@sevvnuraydn
|
Bu daha başlangıç! Kafamın içinde takılmış bir plak gibi dönüp duruyordu bu cümle. Kağıdı alıp okuduğum gibi avucumda buruşturmuş kimseye de göstermemiştim. Özellikle de Devrim'in bunu öğrenmesine izin veremezdim. Her şey daha yeni başlarken onu kendimle beraber belirsizliğin içine sürükleyemezdim. Buruşturduğum kağıdı kimsenin görmesine izin vermedim. Onun yerine ayakkabımın bağcıklarını bağlarmış gibi yapıp kağıdı dikkatlice ayakkabımın kenarına sıkıştırdım. Kağıdın görünmediğinden emin olduğumda da, "Sahne ışıklarının bakıma ihtiyacı var. Resitalden beri salon hiç kullanılmadı. Bence bugün prova yapmak riskli olur," dedim yanıma gelen hocalara. Umursamaz tavırlarım Cüneyt Bey'i şaşırtmıştı. Daha birkaç saniye öncesine kadar kafasına sahne ışığı düşme tehlikesi geçiren biri için fazla soğukkanlıydım ama yine de benimle aynı fikirde olduklarını biliyordum. Bugün prova yapılmayacaktı. Sahne ışıkları ve ses sistemi elden geçerken bugün için bizleri erkenden eve göndereceklerini anladım. "Gençler bugün evlerinize erken dönmeniz daha iyi. Az evvel yaşanabilecek felaketin olmayışı bir daha aynı şeyin tekrarlanmayacağı anlamına gelmiyor. Bu yüzden provaya yarın erken saatte başlamak koşuluyla bugünkü provamızı iptal ediyoruz," dedi Cüneyt Bey. Kimse bu duruma itiraz etmedi. Aksine herkes evlerine döneceği için gayet memnun görünüyordu. Yarın sabah erkenden prova yapılacak, bugünse kimse okulda yokken tamirat ve bakım işleri yapılacaktı. Kimse okulda yokken! Kimse yokken ben vardım bu okulda. Kimse yokken ben dolanırdım koridorlarda. Kimse yokken ben vardım. Benim karanlığım vardı. Şimdi ise karanlığımın arasında gezinen küçük ışığı bulmam gerekiyordu. Onu bulmalı ve yaşadığını herkese göstermeliydim. Fakat şöyle bir gerçek var ki Işık kendi istemediği sürece ben onu ortaya çıkaramazdım. Bu yüzden herkes gider gitmez harekete geçecektim. Onun ortaya çıkmasını ben sağlayacaktım. Ben Sanat. Resital Işık'ın yalanıyla başladı, müzikal ise Vural'ın ihanetiyle. Şimdi ise müzikali devralma sırası bizde. Yalanların ardından bu kez ihanetler konuşacak. Bu kez ihanetlerin peşinden gideceğiz. İhanetler bizi gerçeğe, gerçekler ise bizi Işık'a götürecek. Işık'a... O an dağılan kalabalığa baktım. Hiç kimse orada ne olduğunu bilmiyordu. Herkes az önce olanın basit bir sahne kazasından ibaret olduğunu sanıyordu ama değildi. Bunu yapan Işık'tı. Ona karşı meydan okuduğumuzu görmüş harekete geçmişti. Tabii bu sefer resitalden farklı olarak karşısında ben vardım. Işık'ın resitalinden sonra bu sefer müzikalin başında ben varım. Bunu zamanı gelince herkes görecek. Dağılan kalabalıkla birlikte yanı başımda duran Devrim'e baktım. Bana öyle bir bakışı vardı ki sanki bundan sonra olacakları öngörüyormuş gibi bakıyordu gözlerime. Sanki müzikalin neyle sonuçlanacağını biliyormuş gibi... "Sanat benimle dışarı bi gelir misin?" diye sordu Devrim. Peşinden sahneden indim ve kapıya doğru ilerledim. Herkes yavaş yavaş salonu terk ettiğinden dolayı dışarı çıkınca Devrim ile bir kenara geçmek durumunda kalmıştık. Devrim ilk başta tek kelime etmedi. Sonrasında etrafa baktı ve kimsenin bizi duymayacağından emin olunca da, "Az daha ölüyordun," dedi sinirle. Donuk bakışlarım, umursamaz tavırlarım onu daha da sinirlendirdi. O an kulağıma doğru eğildi ve, "Bunu Işık'ın yaptığını biliyorum," dedi. Geri çekildiğinde, "Notu saklaman hiçbir şeyi değiştirmez," diye de ekledi Devrim Dinçer Demiralp. Notu sakladığımı görmesi bir yana oyuna onunda dahil olması iyiye işaret değildi. Şartlı tahliyesinin yanmasını istemiyordum ve tüm bunların içinde en kötüsü Devrim onu avukatıma araştırttığımı bilmiyordu. Öğrenince yüzüme bile bakmayacağından emindim. Ona baktım. Soluk mavi gözlerim onun yüzünde gezinirken eğilip ayakkabımın kenarına sıkıştırdığım notu çıkardım. Notu gördüğü an Devrim kendini sakinleştirebilmek için derin bir nefes almıştı. Olanlar ayrı notu saklamam onu ayrı sinirlendirmişti. Notu elimden alıp okuduğunda kağıdı avucunda küçücük kalana kadar sıkıştırışını izledim. Salondan herkesin çıkıp gittiğinden emin olduğumdaysa, "Hala anlamıyorsun değil mi?" dedim Devrim'e. "Hedef hiçbir zaman sen olmadın. O sana zarar verecek hiçbir şey yapmaz. Işık sana aşık ve seni elde edene kadar da etrafındakileri yok etmeden durmayacak." "Sana bir şey olmasına izin vermem." Devrim bana doğru yaklaştı. Sırtım duvara dayalıydı. Gözleri gözlerimdeydi ve farkında bile olmadan düşünce sistemini altüst ediyordu. Bana, "Çünkü seni seviyorum Sanat," dedi. Işık'ın bunu duyabileceğini bile bile, resitalin yalanlarının ardından müzikalin ihanetlerinin başlayacağını bile bile bana böyle söyledi. Bana beni sevdiğini söyledi. Yeniden... "Devrim," dedim fısıltıyla. İçimden onu sevdiğimi söylemek geliyordu ama yapamazdım. Onun için ona bunu yapamazdım. "Gitmem gerek," dedim ve onunla aramızdaki mesafeyi açtım. Boynumdaki kulaklığı başıma geçirip telefonumdan açtığım rastgele şarkıyla Devrim'i ardımda bıraktım. Adımlarımı hızlandırdım. Bana yetişemesin istedim. Bana ulaşamasın, bana bakamasın, beni sevmesin istedim. Tüm bunları yaşamayı hayatımda ilk kez isterken şimdi içimdeki bu isteği sırf ona bir zarar gelmesin diye görmezden gelmek zorundaydım. Devrim'i ardımda bıraktığımdan emin olunca özel yerime gittim. Burayı bildiğinin, peşimden gelebileceğinin bilincindeydim ama bu bile beni durdurmaya yetmedi. Çünkü içimdeki öfkeyi atmaktan başka çarem yoktu. Düşünmekten, plan yapmaktan başka çarem yoktu. Işık'ın yaşadığını ispat etmekten başka çarem yoktu. Özel yerime girdiğim an üzerime rahat bir şeyler giymekle başladım işe. Zayıf bedenime her şey büyük gelse de bunu sorun etmedim. Kulaklıklarımı taktım. Müziğimi açtım ve kum torbasının başına geçtim. Dinlediğim şarkı onunla dinlediğim şarkıydı. En son dinlediğim şarkıyı şimdi özgür olduğumda dinlediğim ilk şarkı yapmak istemiştim. Kum torbasına bir yumruk attım. Havada sallandı kum torbası ama bu yeterli değildi. İçeride idman yapamadığım için zayıf düşmüştüm. Eski halime dönmem bir hayli zamanımı alacak olsa da vazgeçmeyecektim. En çok da onu bulmaktan vazgeçmeyecektim. Birkaç yumruk daha attım. Şarkı yankılandıkça kalbim tutuşturulmuş bir alev gibi yanıyordu. Daha da hızlı çarpıyor bana onu hatırlatıyordu. Devrim'i... Devrim'i düşünmeden geçirdiğim tek bir anım dahi olmamışken şimdi onu düşünmek bana acı veriyordu. Çünkü ona artık çok yakındım. Tek bir adımımla onun çekimine kapılabilirdim ve bu çekim ikimizi de bitirebilirdi. Bunu göze alabilir miydim? Bir yumruk daha attım. Art arda indirdim yumruklarımı kum torbasına. Tüm okula Devrim'e aşık olduğumu ilan ettikten sonra ona bunu söylemek neden bana bu kadar zor geliyor? Sanırım sebebini biliyorum. Ona ulaşmak için beni hedef seçmeleri bir yana beni kukla olarak kullanabilmek için ona ihtiyaçları vardı. Işık her ne kadar Devrim'e aşık olsa da yalanlar resitalinden sonra yapabileceklerinin ne derece korkunç şeyler olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Peki ya asıl bu yaptığımla onun amacına ulaşmasına yardımcı oluyorsam? Kum torbasına son yumruğu indirdiğimde Işık'ın benden asıl istediği şeyi yaptığımı daha iyi anladım. Işık tüm bunları Devrim için yapmıştı. Tabii bende öyle! Kulaklıkları boynuma astım ve soyunma odasına hızla ilerledim. Ne yapmam gerektiğini artık biliyorum ve şimdi yalanların resitalinin ardından ihanetlerin müzikalinde sıra. İhanetler müzikali benim. Karanlığın uykusundan uyanmasının vakti artık geldi. Şimdi herkes gerçek Sanat'ın kim olduğunu görecek. Işıklar kapandı. Orkestra çalmaya başladı. Perde aralandı ve oyun başladı. Bu oyunda herkes kendi repliğini söyleyecek. Şarkılar ihaneti fısıldayacak. Karanlık gözlerini açacak. Gerçekleri herkese anlatacak. Bir şarkıyla herkes her şeyi öğrenecek. Hem de her şeyi... Dolabımın kapağını araladığımda artık nereden başlamam gerektiğinin bilincindeydim. Kulaklığımı rafa bıraktım ve Işık'ın bir yerden beni izlediğinin bilincinde telefonumu aldım elime. Ekran kilidini açtım. Rehberimdeki o ismi aramak üzere tuşa bastım ve aramanın cevaplanmasını bekledim. "Sanat," dedi Devrim. "Neredesin?" diye sordum. "Bıraktığın yerde." Söylediğiyle yutkunma ihtiyacı hissettim. Bunca zaman yerinden hiç kıpırdamamış olmasının tek sebebi bendim. "Geliyorum," dedim ve telefonu kapattım. Gizli yerimden çıkmadan üzerime siyah bir hırka geçirdim. Telefonumu cebime attım ve gizli yerimden çıkıp ona doğru adımladım. Beni bekliyordu. Bunca zaman beni beklemişti. Şimdi ise yüzünde donuk bir ifadeyle onu neden aradığımı sorguluyordu. Tam karşısında durduğumda, "Benim seninle bir şey konuşmam gerek Devrim," dedim. Tek kaşı havaya kalktı. Yüzümdeki kuşku ifadesi onu tedirgin etmeye yetmişti ki, "Dışarıda," dedim neredeyse fısıltıyla. Devrim ile beraber koridorda ilerlemeye başladık. Kafamda ona söyleyeceklerimi sıralarken bunun doğru olup olmadığını da düşünüyordum. Hata mı yapıyordum? Başka bir yol mu bulmalıyım? Hayır! Doğru olan bu. Her şeyin yoluna girmesi için bunu yapmaya mecburum. Ona baktım. Az önce onu yüzüstü bıraktığım için bana kırgındı. Tam da bana beni sevdiğini yeniden söylediği o anda onu bırakıp gitmekle hata ettiğimin farkına vardım. Halbuki ben ona baktığım her an ona içimden seni seviyorum diyordum. Sadece o bunu duyamıyordu o kadar. Şimdi ise beraber okuldan çıkmış onun arabasına geçmiştik. Kemerimi taktım. Arkama yaslandım ve onunla bu arabada geçirdiğim o geceyi anımsadım. Şimdi dönem sonu müzikalinin hikayesi olmuştu o gece. Karanlık o gece uyumuş şimdi ise uyanmıştı. Sırada Demir Alp vardı. Demir Alp karanlığın peşinden mi gidecek yoksa ışığa bakıp kör mü olacak? Araba çalıştığında bu sorunun cevabını merak ederken buldum kendimi. Ona anlatacağım şeyden sonra ne yapacağını düşündüm. Işığa ulaşabilmek için karanlığın yanında duracağını biliyordum. Peki ama ya karanlığın aslında onu ne kadar çok sevdiğini anlayınca ne yapacak? Ya ayrılmak istemezse karanlıktan o zaman ışık ona zarar vermez miydi? Devrim'e baktım kısa bir anlığına. Tüm dikkatini yola vermiş dört bir yanımızı kuşatan tehlikenin boyutundan habersiz öylece düşünüyordu. Bana olan kızgınlığı hala geçmemişti. Bunu çattığı kaşlarından çok parmaklarının direksiyonu kavrayış biçiminden anlamıştım. Ona, "Okuldan yeterince uzaklaştık. Durup biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum. Arabayı kenara çekti. Bana baktı ve "Seni dinliyorum," dedi. Kaşları hafiften çatılmış yüzünde kuşkucu ve olanlara ne kadar kırıldığını belli eden bir ifade belirmişti. "Seni neden ardımda bıraktığımı merak etmiyor musun?" "Bunun bir önemi var mı?" "Var," dedim ona bakarak. "Eğer o an gitmeseydim yanından her şeyi anlardın ama şimdi sana olanı biteni kendim anlatmak istiyorum Devrim." "Fikrini ne değiştirdi?" "Işık. Fikrimi değiştiren şey Işık ve ben sırf o istiyor diye kendimi baskılamayacağım Devrim." Devrim'in ifadesi yumuşadı. Bana baktı ve, "Bunun anlamı," dedi sadece. "Bunun anlamı tüm okulun önünde söylediğim şey konusunda samimi olduğum Devrim." Derin bir nefes aldım. Onun gözleri benim üzerimdeyken ona nasıl olanı biteni anlatabileceğimi bilmiyordum. Biraz hava alma ihtiyacı hissettiğimden kapıyı açıp arabadan indim. Birkaç adım atmıştım ki Devrim'in de peşime takıldığını fark ettim. Bu an bana ormanda mahsur kaldığımız günü anımsattı. Bana söyledikleri hala aklımdaydı. Ne aradan geçen zaman ne de yaşanan hiçbir olay onu bana unutturamamıştı. Devrim hala ilk günki gibi aklımda, kalbimde ve ruhumdaydı. Şimdi ise her zamanki inatçı tavrıyla benimle konuşmak için peşimden geliyordu. Birkaç adım sonra bana yetişti. Tam önümde durdu ve buz gibi bakışlarımı umursamadan, "O gün iki şey söyledin. Hangisinde samimiydin?" diye sordu. Devrim'in gözlerine baktım. "Hangisi olduğunun senin için bir önemi var mı?" diye sordum. Donuk bakışlarım ona ruhumu kaybettiğimi bir kez daha gösterdi ama bu bile onu durdurmadı. "Işık'ı öldürmediğini biliyorum Sanat. Onun yaşadığını, ortaya çıkmamak için direndiğini biliyorum. İlk söylediğin yalandı. İkinci söylediğin..." "İkinci söylediğim gerçekti. O zamanda da söylediğim gibi ben sana aşığım Devrim Dinçer Demiralp." Devrim bunu kabul etmeme hem şaşırmış hem de sevinmişti. Dudakları yavaşça yukarıya doğru kıvrıldı ve ben onca zaman sonra gülümsemenin nasıl sıcak ve güzel bir şey olduğunu yeniden hatırladım. Bana doğru yaklaştığında bir şeyin farkına vardım. Devrim benim ruhumdu. Kaybettiğimi sandığımda gelip beni buldu. Şimdi ise ellerimi tutuyordu elleri. Alnını alnıma dayadı ve soluklandı. İlk kez ona bu kadar yakındım. Bu yakınlık heyecanlanmama neden olmuştu ki güldüğünü gördüm Devrim'in. Öyle güzel gülüyordu ki gülüşü bana bile bulaşmıştı. Dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştuğunu hissettim. Benden ayrıldı. Gözlerime baktı ve "Bundan sonra Sanat Devrim'in, Devrim de Sanat'ın," dedi. Elimi bir an bile bırakmadı. Birbirimizin hayatına nasıl ki aniden dahil olduysak şimdi de birbirimizin hayatı olmak üzere yine ani bir adım atmıştık. Fakat şöyle bir şey var ki bu o kadar basit olmayacaktı. "Devrim," dedim birden. "Bilmen gereken bir şey var. Zamanımız kısıtlı." "Zamanımız kısıtlı da ne demek?" "Müzikale kadar Işık ortaya çıkmak zorunda. Eğer çıkmazsa bu beni son görüşün olabilir. Hakkımda yeni bir işlem daha başlatabilirler Devrim." "Bunun olmasına izin vermem. Seni bir kez kaybettim. Bir kez daha kaybetmeyeceğim Sanat." Yüzümü avuçlarının arasına aldı. Sıcak parmakları tenime dokunduğu sürece heyecanımı atamayacağımı hissediyordum. "Bende seni kaybetmek istemiyorum Devrim," dedim birden. Sesim fısıltıdan farksızdı ama o beni duymakla kalmamış içimde taşıdığım duyguyu hissetmişti. "Merak etme. Bundan sonra bir daha ayrılık olmayacak sevgili." "Sevgili?" "Sevgili. Sanat Devrim'in sevgilisi." Sanat o gün Devrim'in sevgilisi oldu. Fakat şöyle bir gerçek var ki Işık bunu öğrendiğinde durmayacaktı. Sahne ışığı daha başlangıçtı. Devamı gelecekti. Resitalin ardından herkes birbirine ihanet edecekti. İlk ihanet Vural'ın ihanetiydi. Peki sırada kim vardı? Sıradaki ihanet kime aitti? Bilmiyorum ama o an telefonlarımıza düşen bildirimin yeni bir başlangıç olduğu kesindi. Cüneyt Soysal sizi Dönem Sonu Müzikali isimli gruba ekledi. Gruba herkes eklendikten sonra Cüneyt Bey yarın saat kaçta provalara başlayacağımızı ve kaça kadar okulda kalacağımızı yazdı. Daha sonra bizim için hazırladığı tiyatro metninin kopyalarını şimdi okuldaki güvenliğe bıraktığını ve alıp çalışmamız gerektiğini yazdı. Yarına kadar biraz hazır olmamızı istediğini de ayrıca belirttikten sonra yazışmayı sonlandırdı. Devrim ile beraber arabaya doğru yürüdük. Arabaya geçip okul yoluna girdiğimizde ise beni bekleyen küçük sürprizden habersizdim. Bu sürpriz yeni bir ihaneti de beraberinde getirecekti. Sadece o an bunun farkında değildim. Anladığımdaysa oyunun kurallarını ben belirledim. Devrim arabayı okulun önüne park etti. Güvenlikten defter şeklindeki tiyatro metinlerimizi alıp diğerleri gelmeden önce onunla vedalaşıp içeriye girdim. Okul kapısından içeriye girip kapıyı kapattığımda özel yerime gitmeye hazırdım. Özel yerime gitmek için merdivenlere yöneldiğim sırada tuhaf bir ses duydum. Deodorantın şişeden çıkarken çıkardığı sese benziyordu bu duyduğum ses. Okulda benden başka biri olmaması gerekiyordu. Tadilat için gelenler çoktan çıkmış olmalıydı ki aklıma Işık'ın hala okulda olabileceği gerçeği geldi. Belki de ormandaki kulübeye dönmek yerine geceyi burada geçirecekti. Peki ama bu ses neyden geliyor? Sesin geldiği yöne doğru adımladım. Ses bir süre sonra kesildi. Onun yerine metal bir objenin yere düşme sesini duydum. Sesin geldiği yöne doğru adımlamaya devam ettim ve en sonunda okul dolabımın önünde durdum. Görmem gereken şeyi gördüm. Bana bırakılan mesajı okudum. "Aramızda bir katil var!" Dolabımın üzerine sprey boyayla böyle yazmıştı Işık. Devrim ile yan yana olduğum sürece bunlara devam edeceğini biliyordum ama bu sefer amacına ulaşmasına izin vermeyecektim. Bir kez böyle bir hata yapmıştım ama şimdi aynı hatayı bir kez daha yaşamayacaktım. Ben bir kere Devrim'i bıraktım. Bir daha da bırakmayacaktım. Yerdeki sprey boya şişesine baktım. Eğilip şişeyi elime aldım. Okul malına zarar vermek büyük suçtur ve ortada fail olmadığı için suçun kimin üstüne kalacağı belli değil. Bu yüzden sprey boya şişesini yerden aldığım gibi yakınımdaki çöp kutusunun içine bıraktım ve, "Gözümü korkutmak için bundan daha fazlasını yapmalısın Işık," dedim koridorun öteki ucuna bakarak. Bir yerden beni izlediğini ve beni duyduğunu biliyordum. Donuk bir ifadeyle dolabımdaki yazıya baktım yeniden. Daha sonra kulaklıklarımı takıp müziğimle beraber özel yerime doğru yola koyuldum. Bir yandan da telefonumda mesaj kısmına girmeye çalışıyordum. Mesaj kısmına girdim ve her şeyi başlatan ihanete bir yenisini daha eklemek için en büyük destekçime yazdım. Sanat: Yarın başlıyoruz Devrim. Oyun yarın sabah başlıyor. |
0% |