5. BÖLÜM / BAĞLANTI.
Mila, bir anda çığlık atarak uyandı. Kalbi çılgınca çarparken, ter içinde kalmıştı. Gözleri karanlık odasında titreyerek açıldı, nefesini hızla alıp veriyordu. Bir an önce kabusunun etkisinden çıkmak istiyordu ama bu karanlık oda ona her şeyin yeniden yaşanacağı izlenimini veriyordu. Uyandıktan sonra bile, her anı, her sesi, her hareketi yeniden hissetti.
Rüyasında, o geceyi görmüştü. Babasının öldürüldüğü o geceyi. Her şeyin kaotik bir şekilde, saniyeler içinde birbirine karıştığı o korkunç geceyi. Silah sesleri, haykırışlar ve babasının ölümü…
O gece, birinin onu korumaya çalıştığını tekrar tekrar anımsadı. Biri onu, öncesinde çöküp kaldığı ve sonrasında bayıldığı yerden kaldırıp uzaklaştırmıştı. Mila, o elim geceden sonra, belli aralıklarla o kişiyle kabuslarında yüzleşiyordu. Her şey karışıktı. Kimdi o? Neden düzenli olarak kabuslarında yer alıyordu? Bir yüz, devamlı bu korkunç rüyalarda beliriyordu ama hiçbir zaman net bir şekilde göremedi. Yalnızca, elleriyle onu kurtarmaya çalışan birinin silüeti vardı. Gözleri, karanlığın gölgesinde kayboluyordu.
Derin bir nefes aldı ve yatağında oturdu. Korkuyla dolan gözleri, odanın her köşesini taradı. O geceyi, babasını, o günden sonra geçirdiği her gününü, hem o gece hem de az önce rüyasında tekrar tekrar gördüğü o gizemli figürü düşünüyordu. Kafasında karanlık izler vardı ancak bir türlü belirginleşmiyordu.
-
Sabahın ilk ışıkları penceresinin kenarından sızmaya başladı. İçindeki baskıyı daha fazla hissetmeden, odadan çıkmaya karar verdi.
Mila, bir bardak su içmek için buzdolabına adım attığında telefonunun titreştiğini fark etti. Ekranda patronu Cenk’in ismi görünüyordu. Kısa bir süre tereddüt etti, ama sonra telefonu aldı ve aramayı kabul etti.
“Günaydın, Cenk,” dedi sesi hâlâ biraz titrekti, ama gerisini gizlemeye çalıştı. “Günaydın, Mila,” dedi Cenk’in sesi, daha dikkatli ve endişeli bir tonda. “Bugün de işe gelmedin, her şey yolunda mı? İyi misin?”
Mila, gözlerini kapatarak derin bir nefes aldı. Cenk’in endişeli sesi, bir an için yumuşakça kalbini sıktı. Ama bir yandan, ondan şüpheleniyordu. Kendisine karşı bir ilgisi olduğu belliydi. Ona her zaman mesafeli durması gerektiğini biliyordu. Hızla zihnini toparlamaya çalıştı. “Biraz rahatsızlandım,” dedi, sesi sakinleşmeye çalışıyordu. “Dün gece pek iyi geçmedi. Bugün de işe gelmeyeceğim. Sanırım birkaç gün daha dinlenmem gerekecek.” Cenk’in sesi bir an duraksadı, ama sonra hemen devam etti. “Anlıyorum, tabii. Kendine iyi bak. Hangi gün döneceğini bildirebilirsen, dosyalarda ayarlamalar yaparız. İşini takip edebilirim, sen rahat ol.”
Mila, teşekkür ederek telefonu kapattı ve derin bir nefes aldı. Birkaç gün dinlenmek iyi gelecekti, ama zihnindeki düşünceler bir türlü durmuyordu. Kaçırıldığı geceyi ve sonra gelen bu rüyayı düşünerek, birkaç gün boyunca evde kalmak onu biraz olsun rahatlatabilir miydi? Zaman, her şeyin daha iyi olmasını sağlayacak mıydı?
Sağlayacaksa, neden şimdiye kadar her şey yoluna girmemişti? Bunu bilmek zorlayıcıydı, ama şimdilik yapabileceği tek şey, bir adım geri çekilip biraz nefes almaktı.
Mila mutfakta anlamsızca dolaşmaya başladı, ama hiçbir şeyin üzerine odaklanamıyordu. Kaçırıldığı geceyi ve sonrasını düşünmek, ona çok fazla yıkıcı geliyordu. Geçmişin yansımaları şimdiki zamanını daha ne kadar etkileyecekti?
Babasının cinayeti… Miran… Maskeli adamlar… Rüyasındaki o belirsiz figür…
Bir şekilde, her şeyin birbirine bağlı olduğu bir his vardı içinde.
Mila’nın telefonu titreşti. Mesajın Özge’den geldiğini görünce okumadan geçemedi. “Mila, seni çok merak ediyorum. Lütfen bana bir şey söyle, her şey yolunda mı?”Mila, mesajı bir süre okuduktan sonra cevap yazmayı düşündü. Ama bunun yerine, telefonunun arkasını çevirerek masaya bıraktı ve sessizce oturup, biraz daha kendiyle vakit geçirmeye karar verdi.
Uzaklara dalarak, babasının gülümsemesini hatırladı. Sıcacık kahkahalarını, ona her zaman söylediği o teselli dolu cümleyi: "Her karanlık gecenin, bir sabahı vardır." Şimdi o sabah nerede, diye düşündü. Karanlık, çok uzun zamandır peşini bırakmıyordu.
Birkaç dakika sonra, ayağa kalkıp çalışma odasına doğru yürüdü. Babasının eski dava dosyalarını sakladığı çekmeceyi açtı. Parmakları, tozlanmış dosyalara dokundu.
Gözleri, bir dosyanın içinden düşen fotoğrafa takıldı. Fotoğraf, babasının bir bağış etkinliğinde çekilmişti. Babasının yanında tanımadığı birkaç adam daha vardı. Gözüne bir detay gözüne çarptı. Fotoğrafın sol köşesinde, yarı karanlık bir alanda duran bir adam vardı. Yüz hatları ona fazlasıyla tanıdık geldi. Rüyalarında gördüğü o bulanık figürü çağrıştırıyordu. Yüzü tam seçilmese de, adamın geniş omuzları ve sert duruşu, rüyalarındaki silüete çok benziyordu. Fotoğrafı daha yakından inceledi ama kim olduğunu çıkaramıyordu.
Mila, fotoğrafın arka tarafını çevirdiğinde, fotoğraf kağıdına iliştirilmiş bir not dikkatini çekti. “Gerçek arkadaşlık, yalnızca bir taç gibi başımızda değil, kalbimizin derinliklerinde saklıdır. A.A.”
Parmaklarıyla yazıyı silik bir şekilde okşarken, gözleri bu defa, yazının yanındaki sembole takıldı. Bir dairenin içine işlenmiş yedi köşeli yıldız ve yıldızın tam ortasında yer alan küçük kurt başı motifi...
Bu detaylar, ona rahatsız edici şekilde tanıdık geliyordu. Hemen çalışma masasına yöneldi, kaçırıldığı gece ona verilen zarfı çekmeceden çıkardı. Zarfa bir süre baktı ve sonra titreyen elleriyle, zarfı ters çevirip üzerindeki sembolü inceledi. Zarfın üzerindeki sembol ve fotoğrafın arkasındaki sembol, en ufak detayına kadar aynıydı.
Bir bağlantı olduğu kesindi. Ama bu nasıl mümkün olabilirdi? Babasının arkadaşlığına dair yazılmış masum bir notun yanındaki sembol, nasıl olur da onu kaçıranlarla bağlantılı bir işarete dönüşebilirdi? Düşünceleri kaotik bir şekilde beyninde dolanırken notu bir kez daha okudu:
“Gerçek arkadaşlık, yalnızca bir taç gibi başımızda değil, kalbimizin derinliklerinde saklıdır. A,A.”
"A.A." …
Harfler kafasında yankılandı. Kimdi bu A.A? Babasının arkadaşlarından biri mi? Yoksa... daha büyük bir yapbozun parçası mı?
Mila, zarfı eline alıp masaya geri oturdu. Zihnindeki soruların baskısı giderek artıyordu. Eğer bu sembol kaçıranlarla ilgiliyse ve babasının geçmişinde bu sembolün bir izi varsa, o zaman babasının ölümünün ardında düşündüğünden çok daha karanlık bir gerçek olabilirdi.
Bu sembolün anlamını ve A.A.’nın kim olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Babasının geçmişini araştırmak, bu sırların çözülmesinde kilit bir nokta olabilirdi. Ama bu aynı zamanda tehlikeli bir yola adım atması anlamına geliyordu. Şimdi, bu yolu seçip seçmeyeceği Mila’nın vereceği en büyük karardı.
Mila, zarfı masaya bırakıp karanlığa fısıldadı: "Bu işaret… ya bana her şeyi anlatacak ya da her şeyimi alacak."
5. BÖLÜM SONU.