Yeni Üyelik
35.
Bölüm

10.Bölüm: Ilık Gözyaşları

@sevvnuraydn

Dünyada işlenen günahlar en çok masumların kanatlarını kirletirmiş. En çok onların üzerine yapışırmış bu vebal. Kimi katran karası kimi ölüm kırmızı günahların arasından uçup kurtulmaya çalışırmış masumlar. Tıpkı kuş ile kelebek gibi...

 

Onlar gırtlaklarına kadar vebale batmıştı. Sahip oldukları denizin saf ve temiz suyu bile onların kanatlarındaki rengi temizlemeye yetmiyormuş. Kelebek ile kuş onlara bu zulmü reva görenleri biliyormuş.

 

Yıllar evvel hırslarının esiri olan kara kartal, kuşun özgürlüğüne sınır çizen zalim kral ve daha niceleri varmış bu resimde. Resimde korkunç bir vahşet varmış. Kelebeğine bakmış kuş. Acılarını dindiren, içindeki yalnızlığı alıp götüren o güzel gözlerine bakmış kelebeğinin.

 

"Korkuyorum," demiş kuş kelebeğine. Kelebeği onu kanatlarının altına almış. "Korkma," demiş kelebek.

 

"Çünkü benim kanatlarım senin sığınağın. Hiçbir kötülük benim yanımdayken sana dokunamaz. Hiçbir karanlık sana ulaşamaz. Kirletemez hiçbir günah o güzel kalbini. Eğer olurda günahlar sana elini uzatırsa bu kelebek sen kirlenme diye kaybeder benliğini."

 

Kelebeğin sözleriyle kuş ağlamaya başlamış. Gözyaşları sel olmuş akmış. Kelebek kuşuna bakmış. O sevmeye doyamadığı bakmaya bile kıyamadığı kuşuna neler yapmış zalimler? Onun kanatlarına bir kibrit çakmışlar. Kibritin alevi kartalı almış. Kuşu ise kelebeğin yokluğuna mahkum etmişti. Ama şimdi kelebek kuşun yanında...

 

"Kelebek," demiş beyaz kuş. Kelebeğinin kalbine sokulmuş. Onun sesini dinlemiş ve derin bir iç çekmiş.

 

"Bana işlediğim suçu unutturur musun?" diye sormuş kelebeğine. Kelebek acıyla gülümsemiş. Birbirlerine sıkıca sarılmışlar.

 

"Sana küçük bir sır vereceğim beyaz kuş. Bu dünyanın asıl suçluları istemeden kafese girenler değil kafese girenlerin hayatlarını alanlardır."

 

_______

 

Gözlerimi yeni bir günün sabahına açtığımda gördüğüm ilk şey uykusunda bile beni etkilemeyi başaran Merih Ege'ydi. Öyle huzurluydu ki biçimli dudakları yukarıya doğru kıvrılmıştı. Gördüğü rüyayı merak ederken bulmuştum kendimi. Ona doğru döndüm. Yüzünü incelemeye başladım.

 

Gülüşünü, dağınık saçlarını, kaşının üzerindeki küçücük beni incelerken yıllar sonra kavuştuğum kelebeğimin gözleri usulca aralandı. Griye çalan mavi gözlerinde uykunun mahmurluğu vardı. "Günaydın," diye fısıldadı gülümseyerek.

 

Ona bakarken bende gülümser olmuştum. "Günaydın," dedim ve uzanıp yanağını öptüm. Daha sonra yataktan kalkmak için doğruldum. Bacaklarımı yataktan sarkıttığımda başımın tıpkı dün gece de olduğu gibi döndüğünü hissediyordum. Gözlerimi yumup bir süre bekledim. Daha sonra tekrar açtım. Belki de yüzüme su çarparsam kendime gelebilirdim.

 

Yavaşça yataktan kalktım. Başımın dönmesi biraz hafiflemişti. Ağır adımlarla banyoya doğru adımlarken bu seferde midemin ağzıma geldiğini hissetmiştim. Elimle ağzımı kapatıp banyoya doğru koşmaya başladım. Merih de korkup hemen peşimden gelmişti. "Lu iyi misin?" diye sorduğunda klozet kapağını kaldırmış öğürüyordum.

 

Merih saçlarımı elleriyle topladı. Birden kusmaya başladım. Bir süre midemde ne var ne yoksa klozete kustum. "Doktora gidelim," dedi Merih. Yerden kalkmama yardım etti ve belimden tutup beni aynanın karşısına götürdü. Musluğu açıp avucuna doldurduğu suyla yüzümü yıkamaya başladı. Soğuk suyla biraz olsun kendime geldiğimi hissettim.

 

Yorgun bakışlarım aynadaki yansımama kaydı. Merih yüzümü ve boynumu ıslatıyordu. Parmaklarını yüzümde gezdiriyordu. Halsizliğim aynadaki yansımamdan bile belli oluyordu. Kireç beyazı tenimle ölü gibi görünüyordum ve Merih de bunun farkındaydı. "Şimdi doktora gidiyoruz Lu," dediğinde benim için ne kadar endişeli olduğunu yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum.

 

Bitkin bakışlarım yansımasına takılı kalmıştı. Ondan destek almak için başımı göğsüne yasladım. Merih başıma küçük bir buse kondurdu ve "İyi olacaksın Lu," diye mırıldandı. Beni bir bebek misali dikkatlice içeriye götürdü. Yatağa uzanmama yardım etti. Üzerime battaniyemi örtüp yanı başıma oturdu. Bana destek olmak istercesine elimi tuttu.

 

Sıcak dokunuşu elimin üzerindeydi. Parmakları elimi okşarken bitkin bir halde ona baktım. Tam o sırada uykusundan yeni uyanmış minik denizim odanın kapısını tıklattı. "Gelebilir miyim?" diye sorduğunda Merih onu içeri çağırmıştı. Kapıyı araladı. Yüzünde mahçup bir ifade vardı. Parlak mavi gözleri beni bulduğunda koşarak yanıma geldi.

 

Yatağın etrafında dolanıp yanıma uzandı. Başımı göğsüme yasladı ve "Hasta mı oldun anne?" diye sordu. Vücudumda derman kalmamasına rağmen elimi saçlarında gezdirdim. Tel tel ipeksi saçlarını parmaklarımın arasından geçiriyordum. "Biraz halsizim. Ama iyi olacağım," dedim halsizce. Ege anlayışla başını salladı. Kolunu üzerime atmış bana sarılmıştı.

 

Onun küçük bir çocuğa göre bu kadar anlayışlı olması beni mutlu ediyordu. Babasının ikimize olan sevgi dolu bakışları altında birbirimize sarılmıştık. "Merak etme oğlum. Annen iyi olacak," dedi Merih. Gözlerindeki şefkat pırıltısının bana güç verdiğini hissetmiştim.

 

"Şimdi annen için doktor çağıracağım. Sende annene güç vereceksin."

 

"Bunu nasıl yapacağım?"

 

"Annenin elini bırakma yeter," dedi Merih. Tuttuğu elimi Ege'nin minik avucuna bıraktı. Daha sonra eve doktor çağırmak üzere odadan çıktı. Doktora gidemeyeceğimi düşündüğü için aile doktorunu aramaya gitmişti. Odada sadece biz kalmıştık. Minik denizim ve onun annesi beyaz kuş...

 

"Anne," dedi Ege birden. Başını kaldırıp gözlerime baktı. "Sana güç verdim mi?" diye sordu. Dudaklarımdan bitkin bir kıkırtı döküldü.

 

"Sayende kendimi çok daha güçlü hissediyorum."

 

Söylediğim şey onun oldukça hoşuna gitmişti. Kendini süper kahraman gibi hissettiğine emindim. Bir süre sonra Merih yanımıza geldi. Doktorla konuştuğunu ve birazdan burada olacağını söyledi. Ege ise bir şey söylemeden yanımdan kalkıp odadan çıkmıştı. Bunun anlamı kendince bana özel bir sürpriz yapacak oluşuydu. Tıpkı Merih'in de söylediği gibi bir süre sonra doktor odamıza girmişti.

 

O gelene kadar yatağımda dinlenmek kendimi daha iyi hissettirmişti. "Geldiğiniz için teşekkür ederim doktor bey," dedi Merih. Nazikçe gelen doktorun elini sıkmıştı. Doktor elindeki koca çantayı bir kenara bıraktı ve Merih'ten dışarı çıkmasını istedi.

 

Kapı kapandı. İçeride sadece doktorla ben vardım. Çantasından çıkardığı steteskopu ve adını bile bilmediğim başka aletlerle beni uzunca bir süre muayene etti. Aletlerini tekrar çantasına yerleştirdiğinde yüzünde küçük bir tebessüm belirdiğini fark ettim. "Benim neyim var?" diye sordum en sonunda dayanamayarak.

 

Yaşlı doktor gözlüklerinin üzerinden bana baktı. "Luna Hanım size birkaç kan testi yapılması gerek. Ancak o zaman gerçek bir şey söyleyebilirim," dediğinde ne demek istediğini çok sonradan anlayabilmiştim.

 

"Yoksa..."

 

"Hamile olma ihtimaliniz var Luna Hanım. Muayeneme göre gayet iyisiniz. Fakat dediğim gibi en net sonucu kan tahlilinden alabilirim. Bunun içinde hastaneye gelmeniz gerekecek."

 

Doktor nazik bir şekilde geçmiş olsun dileklerini iletir iletmez çantasını alıp odadan ayrıldı. Aklım söylediği şeye takılı kalmıştı. Bu ihtimali düşünmeden edemedim. Aklıma banyo çekmecesinde önceden aldığım iki paket gebelik testi olduğu gelmişti. Hastaneye gitmeden önce bu merakımı gidermek istiyordum. Yattığım yerden doğruldum ve kendimi yormamaya özen göstererek banyoya doğru ağır adımlarla ilerledim.

 

Gözüm ilk olarak aynadaki yansımama takıldı. Gözlerimin altı torba torba olmuştu ve gerçekten korkunç görünüyordum. Yüzümün rengi ise öylesine soluktu ki ölümcül bir hastalığın pençesinde olduğuma yemin edebilirdim. Çekmeceden gebelik testini çıkardım. Testi yaptıktan sonra lavabonun kenarına koydum.

 

Süresinin dolmasını bekleyemeyecek kadar sabırsızdım. Kendime gelmek için yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım ve dağınık saçlarıma son bir kez bakıp banyodan çıktım. Oldukça yorgundum. Bu da yetmezmiş gibi sabah kustuğumdan bu yana midem bomboştu. Karnım kazınıyordu. Acilen kahvaltı yapmalıydım. Sanki bu isteğimi duymuş gibi Merih elinde tepsiyle odaya girmişti. Tabii peşinden de küçük denizim Ege'm...

 

"Anne bak babamla sana kahvaltı hazırladık."

 

Ege neşeyle şakırken sırtıma yastık koyup oturmuştum. Merih tepsiyi dizlerimin üzerine koydu. Ege ise tam da ondan beklediğim gibi elinde tuttuğu kağıdı bana doğru uzattı. "Bak anne senin için resim yaptım," dedi gülerek. Sesi bal kadar tatlıydı. Yanaklarında beliren minik çukurları öpme isteğiyle dolmuştum.

 

Elindeki resmi alıp incelemeye başladım. Bu bir aile resmiydi. Baba, anne ve tam ortada da çocuk vardı. Cılız kollarının bitiminde çatalı andıran parmaklar birbirine kenetlenmişti. Hepimizin yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Resmi tamamlayan detaysa üçümüzü devasa bir kalbin içine almasıydı.

 

"Çok güzel bir resim. Bunu kesinlikle çerçeveletmeliyiz," dediğimde gülümsedim. Ege bu söylediğimle babasına bakmıştı. Merih ise, "Doktor kan tahlili vermek için hastaneye gitmemiz gerektiğini söyledi," dedi. Doktor ona hamile olabileceğimden şüphelendiğini söylememişti. Bu yüzden onu başımla tasdiklemekle yetindim.

 

"Şimdi kahvaltını yap Lu. Sonrasında ilaç içersin. Yarın sabah da ilk iş aç karnına tahlil vermek için hastaneye gideriz."

 

Kızarmış ekmeğimden bir ısırık aldım. Mideme iki lokma bir şey sokmak bile şimdiden kendimi iyi hissettirmişti. Ekmeğimi yutar yutmaz omletimden bir parça almak istedim. Ama bunu yapamadım. Yumurtanın keskin kokusu midemi bulandırmıştı. Tepsiyi kenara koydum ve başımı yumurtadan uzak bir tarafa çevirdim.

 

"Neyin var Lu?" diye sordu Merih.

 

"Yumurtayı alır mısın lütfen? Kokusu midemi bulandırıyor."

 

Merih bu olanlara bir anlam verememişti. Ama ben hamile olduğumdan bu sayede test olmaksızın emin olmuştum. Aksi bir durumda bunun başka bir açıklaması olduğunu düşünmüyordum. Merih önümdeki yumurta tabağını aldı ve odadan çıkardı. Ege ise ona her sabah yumurta yedirmeme rağmen neden kendimin yemediğini anlamaya çalışıyordu.

 

"Yumurta faydalıdır. Seni iyileştirir. Bana böyle demiştin. Şimdi sen neden yemedin anne?"

 

Sorduğu soruya karşılık kıkırdamıştım. Onu anlamak için sözcüklere ihtiyacım yoktu. Bir bakışından ben onun yüreğinden geçirdiklerini anlayabiliyordum. "Midem çok bulanıyor. Bu yüzden de bir şeyler yemekte zorlanıyorum," diyerek ona kısaca durumumu açıklamıştım.

 

Ege anladığını belli edercesine başını salladı. Daha sonra tabağımdaki kızarmış ekmeği alıp bana uzattı. Küçük elleriyle annesine bir şeyler yediriyordu. Çocuk kalbi tüm bu dünyadaki kötülüklere inat şefkat ve iyilikle doluydu. Uzattığı ekmekten bir ısırık aldım. Daha sonra aklıma gebelik testini aynanın önünde bıraktığım geldi. Muhtemelen süresi dolmuştu.

 

Merih gelmeden önce testin sonucunu öğrenmek istiyordum. Ege'nin yardımıyla ekmeğimi bitirdim ve tepsiyi komodinin üzerine koyup yataktan kalktım. "Anne nereye gidiyorsun?" diye sordu Ege. Banyoya gittiğimi fark edince beni yatakta beklemeye karar verdi. Banyodan içeri girdim. Bütün bir günümü burada geçirmiş olmak berbat bir şeydi. Fakat eğer tahminim doğruysa bunu dert edecek değildim.

 

İçimde garip bir his vardı. Biraz heyecan ve bir parça korku hissini aynı anda yaşıyordum. Test hemen elimin altındaydı. Ama bakmaya cesaret edemiyordum. Üzerine bakmadan testi avucuma aldım. Kalbim heyecandan küt küt atıyordu. Derin bir nefes aldım. Sakinleştiğimden emin olduğumda testin üzerini kapattığım parmaklarımı yavaşça araladım ve test sonucuna baktım.

 

"Hamileyim."

 

İnanamayarak bakıyordum elimdeki teste. Gözlerimden akan yaşlar avucumdaki pozitif teste düşerken Merih'in sesini duydum. Kırmızı çift çizgi bana gerçeği göstermişti. Olayın şokundan çığlık atmamak için ağzımı kapattım ve belki de milyon kez test sonucuma baktım. Sanki tüm bunlar kendi hayal ürünümmüş gibi geliyordu. Ama değildi. Ben gerçekten hamileydim. Bunu Merih'e söylemek için sabırsızlanıyordum. Testi avucumda sakladım ve banyodan çıktım.

 

Ege odada yoktu. Muhtemelen odasında beni neşelendirmek için kendince bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Ama Merih buradaydı. Başımı ona doğru çevirdiğimde ağladığımı görmek onu endişelendirmişti. "Lu neden ağlıyorsun?" dediğinde yanıma geldi. Testi avucumda saklamaya devam ettim. Diğer elimde onun elini kavradı. Elinden tutup onunda benimle birlikte yatağa oturmasını sağladım. Griye çalan mavi gözleri bende ne olduğunu anlamak için yüzümü inceliyordu.

 

"Bir şeye mi canın sıkıldı?"

 

Onu başımla reddettim. Hıçkırıklarımın arasından, "Gözlerini kapat," dedim büyük bir hevesle. Merih bunu neden istediğimi anlamasada dediğimi yapıp gözlerini kapattı. Sağ elini avucuma alıp içine testi koyup kapattım. Daha sonra sol elini tutup yavaşça karnımın üzerine yerleştirdim. Yaşlarla ıslanmış dudaklarımı onunkilere bastırdım. Mucizeyi kısa süren bu öpücüğe fısıldadım. Tıpkı onu sevdiğimi söylediğimdeki gibi...

 

"Baba oluyorsun."

 

Merih'in gözleri benimkileri bulduğunda duyduklarına inanamamıştı. Gözleri gözlerimde daha sonra karnımdaki elinde gezinmişti. "Gerçekten mi?" dediğinde başımı salladım. Sağ elini açıp içindeki teste baktı. Çift çizgi ona gerçeği bir kez daha gösterirken o da benim gibi ağlamaya başlamıştı. Göz pınarlarından ılık yaşlar boşalırken elimi yanağına koydum.

 

"Bizim bir bebeğimiz olacak Merih. Sen ikinci kez baba olacaksın," dediğimde bana sıkıca sarıldı.

 

"Sana söz veriyorum Lu. Bu sefer ailemiz ayrılmayacak. Hep bir arada olacağız."

 

Söyledikleri bir gülle gibi içime oturmuştu. Ege'nin bu yaşına kadar babasız büyümesinden sonra aynı şeyleri bir kez daha yaşamak istemiyorduk. Merih'in kokusunu içime çektim. "Biliyorum," diye fısıldadım. Biliyorum. Tam o sırada çekinerek odaya minik denizim girdi. Elinde oyuncak doktor çantası vardı.

 

"Anne bak seni iyileştirmeye geldim," dedi kıkırdarken. Kollarımı iki yana açtım ve onun bana doğru koşmasıyla onu tutup dizlerimin üzerine oturttum. Sıkıca sarılıp yanaklarına öpücükler kondurdum. Ege neşeyle kıkırdadı. Kendimi daha iyi hissediyordum. Sanki karnımdaki bebekle birlikte yeni bir sayfa açmışım gibi hissediyordum.

 

Ege'nin güzel gözlerine baktım ve "Babanla sana bir şey söyleyeceğiz," dedim. Merih'in gözleri bir benim bir Ege'nin üzerinde gidip geliyordu.

 

"Kendine bir oyun arkadaşı ister misin?" diye sordu Merih. Ege'nin gözleri heyecandan parlamıştı.

 

"Yoksa köpek mi alacağız?"

 

"Bir gün belki köpek de sahiplenebiliriz. Fakat bu öyle bir şey değil," dedim araya girerek.

 

"Bir kardeşin olacak Ege. Yeni bir oyun arkadaşın olacak."

 

Ege'nin yüzü düşmüştü. Beklediğini alamamak şöyle dursun bu söylediğimden hiç hoşlanmamıştı. "Ben kardeş istemiyorum!" diye bağırdı. Sonrasında ağlayarak kucağımdan kalktı. Odasına koşup kapıyı çarptığını duyabiliyordum. Ona ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Açıkçası böyle bir tepki vermesini beklemiyordum.

 

Merih'e baktım. O ise "Sanırım ben neden böyle tepki verdiğini biliyorum," demişti. Merih ile birlikte Ege'nin odasına gittik. Penceresinin önüne tünemiş küçük bir kuş gibiydi. Tabii bu kuş normal kuşların aksine birazcık huysuzdu.

 

"Oğlum," dedi Merih onun dikkatini çekebilmek için. Ege çatık kaşlarla bize bakmış, "Ben kardeş istemiyorum," demişti. Bunun üzerine Merih, Ege'yi kucağına aldı. Ege babasının dizinde oturmuş ona bakıyordu. Bende yatağın bir köşesine oturup onları izlemeye başladım.

 

"Neden kardeşin olsun istemiyorsun bakalım?" diye sordu Merih. Ege burnunu çekti ve minik elleriyle yanaklarından akan yaşları sildi.

 

"Eğer kardeşim olursa onu benden daha çok seveceksin. Sen benim daha yeni babam oldun."

 

Ege'nin söyledikleri yüreğimin ortasına sıkı bir yumruk yemişim gibi kalakalmama neden olmuştu. Bunca zaman babasından ayrı yaşamak zorunda kalmıştı. Şimdi ise kardeşini babasıyla paylaşmak istemiyordu. Onu suçlayamazdım. Babasına daha yeni kavuşmuştu ve bunun kardeşinin doğumuyla son bulmasından korkuyordu.

 

"Bunu da nereden çıkardın?" diye sordu Merih. Ege'nin başını göğsüne yaslayıp ona sıkıca sarılmıştı.

 

"Senin yanında olamadığımı biliyorum. Ama şimdi yanındayım oğlum ve sana söz veriyorum bundan sonra her zaman yanınızda olacağım," dediğinde Merih'in gözleri kısa bir anlığına beni buldu. Söylemek istediklerini sadece Ege'ye değil bana da söylemek istemişti.

 

"Hem benimde bir kardeşim var. Halan var ve ben onu çok seviyorum."

 

Merih'in yüzündeki ifade hüzünlüydü. Şu an yanında sadece Dünya'nın değil Kerim'in de olmasını istediğini biliyordum. "Ama sen halamı artık sevmiyorsun. Eğer halamı sevseydin onu eve getirirdin," dedi Ege isyan edercesine. Ege'nin sözleri Merih'in üzerinde tokat etkisi yaratmıştı. Parmakları nazikçe Ege'nin saçlarında geziniyordu.

 

"Halanın eve dönmesini ister misin?"

 

Ege başını salladığında ben bu soru karşısında ne diyeceğimi bilmiyordum. Küslüğe son verecek kişi Ege'ydi. Buna hala inanamıyordum. "Kerim amca da gelsin," dedi Ege. Merih yutkundu.

 

"Peki onlar eve dönünce sen kardeşini sevecek misin?"

 

Babasının sorusuyla bir anlığına düşündü. Sonra başını kaldırıp babasının gözlerine baktı. "Senin halamı sevdiğin gibi bende kardeşimi seveceğim," dedi gülümseyerek. Merih onu öpücüklere boğmuştu. Barışı sağlayacak bir telefon görüşmesi yapacağını söyledi ve Ege ile beni odada bırakıp gitti.

 

Ege, halası ve Kerim amcasının eve döneceğini öğrendiğinden beri çok mutluydu. İçi içine sığmıyordu. Odanın ortasında sevinçle koştururken onu izliyordum. Kıkırdarken yanaklarında beliren çukurları izlemek bile insana ayrı bir huzur veriyordu. En sonunda gözleri beni buldu.

 

Minik denizim bana doğru yaklaştı ve sıkıca sarıldı. "Özür dilerim," dedi iç çekerek. Saçlarını okşadım. Yumuşacık yanağına bir öpücük kondurdum ve onun parlayan gözlerine baktım. "Önemli değil bebeğim. Kardeşin sana küsmedi. Hatta seni çok seviyor," dedim içtenlikle gülümseyerek. Mavi gözleri şaşkınlıktan kocaman olmuştu.

 

"Gerçekten mi?"

 

"Gerçekten. Onunla konuşmak ister misin?"

 

Ege başını sallayıp karnıma baktı. Karnıma elini yerleştirdi ve olabilecek en tatlı gülümsemesiyle, "Merhaba," diye mırıldandı. Kıkırdadım. "Sanırım o da sana merhaba diyor," dediğimde Ege heyecanla gözlerime baktı.

 

"Acaba kız mı erkek mi?"

 

"Bunu öğrenebilmemiz için daha çok küçük. Ama birkaç aya belli olur."

 

"Babamla halam gibi benimde bir kız kardeşim olsun."

 

Ege'nin bu sözleri ile aklıma Merih'in evimize gittiğimizde gösterdiği beşik gelmişti. Boş beşikte yatan mavi gözlü bir kız çocuğu düşlemiştim. Belki bu hayalim gerçek olabilirdi. Ege ile bir süre odada oturduk. Beraber resim yaptık, oyuncaklarla oynadık ve en sonunda ben halsiz düşünce bana ve kardeşine masal okumak istemişti.

 

Masal kitabındaki resimlerden yola çıkarak bir hikaye uydurmuştu. Masal bittiğinde gözlerimi kapatıp onun yatağında uyuklamaya başlamıştım. Bir süre sonra gördüğüm rüyadan Merih'in sesiyle uyandım. "Lu," diye fısıldadı Merih. Yanağıma kondurduğu sıcak buselerle gözlerimi açtım.

 

Parmakları yüzümde geziniyordu. Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı ve griye çalan mavi gözleri bana özlemle bakıyordu. "Kerim ile Dünya geldi. Onlar ile konuşurken senin de yanımda olmanı istiyorum," dediğinde ondan destek alarak yatağın içine oturmuştum. Öğlen olmuştu ve üzerimde hala pijamalarım vardı.

 

Merih yataktan kalkmama yardım etti. Odama uğrayıp üzerimdeki pijama takımını rahat bir elbiseyle değiştirdim. Hemen ardından Merih ile beraber gelenlerin yanına salona geçtik. Ege hiç olmadığı kadar mutluydu. Kerim ile oyunlar oynuyordu. Dünya ise tekerlekli sandalyesinde iç çekerek onları izliyordu. Bizim henüz salona girdiğimizi fark etmemişti.

 

"Baba bak," dedi Ege elinde tuttuğu kağıt uçağı gösterirken. Kerim ile Dünya bize baktı. İkisi de olanlardan sonra ne konuşması gerektiğini bilmiyordu. Olanların bir izahı da yoktu. Merih'i kırıp dökmüşlerdi. Şimdi ise Ege aracılığıyla tüm kırgınlıkları bir kenara bırakmak üzere bir araya gelmiştik.

 

Ortamıza Ege'yi alacak şekilde koltuğa oturduk. Dünya tekerlekli sandalyesinde Kerim ise tam karşımızdaki tekli koltuktaydı. Lafı daha fazla uzatmadan direkt konuya girdi Merih. "Buraya sizi çağırmamın nedenini biliyorsunuz. Aramızda her ne yaşanırsa yaşansın biriniz kardeşim diğerinizse kardeşim bildiğimsiniz," dedi Merih. Bir yandan da parmaklarını kütürdetmekle meşguldü. Gerginliği yüzünden okunuyordu.

 

"Size son bir şans veriyorum. Bana yaşattıklarınızı unutturmanız için son bir şans ve bugünden sonra her şey hiç yaşanmamış gibi olsun istiyorum."

 

Merih ayağa kalktı. Bununla birlikte Kerim de onunla birlikte kalkmıştı. İkisinin de gözleri doluydu. Kerim, Merih'e doğru bir adım attı. "Özür dilerim," dedi ve ona sıkıca sarıldı. Merih ilk başta tereddüt etsede ağlayarak ona karşılık vermişti. Ege yaşananlardan habersiz sessizce onları izliyordu.

 

Kerim ile Merih her şeye rağmen yine bir aradaydı. Merih daha sonra Dünya'ya sarıldı. Dolu gözlerle onları izliyordum ki Merih'in dudaklarından dökülenler hepimizi şaşırtmıştı. "Dünya'nın yeniden yürüdüğü gün ikiniz için mükemmel bir düğün yapacağım," dedi ve Kerim'e tekrar sarıldı.

 

Her şeye rağmen onları affetmesi bir yana onların aşkı için böyle bir şey söylemesi beni çok duygulandırmıştı. Ege ise amcasının yanına gidip, "Amca biliyor musun benim bir kardeşim olacak," demişti. Kerim ile Dünya aldıkları güzel haberle bizi tebrik etti. Ailemiz genişliyordu. Sadece karnımdaki bebekle değil. Tam anlamıyla artık gerçek bir aile olduğumuzu hissediyordum.

 

Dünya ile Kerim'in yeniden aramıza dönmeleri beni oldukça mutlu etmişti. Göz ucuyla griye çalan mavi gözlere baktım. Hiç olmadığı kadar huzurluydu. Gururunu ayaklar altına almak şöyle dursun bunu yaptığına pişman değildi. Aksine ailesini yeniden bir arada görmenin mutluluğunu yaşıyordu Merih. Ege'yi kucağına aldı ve bana baktı. İşte şimdi ailem bana bakıyor dedim içimden. İşte şimdi ailem bana bakıyor.

Loading...
0%