Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm: Çatı

@sevvnuraydn

Dün geceden beri herkesin aklından aynı cümlenin geçtiğine adımın Sanat olduğu kadar emindim. Saçın Işık'a ait olduğunu öğrendiğimden beri düşünmekten gözüme bir damla uyku girmemişti. Gözlerim acıyordu ve Işık'ın başına gelmiş olabilecek ihtimalleri düşündükçe aklımı yitirecek gibi oluyordum.

 

Işık birinin ellerinde olabilirdi. Belki de daha da kötü bir ihtimalle öldürülmüş bile olabilirdi ki bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum. Derin bir nefes alıp dolabımdan nota defterimi aldım. Tahmin ettiğiniz üzere savcı normal ders düzenimize dönmemize karar vermişti. Bu süre zarfında tüm okulun gözetim altında olduğunu da söylememe gerek yoktur sanırım.

 

Tüm gözler özellikle de benim üzerimdeydi. Benden şüpheleniyorlardı. Duygusuz tavırlarım, soğukkanlı duruşum onları artık ürkütmenin ötesine geçmişti. Şimdi herkes benden korkuyordu. Benim katil olduğumu ve Işık'ı vahşice öldürdüğümü düşünüyorlardı. Onların gözünde Sanat Karay buydu. Acımasız bir katil.

 

Kimse yanımdan bile geçmiyordu. Daha düne kadar kınayıcı bakışlar dolaşırdı üzerimde ama şimdi durumlar değişti. Herkes benden nefret ediyor ve dürüst olmak gerekirse kimsenin yanıma yanaşmaması işime gelse de böylesi benim için bile fazla.

 

Nota defterimi kolumun altına sıkıştırdım. İnsanlara bakmamanın en iyi yolu kendi dünyama kaçmaktı. Bende öyle yaptım. Kulaklığımı taktım ve şarkımı açtım. Başım eğikti. Kimseyle doğrudan göz teması kurmuyordum. Ta ki birine çarpıp kafamı kaldırmak zorunda olana dek...

 

Kime çarptığıma baktım. O kadar uzundu ki onun kim olduğunu yüzüne bakmama gerek kalmadan anlamıştım. Devrim Dinçer Demiralp bana bakıyordu. Yüzünde bugün neredeyse herkeste gördüğüm o kınayıcı, küçümseyici ifadeyi görmeyi bekledim ama yoktu. Aksine Devrim bana endişeyle bakıyordu.

 

Kısa bir anlığına durdu ve hemen sonrasında yoluna devam etti. Koridordan adeta bir kasırga gibi geçip gitti Devrim Dinçer Demiralp. Tek bir adımıyla tüm dikkatleri kendisinde toplamıştı. Ta ki insanların bakışları yeniden bana kayana dek.

 

Başımı eğdim. Onlara bakmadım bile. Koridorun öteki tarafına doğru ilerledim. Onca olan şeyden sonra normale dönmemizi istemeleri saçmalığı yetmezmiş gibi dün resital nedeniyle iptal olan derslerin telafisinin bugün yapılmasına karar verilmişti. Şimdi keman sınıfındayım.

 

Kemanımı elime aldım ve nota defterimi açtım. Kulaklığımı kenara koyup kemanımla beraber kaçtım bu karanlık dünyadan. İnsanların bakışlarından, şüphelerden, korkulardan, resitalin yalanlarından kaçtım kemanımı çalarken. Sınıfta ders başlamasına rağmen benden başka kimse yoktu. Kimse gelmemişti. Belki de benim varlığım onların yok olmasına yeten bir sebepti.

 

Kemanımın tellerinde dans ediyordu yayım. İnceden kalına, kalından inceye ahenkli bir melodi tutturmuştum. Bu parçanın bir ismi bile yoktu. Ben uydurmuştum. Belki de sırf bu yüzden bu parçaya yalanlar resitali ismini koymuşumdur.

 

Kemanımın yayını son kez kendime doğru çektiğim sırada sınıfta alkış sesi yankılandı. Dönüp baktığımda beni alkışlayanın keman hocam Fulya Hoca olduğunu gördüm. "Çok güzel çaldın," dedi Fulya Hoca gülümseyerek.

 

Başımı hafifçe sallamakla yetindim. Fulya Hoca çekinerek bana doğru bir adım attı ve "Bugün olan dersi de iptal etmem gerekecek Sanat. Dün resitalde olanlardan sonra hiçbir öğrenci derslere girmek istemiyor," dedi.

 

"Anladım. Peki savcı bir şey bulabilmiş mi?"

 

"Korkarım ki hayır ama inceleme devam ediyor. Resital salonu mühürlendi ve savcının incelemesi devam ediyor."

 

Fulya Hoca, "Ben öğretmenler odasındayım. İşin bitince kapıyı kapatırsın," dedi ve gitti. Onun gidişiyle az evvel çaldığım parçayı tekrardan çaldım. Ama bu sefer çaldığım her notayı defterime not ettim. Yalanlar resitalinin notaları artık defterimdeydi ki defterime yazmasam da bu parçayı kolay kolay unutabileceğimi sanmıyordum.

 

Kemanımı yerine geri koydum. Kulaklığımı taktım ve sınıftan çıkıp kapıyı kapattım. Koridor derslere girmemekte kararlı olan öğrencilerle doluydu. Kimse olay aydınlanmadan derse girmek istemiyordu. Onları suçlamıyordum. Aksine onlara hak veriyordum.

 

Piyanodaki düzenekten çıkan saç Işık'a aitti ve herkes onun başına gelen şeyi merak ediyordu. Işık yaşıyor muydu? Öldürülmüş olma ihtimalini de göz önünde bulundurursak bunu yapan kim? Cevaplanması gereken o kadar çok soru vardı ki savcının hışımla Devrim'in üzerine yürüdüğünü çok sonradan fark edebilmiştim.

 

"Devrim Dinçer Demiralp!"

 

Savcının tok sesi koridoru inletiyordu. Herkes dönüp onlara bakıyordu ve hatta bu olayı daha yakından görmek isteyenler görüş alanımı tamamen kapatmıştı. Kalabalığın arasına daldım. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Tek bildiğim içimdeki sesin orada olmam gerektiğini söylediğiydi.

 

Savcı, "Seni Işık Günay'ı öldürme şüphesinden gözaltına alıyorum!" diye bağırdı. Kalabalığın arasından sıyrıldığımda nihayet onları görebilmiştim. Devrim bana baktı ve hemen sonrasında, "Ben bir şey yapmadım," dedi bakışlarını savcıya çevirerek.

 

Savcının alaycı kahkahasını duydum. Devrim'e inanmıyordu. Orada bulunan kimse Devrim'e inanmıyordu. Onu katil olmakla suçlayan nidalara doldu koridor ve ben elimde hiçbir delil olmamasına rağmen ona inanıyordum. O katil değildi. Olamazdı. Devrim katil olamazdı.

 

"Devrim yapmadı!"

 

Aniden kendimi ortaya attım. Savcının aksi bakışları Devrim'den bana kaydı. Devrim'in önünde durmuş savcıyla arasında sed olmuştum. "Ne yaptığını sanıyorsun Sanat?" diye fısıldadı Devrim. Ona o kadar yakındım ki daha önce kimseye bu kadar yaklaşmadığımı anladım.

 

"Devrim yapmadı. O Işık'a asla zarar vermez."

 

Kendinden emin duruşum muydu savcıyı sinir krizine sokan yoksa cinayet şüphelisi biri için sarf ettiğim dayanağı olmayan sözcükler miydi bilmiyorum ama onu çileden çıkardığım kesindi. Savcı karşımda kıpkırmızı kesildi ve peşinden gelen polis ekibindeki iki adama, "Devrim Dinçer Demiralp'in yanında Sanat Karay'ı da gözaltına alın," dedi.

 

Polisler Devrim ile beni savcının önderliğinde boş bir sınıfa aldı. Nedenini sorgulamadım bile. Tek yaptığım Devrim ile yan yana oturup duygudan yoksun bakışlarımı savcıya çevirmek olmuştu. Benim umursamaz tavırlarımın aksine Devrim, "Bunu neden yaptın?" diye fısıldadı kulağıma doğru.

 

Omuz silktim. "Bir nedeni yok," dedim yarım ağızla. Daha sonra savcının ayağa kalkıp sinirle boş sınıfta volta atışını izledim. Savcı bir süre bizimle hiç konuşmadı. Bu sessizlik canıma tak etmişti.

 

"Devrim'i hangi gerekçeyle gözaltına aldığınızı öğrenebilir miyim sayın savcım?"

 

"Ne yaptığını sanıyorsun Sanat?" dedi Devrim dişlerini sıkarak. Onu görmezden geldim. Burada neden bulunduğumuzu öğrenmek istiyordum ve öğrenene kadar da durmaya hiç niyetim yok. Savcı aniden ellerini sert bir şekilde masaya koydu.

 

"Devrim'in avukatı olmak için yanlış yerdesin Sanat Karay. Bunun için müzik kolejinde değil bir hukuk fakültesinde olman gerekirdi ki ona da daha var olduğuna göre ukala tavırlarına dikkat etmeni öneririm."

 

Savcı bu sözlerin üzerine odadaki polis memurunun elinden bir dosya alıp önümüze koydu. Dosyadan çıkardığı birkaç fotoğrafı Devrim ile ikimizin görebileceği bir şekilde masaya dizdi. Fotoğraflara baktığımda bunun resital günü piyanonun içinde bulunan düzenek olduğunu anladım. Düzeneğin kanla kaplı oluşu her ne kadar içimi ürpertse de dışarıya karşı sakin duruşumu bozmadım.

 

"Bu düzeneği piyanonun içinde bulduk ve şu görmüş olduğunuz içi kanla dolu şeffaf poşetin incelemesinde bir parmak izine rastladık," diyerek bize küçük bir açıklama da bulundu savcı.

 

"Anlayacağın üzere bir katille aynı sırada oturuyorsun Sanat Karay. Parmak izi Devrim Dinçer Demiralp'e ait."

 

"Ben yapmadım," dedi Devrim. O an tüm bu olanların içinde Devrim'in bakışları bana kaydı. Gözlerindeki tedirginliği sezebiliyordum. Fakat tüm bu olanların içinde bana bakıp, "Ona dokunmadım bile. Yemin ederim," demesinin sebebini anlamadım. Devrim Dinçer Demiralp ona inanmama ihtimalimden korkuyor olabilir miydi? Öyle bile olsa burada ona inanması gereken kişi savcıyken neden benim ona inanmamamdan korkuyordu?

 

"Onca vakayla uğraştım Devrim Dinçer Demiralp ve emin ol ki hiç kimse katil olduğunu itiraf etmedi," dedi savcı küçümseyici bir ifadeyle. Bunu Devrim'i köşeye sıkıştırmak için yaptığını biliyordum ki, "Anlaşılan o ki manevi avukatın bile sana inanmıyor," diye de ekledi savcı.

 

"Hayır inanıyorum," dedim aniden. Omuzlarımı dikleştirdim ve her zamanki ciddi ifademle, "Ben Devrim'e inanıyorum," diye de ekledim.

 

Devrim'in bakışlarını üzerimde hissettim. Dönüp ona baktığımda yüzündeki şok ifadesini daha net gördüm. Düzenekte bulunan parmak izi ona ait olmasına rağmen ona inanmamı beklememişti ama ben biliyordum. Elimde henüz geçerli bir kanıt olmasa da Devrim'in Işık'ı öldürmediğini biliyordum ve bunu ispatlayacaktım.

 

"Bana gerçekten inanıyor musun?" diye sordu Devrim fısıltıyla. Başımı hafifçe salladım ve "İnanıyorum Devrim Dinçer Demiralp," dedim. İnanıyorum.

 

Savcı, "Senin Devrim'e inanman ne yazık ki ortada işlenen bir suç olduğu gerçeğini değiştirmiyor Sanat Karay," dedi ve tam önümüzdeki fotoğrafları dosyanın arasına geri koymaya niyet etmişti ki fotoğraftaki bir detay takıldı gözüme.

 

"Durun!"

 

Savcının elindeki fotoğrafı alıp dosyaya yerleştirmesine engel oldum ve tam o küçük detayın üzerine parmak bastım. "Bu poşette Devrim'in parmak izinin olmasının nedenini biliyorum," dedim aniden. İşte şimdi savcının dikkatini çekmeyi başardım.

 

"Şeffaf poşetin kenarında kana bulanmış açık mavi bir kurdele var," dedim ve savcının da görebilmesi için fotoğrafı ona doğru çevirdim.

 

"Evet var ama bunun konumuzla ne ilgisi var? Poşetin Devrim'e bebek mevlidinden falan geldiğini mi iddia edeceksin yoksa?"

 

"Hayır ama bu kurdelenin kime ait olduğunu biliyorum. Işık ne zaman kantinden şeffaf poşetle gelse eğer o poşetteki şeyi Devrim'e aldıysa ona vermeden önce gözlerinin mavisini anımsatması için poşetin içine mavi kurdelesini bırakırdı. Bu o kurdele."

 

"Bu duyduğum en saçma şey. Siz gençlerin daha yaratıcı yalanları yok mu?"

 

"Yalan söylemiyorum. Geçen hafta Perşembe günü Işık okuldayken tıpkı bu resimdeki gibi şeffaf bir poşetle kantinden gelmişti. İçinde karışık meyve suyu ve kantinde yaptırılmış kaşarlı tost vardı. Işık elindeki poşeti Devrim'in dolabının önünde ona verdi. Devrim o gün poşeti tutma yerinden değil poşetin ortasından tutmuştu. Bu yüzden bu resimdeki poşetin dışında Devrim'in parmak izi var."

 

Savcı beni dinlerken yüzündeki şaşkınlık ifadesini saklamakta epey bi zorluk çekse de tüm bunları hatırlamama asıl şaşıran kişi Devrim'di. "Hatta o gün Işık bu mavi kurdeleyi en son o gün Devrim'e vermişti," diye de ekledim.

 

"Kendin söylüyorsun Sanat Karay. Bu bahsettiğin poşet eğer resimdeki poşetse yine tüm oklar Devrim Dinçer Demiralp'i gösteriyor."

 

"Hayır savcım. Devrim o gün o poşeti açmadı bile. Işık gözden kaybolur kaybolmaz poşeti direkt çöpe attı. Gerçek katil poşeti çöpe atan değil, o poşeti çöpten alıp düzeneği kuran kişi."

 

Savcı, "Eğer dediklerin doğruysa bunu geçen haftanın kamera kayıtlarından görebilmemiz gerekir," dedi.

 

"Haklısınız. Ayrıca o koridordaki bir kameranın Devrim'in dolabını gördüğü bir açıda olduğundan da eminim."

 

Savcı resimleri dosyalayıp polis memuruna uzattı ve, "Geçen haftanın kamera kayıtlarını görmek istiyorum," dedi.

 

"Geçen hafta Perşembe," diye düzelttim. Bunun üzerine savcı Devrim ile benim dışarı çıkmamızı istedi. Kapıyı ardımızdan kapattığımızda Devrim'in bakışlarını üzerimde hissettim.

 

"Hadi durma söyle."

 

"Bana neden yardım ediyorsun?" diye sordu Devrim. Yutkundum. Çelik kadar sert bakışlarının altında, "Çünkü ben bu okuldaki herkesi tanıyorum. Buna sende dahilsin ve ben senin suçsuz olduğunu biliyorum," dedim.

 

İkna olmadı. O hiçbir zaman ikna olmazdı. Körü körüne hiçbir şeye inanmadığı gibi buna da inanmamıştı. Gözlerini gözlerime dikti. Karanlık gözlerde kendi yansımamı gördüm. "Benim hakkımda ne biliyor olabilirsin ki?" dedi tek düze.

 

"Senin bile bilmediğin şeyleri..."

 

Arkamı döndüm tam gidiyordum ki eli bileğimi kavradı. "Bana inandın," diye fısıldadı Devrim.

 

"Savcının gösterdiği delile rağmen bana inandın. Peki ama neden?"

 

"Bir sebebi yok Devrim. Her şeyin altında bir neden aramana gerek de yok."

 

Bir şey demedi. Bileğimi tutan eline baktığımda istemeyerek de olsa beni özgürlüğüme kavuşturdu. "Ayrıca," dedim ona bakarak.

 

"Bu işin peşini bırakmayacağım. Işık'a bunu yapanın sen olmadığını biliyorum ve bunu ispat edeceğim."

 

Son sözümü söyledim. Devrim'i arkamda bırakıp koridorun öteki tarafına doğru yürüdüm. Bahçeye çıkıp biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Okuldakilerin nefret dolu bakışlarından çok savcının gösterdiği fotoğrafları anımsamak boğuluyormuşum gibi hissetmeme neden olmuştu. Nefes alamadığımı hissediyorum.

 

Bir an önce açık havaya çıkmam gerekiyordu ki beni bu karardan vazgeçiren şey okul bahçesinde gördüğüm kalabalıktı. Bahçeye çıkmaktan kalabalık yüzünden vazgeçmiştim belki ama bu sayede bir detayı fark etmiştim. Herkes yukarı bakıyordu. Peki ama neden?

 

Bahçeye koştum. Herkesi bu derece dehşete düşüren şeyi bir de kendi gözlerimle görmek istiyordum. Kalabalığın arasına girip yukarıya onların baktığı şeye baktım. Devrim, "Atlayacak," dedi yanı başımdan.

 

"Koş!" dedim dehşetle. Beraber okulun içine girdik. Olması muhtemelen olanı önlemek için koşmaya devam ettik. Asansörler her zamanki gibi hınca hınç dolu olduğundan Devrim ile beraber merdivenlere yönelmiştik. Kahretsin! Geç kalırsak bu herkesin sonu olur! Kimsenin resital olayının üzerine böyle bir olayı kaldıramayacağı da apaçık bir gerçekti.

 

Nefes nefese merdivenlerin son basamağını tırmandım ve normal şartlarda kilitli olması gereken kapıyı açtım. "Yaklaşmayın!" diye bağırdı Umut çatıdan atlamaya hazır bir halde.

 

Devrim ile birbirimize baktık. Bu kapıyı kilitlemeyi unutmam yüzünden bir arkadaşımızı daha kaybetmenin eşiğindeydik. Yaptığım aptallık için kendime kızıyordum ama şimdi tüm bunları bir kenara bırakıp Umut'u bunu yapmaması gerektiğine ikna etmek durumundaydım.

 

"Umut yapma. Işık'a aşık olduğunu ve bunu onun için yaptığını biliyorum ama yapma."

 

Söylediklerim Devrim'in çarpılmış gibi kalmasına neden oldu. Umut'un Işık'a karşı yoğun hisler beslediğini fark etmemiş olması her ne kadar bana göre garip gelse de ses etmedim. Hedefim Umut'tu. Onu oradan inmeye ikna etmek zorundaydım ve ne yazık ki bu sandığım kadar kolay olmayacaktı.

 

Umut, "Bunu Işık'a nasıl yaptınız? Ona nasıl kıydınız?" diye bağırdı. Sözcükleri kekeleyişini dinledim. Berbat bir haldeydi ve tüm bu olanlardan Devrim ile beni sorumlu tutuyordu. Işık'ı bizim öldürdüğümüzü düşünüyordu. Savcının bizi tüm okulun önünde gözaltına alışından bunu çıkarmıştı ve şimdi Işık'ın yokluğuyla yaşamaktansa ölmek istiyordu.

 

Umut çatıya doğru yaklaştığında, "Dur!" diye bağırdı Devrim. Umut nefret dolu gözlerle Devrim'e baktı.

 

"O benim aşkımı görmedi. Çünkü sen vardın. Senin yüzünden benim aşkımı görmedi ve sen onu öldürdün! Önce onunla eğlendin. Sonra da onu öldürüp kanını piyanonun tuşlarına akıttın!"

 

Devrim ile Işık'ın bir süre çıkmış olması Umut'un geçirdiği en zor zamanlardı. Onu hep görüyordum. Koridorda uzaktan onları izleyişini hep görüyordum. Yüzündeki donuk ifadeyi kimse görmemişti ama ben görmüştüm. Onun bir köşede acı çektiğini kimse görmemişti. Ben görmüştüm ve şimdi ona nasıl yaklaşmam gerektiğinin farkındayım. Umut'un aşağı atlamasına izin vermeyeceğim.

 

Umut tam ayağını boşluğa koymaya niyet etmişti ki, "Eğer atlarsan Işık hakkındaki gerçekleri hiçbir zaman öğrenemeyeceksin Umut!" diye bağırdım. Duraksadı. Işık'ın onun kırmızı çizgisi olduğunu biliyordum. Onun adını duymak bile Umut'u bunu yapmaktan alıkoyacağını da...

 

"Işık hakkındaki gerçekler mi?"

 

"Bunu Devrim yapmadı Umut. Biri ona tuzak kurdu ve bunu kimin yaptığını öğreneceğiz. Sen de Işık'a bunu yapanı öğrenmek istemez miydin?"

 

Umut bir süre düşündü. Sonrasında, "Bana yalan söylüyorsun Sanat! Bu şerefsiz onu öldürdü ve sen onu koruyorsun!" diye bağırdı. Arada kekeliyor oluşu onu ele veriyordu ama onu asıl ele veren detay bir ayağı boşluğa doğruyken diğerinin zeminde ve bize dönük oluşuydu.

 

O an anladım. Umut bunu bizden bilgi almak için yapıyordu. Atlamayacaktı. "Atlamayacağını biliyorum Umut," dedim bu sefer.

 

"Öyle mi? Madem bu kadar eminsin o zaman ölümümü izle Sanat Karay!"

 

Umut aşağıya baktı. Derin bir nefes alışını büyük bir soğukkanlılıkla izledim. Devrim, "Yapma!" diye bağırdı. Bense tek kelime etmedim. Öylece Umut'un aşağıya bakışını izledim. Bir süre sonra başını salladı. Yapamayacağını biliyordum.

 

Çatının kenarından inip yanımıza geldi Umut. Tam o sırada polisler çatıya intikal etti ve sağlık ekiplerinden biri Umut'u aldı. Onların gidişini izledim. Umut atlamadı ve güvende. Sonunda rahat bir nefes aldım. O an Devrim'in bana baktığının farkında bile değildim.

 

"Atlamayacağından nasıl bu kadar emin olabilirsin? Ya atlasaydı? Bunun sorumluluğunu alabilecek miydin? Ona bunu nasıl söylersin Sanat?" diye bağırdı Devrim.

 

"Sorumluluk alacağım bir durum yoktu. Umut atlamayacaktı. Hiçbir zaman da gerçekten atlamayı düşünmedi."

 

"Bundan nasıl bu kadar emin olabiliyorsun?"

 

Sorusuna cevap vermedim. İfadesiz dümdüz bakışlarım daha çok sinirlerini bozmuştu ama buna rağmen bana karşı olağanüstü bir sabır göstererek, "Benim gibi seni de yargılamalarını istemiyorum. Bunu bir daha yapma," dedi neredeyse fısıltıyla.

 

"Yargılanmaktan korkmuyorum Devrim. Onun atlamayacağını da biliyordum. Bu yüzden sarf ettiğim sözler için beni suçlama. Ben başımın çaresine bakarım."

 

"Madem yargılanmaktan korkmuyorsun. O zaman neden kendini bile bile ateşe atıyorsun? Benimle gelmen için, beni koruman için, benim suçsuz olduğumu ispat etmek için hiçbir sebebin yok. O zaman bırak da bende yargılanayım. Beni kendi halime bırak Sanat."

 

Devrim bu sözlerin üzerine kapıya yöneldi ama gitmedi. Bekledi. Beni bekledi. Devrim Dinçer Demiralp sarf ettiği tüm sözleri çiğnedi ve o çatıda benim onun yanında olmamı bekledi. Dönüp bana baktı. Her zaman çelik kadar sert olan bakışlarının ilk kez yumuşadığını fark ettim. Bana doğru adımladı. Tam karşımda durdu ve "İnsanlar hakkında çok fazla şey biliyorsun Sanat Karay. Hatta benim hakkımda bile," diye başladı sözlerine.

 

"Resitalin karanlığını aydınlatabilecek tek kişi sensin ve ben yanımda olmanı istiyorum."

 

"Daha bir dakika öncesine kadar seni kendi haline bırakmamı istemiştin. Fikrini ne değiştirdi Devrim?"

 

"Sen. Fikrimi sen değiştirdin Sanat."

 

Yutkundu. Boğazında titreşen ademelmasından gözlerine kaydı bakışlarım. "Şu an bir ateş çemberinin tam ortasındayız ve ben senin o ateşe dokunmanı istemiyorum Sanat. Yanımda olmanı istiyorum. Bu olayı birlikte aydınlatalım istiyorum. Daha da önemlisi," dedi Devrim ve bana doğru bir adım daha attı.

 

"Bu işten zarar görmeni istemiyorum. Bu yüzden resital salonunda olanları araştırırken birlikte çalışacağız. Tabii sen de istersen."

 

Düşündüm. İkimizde şüpheli olarak listeye girmiştik bir kere. Savcının gözleri bizim üzerimizdeydi ve tüm bunların içinde benim anlattığım bir detay birçok şeyi değiştirebilirdi. Devrim'i ve hatta beraberinde beni aklayabilirdi. Gerçek suçluyu ortaya çıkarabilir ve hatta Işık'ın başına geleni öğrenmemizi sağlayabilirdi.

 

"İsterim Devrim Dinçer Demiralp. İsterim."

 

Loading...
0%