Yiğit Eren'in çizim defteri elimde. Eminimki Selin de bu benzersiz çizimleri yakından görmek isteyecektir. Kendine bir düşman daha kazandırmak istemiyorsan Müjde'yi takip et. Defter onda. Ayrıca unutma ki bu işe Devrim'i karıştırırsan müzikali unut Sanat Karay.
Okulun bahçesinde gelip geçen öğrenci kalabalığını izlerken telefonuma düşen bildirim mesajında bunlar yazılıydı. Yeni kurban çoktan seçilmişti. Hedef her zamanki gibi bendim ve tüm bunların içinde bu mesajın bir tuzak olduğunun bilincindeydim.
Telefonumun ekranındaki mesaja bakarken, "Sanat," diyerek yanıma gelen neşeli şey Vural'dı. Yanıma oturmuş gülümseyerek bana bakıyordu. Sanki dün gece Korkut'un kafasını aynaya geçiren ben değilmişim gibi bana karşı her zamanki gibi fazlasıyla cana yakındı.
"Günaydın Vural," dedim onun bu neşeli haline anlam veremediğimi belli eden bir bakış eşliğinde.
"Günaydın," dedi neşeyle. Tam o sırada telefonum titredi.
Devrim: Seni bekliyorum.
Mesajı okuduğum an gözüm bahçede onu aradı. Etrafa bakarken sabırsız bir şekilde yanıma doğru gelen Devrim Dinçer Demiralp ile göz göze geldim. Adımları yeri dövüyordu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa Vural'ın yanımda bulunmasından hoşnut değildi.
Vural'a baktı ve, "Sen gitsen mi acaba?" dedi Devrim.
Vural ise onun inadına yaparcasına, "Yok. Böyle gayet iyiyim," demişti. Onun cevabı birinin sabır çekmesine yetmişti. Devrim Vural'ın yanımdan kalkmayacağını anladığından bu sefer beni ikna etme işine girişmişti.
"Gel sevgilim," dedi Devrim son kelimeyi özellikle vurgulayarak.
Vural son kelimeyle sırıtmayı kesmişti. Bense ayağa kalkmış Devrim'in yanında okul binasına doğru adımlamaya başlamıştım. Ona, "Vural ile tam olarak ne alıp veremediğin var? Onu her yanımda gördüğünde böyle yapamazsın. Üstüne bir de ayrı olduğumuzu varsayarsak bunu yapamazsın," dedim sinirle.
Okula girdiğimiz an adımlarımı hızlandırmıştım ki bana yetişti. Elimden tutup beni duvarın arkasına götürdü. Tıpkı Ilgaz Günay ile Fulya Hoca'nın sırrına ortak olduğumuzdaki gibi...
Sırtım duvara yaslıydı. Aramızdaki mesafe o zamanda da olduğu gibi yok denecek kadar azdı ve Devrim'in gözleri üzerimdeydi. Bana, "Sana bu duvarın ardındayken söylediklerimi hatırlıyor musun?" diye sordu. Ses tonu bile değişmişti. Ses tonu bile bana karşı nasıl temkinli yaklaştığını belli ediyordu.
"Beni yine görmezden mi geleceksin?" diye de ekledi.
"Bunu ben istemedim. Beni buna mecbur eden sensin Devrim."
"Hala anlamıyorsun. Onu senin yanında görmeye tahammülüm yok. Sadece onu değil, seni hiçbir erkeğin yanında görmeye tahammülüm yok. Özellikle de senden ayrı olmaya hiç tahammülüm yok."
Devrim'in sözlerinin üzerine ellerimi göğsüne yerleştirip onu hafifçe ittim. Aramızdaki mesafeyi açtım ve, "İyi denemeydi Devrim Dinçer Demiralp ama bitti dedikten sonra sözünden dönmek için kıskançlığını bahane edemezsin," dedim. Tam duvarın ardından çıkıyordum ki koridordan geçmekte olan kişiyle gerisingeri duvarın arkasına saklanmak zorunda kaldım.
Müjde koridordan geçiyordu ve Devrim tam konuşmak üzere dudaklarını araladığı sırada elimle ağzını kapatıp Müjde'nin gidişini izledim. Onun gittiğinden emin olduktan sonra elimi Devrim'in ağzından çektim. Bana, "Bunu neden yaptın?" diye sordu. Ona elbette ki bunu anlatmayacaktım. Özellikle de Işık bu işe Devrim'i karıştırmamamı istedikten sonra hiç anlatamazdım.
"Özel bir sebebi yok," dedim donuk bir ifadeyle.
Bana inanmadı. Belimden tutup beni yeniden duvar dibine çekti. Gözlerime baktı ve, "Bilmediğin şeyler var. Bunu burada anlatamam ama şunu bil ki ben senden hiçbir zaman vazgeçmedim Sanat Karay," diye fısıldadı. Sesi o kadar kısıktı ki ben bile ne söylediğini zar zor duymuştum.
Ona baktım ve, "Işık," diye fısıldadım. Beni başıyla tasdiklemekle yetindi.
Beni terk etmesinin temelinde beni Işık'tan korumak olduğunu tahmin etmem gerekirdi. Ona, "Bana kızgın değil misin?" diye sordum. Bana baktı ve, "Kızgın değilim. Kırgınım ama senden vazgeçecek kadar değil," dedi.
"Ayrılmadın mı benden? Bitti dediğinde samimi değil miydin?"
"Değildim. Seni kendimden uzak tutmak demek Işık'tan uzak tutmak demekti. Bende bunu kullandım. Hayal kırıklığımdan aramıza bir duvar ördüm sadece ama o duvarı sağlam tutamadım Sanat."
Devrim'in sesi kısıktı. Işık duymasın diye böyle konuşuyorduk birbirimizle. Kim bilebilirdi ki birbirimize olan aşkımızı söyleyemeyecek hale geleceğimizi? Şimdi tam olarak bu durumu yaşıyorduk ama benim bunu sürdürmeye hiç ama hiç niyetim yoktu.
"O zaman o duvarı ben şimdi yıkıyorum Devrim Dinçer Demiralp."
Devrim'e ayrıca, "Ama şimdi gitmem gerek. Küçük bir işim var," dedim ve duvarın arkasından çıktım. Niyetim Müjde'yi yakalamaktı. Son provadan önce onu yakalayıp Işık'ın niyetini öğrenmek istiyordum ki Devrim de saniyesinde peşime takıldı.
"Sana küçük bir işim olduğunu söyledim Devrim Dinçer Demiralp."
"O iş her neyse başını belaya sokacak bir şey olduğundan eminim. Başını tek başına belaya sokmana izin vermem Sanat Karay."
"O halde başını yakmaya hazır ol."
"Hazır olmadığımı kim söyledi?"
Devrim ile beraber yan yana Müjde'nin peşine takılmıştık bile. Ne Işık'ın yazdıkları umurumdaydı ne de başka bir şey. Gözümü karartalı çok olmuştu. Bundan sonra olacak hiçbir şey de beni korkutamazdı.
Müjde'yi okul dolaplarının olduğu ikinci kattaki koridora kadar takip ettik. O, dolabını açıp içinden Yiğit Eren'in çizim defterini alırken Devrim ile bir kenarda durmuş onu izliyorduk. Tam o sırada ikizler Ela ile Açelya çıkageldi. Devrim'e, "Biz de seni arıyorduk," dediler.
"Ne için?" diye sordu Devrim.
"Baban Demir Demiralp müdür ile görüşmeye geldi ve müdür seni çağırmamızı istedi," diyerek Devrim'in sorusunu yanıtlayan kişi Ela'ydı.
Devrim kısa bir anlığına bana baktı. Ona gitmesi için bakışlarımla işaret verdim ama içimde tuhaf bir his vardı. O, ikizlerle beraber müdürün odasına doğru giderken bende Müjde'yi kaybetmemek adına tekrar peşine takıldım. Beraber art arda merdivenleri tırmanmaya başlamıştık bile.
"Müjde!" diye seslendim ama durmadı. Aksine adımlarını hızlandırdı. Çelimsiz bir kızın bu kadar hızlı merdiven tırmanabileceğini hiç düşünmemiştim. Onun peşinden merdiven basamaklarını çıkarken daha şimdiden yorulmuştum. En sonunda onu çatıda yakaladım. Çatıda!
"Müjde dur!"
Müjde'yi aradı gözlerim etrafta. Az önce buraya geldiğine yemin edebilecekken şimdi ortalarda yoktu. Etrafta onu ararken birden çatıya açılan kapı kapandı. Tuzağa düşmüştüm!
Ceketimin cebinden anahtarlığımı bulmaya çalıştım ama yoktu. Kahretsin! Ela ile Açelya anahtarlığımı almakla kalmamış Devrim'i de alıp götürmüştü. Resmen çatıda mahsur kalmıştım!
Müjde beni buraya bilerek çekmişti ve ne yazık ki anahtarlarım olmadan buradan çıkmamın olanağı yoktu. Sinirden birkaç küfür savurmuştum ki sol taraftan gelen kişiyle donup kaldım. Devrim buradaydı. Benimle birlikte onu da buraya hapsetmişlerdi!
"Sanat," dedi Devrim yanıma gelip.
"Senin ne işin var burada? Müdürün odasına gitmedin mi?"
"Hayır. Kızlar bana daha müdürün odasına girmeden senin çatıya çıkacağını ve peşinden gitmemi söylediler."
Ona, "Müjde, Ela ve Açelya Işık ile birlik olmuş. Bizi buraya bilerek çektiler. Üstelik anahtarlığımda onların elinde. Buradan kurtarılmayı beklemekten başka çaremiz yok," dedim sıkıntıyla.
"Önemi yok," dedi Devrim.
"Çünkü yanımdasın," diye de ekledi.
Gözlerime baktı. Bana özel olduğumu hissettirdi. "Madem bizi buraya hapsettiler o zaman bizde burada kurtarılmayı bekleriz. Birlikte," dedi Devrim. Elimden tuttu. Sıcacık parmakları sardı parmaklarımı. Beni çatının en uç noktasına doğru götürdü. Ne havanın soğukluğu ne esen rüzgar ne de buraya hapsedilmiş olmak umurumuzdaydı. Biz bir aradaydık. Olan onca şeye inat!
Devrim'e, "Bu çatıya koşarak çıktığımız o günü hatırlıyor musun?" diye sordum aşağıya bakarken.
"Ben içinde senin olduğun hiçbir şeyi unutmadım ki."
Başımı çevirip ona baktım. "Bana bu çatıda söylediğin şey konusunda hala kararlı mısın?" diye sordum. Bana o zaman, "Resitalin karanlığını aydınlatabilecek tek kişi sensin ve ben yanımda olmanı istiyorum," demişti. Şimdi de tüm bu olanlara rağmen beni yanında istiyor muydu?
"Bu soruyu hiç sormamış olduğunu varsayıyorum Sanat Karay. Çünkü ben seni her zaman yanımda istiyordum. Ayrıca şöyle bir gerçek var ki biz bu çatıda birbirimize bir söz verdik. Gerçeği birlikte bulacağımıza dair bir söz."
"Gerçek er ya da geç ortaya çıkacak Devrim," dedim ve yere çöktüm. Sırtımı çatının en kenarında duran kısa basamağa dayamış Devrim'in yanıma oturuşunu izlemeye başlamıştım.
"Herkes bizim masum olduğumuzu öğrenecek. İşte o zaman her şey daha farklı olacak Devrim."
Devrim Cüneyt Hoca'nın da içinde olduğu gruba çatıda mahsur kaldığımızı yazdıktan sonra, "O gün geldiğinde bana soracaksın Sanat. 'Bitti mi?' diye soracaksın. O gün geldiğinde ikimizde acılarımızdan arınmış olacağız," dedi.
Bir süre sessiz kaldık. Sonra ben ona, "Özür dilerim," dedim.
"Sana bunu yaptığım için, seni kırdığım için ve kırgınlıklarından aramıza duvar örmene sebep olduğum için özür dilerim Devrim."
"Geçti Sanat. Artık daha iyiyim. Neden biliyor musun?"
"Neden?"
"Çünkü hayal kırıklığım bile güzel."
Ellerime bakma ihtiyacı hissettim. İlk ona gösterdiğim izlerim geldi aklıma. Ceketimin kolunu biraz yukarı çekip bileğimdeki ize baktım. İnce bir çizgi halindeki ize dokunmasına izin verdim. Hatta o an beni bile şaşırtarak bileğimi dudaklarına götürdü. O ize küçük bir öpücük bıraktı Devrim. Küçük bir busenin bile böylesine korkunç bir acıyı iyileştirebileceğini kim bilebilirdi ki?
"Seni seviyorum," dedi Devrim.
"Bende seni seviyorum Devrim Dinçer Demiralp."
Başımı onun omzuna yasladım. Bana her bunu teklif edişinde onu reddetmemişim gibi ilk kez başımı onun omzuna yasladım. Elim onun avuçlarında öylece kurtarılmayı bekliyorduk. Birinin gelip bizi buradan kurtarmasını, özgürlüğümüze kavuşturmasını bekliyorduk ama öyle olmadı. Beklenenden farklı gelişti her şey.
Devrim çalan telefonuna bakmak üzereyken doğruldum. Aramayı cevaplandırıp telefonu kulağına götürdüğünde bir süre karşı tarafın sesini dinlemek zorunda kalmıştı. Sonrasında, "İtfaiye mi?" diye sordu. Sinirlerini gevşetmek için aldığı birkaç derin nefesin ardından da, "Aşağıya bizi itfaiye mi indirecek yani?" demişti.
"Kapıyı açmak bu kadar zor mu? Ne demek kapının olduğu merdivenlere erişim yok!"
Devrim sinirle ayaklandığında aşağıya baktı ve, "Tamam. İtfaiyeyi görüyorum," demişti. Telefonu kapattığında yerden kalkıp onun baktığı yere bakmıştım.
İtfaiye çağırmışlardı. Duyduğum kadarıyla çatıya çıkan merdivenlere erişim kapatılmıştı ve buradan kurtulmamızın en kestirme yolu itfaiyeydi. İtfaiye de okulun bahçesine zaten giriş yapmıştı. Olayı merak eden öğrenciler ise okul bahçesinde toplanmıştı. Herkesin gözü çatıdaydı ama kimse bizi görmüyordu. Hem de hiç kimse!
İtfaiye'nin merdiveni bizim olduğumuz yere doğru uzanırken telefonumu çıkardım. "Bana güveniyor musun?" diye sordum Devrim'e. Ne yapmaya çalıştığımı sormadı bile.
"Sonuna kadar," dedi ve birlikte yanımıza gelen itfaiyecilerle birlikte merdivenin sepet kısmına geçtik.
Sınıf grubundan Buğra'nın numarasını bulup ona özelden, "Devrim'in aşağıya düştüğü haberini tüm okula yay," diye bir mesaj attım.
İtfaiye arka taraftan bizi alıyordu. Yani öğrencilerin arka bahçeye erişiminin olmadığı bir yerden ve kimse Devrim'in gerçekten düşüp düşmediğini bilemezdi. Küçük bir yalan bize gerçeği getirecekti. Buna inanıyordum. Tüm okulda kaos çıkmasına neden olsak da gerçek gelecekti. Bu sefer gelecekti!
Devrim ile beraber itfaiyeciler tarafından aşağıya indirilirken kimse bizi görmemişti. Bahçeden gelen dehşet dolu bağırışmalar bir yana ikimizde sapasağlam bir şekilde yere ayak basmıştık.
"Bu bağırışmalar da ne?" diye sordu Devrim birden.
"Herkes senin çatıdan düştüğünü sanıyor," dedim fısıltıyla.
"Ne? Bu da nereden çıktı?"
"Haberi Buğra aracılığıyla ben yaydım."
"Neden?"
"Çünkü tek yol bu Devrim. Işık da öyle sanacak," dedim ve Devrim'e baktım. İkimizde Işık'ı ortaya çıkarabilecek tek şeyin Devrim olduğunu biliyorduk. Tüm oyunun onu elde etmek için kurulduğunu ve bu uğurda Işık'ın herkesi tek tek kurban edeceğini biliyorduk. Bize de bu gerekiyordu. Işık'ın Devrim'i tamamen kaybettiğine inanması!
Devrim ile beraber itfaiyecilerin gidişiyle diğer öğrenciler çıkan arbedeyi fırsat bilip arka bahçeye geçmeden önce arka taraftaki eski ve kullanılmayan bir kapıdan geçip okulun içine girdik. Bahçede çıkan izdihamı bir kenara bıraktık ve koridorda ilerlemeye başladık. İşte tam da o an ortaya çıktı gerçek. Yalana bulanmış bir halde!
"Devrim!"
İkimizde olduğumuz yerde durmuş gerçeğin kendisine bakıyorduk. Diğer herkesle birlikte!
Bahçedeki herkes yavaş yavaş içeriye akın ederken bulunduğumuz koridor yalanlar resitalinin kurbanlarıyla dolup taşarken herkesin gözleri onun üzerindeydi. Herkes onun hakkında konuşuyor ona ne olduğunu tartışıyordu ki koridorda onun tok adım sesleri yankılandı. Tüm sesler kesildi. Sadece onun zarif adımlarının sesi vardı. Ona baktığım an anladım. Gerçeğin ortaya çıkmak gibi bir niyetinin olmadığını...
Size küçük bir sır vereyim mi? Eğer bir olayın ortasında suçlu konumundaysanız ve aklanmak istiyorsanız kurban rolü yapın. Emin olun insanların kurban rolündekilere zaafı vardır. Tıpkı etrafımdaki herkes gibi...
"Devrim," dedi Işık yeniden.
Sarı saçları ilk kez bakımlı değildi. Karmakarışık ve düğümlenmişti. Göz altlarında mor halkalar vardı. Safir mavisi gözleri ağlamaktan kızarmış üzerindeki eski hırka kirlenmişti. Hırkanın kol kısımlarındaki kurumuş kan onun rolünü ne derece iyi yaptığını gösteriyordu. Ayakta güçlükle duruyormuş gibi ağır adımlarla Devrim'e doğru yaklaştı. Son adımda kendini boşluğa bıraktı.
"Ambulans çağırın!" diye bağırdı biri.
"Acele edin! Kız bayıldı!"
Koridorda herkes koşuşturmaya başlamıştı. Devrim Işık'ı kucakladı. Revire doğru hızla ilerlerken koridordaki tanıdık simalarda onun peşinden gitti. Herkes Işık'ın peşinden gitti. Koridor boşaldı. Bir tek ben kaldım orada. Bir tek ben...
Işık ortaya çıkmıştı. Onun yaşadığını herkes görmüştü. Masum olduğumuzu tüm herkese ispatlamıştık ama bir şey vardı ki resital olayının arkasındaki isimin Işık olduğu gerçeğine artık kimse inanmayacaktı. Özellikle de Işık'ın kurban rolünden sonra o dosya bir daha açılmamak üzere kapanacaktı.
Sıkıntılı bir nefes verdim ve telefonumu çıkardım. Bu sefer polisi aradım. Onlara, "Işık Günay bulundu. Özel Karay Müzik Koleji'nin revirinde," dedim ve gelmelerini beklemek üzere kapının önüne çıktım. İlk başta öğrencilerden birinin çağırdığı ambulans geldi. Hemen ardından da polis ve savcı.
"Işık Günay nerede?" diye sordu savcı.
Tam o sırada sağlık ekipleri Işık'ı sedyeyle ambulansa doğru götürdü. Onu o halde gören savcının bakışları otomatikman bana kaydı. Tek kelime etmedi. İğneleyici sözcüklerinden birini kullanmış olsaydı durumun ciddi olmadığını düşünebilirdim ama öyle olmadı.
Savcı aracına geçti. Polislerle birlikte ambulansın peşinden hastaneye doğru yola koyuldu. İtfaiye, polis, ambulans derken olaylı bir gün olmuştu. Işık ortaya çıkmış sonrasında hastaneye götürülmüştü. Onu müzikalden önce ortaya çıkartmayı başarmıştık ama yine de içimde büyük bir sıkıntı vardı. Hiçbir şeyin bununla bitmediğine dair bir sıkıntı...
"Sanat," diyerek yanıma gelen kişi Devrim'di. O da benim gibi az önce gördüğü manzaranın şokunu atlatmakta zorlanıyordu. Işık'ın kurban rolüyle dönüşü bir yana tüm okul Işık'ın ortaya çıkışını konuşmaya başlamıştı. Herkes onun hakkında farklı bir teori ortaya atıyordu.
Kimisi onun kaçırıldığını ve bir yerde tutulduğunu söylüyor kimisiyse benim itirafımdan sonra Işık'ın nasıl ölmemiş olduğunu sorguluyordu. Bir süreden sonra bu seslere tahammülümün kalmadığını hissettim. Bir an önce okuldaki kalabalığın dağılmasını ve kendi sakinliğime çekilmeyi istiyordum ama bu son olandan sonra ne kalabalık dağılacaktı ne de bu konu kapanacaktı. Işık'ın dönüşünün dengeleri altüst edeceğini kim bilebilirdi ki?
Devrim'e, "Gidelim buradan. Daha fazla bu gürültüyü kaldıramayacağım," dedim.
"Bende öyle," dedi Devrim.
"Biraz kafa dağıtmaya ne dersin?" diye de ekledi.
"Kafa dağıtmakla neyi kast ettiğine bağlı."
"Senin seveceğin türden bir şeyler desem peki."
"Yoksa..."
"Savcının peşine takılıp hastaneye gitmeye ne dersin?" dedi Devrim bilmiş bir tavırla.
"Gizemi ve belaya bulaşmayı sevdiğimi iyi biliyorsun," dedim imayla.
"O zaman önce hastaneye gidiyoruz."
"Sonra nereye?"
"Sonra da seni uyurken rahatça izleyebileceğim herhangi bir yere."
Devrim'in iç çekişini izledim. Onca yaşanandan sonra yine birbirimize dönmüş olmamıza memnundum. Beraber onun arabasına doğru ilerledik. Okulun karışık olmasından dolayı son provanın da iptal edileceğini ikimizde biliyorduk. Bu yüzden gitmememiz için hiçbir sebebimiz yoktu.
Devrim arabayı çalıştırırken, "Hastaneye gittiğimizde savcıdan azar işiteceğimizin farkındasındır umarım Devrim Dinçer Demiralp," dedim.
"Olaylardan uzak kalamadığını düşünecek olursak biraz azar işitmenin benim açımdan hiçbir mahsuru yok Sanat Karay."
"Olaylardan uzak duramadığımı da nereden çıkardın?" diye sordum Devrim arabayı okulun bahçesinden çıkardığı sırada.
"Birbirimizin hayatına dahil olmamızdan bu kanıya vardım diyelim."
"Dur bir saniye! Bu da ne demek şimdi? Sen benim olaylı biri olduğumu mu düşünüyorsun yoksa?"
"Sen başlı başına bir olaysın Sanat Karay. Benimde senden arta kalır yanım yok."
"Savcının bizden nefret etmesi için çok fazla sebebi var," dedim başımı umutsuzca sallarken.
"Savcının ne düşündüğünü bilmem ama sen bu hayatta bir insanın başına gelebilecek en güzel olaysın Sanat."
Devrim'e baktığımda dudaklarında sıcak bir gülümsemenin belirdiğini gördüm. Halbuki Devrim'in dudaklarında sıcaklık olmazdı. Soğuk, katı ve sertti Devrim. Sonra birden sıcak oldu. Şefkat oldu. Merhamet oldu. Benimle oldu.
Ona, "Sende ölü bir tohuma hayat verebilecek kadar mucizevi, hislerini kaybetmiş bir kıza yaşadığını hissettirecek kadar şefkatli, sevmek ne demek bilmeyen birine aşkı tattırmak isteyecek kadar da sabırlısın. Kimsenin istemeyeceği bu paramparça kalp var ya işte bu kalp ilk kez sende attı Devrim," dedim.
Devrim'in yanağında ince bir çizgi belirdi. Uzanıp o çizgide parmağımı dolaştırmayı istedim ama bunu yapmadım. Öylece izledim onu. Arabayı hastanenin bahçesine park edene dek...
Arabadan indiğimizde savcının arabasını gördüm. O bizden hemen önce gelmiş ve muhtemelen de içeriye girmişti. Hala içeride Işık'ın olduğuna inanmakta zorlanıyordum. Hepimizi oyunlarına alet eden o kızın ortaya çıkışını ve kendini tüm bu olayların kurbanlarından biriymiş gibi gösterişini unutamıyordum. Şimdi ise hastanenin kapısından içeriye girmiş danışmaya doğru ilerliyorduk.
Danışmadaki kıza, "Işık Günay hangi odada kalıyor bakabilir misiniz?" diye sordu Devrim.
Danışmadaki kız bilgisayara baktı ve, "2. kat 251 nolu oda," diyerek soruyu yanıtladı.
Devrim ile asansöre yöneldik. İkinci kata çıkarken bizi Işık'ın yanına almayacaklarının bilincindeydim. Fakat şöyle bir gerçek var ki en azından olan biteni öğrenebilir ve savcıyı durum hakkında bilgilendirebilirdim. Kapı açıldı. Asansörden indik. Hastanenin koridorlarında ilerlerken 251 numaralı odanın önünde duran iki polis memuruyla savcıyı gördüm.
Savcının bakışları otomatikman bize doğru kaydı. Her zamanki hoşnutsuz ifadesiyle, "Bende diyorum Sanat ile Devrim nerede kaldı?" dedi.
Ona, "Işık nasıl?" diye sordum.
"Gayet iyi. Sadece biraz dinlenmeye ihtiyacı var," dedi savcı ve benle beraber Devrim'i kenara çekti. Odadan biraz uzaklaşmış bizi kimsenin duyamayacağından emin olmuştuk ki, "Işık'ın rol yaptığından eminim. Resitalde olan olayların ardından kendini kurban olarak gösterdiği açık ama elimizde tüm bunları onun yaptığına dair kesin bir kanıt olmadan hareket edemeyiz," dedi savcı.
"Kitapla yaka iğnesi yeterli değil mi? Yazdığı son not? Kamera kayıtları?”
"Hayır. Kamer kayıtları sadece onun yaşadığını gösteriyor. Tek bir görüntüden başka da kayıt yok. Not da el yazısıyla yazılmamış. Üstelik parmak izi de yok. Kendisine iftira atıldığını söyleyip bu işten kolaylıkla sıyrılabilir," dedi savcı.
"Peki şimdi ne olacak?" diye sordum.
"Işık ifadesini verdi. Senin adın geçmedi. Dosya senin ve Devrim'in adının geçmeyeceği şekilde kapanacak. Resital dosyası kapandı. Ortada ceset yok. Yaralı bir kız var ve kız da her şeyi kılıfına uydurmuş gibi görünüyor," dedi savcı sıkıntıyla. Daha sonra polislerin yanına gitti.
Duyduklarımı sindirmekte zorlanıyordum. Işık bu işten sıyrılmıştı. Olan resitalin kurbanlarına olmuştu. Benim dosyam kapanmış aklanmıştım. Tabii Devrim de öyle...
Devrim, "Davadan aklandık. Artık kimse bizi suçlayamaz Sanat," dedi rahat bir nefes alırken.
"Bu doğru ama Işık hiçbir bedel ödemedi Devrim. Onca şeyi yaşatan kendisi değilmiş gibi şimdi içeride rahat bir uyku çekiyor. Bu böyle olmaz."
"Ne yapmayı düşünüyorsun?"
"Onun ipliğini pazara çıkarmadıkça durmayacağım."
"Durmayacağız demek istedin herhalde. Unutma ki Sanat nereye Devrim de oraya."
Devrim'in gülümsemesi içimdeki cesareti körüklüyordu. Ona bakıp gülümsedim. Uzun zaman sonra gamzelerim yeniden belirdi yanaklarımda. Daha sonra, "Yeni belalara bulaşmaya var mısın Devrim Dinçer Demiralp?" diye sordum manidar bir bakış eşliğinde.
"Ben seninle her türlü belaya bulaşmaya hazırım Sanat Karay," dedi Devrim gülümseyerek.
"Ayrıca hastane işi de hallolduğuna göre benimle bir yere gelmen gerektiğini sana hatırlatırım," diye de ekledi.
"Nereye?"
"Gel benimle," dedi Devrim ve elimden tutup beni asansörün olduğu tarafa doğru götürdü.
Asansörle zemin kata indik. Hastaneden çıktık ve arabaya geçtik. Devrim'in beni nereye götürdüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu ama bu durum benim umurumda bile değildi. Çünkü yanımda o olduğu sürece nerede ne amaçla bulunduğumun hiçbir önemi yoktu. Zaman bile önemini yitiriyordu o yanımda olduğunda.
Ona, "Beni nereye götürüyorsun Devrim Dinçer Demiralp?" diye sordum. Arabayı hastaneden olabildiğince uzak bir yerde durdurdu ve arabadan inip kapımı açtı. Elini uzattı.
Bana, "Küçük bir kutlama yapmak için bana eşlik eder misin?" diye sordu.
Elimi avucuna indirdim. Arabadan indiğimde beni karanlığa doğru götürdü. Ay ışığının aydınlattığı gecede sadece biz vardık. Karanlığın içinde birbirimize sığınmıştık ki, "Şartlı tahliyem bitti. Artık özgürüm," dedi Devrim. Bir elini belime yerleştirmiş diğer elimi avucuna almıştı.
Dans etmeye ne zaman başladık bilmiyorum ama bu haber beni o kadar mutlu etmişti ki uzun zaman sonra ilk kez içtenlikle gülerken buldum kendimi. Devrim'in sıcak nefesi boynuma vururken, "Artık özgürüz Devrim," dedim iç çekerek. Yanağını yanağıma dayadı.
Müziğimiz bile yokken ağır bir ritimle birbirimize sığınmış dans ediyorduk. Özgürlüğümüzü kutluyorduk. Özgür oluşumuzu, birbirimizi yeniden buluşumuzu kutluyorduk. Hem de karanlıkta...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
6.1k Okunma |
441 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |