımı emreye uzatırken

 

- tamamdır. olmayacağından eminim. bana bir kahve daha getirir misin? birde birini yollar mısın bana sigara alsın benim ki bitmiş" dediğimde kafasını sallamıştı. cebinden sigara paketini çıkartıp bana ikram etmeyide ihmal etmemişti.

 

-hemen aldırtıyorum. gelene kadar benimkinden alın" dediğinde geri çevirmemiştim. içinden iki dal alıp. dışarıya doğru adımlarken "teşekkürler. kahvemide yollatırsın." demiştim. kafenin çıkışına geldiğimde. duraksayıp şalların durduğu yere doğru ilerlemiştim. karışık duran şallardan bir tane alıp dışarıya çıkmıştım. her zaman kafenin kenarında bulunan küllüğümün olduğu masaya adımlamıştım. sigaramı yakarken kahvemde gelmişti.

 

-emre şallar karışık orası çok düzensiz duruyor. lütfen toparlat." dediğimde kafa sallamış ve içeriye girmişti. çiceklerin dibindeki betona oturup bacak bacak üstüne atarak etrafı izlerken sigaramı içiyordum. üstümdeki garip ağırlık binmişti sanki. o garip hisse anlam verememiştim. cafenin içinde herhangi bir sorun yoktu. kaşlarım çatılırken yanıma konulan tabak sesiyle kafamı çevirdim. doyurucu gözüken bir sandviçti.

 

- Umay hanım telefon geldi. kahvaltı yapmanız söylendi." dediğinde kocaman gülümsememi durduramamıştım. kafamı sallarken sandviçimi yemeğe başlamıştım bile telefonumu alıp gülücükler içinde mesajımı yazarken keyfimin yerindeydi ama ağırlık bir türlü gitmemişti. boş vermeye çalışarak biten kahve bardağım ve tabağımı alarak içeri yönelmiştim. karnım fazlasıyla şişmişti. içimden eteğin kötü görünmemesi için dua ederken tabağımı mutfağa bağlıyan kısımdaki tezgaha bırakmıştım.

 

kafede dolanırken yeni bir grup içeriye girmişti. auraları çok ağır olan bir erkek grup olduğu kesindi. gözlerimi mekanda gezdirdiğimde aşırı kalabalık olan masaların arasında tek bir boş masa yoktu. yeni gelen gruba yaklaşarak.

 

- öncelikle hoşgeldiniz. ama şuan sizi misafir edemeyeceğiz. çok yoğun günlerimizden biri ama numaranızı bırakırsanız bekleme listesine alabiliriz. ortalama yarım saatlik bir bekleme listesi " demiştim. altı kişilik erkek grubunun bana çok dikkatli bakmasıyla çok rahatsız olsamda sesimi çıkarmayarak cevaplarını beklemeye başlamıştım. içlerindeki takım elbiseli adam

 

- Umay hanım biz müşteri değiliz sizinle görüşmeye geldik." dediğinde kaşlarımı derince çatmıştım. yanıma birinin yaklaştığını hissettiğimde kafamı oraya çevirdim. emre dibimdeydi kulağımı hafif ona yaklaştırdığımda

 

- Umay hanım geçen gün geldiler demiştim. o avukat" fısıltılar eşliğinde kafamı sallamıştım. "tamamdır emre teşekkürler sen işine dönebilirisin." dediğimde yanımdan uzaklaşmıştı. arkada ki odamın yolunu göstererek " buyrun odamda konuşalım." dediğimde kafalarını sallamışlardı. odama adımlarken benimle adımlamışlardı. sessizlikle odama girdiğimde "buyrun oturun" demiştim. aynı anda ise kendi koltuğuma adımlamıştım. elime telefonumu alarak ne içersiniz demeyide ihmal etmemiştim. aşırı tedirgin oluşları beni gererken bir şey içmeyeceklerini söyleselerde misafir tabağı ve kendime kahve söylemeyi ihmal etmemiştim. bir yandan da yüzlerini inceleyerek tanıyıp tanımadığımı hatırlamaya çalışıyordum. ama aklımın herhangi bir yerinde yer edinmiyorlardı. emre içeriye girerek önce misafir servisi yapmış daha sonrada benim kahvemi vermişti.

 

adamlarda ki hissettiğim tedirgin hali oda hissetmiş olmalı ki "Umay hanım benimde kalmamı ister misiniz ?" demekten kendini alı koyamadığı gayet ortadaydı. içlerinden en geç duran adamdan garip bir atarla "gerek yok çık dışarı " dediğinde kaşlarımı çok sert bir şekilde çatarak gözlerimi emreden alarak adama çevirmiştim.

 

- kendinize gelmenizi tavsiye ederim. konuşmalarınıza dikkat edin." diyerek adama dahada ters bir bakış atmıştım. adam tam ağzını açıp bir şey diyeceği sırada ellilerinin ortasında olduğu belli olan adam konuya el atmıştı. " oğlum adına kusura bakma delikanlı sen dışarıda bekle özel bir konu görüşülecek. " dediğinde emre bana dönmüştü. kafamla adamı okeylerken emre odanın çıkışına yönelmişti. "umsa hanım ben yinede kapının önünde bekliyorum" demiş ve kimsenin konuşmasına izin vermeden çıkmış ve ardından kapıyıda kapamıştı. atarlı adam kendi kendine bir şeyler söylemişti ama anlamamıştım.

 

gözlerimi avukat çevirerek kahvemden bir yudum almıştım. "sizi dinliyorum. bir kaç kere daha gelmişsiniz galiba söyliyeceğiniz konu önemli olmalı" dediğimde herkesin aşırı gergin olduğu gözümden kaçmamıştı. ama ben onların aksine gayet rahattım. adam önündeki suda bir yudum alarak;

 

- doğrudur. bir kaç kere daha geldim. konu önemli. şöyleki biz sizden dna testi istiyıoruz. cünkü avukatlığını yaptığım mahit demirörenin kayıp kızı olduğunuzu düşünüyoruz. hatta emin gibiyiz. " dediğinde ne kadar bir anlık şaşırsamda hiç bir tepki vermemeye dikkat etmiştim. sakin bir şekilde kahvemden bir yudum daha alırken bana şaşkınlıkla bakan altı çift gözü umursamaya çalıştım. sakin bir sesle "pardon isminiz neydi avukat bey? " dediğimde kısaca "hilmi" demişti derin bir nefes alarak

 

-ben dna testini kabul etmiyorum. kanunende böyle bir zorunluluğum olmadığı için sizi buraya kadar boşuna yormuş oldum." dediğimde odadakiler daha da şoka girmişlerdi. ilk yaşadığım bir olay değildi. rahatlığımda bir yerde bunun yüzündendi. daha öncede gelmişlerdi. ve bu yanlışa düşüp yaptıurdığım dna testiyle yaşadığım hayal kırkıklığını bir daha yaşamak istemeyeceğim bir olaydı.

 

- ne demek dna testini kabul etmiyorum. yaptıracaksın o dna testini biz buraya senin keyfinle uğraşmaya gelmedik." diyen sesin sahibine en sert bakışlarımı çevirmiştim. gene o atarlı adamdı. ve artık sinirlerimi bozmaya başlamıştı. içimdeki saldırgan karakterin ortaya çıkmamısı için kendimi zorlarken cebimden yeni alan paketi çıkartıp büyük bir sakinlikle ambalajını açmıştım.o kadar sakindim ki karşı tarafından kanınınn kaynadığını daha rahat hissedebiliyordum. sigaramı yakıp atarlı adama gözlerimi dikmiştim.

 

- hayır tatlım sen benim keyfimle uğraşmaya geldin. dna testini istememe gibi bir seçeneğim var ve ben istemiyorum" avukata dönerek "anlat onlara istemediğim sürece dna testi yapamayacakları " diyerek arkama rahatça yaslanarak sigaramdan bir nefes daha çekmiştim. buraya gelirken galiba kendilerinden fala eminlerdi. ama şimdi eminlikleri yok olmuş olmalıydı. mahit bey ve kim olduklarına emin olmadığım kişilerin hepsi pür dikkat avukat bakmışlardı adam ne yapıcağını şaşırarak. sadece kafa sallıyarak " umay hanımın dediği gibi " demesiyle histerik bir gülme kaçmıştı ağzımdan. atarlı olan ayağa kalkarak odada volta atmaya başlamıştı. herkesin aksine ben çok rahattım.

 

- dna testinide kabul etmediğime göre sizi yolcu edeyim. çünkü çok fazla işlerim var onlarla ilgilenmem gerek " deniştim. yalandı ama onları buradan postalamak istiyordum. günümü yeterince bok etmeye başlamışlardı. atarlı yanıma gelerek "o dna testini vericeksin" dediğinde kocaman buz gibi kahkaham odada yankılanmıştı. öyle bir kahkaha atıyordum ki hepsinin suratındaki şok ifadesi beni dahada eğlendirir hale gelmişti. sandalyeme dahada rahat şekilde otururken bacak bacak üstüne atarak

 

- bunun için ne yapmayı düşünüyorsun" demiştim. bir yandanda gülmekten rimelim akmışmı diye masadaki aynadan gözlerimi kontrol ediyordum. önündeki ayna bir anda yere doğru fırlamıştı. yerle buluşup tuzla buz oluşunu görmüştüm. hızla ayağa kalktığımda kapıda aynı anda açılmıştı. benimle birlikte herkes ayağa kaltığında sinirlerimin hiç bu kadar gerildiğini hatırlamıyordum.

 

-ne yaptığını zannedyorsun?" demiştim dişlerimin arasından azz kalmıştı çok az biraz daha bu tavırlarına devam ederse suratının ortasına yiyeceği bir yumruğum olucaktı. "o dna testini vericeksin." dediğinde hızla mahit beye ve avukatına dönmüştüm.

 

-hemen gidiyorsunuz buradan bir dahada gelmeyin dna testini bu saaten sonra hiç kabul etmem. hemen çıkın kafemden " diye hafif sesimi yükseltmiştim. avukat tam ağzını açıp bir şey diyeceği sırada mahit bey avukatı durdurarak

 

- kızım bak "dediğinde elimi havaya kaldırarak "umay hanım" diye düzeltmiştim. sinirlerim dahada gerilirken onlara herhangi bir empati yapma gereksinimi duymadım. geldiklerinden beri takındıkları tavır hiç ama hiç hoşuma gitmemişti. kızlarını arıyor olabilirler. ama bu bana emir verip kabadayı gibi davranabilecekleri anlamına asla gelmiyordu. hadlerini bilmiyorlarsa ben bildirirdim.

 

-umay... umay hanım oğlumun tavrı yüzünden kusura bakma ama kızımı arıyorum ve büyük ihtimalle kızımda sensin ve senden dna raporu istiyoruz yetimhaneye bırakılma tarihinle kızımın kaybolma tarihi çok yakın kısa bir kan alma prosedürü" dediğinde kaşlarımı çatmaya devam etmiştim.

 

-dna prosedürünü biliyorum ve gerek duymuyorum. biyolojik olarak kızınız çıksam bile bu hayatlarımızda bir değişiklik olmayacağından eminim. o yüzden kimse birbirini yormasın ben ailemi aramıyorum. cünkü ailem vardı. ama onlar vefat ettiler. o yüzden boşuna kürek çekmeyin." dediğimde daha sakin davranmıştım. onlarıda bir yandan anlıyormuşum gibi davranıyordum. ama gram umurlarımda değildi açıkçası. çocukluğum güzel geçmiş sayılırdı. beni çok iyi hissettiren tatlı bir anne ve baba yerine koyduğum tonton teyzem ve her zaman yanımda duran bir amcaya sahip olmuştum. yavaşça yerime adımlayarak koltuğuma rahat bir şekilde oturmuştum. "o yüzden yolu biliyorsunuz." dediğimde atarlı olan çocuk üstüme yürümüştü. ama onu tutan tahminimce kardeşleri olmuştu.

 

bense inadına bacak bacak üstüne atmıştım. kollarımı kavuşturup. iğneleyici bir ifade ile atarlının yüzüne bakmaya devam etmiştim. ondan bu atarları yaptığı için korkmamı bekliyorsa çok yanılıyordu. çocuk değildim ve bir iki şey fırlattı, iki atar yaptı diye ondan korkmamı sağlayamazdı. ama onu çıldırtma işinde çokn iyi olduğumun farkındaydım. umursamaz ve kibirli tavırlarım pasif-agresif hareketlerim onun daha da çileden çıkmasını sağlıyordu. ve bu beni aşırı eğlendiriyordu.

 

mahit bey az önce kalktığı koltuğa ağır bir hareketle oturmuştu. diğerleri ise atarlıyı tutuyordu. avukat ne yapıcağını bilmez bir şekilde bana bakıyordu. yavaşça kahve kupamı elime alıp bir yudum almıştım. soğuğan kahve ile yüzümü buruşturdum. emre ise hala kapıda ne yapıcağını bilmez bir şekilde bekliyordu. odandan asla çıkmayacağı netti. çokta umrumda değildi. olayı dahada gevşekliğe vurarak "eğer daha kalmayı düşünüyorsanız birer kahve daha söyleyeyim bunlar soğudu çünkü " dediğimde atarlı daha da çileden çıkmıştı. bağırmaya başladığında mahit beye dönerek " arkadaşı ya sakinleştirin yada gönderin yada sizde toplu olarak gidin lütfen " dediğimde mahit bey kararsızlıkla bana bakmıştı. açıkça kovmuştum ne bekliyordu.

 

-alperen dışarı çık" dediğinde şaşırmıştım. ben giderler diye düşündüğüm için böyle demiştim. anladığım kadarıyla inatçı insanlardı. atarlı alperen babasının bu tepkisine karşılık "ama baba-" dediğinde mahit beyin "ÇIK DIŞARI DEDİM" bağırmasıyla sesini kesmişti. o çıkışa yönelirken

 

- galiba bağırmadan anlaşamıyorsunuz" diyerek alpereni daha da çıldırtmaya yönelik oynamıştım. bana ters bir bakış attığında el sallamayı unutmamıştım. diğer kalanlar yerlerine otururken emreye kahve söylemiştim. bu gün ki kaçıncı kahvemdi bilmiyordum ama çarpıntı yapıcağına adım kadar emindim.

 

telefonuma baktığımda gördüğüm mesajlarla duraksayıp hemen elime alıp yazmaya başlamıştım. emre yeni kahveyi önüme koyarken sessizce " odanda olanları yetiştirmek yok değil mi emre?" dediğimde sinyalı almış bir şekilde "yoğunluk olduğu söylendi umay hanım" dediğinde gülümsemiştim.

 

-tamamdır teşekkkürler. sen çık zaten atarlı gitti." dediğimde kararsız kalsa da odan çıkıp ardından kapıyı kapamıştı. mahit beye geri döndüğümde hepsi beni detaylı şekilde izlediğini fark ettiğimde hafifte olsa gerilmiştim. ama bunu belli etmemek için her şeyi yapıyordum. bir kere açık bulurlarsa dna için kapımdan ayrılmazlardı.

 

- sırtında omurganın tam ortasında doğum lekesi var mı?" dediğinde istemsiz duraksamıştım. tedirgin olmuştum. tedirginliğimi belli etmemeye çalışarak " hayır" demiştim. panik vucudumu ele geçirsede tepki vermeye çalışıyordum. ama olduğundan emin olduğum bir şeyi saklamak zor oluyordu. doğum lekeme bırakılan öpücükler yüzünden doğum lekeme fazlasıyla hakimdim.

 

-yalan söylüyorsun. bak eğer varsa söyle tamam aile aramıyorsun ama biz kardeşimizi babamda kızını arıyor. eğer kardeşimişz sen değilse aramaya devam edeceğiz." dediğinde sırtımdan soğuk bir ürperti geçmişti. karşımdaki adamlar çok umrumda değildi. ama ya ailesini arayan bir kadına engel oluyorsam ya onlara ihtiyacı varsa ve ben bir kadının kurtuma yolunu engelliyorsam. sırf bir hayal kırıklığı yüzünden. yüzüme engelleyemediğim bir şüphe düştüğünde hemen kendimi toparlamıştım.

 

-tamam bir anlaşma yapacağız. dna testini istiyorsanız. kızınız yada kardeşinizin çıkma durumunda bana yaklaşmayacaksınız. bir daha karşıma çıkmayacaksınız. " dediğimde hepsinin yüzüne garip bir ifade oturmuştu. umursamadım.

 

-olmaz " kafamı cevirip aralarında en büyük duran adama çevirdim. tek kaşımı kaldırarak bakmıştım. " o zaman testte yok" dediğimde. ayağa kalkmıştım.

 

- en azından leke var mı onu söylesen" demişti naif bir ses. kafamı cevirip baktığımda aralarında en azından en sevimli duran bir çocuktu. kendimden emin bir şekilde "hayır yok" demiştim.

 

- yalan söylüyorsun var." dediğinde umursamaya çalıştım. "peki yalan söylediğimi kanıtlaya bilir misin?"

 

-ama sen doğruyu söylediğini kanıtlaya bilirsin" demişti.

 

-sizin önünğüzde soyunmıcağım ayrıca size bir şey kanıtlamakta zorunda değilim. o yüzden gidin" demiştim. kağıya doğru ilerleyerek kapıyı açmıştım. sabırla kalkmalarını beklerken mahit bey ortaya bombayı atmıştı;

 

- kardeşlerinden biri çok hasta nakle ihtiyacı var." dediğinde duraksamıştım. sinirim boğazıma kadar çıktığını hissetmiştim. kanımın nasıl kaynadığını çok net bir şekilde hissedebiliyordum. boğazımda hissettiğim yakıcı his nefesimi kesiyordu. sakinlikle açtığım kapıyı onun aksine bütün kafeyi inleticek kadar sert bir şekilde kapatmıştım.

 

-SİZ KIZINIZI FİLAN ARAMIYORSUNUZ. SİZ DONÖR ARIYORSUNUZ. YEDEK PARÇA ARIYORSUNUZ. " diyerek bağırmamı engelliyememiştim. belki çocuklarından biri hasta olmasa kızını bulmaya bile uğraşmayacaktı bile. gögüsümün altındaki yumrukendini sert bir şekilde hissettirirken derin nefes almaya çalışmıştım. mahit bey açıklama yapmak için ayaklanmıştı bile

 

- hayır öyle değil...-"

 

- KAPA ÇENENİ" diyerek ikinci bir bağırma dalgasının geldiğini net bir şekilde hissetmiştim. doğulu oldukları her hallerinden belliydi. erkek çocukları yanında olduğu için gayet mutlu olduğu belliydi. kız çocuğunu sadece nakil için istiyordu. belki nakil olduktan sonra kıza bir çöp gibi davranacaktı. az kalsın kıza iyilik yapayım derken belkide kötülük yapacaktım. kapıyı bu sefer gidene kadar kapatmamaya yemin etmiş gibi açtım.

 

-ÇIKIN DIŞARIYA SAKIN BİR DAHA BU KAPIYADA GELEYİM DEMEYİN" dediğimde hiç birinde bir haraketlilik olmamıştı. "HADİ KALKSANIZA NE BEKLİYORSUNUZ." dediğimde olayın ciddiyetinin farkında olan büyük çocuk ayaklanmıştı. diğerkilerine bir bakış atmasıyla onalarda ayaklanmıştı.

 

-sakinleştiğinde bir daha konuşalım." dediğinde kapıdaki emreye dönerek "emre beyefendileri iyi ezberle geldiklerinde içeri alma ve geldiklerini bana söyleme bile olur mu?" dediğimde emre anında " tabiki umay hanım" demişti. büyük çocuk bana garip bir bakış attığında umursmadan dışarıyı göstermiştim. herkes çıkarken mahit bey ceketinin cebinden bir kart çıkartıp masamın üzerine bırakmıştı. yüzüme baktığında gözlerimi devirmiştim. histerik bir gülüşle yanıma doğru adımlarken odada boşalmıştı.

 

-gerçekten öyle değil..-"

 

- lütfen sadece dışarı çıkın ve kendinize başka yedek parça bulun" dediğimde mahit beyin yüzündeki ifade değişmişti. mahit bey ağır ağır odamdan çıkarken derin bir nefes vermiştim. "umay hanım odayı temizleyeyim." gelen sesle emreye dönmüştüm. "hayır yalnız kalmaya ihtiyacım var bir süre kapıya gelmeyin. arama gelirse böyle bir olay yaşanmadı." dediğimde hafifçe kafasını sallayıp müşterilerinin olduğu kısma ilerlemişti.

 

kapıyı kapatıp masama doğru ilerleyerek çekmeceden şırıngayı çıkarmıştım. gereken şeyleri aldıktan sonra üçlü koltuğa yavaşça uzanıp üstümdeki bluzu sıyırmıştım. sakince şişmiş dokuya dokundum. sertliğinin fazla olmadığını hissettiğimde iğneyi hafifçe batırmıştım. gözlerim acıyla dolarken kendimi daha fazla kasmamak için büyük bir uğraş veriyordum. nefeslerim hızlanırken "sakin ol" diye kendimi tekrar edip duruyordum. şişkinlik inerken iğneyi yavaşça çıkarmıştım. bandajı yapıştırıp. derin derin nefesler almıştım. gözlerim hafif hafif kararsada tepki vermeye çalışıyordum. "siktiğimin piçleri kendilerine yedek parça arıyan puştlar" demekten kendimi alı koyamamıştım.

 

sakince yerimden doğrularak kendime gelmeye çalışmıştım.derin soluklar verirken bluzumu düzeltmiştim. yerimden ayaklanarak masama yerleşerek telefonumu elime alıp içeriyi aramıştım. " birileri gelip buraya halletsin" dediğimde anında hemen geliyruz cevabını almıştım. saçlarımı tepeden toplıyarak yapabileceğim en iyi şeyi yapmaya karar vermiştim. evrakların arasında boğulmayı. derin bir nefesle emraklarada gömülmüştüm

 

-----

 

15 gün sonra

 

kafenın yoğumluğundan dolayı olan gürültü kafama vursada sakin ve mutlu bir gündü. o günden sonra kimse gelip gitmemişti. yada bana söylenmemişti. iki türlüde umrumda değildi. ama kafedeki küçük kuşlar ispiyonculuk işinde çok iyi oldukları için gergin bir akşam geçirmiştim. ama yinede güzel biten bir gün olmuştu. oturduğum bar taburesinde menü seçimi yapmaya çalışıyorduk. emre ile kendi aramızda seçimleri düşünürken kapı bir kez daha açılma sesi gelişti. aa pek umursamdan işime devam ediyordum. emrenin duraksaması ile kafamı kaldırmıştım.

 

gene gelmişlerdi.

 

yüzümü sabit tutmaya çalışarak oturduğum bar taburesinden kalkarak elimdeki ipadın kapağını kapıyarak elime yanımda duran kupayı almıştım.

 

-emre yerimiz varsa beyfendileri ağırla sonrada çıkışı göster lütfen ben odamda olucam ve misafir istemiyorum." demiştim. arkamı dönüp odama doğru adımlarken mahit beyin sesi ile duraksadım

 

- kızımı buldum." dediğinde histerik bir şekide gülmüştüm. "yedek parça mı demek istemiştiniz mahit bey " dediğimde bir gerilim akımı hissetmiştim arkamda ama hiç bir şekilde dönmedim.

 

- konuşmak istiyoruz." dediğinde derin bir nefes aldım.

 

- misafir kabul etmiyorum." dediğimde odama doğru adımlamaya başlamıştım. "bir daha buraya gelmicez. " dediğinde duraksadım. yedek parça olarak gördükleri kız aklımın hep arka kısmındaydı. bu beni aşırı strese sokuyordu. belki hakkında bir şeyler öğrenebilirdim.

 

-tamam ama bir daha müşteri olark bile gelmek yok "dediğimde kafa sallamıştı mahit bey odama girerek kapıyı açmıştım. hepsi sırayla girerken alpereni girmeye çalıştığı anda elile durdurmuştum.

 

-sen dışarıda kalıyorsun atarlı alparslan " dediğimde kaşlarını sertçe kaşlarını çatmıştı."alperen" diyerek beni düzelttiğinde omuz silkerek " fark etmez dışarıyada kalıcağın gerçeğini değiştirmiyor" demiştim. aslında adını hatırlıyordum. ama ona kendini önemsiz hissettirmek hoşuma gitmişti. emreye yaptığı atar hala aklımdaydı. "yoksa herkes dışarıya çıkar" dediğimde babasına bakmıştı. mahit bey;

 

- buraya zaten son gelişi olucak o yüzden gelsin bağırmayacak" dediğinde kararsız kalmıştım. son görüşüm olucaktı. ayrıca onu çileden çıkarmak çokta zevkliydi. geçmesi için yol verip kapıyı kapatmıştım. koltuğuma oturarak bacak bacak üstüne atmıştım. geçen sefer alperenin kırdığı aynanın aynısını önüme çekerek "sizi dinliyorum" demiştim. çekmeceden glossumu çıkartarak.

 

umursamıyor gibi yapsamda gayette umrumda olan bir konuydu. alıcağım en küçük detay kayıp kıza ulaşmamı sağlardı. ama onlara umursadığımı gösterip planım ı riske atmak istemiyordum. gözlerim aynadayken "hayordır bu sefer avukatınızı getirmemişsiniz." demiştim.

 

önüme koyulan kağıda göz ucuyla baksamda gözlerimi aynaya çevirmiştim. elime almadan okuyamazdım. o yüzden bakmaya çalışmamıştım. içimi kemiren merakı bir türlü engelliyemiyordum. "bu ne?" demiştim. ses tonum değişse bile kararlı duruşumdan ödün vermemek için her şeyi yapıyordum.

 

-dna raporu... sana ve babama ait " dediğinde dudaklarıma götürdüğüm glosumla duraksamıştım. ellerimin titremesine engel olamamıştım. beynime sanki bir şeyler baskı yapmaya başlamıştı. glosu tüpe sokarken bakışlarımı bana bakan adamlara cevirmiştim.

 

- olamaz ben örnek vermedim. "

 

-ama biz aldık

 

alperenenin sözleriyle ona doğru dönmüştüm. titreyen ellerimi belli etmek istemediği için göremeyeceği çekmeceye açma rolüne bürünmüştüm. kafam durmuş gibiydi." blöf yapıyorsunuz. hiç bir hastane onay alamadan test yapmaz hem babadan hemde kızdan onay alınmalı" dedim emin bir sesle. alperen;

 

-eğer hastanen varsa bunlar hiç bir önem arz etmiyor. daha az sigara içmelisin" dediğinde kaşlarımı daha çok çatmıştım. sigara izmaritimi mi çalmıştı bu piç kuruları. "hadi sonuca bak" diyen naif ses ile ona dönmüştüm. sesi güzel bir çocuktu. uzun süre konuşsa kesin uyuklardım.

 

telefonumun sesi odaya doldurduğunda beklemediğim bir ses olduğunda istemsiz yerimden sıçramıştım. gelen aramaya baktığımda. napıcağımı şaşırmıştım. panikle meşkule atmıştım. gözlerimi hızla karşımda duran gözlere çevirdim. "hayır bakmıyacağım benim için bir önemi yok" dediğimde hepsi aynı anda kaşlarını çatmıştı. alperen tam ağzını açtığında naif ses ondan önce davranarak "sadece bak sonra karar verirsin" demişti. ellerim zangır zangır titrerken yavaşça elime kağıdı uzatmıştım.

 

odanın kapısı çalındığında anında oraya dönerek gel komutu vermiştim. koşarak kçmak için her şeyi yapamaya çalışıyordum. içeriye garsonlardan biri girdiğinde duraksadım. kulağında iş telefonu vardı.

 

-umay hanım size ulaşamamışlar " dediğinde kimin aradığından emin bir şekilde ayağa kalkarak telefonu almıştım. kulağıma ulaşan sesle kalbim teklesede tepkimi bozmayarak "şuan çok müsait değilim ilk fırsatta seni arıcam" demiştim. karşımda bana pür dikkat bakan bu kadar kişi varken hiç rahat konuşabilceğimi sanmıyordum. kapatma tuşuna basarak telefonu geri verip kısaca teşekkür ederek gelen kişiyı yollayarak kaçmaya çalıştığım kağıda doğru adımladım. elime aldığımda gördüğüm sonuç dizlerimi tiretip saniyelik gözlerimin kararmasını sağlamıştı.

 

kendini aşırı belli eden çınlama sesi beni benden alıyordu. kulaklarımın içi uğulduyordu. kendimi sakin olamaya zorladım. açık veremezdim. zyıflık göstermek yoktu. gözlerimi kağıttan çekerek aldığım yere koymuştum. ne ara oturduğumu bilmediğim koltuğuma dahada yayılarak bacak bacak üstüne atmıştım. zorlukla yutkunarak gözlerimi boş bakmaya zorlayarak bana bakan gözlere cevirdim.

 

-eee.... baktım. bundan ne çıkarmalıyım." dediğimde karşımdaki gözler şaşkınlıkla bana bakmaya başlamıştı. yedek parça bendim. belki kurtarırım diye kabul ettiğim görüşmede ki kayıp kız bendim. kimse ne diyeceğini bilmiyordu galiba o yüzden de kimse konuşmuyordu. "eee... bunu gördüm ne yapmamı bekliyorsunuz. yedek parça benmişim. tam olarak burada ne yapıcağım" dediğimde alperen onaylamayarak diğerkilerine bakmıştı. daha sonra bana gözleri dönerek;

 

- yedek parça filan yok sadece panikle söylenen bir yalandı o" koca bir kahkaha atarak "anladımmm. birde yalancısınız öyle mi?" demiştim. onlara olmayan güvenim dahada yok oluyordu.

 

önce yedek parça olayını ortaya atmışlardı. daha sonra ise izmaritimi çalıp yasal olamyan yollarla dna testi yapmışlardı. şimdide gelmiş paniklede söylenmiş bir yalan diyorlardı. nereden tutsam elimde kalan bir olay vardı.

 

-bak ben panik yaptım. bizi kovunca ne diyeceğimi bilemedim. o yüzden ortaya bir yalan söyledim. ama dna testi gerçek kızım. seni buldum." dediğinde kahkaham dahada büyümüştü. kanımın boğazıma dayandığını hissediyordum. sinirlerimin gerilmişti. her an birine saldrabilirdim.

 

-neyse ne size başta söylediğim gibi hayatımızda bir şey değişmeyecek. o yüzden sinirlerimi dahada bozmadan gidin." dediğimde hepsi kararlı bir şekilde oturmaya devam etmişti. naif sesli çocuk;

 

-hiç merak etmedin mi gerçek aileni?" diye sorduğunda kafama balyoz yemiş gibi hissetmiştim. her zaman merak etmiştim. kimseye baba ve anne dememiştim. tonton teyzem istersen diyebilirsin demişti. ama benim içimden gelmediği için asla beni zorlamamıştı. kalbimin bir köşesinde hep merak etmiştim ama alıcağım cevap beni hep korkutmuştu. ucunda ya ölğm vardı . yada terk edilmişlik. net bir ses ile tek kelime çıkmıştı ağzımdan "hayır" yalandı. ama bilmelerine gerek yoktu.

 

hiç biri bana inanıyormuş gibi bakmıyordu. umursamadım.

 

- mardine gel gerçek aileni tanı" dediğinde mahit bey duraksadım.

 

bunu istiyor muydum?

 

- gerek yok." sözleri benden bağımsız dudaklarımdan döküldü.

 

-sadece bir kaç hafta gerçekleri öğrenirsin. bizi... gerçek aileni tanırsın. abilerini tanırsın." dediğinde duraksadım. gerçekler.... abilerin.. gerçek ailen...

 

kafam kazan gibi olurken önümde duran suya uzandım. bir yudum alırken dikkatlice beni izleyen gözlere bakmıştım.

 

gerçeklere bunca sene sonra ihtiyacım var mıydı?

 

ilk hatamı burada yapmıştım yüzümdeki en ufak kararsızlığı fark etmeleriyle karman çorman olan beynimin içine girmişerdi. en son hatırladığım şey ise masanın yanındaki duran dolaba doğru adımlayarak montumu alarak

 

-gidelim " demiş olmamdı.

Loading...
0%