Yeni Üyelik
25.
Bölüm

1.Bölüm: İlk İhanet

@sevvnuraydn

(2 ay sonra...)

Yalanların arasında sıkışıp kaldığım o anı hatırlıyorum. Her şeyin son bulduğu, yalanlar resitalinin amacına ulaşmasını sağlayan o son anı anımsıyorum. Kızıl kana bulanmış beyaz kelebeğin avucumdan kayışını anımsıyorum. Bıçağı kendi ellerimle onlara teslim edişimi ve de en önemlisi sadece ona gösterdiğim dikiş izlerimi sırf ona bir şey olmasın diye tüm okula gösterdiğim o anı anımsıyorum.

Devrim'in bana engel olmaya çalışışı, peşimden gelmek için polislere karşı verdiği mücadeleyi, savcının yüzündeki ifadeyi hala dün gibi hatırlıyorum. Katili yakalamış olmanın verdiği mutluluğun kibirli gülümsemesi vardı dudaklarında.

Herkes bana nefretle bakıyordu. Işık'ı öldüren, sırları ifşa eden, yalanlar resitalini başlatan onların gözünde artık bendim. Şimdi ise boşluğa bakıyorum. İki ay önce olanları düşünmeden geçirdiğim tek bir anım dahi olmadı. Üzerine bir de her gece aynı kabusu görmek beni yorgun düşürmüştü.

Günlerdir düzgün uyku uyumamıştım. Neredeyse hiç beslenmiyor karanlıkta duran bir saksı bitkisinden hallice öylece boşluğa bakıyordum. Gözümü kapattığımda gördüklerim yüzünden sadece boşluğa bakabiliyordum. Boşlukta da onu görüyordum. Devrim'i...

Kabuslarımın beni ele geçirmediği her an o vardı zihnimde. Yanımda duruyor, içimdeki karanlığa inat ellerimi tutuyordu. Bileğimdeki izi okşuyordu. Bana her şeyin geçeceğini söylüyordu. Bir gün bu karanlık odadan çıkacağımı söylüyordu. Güçlü olmamı, her zamankinden daha da duygusuz olmam gerektiğini hatırlatıyordu bana. Neredeyse her hafta ziyaretime geliyordu ama ben sırf onu gördüğüm anda yumuşayacağımı bildiğimden onu her seferinde geri çeviriyordum.

"Sanat Karay!"

Kaldığım hücrenin kapısı aralandığı sırada, "Ziyaretçin var," dedi görevli memur. Kimin geldiğini onun söylemesine gerek yoktu. Ben biliyordum. Onu defalarca kez reddetmeme rağmen yine gelmişti. Onu defalarca kez itmeme, onunla görüşmek istemediğimi defalarca kez iletmeme rağmen yine de beni görmeye gelmişti Devrim Dinçer Demiralp.

"Görüşmek istemiyorum," dedim tekdüze. Donuk bakışlarımı duvardan bir an olsun ayırmamıştım. Karanlık hücremde öylece karşımdaki duvarı izliyordum ki görevli memur yanıma gelip kolumdan tuttuğu gibi beni yerden kaldırdı.

"Bu bir rica değil. Savcının talimatı," dedi görevli memur her kelimenin üzerine basa basa. Beni kolumdan tuttuğu gibi hücremin dışına çıkardı.

Cılız beyaz floresan ışıklarıyla aydınlatılmış koridorda onun beni yürütmesine izin verdim. Bacaklarım adım atmayı reddediyordu sanki. Görevli memur beni sürüklercesine koridorda götürürken en sonunda o hep girmekten çekindiğim odaya alındım.

Kapı ardımdan kapandığı sırada donuk mavi gözlerim onunkileri buldu. Beni görünce ayağa kalktı. O hala hatırladığım gibiydi ama ben onun hatırladığı gibi değildim. Eskisinden bile daha ruhsuzdum. Hislerim kapıdan ilk girdiğim an beni terk etmişti ama şimdi ona baktığım anda kalbimin varlığını yeniden hissediyorum.

"Sanat," dedi neredeyse fısıltıyla.

Sesi bile içimde ölen hisleri diriltiyordu. Bunu yapamazdım. Onunla aynı odada daha fazla bulunamazdım. Bir an önce buradan çıkmam gerekiyordu. Kendim için değil, onun için...

"Görüş bitti," dedim görevli memura. Gitmek için kapıya yöneldiğim sırada görevli memur, "Bu görüşmeyi savcı istedi. O gelene kadar buradan çıkmamanız konusunda emir aldık," dedi.

Odadan çıkamıyordum. Onunla aynı odada olmak bir yana ona her baktığımda zayıflıklarım açığa çıkıyordu. Acılarım, hüzünlerim, onunla geçirdiğim her an gün yüzüne çıkıyordu. Buradan çıkmam yasaktı ve benim savcı gelene kadar onunla aynı odada olmaktan başka çarem yoktu.

"Sanat," diye tekrar etti Devrim.

"Seni özledim."

Donup kaldım. Sırtım ona dönüktü. Yüzümü göremiyordu ama ne hissettiğimi anlayabiliyordu. Üstüne üstlük tüm okula cinayeti benim işlediğimi söylemem bir yana daha kendime bile itiraf edemezken herkesin içinde ona olan aşkımı haykırmıştım. Artık biliyordu. Ona aşık olduğumu, ona yeniden baktığım an yıkılacağımı biliyordu ama benim o an bilmediğim şey ben yıkıldıkça Devrim'in beni toplayacağıydı. Hem de sonuna kadar...

Dönüp ona baktım. Soluk mavi gözlerim onun yüzünde gezindi. Beni gördüğü an yutkundu. Dönüştüğüm kişi onun tanıdığı Sanat olmaktan çıkmıştı. Bir hayli zayıflamıştım. Gözlerimin mavisi eskisinden bile soluktu ve tüm bunların içinde Devrim'in yokluğunda ben gülmeyi yeniden unutmuştum.

Üzerime büyük gelen hırkayı sarındığım sırada Devrim bana doğru bir adım attı. Sonra bir adım daha ve bir adım daha. Tam karşımda durana kadar gözlerime baktı korkusuzca. Bir katile baktığının bilincindeydi. Fakat şöyle bir gerçek var ki Işık'ı öldürenin ben olduğumu öğrendiği halde neden hala benden vazgeçmediğini anlayamıyordum.

Devrim, "Sanat," diye tekrarladı.

"Devrim," dedim geçen onca zamanın ardından. Dudaklarımdan onun ismi dökülmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki onun adını söylediğim anda yeniden hayata tutunduğumu hissettim.

Eli usulca elimi kavradı. İtiraz etmeme, onu yeniden kendimden uzaklaştırmama izin vermedi. Beni masaya doğru götürdü. Elimi bırakıp tam karşıma oturdu. İkimizde karşılıklı oturmuş birbirimize bakıyorduk ki, "Neden seni görmeme bir türlü izin vermedin?" diye sordu.

"Nedeni çok basit. Ne seni ne de bir başkasını görmek istemiyorum Devrim. Savcı geldiğinde de beni hücreme geri götürecekler."

Ne donuk ifadem ne de kelimeleri acımasızca vurgulayışım onu etkiledi. O tıpkı polis otosuna bindirilirken arkamda bıraktığım gibiydi. Polislere saldıran, beni onların ellerinden almak için mücadele eden, ben polis otosundayken arabanın arkasından koşan, en sonunda dizlerinin üzerine düşen Devrim'di. Hala benim aşık olduğum Devrim'di.

Ona baktım. O gün son bir kez bakabilmek için her şeyimi verebilecekken şimdi bir daha karşıma çıkmaması, iyi olması için canımı bile verirdim. Sırf bu yüzden ömrümün kalanını geçireceğim bu yerde en azından onun yüzünü unutmamak için son bir kez ona baktım. Onu hafızama kazıdım. Bir daha gerçeğini görmemek üzere...

Onu iyice ezberlediğimden emin olduktan sonra gözlerimi bileğimdeki ize diktim. Çünkü biliyorum. Ona daha fazla bakarsam, ona daha fazla maruz kalırsam yalanlar ifşa olacaktı. Her şey asıl o zaman biterdi.

En sonunda aramızdaki sessizliği, "Bunu neden yaptın Sanat?" diye sorarak bozdu Devrim Dinçer Demiralp.

Gözlerine bakmaya cesaretim yoktu. Çünkü baktığım anda kendimi ele vereceğimi biliyordum. Sıkıntıyla ensemi ovuşturdum ve "Sende artık gerçekleri kabul et Devrim. Işık Günay'ı öldüren bendim. Onu acımasızca öldüren onun kanını piyanonun tuşlarına akıtan bendim," dedim gözlerimi yumarak. Bana inanmadı. Elimi tuttu.

Elim onun avucundaydı. Sıcaktı. Şefkatliydi ve içimdeki karanlığı aydınlatmak üzereydi. Buna izin veremezdim. Devrim'in beni ele geçirmesine izin veremezdim. Bir şeyler yapmak zorundaydım. Tam elimi geri çekiyordum ki Devrim ona bakmama neden olacak o sözcükleri sıraladı.

"Onu sen öldürmedin. Kimse öldürmedi. O yaşıyor ve sen birini koruyorsun."

Gerçeği biliyordu. Tehditleri biliyordu. Yalanlar resitalinin ihanetler müzikaline dönüştüğünü biliyordu. Devrim'in gözlerine baktım. Kalkanım ellerimin arasından kayıp gitti ve ben o an savunmasız kaldım. Onu korumam gerekirken savunmasız kaldım.

Devrim gözlerimin içine baktı. En savunmasız olduğum anda bana öyle bir şey söyledi ki artık tamamen savunmasız kalmama neden olmuştu.

"Beni koruma Sanat. Çünkü ben yalana değil sana aşığım."

İlk başta yanlış duyduğumu ve hatta uykusuzluk yüzünden halüsinasyon falan gördüğümü düşündüm ama değildi. Tüm bunlar ne benim gördüğüm bir hayaldi ne de başka bir şey. Ben şu an belki de hayatımın en gerçek anını yaşıyorum.

Devrim donup kaldığımı görünce diğer elimi de avucuna aldı. Ellerim onunkilerde kayboluyordu. Gözleri beni kendine hapsetmişti ve ben ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Gerçekleri bilmesi bir yana bana aşık olduğunu söylemişti Devrim Dinçer Demiralp.

Ya bu bir oyunsa? Ya benim ağzımdan laf alabilmek için zayıf yanımı kullanıyorsa? Savcı ile bunun üzerinde anlaşmadıklarını nereden bilecektim?

Ellerimi geri çektim. Masadan kalktım ve "İyi denemeydi Devrim Dinçer Demiralp ama benden duymak istediğin şeyi sana söylemeyeceğim. Işık'ın yerini öğrenemeyeceksiniz," dedim sinirle. Tam kapıya doğru adımlıyordum ki, "Işık ölmedi Sanat," dedi Devrim.

"Resital olayını onun planladığını biliyorum."

Bana doğru yaklaştı. Tam arkamdaydı. Sıcak nefesi enseme vuruyordu ve soluk alıp verişini hissedebiliyordum. Gözlerimi yumdum. Beni bırakmasını, tüm bunların son bulmasını istediğim sırada bana yeniden, "Sana aşığım Sanat Karay," dedi Devrim Dinçer Demiralp.

Herkese gerçek katilin ben olduğumu söylememe ve hatta onu bir daha geri dönüşü olmayan bir yolun başında tek başına bırakmama rağmen bana aşık olduğunu söylemişti. Dönüp ona baktığımda tüm bunların rüya olduğunu ve uyanacağımı düşündüm ama öyle olmadı. Onun yerine Devrim sözlerine devam etti.

"İlk şüpheli olarak beni görmelerinin, resitalin senin için düzenlenmesinin bir sebebi var. Benim zaafım sensin. En başından beri benim hassas noktam sendin Sanat."

Gözleri gözlerimde gezinirken gülümsemeye zorladı kendini. Dışarıdan bakıldığında ne kadar berbat göründüğümü biliyordum ama yine de içimde çarpan kalbin dış görünüşümün aksine onunla güzelleştiğini hissediyordum. Tam dudaklarımı aralayacağım sırada kapı açıldı. İçeriye giren kişiye baktık birlikte.

İki ay önce beni suçüstü yakalamış olmanın mutluluğu içinde olan savcı şimdi donuk bir ifadeyle içeriye girerken peşinde avukatımın olduğunu sonradan fark etmiştim. Burada ne olduğunu bilmiyordum ama resitalin ardından bir şeylerin aslında asıl şimdi başladığından emin oldum.

"Sanat Karay," dedi savcı.

Onun işaretiyle beraber Devrim'i odanın dışına aldılar. Onun burada asıl bulunuş amacını bilmek bir yana sessiz sedasız gidişini izledim. Kapının kapanışının ardından avukatımın yanındaki yerimi aldım. Savcı tam karşımdaydı. Her zamanki kibirli ve alaycı ifadesinden eser yoktu. Geçen zamanla beraber yaşananlar onu bir hayli yormuş gibi görünüyordu.

"Işık Günay'ın ölmediğine dair bir kanıt bulduk," dedi savcı aniden.

"Tüm her şeyi onun planladığı ortada. Şimdi de saklanıyor ama ben onu bulacağım."

"Madem öyle benimle neden görüşmek istediniz?"

"Seninle görüşmek istedim. Çünkü artık özgürsün Sanat Karay."

İlk başta benimle alay ettiğini falan düşündüm. Sırf ona istediği cevapları vermem için benimle oynadığını bile düşündüm ama bir şeyler eksikti. Uykusuzluktan acıyan mavi gözlerimi savcının gözlerine diktiğim sırada, "Size güvenmiyorum. Beni içeriden bu kadar kolay çıkarmazsınız. Aklınızda ne var?" dedim.

Dudaklarına bilgiç bir gülüş yayıldı. Bu gülüşün anlamını biliyordum. Düşüncelerimde haksız olmadığımı da...

"Seni sonsuza kadar serbest kılacak bir şey var aslında."

"Sizi dinliyorum."

"Işık Günay'ın ortaya çıkmasını sağlarsan dava tamamen kapanabilir."

"Bunu nasıl yapacağımı biliyorsunuz öyle değil mi? Beni davayı kapatmak için bir tür yem olarak kullanacaksınız. Tabii doğal olarak Devrim'i de. Teşekkürler savcım ama ben bu işte yokum."

Tam ayağa kalktığım sırada, "Böyle yaparak tahliye edildiğin gerçeğini değiştiremezsin Sanat Karay," dedi savcı.

Dönüp ona baktığımda, "Her daim izleneceksin. Dışarıda olduğun müddetçe dava düşene kadar aynı zamanda korunacaksın. Davayı tamamen kapatmak için tek şart Işık Günay'ın ortaya çıkması. Bunu başarabileceğini biliyorum," diye devam etti sözlerine.

"Işık Günay öldü! Onu ben öldürdüm! Hala neyi araştırıyorsunuz?"

Savcı ayağa kalktı. "Işık Günay yaşıyor! Delilleri bulduk! Kamera kayıtlarında Işık'ın okulun içinde gezindiğini kendi gözlerimle gördüm! Artık bana yalan söylemeyi kes Sanat Karay!" diye bağırdı. Daha sonra sakinleşmek için derin bir nefes aldı. Işık'ın okulda gezindiği görüntüler aklıma tek bir kişinin düşmesine neden olmuştu. Vural!

Vural geçen onca zamandan sonra benim için en yakın arkadaşına ihanet etmişti. Onun ihaneti herkesin kaderini değiştirmişti. En başta da benimkini...

“Madem öyle neden Işık’ı siz bulmuyorsunuz? Neden ben? Sizin bulamadığınız kızı ben nasıl bulacağım?”

“Denemediğimi mi sanıyorsun? Kızın ortaya çıkmamak için direndiğini sende biliyorsun Sanat! Kendi istemediği sürece ortaya çıkmayacak! Bu yüzden bana yardım edeceksin!”

Savcı sinirlerini yatıştırmak için derin bir nefes aldıktan sonra, "Bugün dışarı çıkıyorsun Sanat Karay. Seninde bildiğin üzere bir hafta sonra okulda dönem sonu müzikali var. O zamana kadar Işık'ın ortaya çıkmasının bir yolunu bul," dedi ve dışarı çıktı.

Savcının gidişi benim özgürlüğüme doğru attığım ilk adımdı. Avukatımla beraber cezaevinden çıkış işlemlerini hallettikten sonra savcı ile vardığımız son anlaşmaya göre yanımda polis ile gezmeyecektim. Müzikale kadar Işık'ın ortaya çıkmasını sağlayacaktım. Ondan tek istediğimse Devrim'in aramızdaki anlaşmadan haberinin olmamasıydı. Şartlı tahliyesini yakacak her türlü şeyden uzak durması en iyisiydi. Şimdi ise çıkış işlemlerimi halletmiş avukatımla dışarı çıkmıştım.

Avukatım babamın gönderdiği araçla beni okula bırakırken yol boyu dikkat etmem gereken hususların üzerinden geçmişti. Her ne kadar anlattıkları benim için önemli olsa da onu dinlediğim söylenemez. Çünkü benim için asıl önemli olan şey okula gidiyor olmaktı. Oradaki herkesin beni gerçek bir katil olarak görmesi bir yana Işık'ın ortaya çıktığı anda olacaklar beni fazlasıyla zorlayacaktı.

Araba okulun bahçe kapısının önünde durdu. Sürgülü kapı açıldı. Yanımda avukatımla beraber arabadan indim. Okulun bahçesine doğru bir adım atmıştım ki bahçedeki kalabalıktan bana bakan tanıdık simalar bir daha hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını anlamamı sağladı.

Gözlerim etrafımdaki insan kalabalığını tararken her şeyden haberdar olan tek kişi, benim yanımdan hiçbir zaman ayrılmayan o kişi çıkageldi. Beni karşılamak üzere önden okula gelmişti. Şimdi ise yanımda durmuş yalanlar resitalinin kurbanlarının gözleri önünde elimi tutmuştu. Bu bir meydan okumaydı. Işık'a karşı ve tüm yalanlara karşı bir başkaldırıydı. İkimizde bunun farkındaydık. Şimdi sıra bizdeydi. Yalanlar resitalinin ardından sırada ihanetler müzikali vardı.

Yalanlar resitalini onlar başlattı, müzikali bizler devralacağız. İhanetlerin müzikali ile her şey asıl şimdi başlıyor.

Loading...
0%