@sevvnuraydn
|
Her yolun bir sonu vardır. Bir gün çıkarsın yola öteki gün sonunda bulursun kendini. Bizde yolun sonundaydık. Devrim de bende yolun sonunda durmuş felaketin adım adım üzerimize gelişini izliyorduk ki zilin çalışıyla irkildim.
"Bir sonraki dersimizde görüşmek üzere çocuklar," dedi hoca ve sınıftan çıktı. Herkes kemanlarını raflara bırakıp çıkarken, "Vural'ı bulmamız gerek," dedim Devrim'e.
İtiraz etmedi. Durumun ciddiyetinin o da farkındaydı. Kemanımı yerine bıraktım ve Devrim ile beraber sınıftan çıktım. Bir an önce Vural'a ulaşmamız gerekiyordu. Gözüm dört bir yanda onu arıyordu. Okul dolabının oralarda yoktu. Birden bire nereye kaybolmuş olabilir?
Koridorda ilerlerken az ötede toplanan öğrenci kalabalığı dikkatimi çekti. Öğrencilerin sayısı git gide artıyordu. Bir terslik vardı. Neden herkes birden toplandı? Neye baktıklarını merak ettim. Omzumdaki yaranın akibetini umursamadan kalabalığın arasına daldım. Kalabalığı yararak ilerlediğim sırada onu gördüm. Vural'ı!
Vural elinde tuttuğu mikrofona, "Şimdi herkese bir şey itiraf etmek istiyorum," dedi. Diğer elindeki küçük kağıda bakıyordu. O kağıdı kimin ona verdiğini biliyordum. Katil onu seçmişti ve şimdi Vural kendi sırrını katilin onu tehdit ettiği şey pahasına tüm okula itiraf edecekti. Vural titrediğini belli etmemeye çalışarak mikrofonu yeniden dudaklarına doğru götürdü.
"Resital günü piyanonun içinde bulunan bir tutam saçı oraya koyan bendim."
Vural'ın itirafı herkesi şoka sokmuştu. Onun katilin kurbanlarından biri olduğunu biliyordum ama böylesine korkunç bir şey yapmış olabileceği aklımın ucundan dahi geçmemişti. En yakın arkadaşının saçını piyanonun içine koyan oydu! Işık'ın saçını!
Vural kalabalığın uğultusunu bastırmak için mikrofona doğru, "O saçın Işık'ın saçı olduğunu bilmiyordum. Ben sadece benden isteneni yaptım. Buna mecbur bırakıldım," dedi titreyen sesiyle.
"Eğer bunu yapmasaydım sıra ona gelecekti," dedi Vural ve kalabalığın içinde gözleri beni buldu. Gözlerini gözlerimden ayırmadığı o anda anladım bazı şeyleri. O söyleyince de emin oldum.
"Ben Sanat'ı seviyorum."
Gözlerimi yumdum. Vural'ın bunu benim için yaptığını anladığımda kendimi berbat hissetmiştim. En yakın arkadaşının saçını sırf katil bana da zarar vermesin diye bilmeden piyanonun içine koymuştu Vural. Şimdi de gerçeği tüm okula itiraf etmişti. Mikrofon elinden düştü ve koridorda tiz bir sesin yankılanmasına neden oldu.
Vural kalabalığı yararak uzaklaştı. Herkesi, sırlarını ve yalanları ardında bırakıp gitti. Koridordaki kalabalık onun gidişiyle bile dağılmadı. Herkes böyle bir şeyin nasıl olduğu hakkında konuşmaya başlamıştı ki, "Vural itirafçı oldu. Şimdi sırada kim var?" diye sordu Devrim tam arkamdan.
Dönüp ona baktım. Sadece tek bir bakışımdan nasıl bir halde olduğumu anladı Devrim. Kendimi suçlu hissettiğimi, tüm bu olanların beni ne derece yorduğunu tek bir bakışıyla anladı. Elleri kollarımı kavradı. Bana tam bir şey söyleyeceği sırada gözleri omuzuma kaydı.
"Yaran kanıyor," dedi Devrim fısıltıyla. Beni kalabalığın arasından çıkardı. Özel yerimize gidemeyeceğimiz için pansumanı başka bir yerde yapmak zorundaydık ki aklıma çantanın hala Devrim'in arabasında olduğu gerçeği geldi.
"Çanta senin arabadandaydı."
"Ben çantayı arabadan alana kadar sende revirde beni bekle."
"Hemşirenin müdahale etmesini istemiyorum."
"Biliyorum. Sadece beni bekle."
Devrim arabadan çantayı almaya gitti. Bende revire indim. Revirimiz büyüktü. Perdelerin arkasına gizlenmiş yataklarla doluydu. Sırf bu yüzden hemşireyi çağırmadan direkt bir tane yatağa geçtim ve perdeyi kapattım. Okul ceketimiz siyah olduğundan kan belli olmuyordu ama ıslaklığı belliydi. Bunu kimsenin fark etmemiş olmasını umarak Devrim'in dönmesini bekledim.
Perde açıldı. Devrim çantamla beraber dönmüştü. Peşinden de hemşire geldi. "Sorun nedir?" diye sordu hemşire. Gözleri bir anda beni bulunca ürkütücü bakışlarımla ona, "Lütfen çıkın," dedim.
"Ama..."
"Aması yok. Çıkın lütfen."
Okul sahibin kızı olmanın tek avantajı dokunulmazlıktır. Sırf bunu ona ben söyledim diye bir şey dememişti hemşire. Onun gidişiyle de perdeyi tekrardan örtüp üzerimdeki okul ceketini çıkardım. Gömleğim kan lekeleriyle doluydu. Pansumanı yenilemem gerekiyordu. Gömleğimin tek kolunu çıkardım ve yatağın üzerine oturdum.
"Canın çok yanıyor mu?" diye sordu Devrim. Gözleri kana bulanmış sargı bezinin üzerindeydi. Başımı olumsuz anlamda salladım. Canım yanmıyordu. Hatta o bana yaramın kanadığını söylemeseydi ben bunu fark etmeyecektim bile.
Devrim aceleyle çantamı açıp içinden tıbbi malzemelerimi çıkarırken onu izliyordum. En sonunda ihtiyacımız olanları ayarlayıp yanıma oturdu. Sargı bezinin kenarlarına tutturduğu bantları dikkatlice çıkardı. Yarama bakıyordu. Yüzündeki ifadeye bakılırsa yaram pek de iyi görünmüyordu.
"Bunu hemşireye göstermemiz gerek," dedi Devrim. Sesi titredi ama bunu kontrol altında tutmayı başardı. Onu reddettim.
"Bir başkasının daha yaralarımı görmesini istemiyorum Devrim. Özellikle de okul hemşiresinin bunu öğrenmesini hiç istemiyorum."
"Peki ya hastanede yapılan müdahale?"
"Oradaki doktorlar da hemşireler de benim için özel olarak ayarlandı."
Devrim kanı çekilmiş gibi irkildi. Bense hayatımın acı gerçeklerine alışkın olduğumdan öylece ona baktım. "Endişelenme. İyi olacağım," dedim fısıltıyla. İçinde beliren kuşkuyu bir kenara bıraktı. Önce yaramı temizledi. İlk başta irkildim ama sonra hiç tepki vermedim.
Yaramı temiz bir sargı beziyle kapatıp bantladı Devrim. Sonra da kalan malzemeleri çantaya doldurmaya başladı. Çantadan benim için yeni bir okul gömleğiyle bir de ceket çıkardı. Her zamanki gibi tedbirliydi Rutkay Karay. Her ihtimali düşünmüştü.
"Ben perdenin arkasında seni bekleyeceğim. Üzerini değiştirip gel," dedi Devrim ve perdenin arkasına geçti. Perdenin arkasından hayal meyal gölgesini görebiliyordum. Üzerimdeki kanlı gömlekten kurtulup çantaya tıktım. Eski ceketi de çantama koyduktan sonra üzerimi giyinip perdeyi açtım.
"Teşekkür ederim," dedim Devrim'e.
"Ne için?"
"Yarama pansuman yaptığın için. En çok da hala yanımda durduğun için."
"Sana daha önce de söylemiştim. Senin yaraların bana yük değil Sanat. Aksine, o yaralar benim için çok değerli birine ait."
Devrim'in bakışları öylesine yumuşak ve şefkatliydi ki kendimi ilk kez değerli hissediyordum. Halbuki kimdim ki ben? Yaralı bir akıl hastasından başka bir şey değildim. Acılarıyla varolmaya devam eden, kendini resitalin içinde onunla bulan biriydim ben. Peki ya o kimdi?
Devrim bana hala bir kalbimin olduğunu gösteren kişiydi. Yaşadığımı hissettiren, içimde derin duygular beslediğimdi. Şimdi ise ona bakmış uzun zaman sonra ilk kez gülümsemiştim.
"Gamzen," dedi Devrim.
"İki yanağında da gamzen var."
"Seninde var."
"Seninkiler çok daha güzel. Bu yüzden her zaman gülümse Sanat."
"Biliyor musun Devrim? Ben bir tek seninle gülümseyebilirim."
Devrim'in dudakları da yukarı doğru kıvrıldı. Onun gamzesi de benimkiler gibi gün yüzüne çıkmıştı. Gülünce nasıl göründüğünü bilseydi bir daha surat asmazdı. Ona baktım ve, "Gidelim Devrim Dinçer Demiralp," dedim.
"Gidelim Sanat Karay."
Buz mavisi gözlerim ve yeniden eski şekline dönen dudaklarımla yanımda Devrim ile beraber çantamı da alıp revirden çıktım. Yara işini hallettiğimize göre şimdi yapmam gereken Vural'ı bulmaktı ki onu bulmak hiç de kolay olmayacaktı. Yaptığı itiraftan sonra okulda olduğunu bile sanmıyordum.
İlk başta Devrim'in elinden çantamı alıp okul dolabıma koydum. Onu akşam okulda hiç kimse yokken buradan alabilirdim ama şimdi çok daha önemli bir meselemiz vardı. O da Vural'ı bulmak!
"Vural'ı bulmamız gerek," dedi Devrim'e. Her ne kadar Vural'ın ismini duymaktan bile hoşlanmasa da bu konuda benimle hemfikirdi. Vural'ı bulmak ve her şeyi detaylıca öğrenmek zorundaydık. Saç olayının detayları bir yana Vural'ın şu an nasıl bir halde olduğu da ayrı bir merak konusuydu.
"Onu nereden bulacağız? Vural çoktan gitmiştir."
"Haklısın ama saklanıyor da olabilir."
Aklıma Vural, Umut ve Işık'ın hep beraber takıldıkları bir sınıf olduğu geldi. Sınıf bir süredir boya ve genel tadilata tabi tutulacağından derse kapalıydı. Belki de kapısı kilitli olmadığı için Vural oraya saklanmıştır. Bu ihtimali gözardı edemezdim.
"Aklımda bir yer var. Eğer orada değilse ancak o zaman okuldan gittiğine kesin olarak emin olabiliriz."
Devrim ile beraber diğer ders başladığı için boşalan koridorda ilerlemeye başladık. Öğrenciler bir bir sınıflarına geçiyordu. Bu arada Vural'ı bulmalı ve nöbetçi öğretmene yakalanmamalıydık. Nöbetçi öğretmenler özellikle de son olan olaydan sonra koridorlarda daha temkinli gezdiğinden gitmemiz gereken noktaya ulaşmamız biraz zor oldu. Neyseki sınıfa ulaşmayı başardık.
Kapı kapalıydı. Kilitli olmamasını umarak kapının kolunu indirdim. Kapı açıldı. İçeriye baktım. Vural yerde oturuyordu. Sırtını duvara dayamış öylece boşluğa bakıyordu. Donuktu. Yaptığı şeyin pişmanlığı onu vicdanıyla baş başa bırakmıştı ki ona seslenme cesaretini buldum kendimde.
"Vural," dedim içeriye geçerken. Devrim kapının ağzında durmuş bize bakıyordu. Kollarını göğsünde kavuşturmuş sırtını kapının pervazına yaslamıştı.
Bense Vural'ın yanına oturmuş, "İyi misin?" diye sormuştum. Başını kaldırıp yüzüme baktı. Teni solgundu. Bitkin bakıyordu Vural. Yaptığı itiraf ona ağır gelmişti. Normalde olaylara her zaman pozitif tarafından bakan kendine her zaman bir dalga malzemesi çıkaran Vural bu sefer gözüme bi farklı gelmişti.
"Çok pişmanım Sanat," dedi Vural çaresizce.
"Onu dinlememem gerekirdi."
"Kendini suçlama Vural. Olanlar senin suçun değildi. Katilin her birimizi tek tek seçeceğini bilemezdin."
"Ama sen beni daha bu sabah uyarmıştın. Ben seni dinlemedim. Şimdi herkes piyanonun içine Işık'ın saçını benim koyduğumu biliyor."
Vural tüm bu olanları unutmak istercesine gözlerini sıkı sıkı yumdu. Keşke böyle yapınca zamanı geriye alıp her şeyi değiştirebilme gücümüz olsaydı. Benim böyle bir gücüm olsaydı kendimi resital olayından da öncesine yaklaşık dört yıl öncesine dönmek isterdim. Dört yıl öncesine...
Vural'a, "Geçmişte yaptığın bir şey için kendini yiyip bitirmenin bir faydası yok. Olan oldu. Şimdi ne yapabileceğine bakmak zorundasın," dedim.
"Ben ne yapabilirim ki? En yakın arkadaşımın başına ne geldiği bile belli değil. Her gün biri en korkunç sırlarını okuldakilerin öğrenme ihtimaliyle karşı karşıya kalıyor. Bunun önüne geçemiyoruz bile."
"Sıradakinin kim olduğu belli Vural."
"Esila Kehribar," dedi bir anda.
"Ama o okulda değil. Uzun zamandır da ortalarda yok," diye de ekledi.
Vural'a Işık'ın ormandaki bir kulübeden ölü olarak çıkarıldığını söylemek istedim. Bu yolda bizim yanımızda yer alabileceğini söylemek istedim ama bundan da saniyesinde vazgeçtim. Çünkü her ne kadar Vural bir kurban olsa da ona yeterince güvenmiyordum. Bu yüzden ona, "Bence müdürden izin alıp eve dön. Bugün evde kal. Kafanı topla," demiştim.
Yerden kalktım. Tam kapıya doğru adımladığım sırada, "Teşekkür ederim," dedi arkamdan. Dönüp ona son bir kez baktıktan sonra Devrim ile beraber sınıftan çıktım. Saç olayını öğrenmeyi sonraya bırakmış sonraki dersimin olduğu sınıfa doğru yürürken asansörlerin orada birini gördüm. Yalanlar resitalinin savcısını!
Onun burada ne işi var? Saç olayı için gelmiş olduğunu düşündüm. Buraya da muhtemelen Vural'ı almak için gelmişti ama bunun için buraya gelmesine gerek bile yoktu. Bir ekip ile Vural'ı aldırtabilirdi. Peki ama savcı neden burada?
Sınıfıma doğru ilerlerken varlığımızdan bile ayrı bir rahatsızlık duyan savcı arkamızdan, "Sizin derste olmanız gerekmiyor muydu?" diye seslendi. Dönüp ona baktım. Devrim ile bana karşı olağanüstü bir sevgi besliyordu içinde. Bunu bize hissettirmekten de ayrı bir keyif alıyordu.
"Bizde şimdi tam dersliklerimize geçiyorduk savcım," dedim donuk bir ifadeyle. Ses tonum bile onu ayrıca sinir etmişti.
Yanıma yaklaştı ve, "Bir olayın daha içinde sizi görmemek dileğiyle," dedi. Gözlerim nedense avucuna kaydı. Avucunda tuttuğu şey küçük kilitli bir poşetti. Poşetin içindeyse bir çift kadın küpesi vardı. Bu küpeyi gördüğüme emindim. Kime ait olduğunu tam çıkarıyordum ki savcı avucunu kapattı ve yanımdan uzaklaştı.
Bir şey vardı. Bu Vural'ın itirafından bile daha büyük bir meseleydi. Devrim, "Savcının daha fazla damarına basmadan önce derse geçelim," dedi. Onun dersi piyanoydu. Benimse yan flüt. Bu yüzden yollarımızı ayırmış dersliklerimize gitmiştik.
Yan flüt dersini veren hoca dersin ortasında girdiğim için bana ayrıca azar çekecekti. Sadece o an için dersi bölmek istememişti. Yan flüt dersinde hocanın dikkati benim üzerimdeydi. Derse geç kalanlarla uğraşmak gibi bir alışkanlığı vardı. Umursamadım. Onun yerine savcının elindeki küpelerin kime ait olduğunu düşündüm. Tüm ders böyle geçti. Hoca benimle uğraştı, ben o küpelerin kime ait olduğunu düşündüm.
Ders bitince de hocadan bir ton azar işittim ve kendimi sınıfın dışına attım. Hocanın bana sarf ettiği sözlerden daha önemli bir meselemiz vardı. O küpeler kime aitti? Savcı neden birden bire soluğu okulda aldı? Cevaplanması gereken daha bunlar gibi çok soru var.
Koridorda ilerlerken okul dolabımın önünde durdum. Dolabımdan çantayı çıkardım. Kimseye fark ettirmeden çantadan kulaklığımı alıp çantayı gerisingeri dolabıma tıktım. Ne zamandır müzik dinlemiyordum. Biraz kafamı boşaltmak ve olanları daha sağlıklı düşünebilmek için buna ihtiyacım vardı.
Kulaklığımı telefonuma bağladım. Kulaklıklarımı taktım ve kendime rastgele bir şarkı açtım. Şarkının melodisi ve sözleri kafamın içinde geziniyordu. Daha şimdiden rahatladığımı hissediyordum. Biraz yürüdüm. Kendimi insanları daha yakından gözlemleyeceğim bir köşeye çektim.
Bir yandan müziğimi dinliyor bir yandan yalanlar resitalinin kurbanlarını düşünüyordum. İlk kurbandan son kurbana kadar olanları düşünüyordum. Gözlerim koridorda gelip geçen insanları tarıyordu. Belki de gerçek burnumuzun dibindeydi ve biz göremiyorduk.
Müziğimi değiştirdim. Koridordan geçenleri izlerken bir yandan da detayları düşünüyordum. İtirafları, yalanları, saklanan karanlık sırları düşündükçe işlerin daha da karışık bir hal aldığı kanısına vardım. Gerçek katil ya Devrim'in de ima ettiği gibi kendini kurbanlardan biri olarak gösterdiyse? Bu ihtimali gözardı edemezdim ki gerçek katilin kendini saklamak için böyle bir yola başvurmuş olması oldukça mantıklı bir hareketti.
Kurbanlardan biri katilse içlerinden hangisi Işık'ı öldürdü? Onun kanını piyanonun tuşlarına kim akıttı? Hangisi onun sonunu getirdi? Düşündükçe işin içinden çıkamadığımı hissediyordum. Müziğime yoğunlaşmayı denedim. Müziğim bana daha iyi düşünmemde yardım edecekti.
Gözlerim etraftaki öğrencileri tararken canım sıkılmış camdan bakmayı tercih etmiştim. O an okul bahçesine giriş yapan polis araçlarını gördüm. Bir şey olacaktı. Kötü bir şey olacaktı ve bu şey her neyse tüm resitalin kaderini değiştirecekti. Sadece o an için bunun farkında değildim.
Merdivenlere yöneldim. Basamakları aceleyle inip okula giren polislere baktım. Savcının onları çağırdığını biliyordum ama bunun asıl sebebini merak ediyordum. Savcı polisleri okula çağıracak kadar önemli ne olmuş olabilir?
Polislerden okula girdi. Müziğimi kapatıp kulaklığımı boynuma astım. Onların peşine takılmıştım. Benim gibi teneffüste olan herkes onların buraya geliş amacını merak ediyordu. Kalabalığın içinden biri öne çıktı. Devrim.
Devrim yanıma geldiğinde, "Neler oluyor?" diye sormuştu.
"Bilmiyorum ama iyi bir şey olduğunu sanmıyorum Devrim."
Polisler üst kata yöneldi. Devrim ile peşlerinden gitmiştik. Onları kamera kayıtlarının saklandığı odaya kadar takip etmiştik ki odadan savcının çıkması beni işkillendirmeye yetmişti. Kameralar arızalıydı. Resital gününde hiç kayıt almamıştı. Hatta şimdi bile çalıştıklarından şüpheliydim. Yoksa bize yalan mı söylediler?
Savcının, "Işık Günay'ı kaçıranın yüzü görünmüyor ama yaklaşık 1.90 boyunda ve erkek olduğu bilgisini geçin. Arabanın plakasını da alın. Kiminmiş? Neyin nesiymiş? Hepsini bilmek istiyorum," dediğini duydum.
Gözlerim irileşti. Savcının bakışları bizi buldu. Bu tarife uyan ve Işık ile bağlantısı olan tek bir kişi vardı. Bunun o da farkındaydı. İlk gün listeye aldığı kişinin katil olduğundan neredeyse emin bir şekilde bize bakıyordu. Bense yanı başımdaki kişiye. Devrim'e! |
0% |