41. Bölüm

17.Bölüm: Anons

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

Sırlar elbet bir gün ortaya çıkar. Ne kadar iyi saklarsanız saklayın elbet bir gün ortaya çıkar ve emin olun bir süre sonra sırrınıza ortak olmayan kimse kalmaz.

Bizim sırrımız da açığa çıkacaktı. Dört yıl önce yaşanan her şey ölü bir toprağın altından çıkmayı bekliyordu ve şimdi kürekle toprağı kazanın peşine düşmek zorundaydık. En karanlık sırlarımız ortaya çıkmadan önce bir şekilde ona engel olmalıydık. Peki ama nasıl?

Göz ucuyla Devrim'e baktım. İkimizde yaklaşan tehlikeden nasıl kurtulacağımızı düşünüyorduk ki sorgudan çıkan Işık'ı görmemle birlikte kendimi kaybetmişçesine üzerine yürümem de bir oldu.

"Sanat!" diye seslendi Devrim arkamdan ama her şey için çok geç kaldı. Ben çoktan Işık'ın kolundan tuttuğum gibi onu kenara çekmiştim.

Işık'ın safir mavisi gözleri benimkileri bulduğunda, "Medeniyetten uzak olduğunu bu kadar belli etmene gerek yoktu," dedi alayla.

Kolundan tutup onu kendime çektim. Kulağına doğru eğildim ve, "Neyin peşinde olduğunu biliyorum," diye fısıldadım.

Geri çekildiğimde safir mavisi gözlerine baktım. "Yarın okulda görüşürüz Işık," diye ekledim manidar bir gülümseme eşliğinde. Daha sonra Ilgaz Günay'ın gelişiyle Devrim'e doğru adımlamaya başladım.

Işık arkamdan, "Yarın okulda görüşüz Sanat!" diye seslendi. Bu ikimizin birbirimize meydan okuyuşuydu. Karşı karşıya ilk silah kuşanışımızdı. Sırların ve yalanların ardından ihanetlerle ilk yüz yüze gelişimizdi. Şimdi ise ona ne kadar güçlü olduğumu kaybetmeyeceğimi gösterecektim.

Işık'ın beni izlediğinin bilincinde Devrim'in elini tuttum. Onun arkamdan baktığının bilincinde Devrim ile el ele çıktım emniyetin kapısından. Ona bu eli bırakmayacağımı gösterecektim. Gösterecektim!

Devrim ile kapının önüne çıkmıştık ki bana baktı ve, "Sakinleş," dedi.

"Normalde benim sana bunu söylemem gerekirdi ama görüyorum ki bu gece rolleri değişmişiz Devrim Dinçer Demiralp."

"Belki de rolleri değişmekten çok bana benzemeye başlamışsındır Sanat Karay."

Söylediği şey yaşadığımız olaya rağmen beni gülümsetmişti. Ona baktım ve, "Sinirlerimi yumuşatmaya çalışma Devrim. Tehlikedeyiz," dedim.

"Sırlarımız Asır'ın iki dudağının arasında. Üstelik bu işin içinde Işık da var," diye de ekledim.

Asır'ın ismi bile Devrim'in sinirlerini bozmaya yetmişti. Kaşlarını çattı. Yeniden aksi Devrim oluverdi. Bana, "Asır gününü görecek Sanat," dedi. Daha sonra ikimizde emniyetin kapısından çıkan Işık ve Ilgaz Günay'a baktık.

Işık sanki Devrim'in evine hiç uğramamış hatta biz onu suçlamışız gibi madur rolüne bürünmüştü bile. Ilgaz Günay'a, "Beni neyle suçluyorlar görüyorsun öyle değil mi? Yaşadığım o korkunç günlerden sonra bana yaptıklarına bak baba," dedi Işık ağlamaklı bir sesle.

Ilgaz Günay biricik kızını kolunun altına aldı. Biz kenarda durduğumuzdan onların dikkatini çekmemiştik. Onlarsa baba kız gelen siyah arabaya binip gitmişti. Kısacası Işık bir şekilde bu işten de sıyrılmıştı. Peki ama nasıl?

Devrim'e, "Bizim bu olayın aslını astarını çözmemiz gerek," dedim sıkıntıyla.

"Şu an Işık'ın evine dönmesinin bir önemi yok Sanat. Asıl olay Serdar'ın babasının bu işe karışmış olması," dedi Devrim.

"Onun hedefi benim."

"Peki ama neden? Oğlunu sen itmedin. Savcı da bunu biliyorken onun hedefi neden sen olasın ki?"

"Ya o öyle sanıyorsa?"

Devrim ile yeniden namlunun ucunda bulmuştuk kendimizi. Ona beni hedef göstereni öğrenmemiz gerekiyordu. En azından onun gözünde aklanırsam bir kişiden kurtulmuş olacaktım. Peki ya aklanamazsam? O zaman tüm okul üç burslunun perde arkasını öğrenecekti. Hem de tüm okul!

"Üç burslunun hikayesi ifşa olmak üzere Devrim," dedim birden.

Devrim durumun ciddiyetinin farkındaydı. Bu yüzden kendi kendine okkalı bir küfür savurmuştu. Işık'ın ortaya çıkması için verdiğimiz mücadelenin ardından şimdi de Asır ve getirdiği belayla uğraşmak durumundaydık.

Devrim, "Üç burslunun meselesi açılmayacak. Buna izin vermem," dedi birden.

"Nasıl? Serdar'ın babası oğlunun başına gelenden beni ve hatta o katta olan herkesi sorumlu tutuyorsa gerçeklerin ortaya çıkması yakındır Devrim. Gerçeği Asır'ın da bildiğini varsayarsak birinden biri bunu ifşa edecek."

"Böyle bir şey olmayacak Sanat. Ne pahasına olursa olsun böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğim. Sana verdiğim sözü tutacağım."

"Hangi söz?”

"O yaralara bir yenisi daha eklenmeyecek," dedi Devrim sessizce.

Bana verdiği sözü tutacağını biliyordum. Parmakları usulca yanaklarıma dokundu. Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Gözlerime baktı ve, "O adam tek kelime etmeyecek. Aynı şekilde Asır'da ağzını açmayacak," dedi güven veren bir ses tonuyla.

Ona, "Önce Serdar'ın babasını susturmamız gerek. Bunun içinde Serdar'ın konuşması lazım. Eğer o kendisini iteni söylerse geriye sadece Asır kalır," dedim.

Devrim, "Hastaneye gidiyoruz," dedi birden. Bunun üzerine taksiyle Serdar'ın kaldığı hastaneye gittik. Odasını bulmamız çok da zor olmadı.

Odasına girdiğimiz anda Rutkay Karay'ı gördüm. Öylece boş bir ifadeyle Serdar'ı izliyordu. Yanına gittiğimde, "Buraya boşuna geldiniz. Serdar bunu ona sizin yapmadığınızı söyledi bile. Babası da daha fazla olaya karışmayacak," diyerek sözlerini yüzüme bile bakmadan art arda sıraladı Rutkay Karay.

"Nasıl?" diye sordum.

"Avukat her şeyi halledecek. Sizde bir an önce buradan gitseniz iyi olacak," dedi Rutkay Karay.

"Kim yapmış peki?" diye sordum bu sefer.

"Kimin yaptığının bir önemi yok," dedi sakince.

Dudakları ince bir çizgi halini almıştı. Öylece Serdar'a bakıyordu ki en sonunda gözleri beni buldu. Donuk bir ifadeyle, "Gidin," dedi. Dönüp arkamda duran Devrim'e baktım.

Serdar'ın babası yeniden sessizliğine çekilecekti. Bunu ikimizde biliyorduk. Peki ya Asır? Onu susturmamızın imkanı yoktu. Gerçek ortaya çıkacaktı. Hem de en kısa zamanda!

Devrim ile beraber dışarı çıktım ve ona, "Serdar'ın babası sırrımızı saklayacak ama Asır bunu ortaya dökmeden durmaz. Yarın her şey ortaya çıkacak Devrim," dedim sıkıntıyla.

"Asır'ı susturacağız Sanat. Sırrını kimse öğrenemeyecek."

"Ben bundan o kadar da emin değilim Devrim. Çünkü onu tanıyorum. Aklına koyduğu şeyi yaptığını, yalanlarını ustalıkla sakladığını en iyi ben biliyorum."

Sözlerimden sonra Devrim'in yutkunmaya çalıştığını gördüm. Belli etmemek için elinden geleni yapsa da yaşadıklarım onu paramparça etmişti. Şimdi ise yaşadıklarıma yaptığım küçücük bir atıfla üstüne yıkılan dünyanın altından çıkmaya çalışıyordu.

Bana baktı. "Artık herkes resitalin suçlusunun Işık olduğunu biliyor. Bizim yanımızda olacaklar Sanat," dedi Devrim.

Aklından ne geçtiğini tam olarak bilmesemde diğer herkesin bizim yanımızda olacağıyla neyi kast ettiğini biliyordum. Fakat şöyle bir gerçek vardı ki Asır'ın gerçek yüzünü onlara gösterebilmem için gerçeği öğrenmeleri gerekiyordu. Bu da benim yapamayacağım bir şeydi.

Devrim'e, "Gidelim mi?" diye sordum birden.

Beraber hastaneden çıkmış taksiye binmiştik. Normalde böyle bir durumda okula döner özel yerimde yarın olacakları düşünürdüm ama şimdi Devrim'i yalnız bırakmak istemiyorum. Daha doğrusu ondan ayrı olmayı istiyordum. En azından bu geceyi tıpkı ona söz verdiğim gibi onun yanında geçirmek istiyordum. Bu yüzden taksi evde inceleme olduğundan yakınlardaki bir otelin önünde durana kadar sessizliğimi korumuştum.

Taksiden indim. Başımı kaldırıp otele baktım. Buraya daha önceden gelmiştim. Üstelik o zamanda yanımda Devrim vardı. Omzumda derin bir yara ve öğrenilmeyi bekleyen gerçekler vardı. Şimdi ise yaram kapanmış ihanetler kuşatmıştı dört bir yanımı. Müzikalin ardından ihanetler bu sefer hedef almıştı benliğimi ama kimsenin bilmediği bir gerçek var ki o da ihanetlerden sonra her şeyin değişeceğiydi.

Devrim dalıp gidişimi küçük bir dokunuşla alıp götürdü. Elimden tuttu ve beni otelin kapısından içeriye doğru götürdü. Beraber bu gece için yan yana iki oda kiraladık. Anahtarlarımızı aldık ve asansörle odalarımızın olduğu kata çıktık. Yan yanaydı odalarımız. Tıpkı o geceki gibi...

Odama girdim. Yatağın üzerine oturup soluklandım. Yaşadıklarımızı ve bundan sonra olacakları düşündüm bir süre. Aklıma bile getirmek istemesemde Asır'ı düşündüm. Onun zihninden geçen düşünceleri tahmin etmeye çalışmıştım ki bir detay çarptı gözüme. Yatağımın üzerine bırakılmış kağıt parçası!

Kağıdı elime aldım. Kat yerlerinden açıp okumaya başladım.

Devrim'in sırrını biliyorum. Eğer onun sırrını tüm okulun öğrenmesini istemiyorsan yarın sabah herkesi bahçeye topladığım o anda müdürün odasından anons yapacaksın. Herkes Devrim'in değil senin sakladığın gerçeği öğrenecek. Eğer bunu yapmak istemiyorsan olacak olanı izlemek zorunda kalacaksın Sanat. Üç burslunun sırrını herkese açıkla ya da olacakları izle. Seçim senin. Ya onun sırrı ya da seninki.

Yazı tipinden bunu yazanın Asır olduğunu anlamıştım. Okuduklarımdan sonra da onun niyetini düşünmeme gerek kalmamıştı. Onun tek bir amacı vardı. Işık ile ortak bir amacı vardı ve bunun için önüne çıkan tüm engelleri ezip geçeceğini biliyordum. Işık nasıl ki Devrim'i istiyorsa o da beni istiyordu. Beni Devrim'den tamamen koparmadan da durmayacaktı.

Notu sinir bozukluğuyla avucumda buruşturdum ve odanın uzak bir köşesine fırlattım. Şakaklarıma keskin bir ağrı sağlanmıştı. Taşlar yavaş yavaş yerlerine oturmaya başlamıştı. Bu not sayesinde birleştirdim parçaları.

Müzikal olayından sonra Asır bir şekilde ölmek üzere olduğumun haberini alıp dönmüştü. Tabii bu süre zarfında Devrim'in varlığını öğrenmekle kalmamış Işık ile tanışıp onunla işbirliği yapmıştı. Bizi ayırmak üzere bir işbirliği...

Biraz daha detaylara odaklanınca Rutkay Karay'ın sözünü anımsadım. Ona Serdar'a bunu kimin yaptığını sorunca bana bunun bir önemi olmadığını söylemişti. Kahretsin! Tabii ki de bunu Asır yaptı!

Serdar'ı o gün camdan iten kişi Asır'dı. Serdar onu tanımadığı için sadece bir başkasının kendisini ittiğini söylemişti ama bunu yapan kişiyi Rutkay Karay biliyordu. Hastaneye de bu yüzden gitmişti. Geçmişte de olduğu gibi manevi oğlunun pisliğinin üzerini örtmek için...

Serdar'ı Asır'ın camdan ittiği denkleminin eksik kısmındaki üst kata çıkış yolu da Işık'tı. Işık onu yukarı almıştı. Bir şekilde onu saklamıştı. Çünkü ona her şeyi itiraf ettireceğimizi biliyordu. İlk başta bunun önüne geçmek için Asır'ı yukarı kata almıştı. Fakat sonra Asır Işık'ın olanları anlatmasına engel olana kadar yoluna Serdar çıkmıştı. Sonrasında da Serdar suçsuz yere Asır'ın kurbanlarından biri olmuştu.

Serdar'ın düşüşünün arkasındaki isimi bulmuştum. Babasının oğlunun başına gelen şeyden bizi mesul tutmasının sebebini de az çok anlamıştım. Üst katta olanlar olarak bize gözdağı vermek için Devrim'in evini basmasının sebebi de buydu. Tüm bunlar bir yana Asır'ın beni dolaylı yoldan tehdit ettiği de bir gerçekti. Hatta Serdar'ın babasını da oraya o yollamıştı. Işık ile birlikte beni bu sefer köşeye sıkıştırmayı başarmışlardı. Devrim'in en büyük sırrı şimdi Asır denilen şeytanın iki dudağının arasındaydı ve onu durdurmamın tek yolu kendi sırrımı tüm okula ilan etmekti. Bunu yapacak mıydım?

Sıkıntılı bir nefes verip ayağa kalktım. Odanın içinde biraz volta atmıştım ki gözlerim pencereden odaya yansıyan ay ışığına takıldı. Cama doğru yaklaştım. Tam önünde durdum. Gözlerimi gökyüzüne diktim. Lacivert gökyüzüne, aya, karanlığa, kendi benliğime baktım.

"Ne yapacağım?" dedim kendi kendime.

Işık ile Asır'ın kazanmasına izin mi verecektim? Onların şantajlarına boyun mu eğecektim? Köşeye sıkıştığım gerçeğini de göz önünde bulundurursam şimdi ne yapmam gerektiği yeterince açık değil mi? Başka çaremin olmadığı kesindi ve benim onun için yapamayacağım hiçbir şeyin olmadığını onlarda biliyorlardı. Onu ne kadar sevdiğimi biliyorlardı. İstediklerini yapacağımı da...

Ne yapacağımı biliyordum. Yarın onlara istediklerini verecektim. Yarın sabah herkes üç burslunun meselesini öğrenecekti ama şimdi bu geceyi cam kenarında düşüncelerimde boğularak geçirmeyeceğim.

Kapıya doğru adımladım. Tam kapıyı açtığım o esnada onu gördüm karşımda. Bana bakıyordu. Derin bakıyordu gözlerime. Öyle içten öyle sıcak. Sanki aramızda ne kadar mesafe olursa olsun birbirimizin ne hissettiğini anlamamızı sağlayan görünmez bir bağ varmış gibi hissettiriyordu bana.

Ona, "İçeri gel," dedim ve kapıyı ardına kadar açtım.

Devrim içeri girdi. Bende kapıyı kapattım. Beraber camın önünde durduk. Aynı gökyüzüne baktık. Ay ışığının vurduğu o pencerenin ardında yıldızlara baktık.

"Artık hiçbir şeyin düzeleceğine inanmıyorum Devrim."

Aniden söylediğim sözlerden sonra gözleri beni buldu. "Neden öyle söyledin?" diye sordu ilgiyle. Bana bakarken sanki içimdekini görüyormuş gibi bir hali vardı. Sanki ben bunu söylemesem bile aramızdaki duvarın ardından ne hissettiğimi anlayıp yanıma gelmiş gibiydi.

Ona bakarak, "Yaşadıklarımıza bir bak Devrim," dedim.

"Köşeye sıkıştık. Çıkmaz bir sokağın sonundayız. Yolumuz kapalı, önümüz karanlık ve biz karanlığın ortasına hapsolduk," diye de ekledim.

"Eğer söylediklerin doğruysa ve biz bir karanlığın ortasında kaldıysak ben yanımda sen olduğun sürece o karanlıkta durmaya razıyım Sanat. Hem de sonsuza kadar."

"Yarın olacaklar seni endişelendirmiyor mu Devrim?" dedim birden.

İçimde bastırdığım tüm duygular onunla açığa çıkmaya başlamıştı. Ona, "Sırrın ifşa olabilir," dedim çatlayan sesimle. Bunu söylerken bile aklım yarın sabah olacaklardaydı. Aklım yarın sabah yapacağım şeydeydi ve ben bunu gözümü bile kırpmadan yapacaktım.

Devrim ise tüm bunlardan habersiz sağ elini yanağıma koydu. Yanağımı avucuna yasladım ve bileğini tuttum. Elim onun elinin üzerindeydi artık. Bir zamanlar tutmasına izin vermediğim elim şimdi onun elinin üzerindeydi.

Bana, "Bunun bir önemi yok Sanat," dedi sessizce.

"Benim için senden daha önemli hiçbir şey yok."

Yanağımı okşarken bana bunu söylemişti. Bana baktı ve, "Seni seviyorum Sanat Karay," dedi sessizce.

"Bende seni seviyorum Devrim Dinçer Demiralp. Hem de çok seviyorum."

Devrim'e yaklaştım. Ona sıkıca sarıldım ve yarın yapacağım şeyden sonra ondan sakladığım bir not olduğunu öğreneceği gerçeğinin bende yarattığı suçluluk duygusuyla gözlerimi yumdum. Bana olan güvenini yeniden kıracak olmak canımı sıkıyordu ama bunu onun iyiliği için yapacaktım. Onun iyiliği için...

Devrim'in kokusunu çektim ciğerlerime. Onun kollarında ona ihanet edecek bir bedendim ben. Ona ihanet edecek bir beden!

Devrim benden ayrıldı. "Yarın okul var. Uyuman gerek," dedi ve elimden tutup beni yatağa götürdü. Yatağa uzandım. Üzerimi örttü. Başımdan öptü. Gözlerime baktı iç çekerek ve kapıya doğru adımlamaya başladı. Tam kapıyı açıp gideceği sırada, "Bu gece benimle uyur musun?" diye sordum arkasından.

Duraksadı. Sırtı bana dönüktü ama bu söylediğime ne kadar şaşırdığını az çok anlamıştım. Bana doğru döndü. Sanki yanlış anlayıp anlamadığını kontrol etmeye çalışıyormuş gibi bir hali vardı.

"Yarın her şey bitecek. En azından bu gece huzurlu uyumak istiyorum," diye mırıldandım.

Devrim yanıma geldi. Yanıma uzandı ve gözlerime baktı. Soluk mavi gözlerime baktı. Deniz olmaktan uzak gök bile olamayan o soluk mavi gözlerime baktı ve gülümsedi. İkimizde sırt üstü uzandık bu sefer. Tavana baktık. Tavanda bir dünya düşledik kendimize. Bunca kötülüğün olmadığı, yalanların bize ulaşamayacağı bir dünya düşledik. Bir gün Devrim'e sorduğumda bitti yanıtını alacağım bir dünya düşledim kendi kendime. Onun elini tuttum. Gözlerimi kapattım ve yarın olacak olana hazırladım kendimi. Yarın olacak olana!

*******

Gözlerimi açtığımda Devrim'in yanımda uyuduğunu gördüm. Ona baktım bir süre. Sonrada her zamanki soğukkanlı ifademle yataktan kalktım ve sessizce çıktım odadan. Onu orada bıraktım. Ona hissettirmedim bile gittiğimi. Çünkü biliyordum. Bana engel olacağını, bunu yapmamam için her şeyi yapacağını biliyordum. Sırf bu yüzden oteli sessiz sedasız terk etmiştim.

Önüme gelen ilk taksiyle okula geçtim. Herkes gelmeden önce özel yerimde üzerimi giyindim ve bahçedeki banka oturup onların gelmesini bekledim. Işık ile Asır'ın...

Öğrencilerin okula gelmesine çok az bir zaman kala geldi Asır. Yanında Işık yoktu. Tekti. Çivit mavisi gözleriyle tam karşımda durdu. Kılımı bile kıpırdatmadım. Öylece ona baktım buz gibi bir ifadeyle.

"Notumu almışsın," dedi manidar bir gülümseme eşliğinde.

Banktan kalktım. Onun tam karşısında durdum dimdik. "Notunu aldım," dedim tükürürcesine.

"O zaman yapman gerekeni biliyorsun Sanatçım."

"Bana Sanatçım deme."

"Peki öyle olsun. Sen sinirlenme. Kaşlarını çatmak sana hiç yakışmıyor," dedi Asır pis pis sırıtarak.

"Bir şey daha var. Müdürün odasını sana tahsis ettim. Keyfini çıkar," diye de ekledi.

Tam arkamı dönmüş okul binasına doğru ilerliyordum ki önüme geçip gitmeme engel oldu. "Çekil önümden," dedim sertçe. Bana o herkesten gizlediği şeytani ifadesiyle baktı bu sefer.

"Akşamın hesabını sonra göreceğiz," dedi sadece.

Kenara çıktığında neyi kast ettiğini anladım. Devrim'in odamda kalmış olmasını kast etmişti ama bu benim umurumda bile değildi. Kapıdan içeriye girdiğim sırada arkamdan, "Tam 8.30'da başla Sanatçım," diye seslendi Asır.

Gözlerimi devirdim. Kimse gelmeden önce müdürün odasına çıkmak için asansöre geçtim. Tuşa bastım ve cebimden telefonumu çıkardım. Saat 8.28'di. Bunun anlamı iki dakika sonra herkesin üç burslunun hikayesini ve dolayısıyla benim yaptığım o korkunç şeyi öğrenecek olmasıydı.

Asansörün kapısı aralanırken telefonumu gerisingeri cebime tıkmıştım. Biraz sonra o odaya girecek ve herkesin her şeyi öğrenmesini sağlayacaktım. Bunu ben yapacaktım. Bunu onun için yapacaktım. Onun için, Devrim için...

Asansörden indim. Kapının kolunu kavradı parmaklarım. Kolu aşağıya doğru indirdim ama beklenen olmadı. Kapı açılmadı. Kapı kilitliydi. Bu işte bir terslik olduğunu hissettim. Birinin benden önce odaya girmiş olduğu kesindi. Peki ama kim?

İçeride birinin olabileceğini düşündüğümden kapıyı tıklattım. Zamanım daralıyordu ve benim anonsu bir an önce yapmam gerekiyordu. İçeride her kim varsa kapıyı eğer şimdi açmazsa bu her şeyin sonu olurdu.

Tam kapıyı yeniden tıklatacağım sırada kilidin döndürülme sesini duydum. İçerideki her kimse kapıyı açmaya karar vermişti. Bir adım geri çıktım. Kapının kulbunun aşağıya doğru eğilişini ve hemen ardından aralanışını izledim. İçeriden bana bakan bir çift kahverengi göze baktım. Onun gözlerine baktım. Devrim'in gözlerine!

"Devrim," dedim onu görmeyi beklemediğimden abartılı bir ses tonuyla.

"Sanat," dedi manidar bir bakış eşliğinde.

"Senin," dedim ama gerisini getiremedim. Benim yerime o tamamladı cümlemi.

"Benim burada ne işim var öyle değil mi? Sahi benim burada ne işim var Sanat?"

"Devrim," dedim onu yumuşatmak için ama tabii ki de bu girişimim sonuçsuz kaldı.

"Ne yapmaya çalıştığının farkındayım Sanat. Notu buldum. Okudum ve şunu söyleyebilirim ki artık bunu yapmak zorunda değilsin."

Devrim notu bulmuştu. Okumuş ve soluğu burada almıştı. Yapmak üzere olduğum şeyden beni döndürmek için de benden önce gelmişti okula. Müdürün odasına girmiş benim gelmemi beklemişti. Şimdi ise öfkeden deliye dönmüş bir haldeydi. Gerçeği ondan sakladığım için öfkeliydi.

Bana doğru yaklaştı. Aramızdaki mesafeyi sıfırladı ve, "Bunu benden neden sakladın?" diye sordu. Az önceki halinden eser yoktu. Sanki bana baktığı anda tüm öfkesi diniyordu. Sanki bana baktığında dünya bir anlığına duruyordu. Devrim Dinçer Demiralp için dünyanın durmasına sebep bendim.

Ona, "Notu senden sakladım. Çünkü seni kendimden bile çok seviyorum Devrim. Zarar görmeni, en büyük sırrını tüm okulun öğrenmesini ve arkandan konuşmalarını istemiyorum. Ben tüm bunlara alışkınım ama sen değilsin," dedim bitkin bir halde.

Sözlerimden sonra Devrim'in ifadesi yumuşadı. Her şeyi bir kenara bıraktı. Sırları, yalanları ve ihanetleri bir kenara bıraktı Devrim Dinçer Demiralp. Sadece beni aldı yanına. Sadece beni...

"Lütfen bir daha benden bir şey saklama. Bana verilebilecek en büyük zarar bu olur Sanat," dedi Devrim ve yanağımı okşadı. Küçücük bir dokunuş bile tüm stresimi almaya yetmişti. Ta ki bizim kenarda durmamızı fırsat bilen Işık müdürün odasına hızlı bir geçiş yapıp kapıyı kilitleyinceye dek...

"Işık odaya girdi," dedim sinirle.

"Merak etme. Benim aklımda başka bir çözüm var," dedi Devrim.

Elimden tuttu. Beni asansöre doğru çekiştirmeye başladı. Işık'ın kapıyı açmasını istemedi bile. Yalandan medet ummak yerine Sanat'ı da alıp gitmeyi tercih etti Devrim Dinçer Demiralp.

İkimiz asansöre binmiştik. Giriş tuşuna basmış Devrim'e bakmıştım. "Aklında ne var senin?" diye sordum dayanamayarak. Her zamanki donuk ifademe karşılık haylaz bir gülüşle baktı Devrim.

Soruma cevap vermek yerine, "Bana güveniyor musun?" diye sordu sadece.

"Güveniyorum," dedim. "Hemde sonuna kadar..."

Asansörün kapısının aralanmasıyla beraber okulun kapısına çıkmak üzere adımladık. Dışarıdan gelen konuşma seslerine aldırmadan kapının önüne çıktık Devrim ile beraber. Yan yana durduk. Kalabalığa baktık ve yalanlar resitalinin kurbanlarının karşısında kötülüğün gözlerine baktık.

Devrim yukarıdan gelmek üzere olan anonsun önüne geçti ve kürsünün üzerinden mikrofonu kaptığı gibi, "Ben Devrim Dinçer Demiralp ve bu söyleyeceklerim benim itirafımdır," diyerek başladı sözlerine.

O an anladım ne planladığını. Ona engel olmayı istedim ama bunun için çok geç kaldım. Devrim tehditlerin başına baktı ve, "Dört yıl önce ehliyetsiz araba kullanmamın bedeli olarak genç bir kızın ölümüne sebep oldum," dedi bir an bile tereddüt etmeden.

Devrim'in itirafıyla kalabalıktan büyük bir uğultu yükseldi. "Ben cezamı çektim ama aramızda küçük bir bedel ödemesi gereken biri var. Bana bu itirafı yapma mecburiyetinde bırakan biri ve benim o kişiye bir mesajım var. Asla amacına ulaşamayacaksın," dedi Devrim Asır'ın gözlerinin içine baka baka. Daha sonra elindeki mikrofonu kürsüye geri bıraktı.

Ben öylece ona bakarken Devrim bir anda yanımdan ayrıldı. Hışımla kalabalığın önünde duran Asır'ın üzerine doğru koştu ve yüzüne yumruk attı. Asır yere düştü. Koşarak Devrim'in yanına gittim. Asır yerde Devrim'e korkutucu bir ifadeyle bakarken Devrim yalanlara ihanetle karşılık verdi.

Herkesin gözleri önünde parmaklarını parmaklarıma kenetledi ve, "Ne yaparsan yap bizi ayıramayacaksın Asır Karay," dedi manidar bir gülümseme eşliğinde. Daha sonra benim elimi bir an olsun bırakmadan kalabalığı yararak ilerlemeye devam etti Devrim Dinçer Demiralp.

O an anladım. Ne sırlar ne yalanlar ne de ihanetler bizi birbirimizden koparabilirdi. Biz birbirimize aittik ve hiçbir şey bizi ayıramayacaktı. Tıpkı birbirimize verdiğimiz sözdeki gibi Sanat Devrim'in, Devrim de Sanat'ın...

Bölüm : 06.01.2025 19:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...