@sevvnuraydn
|
Yalanlar aslında en büyük sırlarımızdır. Bir kere söylemeye cesaret edersen hiçbir şey gizli kalmaz. Bizim başımıza gelen şey de tam olarak buydu. Birimiz ilk yalanı söylemiş sırlar bir bir saklandıkları yerlerden çıkmaya başlamıştı. İlk yalanı kim söyledi bilmiyorum ama sona geldiğimizi biliyordum.
Daldığım düşüncelerden çalan telefonumla sıyrıldım. Ekranda yazan isim ile şimdi öğreneceklerimin endişesi içine girmiştim. Arşiv odasından çıktım. Kapıyı kilitledim ve aramayı cevaplandırdım. Telefonu kulağıma götürdüğümde, "İsteğiniz üzere Devrim Dinçer Demiralp hakkında araştırmamı tamamladım Sanat Hanım," dedi avukat.
Bu kadar kısa sürede onun hayatını araştırmış olması hem şaşırtıcı hem de ürkütücüydü ama şimdi tüm bunları bir kenara bırakmak zorundaydım. Sıkıntılı bir nefes eşliğinde, "Onun hakkında tek bilmek istediğim şey adli sicil kaydı. Başka bilgiye gerek yok," dedim.
Karanlık okul koridordunda adımlamaya başladım. Zifiri karanlıkta yönümü kaybetmeden adımlıyordum ki olduğum yerde donup kalmama yetecek şeyler öğrendim.
"Devrim Dinçer Demiralp yaklaşık dört yıl önce bir trafik kazası geçirmiş. Kazada kendisine bir şey olmamış ama çarptığı kişi ölünce Devrim Dinçer Demiralp bir süre çocuk ıslah evinde kalmış. Hatta davadan beraat etmemekle beraber şu an şartlı tahliye edildiğini görüyorum."
"Dur!"
"Yanlış bir şey mi söyledim Sanat Hanım?"
"Bu kadarı yeterli. Gerisini bilmek istemiyorum."
Avukatın söylediklerinden sonra telefonu kapattım. Karanlığımın ortasına çöktüm. Duyduklarım sindiremeyeceğim kadar ağırdı. Devrim birinin ölümüne sebep olmuştu. Üstüne bir de ıslah evinde kalmıştı. Şu an bile takipsizlik almak yerine şartlı tahliyesi devam ediyordu. Bunun anlamını biliyordum. Eğer resital olayının suçu Devrim'in üzerine kalırsa içeriden çıkamazdı.
Sırtımı duvara dayadım. Etrafım zifiri karanlıktı. Hiçbir şey göremiyordum ama hissedebiliyordum. Uzun zaman sonra kalbimin biri için attığını hissetmiştim. Kalbim onun için endişe ediyordu. Onu sonsuza kadar kaybetmenin eşiğinde olmanın bilincindeydim artık. Savcının neden onu suçlu gördüğünün bilincindeydim ve kendimi kapana kısılmış gibi hissediyordum.
İlk defa alışkın olduğum karanlık beni boğuyordu. Elleri boğazıma yapışmış var gücüyle sıkıyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Ona karşı koymuyordum. Tek düşündüğüm sabah olunca her şeyin son bulacak oluşuydu. Polen'den de hiç ses seda yoktu. Devrim ise çoktan savcı için katil damgası yemişti. Bir şeyler yapmam gerekiyordu ama ne? Devrim'i kurtaracak ne yapabilirdim?
Yerden kalktım. Şimdi her zamankinden daha güçlü olmak zorundaydım. Kendim için bile değilse onun için güçlü olmalı ve bir çıkış yolu bulmalıydım. Telefonumun flaşını açtım. Koridorda ilerlerken bir yandan da okul dolaplarına bakıyordum. Devrim'in okul dolabının önünde durdum. Onun aksi bakışlarını hayal ettim zihnimde. Koridordan geçişini düşündüm. Şimdi bunların hepsi geride kalacaktı. Tam Devrim'in dolabının önünden gelip geçerken bir şey dikkatimi çekti.
Devrim'in dolabının sol tarafındaki dolabın kapağına yapıştırılmış bir kağıt parçası vardı. Dolaba yaklaştım. Kağıda telefonumun flaşını tutarak yazanları okumaya başladım.
Zamanın tükendi. Yarın her şey son bulacak. Son yalanı söyleyen kişi son kurban olarak kalacak. Herkes her şeyi öğrenecek. En büyük sırlar en büyük gerçeği fısıldar. Sende göreceksin. Sende anlayacaksın. Ölen kim? Katil kim? Anlayacaksın.
Notu okumayı bitirdiğimde bu dolabın sıradan bir dolap olmadığını anladım. Bu dolabın kime ait olduğunu biliyordum. Sadece bunu anımsamak bile savcının avucundaki küpelerin gerçek sahibini hatırlamama yetti. Resitalin kilit noktası işte bu isimdi.
Sinir bozukluğuyla yoluma devam ettim. Kafamda olaylar şekillenmeye başlamıştı ki kafamı toplamak için özel yerimde biraz yalnız kalmam gerektiği kanısına vardım. Evim dediğim o yere Devrim ile bana özel olan o yere gittim. Her yer karanlıktı ama hiçbir yer içim kadar karanlık olamazdı.
Gidip ışıkları yaktım. Loş ışıklar altında görünen kum torbama baktım ve omzumdaki yarayı umursamadan antrenman yapmam gerektiği kanısına vardım. Soyunma odasında hazırlandım. Üzerimde siyah yarım bir atlet ve siyah tayt vardı. Bileklerimdeki izleri kapatan sargılarımla ve de kulaklıklarımla çıktım soyunma odasından. Bir çözüm yolu bulana kadar da durmayacaktım.
Kum torbasının karşısına geçtim. İlk yumruğu attım. Sonrakini atacağım sırada kendi etrafında dönen kum torbasının üzerindeki yapışkanlı kağıdı gördüm. Katil buraya da gelmişti. Peki ama nasıl? Burayı nasıl buldu? Daha da önemlisi benim burada kaldığımı nereden biliyordu? Not kağıdını aldım elime. Üzerinde yazan tek cümleyi okudum.
Bıçağın yanına git!
Katil bıçağı benim sakladığımı biliyordu. Onu nereye sakladığımı biliyordu. Şimdi de benden bıçağın yanına gitmemi istiyordu. Kulaklığımı boynuma astım. Bıçağın olduğu yere doğru adımladım. Üzerinde Işık'ın kanının olduğu bıçağa doğru adımladım. Onun okul kıyafetinin kumaşına sarılı bıçağın olduğu yerdeydim artık. Ahşap parçayı kaldırıp bıçağı olduğu yerden almak üzere olduğum anda bir kitap ve küçük bir zarf olduğunu gördüm.
İlk başta zarfı aldım elime. Zarfın içinde bir kağıt ve bir de kelebekli yaka iğnesi vardı. Işık'ın kelebekli yaka iğnesiydi bu. Kanatlarında benim kanım vardı. Benim kanım.
Bir elimde kelebekli yaka iğnesi bir elimde de katilin bana bıraktığı not vardı. Kağıtta yazanları okumaya başladım.
Sabah her şey bitecek. Savcı dosyayı kapatacak. Herkes gerçeği görecek. Devrim hapse girecek. Onun içeriye girmesine saatler kaldı ama hala bir yol var. Bunun önüne geçebilirsin Sanat Karay. Sadece itirafçı olman yeterli. Artık katilin kim olduğunu, gerçeği biliyorsun. Gerçek avuçlarında. Gerçek kitabın kapağının ardında. Şimdi sıra sende. Onu gerçekten seviyorsan bunu yaparsın. Unutma. Zamanın kısıtlı. Bunu yap ve her şeyin son bulmasına izin ver.
Notu okumayı bitirdiğim anda avucumdaki kelebekli yaka iğnesine baktım. Kanatlarına yapışmış kanıma baktım. Daha sonra kitabı aldım elime. Kapağını açtım. İçinde yazan isim gerçek katile aitti. Artık her şeyi biliyordum. Kitabın kapağını kapattığımda kapağında yazanı okudum içimden. Sherlock Holmes: Suç Detayda Saklıdır.
Başından beri bunu tahmin etmediğim için kendi kendime kızıyordum. Kitabı, notu ve kelebeği bıçağın yanına geri bıraktım. Tüm bunları sindirebilmek için hala birkaç saatim vardı. O saatleri iyi değerlendirmek zorundaydım. Kulaklıklarımı taktım ve şarkıyı açtım. Bu sefer rastgele bir şarkı seçmedim. Onunla ilk dinlediğim şarkıyı, benim için her zaman en güzel olan ve her zaman öyle kalacak olan o şarkıyı seçtim. Another Love...
Şarkımı açtım. Kum torbasının başına geçtim ve bir yumruk attım. Sonra bir yumruk daha. Bunu en başından anlamadığım için kendimi aptal gibi hissediyordum. Her şey asıl şimdi başlıyordu. Sabah da başladığı gibi bitecekti.
Bir yumruk daha attığımda detayları anımsadım. Küpenin kime ait olduğuyla başladım. Küpe Esila Kehribar'a aitti. Onun küpeleri olduğunu biliyordum. Hatta küpelerin okulda değilde ormandaki kulübeden çıkarıldığına da emindim. Artık gerçeği biliyordum. Ölen Işık değildi. O kulübeden ölü olarak çıkarılan kişi Esila Kehribar'dı. Işık ölmemişti. Yaşıyordu ve tüm bunları aslında o planlamıştı.
En başından beri hepimizi öldüğüne inandırmak için bir oyun tezgahlamıştı. Resitali başlatmıştı. Herkesin yalanlarını bir bir ortaya dökmüştü. Şimdi de saklanıyordu. Benim sırrımı ortaya dökmek için an kolluyordu. Son kurban sandığım gibi Devrim değildi. Asıl kurban, son kurban bendim.
Işık tüm bunları benim için düzenlemişti. İlk önce kendine bir ortak seçmişti. Vural!
Vural kameraları çökertmiş kayıtları ele geçirip yok etmişti. Böylece Işık dilediği gibi okulda ortalığı karıştırabilecekti. İşin en kötü yanı da buydu. Işık en başından beri burnumuzun dibindeydi ve biz onu bulamamıştık.
İlk başta ormandaki evde saklanmıştı. Sonra da okulda. Sürekli yer değiştirmiş kameraların olmayışıyla yakayı ele vermemişti. Sherlock Holmes de onun kitabıydı. Işık polisiye roman okumaya bayılırdı. İyi bir cinayet nasıl olur iyi biliyordu. Kendi ölümünü planlamakla kalmamış üstüne herkesin hayatını mahvetmişti. Şimdi bir hayat daha kararacaktı. Son yumruğu attığım anda bu hayatın kime ait olacağının bilincindeydim.
Kulaklığımdan yayılan bizim şarkımızı dinlerken içimde omzumdaki yarayı unutturacak kadar keskin bir acı hissettim. Ne yapacağımı artık biliyordum. Devrim'i sonsuza kadar unutacak, Işık'ın benden istediği şeyi yapacaktım. Yalanlar resitali amacına ulaşacaktı. Bizde tıpkı şarkıdaki gibi başka bir aşkta bir araya gelecektik. Başka bir aşkta...
Nefes nefese kaldım. Artık dinlenmem ve olacaklara hazır hale gelmem gerekiyordu. Soyunma odasına geri döndüm. Kulaklığımı dolabıma bıraktım. Dinlediğim son şarkı ikimizin birlikte ilk dinlediği şarkı olarak kaldı.
Bandajlarımı çıkardım ilk başta. Sonra da atletimin üzerine uzun kollu üzerinde siyah beyaz çizgileri olan bir tişört geçirdim ve telefonumu aldım elime. Bir an bile tereddüt etmedim. Polisi aradım.
"Bir ihbarda bulunmak istiyorum. Işık Günay dosyası ile ilgili."
Derin bir nefes aldım ve, "Katilin kim olduğunu biliyordum. Sabah saat 8.30 civarında Özel Karay Müzik Koleji'ne bir ekip gönderin. Katil burada olacak," diyerek tamamladım sözlerimi.
Telefonumu kapattım. Soyunma odasından çıktım. Bıçağın olduğu yere geri döndüm. Elime bıçağı aldım. Bir avucumda da Işık'ın kelebekli yaka iğnesi vardı. Yere oturdum ve saatlerce boşluğa baktım. Sabaha kadar gözümü bile kırpmadım. Yalanlar resitali nasıl ki kanla başladıysa yalanla değil, benim gerçeğimle son bulacaktı.
Telefonumdan saate baktım. Öğrencilerin gelmesine çok az bir zaman kalmıştı. Bir elimde siyah kumaşa sarılı bıçak bir elimde de kelebekli yaka iğnesiyle özel yerimden çıktım. İki dakika kadar kısa bir süre içinde koridoru öğrenciler doldurdu. İlk ders öncesi herkes buradaydı. Elimdeki bıçağı tişörtümün kolunun içine sokup yürümeye başladım.
İnsanların bana olan bakışlarına aldırmadan yürümeye devam ettim. Her şey nasılsa bugün son bulacaktı. Hiçbir şeyin önemi kalmayacaktı. Polisler birazdan burada olacaktı. Ağır adımlarla bahçenin ön tarafını gören bir camın önüne geçtim. Polis araçları ve savcının siyah arabasının okulun bahçesine çoktan giriş yaptığını gördüğüm sırada Devrim geldi yanıma.
"Sanat," dedi beni baştan aşağıya süzmeden hemen önce.
"Neden okul kıyafetlerini giymedin?"
Devrim sorusunu sorduğu sırada gözüm arkasında bize doğru gelen polislere kaydı. En önlerinde savcı vardı. Ağır adımlarla bu tarafa doğru geliyorlardı. Devrim'e tek kelime etmeden onlara doğru adımlamaya başladım. Ortada durmuş savcıyla birbirimize bakıyorduk. Polislerin okula geldiğini gören herkes koridora toplandı. Herkes bana bakıyordu. Savcı daha ağzımı açmama kalmadan ihbarı benim yaptığımı anlamıştı.
İlk başta tek kelime etmedim. Avucumdaki kelebek yavaşça yere düştü. Beyaz kanatlarında benim kanım olan kelebeğe baktı savcı. Sonra da tişörtümün iç kısmına sakladığım bıçağı çıkardım. Bıçak elimden kayıp yere düştü ama bununla da yetinmedim. Onun, yalanlar resitalinin benden istediği son şeyi yapmak üzere harekete geçtim.
"Onu ben öldürdüm," dediğimde herkesin içinde üzerimdeki tişörtü çıkarıp yere attım. Kollarımdaki dikiş izlerini artık herkes görüyordu. Sakladığım derin yaralarım tüm çıplaklığıyla kendini göstermişti. Her şey bitti.
Savcının ve hatta orada olan herkesin kollarımdaki kesiklerde gezinen gözleriyle birlikte Devrim'in "Yapma," dediğini duydum. Ama her şey için çok geç kaldı. Başım dikti. Karşımda gördüğü şeyin etkisinden çıkamayan savcının gözlerinin tam içine baktım.
"Işık Günay'ı ben öldürdüm," dedim tekrar. Kimseden ses çıkmadı. Işık'ı benim öldürdüğüme değil kollarımdaki derin yara izlerine odaklandı herkes. Fısıltılar başladı. Fısıltıları bastıran ses Devrim'den geldi.
"Bunu yapman için hiçbir sebebin yoktu," dedi Devrim yere attığım tişörtü bana geri giydirmeye çalışırken. Ona engel oldum. Herkes zaten göreceğini görmüştü. Ona baktım ve acıyla gülümsedim.
"Bir nedenim vardı," dedim birden. Herkes sesini kesmiş benim iki dudağımın arasından çıkacak sözlere dikkat kesilmişti.
"Işık Günay'ı kıskandığım için öldürdüm. Çünkü ben Devrim Dinçer Demiralp'e aşığım."
DEVAM EDECEK… |
0% |