38. Bölüm

14.Bölüm: Ses

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

"Gözlerini açtı," dedi Devrim.

Gözlerimi açmadan önce onunla tanıştığım günü görmüştüm rüyamda. Şimdi ise tavandaki ölü floresana bakıyordum. Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Göz kapaklarım her an bana ihanet edebilirmiş gibi ağırlaşmıştı. Öylesine bitkin ve öylesine yorgundum ki günlerce uyusam bile kendime gelemezmişim gibi hissediyordum.

Doktorların odaya girip çıkışlarının ardından en sonunda yanıma gelip elimi tuttu Devrim Dinçer Demiralp. Gözleri kanlanmıştı. Göz altları morarmıştı ve yanakları ıslaktı. Benim için ağlamıştı. Bana bir şey olacak diye korkmuş sabaha kadar başımda beklemişti.

"Sanat," dedi titreyen sesiyle. Elim onun avucundaydı. Kıpırdayamasam da gözlerimi yeniden açmış olduğuma ilk kez seviniyordum. Hayata yeniden bağlandığım için seviniyordum. Yeniden...

Doktorlar Devrim'i dışarı alana kadar onu izledim. Duyduğuma göre kurşun kalbe yakın bir yere isabet etmiş. Hatta yaşamama mucize demekle birlikte her türlü ihtimale hazır olmaları gerektiğini söylemişler herkese. Şimdi ise o günün üzerinden epey bi zaman geçti. Hastanede kaldım günlerce. İyi olduğumdan emin olduklarında beni taburcu ettiler.

İhanetler müzikalinin ardından üçüncü bir mucizenin sonucunda yeniden hayattayım. Nefes alıyorum. Kalbim hala atıyor ve bu sefer onu durdurmaya çalışan ben olmadım. İlk kez yaşamayı bu kadar çok istedim. Her şeye rağmen yaşamak.

Devrim ile beraber haftalar sonra okulun ara tatilinin ardından ikinci ve son dönemine girmiştik. Okulun bahçesinde biraz hava alıyorduk. Bahar gelmiş havalar ısınmaya başlamıştı ve tüm bunların içinde kurşunu sıkan kişiyi bulamadılar. Beni kimin öldürmeye çalıştığı hala meçhul. Tabii onlara göre...

Ben bunu kimin yaptığını görmüştüm ama kimseye tek kelime bile etmemiştim. Çünkü yapanın bunu birilerinin gazına gelip de yaptığını iyi biliyordum ve evet beni vuran kişi Umut'tu.

Umut beni vurmuştu. O gün silahı bana doğrultan da tetiği çeken de oydu. Fakat şöyle bir gerçek var ki bunu yapmasının arkasındaki sebebin Işık olduğu aşikardı. Aşık olduğu kızın söyledikleri yüzünden hıncını benden çıkardığı belliydi.

Devrim'e, "Ders başlamak üzere," dedim telefonumun ekranındaki saati göstererek.

Devrim ilk başta umursamadı. Ne saati ne de dersleri umursamıyordu. O sadece benimle ilgilenmek istiyordu ama bu yine de derse girmemiz gerektiği gerçeğini değiştirmiyordu.

Onu kolundan tutup zorla banktan kaldırdım. Beraber okula geçtik ve koridordaki tanıdık simaların arasında yürümeye başlamıştık ki koridorun öteki ucundan bize doğru gelen Işık'a takıldı gözlerim.

Her zamanki gibi bakımlı ve güzeldi. Sarı saçlarını tepeden at kuyruğu şeklinde toplamış siyah bir fiyonk iliştirmişti. Bize doğru gelirken dudaklarına zoraki bir gülümseme kondurmayı da ihmal etmedi. Adeta bir kuğu gibi süzülerek gelmiş tam karşımızda durmuştu.

"Günaydın," dedi Işık bir bana bir Devrim'e bakarak. Samimiyetsiz gülümsemesi bir yana bize bakarken içinden neler geçtiğini az çok tahmin edebiliyordum.

"Günaydın," diye karşılık verdim. Yüzümde tek bir mimik bile oynamamıştı ki Işık bana bakıp, "Müzikalde olanları duydum. Çok geçmiş olsun," dedi.

Sahte geçmiş olsun dileklerini dinlemem yetmezmiş gibi bana elinde tuttuğu davetiyeyi uzatıp, "Hem senin iyileşmenin hem de benim eve geri dönüşümün şerefine bir parti vermeye karar verdim. Mutlaka gel," dedi gülümseyerek.

Davetiyeyi aldım. Diğer davetiyeyi de Devrim'e uzatıyordu ki onu da elinden alıp, "Mutlaka geleceğiz," dedim iğneleyici bir tonda.

Işık topuklarını tıkırdatarak yanımızdan ayrıldı. Devrim ise, "Az önce ne oldu?" diye sordu. Ona baktım ve aynen şöyle söyledim.

"Sevgilimin tehlikeli biriyle iletişim kurmasına engel oldum."

"Sevgilin demek," dedi Devrim.

Kullandığım kelime oldukça hoşuna gitmiş olacak ki bana doğru yaklaştı ve, "Sevgilin şu an seninle beraber okulu ekmek istiyor," dedi. İşaret parmağımı alnına koydum ve onu hafifçe ittim.

"Sevgilim derse girecek Devrim Dinçer Demiralp."

"Sevgilim şu aralar biraz fazla asabi sanki Sanat Karay."

"Kıskandıranlar utansın," dedim ve derse gitmek üzere ilerledim. Kendilerinin başka dersi olduğundan diğer tarafa doğru ilerledi. Benim dersim piyanoydu. Ne yazık ki Işık ile aynı anda aynı yerde olacaktım.

Sınıftan içeriye girdiğimde Işık'ı gördüm. Gözleri elimdeki davetiyelerdeydi. Onları atmadığımı görünce keyiflenmişti. Hemen yanında duran Heves ve Merve ile koyu bir sohbete dalmıştı. Bir yandan da beni süzüyordu. Safir mavisi gözlerinin üzerimdeki varlığını hissedebiliyordum ama bunu taktığım yoktu. Çünkü onunda zamanı gelecekti. Elbet gelecekti.

"Geçmiş olsun Sanat," dedi Berna yanıma gelip.

Yağmur da geçmiş olsun dileklerini ilettiği sırada Işık, "Akşamki partime geliyorsunuz öyle değil mi?" diyerek bize laf attı.

"Tabii ki," dedi Yağmur.

"Bunu kaçırmayız," diye de ekledi.

Işık manidar bir gülümseme eşliğinde, "Tolga da gelecek. Umarım sizin için sıkıntı olmaz," dedi.

Berna bu ismi duyduğu an gerilse de araya girdim. Işık'a, "Neden sorun olsun? Ne kadar kalabalık o kadar iyi. Hatta sen ne yap biliyor musun? Okulda ne kadar insan varsa herkesi çağır. Olur da erkekler arasında bir arbede falan olursa partin için Devrim de bende elimizden geleni yaparız. Sen hiç merak etme," dedim ve onu mors ettim.

Devrim'in adı bile onu bu hale getirirken Devrim'in benimle beraber olduğu gerçeğini içten içe sindiremediğini ve hatta rahat durmayacağını da çok iyi biliyordum. Bizi ayırmak için elinden geleni ardına koymayacaktı ama bu beni korkutmuyordu. Çünkü Işık için çok güzel planlarım vardı. Hem de çok güzel!

Işık kendi köşesinde sessizliğe gömülürken, "Derse başlayabiliriz," diyerek sınıfa giren kişi piyano hocamızdı. Derse biraz geç kalmış olduğundandı bu paniği. Şimdi ise hiç vakit kaybetmeden derse geçecek ve ilk olarak aylardır ortada olmayan o kızı oturtturacaktı piyanonun başına. Öyle de oldu.

Işık geçti piyanonun başına. İnce ve narin parmakları tuşlarda gezinirken tüm sınıf onu izliyordu. Sınıfı dolduran hoş melodiyi dinlerken gözlerimi onun üzerinden ayırmıyordum.

Adı gibi ışık saçıyordu Işık. Her zamanki gibi kusursuz görünüyordu. Her zamanki gibi mükemmel bir öğrenci ve yetenek abidesi olduğunu herkese gösteriyordu. Herkes hayranlıkla onu izliyordu. Benim dışımda herkes...

Ben belki de orada onun gerçek yüzünü bilen tek kişiydim. Yağmur ile Berna bile onun hakkında çok az şey biliyordu. Bense bunu bizzat yaşayarak öğrenmiştim. Sonuçta bir gerçek vardı ki resital benim için düzenlenmişti. Yalanlar beni bitirmek için söylenmişti. Müzikal ise beni bitirmek için sonlandırılmıştı ama amacına ulaşamamıştı. Şimdi ise amacına ulaşacak olan kişi ben olacağım. Bunu o da görecek.

Işık'ın son tuşa basışıyla sınıfta alkış sesleri yükseldi. Tek tek piyanonun başına geçiyorduk ki sıra bana gelmeden ders bitti. Sınıftan çıktım ve Işık'ın bana verdiği davetiyeleri koridordaki kırmızı okul dolabıma tıktım. Üzerinde ne yazdığını biliyordum. Partinin o koca Günay villasında yapılacağını da...

Akşam Devrim ile birlikte orada olacaktım. Fakat şöyle bir şey var ki parti tüm zamanların en çılgın partisi olacaktı. Yer yerinden oynayacaktı. Bunu yapmamda yardımcı olacak olan kişi koridorda yanımdan geçerken, "Her şey hazır," diye fısıldamayı da ihmal etmemişti. Her şey hazırdı. Geriye sadece bombayı patlatmak kalmıştı.

Aldığım mesajla birlikte boynumdaki kulaklığı başıma geçirip kendime bir müzik açtım. Devrim'i beklerken bir yandan müzik dinleyip bir yandan da koridordaki öğrencileri inceliyordum.

Işık'ın salınarak koridorda yürüyüşünü, Buğra ile Berna kardeşlerin bana kısa bir bakış atışını ve de Alperen'in Berna'nın arkasından bakışını inceledim. Polen'in kırmızı ruganlarını yere tak tak diye vuruşunu gördüm. Tolga'nın başı kopmuş tavuk gibi gezinişini ve Yiğit Eren'in bir köşede Selin'in ona baktığından habersiz sessizce resim çizişini izledim.

Herkes kendi halindeydi. Herkes akşamki partiye gelecekti. Yalanlar resitalinin kurbanları olarak herkes asıl katilin kim olduğunu öğrenecekti. Çok az kalmıştı. Çok az!

Kulaklığımdaki müziğin sesini kesen kişi geldi sonunda. Gözlerim ona kaydığında kulaklığımı boynuma astım ve müziği kapattım. Sırtını okul dolaplarından birine yaslamış bana bakmıştı.

"Sevgilimi bir süreliğine çalabilir miyim Sanat Karay?"

"Çalıp nereye götüreceğine bağlı Devrim Dinçer Demiralp."

"Baş başa kalacağımız bir yere desem."

Haylaz bir gülüş belirdi dudaklarında. Ona, "O zaman çalabilirsin," dedim gülümseyerek. Uzanıp yanağımdaki gamzeden öptü. Sonra da elimden tutup beni merdivenlerin olduğu tarafa doğru götürdü. Niyetinin gizli yerimize kaçmak olduğunu biliyordum. Fakat şöyle bir detay var ki evren bizim oraya gitmemizi istemiyordu.

"Siz ikiniz benimle geliyorsunuz," dedi Buğra.

Devrim her ne kadar istemesede Buğra'nın peşine takılmak durumunda kaldık. Hep beraber kantine gidip bir masaya kurulduk. Buğra, Berna, Yağmur, Devrim ve ben mükemmel beşli konumundayken aramıza sonradan dahil olan isimle Devrim, "Bu ne alaka?" diye sormuştu.

Adahan kabahatli küçük bir çocuk gibi Buğra'nın yanındaki sandalyeye kuruldu. Buğra ise Devrim'in sorusunu, "O bize kendini affettirmek için her şeyi yapacak," diyerek yanıtladı.

Adahan'ın Buğra ile olan dostluğunu kaybetmemek için yanımızda yer alacağını anladım ama bir şeyler eksikti. Özellikle de Korkut ve Tolga gerçeğini göz önünde bulundurursak ona tam anlamıyla nasıl güveneceğimizi bilmiyordum.

"Tolga senin burada olduğunu biliyor mu?" diye sordum Adahan'a dayanamayarak.

Adahan duyduğu isimle irkildi. Daha sonra o koca cüssesiyle tezatlık yaratan cesaretsizliğini göstererek, "Biliyor tabii ki," dedi. Ona baktım. Her zamanki donuk ifademle onu göz hapsime aldım.

Yağmur, "Korkut hakkında bir gelişme var mı?" diyerek araya girdi.

"Korkut mevzusu kapandı. O bir daha buraya adımını bile atamaz. Ayrıca Tolga konusunda da problem yaşayacağımızı sanmıyorum," dedi Buğra.

"Korkut zaten bu işi bir daha yapmayacaktı. Onu ben zorladım. Üzerine alınma Berna," dedi Adahan.

Berna ona ters bir bakış attı. "Kapa çeneni Adahan!" dedi sinirle ve kollarını göğsünde kavuşturdu.

"Madem öyle herkes akşamki partiye hazır olsun," dedi Devrim. Bunun üzerine ders zili çaldı. Hepimiz kantinden çıkıp sınıflarımıza dağılmıştık ki bu dersimiz ortak olduğundan Devrim Dinçer Demiralp ile yan yana yürüdüm sınıfa. Dersimiz arp sınıfında olacaktı. Kısacası bu derste de Işık ile yan yana olacaktık. Işık ile yan yana!

Sınıfın kapısını açıp içeri girdiğim sırada Heves ile Işık'ın gözlerini üzerimde hissettim. Işık umursamıyormuş gibi görünerek rolünü ustalıkla oynarken Heves ise tüm bunlardan habersiz Işık'a bir şeyler anlatmakla meşguldü.

Devrim ile beraber bir tane arp seçtik. Onların bizi izlediğinin bilincindeydim. Işık'ın Devrim'i yakın kadraja aldığının ve hatta benden ölümüne nefret ettiğinin de farkındaydım. Bir gün bu nefretinin geçmesini isterdim ama geçmeyecekti. Söz konusu Devrim olunca onun bana olan nefreti geçmeyecekti. Aksine katlanarak artacaktı.

Gözlerimi Işık'tan alıp sınıfa giren Arp hocasına çevirdim. Onun gelişiyle ders başladı. Bir süre ikişerli gruplar halinde arp üzerinde çalıştık. Hatta arp hocamız Devrim'in hatalı olduğunu düşündü. Tellere dokunuşunun hatalı olduğunu söylemişti ki Işık saniyesinde olaya müdahil oldu.

"Hocam izin verirseniz Devrim'e bu ders ben yardımcı olabilirim," dedi Işık şirin gözükmek için kirpiklerini kırpıştırarak.

"Gerek yok. Sen Heves ile ilgilen. Eğer arpa böyle muamele etmeye devam ederse tellerini koparacak," diyerek araya girdim.

Arp hocası bir bana bir Işık'a baktı ve en sonunda, "Madem öyle Devrim ile Işık çalışırken sende Heves'e arp konusunda ders verebilirsin Sanat," dedi.

Işık'ın keyifle kıkırdadığını duydum. Heves ise sanki az önce kendisini iğnelememişim gibi dibimde bitti. Devrim'in eli mahkum Işık'ın yanına geçişini izledim. Her zamanki aksi Devrim oldu yeniden. Yüzünü astı. Işık'a oldukça sevecen bir bakış attıktan sonra arpın tellerine dokundu.

Gözlerimi onların üzerinden ayırmıyordum ki Heves, "Arp konusunda bu kadar bilgiliysen göster hadi," dedi meydan okurcasına.

Donuk ifademi onunda görebileceği bir şekilde başımı çevirdim ve ürkütücü bir bakış eşliğinde, "Göstereceğim," dedim. Onun arpa dokunuşunu izlerken bir yandan da Işık'ı takip ediyordum. Onun Devrim'in eline dokunmak için verdiği çabayı gördükçe kafasını arpın tellerinin arasına sıkıştırasım geliyordu. Bu da yetmezmiş gibi Heves inadıma yapar gibi yanımda boş boş konuşuyordu.

Heves'i arp konusunda bilgilendirdim. Ona algılama sorunu varmış gibi bir muamele etmem bir yana gözlerimi Işık ile Devrim'in üzerinden ayırmıyordum. Özellikle de Işık'ın Devrim'in elini tutması ve Devrim'in elini çekmesine rağmen ona ahtapot gibi yapıştığını görmek sinirimi bozmuştu.

"Böyle daha mı iyi oldu?" diye sordu Heves.

"Sen her zaman böyle boş konuşur muydun yoksa bu durum bana mı özel?" diyerek sorusunu sorumla ağzına tıktım.

Heves bunu kasıtlı yaptığını belli edercesine saçlarını kibirli bir edayla arkaya doğru savurdu. Bende yeniden tüm dikkatimi Işık ile Devrim'e yönelttim. Devrim her ne kadar kendini Işık'tan uzak tutmaya çalışırsa çalışsın Işık aralarındaki mesafeyi eline geçen her fırsatta sıfırlıyordu. Bir şey yapmam gerekiyordu ama ne?

O an Devrim'in yöntemini onda uygulamaya karar verdim. Telefonumu çıkarıp ona bir mesaj yazmaya başladım. Aynen şöyle bir mesaj düştü bildirim ekranına.

Biraz sonra oraya geliyorum Devrim Dinçer Demiralp!

Devrim'in gözleri okuduğu mesajdan sonra bana kaydı. Her zamanki duygudan yoksun ifademe dizginlenemez kıskançlığım eklendi.

Işık ise, "Gayet iyi çalıyorsun," dedi bana yandan yandan bakarak. Bunu inadıma yaptığını iyi biliyordum. Birazdan yanında biteceğimi de!

"İstersen okuldan sonra da sana ders verebilirim Devrim," dedi Işık.

Heves'i bırakıp yanlarına gittim. Işık'ın tam karşısında durdum ve, "Sen anca onu rüyanda görürsün. Hoş, ben sana o rüyayı da göstermem ya neyse," dedim her kelimenin üstüne basa basa.

"Ben seninle değil Devrim ile konuşuyorum Sanat," dedi Işık resmen inadıma yaparcasına.

Dudaklarımda histerik bir gülüş belirdi. Bu kız insanı sinirden dahi olsa güldürmeyi başarıyordu. Ona baktım ve, "Çeneni boşa yorma. Devrim benimle geliyor," dedim.

Devrim'in elinden tuttuğum gibi kenara çektim. Şansıma hoca bize müdahil olmadan önce zil çalmıştı. Devrim, "Az önce ne olduğunu sormayacağım," dedi bıyık altı gülerken. Resmen benim onu kıskanmış olmamdan zevk alıyordu.

"Gülme," dedim uyarıcı bir tonda ama tabii ki de durmadı. Gülmeye devam etti. Bu da yetmezmiş gibi, "Sanırım sevgilini Işık'tan kıskandın," dedi. Benimle eğleniyor olması bir yana kıskançlık krizim hala tam anlamıyla geçmiş değildi. Bunda Işık'ın Devrim'in gülüşüne takılı kalmış aşık aşık bakıyor oluşu da etkili oldu!

"Gülme," dedim Devrim'e.

"Kıskandığını itiraf edersen gülmem."

"Işık seni izliyor. Eğer biraz daha böyle güzel gülmeye devam edersen seni çok fena yaparım Devrim Dinçer Demiralp."

"Kıskandığını itiraf etmezsen susmam Sanat Karay."

Delici bir bakış attım ona. Benden bunu duymadıkça keyifli kahkahasının son bulmayacağı aşikardı. Ona, "Bunu sen istedin," dedim ve kastan dolayı darbelerimden etkilenmeyeceğini bildiğim halde koluna bir tane geçirdim.

"Bunun işe yaramayacağını biliyorsun," dedi bana. Hatta daha çok gülmeye başladı. Bu da yetmezmiş gibi Işık Günay o lanet olası teneffüse çıkmak yerine bir köşeye geçmiş Devrim'i izliyordu!

"Seni gebertirim Devrim," dedim sinirle. Sırf Işık duyup da kendi kendine keyiflenmesin diye fısıltıyla söylemiştim bunu.

"Dayak konusunda elini korkak alıştırma," dedi Devrim.

Okulun ilk gününden bu yana koridorlarda soğuk rüzgarlar estiren Devrim Dinçer Demiralp'in kahkahasını şimdi susturamıyordum. Ona doğru yaklaştım ve delici bakışlarımı onun gözlerine diktiğimde, "Seni deli gibi kıskanıyorum Devrim Dinçer Demiralp. Eğer şimdi gülmeyi kesmezsen biraz sonra arkamdaki sarışına gününü göstereceğim. Haberin olsun," dedim.

Devrim keyiflendi. Sınıfta bir tek bizim ve malum kişinin olmasını fırsat bilip beni belimden tutup kendine çekti. Gözleri gözlerimdeydi ve Işık bu manzara karşısında topuklarını vura vura sınıfı terk etti. Bense öylece ona bakıyordum. İfadem her zamanki gibi donuktu. Dudaklarım düz bir çizgi halindeydi belki ama kalbim deli gibi atıyordu. Sadece duygularımı, daha bedenimde yeni yeni varolan hisleri dışarı yansıtamıyordum o kadar.

"Şimdi Devrim'in Sanat'ını alıp akşamki partiye gitmesi gerek," dedi Devrim.

"Az önce öyle demiyordun Devrim Dinçer Demiralp."

"Ne diyordum Sanat Karay?"

"Sen ne dediğini gayet iyi biliyorsun," dedim imayla. Devrim elimden tuttu. Beraber sınıftan çıktık. Akşamki parti için hazırlanmamız gerekiyordu. Bu öyle sıradan bir parti hazırlığı değildi. Olaylı geçecek bir partinin hazırlığıydı ve ben buna çoktan hazırdım.

Üzerime soyunma odasında uzun kollu koyu gri bir elbise giymiştim. Ayağımda da beyaz spor ayakkabılarım vardı. Saçlarımı omuzlarıma salmış okulun kapısında Devrim'in beni gelip almasını bekliyordum. Bir yandan da telefonumdan partinin kilit noktasına mesaj atmakla meşguldüm. Tam o sırada beklediğim bildirim geldi.

Her şey tamam.

Telefonumu kapatıp omzuma astığım küçük çantaya tıktığım sırada Devrim'in arabası tam önümde durdu. Camını açtı ve bana baktı. Bana öyle bir bakışı vardı ki kendimi dünyanın en güzel kızı gibi hissettim.

Dönüp kapıyı açtım. Yanına oturduğumda bana, "Büyüleyici görünüyorsun," dedi Devrim.

"Sende çok yakışıklısın," dedim ve gülümsedim.

"Bana hala kızgın mısın?" diye sordu.

"Hangi konuda?"

"Işık."

"Işık konusu bu gece kapanacak Devrim Dinçer Demiralp."

"Kapanacak Sanat Karay."

Devrim arabayı çalıştırırken çantamdan Işık'ın bize verdiği davetiyeleri çıkardım. Parti Işık'ın evinin bahçesinde yapılacaktı ve partinin başlamasına çok az bir zaman kalmıştı. Devrim ile partiye sonradan dahil olacak olmak bir yana Işık'ın bütün gece benim üzerime oynayacağına emindim. Devrim'in yanımda olmadığı her anı imtinayla değerlendirecekti ve ben buna karşı hazırlıklıydım.

Bir süre sonra Devrim, "Anlaşılan bizi büyük bir şey bekliyor," dedi arabayı evin önündeki onlarca arabadan birinin yanına park ederken.

Karanlık gökyüzünde renkli ışık hüzmeleri vardı. Gökyüzünden rengarenk ışıklar geçiyordu. Çitlerin ardındaki bahçeden gelen gürültü partinin ne derece çılgın olduğunu daha içeri girmeden bile bize göstermişti. Devrim ile beraber daha fazla vakit kaybetmemek adına arabadan inmiş bahçe kapısında duran güvenliğe doğru el ele yürümeye başlamıştık.

"Davetiyeniz var mı?" diye sordu güvenlik. Elimdeki iki davetiyeyi de onlara verdim. Daha sonra Devrim ile beraber çılgın partinin merkezine doğru ilerlemeye başladık. Havuz başında onlarca genç çılgınlar gibi eğleniyordu. Kıyafetleriyle havuza atlayanlar, dans edenler ve kadeh tokuşturanlar...

Manzara küçük de olsa tanıdıktı. Fakat şöyle bir gerçek var ki buradaki kimse okula geldiğim ilk gün gördüğümle aynı değildi. Herkes değişmişti. İyi veya kötü herkes değişmişti. Buna bende dahildim. Şimdi ise Devrim'in elinden tutmuş ondan güç aldığımı hissederek Işık'ın olduğu tarafa doğru yürüyordum. Işık'ın olduğu tarafa doğru...

Devrim ile Işık'ın yanına gitmeden yollarımızı ayırdık. O farklı bir tarafa gitmiş bense Işık'ın tam karşısında durmuştum. Safir mavisi gözleri ve ışıltılı gülüşüyle bana baktı. "Partimin onur konuğu da gelmiş," dedi yapmacık bir gülümseme eşliğinde.

"Senin için geldim," dedim manidar bir gülümsemeyle.

Aramızda esen fırtınayı bir kenara bırakmış ikimizde ayrı yönlere doğru yürümeye başlamıştık. Tam o sırada, "Sanat," diyerek arkamdan geldi Işık. Fikrini değiştirmişti. Daha doğrusu bir planı vardı. Her zamanki gibi!

Olduğum yerde durup onun bana gelmesini bekledim. Havuz başında bir klişeyi gerçekleştirmeye çalışacağından emin bir şekilde bana gelmesini bekledim. Bana, "Umarım mayo getirmişsindir," dedi. Tam beni havuza itmeye niyet etmişti ki ondan önce davrandım. Onu suya ittim ve havuza düşüşünü izledim.

"Üzgünüm mayo getirmemiştim," dedim ve onun bana öfkeyle bakmasına karşın keyifle gülümsedim.

Işık arkamdan bağırdı ama onu duymazlıktan geldim. Çoktan partide dans edenlerin arasına karışmış kalabalığı yararak ilerlemeye başlamıştım. Şimdi partinin en önemli aşamasına geçebilirdim.

Kalabalığı aşmış eve girmiştim ki partinin kilit noktasına kısa bir bakış attıktan sonra az ötede beni bekleyen Devrim'in yanına geçtim. "Buğra, Yağmur ve Berna nerede?" diye sordum ona.

Gözleriyle bana salonda bir köşede duran üçlüyü işaret etti. Buğra elindeki bardağı bize göstererek hazır olduğunun işaretini verdi. Tam o sırada içeri sırılsıklam bir halde Işık girdi. O kadar sinirliydi ki gözü bizi görmüyordu. Hışımla merdiven basamaklarını ikişer ikişer tırmanmaya başlamıştı.

Devrim ile beraber peşinden yukarı çıktık. Buğra da hemen arkamızdan bizimle geldi. Yağmur ile Berna ise Heves ve tayfasını yukarı çıkma konusunda oyalayacaktı. Her şey hazırdı. İhanetler müzikalinden sonra gerçekler geliyordu!

Yukarı çıkmış Devrim Işık'ın odasının kapısının önünde beklerken benle Buğra da bir kenarda odadan çıkınca görünmeyeceğimiz bir yerde beklemedeydik derken partinin kilit ismi çıktı yukarıya. Vural!

Devrim uzaktan Vural'a tehditkar bir bakış atmıştı ki Vural'ın bizim yanımıza gelmesiyle Işık'ın odasının kapısının açılması bir oldu. Kapı açıldı. Işık Devrim'e baktı ve bir anda Devrim'in elinden tutup onu odaya çekti. Kapıyı tam kapatmamış olması büyük şanstı.

Vural ses kaydı alırken Buğra da yukarı kimse çıkmasın diye merdiven başında duruyordu. Devrim ise her şeyi Işık'ın itiraf etmesini sağlayacaktı. Kapının ardında Vural ile beraber durmuş içeriye dikkat kesilmiştik. Katta bizden başka kimse yoktu. Tüm katı önceden Devrim boşaltmıştı ve kimse yukarı çıkmasın diye de kızlar ve Buğra nöbetteydi.

Işık, "Neden?" diye sordu birden.

"Bunu bize neden yapıyorsun Devrim?"

"Ben sana ne yaptım Işık?"

"Bana hala ilk günki gibi bakarken neden o kızın yanında durmakta ısrarcısın? Daha ne yapacaksın!"

Işık'ın sesi yükselmişti. Devrim'in benimle olması onu çıldırtıyordu. Adım adım itirafa yaklaşıyorduk. Adım adım!

Devrim, "Sana söylemiştim," dedi.

"Seni sevmediğimi, istemediğimi söylemiştim," diye de ekledi.

"Yeter! Bana böyle şeyler söylemeyi kes! Sen bana aşıksın! O kıza değil!"

"Başaramadın," dedi Devrim.

"Ne yaptıysan olmadı. Sanat ile ayıramadın beni. Ayıramayacaksın."

"Öyle mi?" dedi Işık histerik bir kahkaha eşliğinde.

"Öyle," dedi Devrim. Tam kapıya doğru geliyordu ki kenara çıktık. Işık elinden tutup gitmesine engel oldu.

"O kızı bırakacaksın. Yeniden benim olacaksın," dedi Işık titreyen sesiyle.

"Yeniden benimle olacaksın. O kız gidecek. O kız gidene kadar durmayacağım," diye de ekledi.

"Hala anlamıyorsun değil mi? Sanat ile hiç tanışmamış olsam bile ben seninle olmazdım Işık. Sorun Sanat değil senin bir türlü seni istemediğimi kabul etmemen."

"Beni çıldırtma Devrim!" diye bağırdı Işık.

"O kızın adını ağzına alma! Bu iş en yakın zamanda bitecek!"

"Yoksa ne yaparsın Işık! Bu sefer ne yapacaksın!"

"Eğer o kızı terk etmezsen bu sefer resitalin bin mislini yaşatırım ona! İçeri girmekle kalmaz! Bitiririm onu! Anladın mı beni?"

"Bunu yapamazsın?"

"Yaparım! Bu uğurda herkesi kurban ettiğim gibi onu bitirmeden durmam Devrim! Seni elde etmeden de durmayacağım. Yeniden benim olana kadar durmayacağım," dedi Işık sinirle.

Tam o sırada büyük bir gürültü koptu. Vural ses kaydını sonlandırdı. İkimiz koridorun sonundaki pencereden aşağıya baktık. Devrim ile Işık da odadan çıkmış bizim baktığımız manzaraya bakmıştı ki hepimizin aklında aynı düşünce belirdi. Hiçbir şey bitmedi. Bitmeyecek de!

Bölüm : 24.12.2024 07:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...