Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.Bölüm: Tik Tak

@sevvnuraydn

Ben nefrete alışkındım. Sevilmemeye, hor görülmeye, dışlanmaya, kınanmaya alışkındım. İnsanların bana uzaylıymışım gibi bakmasına, benden korkmalarına, benim hakkımda ileri geri konuşmalarına bile alışkındım ama bu son yaşadığım his bana o kadar yabancıydı ki adını bile bilmiyordum. Ben hissetmeyi bile ondan öğrenmiştim.

 

Devrim'in gidişini derin bir sessizlik içinde izlemiştim. Beni arkasında bırakmıştı. Arkasına dönüp bakmamıştı bile ve bu olayın üzerinden tam iki gün geçti. Buğra ile Adahan ailelerinin bir servet yatırdığı avukatlar sayesinde yeniden okula döndü. Berna sanki abisi ve arkadaşını polise ispiyonlamamış gibi sessizliğini korumayı tercih etti ve tüm bunların içinde benim gözlerim istemsiz bir şekilde Devrim'i arıyordu.

 

Benim olduğum koridordan bile geçmiyordu. Benimle karşılaşmamak için yolunu uzatıyor, yönünü değiştiriyordu Devrim. Tıpkı diğer herkes gibi...

 

Herkes gibi o da beni dışlamış bana yabancılaşmıştı. Sanki yalanlar resitali ile bir araya gelmemişiz gibi davranıyordu. Bunun için onu suçlayacak değildim. Bana karşı cephe almasının tek suçlusu bendim. Onun uzattığı eli tutmamıştım. Tutamazdım. Ben Devrim'in elini hiçbir zaman tutamazdım. O bunun sebebini bilmese de ben bunun imkansız olduğunu biliyordum.

 

Çelikten sert bakışlarım koridorda gezinen suretlerde gezinirken kulaklıklarımdan zihnime akan müziğin sesini sonuna kadar açtım. Müzik kafamı dolduruyordu. Zihnimdeki düşünceleri bastırabilmemin tek yolu buydu. Derin bir nefes aldım ve dolabıma yöneldim. Kırmızı okul dolabımın kapağını açtım. İçine keman notalarıyla dolu defterimi bırakıp kapağını kapattım. Dolabımı kilitledikten sonra gitar dersine yetişmek için adımlarımı hızlandırdım.

 

Üst kata gitar sınıfına çıktım. Sınıftan içeriye girdiğimde birkaç kişiye takıldı gözlerim. Berna, Açelya, Yiğit Eren sağ tarafta gitarlarını almış hocayı beklerken bende onlardan olabildiğince uzağa oturdum. Gitarlardan birini kucağıma aldım. Kulaklıklarımı boynuma astım ve boş boş zemine baktım. O an Devrim ile gitar derslerinde bile denk gelmediğimizi fark ettim. Sahiden yabancı mıydı artık bana?

 

Parmaklarım gitarın tellerinde geziniyordu. Önce yavaş bir tını ile başlayan parça git gide hızlandı. Düşüncelerimin içinde Devrim vardı. Onun bana olan sert bakışları, beni korumak için ikna etmeye çalışırkenki hali ve elini sırf ben tutayım diye parmaklıkların arasından boşluğa doğru uzatışını anımsadım. Gözlerimi kapadım ve parçanın anılarımla beraber şekillenmesine izin verdim.

 

Şarkı yalanların lekeleriyle doluydu. İftira dolu sözler barındırıyordu içinde. Ben çaldıkça anılar daha da berraklaşıyordu. Devrim daha netti zihnimde. "Sanat," dediğini duyabiliyordum. Çalmaya devam etmek ve gidişini, bana ihanet edişini silmek istiyordum aklımdan. Beni ardında bırakmadığı, bu olayı birlikte çözüme kavuşturduğumuz, gerçek suçluyu bulduğumuz o anı hayal ederek çalışıyordum.

 

Gitarın telleri parmak uçlarımı acıtıyordu ama bu benim umurumda bile değildi. O hala zihnimdeydi. Neden onu düşündüğümü bile bilmiyordum ama zihnimde var oluşu bana güvende olduğumu hissettirmişti. Çalmaya devam ettim. Ta ki, "Sanat," diyen o sesi duyana kadar.

 

Gözlerimi açtığımda gitar hocasıyla göz göze geldim. "Bu kadarı yeterli," dedi gitar hocam gülümseyerek. Onu duyamayacak kadar kendimi kaptırdığımın farkında bile değildim.

 

"Şimdi size farklı bir parçayı çalıştıracağım," dedi gitar hocası ve yanımdan ayrıldı. Ders başladı. Gitarla farklı bir parçayı çalıp bitirmemizin ardından teneffüse çıktım. Alelacele kulaklıklarımı takıp yürümeye başladım. Koridoru açtım ve biraz hava almak istediğimden kendimi bahçeye attım.

 

Piyano ve kemanın birleşiminden oluşan bu okul binasının en güzel yanı kesinlikle arkasında koca bir ormanın oluşuydu. Taze orman havasını almak bile kendimi daha iyi hissetmeme yetmişti ki az ötede Devrim'i gördüm. Bir grup çocukla birlikte gitar çalıyordu. Boşluğa bakıyordu ve bu dalgın halini arkadaş grubundan kimse fark etmemişti ama ben fark etmiştim.

 

"Bu kadarı yeterli," dedi Devrim yarım ağızla. Gitarı çantasına koydu. Çantayı kapatıp askısını omzuna astığı sırada bakışları beni buldu. O kadar kısa sürdü ki bu an onun arkasını dönmüş okul binasından içeriye girdiğini bile bir süre sonra anlamıştım. Onun gidişiyle kendimi bahçede gördüğüm ilk boş banka attım.

 

Onu düşünmemem gerektiğini hatırlattım kendime. Hem benden uzak durması herkes için en iyisiydi. Donuk bakışlarım etrafımda olanı öğrenmek için gezindi. En sonunda Buğra ile Adahan ikilisini gördüm. Bana kısa bir bakış atmış sonrasında tek kelime etmeden yollarına bakmışlardı ki onların gidişi Berna'yı bahçeye getirmiş gibi görünüyordu.

 

Berna'nın uzun düz saçları ılık meltemde savruluyordu. Bir iki adım atmıştı ki olduğu yerde durdu ve gözlerini yumdu. İyi görünmüyordu. Sanki bir adım daha atarsa yere kapaklanabilecekmiş gibi görünüyordu ve bunu benden başka fark eden başka birinin olduğunu sanmıyordum.

 

Kulaklıklarımı boynuma asıp ona doğru adımlamaya başladım. Yanına gittiğimde yavaşça gözlerini araladı. Bayık bakışlarla, "Benden ne istiyorsun?" diye sordu. Sorusunu cevaplamadım.

 

Onun yerine, "İyi görünmüyorsun," dedim. Yorgun ama alaycı bir kıkırtı döküldü soluk dudaklarından. Onunla eğlendiğimi sanıyordu. Fakat ciddi ve duygudan yoksun oluşum onunla şakalaşmadığımı ona hatırlatmış olacak ki, "Ben iyiyim," demekle yetindi.

 

Bir adım atmıştı ki tökezledi. Kolundan tuttum. Sanki iki yakın arkadaşmışız gibi düşmek üzere olan Berna'yı belinden tutup okula girdim. Onu lavaboya götürüp yüzüne su çarpmaktı niyetim. Bu da işe yaramazsa onu revirdeki hemşireye emanet edip yoluma bakmakta bir sakınca görmüyordum.

 

Berna, "Senin yardımına ihtiyacım yok," dedi ama bunu söylerken bile perişan görünüyordu.

 

"Sana fikrini sormadım," dedim üstüne basa basa ve onu giriş kattaki tuvalete götürdüm. İçeri girer girmez onu lavaboya yönlendirmeye çalışmıştım ki aniden öğürmeye başladı. Beni itekleyip tuvalete girdi. Kapıyı kilitlemeye bile vakit bulamadı. Klozete kustuğunu görmeme gerek kalmadan anlamıştım.

 

Bir süre onun içeriden çıkmasını bekledim. Kapı aralandığında Berna'nın kireç beyazına dönmüş yüzünü gördüm. Dudakları da en az yüzü kadar beyazdı ve kesinlikle berbat görünüyordu. "Çok mu kötü görünüyorum?" diye sordu Berna halsizce.

 

"Çok şu haline az kalır."

 

"Beni rahatlattığın için teşekkürler Sanat," dedi Berna gözlerin devirerek. Daha sonra aynaya baktı. Yanında durdum. Yüzünü yıkayıp kendine gelmeye çalışışını izledim. Daha sonra kendi yansımama baktım. Mavi gözlerimde insanı üşüten o soğukluğu görmek bile yeniden Berna'ya bakmama yetmişti ki onun bu hali aklıma bir ihtimalin takılmasına neden olmuştu.

 

Notta yazanlar, üzerine bir de iki ay önce piyano sınıfında yaşananları anımsayınca bu ihtimalin olmamasını ummaktan başka bir çarem yoktu ki kendimi, "En son ne zaman regl oldun?" diye sormaktan alamadım.

 

Berna fena halde dumura uğramıştı. Ona böyle bir şeyi pat diye sormam hem afallamasına hem de düşüncelere dalmasına neden olmuştu. Bir süre sonra, "Bu seni ilgilendirmez," dedi buz gibi bir sesle. Haklıydı. Bu durum beni ilgilendirmezdi. Fakat şöyle bir gerçek var ki eğer düşündüğüm şey gerçek çıkarsa bu bir felaket olur.

 

Berna da bunun farkındaydı. En sonunda pes etti. Kolumdan tutup beni kendine çekti ve kulağıma doğru usulca, "Geciktim," dedi. Sesi tek bir kelimede bile bu kadar titrediğine göre durum sandığımdan ciddiydi. Ondan uzaklaşıp gözlerine baktım.

 

Gözlerindeki korku ifadesi iki ay önce piyano sınıfında olanları anımsamamı sağladı. Okul bitmiş herkes evlerine dağılmıştı. O gece okuldaki enstrümanlarla çalışmak istediğimden bir süre daha okulda kalmaya karar vermiştim. Tabii geceyi okulda geçirmeye tek karar veren kişi ben değildim.

 

Berna da okuldaydı. Gecenin bu saatinde normalde abisi Buğra ile beraber çoktan evine dönmüş olması gerekirken okulda ne işi olduğunu merak etmiştim. Merakıma yenik düştüm. Karanlık koridorda telefonumun flaşıyla koridorları aydınlatarak ilerlerken Berna'yı yakalayacağımı hiç düşünmemiştim.

 

Piyano sınıfının camından onları gördüğümde ilk başta bu gördüğümün bir hayal olmasını dilemiştim ama değildi. Berna bu koskoca dünyada aşık olunabilecek en yanlış insanı seçmişti. Onun Tolga'yı öptüğünü gördüm. İlk başta yanlış gördüğümü zannettim ama değildi.

 

Berna ile Tolga piyanonun üzerindeydi ve onları öyle görünce yaşadığım şoktan telefonu yanlışlıkla yukarı kaldırmış flaşla dikkatlerini üzerime çekmiştim. O günden sonra gördüklerimi unutmak için çok çaba harcamıştım ama şimdi yaşananları yeniden hatırlamakla kalmayıp daha büyük bir sorunla karşı karşıyaydım.

 

Berna'nın kulağına doğru, "Bunun ne anlama geldiğini biliyorsun," diye fısıldadım. Geri çekilip baktığımda yüzündeki beyazlığa dehşet ifadesi eklendiğini gördüm.

 

"Gitmem gerek," dedi Berna. Tuvaletten çıkıp gitti. İlk başta onu yalnız bırakmak istemedim. Peşinden gitmek istedim ama bundan da saniyesinde vazgeçtim. Berna'nın özel hayatı ile ilgilenmiyordum. İlgilenmeyecektim de. Sırf bu yüzden merakımı ve endişelerimi ruhsuz bedenimdeki boşluğa saklamayı tercih ettim.

 

Tuvaletten çıktım. Dersin çoktan başlamış olduğunu biliyordum. Sıradaki derse yetişebilmek için adımlarımı hızlandırmıştım ki koridorun ortasında yerde yatan Berna'yı gördüm. Herkes çoktan derse girdiğinden etrafta ona yardım edebilecek tek kişi bendim.

 

"Berna!"

 

Ona doğru koştum. Dizlerimin üzerine çöküp ona baktım. "Berna," diyerek onu ayıltmak için yanağına dokundum. Parmak uçlarımla yanağına hafifçe vurdum ama ayılacak gibi bir hali yoktu. Kendinde değildi ve onu revire götürmem gerekiyordu.

 

Revirin alt katta olduğunu varsayarsak bunu tek başıma yapamayacağım aşikardı. Gözlerim beklentiyle etrafta gezinirken tüm bunlardan habersiz derse yetişmek için merdivenlere yönelen Devrim'e takıldı gözlerim. "Devrim!" diye seslendim.

 

Bana baktı. Daha sonra bakışları yerde yatan Berna'ya kaydı. Her şeyi, aramızda olan her şeyi bir kenara bırakmıştı. Yanıma geldi ve "Ona ne oldu?" diye sordu.

 

"Bayıldı. Onu revire götürmemiz gerek."

 

Devrim Berna'yı kucağına aldı. Beraber Berna'yı revire götürdük. Revirdeki hemşireye bir ton açıklama yapmak durumunda kalsam da şükürler olsun ki Berna kendine gelmişti. Berna gözlerini yavaşça açarken, "Buraya nasıl geldim?" diye sordu.

 

"Devrim ile seni buraya getirdik. Koridorda bayıldın."

 

Berna bir bana bir de Devrim'e baktı. İkimizden de korkuyordu. Resital olayının baş şüphelileri olduğumuzu varsayarsak onu suçlayamazdım. "Seni emin ellere teslim ettiğimize göre gitsek iyi olacak," dedim ve Devrim'e dışarı çıkmamız gerektiğini başımla işaret ederek belli ettim.

 

Berna, "Sanat," dedi tam kapıdan çıkmak üzereyken. Dönüp ona baktığımda, "Yalvarırım kimseye söyleme," dedi fısıltıyla. Başımı olumlu anlamda sallamakla yetindim. Kapıdan çıktım. Devrim de hemen arkamdaydı. Varlığını hissetmek yutkunmama neden oldu.

 

Bana, "Berna'nın nesi var?" diye sordu.

 

"Olanlarla ilgilenmediğini sanıyordum. Buna Berna'nın durumu da dahil."

 

Ne iğneleyeci ses tonum ne de ifadesiz yüzüm onun geri adım atmasını sağladı. Gitmeme izin vermedi. Eli bileğimi kavramıştı ki kolumu çektim. Bu yaptığıma bozuldu. Demir gibi sert bakışlarıyla, "Haklısın. Hiç sormadım say," dedi ve yanımdan uzaklaştı.

 

Onun gidişini izledim. O uzun boylu yapılı çocuğun ağır adımlarla benden uzaklaşışını izledim. Devrim'in gidişiyle içimdeki boşluğun genişlediğini hissettim. Bedenim artık eskisinden bile boştu. Sınıfıma gidene kadar onunla nasıl yollarımızın kesiştiğini sonrasında nasıl bu kadar kolay ayrıldığını düşündüm. Tek suçlu bendim.

 

Onu iten bendim ama bundan pişman değildim. Bu onun için en doğrusuydu. Benim yanımda bulunmamalıydı. Benimle aynı ortamda bile bulunmamalıydı. Böyle güvende olacaktı. Böyle iyi olacaktı ve ben onu kendimden uzak tuttukça da güvende olmaya devam edecekti.

 

Sıkıntılı bir nefes verdim. Devrim'in benden uzak olmasına sevineceğim yerde neden içimde devasa bir ağırlık varmış gibi hissediyorum peki? Ben insansızlığa alışkındım. İletişimsizliğe alışkındım. Tek olmaya alışkındım ama şimdi düşündüğümde bir şeyin farkına vardım. Ben bu hayatta bana elini uzatan tek insanı da kendimden uzaklaştırmıştım.

 

Derse girecek kafada olmadığımdan kendimi tuvalete attım. Yüzüme soğuk su çarpmadan kendime gelemeyeceğimi hissediyordum. Lavabonun başına geçtim. Avucuma doldurduğum suyu yüzüme çarptım ve gözlerimi sıkıca yumdum. Zihnimde uğultulu düşünceler geziniyordu. Onları susturmak istiyordum.

 

Bir kez daha su çarptım yüzüme ve bir parça kopardığım kağıt havluyla yüzümdeki ıslaklığı sildim. Gözlerim aynadaki yansımamda gezindi. Mavi gözlerimde ruh yoktu sanki. His yoktu. İçi boştu. Tam artık derse dönmeye niyet etmiştim ki aynanın köşesine iliştirilmiş not kağıdını gördüm. Yapışkanlı kağıdı aynadan söküp üzerinde yazanı okumaya başladım.

 

Tik tak! Zaman daralıyor! Herkes bu haberi saat 15.00 de öğrenecek. Peki sen buna hazır mısın? Ortalık fena karışacak. Karay Müzik Kolejinde hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacak. Buna engel olmak istiyorsan yerinde olsam Berna'yı yalnız bırakmazdım.

 

Okuduklarımdan sonra yaptığım ilk şey saate bakmaktı. Saat 14.58'di. Bunu gördüğüm gibi tuvaletten çıkıp koşmaya başladım. İki dakika içinde herkes dersten çıkacaktı ve Berna'nın sırrını öğrenmeleri an meselesiydi. Bunun önüne geçmek zorundaydım. Koşmalı ve Berna'nın yanında olmalıydım.

 

Var gücümle koştum. Koridorda yavaştan dersten çıkan insanların bana bakışlarını umursamadan revire doğru koşuyordum ki olduğum yerde çivilenmişçesine kalmama neden olan bir şey oldu. Telefonuma bir bildirim düştü. Saat 15.00 ve telefonuna tek bildirim gelen kişi ben değildim. Tüm okul aynı şeyi izliyordu. Berna ile Tolga'nın görüntülerini!

 

Telefonumdaki görüntüler yarımdı. Onların olduğu belli olacak şekilde çekilmiş video kaydını izlerken tek düşündüğüm Buğra'nın bunu izlemiş olabileceği ihtimaliydi. O zaman onu kimse tutamazdı. Tolga zerre kadar umurumda değildi ama tüm okulun yasak aşkını öğrenince Berna'ya nasıl bakacağını biliyordum. Telefonumu kapatıp revire doğru koştum.

 

Revirin kapısına vardığımda nefes nefeseydim. İçeri girdim. Berna tüm olanlardan habersiz muayene masasına uzanmış dinleniyordu. Onu bir an önce buradan çıkarmak zorundaydım ve işin kötü yanı Berna tüm bunlardan beni sorumlu bilecekti. Sıkıntılı bir nefes verdim. Yanına gidip, "Gitmemiz gerek," dedim.

 

"Neden? Başımı kaldıracak halim yok. İzin ver biraz dinleneyim," dedi Berna huzursuzca.

 

"Buna vaktimiz yok. Bir an önce seni okuldan çıkamam gerek."

 

Berna'nın kaşları çatıldı. Her zamanki duygusuzluğumun aksine bu sefer panik halinde oluşum onu işkillendirmişti. "Bir şey oldu öyle değil mi?" diye sordu Berna şüpheyle. Bunu söylemeye dilim varmadığından ona telefonumdaki görüntüyü izletmeyi tercih ettim.

 

Videoyu açıp ona gösterdim. Berna videoyu izleyince solgun teni daha da korkutucu bir renge büründü. Telefonu fırlatırcasına bana geri verdi ve "Bu videoyu sen yayınladın! Bunu nasıl yaparsın? Sana en başında güvenmemem gerekirdi! Önce Işık'ı öldürdün şimdi de benim hayatımı mahvettin!" diye bağırdı.

 

Berna'nın yataktan hışımla kalkıp ayakkabılarını giyişini izledim. Benden ölümüne nefret ediyordu. Listenin gün geçtikçe kabardığı aşikardı. Bu duruma üzülmek bir yana umursamıyordum bile. Fakat bu sefer Berna'nın bana güvenmesi gerekiyordu. Eğer onu gitmeye ikna edemezsem büyük bir felaketin yaşanacağını öngörebiliyordum.

 

Berna revirden çıktığı sırada peşine takıldım. Kapıdan çıktığından attığı ikinci adımın sonunda durması da bir olmuştu. Bunun sebebi koridordaki öğrencilerin bakışlarıydı. Herkes saklamaya gerek görmeden onun hakkında konuşuyordu. Onu ayıplıyor, Heves'in Berna'ya yapacakları hakkında abartılı teoriler üretiyorlardı.

 

Berna ağlamaya başladı. Utançtan elleriyle yüzünü kapatmıştı ki yanında durdum. "Bir an önce okuldan çıkmak zorundasın. Eğer Heves veya Buğra seni görürse bu bir felaket olur Berna," dedim olayın ciddiyetini kavrayabilmesi için. Ellerini yüzünden çekti. Öfkeli bakışları beni buldu.

 

"Bunu bana sen yaptın ve şimdi de gitmemi söylüyorsun!"

 

Berna'nın sesi yeri göğü inletiyordu. Bana olan öfkesi onun zayıflığı olmuştu bile. Gitmeyecekti. Bana şimdi güvenmediği gibi hiçbir zaman güvenmeyeceğini o an anladım. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada, "Bunu ben yapmadım geri zekalı. Yediğin haltı benden başka gören her kimse sizi kayda alıp hepimizi oyuna getirdi," dedim sinirle.

 

Kelimeleri küfredercesine dile getirişim miydi onu paniklendiren bilmiyordum ama şöyle bir şey var ki geç kalmıştım. Berna, "Abim geliyor," dedi panikle. Berna'nın baktığı yere kafamı çevirdiğimde Buğra'nın kalabalığı yararak bize doğru yaklaştığını gördüm. Bu ilk felaketin gelişiydi. İkincisinin gelişi ise hiç beklenmeyen bir anda geldi.

 

Berna ile dikkatimizi Buğra'nın gelişine verdiğimizden Heves'in gelişini görememiştik. Heves bir anda Berna'nın saçına yapışınca düşündüğüm tek şey Berna'nın durumuydu. Onun hamile olduğunu ve bu durumda bir de bebeğin zarar görebileceğini biliyordum. Heves, "Seni küçük kaltak! Demek sevgilimin aklını başından alırsın!" diye bağırdı ve Berna'nın uzun düz saçlarını bileğine doladı.

 

O an için benim müdahale edebileceğimi hiç düşünmemişti. Ne de olsa ben bu okulun duygusuz ve kimseye bulaşmayan o sessiz kızıydım. Fakat kimsenin bilmediği bir şey vardı ki ben kendimi olduğu kadar bir başkasını da savunabilirdim.

 

Berna çığlık attı. Heves onu ele geçirmiş olmanın rahatlığıyla pis pis sırıtırken onun arkasındaki yerimi almıştım. Heves'i saçlarından yakaladım. "Bırak onu," dedim sakince. Canı yansa da gözü dönmüştü bir kere. Uyarımı ciddiye almadı. Bunun üzerine arkadan bacağına sıkı bir tekme attım. Dizlerinin üzerine düştü.

 

Berna bu anı fırsat bilip Heves'in ellerinden kurtulmuştu ki Heves bu sefer beni hedef aldı. "Onunla beraber seni de geberteceğim Sanat!" diye ciyakladı Heves. Saçını bırakmamla beraber ayağa kalktı ve hışımla üzerime yürüdü. Ondan korkmuyordum. Aksine biraz daha zorlarsa ona yapacaklarımdan sonra okul içindeki ününü zedeleyeceğim için benden nefret edecek olmasıyla benden nefret edenlerin sayısını katlamış olacaktım.

 

Heves, "Sende biliyordun! Berna'nın sevgilimle düşüp kalktığını biliyordun! Hatta ona arka bile çıktın! Şimdi sende onunla aynı kaderi paylaşacaksın Sanat Karay!" dedi ve tam bana tokat atmak için elini havaya kaldırdığı sırada bileğinden yakaladım.

 

Reflekslerim iyiydi. Fakat reflekslerimden de iyi olan şey güçlü oluşumdu. Parmaklarım bileğini sıktı. Yüzünü acıyla buruşturuşunu gördüm. "Bir daha elini kaldırırsan o elini kırarım Heves. Bil diye söylüyorum," dedim ve acıdan iki büklüm olmuş kızı serbest bıraktım.

 

Heves'in yanından uzaklaştım. Bir daha bana dokunmaya cesaret edemeyeceğini biliyordum. Bu yüzden Buğra yanımızda bitmeden önce Berna'nın yanındaki yerimi aldım. Berna ağlamaktan kızarmış gözleriyle bana bakarken, "Teşekkür ederim," dedi.

 

"Önemli değil," demekle yetindim. Çünkü asıl sınavımız koridordaki mahşer kalabalığını aşmıştı. Ben bize geleceğine o kadar emindim ki Buğra'nın asıl hedefinin Tolga olduğunu bile çok sonradan fark edebilmiştim.

 

"Tolga!" diye kükredi Buğra. Tolga'nın koridorda olmadığını sanıyordum ama meğer durum öyle değilmiş. Tolga'yı gördüğü an Buğra koşarak Tolga'nın yüzüne yumruğu çaktı. Koridorda çığlıklar yükseldi.

 

Berna, "Ona engel olmalıyız," dedi ağlamaklı bir sesle.

 

"Sen burada bekle. Ben hallederim," dedim tehditkar bir bakış eşliğinde. Heves'in gidişiyle Berna'nın güvende olduğundan emin oldum ve kavgayı ayırmak yerine izleyen ve hatta üzerine kayda alan kalabalığı yararak ilerlemeye başladım. Tam o sırada bir el kolumdan tuttu. Elin sahibine baktığımda Vural ile göz göze geldim.

 

"Bir delilik yapmanı istemem," dedi Vural. Benim niyetimi anlamasına mı yoksa bana engel olmaya çalışmasına mı karşılık laf sokayım bilemediğimden ilk işim kolumu ondan kurtarmak oldu.

 

"İstediğimi yapmakta özgürüm. Buna kavganın arasına girmek de dahil Vural."

 

Vural yeniden kolumu tuttu. Bu sefer beni kendine çekti ve gözlerimin içine baktı. Delici bakışlarım onun gözlerinde gezinirken Vural'ın yüzünün tam ortasına sol taraftan bir yumruk geldi. Ben buna Buğra'nın veya Tolga'nın sebep olduğunu düşünürken meğer durum çok başkaymış.

 

Vural savruldu. Onu kalabalıktan biri tutmuştu. Vural ayağa kalkıp burnunu eliyle kapatırken yumruğu atan kişiye baktım. "Ona bir daha sakın dokunma," dedi Devrim uyarıcı bir tonda ve bunun üzerine elimi tutup beni Vural'ın yanından çekip aldı.

 

Devrim beni Vural'dan uzaklaştırdığında içimde beliren öfkenin de etkisiyle, "Ona neden yumruk attın? Sen aklını mı kaçırdın Devrim?" diye bağırdım. Onu köşeye çekmiş sinirle bakmıştım gözlerine.

 

Devrim ise burnundan soluyordu. Yumruğunu sıkıyordu ve düşünmemek için gözlerini yummuştu. Gözlerini açıp bana baktığında, "Sana kimsenin dokunmasını istemiyorum Sanat. Özellikle de yalanların kirli ellerinin senin tenini lekelemesini istemiyorum," dedi çenesini sıkarak. Söylediklerine bir anlam verememiştim. Ama o beni ardında bırakıp kavgayı ayırmak üzere adımladığında anladım. Devrim Dinçer Demiralp bana değer veriyordu. Nedenini bilmiyordum. Ama bunu biliyordum. O çelik kadar sert kalbinin derinliklerinde bana değer veriyordu. Sanat'a.

 

Devrim'in Buğra'nın ceketinden tutup onu Tolga'nın üzerinden alışını izledim. Buğra sinirden kendini kaybetmiş bir vaziyetteydi ve ben Tolga'yı yerden kaldırmak üzere adımladığımda Devrim olduğum yerde kalmam için bana baktı. Delici bakışları yüzünden olduğum yerde durmak zorunda kaldım.

 

Buğra, "Seni geberteceğim! Sen benim kardeşime!" diye bağırdı ama gerisini getiremedi. Onun yerine Tolga'nın karnına sıkı bir tekme indirmişti ki kalabalığın içinden Berna ağlayarak çıktı. Tolga'yı yerden kaldırdı ve abisi ile arasında durdu.

 

"Bunu yaşamayı ben istedim! Çünkü ben ona aşığım!" diye bağırdı Berna. Buğra sinir krizi geçiriyordu. Kahkahaları yeri göğü inletiyordu ve Devrim onu yeniden Tolga'nın üzerine atlamasına karşı tutuyordu.

 

"Sen ne dediğinin farkında mısın Berna? Beni delirtme!"

 

"Gayet de farkındayım abi! Tolga'ya bir daha dokunursan benim yüzümü dahi göremezsin!"

 

Berna'nın sesi koridordaki uğultuyu bastırmıştı. Onun onca olan şeye rağmen ayakta dimdik durması iyi bir şey olabilirdi. Fakat uğruna abisini çiğnediği kişi buna değmezdi. Tolga güçlükle ayakta dursa da bu onun haksız ve hatta alçak biri olduğu gerçeğini ne yazık ki değiştirmiyordu.

 

Buğra, "Berna saçmalamayı kes! Herkesle olabilirsin ama bu piç kurusuyla asla!" diye gürledi.

 

Berna hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Tam o sırada gittiğini düşündüğümüz Heves'in emin adımlarla bu tarafa doğru geldiğini gördüm. Elinde bir şey vardı. Ne olduğunu tam olarak göremesem de kalabalığı yarıp gelmesine sebep olacak kadar önemli bir şey olduğunu anladım.

 

"Geç kaldın Buğra! Kardeşin sevgilimle işi pişirmekle kalmamış üstüne bir de hamile kalmış!" dedi Heves ve elindeki hamilelik testini Buğra'nın ayağının dibine fırlattı.

 

Etrafta uğultular başladı. Berna'nın hamileliği ortaya çıkmıştı ve tüm bunların içinde beni asıl şoka sokan şey Heves'in bu manzaraya daha yakından şahitlik etmek için hareket ederken yanlışlıkla Yiğit Eren'e çarpması sonucu gördüklerimdi. Yiğit Eren yüzüstü yere kapaklanırken kucağındaki defter düşmüş içindeki sayfalar etrafa saçılmıştı.

 

Gözlerim sayfalardaki resimlere kaydı. Devrim de en az benim kadar şaşkındı. Yerdeki çizimler, Berna'nın videosu ve en sonunda patlayan hamilelik haberiyle Karay Müzik Kolejinde hiçbir şey eskisi olmayacaktı. Yalanlar resitali ile aşığa çıkan sırlara bir yenisi daha eklenmişti. Resitalin şimdiki kurbanı ayağa kalktı. Yiğit Eren!

Loading...
0%