33. Bölüm

9.Bölüm: Yerinde Olsam

Şevval Nur Aydın
sevvnuraydn

"Senden birini araştırmanı istiyorum ama öncelikle bu konuştuklarımızın aramızda kalacağına ve Rutkay Karay'ın bunu bilmeyeceğine dair bana bir söz vermeni istiyorum."

Sinema salonunda ekranda ben vardım. İlk bu cümleleri sarf etmiştim ki avukatın sorusuyla, "Devrim Dinçer Demiralp," dedim ve o an yanı başımda oturan Devrim'e çevirdim bakışlarımı.

Gözlerini bir an bile izlediği şeyden ayırmamıştı. Pürdikkat ekrandaki görüntüyü izliyordu ki avukatın ikinci telefonunu açış anım belirdi. Avukata, "Onun hakkında tek bilmek istediğim şey adli sicil kaydı. Başka bilgiye gerek yok," demiştim. Bana anlattıklarını dinlemiş sonrasında onu susturup öğrendiklerimi sindirebilmek için telefonu kapatmıştım. Video tam da o anda bitti. Tabii Devrim ile olan diğer her şeyle beraber.

Karanlık salonda ona baktım ve, "Düşündüğün gibi değil," dedim ama bu Devrim için yeterli değildi. Yetmesini de beklemezdim zaten. Onun ayağa kalkıp hışımla sinema salonundan çıktığını gördüm. Peşinden koştum. Onu gitmeden yakalayabildim. Tam önünde durdum. Gözlerinin içine yarattığım hayal kırıklığına baktım.

"Bilmediğin şeyler var," diyerek başladım sözlerime.

"Savcı bana kameralardan Işık'ın kaçırılış anını gösterdikten sonra senin içeriye alışkın olduğunu söyledi."

"Sende gidip beni avukatına araştırttın öyle mi?"

"Sadece bunun doğru olup olmadığını sordum. Biliyorum bu yaptığım çok yanlış ama mecburdum Devrim. Eğer bunu öğrenmeseydim her şey daha da kötü olacaktı."

"Bana sorabilirdin! Gelip bana savcının yaptığı imayı sorabilirdin Sanat."

Devrim haklıydı. Her şeyi gidip ona sorabilirdim ama o an bunu düşünebilecek kafada değildim. Daha doğrusu kendimi yakmadan önce arkamda onu bıraktığımda kendini suçlamasının önüne geçmek istemiştim ama bunu başaramadım. Hiçbir şey nasıl ki gizli kalmıyorsa bu da gizli kalmamıştı. Devrim ona ihanet ettiğimi öğrendi.

Gözlerime bakarak, "Bana sen anlatana kadar soru bile sormamamı istemiştin ama görüyorum ki aynı şey benim için geçerli değilmiş Sanat Karay," dedi.

Arkasını dönüp yürümeye başladı. Yolun sonuna doğru nereye gittiğinin bilinçsizliğiyle yürümeye başladı. Sıradaki ihanetin benimki olacağını ve bizi paramparça edeceğini kim bilebilirdi ki?

Onun peşine takıldım. O ne kadar inatçıysa bende en az onun kadar inatçıydım. Aramızda bir hayli mesafe olsa da onu rahatlıkla görebiliyordum. Onu yakalamam an meselesiydi ki Devrim önüne gelen ilk taksiye binip gitti ama bu onun peşini bırakacağım anlamına gelmiyordu.

Yola doğru koştum. Boş bir taksiyi durdurup Devrim'in içinde bulunduğu taksiyi takip etmesini söyledim. Taksici hızla diğer taksiyi takip ederken telefonuma gelen bildirimle ekrana bakma ihtiyacı hissettim.

Cüneyt Hoca: Yarın sabah olacak olan provamız öğleden sonraya alınmıştır. Bu yüzden kimse provaya geç kalmak gibi bir hataya düşmesin!

Gözlerimi devirdim. Telefonumu sinirle cebime tıkmamın ardından Devrim'in taksiden indiğini gördüm. Cebimden çıkardığım parayı taksiciye verip aceleyle taksiden indim.

Devrim'in peşinden gittim. Bir süre onu takip ettim ve en sonunda onu evine girerken yakaladım. Bana, "Çok inatçısın," dedi. Sanki kendisi böyle bir durumda olsa aynı şeyi yapmazmış gibi...

"Beni dinlemek zorundasın Devrim Dinçer Demiralp," dedim işaret parmağımı gözünün önünde sallarken.

Devrim bu yaptığımı görmezden geldi. Havada salladığım elimi tutup beni içeri çektiği gibi kapıyı kapattı. Daha sonra beni merdivenlerden yukarıya doğru çekiştirdi. Beraber odasına girdik. Kapıyı kapattı ve bana baktı.

"Seni dinliyorum," dedi kelimeleri özellikle vurgulayarak.

"Özür dilerim," dedim birden.

"Bunu yapmamam gerekirdi. En baştan her şeyi sana sormam gerekirdi ama geçmişi değiştiremem Devrim. Hatamı nasıl telafi edebilirim onu da bilmiyorum. Çünkü daha önce yaptığım hataların hiçbiri bir başkasını etkilemedi. Hep benden bir parça eksildi ama şimdi durum farklı. İlk kez yaptığım bir hata sevdiğim birini incitti ve ben ilk kez birini kendi hatamdan dolayı kaybetmekten korkuyorum Devrim."

Devrim öylece gözlerime baktı. Soluk mavi gözlerime bakarken onu ne kadar kırdığımı daha iyi anladım. Kalbimin sıkıştığını hissettiğim o anda, "Ben bunu senden duymayı beklerdim. Hevesle seni sinemaya götürdüğümde Işık yüzünden öğrenmeyi değil," dedi sakince.

Yutkundum. İlk kez bir şey için korkuyordum. Onu kaybetmekten korkuyordum. Bir daha yanımda durmamasından, beni sevmemesinden korkuyordum. Halbuki iki ay öncesine kadar onu yanımdan uzaklaştırmak için her şeyi yapmıştım. Üstüne sırf o zarar görmesin diye onu ardımda bırakmıştım. Peki ama neden canım o zaman değil de şimdi yanıyor?

"Beni affetmeyeceksin öyle değil mi?" diye sordum güçlükle.

Sözcükler boğazımda düğümlendi. Nefes alamadığımı hissettiğim o anda Devrim yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdı. Kulağıma doğru eğildi ve, "Bitti," diye fısıldadı. Bitti!

O tek kelimenin ardından, "Şimdi git," dedi Devrim Dinçer Demiralp. Şimdi git!

Olduğum yere ayaklarımdan çivilendiğimi hissettim. Ruhumun bedenimden ayrıldığını, kalbimin bu acıyla kasıldığımı hissettim. Soluk mavi gözlerim son kez ona baktı. Kapıyı ne zaman çarpıp çıktığımı bile hatırlamıyorum. Tek hatırladığım şoförün beni evime bırakmayı teklif etmesi ve benim tek kelime bile etmeden yola koyulmamdı.

Kaldırımda öylece amaçsızca yürüyordum. Buradan okula nasıl dönerim bilmiyordum bile. Öylece yürüyordum. Az önce olanı ve yaptığım hatayı düşündükçe kendimden nefret ediyordum. Işık'ın bunu bana karşı kullanacağını bilemezdim ama şöyle bir gerçek var ki en ağır ihanet benimkiydi.

Yolda amaçsızca yürürken telefonumdan okulun konumuna baktım. Yürüyerek anca bir saatte varabilirdim. Hava her ne kadar kararmaya başlamış olsa da umurumda bile değildi. Vaktim vardı. En önemlisi de kafamdaki düşünceler yüzünden kaç saat yol gittiğimi hatırlamıyordum bile.

Okulun kapısından girip özel yerime geçtiğimde sanki her şey anlamını yitirmiş gibi hissettim. Sanki dünyanın tüm renkleri kaybolmuş gibi hissettim. Sanki her şey ruhumun karanlığına boyanmış da tüm güzel şarkılar, sözler susmuş gibi hissettim.

İkimizin gizli yerinde öylece durdum. Sonra da gidip üzerimi değiştirdim. Okul dolabımdan kulaklığımı alıp geri döndüm. Ellerime bandajlarımı sarmaya başlamıştım ki aklıma bandajlarımı çıkarttığım an Devrim'in bileklerimdeki izlere bakışı geldi. Bana hiçbir şey sormamıştı hatta ben anlatana kadar sormayacağına dair söz vermişken ben ona ihanet etmiştim. Ben Devrim'e ihanet ettim.

Bandajlarımı sarmayı bitirir bitirmez kulaklığımı taktım. Rastgele bir şarkı açıp kum torbasının karşısına geçtim. İlk yumruğu indirdiğim an içimde bir şeyler kırıldı. Sonraki attığım her yumrukta içimdeki kırılan her parça yeni bir kesik, yeni bir dikiş oldu ruhumda.

Şarkının melodisine odaklanmaya çalıştım. Bir tekme attım kum torbasına. Sonra bir tane daha derken art arda indirdim yumruklarımı. Ellerim uyuşana dek, bedenim yorgun düşene dek durmadım. En sonunda bir köşeye geçip yere çöktüm. Şarkı kendiliğinden değişti. Sıradaki şarkının adını biliyordum. Bu şarkının adı: Farkında Değildin

Karanlık yüzümü göremedin

Sessizce saklarım yeminlerimi

Bırakmadın hiç bende beni

Farkında değildin

Beni sen değiştirdin

Devrim de beni değiştirmişti. Yaşamayan bir bedene yaşamı getirmişti. Hissiz bir ruha aşkı bahşetmişti. Zarar görmüş bir bedeni iyileştirmiş o bedeni sevmişti. O hissiz ruhu sevmişti. Ruh ise ona ihanet etmişti. Şimdi ne ruh kaldı geriye ne de Devrim.

Öylece boşluğa bakıyordum. Nefes nefese bir halde onu kaybettiğimi kendime kabul ettirmeye çalışıyordum ama sandığım kadar kolay olmayacaktı. Tüm benliğim ondan ibaret olmuşken ondan ayrılmak beni paramparça etmişti. Şimdi ise dağılan her bir parçamı nasıl toplayacağımı bilemeyecek bir halde öylece boşluğa bakıyorum.

Ne ara sabah oldu ne ara telefonumun alarmı çaldı hiç bilmiyorum. Tek hatırladığım sabaha kadar gözümü hiç kırpmadığımdı. Ayağa kalkmış soyunma odasına doğru ilerlerken bir ses duydum. Adım sesleri!

Devrim'in dönmüş olabileceğini düşündüm ama öyle olmadı. Devrim gelmedi yanıma. Bu adımların sahibini biliyordum. Her ne kadar onu göremesemde bir yerden beni izlediğini biliyordum. Işık buradaydı!

Işık'ın beni izlediğinin bilincinde her zamanki umursamaz tavrımı takınıp soyunma odasına girdim. Kapıyı kapattım. Duşumu alıp okul kıyafetlerimi giyindim. Saçlarımı kuruturken bir yandan da saate bakıyordum. Okulun başlamasına daha vardı. Bahçeye çıkmama yetecek kadar zamanım vardı.

Saçlarımı kurutup omuzlarıma saldıktan sonra kulaklığımı takıp gizli yerimden çıktım. Işık'ı orada bıraktım. Okulun koridorlarından geçip bahçeye çıktım. Yeni bir şarkı ve yeni bir okul günü daha. Müzikale kalan son 3 gün. Işık'ı bulmak için kalan son üç günüm.

Bahçedeki bankta oturmuş öğrencilerin okula gelişlerini izlemeye başlamıştım. Tolga, Heves, Ela, Açelya peş peşe okula giriş yapmışlardı ki hemen arkalarından Alperen, Polen, Müjde, Miray ve Serdar'ın geldiğini gördüm. Yavaş yavaş tüm kurbanlar okula teşrif ediyordu ki Buğra'nın arabası içeriye giriş yaptı.

Yağmur, Berna ve Buğra arabadan inmiş okula doğru yürürken Vural ile Umut çıkageldi. Umut Işık'tan dolayı yüzüme bile bakmazken Vural gelir gelmez soluğu yanımda almıştı. Kulaklığımı çıkarıp boynuma asmıştım ki, "Günaydın," dedi Vural. Yanıma oturmuş gülümsemişti.

"Günaydın," diye karşılık verdim.

"Nasılsın?" diye sordu Vural bu sefer. Benimle diyalog kurma çabası içinde olduğunun farkında olduğumdan aynı soruyu ben ona yönelttim. Tam o sırada okulun bahçesine intikal etti Devrim Dinçer Demiralp.

Arabasından indi. Kapıyı kapattı ve tam o sırada gözleri benim olduğum tarafa kaydı. Bir süre yerinden bir milim dahi olsa kıpırdamadı. Gözlerim ona takılmışken birden telefonunu çıkardı. Parmakları aceleyle ekranda gezinirken telefonum titredi.

Devrim: Yanındakine söyle senin o kadar yakınında bulunamaz.

Mesajı okuduğumda Devrim'in ona mesaj yazmamı beklediğini gördüm. Sağ ayağıyla sabırsız bir ritim tutturmuştu bile. Bir yandan da elinde telefonla benden gelecek mesajı bekliyordu.

Ona, "Buna sen mi karar veriyorsun?" yazıp yolladım.

Daha sonra banktan kalktım. Vural da benimle birlikte ayaklanmıştı ki Devrim'den ikinci mesaj bildirimi geldi.

Devrim: O neden ayaklandı?

Cevap olarak bilmediğimi yazdım ama tabii ki Devrim buna inanmadı. Üçüncü mesaj bildirimi de tam da o anda geldi.

Devrim: Peşinden gelmesine izin vermeyeceksin öyle değil mi???

Ona, "Henüz karar vermedim," yazıp yolladım. Uzaktan ona baktığımda çatılan kaşlarıyla, kasılan yüz hatlarıyla eski Devrim Dinçer Demiralp olduğunu gördüm.

Devrim: Peşinden gelemez. Eğer gelirse ben de onun peşine takılırım Sanat.

Bu mesajına cevap vermedim. Telefonumun ekranını gözünün içine baka baka kapattım ve telefonu cebime tıktığım gibi okul binasından içeriye girmek üzere yürümeye başladım. Tabii o an Vural'ın da soluğu benim yanımda alacağını tahmin etmem gerekirdi.

"Nasılsa ders yok ve prova öğleden sonra. Kantine gitmemiz için fazlasıyla vaktimiz olduğunu düşünüyorum," dedi Vural.

Bana şirin görünmek için elinden geleni yapıyordu. Heyecandan eliyle saçlarını karıştırmış ve gülümsemişti. Şimdi ise ona bir cevap vermemi bekliyordu. Ona, "Bir şeyler yesem iyi olacak," dedim donuk bir ifadeyle.

Vural sanki ona dünyaları vermişim gibi sevindi. Beraber yan yana kantine doğru adımlıyorduk ki yeni bir mesaj bildirimiyle titredi telefonum.

Devrim: Nereye? O hala neden senin yanında?

Ben: Dün bana her şeyin bittiğini söyledikten sonra bununla ilgilenmemen gerekirdi Devrim Dinçer Demiralp.

Sinir bozukluğuyla kantin kapısından içeriye girdim. Kantin sırasına girmiştim ki yeni bir mesaj daha geldi.

Devrim: Sorumun cevabı bu değildi. Vural iti neden hala yanında? Ne zaman onu göndereceksin?

Ben: Göndereceğimi kim söyledi?

Kantin sırası bana geldiğinden yeni gelen mesaja bakamadım. Onun yerine kantinden Vural ile bana birer tostla çay alıp masaya doğru ilerledim. Vural'ın oturduğu masaya geçiyordum ki masaya davetsiz bir misafir dahil oldu.

"Bölmüyorumdur umarım," dedi Devrim imayla.

Ateş saçan gözlerini Vural'a dikmekten geri durmamıştı ki sandalyeme yerleştiğim an sandalyemi tutup kendine doğru çekti. Resmen Devrim ile dip dibeydim. Vural ile aramda bir hayli mesafe vardı ve ikisinin arasında esen soğuk rüzgarların arasında kalmak açıkçası beni germekten oldukça uzak bir durumdu.

Tostumu yerken bir yandan çayımı yudumluyordum. Onları kendi hallerine bırakmıştım. Devrim ise Vural'a bakmayı kesmiş beni izliyordu. Sahiplenici bir tavırla kolunu oturduğum sandalyeye dayamıştı. Gözleri üzerimdeydi ve nefes alıp verişini hissedebiliyordum.

Dönüp ona baktığımda dün gece bana sinema salonunda baktığı gibi baktığını gördüm. Aşkla, şefkatle, özlemle bakıyordu bana. Aramızda olan biten onun sevgisinden eksiltmemişti. Eksiltemezdi.

Bana, "Kahvaltını yaptıktan sonra kalkalım mı?" diye sordu. Bunu daha çok Vural'a nispet yapmak için söylediğini biliyordum. Bu yüzden ona bir süre hiçbir şey demedim.

Kahvaltımı bitirdim ve Devrim ayaklanmaya hazırlandığı sırada ona, "Sonra görüşürüz Devrim Dinçer Demiralp," dedim. Masadan kalkmadım. Kılımı bile kıpırdatmadım. O da bu sözümün üzerine yerine iyice yerleşti. Beni Vural ile baş başa bırakmamak için elinden geleni ardına koymayacağını çok iyi biliyordum.

Vural sessizliği bozmak adına, "Sohbetinize de doyum olmuyor," dedi.

"Sen hep böyle boş boş konuşur musun yoksa bugün özel bir gün mü?" diyerek laf attı Devrim.

"Sen onun kusuruna bakma. O bugün ters tarafından kalkmış," dedim Vural'a.

Devrim söylediğim şeye bozulsa da tek kelime etmedi. Vural ise keyiflenmişti. Kıs kıs gülüyordu ki bana, "Çok şekersin," dedi. Birilerinin ondan gram haz etmemesi bir yana onun inadına yapar gibi gülmesi de gözümden kaçmamıştı.

Vural'ın gülmesinin bittiği noktada Buğra ile Berna kardeşler geldi yanımıza. Dikkat çekmemek için bizimle muhattap olmadılar. Sadece yanımızdan geçerken, "Vakit geldi," demişlerdi. Bunun anlamı dün yaptığımız şeyin sonucunu görmenin vakti gelmişti.

Hep beraber masadan kalkıp kantinden çıktık. Berna ile Buğra da hemen arkamızdaydı. Aramızda bir hayli mesafe olsa da...

Hep beraber Tolga'nın dolabının olduğu kata çıktık. Ona koridorun sonundaki sınıfa gelmezse bu küçük sırrı tüm okula ifşa edeceğimizi söyleyen bir not bırakmıştık. Tabii notun Berna'nın ağzından yazılışı ve onun yaşananlardan sonra ona acımayacağını iyi bilen Tolga sınıfa geleceği için hepimiz sınıfa geçmiş en arka sıralara yerleşmiştik.

Tolga biraz sonra burada olurdu. Tabii sırrının Korkut tarafından öğrenilmesini istemeyen Merve de hemen ardından buraya gelecekti. Hepimiz onları bekliyorduk. Onları kendi tarafımıza çekmeyi ve yalanların ardından sıradaki ihanetin kapıdan içeriye girmesini bekliyorduk. Öyle de oldu. İlk Tolga girdi sınıfa. Hemen ardından da Merve.

Onların sınıfa teşrifiyle birlikte ayağa kalktım. "Oturun," dedim her zamanki duygusuz ifademle. Merve ile Tolga sınıftan çıkacak gibi olduğunda Devrim ile Berna olaya müdahil oldu. Onları sıraya oturtup başlarında beklediler. Tam da o sırada ekibin son üyesi Yağmur geldi sınıfa.

"Derse geç kaldım," dedi ve Tolga'ya baktı.

Tolga onu görünce yutkundu. Hepimiz bir yana Yağmur'u görmeyi beklememişti. Yağmur'a, "Tam vaktinde geldin. Bende yeni öğrencilerimize özel bir karşılama yapmak üzereydim," dedim ve Tolga ile Merve ikilisinin tam karşısında durdum.

"Bizden ne istiyorsunuz?" diye sordu Merve.

"Bence rol yapmayı bir kenara bırakın," dedi Berna.

"Kardeşime katılmakla birlikte burada neden bulunduğunuzu yazdığımız notu okurken anlamaya zekanız mı yetmedi diye sormadan edemeyeceğim," dedi Buğra alayla.

"Sadede mi gelsek?" dedi Devrim sabırsızlıkla.

"Bence de direkt konuya girelim," dedi Vural.

"Beni taklit etme," dedi Devrim Vural'a.

Tolga ise, "Yazdığınız nottaki şeyin ne kadar saçma olduğunun farkında mısınız? Öyle bir şey yok," dedi sinirle.

Ona baktım. Sarı ve şekilli saçlarının altında alnından boncuk boncuk süzülen ter damlaları, sol ayağıyla tutturduğu sabırsız ritim ve de koordinasyon kuramadığı gözleri onu ele veriyordu. Yalan söylüyordu. Hem de buna inanacağımızı düşünerek!

Ona doğru yaklaştım. Oturduğu sıradaki masaya ellerimi sert bir şekilde indirdim ve, "Yalan söylediğin çok belli. Şimdi söyleyin bakalım. Bu ne zamandan beri olan bir şey?" dedim. Tabii soluk mavi gözlerimi ikisinin üzerinde gezdirmeyi de ihmal etmedim.

Merve, "Siz ne ima ettiğinizin farkında mısınız? Benim sevgilim var! Korkut var! Bu ne saçma bir ima!" diye bağırdı sinirle.

"Korkut yok artık Merve," dedi Yağmur.

"Seni kimse kurtaramaz," diye de ekledi.

"Ne demek bu? Bizden ne istiyorsunuz?" diye sordu Merve.

Duygudan yoksun bir ifadeyle, "Bundan sonra bizim istediğimizi yapmak zorundasın demek. Aksi takdirde bu yasak aşkı en başta Korkut'un öğrenmesini sağlarım," dedim tane tane.

Merve başını olumsuz anlamda salladı. "Saçmalıyorsunuz," dedi sinirle. Ona baktım ve hafif bir tebessüm eşliğinde, "Diyelim ki saçmalıyoruz. Diyelim ki gerçekten de Tolga ile aranda hiçbir şey yok. O halde neden bu kadar paniksin Merve?" diye sordum.

Merve ilk başta hiç tepki vermedi. Bir süre öylece boşluğa baktı. Kendince bir kaçış yolu düşündüğünden emindim ama kaçış yoktu. Onlar bizimle işbirliği yapıp Işık'ın ortaya çıkmasındaki sıradaki adımda yanımızda olmadıkça buradan çıkış yoktu.

"Neden biz? Bizi köşeye sıkıştırınca elinize ne geçecek?" diye sordu Tolga birden.

"Gerçeği ortaya çıkartmada bize yardım edeceksiniz sarı kafa," dedi Buğra.

"Ne gerçeği?" diyerek araya girdi Merve.

Şimdi onlara sadece sınırlı insanın bildiği o bilgiyi vermenin vakti geldi. Onları tarafımıza çekmenin zamanı geldi. Işık'ı ortaya çıkmaya mecbur bırakmamızın vakti artık geldi. Her şey asıl şimdi başlıyor!

"Işık," dedim birden.

"Işık yaşıyor."

İkisinde de aynı şok ifadesi. İkisinde de aynı bakış vardı. Şaşkın ve bu gerçeğe inanmakta ne kadar zorlandıklarını belli eden bir ifadeyle bakıyorlardı gözlerime. Merve birden, "Yalan söylüyorsun," dedi. İlk şoku atlatmış tiksinerek bakıyordu bana.

"Onu sen öldürdün. Şimdi de sıra bize mi geldi Sanat?" dedi Merve alayla.

"Sence onu öldürmüş olsaydım şu an dışarıda olabilir miydim? Üstüne üstlük bunu tüm okulun önünde söyledikten sonra," diyerek onu o neredeyse hiç kullanmadığı beynini çalıştırmaya teşvik ettim.

"Bu mümkün değil," dedi Tolga.

"Işık öldü. Cesedini götürdüler," diye de ekledi.

Ceset kısmı Tolga'nın kulübedeki evden haberinin olduğunu gösteriyordu. Bunun anlamı Korkut cesedin kulübeden çıkarıldığını biliyordu ve bunu Tolga'ya anlattı. Korkut en başından beri hap mevzusu yüzünden Esila Kehribar'ı yakın kadraja almıştı!

Ona, "Cesedin götürüldüğünü nereden biliyorsun?" diye sordum.

Tolga ilk başta tek kelime etmedi. Devrim onun omuzlarını kavrayıp uyarı babında hafifçe sıkıncaya dek...

"Korkut," dedi Tolga birden.

"Korkut gördü. Cesedin kulübeden çıkarılışını gördü," diye tamamladı sözlerini.

"O Işık'ın bedeni değildi. Işık hayatta," dedim ve bunu onlara kanıtlaması için Vural'a baktım.

Telefonundan o anın güvenlik kameralarına yansıyan görüntüsünü bulup masaya bıraktı. Merve ile Tolga görüntüdeki kıza baktılar. Kendilerini hırsı yüzünden kurban eden, yalanlar resitalini başlatan, hepimizin hayatını karartan o kıza baktılar.

"Artık bize inanıyor musunuz?" diye sordu Yağmur.

Tolga'nın gözleri Yağmur'a kaydı. O an onun hala Yağmur'u sevdiğini ve bu uğurda Merve'yi kullandığını anladım. Onun gibi iğrenç bir insandan da başka bir şey beklenemezdi zaten.

"Işık yaşıyor. Peki bizden ne istiyorsunuz?" diye sordu Merve artık tahammülünün kalmadığını belli edercesine.

"Bizden taraf olmanızı istiyoruz Merve. Işık'ı ortaya çıkarmamızda bize yardım edeceksiniz," dedi Buğra.

"Zaten başka şansınız da yok," diye de ekledi Berna.

"Cevapları alalım," dedi Devrim.

Tolga ile Merve birbirine baktı. Başka şansları olmaması bir yana bizden taraf olacaklarından emindim. "Tamam," dedi Tolga. Tam o sırada da sınıfa Fulya Hoca girdi.

Hepimiz sanki sohbet ediyormuşuz gibi sıralara yerleşmiş Fulya Hoca'ya bakmıştık. "Burada ne işiniz var? Prova başlamak üzere. Hemen aşağıya inip kostümlerinizi deneyin," dedi Fulya Hoca.

"Sohbet ediyorduk," dedi Vural sırıtarak.

"Arkadaşlarla saatin farkına varamadık hocam," diye de ekledi Buğra.

"Birazdan aşağıda oluruz hocam," dedi Yağmur gülümseyerek.

Fulya Hoca hepimize tek tek baktı. Şükürler olsun ki durumu çakmamış kapıyı kapatıp çıkmıştı. Onun gidişiyle, "Konuştuklarımızı unutmayın. Bizim sizinle bir derdimiz yok. Sadece bize Işık'ı ortaya çıkarmada yardım edeceksiniz," dedi Devrim.

Tolga ile Merve sıralardan kalmıştı. "Size yardım edeceğiz. Bu konu da burada kapanacak," dedi Merve. Onu başımla tasdikledim. Hep beraber sınıftan ayrıldık. Müzikalin yapılacağı salona geçtik ve ilk kostüm provamızı yapmak üzere sahne arkasındaki giyinme odasının kapısından içeriye girdik.

Orkestrada olanlar çoktan giyinmişti bile. Geriye sadece biz kalmıştık. Herkes üzerinde isminin yazdığı kıyafet hurcunu alıp kabine girerken bense bir köşede elimde kıyafet hurcuyla kabinlerin boşalmasını bekliyordum. Bir yandan da ayağımla sabırsız bir ritim tutturmuştum.

Olduğum yerde ilk hangi kabinin kapısı açılacak diye beklerken ilk boşalan kabine attım kendimi. Elimdeki askıyı askılığa takıp hurcun fermuarını ağır ağır aşağıya doğru indirdim ve küçük bir sürpriz ile karşılaştım. Yeni bir notla!

Elbisenin üzerine iğnelenmiş notu çıkarıp okumaya başladım. Onun bana bıraktığı notu okumaya başladım ve o an için tek sorunumun o not olduğunu düşündüm. Yanılmışım!

Sana söylemiştim. Bir gün en çok sevdiğin senden en çok nefret eden kişi olacak Sanat Karay. Bu daha başlangıç. Kimsenin senin yüzüne bakmayacağı günler çok yakın. Karanlığın onlara ulaşmasını istemeyecekleri zaman neredeyse geldi çattı. İşte o gün geldiğinde yapayalnız kalacaksın. Yalnızlığa alışkınım dersende bir kez daha düşün derim. Ayrıca yerinde olsam arkama bakmayı ihmal etmezdim.

Notu okumayı bitirdiğimde ensemde sıcak bir soluk hissettim. Arkamı dönmek üzere harekete geçmiştim ki bir el ağzımı kapattı. Kollarımı bedenime yapıştırdı ve hareket alanımı kısıtladı. O an anladım giyinme kabinlerinin olduğu odada tek başımayken yakalandığımı!

Bölüm : 05.12.2024 19:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...