Yeni Üyelik
32.
Bölüm

8.Bölüm: Küçük Bir İyilik

@sevvnuraydn

"Kıpırdamayın!"

Polisler kapımızı açıp bizi arabadan indirirken tek düşündüğüm şey tuzağa düştüğümüzdü. Biri bizi ihbar etmişti ama hangi sebeple? O an aklıma gelen sebep ile polislerin ikisi bizi kelepçelerken bir başkasının bagajı açıp aklımdakini tasdiklemesi bir olmuştu.

"Burada! İhbar doğru!"

Polisin delil torbasına koyduğu şeyi gördüm. Devrim ile birbirimize baktık. Bunun anlamını ikimizi de biliyorduk. Bu işin nerede biteceğini de!

Polisler ikimizi de ayrı araca aldı. Resmen az önce uyuşturucu kaçakçısı konumuna düşmüştük ve ben bunun kimin başının altından çıktığını tahmin edebiliyordum. Sıkıntılı bir nefes verdim. Bileklerimdeki kelepçeye baktım. Yine başa dönmüştüm. Yine!

Adahan sırf kendi başı yanmasın diye bizi yakmayı tercih etmişti. Böyle bir hamlede bulunabileceğini tahmin etmem gerekirdi. Kahretsin! Bunu önceden tahmin etmiş olsaydım şu an emniyete götürülmek yerine Devrim ile çoktan kliniğe varmış olurduk. Asıl kötü olan durum ise savcının Devrim'e de bana da acımayacağıydı. Bu sefer bittik!

Polis aracı hareket etmeye başladı. Emniyete doğru gidiyorduk. Savcının bizi benzeteceği yere doğru gidiyorduk ve kabul etmeliyim ki bu sefer bu işin içinden nasıl sıyrılacağımızı hiç bilmiyorum. Üstüne bir de babamla son konuşmamızın ardından uyuşturucu madde ile yakalandığımı göz önünde bulundurursam onu aramanın iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum. Peki şimdi ne olacak?

Araba emniyetin önünde durana kadar yol boyunca bu beladan nasıl kurtulacağımızı düşündüm. Aklıma gelen tek doğru ihtimal de beni her türlü yakacağından polisler beni yaka paça araçtan indirip emniyete alırken, "Avukatımı istiyorum," diyerek bu ihtimali dile getirmiş oldum.

Rutkay Karay'ın ipten adam alan avukatından başkasının bizi kurtaramayacağı apaçık bir gerçekti. Kabul etmek istemediğim, başvurmak istemeyeceğim ama mecbur kaldığım bir gerçekti. Polis memurlarından biri verdiğim numaradan avukatımı çağırırken odasından çıkan savcı ile göz göze geldim.

Hemen arkamdan da Devrim'in getirildiğini gördüğü an başını umutsuzca iki yana salladı. Bıkkın ve tiksinti dolu bakışları bir yana burada olmamıza şaşırmamıştı. Başımızdaki polis memuruna, "Sanat Karay'ı avukatıyla birlikte sorgu odasına alın," dedi ve odasına geçti.

Devrim'in yanından geçtim. Ona her şeyin yoluna gireceğini söylemek istedim ama daha buna kendim bile inanmazken bunu ona söylemem ne derece tutarlı olurdu? Ona boş bir ümit yerine kalbimi vermiştim. Polisler beni sorgu odasına alırken ona son kez bakmıştım. Şimdi ise sorgu odasında avukatımın gelmesini bekliyordum.

Başım eğikti. Bundan sonra beni bekleyen senaryoları kuruyordum kafamda. Savcının bu sefer sadece beni değil Devrim'i de yakacak olduğu gerçeğini düşündükçe içim daralıyordu. Tek umudum aniden odaya giren avukattı.

"Sanat Hanım," dedi avukat karşımdaki yerini alırken.

"Bana neler olduğunu en ince ayrıntısına kadar anlatın lütfen," diye de ekledi.

Kaybedecek vaktimiz yoktu. Savcının bize tanıdığı süre kısıtlıydı. Işık'ı bulmam için verilen süre kısıtlıydı. Her ne kadar beraat etsemde dava hala kapanmış değildi ve bu davanın kapanması tamamı ile bana bağlıydı. Bunun bilinciyle donuk bakışlarımı karşımdaki adama yönelttim.

“Devrim ile beraber okuldan çıkmış arabayla kliniğe doğru giderken polisler önümüzü kesti," diyerek başladım olan biteni anlatmaya.

"Polisler önünüzü mü kesti? Neden peki?"

"Biri bizi ihbar etmiş. Arabanın bagajından uyuşturucu çıktı."

Avukat söylediğim şeyden sonra sıkıntıyla gözlerini yumdu. "Uyuşturucuyu siz mi koydunuz peki?" diye sordu büyük bir soğukkanlılıkla. Başımı olumsuz anlamda salladım.

"Hayır. Biri arabanın bagajına uyuşturucu poşetini koyduktan sonra bizi ihbar etmiş."

"Bakın Sanat Hanım. Uyuşturucu madde sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmi bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır. Bunun ne kadar ciddi bir durum olduğunun farkında mısınız? Eğer o poşeti arabaya siz veya Devrim Bey koyduysa bunun cezası en az on yıl."

"Sana biz koymadık dedim! Biri bize tuzak kurdu!"

"Size tekrar ve son kez soruyorum Sanat Hanım. Bana karşı dürüst olmanızda fayda var."

"Dürüstçe söylüyorum zaten. Bagajımıza uyuşturucuyu koyan bir başkasıydı. Bize tuzak kuruldu," dedim dişlerimin arasından.

"Babanız önceki olaylarınızı anlatmıştı. Bunu da göz önünde bulundurursak bana karşı dürüst olmanızda fayda var."

Babanız önceki olaylarınızı anlatmıştı! Kafamın içinde defalarca kez yankılandı bu cümle. Şakaklarımda keskin bir sızı olarak kaldı. Kendimi tutamadım. Elimi öyle sert bir şekilde masaya indirdim ki tüm oda bu sesle inledi.

"Çık dışarı!"

"Sanat Hanım..."

"Sana çık dışarı dedim!"

Avukatı odadan kovmamın üzerine savcı girdi odaya. Her zamanki memnuniyet dolu ifadesiyle karşımdaki sandalyeye kuruldu ve, "Bakıyorum da durum avukatı bile kovacak kadar ciddiymiş Sanat Karay," dedi.

Elindeki dosyaya bir göz gezdirmiş sonrasında her zamanki ciddi ifadesiyle, "Bagajdan tamı tamına 256 gram ağırlığında uyuşturucu hap çıkarılmış," diyerek başladı sözlerine.

Dosyanın kapağını kapatırken, "Ne hikmetse içinde Devrim ile senin olduğun arabanın bagajından çıkmış bu haplar," diye de devam etti.

"Olayla alakamız yok."

"Buradan bakınca öyle görünmüyor ama."

Sıkıntılı bir nefes verdim ve, "Hapları bagaja başkası koydu. Sonra da bizi ihbar etti," dedim.

Savcı alaycı bir kıkırtının ardından, "Resital dosyasından sonra suçsuz olduğun anlaşılıp da tahliye olmana en çok ben sevinmiştim Sanat Karay. Çünkü senin gibi zeki ve tuttuğunu koparan genç bir kızın geleceğinin kararmaması gerekiyordu ama şimdi görüyorum ki senle Devrim bir beladan ötekine koşmakta epey bi ısrarcısınız," dedi.

"Durum tam olarak öyle olmadı."

"Öyleyse nasıl oldu? Ben sana Işık'ı bul dedim! Işık'ın yaşadığını ispat edebilseydin okulundaki herkese masum olduğunu kanıtlayabilirdin ama sen tam dosyadan adını çıkartmışken suçsuz olduğun ortaya çıkmışken kendini yeniden yaktın! Bu sefer çok daha büyük bir şeyle!"

"Bunu biz yapmadık. Biri bize tuzak kurdu."

"Öyleyse kim yaptı? Bana isim ver Sanat Karay."

Sıkıntılı bir nefes verdim. Eğer şimdi savcıya gereken ismi vermezsem içeri girmekle kalmaz Devrim'in şartlı tahliyesini de yakmış olurdum. Sırf bu yüzden ona istediği ismi verecektim ki odanın kapısı açılmış içeri giren polis memuru, "Savcım uyuşturucuyu arabaya kimin koyduğunu bulduk," dedi.

"Tamam geliyorum," dedi savcı ve polis memuruna dışarı çıkması için başıyla işaret verdi. Daha sonra bana baktı ve, "Sanat Karay'ı nezarethaneye alın. Tabii Devrim Dinçer Demiralp'i de," dedi ve odadan çıktı.

Onun gidişiyle polis memuru beni alıp nezarethaneye götürdü. Yeniden demir parmaklıkların arasında buldum kendimi. Uzun ahşap oturma yerine oturdum ve beklemeye başladım. Devrim'i beklemeye başladım. Onun gelmesini beklemeye başladım.

Bir süre sonra onu getirdiler yanıma. Kapıyı açtılar. O yanıma geldi ve kapı yeniden kapandı. Bu sefer aramızda duvar yoktu. Birbirimize dokunmamıza, birbirimizi görmemize engel olan hiçbir şey yoktu. Sadece özgürlüğümüzü aldılar bizden. Ama hiçbir şekilde bizi birbirimizden ayıramadılar.

"Devrim," dedim neredeyse fısıltıyla. Yanıma gelip oturdu. Önceki gibi aramızda duvar olmayışı içinde bulunduğumuz duruma rağmen onu rahatlatmıştı.

Gözlerime baktı ve, "İyi misin?" diye sordu. Başımı hafifçe sallamakla yetindim.

"Savcı uyuşturucuyu arabaya kimin koyduğunu bulduğu için bizi de burada daha fazla tutmazlar. O zaman daha da iyi olurum," dedim Devrim'e.

"Biz cinayetle bile suçlandık Sanat. Bundan da aklanırız."

Devrim'e, "Bende öyle umuyorum Devrim ama ya bir aksilik olursa ve suç yine bizim üzerimize kalırsa diye düşünmeden edemiyorum. Son olanlardan sonra böyle bir ihtimal de var," dedim.

"Her zaman ikinci bir ihtimal vardır Sanat. Özellikle de söz konusu biz olunca."

Sıkıntılı bir nefes ve derin bir iç çekişin ardından bana, "Yukarıda ne oldu?" diye sordu. Avukata bağırıp odadan kovduğumu bir şekilde duyduğu belliydi.

"Avukatı kovdum," diyerek başladım sözlerime.

"Sanırım tek kurtulma şansımızı da kendi ellerimle kaybettim."

"Dünyadaki tek avukat o değil Sanat."

"Evet değil ama işinde iyiydi. Bizi buradan kurtarabilecek kadar iyiydi."

"Eğer sen kovduysan vardır bir sebebi."

Devrim'in bıyık altı güldüğünü gördüm. Muhtemelen o anı hayal etmişti. Benim avukatı bağıra çağıra odadan kovuşumu hayal etmişti. Ona, "Bu kadar güleceğinizi bilseydim daha önceden söylerdim Devrim Dinçer Demiralp," dedim imayla.

"İyi ki avukatı kovmuşsun Sanat Karay. Yoksa seninle bu kadar uzun süre yalnız kalma şansım olmazdı."

"Anlaşılan o ki seninle bir süre burada başbaşayız Devrim Dinçer Demiralp."

Devrim'in dudaklarında sıcak bir tebessümün belirdiğine şahit oldum. O an hiçbir ateş bizi yakamazmış gibi hissettim. Hiç kimse bizi ayıramazmış gibi hissettim. Ne yalanlar ne ihanetler ne de Işık bizi ayırabilirdi.

Çünkü biz ait olduğu bedenleri arayan iki kayıp ruhtuk. En sonunda birbirimizin bedenlerine hapsolduk.

Şimdi de yaşanan onca şeye rağmen yine bir aradaydık. Yan yanaydık. Bu sefer aramızda duvarlar yoktu. Aynı yerde kapana kısılmıştık. Aynı yerde bir yalandan kurtulmayı bekliyorduk. Aynı yerde...

"Gençler," dedi biri birden.

Demir parmaklıkların ardından bize bakan kişiye bakınca hayatımın şokunu yaşadım. Onun tüm bunları nereden bildiğini merak ettim. Bizi nasıl bulduğunu, buraya neden geldiğini merak etmiştim ki polis memurlarından biri gelip kapıyı açtı.

"Yukarıda ifade dosyalarınızı imzaladıktan sonra çıkabilirsiniz," dedi polis.

Devrim ile beraber polisin yanı başında duran Buğra'ya baktık. Adahan'ın en yakın dostuna, uyuşturucu yüzünden klinikte yatan Berna'nın abisine, yalanlar resitalinin kurbanlarından birinin sevgilisine baktık birlikte.

Demir parmaklıkların arasından çıktık. Buğra'nın yanında durduk. Bize, "Bu benden size küçük bir iyilik," dedi imayla.

Hep beraber yukarı çıktık. İfade dosyalarımızı imzaladıktan sonra Buğra'nın buraya tek gelmediğini anladım. Vural da buradaydı ve hatta Buğra'yı da buraya o getirmişti. Şimdi taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor.

Dördümüz emniyetin kapısından çıkar çıkmaz, "Benim arabayla gidiyoruz," dedi Buğra. Az öteye park edilmiş siyah spor arabanın kilidini açtıktan sonra benle Devrim arkaya Vural öne olacak şekilde arabaya geçtik. Kim bilebilirdi ki bu küçük iyiliğin her şeyin başlamasında etkili olacağını.

"İyi misin Sanat?" diye sordu Vural kafasını arkaya uzatırken.

"O gayet iyi," diyerek benden önce davrandı Devrim. Ses tonu bu durumdan ne kadar hoşnut olduğunu belli ediyordu. Özellikle de Vural'a yiyecekmiş gibi bakması onca olan biteni unuttuğunu ve Vural'ı kafaya taktığının en büyük göstergesiydi.

Vural sinir bozukluğuyla önüne dönerken Buğra kemerini takıp arabayı çalıştırdı. Ona, "Nereye gidiyoruz?" diye sorma ihtiyacı hissettim.

"Kliniğe," diyerek yanıtladı sorumu Buğra. Bunun üzerine dördümüz kliniğe doğru yola çıktık. Yalanları bitirmek ve ihanetler müzikalini başlatmak üzere...

Onlara kendimi inandırmak üzere bir yolculuğa çıkmıştık. Şimdi ise Vural'ın resitalde Işık'ın yanında yer almasının ardından benden taraf olduğunu ve Buğra'nın da bundan sonra yanımızda olacağını hissediyordum.

Biraz yol gitmiştik ki, "Nezarethaneye düştüğümüzü nereden bildiniz?" diye sordum.

"Bana Vural haber verdi. Adahan'ın Devrim'in arabasının bagajına uyuşturucuyu koyduğunu okul kamerasında gören savcı da sizi serbest bıraktı."

"Okul kamerası mı?" diye sorduğum an Vural ile dikiz aynasında göz göze geldim. Nasıl ki Işık'ın yaşadığını savcıya gösteren oysa şimdi de uyuşturucu meselesinde bizi kurtaran oydu.

"Peki Vural sana haber verdi diyelim. Sen neden bize iyilik yapıyorsun? Bu işten çıkarın ne?" dedi Devrim bunun üzerine.

Buğra dikiz aynasından Devrim'e ters bir bakış attı. "Kardeşim o piç yüzünden bu halde. Ayrıca Berna da Yağmur da bana olanı biteni anlattı. Vural da öyle," dedi Buğra. Bu işten bir çıkarı olmadığını ve hatta Işık'ın yaşadığı öğrenerek Devrim ile benim de masum olduğumuza inandığını anladım. Buğra da artık bizden taraftı. Tabii Vural, Yağmur ve Berna da.

"O halde bize gerçeği ortaya çıkarmada yardım edeceksiniz," dedim bana bir cevap vermeleri gerektiğini vurgulayarak.

"Ben her zaman senden tarafım Sanat," dedi Vural.

"Sana sormadı," diyerek atıldı Devrim.

"Ben gerçeğin ortaya çıkması için elimden geleni yapacağım. Tabii Yağmur ile Berna da öyle," dedi Buğra.

Düşüncelerimde haklı olmak beni rahatlatmıştı. Masum olduğumuza inanlar vardı artık. Diğerlerine de bunu gösterecektik. Işık'ı bulacak, onu ortaya çıkaracak ve müzikali sonlandıracaktık.

Karanlık uykudan uyandı. Sırada ışıkları açmak var.

Herkese, "O zaman oyunu bu sefer bizim kuracağımızın farkındasınızdır diye düşünüyorum," dedim.

Buğra hafifçe başını salladı. Vural zaten oyundaydı. Devrim ile bense oyunun başında. Şimdi hepimiz üzerimize düşeni yapmak üzere kliniğe gidiyoruz. Berna'yı ve Yağmur'u almaya, oyunu yeniden kurmaya gidiyoruz.

Planı çoktan yaptım. Geriye sadece uygulamak kalmıştı. Yol ise normalden daha kısa sürdü. Buğra arabayı kliniğin önüne park etti. Hepimiz arabadan inmiş kliniğin kapısına bakmaya başlamıştık. Devrim dışında kimse buranın benim için ne ifade ettiğini bilmiyordu. O bile bir kısmını biliyordu. O bile...

Bana, "Bizi arabada bekleyebilirsin," dedi fısıltıyla.

"Sonuçta amacımıza ulaştık. Onlar sana inanıyor."

"Sadece bana değil Devrim. Onlar artık bize inanıyor. Sanat ile Devrim'e."

Soluk mavi gözlerime baktı. "Diğerleri de inanacak. O zaman herkes karanlığın aslında ne kadar güzel olduğunu görecek," dedi Devrim. Parmaklarının tersiyle yanağıma dokundu. Küçücük bir dokunuşuyla bile içimde yeni bir hayat filizleniyordu. Şimdi ise o hayatın bana verdiği güçle içeri geçeceğim.

"Seninle gelmek istiyorum Devrim Dinçer Demiralp," dedim birden.

Elimi tuttu. Beni yanına çekti ve, "Yanımdan ayrılma Sanat Karay," dedi uzakta duran Vural'a kısa bir bakış attıktan sonra. Dördümüz beraber içeriye girmiş Berna'nın kaldığı odaya geçmiştik.

Berna çoktan üstünü değiştirmiş yatağın üzerinde oturmuştu. Yağmur da hemen yanı başındaydı. Bizi görünce ikisi de ayaklandı. Herkesin yüzünde aynı ciddi ifadeden vardı. Herkes bizi neyin beklediğinin bilincindeydi ama tüm bunlara rağmen hiçbirimizin pes etmeye niyeti yoktu.

Gerçekler ortaya çıkacaktı. Işık ortaya çıkacaktı. Tüm resitalin yalanlarını benim değil onun planladığı ortaya çıkacaktı. Bunun için hep birlikte hareket edecektik. Hep birlikte...

Onlara ne yapacağımızı anlattım. Herkes üzerine düşeni yapmaya hazırdı. Nasıl ki resitali Işık başlattıysa Müzikali başlatan bizler olacaktık.

"Ben kızlarla gidiyorum. Sizde arkadan gelirsiniz," dedi Yağmur Buğra'ya. Buğra hafifçe başını salladı. Sevgilisinin yanağına küçük bir buse bıraktı ve, "Okula geçtiğinizde dikkatli olun," dedi.

Yağmur ile Berna'nın peşinden odadan çıkıyordum ki Devrim, "Sana güveniyorum. Her şeyi ortaya çıkaracaksın," dedi arkamdan. Dönüp ona baktığımda tıpkı sırtımı yasladığım o duvar gibi ne zaman arkamı dönersem döneyim her daim arkamda olacağını biliyordum. İşte bana bu kadar güven veriyordu Devrim Dinçer Demiralp.

Ona son kez baktım ve kızlarla beraber odadan çıktım. O kliniğin koridorlarında bu sefer özgürce yürüdüm. Damarlarımda ilaçlar olmadan, yanımda beni buraya esir eden insanlar olmadan bu sefer özgürce yürüdüm kliniğin koridorlarında. Bir yanımda Yağmur diğer yanımda Berna vardı. Üçümüz klinikten ayrılmış Yağmur'un arabasına geçmiştik.

Yağmur arabayı çalıştırırken Berna ile bende arkaya geçmiştik. Berna, "İlk kimden başlıyoruz?" diye sordu birden. Başımı çevirip ona baktığımda son olan olayı aşmış yeniden resitalin kurbanı o kız oluvermişti.

"Adahan'ı tehdit edebileceğimiz koz artık elimizde yok. Bu yüzden sıradaki kişi belli," dedim donuk bir ifadeyle.

"Korkut," dedi Yağmur önden.

"Ama Korkut okulda bile değil. Onu nasıl oyuna getirebiliriz ki?" diye çok doğru bir noktaya parmak bastı Berna.

"Korkut'un can damarını hedef alacağız. Oyunun ilk aşamasını onun üzerinden kuracağız," dedim dikiz aynasından Yağmur'a bakarak.

"Merve," dedi ikisi de aynı anda.

Hedefimiz Merve'ydi. Onun üzerinden Korkut'a ulaşacak onun sayesinde Işık'ı bulmadaki ilk adımımızı atmış olacaktık ama bu düşündüğümüz kadar kolay olmayacaktı. Çünkü Işık bulunmak istemiyordu. Tek yol onu ortaya çıkmaya mecbur bırakmaktı.

Berna, "Merve'yi neyle köşeye sıkıştıracağımızı biliyorum," dedi birden.

Berna'nın Merve hakkında onu köşeye sıkıştıracak kadar büyük ne bildiğini merak ettim. Başımı çevirip ona baktığımda gözlerinde çakan şimşekler aklıma bir şeyin gelmesine neden oldu. Adahan'ın sözlerinin!

Eğer Adahan bize doğruyu söylediyse -ki böyle bir durumda yalan söylemediğine eminim- Merve'nin sırrı ortadaydı. Bunun anlamı şuydu: Berna'nın Tolga'nın yanında gördüğü kız Merve'ydi!

Berna, "Merve'yi Tolga üzerinden tehdit edeceğiz," dedi.

Düşüncemde haklı çıkmak bir yana duyduğu isimle şoke olan Yağmur, "Tolga mı? Onun Merve ile ne ilgisi var?" diye sorma ihtiyacı hissetmişti.

Berna ise, "Tolga onca olan şeyden sonra gizli gizli Merve ile görüşüyor," dedi güçlükle.

Tolga'nın ne derece iğrenç bir insan olduğunu biliyordum ama en yakın arkadaşının sevgilisiyle olabileceğini hiç düşünmemiştim. Şimdi ise Merve ile aralarında olanları öğrenmek bir yana Merve'yi tarafımıza çekebilmek için Korkut faktörünü kullanacaktık.

"Pekala madem ilk Merve'den başlıyoruz o zaman neden şimdiden okula gidiyoruz? Okul kapanalı çok oldu," dedi Yağmur.

"Okul öğrencilere kapalı ama bana değil," dedim dümdüz.

Ne Yağmur ne de Berna okulda yaşadığımı bilmiyordu. Bilmeyeceklerdi de. Onun yerine sadece okulun sahibinin kızı olmanın avantajını kullandığımı düşüneceklerdi. Onlara, "Şimdiden okula gitmemizin bir sebebi var. O da kimse yokken başta Merve olmak üzere diğer herkesi oyuna dahil etmek," dedim ve iyice arkama yaslandım.

Kızlar bunun üzerine bir şey söylemediler. Yolculuğumuzun geri kalanı oldukça sessiz geçti. Araba okulun demir sürgülü kapısının önünde durdu. Kızlarla arabadan inmiş Devrim, Vural ve Buğra'nın gelmesini bekliyorduk. Onların da gelmesi çok uzun sürmedi.

Buğra, "Nereden başlıyoruz?" diye sordu. Arabasının bagajını açarken hepimizin başında toplanmıştık ki, "Herkes ne yapmasını gerektiğini biliyor," dedim.

Buğra bagajından bize istediğim malzemeleri verdikten sonra hep beraber Vural'ın kameraları etkisiz hale getirmesinin üzerine okula giriş yaptık. Koridorlarda Işık'ın dolaştığını ve bizi izlediğinin bilincinde hep beraber koridorda emin adımlarla yürümeye başladık.

Hep beraber Merve'nin okul dolabının önünde durduk. Buğra okulda Adahan'ın sakladığı başka haplar da olup olmadığına bakmak üzere yanımızdan ayrılırken Devrim ise Merve'nin dolabının kilidini açtı.

Yağmur kendi el yazısıyla ona söylediklerimi bir kağıda yazdı ve kağıdı dolabının içine bırakmamızın ardından dolabı yeniden kilitledik. Berna da söylediğim bir başka notu kendi ağzından olduğunu belli edecek şekilde Tolga'nın dolabına yerleştirdi.

Oyunun ilk basamağı hazırdı. Bunun üzerine hepimiz okuldan çıkmış Buğra'nın başka hap olmadığından emin olması üzerine yeniden arabaya geçmiştik ama bu sefer Buğra, Berna ile Vural'ı yanına almıştı. Benle Devrim de Yağmur'un arabasına geçmiştik.

Yağmur, "Sizi nereye götürmemi istersiniz?" diye sordu.

"Bizi yol üstünde bırakırsan çok iyi olur Yağmur," dedi Devrim.

Bunun üzerine Yağmur bizi yol kenarında bir yerde bıraktı. Bulunduğumuz yere baktığımda Devrim'e, "Özellikle yaptın öyle değil mi?" diye sormadan edemedim.

"Şüphen mi vardı?" dedi Devrim imayla.

Elimden tutmuş beni sinema biletlerinin satıldığı gişeye doğru götürüyordu. Beraber gişeye gittiğimizde bana, "Sen beni içeride bekle," dedi Devrim. Bunun üzerine içeri girip salonların önünde onun biletlerimizi almasını bekledim.

Onun gelişiyle birlikte salona geçtik. Salon bomboştu ve filmin başlamasına çok az bir zaman kalmıştı. Devrim ile beraber ortalarda bir yere oturup filmin başlamasını beklemeye başlamıştık ki ona, "Sinema işini ne ara planladın?" diye sormadan edemedim.

"Planlamadım. Aniden gelişen bir şeydi. Ayrıca sevgilimle hiç sinemaya gitmediğimi fark ettim."

"Doğru. Sevgilinle nezarete bile girdin ama bir kez olsun sinemaya gitmedin Devrim Dinçer Demiralp," dediğimde bu söylediğime gülmüştü.

"Haklısın. Hatta sevgilimle ormanda kaybolmamın yanı sıra bu sabah arabamdan çıkan uyuşturucu yüzünden az kalsın ikimizde hapsi boyluyorduk. Buna inanabiliyor musun Sanat Karay?"

"Sevgilinle problemlerin var diye yorumladım. Hiç sinemaya gitmemeniz bir yana sürekli başınızı derde sokmanız ne derece normal?"

"Sadece sinemaya gitmemiş olarak kalsaydı keşke tüm bunlar. Biz sevgilimle birbirimize hiç sarılmadık. Ona onu ne kadar çok sevdiğimi her an söylemek isterken bunu yapamadım. Herkesin yaptığı pek çok şeyi ben yapamadım. Sevgilimin saçını bir kez bile okşayamadım mesela. Onun kokusunu içime doya doya çekemedim. Onun dudaklarını bir kez bile öpemedim. Halbuki ben en çok onun gülümsemesini seviyorum."

Devrim'in sözleriyle karanlığa gömülen salonda içimdeki cesaretin de etkisiyle, "Bundan sonra sevgilinden ayrı kalmayacaksın Devrim Dinçer Demiralp," dedim ve ona doğru yaklaştım.

Karanlıkta parlayan gözleri benimkilerdeydi. Parmakları usulca yanağımda gezinirken çenemi tutup beni kendine yaklaştırdı. Dudaklarımın onunkilere değişi, beni şefkatle ve dizginlenemez bir arzuyla öpüşü sanki bir rüyaydı. Sanki ben o anı hiç yaşamamışım da kendi hayal ürünümmüş gibiydi her şey ama aslında tüm bunlar gerçekti. Tabii bundan sonra yaşanacaklar da.

Devrim'in dudakları benimkilerden ayrıldığında gözlerimi açtım. Tatlı bir sersemlik çökmüştü üzerime. Onunsa gözlerinde bu anın mutluluğu vardı. Parmakları usulca yanağımı okşadı. Sanki kırılgan bir objeyi tutuyordu. Öylesine nazik öylesine temkinliydi ki ilk kez parçalara ayrılmaktan korkmadığımı hissettim.

"Sanat," diye fısıldadı.

"Sanat'ım," diye de devam etti.

Tam bana yeni bir şey söyleyeceği sırada ekrandan gelen ışıkla gözlerimizi o tarafa çevirdik ve işte rüya tam da o an sona erdi. Film yerine gerçekler başladı. Küçük bir kesitin her şeyi tepetaklak edeceğini kim bilebilirdi ki?

O küçücük kesit gerçeklerdi. Gerçekler ise rüyayı sonlandırandı. Karanlığın uykusu gerçeklerle bitti. Demir Alp'in sihri bozuldu. Her masal mutlu sonla biterken onların masalı mutsuz sonla bitti. Sanat ile Devrim'in aşkı bir daha bir araya gelmemek üzere o sinema salonunda bitti.

Loading...
0%