@sevvnuraydn
|
Söğüt ağacı aşıkların sığınağıdır. Yere kadar uzanan dalları arasında aşıkları saklar onların aşklarını mühürlermiş.
Kuş ile kelebek tıpkı yıllar önce de olduğu gibi söğüt ağacının altındaymış. Söğüt ağacının altında kötülüğün gelip geçmesini bekliyorlarmış. Ta ki kuşu hedef alan ölümün sesi yankılanana kadar...
Kelebek kuşuna, "Saklan," demiş. Kuşun gönlü kelebeğinin tehlikeye uçmasına el vermiyormuş. Hedef oyken okun ona sapmasından korkuyormuş. Bu yüzden ilk önce minik denizi saklamış karanlıktan. Sonra kelebeğine siper olmuş kuş. Beyaz kanatlarıyla karanlığın kelebeğine ulaşmasına engel olmuş.
Karanlık aşamamış kuşun beyaz kanatlarını. İlk defa ışık karanlığa galip gelmiş. Karanlık ışığın ona sunduğu teklifi kabul etmiş. Kuş artık güvendeymiş. Her ne kadar kısa süreli de olsa...
Kelebek kuşunun güvende olmasının mutluluğuyla uzun zamandır onun için hazırladığı cennetini artık göstermeye hazırmış. Cennet kelebeğin kalbinde kuşunsa aşkında saklıymış. Kelebek kuşu için ölüm getiren yere cennetini koymuş.
Kuşun gözleri yaşlarla dolmuş. "Kartal beni tam burada öldürdü. Şimdi sen benim mezarıma cenneti getirdin," demiş beyaz kuş. Kelebek gülümsemiş. Kuşu ile cennetteki söğüdün altında akıp giden zamanı izlemişler.
"Ben sana cenneti getirmedim beyaz kuş. Cennet zaten sensin."
_______
"Yaşasın! Şemsiye şekilli çikolata!"
Eve döndüğümüzde Ege'nin tepkisi tam olarak buydu. Babasının kollarına koşmuş heyecanla çikolata paketinin parlak ambalajını yırtmaya başlamıştı. Onun böyle hazine bulmuş gibi tepki vermesi hepimizi güldürdü. "Oğlum yavaş ol," dedi Merih gülerek.
Ege büyük bir iştahla ambalajını sıyırdığı çikolatayı yemeye başladı. Tam o sırada Kerim, "Bu arada Olcay hastaneyi, doktoru ve hatta avukatı da ayarladı. Sadece avukatı bir de kendimizin görmemizi istediğini söyledi. Hatta kendisi birazdan konuşmak için burada olur," dedi.
"Çok güzel. Peki kimi ayarlamış?" diye sordu Merih.
Kapı çaldı. Kerim, "Kendi gözlerinle görsen daha iyi olur," dedi sıkıntılı bir nefes verirken. O kapıyı açmaya gitti. Bense Kerim'in neden bu kadar gerildiğini anlamaya çalıştım ki Kerim'in salona girerken yanında duran kadınla cevabımı az çok aldım. Beyaz gömlek, siyah kalem etekle karşımda gördüğüm kadınla birlikte gözlerim kısa bir anlığına Merih'e kaydı. Kadını gördüğü gibi ayağa kalktı. Yüzünde bariz bir şaşkınlık ifadesi vardı.
Avukat kadın Merih'e baktı. Gülümsedi ve, "Merih Ege," dedi şaşkınlıkla. Tanışıyor olmaları bir yana kadının kocama bu şekilde bakması sinirlerimi bozmaya yetmişti. Tüm bunlardan habersiz çikolatasını yiyen Ege'ye baktım.
"Annecim sen biraz bahçede oyna. Babanlar iş konuşacaklar," dedim Ege'ye. Çikolatasını bitirdiğinden itiraz etmeyeceğini iyi biliyordum. Ege bahçeye çıkarken bende Merih'in yanındaki yerimi aldım. Kadın bana bakmak şöyle dursun gözlerini Merih'in üzerinden alamıyordu.
Kerim, "Kardelen Gümüşay işinin en iyisi," dedi avukat hanımı bize takdim ederek. Adının Kardelen olduğunu öğrendiğim kadının dikkatini çekebilmek için elimi uzatmak durumunda kaldım. Kardelen bir bana bir de ona karşı uzattığım ele baktı. "Kardelen ben. Siz de," dediğinde beni çıkaramadığını belli edercesine duraksamıştı.
"Bende Luna. Luna Server. Merih'in eşiyim."
Donup kaldı. Yüzündeki dalgalanmayı görmemek için kör falan olmak gerekiyordu. Gözleri bir benim bir Merih'in arasında gelip giderken burada neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum. Kerim'in bakışlarını kaçırmasına bakılırsa durum sandığımdan daha ciddiydi. Merih'in eli belimi kavradı ve "İzninle," dedi. Beni belimden tutup salonun dışına çıkardığı sırada Kerim'e de dışarı çıkması için bakışlarıyla işaret verdiğini fark ettim.
Üçümüz salonun dışına çıkmış Kardelen'in bizi duyamayacağı bir mesafeye geçmiştik. "Burada neler oluyor Merih?" diye sordum şüpheyle. Merih delici bakışlarını Kerim'e yöneltmiş benim soruma cevap vermek yerine, "Başka avukat bulamamış mı?" dedi sinirle.
Kerim, "Avukatı ben değil Olcay ayarladı. Böyle bir şey yapacağını bilemezdim," dedi gergin bir nefes verdiği sırada. İkisi arasındaki bu soğuk rüzgarların varlığı iyice sinirlerimi bozmuştu.
"Artık biri bana burada neler döndüğünü anlatsın."
Merih de Kerim de bana baktı. İkisinin de konuşmaya cesareti yoktu. "Kim bu kadın?" diye sordum en sonunda dayanamayarak. Merih yutkundu. Sonra da Kerim ile aralarındaki sır perdesini güçlükle araladı.
"Kardelen benim eski sevgilim."
Merih'in söylediği şeyi algılamam bir hayli zamanımı aldı. Kerim, "Ben sizi yalnız bırakayım," diyerek yanımızdan ayrılırken. Az önce Kardelen'in Merih'i görünce ne kadar mutlu olduğunu anımsadım. İçimde dinmek bilmeyen bir öfke beliriverdi. O kadar öfkeliydim ki her ne kadar bu işte bir suçu olmadığını bilsem de Merih'in gözlerine bakamadım. Bunu yapamadım.
"Lu," diye fısıldadı Merih. Ama ben ona bakamadım. Kafamın içinde adeta birer karınca misali dolanan düşünceler yüzünden kendimi daha şimdiden iyi hissetmiyordum. "Lu," diye tekrarladı Merih. En sonunda onun gözlerine bakacak gücü kendimde bulmayı başardım. Başımı kaldırdım ve griye çalan mavi gözlere baktım. "Ne zaman?" diye sordum göz ucuyla bizi dikizleyen Kardelen'e kısa bir bakış attığım sırada.
"Onunla aranızdaki şey ne zaman başladı?"
Boğazıma küçük bir yumru oturdu. O yumru büyüdü ve en sonunda nefes almamı zorlaştırdı. Merih'in şefkatli parmakları omuzlarımı kavradı. "Lisedeydik Lu. Her şey geride kaldı. Ben sana aşık oldum ve seninle evlendim. Yakında seninle yeniden evleneceğim. Ayrıca onu buraya Olcay'ın kasıtlı olarak yolladığını biliyorsun," dedi Merih.
Olcay'ın avukat bahanesiyle onu gönderdiğini bilsem de içimde beliren yersiz öfkeyi dizginleyemiyordum. "Bunu daha sonra konuşuruz. Şimdi misafirimizi bekletmeyelim," dedim sıkıntıyla. Merih'in cevabını beklemeden salondan bizi dikizleyen Kardelen'in yanına gittim. Beni görünce ayağa kalktı.
"Bahçede detayları konuşabiliriz," diye mırıldandım buz gibi bir sesle. Kardelen'in peşinden verandaya çıktım. Merih de hemen peşimdeydi. Hatta bana olan mahcubiyetini göstermek için sandalyemi geriye çekti. Çaktırmadan Kardelen'e baktım. Yüzünde tek bir mimik bile oynamamıştı. Belki de ben abartıyordum. Hormonlarımla birlikte kıskançlığımda tavan yapmıştı.
Sakin olacak ve bu işin kökten çözülebilmesi için karşımdaki kadınla işbirliği yapacaktım. Sandalyeye oturduğumda Merih sandalyemi masaya doğru yaklaştırıp yanıma oturdu. Kardelen, "Yarın Tahsin Soydere'den örnek alınacak. Sonuçlar çıkınca da Olcay Karaçam'ın avukatı olarak sizleri bizzat ben bilgilendireceğim," dedi bir bana bir Merih'e bakarken.
Merih tek kaşını kaldırarak, "Bu işe bir hile karıştırılmayacağını Olcay'ın aksine biz nasıl bileceğiz? Bize sonuçların doğru olacağının garantisini verebilecek misiniz?" diye sordu.
Kardelen kıkırdadı. Sonrasında, "Bana güvenmiyor musun Merih Ege? Bunca yıllık hukukumuz hatırına bana güveneceğini düşünmüştüm," dedi Kardelen yalandan alınmış gibi yaparak. Onun Merih'e söylediği sözler yetmezmiş gibi bir de bu hal ve hareketleri epey bi gözüme batmıştı.
Merih, "Aramızda güvene dayalı bir bağ yok Kardelen Hanım. Özellikle de Olcay Karaçam'ın avukatı olduğunuzu baz alırsak size güvenmem söz konusu bile değil," dedi tehditkar bir gülüşle.
Kardelen'in Merih'ten böyle bir şey beklemediği belliydi. Her ne kadar saklamaya çalışsa da yüzünün bir bayrak misali dalgalandığını görebiliyordum. "Bu konunun Olcay Bey'in avukatı olmamla ne ilgisi olduğunu tam olarak anlayamadım," dedi Kardelen imayla.
Merih histerik bir gülüşle, "Şeytanın avukatlığını yaptığınızı bilmediğinizi söylemeyin bana Kardelen Hanım. Özellikle de sizin ne tür insanlarla iş tuttuğunuzu bilmesem bu söylediğinize neredeyse güleceğim," dedi. Kardelen bu sefer stresten saçlarıyla oynamaya başladı. İri buklelerini parmaklarının arasında çekiştirirken epey gergindi.
"Bana güvenmemen açıkçası beni epey bir şaşırttı Merih Ege. Sonuçta arada bunca yaşanmışlık var."
Kardelen'in söylediğiyle Merih'e baktım. Bu kadının haddini git gide aşmaya başladığını gören umarım sadece ben değilimdir. "Ne demek istediğinizi anlamıyorum Kardelen Hanım. Ayrıca bana eşimden başka hiçbir kadın iki adımla hitap edemez. Sizden ricam bana Merih Bey demeniz. Zira burada önemli bir mesele hakkında konuşuyoruz ve ben gereksiz samimiyetten hiç hoşlanmam," dedi Merih her kelimesinin üzerine basa basa.
Merih masanın altından elimi tuttu. Kardelen mosmor oldu ve bu an bana bir yerlerden tanıdık geldi. Yıllar önce Kartal ile olan toplantımızı anımsadım. O zamanda şu anda da olduğu gibi elimi tutmuştu Merih Ege. Masanın altında parmaklarımızı kenetlemiştik. Birbirimize destek olmuştuk. Merih'e baktım. Sonra da karşımda renkten renge giren o kadına çevirdim gözlerimi. Ne diyeceğini bilemediğinden ilk başta sessiz kalmayı tercih etmişti. Bir süre hiç konuşmadı. Sonrasında da, "Testin yapılacağı hastanenin adresini Kerim Bey'e bıraktım. Şimdi izninizle," diyerek yanımızdan ayrıldı Kardelen.
Topuklularını vura vura salondan geçerek ilerlerken Merih, "İyi çalışmalar Kardelen Hanım," diye mırıldandı. Kapı kapandı. Kardelen evden gitti ve bununla birlikte Merih'e baktım. Kardelen'in gidişinden gayet memnun olmuşa benziyordu.
"Ona güvenmiyorsun öyle değil mi?"
Merih bana baktı. "Güvenmemek için haklı sebeplerim var Lu," dedi. İçimdeki düşünceleri susturmakta epey bir zorlanmaya başladığımı fark ettim. Bir yanım bunun sebebini deli gibi merak ederken diğer yanımsa hiçbir şey öğrenmek istemiyordu. Fakat içimde gittikçe körüklenen kıskançlık dürtüsünün varlığına en sonunda sessiz kalamadım.
"Ne gibi sebepler?"
"Bu konuyu konuşmasak daha iyi olur Lu."
"Neden anlatmıyorsun? Benden gizleyeceğin kadar özel bir konu mu?"
Merih yüzümde beliren o sorgulayıcı bakıştan hoşlanmamıştı. Griye çalan mavi gözlerinde beni anlamaya çalıştığını belli eden kuşkucu bir pırıltı vardı. "Neyin var Lu? Neden böyle davranıyorsun?" diye sordu Merih.
"Az önce evimize gelen avukatın eski sevgilin olduğunu varsayarsak bir de kadının sana gayet rahat bir şekilde geçmişinizi ima ettiğini de düşünürsek bunu bilmeye hakkım olduğunu düşünüyorum Merih."
"Önemli bir şey yok Lu. Kardelen bir şey ima etmedi."
"Gayet de etti. Bunca yaşanmışlık olduğunu söylediğine göre aranızdaki basit bir lise aşkı değildi. Sana ben Ege diyemezken o kadın sana gayet rahat bir şekilde Merih Ege diyebiliyordu. Buna ne diyeceksin?"
Sinirden sesimin çatladığını fark ettim. Boğazım kurumuştu ve Merih bana bu konuda sessiz kalarak hiç de yardımcı olmuyordu. Ona bakarak, "Bana sakın o kadının sana olan yaklaşımını görmediğini söyleme Merih Ege," dedim. Kıskançlık başıma vurmuştu. Üzerine bir de hamilelik hormonlarımda eklenince iş iyice içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Sıkıntılı bir nefes aldığım sırada Merih, "Ne dememi bekliyorsun Lu? Geçmişte beni sırf Amerika'ya gideceğim için terk ettiğini mi söylemem gerek yoksa onun başından beri Mahşer'i bildiğini mi?" diye parladı birden.
Söyledikleriyle kısa bir anlığına duraksadım. Adeta kafamda savaş alanı beliriverdi. Eğer o kadın Merih'i zamanında terk etmiş olmasaydı aralarında hala bir şey olabilirdi. Tabii işin içinde bir de Mahşer gerçeği vardı. Mahşer denilen karanlıktan Kardelen'in haberi olmasaydı üstüne bir de Merih ile birlikte Amerika'ya gitmek gibi bir şey yapmış olsaydı ben belki de Merih ile hiç karşılaşmayacaktım. O söğüt ağacının altındaki kızı belki de hiç teselli etmeyecek hiç elinden tutmayacaktı. Belki de bunca zaman benim için taşıdığı beyaz ipek mendili Kardelen için taşımış olacaktı.
Gözümden akan iki damla yaş yanaklarımdan süzülerek yere damladı. "Demek Amerika'ya gitmek gibi bir durum yüzünden yollarınız ayrıldı. Eğer sen Amerika'ya gitmeseydin belki de hayatında şu an ben değil de Kardelen olacaktı," dedim titreyen sesimle. Merih söylediklerime inanamayarak baktı gözlerime.
"Öyle bir şey yok Lu."
"Var Merih. Ben daha senin kim olduğunu bilmezken sana profesör diyerek bir gün beni seveceğini hayal ederken o kadın senin kim olduğunu biliyordu. Bir gün senin döneceğin anı bekledi belki de. Olamaz mı?"
Sesim git gide yükselmeye başladı. Üstelik kelimelerim zelzeleye uğramışçasına boğuklaşan sesim yüzünden titriyordu. "Lu lütfen böyle söyleme. Kardelen ile aramda hiçbir zaman senin düşündüğün gibi bir şey olmadı. O benim için hiçbir zaman aşık olabileceğim kadın olmadı," dedi Merih yumuşak bir sesle.
"Seni bilmiyorum. Ama onun için aranızdaki şey belli ki küçümsenecek bir şey değildi Merih."
Merih'in bana yaklaşmaya başlamasıyla, "Biraz hava almak istiyorum," deyiverdim. Sonrasında kapıyı çarpıp çıktım. Sinirden beynim karıncalanıyordu ve bu da yetmezmiş gibi Merih peşimden geliyordu. Topuklarımı vura vura arabaya doğru ilerledim. Sinirden sırf bana yetişemesin diye adımlarımı hızlandırdım. Kendimi arabaya attığımda Merih'in benimle gelmemesi için kapıları kilitledim.
"Lu yapma böyle. Lütfen gel konuşalım," dedi Merih camı açmam için hafifçe tıklatırken. Onu dinlemedim. Arabayı çalıştırdım. Onu ardımda bıraktım ve nereye gittiğimi zerre düşünmeden öylece yola çıktım. Biraz gezinmek bana iyi gelecekti. En azından şu Kardelen saçmalığını kafamdan atmak için biraz kendi başıma gezintiye çıkmaya ihtiyacım vardı.
Arabada boş yolda ilerlerken havanın yavaştan kararmaya başladığını fark ettim. Güneş usulca ufukta batarken radyoya uzanıp düşüncelerimi dağıtması için bir müzik açtım. Şansıma radyoda Mehmet Erdem'in "Olur O Zaman" isimli şarkısı çalmaya başladı.
Gitmek isteyip sonra vazgeçip Sıkılırsın hayatından Çok şey isteyip hepsi zor deyip Yorulursun ya Sonra gün gelir merhaba deyip Çıkıverir karşına Aşk dedikleri tüm kederlerin ilacıymış ya
Hormonlarımın dengemi altüst etmesi yetmezmiş gibi bir de sözde kafamı dağıtması için açtığım şarkının sözleriyle hepten kötü olmuştum. Direksiyon başında ilerlerken bir yandan da salya sümük ağlıyordum. Ne ara bu hale geldiğimi bile hatırlamıyorum. Tartışmanın ne ara bu kadar alevlendiğini merak ediyorum. Tepem nasıl attı da ben kendimi arabada buldum?
Ağlamaktan yolu buğulu görüyordum. Bir de bu halimle kazaya karışma riskine girmemek adına arabayı yol kenarına çektim. Hem böylece açık havada yürüyebilecektim. Anahtarı kontaktan çıkarıp arabadan indim. Arabayı kilitledikten sonra anahtarı cebime tıkıştırıp yürümeye başladım. Bulunduğum yer epey kalabalık bir caddeydi. Sağımda ve solumda insanlar gelip geçiyordu. Kalabalığın ortasında amaçsızca yürüyordum.
Adım seslerimi insanların konuşma sesleri bastırıyordu. Buraya neden geldiğimi bile bilmiyordum. Bir anlık sinirle çıktığıma daha şimdiden pişman olsam da biraz sakinleşmeye ihtiyacım olduğu apaçık bir gerçekti. Bir süre kalabalığın arasında yürüdüm. Sonrasında kendimi boş bulduğum ilk banka attım.
Olanları düşündüm. Merih'in üzerine fazla gidip gitmediğimi düşündüm. Belki de fazla fevri davranmıştım. Sırf Kardelen'e olan kıskançlığım yüzünden tüm sinirimi Merih'ten çıkarmıştım. Halbuki o Kardelen'e gereken cevabı vermemiş miydi? Vermişti. Hatta vermekle de kalmamış onunla arasına gereken sınırı da çizmişti. Peki ya benim verdiğim tepkiye ne demeli? Resmen sinirlenip evi terk etmiştim. Üstelik yanıma telefonumu da almamıştım. Allah bilir Merih beni ne kadar merak etmiştir?
Sıkıntılı bir nefes verip yürümeye devam ettim. Dönüşe geçsem iyi olacaktı. Yavaş yavaş yürürken sanki biri beni takip ediyormuş gibi hissettim. Belki de bu hissettiğim bir kuruntudan ibaretti. Ama yine de içimdeki garip hisse engel olamayarak arkama baktım. Kalabalığın içindeki siyah kapüşonlu adama baktım. Sonra kendime yola devam etmem gerektiğini hatırlattım. Arabaya bir hayli uzak olduğumdan acele etmemde yarar vardı. Adımlarımı hızlandırdım. Ama benim adımlarımla senkronize hareket eden başka ayak seslerinin olması etrafımın kalabalık olmasına rağmen kuşkulanmama yetmişti.
Çaktırmadan omzumun üzerinden arkaya baktım ve yine aynı siyah kapüşonlu adamın benim peşimden geldiğini fark ettim. Beni takip edip etmediğinden tam olarak emin olmadığımdan yoluma devam ettim. Hatta arkamda birinin olduğu düşüncesine kendimi o kadar kaptırdım ki yanlış yola saptığımı çok sonradan fark ettim. Kendimi ara sokakta buldum. Burada pek kimse yoktu. Bir grup genç dışında kimse!
Yürümeye devam ettim. Belki de bu sokağın sonuna geldiğimde diğer yola çıkabilirdim. Tok adım seslerimin sesini pat pat sesleri bölüyordu. Omzumun üzerinden baktığımda bir metre kadar ötemde peşimden gelen siyah kapüşonlu adamı gördüm. Beni takip ediyordu ve bu hiç iyiye işaret değildi. Özellikle de Olcay gibi bir adamın hedefinde ben varken!
Hızlandım. Sokağın diğer tarafından çıkıp koşarcasına ilerlemeye devam ettim. Peşimde birinin olması daha şimdiden korkudan kalbimin küt küt atmaya başlamasına yetmişti. Şu an yürüdüğüm sokakta onlarca insan vardı. Birkaç da restoran...
Kendimi gördüğüm ilk restorana attım. Masaların arasında arka taraflara doğru ilerlerken ondan kurtulamadığımı anladım. Bir anda yanından geçmekte olduğum masanın üzerindeki et bıçağını kaptığım gibi siyah kapüşonlu adamın gırtlağına dayadım. Artık kaçmak yok! |
0% |