Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21.Bölüm: Yüzleşme

@sevvnuraydn

Kuş ne zaman canı sıkkın olsa kelebeğine sığınırmış. Kelebeğin kanatları onun güvenli limanıymış. Fırtına dinene kadar kuş kelebeğin kanatlarının altında beklermiş. Ne zaman ki rüzgar esmeyi bırakır o vakit sığındığı limandan ayrılırmış.

 

Kelebek ise kuşu için tüm zorluklara katlanmaya hazırmış. Kanatlarını kırmaya niyetli rüzgara karşı sırf kuşu zarar görmesin diye önünde duvar olmaktan geri durmazmış.

 

Kuş yine bir gün kelebeğiyle gökyüzünü izlerken derin bir iç çekmiş. "Biliyor musun?" diye sormuş kelebeğe. Kelebek gözlerini kuşuna dikmiş.

 

"Dünyaya baktığım yere gökyüzüme bir perde çektiler. Sonra da gölgesinde dinlendiğim söğütü yok ettiler. Bu hayat bana ruhumu dinlendirmeyi bile çok gördü."

 

Kuşun sözleri kelebeğin buruk da olsa gülümsemesine neden olmuş. "Yanılıyorsun," demiş kuşa. Birlikte gökyüzüne bakmışlar.

 

"Şu gökyüzündeki bulutları görüyor musun?"

 

Kuş başını sallamış.

 

"İşte o gördüğün bulutlar senin için varlar. Senin ruhunu dinlendirmek için... Senin ruh haline göre şekil alıyorlar. Kimi zaman ağlıyor kimi zaman gülüyorlar. Gece olunca da sen beliriyorsun yanlarında. Kimi zaman dolunay oluveriyorsun kimi zaman da bir hilal..."

 

Kelebeğin sözleri kuşu gülümsetmiş. Çünkü onu bu dünyada anlayan bir tek kelebeği varmış. Bir tek kelebeği...

 

_______

 

(İki gün sonra...)

 

İki gündür sabah uyanır uyanmaz yaptığım ilk şey maskem ve peruğumla kılık değiştirip Kartal'ın evinin yakınlarında dolaşmak olmuştu. Arada bir ona görünüyor sonrasında kayboluyordum. Kartal git gide daha çok korkuya kapılıyor aklını yitirdiğini düşünmeye başlıyordu. Tam da istediğim gibi...

 

"Lu," dedi Merih. Bu sabah Kartal'ın evine gitmemiş uyanır uyanmaz soluğu onun yanında almıştım. Mavi gözleri beni baştan aşağıya süzerken bitkin bir haldeydim.

 

"Bugün büyük gün. Herkesin hak ettiği yerde olmasına sadece birkaç saat kaldı," dedi Merih. Her şey ayarlanmıştı. Herkes bu gece mahşerde olacaktı. Onların yok olduğu gece bizim yeniden doğduğumuz gece olacaktı.

 

Onu başımla onayladım. Son birkaç saat kaldı dedim içimden. Kartal'dan intikamımı almak için son bir saat...

 

Derin bir nefes aldım. Büyük geceden önce Kartal ile yüzleşecek olmak beni biraz geriyordu. Her ne kadar ona yaptıklarının bedelini ödetecek olsam bile düşünmeden edemiyordum. Bu halimi Merih de fark etmişti.

 

Cebinden çıkardığı bir başka küçük zarfı parmaklarımın arasına bırakıp göz kırptı. Merih, Kerim ile akşamki partinin detaylarını konuşmaya giderken bense heyecanla elimde küçük zarfımla birlikte odama çıktım.

 

Kapıyı ardımdan kapatıp yatağın üzerine oturdum. Parmaklarım zarfı araladığında içimdeki heyecanı bastırmakta zorlanıyordum. Kağıdı çıkardım ve içimden okumaya başladım.

 

"Cesaret insanın içinde yanan bir alevdir Lu. Bu alev kimisinin içinde öyle bir yanar ki adeta içinde bir yangın beliriverir. Kimisininse bir kibrit alevi misali cansız hatta ölü bir ateş olarak yanar yüreğinde. İşte bu iki yüreğin farkı birisinde deli cesareti varken diğerinde korku duygusu hakimdir. Biri gözünü kırpmadan yamaçtan kendini denizin engin sularına bırakacak kadar deliyken diğeriyse insanların arasında bile kendini adeta bir korku filminde gibi hisseder. Çünkü içindeki cesaret duygusu minik bir kıvılcımdan ibarettir. O kişi içindeki alevi gerektiği kadar harlamayı öğrenirse ancak içindeki cesareti bulabilir."

 

Notu zarfa geri koyduğumda içimde varlığından bile daha yeni haberdar olduğum o küçük alevi hissetmiştim. Minik bir kibrit alevinin kıvılcımı misaliydi. Ta ki bu notu okuyana dek...

 

İçimdeki ateşin yüreğimi yaktığını hissediyordum. Kalbim cesaretin aleviyle kavruluyordu sanki. Gülümsedim.

 

Bu gece herkes aslında benim kim olduğumu öğrenecekti. Bu gece herkes benim aslında beyaz bir kuş olduğumu görecekti. Yeniden doğduğumu ve tüm ihtişamımla gökyüzünde kanat çırpışımı görecekti. Bunun için uçurumun dibinde ölen ve kelebeğinin aşkıyla yeniden doğan o kuşa söz veriyorum.

 

Derin bir nefes aldım. Küçük beyaz zarfımı diğerlerinin arasına koydum. Daha sonra odamın kapısını çalan makyaj ekibine kapıyı araladım. İşte şimdi kaderimin yönünü değiştirmeye hazırım.

 

*******

 

Saatler süren hummalı bir çalışmanın ardından Kartal'ın evine gitmeye hazırdım. Odadan çıktığımda Merih'in yüzünde beni görmenin mutluluğu vardı. Kusursuz gülümsemesi ve nefes kesen gözleriyle kalbimin ritmini değiştirmeyi her seferinde başarıyordu.

 

"Son aşamaya geldik Lu. Kartal'ın ağzından itirafı almaya hazırsın," dedi Merih gururla. Ona baktım ve içtenlikle gülümsedim. Beyaz kuşun intikamını almam an meselesiydi.

 

Merih ile birlikte kapının önünde bizi bekleyen Turan ile Nehir'in yanına gittik. Turan ile Merih bir şeyler konuşurken Nehir ve ekibindeki bir başka kadın polis üzerime dinleme cihazı yerleştiriyordu.

 

Polis, Kartal'ın itirafını kaydedecek ve sonunda da eve baskın düzenlenecekti. Her şey planlanmıştı. En ufak aksiliğe bile yer yoktu. Polis ekibinin yardımıyla Kartal'ın evinin yakınlarında indiğimde hiç olmadığım kadar rahattım.

 

Akşam vaktiydi. Hava daha yeni kararmış evlerin ışıkları birer birer yanmaya başlamıştı. Vakit geldi dedim içimden. Eve doğru adımlarken kulağımda Nehir'in sesi yankılanıyordu.

 

"Jane kapıyı açman için saksının altına anahtar bıraktı," diye mırıldandı Nehir. Beni uzaktan izlediklerini biliyordum. Kartal'ın bu saatlerde odasına çekilip dinlendiğini de...

 

Evin önüne geldiğimde kapının yanındaki turkuaz rengi büyük saksıyı dikkatlice kaldırıp anahtarı ayakkabımın ucuyla kenara ittim. Daha sonra saksıyı eski yerine koyup anahtarı elime aldım.

 

Anahtarı kapının kilidine sokup birkaç kez çevirdiğimde kalbim heyecandan küt küt atıyordu. Sessiz olmaya özen göstererek kapıyı açtım. İçeriye doğru adım atıp kapıyı sessizce ardımdan örttüğümde her yerin karanlık olduğunu fark ettim.

 

Salona doğru adım attım. Birkaç adımdan sonra gözlerim zorda olsa koltuk takımını ve hemen yanındaki siyah mermerden yapılma yemek masasını seçebilmiştim. Masanın üzerinde iki tane şamdan vardı.

 

Koyu gri renkli şamdanlar bana o geceyi hatırlatmıştı. Onun için özenle sofra hazırlayışımı sonrasında başıma şamdanla vuruşunu hatırlatmıştı. Yutkundum.

 

Hayatımın koca bir yumruya dönüşüp boğazıma oturduğunu hissettiğimde onun sesi yankılandı kulaklarımda. "Lu," diye fısıldadı Merih.

 

Onun sesi bana güç verdi. Salon masasına doğru ilerlemeye başladım. Titreyen parmaklarım ince uzun şamdanı kavradı. Sonrasında tıpkı o gecede yaptığım gibi diğer elimle masanın üzerindeki dantelli örtüyü tutup sertçe çektim.

 

Bununla birlikte masanın üzerinde geceden kalma iki kadeh ve şamdanın diğer eşi büyük bir gürültüyle yere düştü. Etrafta cam kırıkları vardı. Kadehlerin dibinde kalan iki damla şarapta cam parçalarıyla buluşmuş bulunduğum alan cinayet mahaline dönmüştü.

 

Elimde şamdanla arkam dönük merdivenleri korkudan ikişer ikişer inen Kartal'ın yanıma gelmesini bekliyordum. Tam da tahmin ettiğim gibi birkaç saniye içinde Kartal salona gelmişti. Bunu onun nefes alıp verişlerinden anlamıştım.

 

"Sende kimsin?" diye bağırdı. Sesi bile yaşadığı korkuyu hissettirecek kadar çok titriyordu. Derin bir iç çektim. Gözlerim karanlıkta gümüşi bir renkle parlayan parmaklarımın arasındaki şamdana kaydı.

 

"Beni hatırlamadın mı?" diye sordum birden. Bununla birlikte tek kelime etmedi. Kafasındaki soru işaretlerinin farkındaydım. Yüzümü yavaşça ona döndüm.

 

Karanlıkta lacivert renge bürünen mavi gözleri gözlerimi buldu. Göz bebeklerindeki korkulu ifadeye baktım bir süre. Geriye doğru bir adım attı. Başını ellerinin arasına aldı.

 

"Sen gerçek değilsin!"

 

Kendini hayal gördüğüne inandırmaya çalışıyordu. Başını sallıyor benim kaybolmamı ümit ediyordu. Ama ben ona istediğini vermeyecektim. Ona doğru bir adım attım. Yerdeki cam kırıkları ayakkabımın topuğuyla çatırdadı.

 

"Yaklaşma!" diye bağırdı Kartal. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından süzülüyordu. Bir adım daha geri çıktı. Daha sonra salonu aydınlatan loş ışığı yaktı. Yüz hatlarım daha belirgindi.

 

Işıkta ikimizde birbirimizi seçebiliyorduk. Özellikle onun karanlıktan aydınlığa çıkışımızla benim kaybolacağımı düşünmesi ama benim hala karşısında duruyor oluşum onu daha çok korkutmuştu.

 

"Hayır," dedi tekrar. Bir adım daha geri çıktığında sırtı duvara yaslı bir halde kalakalmıştı.

 

"Hayal görüyorum. Sen gerçek değilsin!"

 

Çaresizdi. Ne yaparsa yapsın ne kadar inkar ederse etsin ben karşısında durmaya devam edecektim. Elimdeki şamdanı onun görebileceği bir şekilde havaya kaldırdım.

 

"Beni bununla öldürmüştün değil mi?" dedim manidar bir gülümsemeyle. Kartal'ın gözleri elimdeki şamdana kaydı. Yutkundu. Boğazındaki ademelması korkuyla sarsıldı.

 

Başını salladı. Parmakları saçlarını yoluyordu. Beyninin karıncalandığını hissediyordu. Nefes alamıyor gördüğü şeyin etkisiyle ne yapacağını bilemez bir haldeydi.

 

"Hayır! Seni ben öldürmedim!"

 

Bağırmaktan kıpkırmızı olmuş boğazındaki kalın damar belirginleşmişti. Ona doğru bir adım daha attım. "Beni sen öldürdün. Hem de bununla. Hatırla! O gece olanları hatırla! Başıma bununla vurduğunu hatırlamıyor musun yoksa?" dediğimde yüzünü buruşturdu.

 

Dizlerinin üzerine çöktü. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Kartal benim önümde diz çökmüştü. O dik başlı Kartal benim önümde diz çökmüştü.

 

"Seni ben öldürmedim!"

 

Hala inkar ediyordu. "Beni sen öldürdün. Üstelik sana o kadar aşık bir kadını gözünü bile kırpmadan uçurumdan aşağıya attın. Sen bir katilsin Kartal. Bir katil!"

 

Başını salladı. Boğazının ağrıdan sızladığını yüzündeki ifadeden anlayabiliyordum. Dizlerinin üzerinde emekleyerek bana doğru yaklaştı. Ayakucumda durdu. Ellerini birbirine birleştirmişti.

 

Mavi gözleri kıpkırmızıydı. Gözleri gözlerimdeyken beklediğim itiraf döküldü dudaklarından. "Yaptım!" diye bağırdı.

 

"Bana aşık o kadını ben öldürdüm! Başına şamdanla vurdum. Sonrada onu uçurumdan aşağıya attım. Çok pişmanım. Keşke zamanı geri alabilseydim Luna. Keşke seni sevdiğim o güne geri dönebilseydim. Yalvarırım affet beni."

 

Onun bu itirafıyla birlikte elimdeki şamdanı yanı başımdaki masanın üzerine bıraktım. Tam o sırada bütün mahalleyi ayağa kaldıran polis sirenlerinin sesi duyuldu. Kartal panikle etrafa bakarken gülümsedim.

 

Bir elim saçıma diğer elim yüzüme gitti. Peruğumu ve yüzümdeki maskeyi tek hamlede çıkardığımda Kartal gördüğü kişiyle hayatının şokunu yaşamıştı.

 

Ayağa kalkıp gözlerime baktı. "Sen," dedi şaşkınlıkla. Hala olayın şokunu atlatabilmiş değildi. Gülümsedim. Uzun zaman sonra yaşadığım onca şeyin bedelini ödetmiş olmanın mutluluğunu yaşıyordum.

 

Dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı. Onunsa yüzünde korku vardı. "Her şey bitti Kartal," dedim birden. Bununla birlikte yutkundu. Arkamı dönüp kapıya doğru ilerlemeye niyet ettiğimde eli bileğimi kavradı.

 

"Bekle," dedi sadece. Gözlerimi ona çevirdiğinde "En başından beri senin olduğunu anlamalıydım. Ege'nin yanında seni gördüğüm ilk anda anlamalıydım," dedi.

 

Onun adını tükürürcesine söylemişti. Sesindeki kıskanç tınıya karşılık alaycı bir kıkırtı çıktı dudaklarımdan. "Sen ben yanındayken bile beni anlamadın ki," dedim. Bunun üzerine yutkundu.

 

Yolun sonuna geldiğimizi biliyordu. "Seviyor musun onu?" dedi birden. Gözlerinde çakan yıldırımı görmüştüm. Bir an bile duraksamadım.

 

"Seninle onun arasındaki en büyük fark neydi biliyor musun?" diye sordum. Bu sorumla birlikte yüzünde kuşkulu bir ifade belirmişti. Mavi gözleri gözlerimde gezinirken ona doğru bir adım attım.

 

Birbirimize çok yakındık. Gülümsedim. "O beni gerçekten sevdi," dedim iç çekerek. Kartal ise tek kelime bile etmeden beni dinliyordu.

 

"Senin gibi sevdiğini söyleyip beni ölüme yollamadı. O sevdiğine dokunmaya kıyamazken sen sevdim dediğin kadının canını almaya kalktın. O sevdiğim dediğinde yüreği titrerken senin ağzından boş bir kül bulutundan ibaretti. Sevmek sözcüğü seninle yok oldu ama onunla hayat buldu."

 

Bu sözlerimle birlikte çarpılmış gibi kalakalmıştı. Evin kapısı gürültülü bir şekilde açıldı. İçeri eli silahlı onlarca polis girmesine rağmen Kartal gözlerini gözlerimden ayırmadı. Mavi gözlerindeki ifadeye baktım bir süre. Ta ki polisler onu kelepçeleyip götürene dek...

 

Kartal evden çıkarılıp araca bindirilirken bende evden çıktım. Beyaz kuşun intikamı alınmıştı. Sırada Güneş ve onlarca insanın intikamı vardı. Polis araçlarının olduğu tarafa doğru yürürken ekip otosunun önünde onu gördüm. Merih'imi...

 

Heyecanla ona doğru yaklaştım. Beni gördüğünde yüzünde tatlı bir gülümseme belirmişti. Bana yaklaştı ve sıkıca sarıldı. Çenemi onun omzuna dayayarak ona sarıldım. Kokusunu içime çektim.

 

"Bitti," diye fısıldadım. Merih kıkırdadı. "Bitti Lu," dedi. Gözlerim onun kollarındayken yanı başımızdaki polis aracına kaydı. Kartal elleri kelepçeli bir şekilde arka koltuktaydı.

 

Gözleri benle Merih'in üzerindeydi. Üstelik çene kasları kasılmış gözlerinin içinde şimşekler çakıyordu. Ama bu beni korkutmadı. Sonunda herkes hak ettiği yere dönüyordu. "Sırada mahşer var," dedi Merih. Mahşer...

 

*******

 

Mahşer gecesi için evde hazırlanmıştık. Üzerimde siyah uzun bir gece elbisesi vardı. Bileğimde taşlı beyaz bileklik ayağımda ise siyah taşlarla bezeli, bantlı, topuklu bir ayakkabı vardı. Saçlarımı ensemde topuz olacak şekilde toplatmıştım.

 

Makyaj ve kuaför ekibi odadan çıktığı sırada içeri Merih girmişti. Üzerinde onu oldukça çekici gösteren siyah bir takım vardı. Saçları muntazam bir şekilde taranmıştı.

 

Kravatının yanında yakasına iliştirdiği beyaz çiçekle kusursuz görünüyordu. Eteklerimi toplayarak makyaj aynasının önünden kalktığımda griye çalan mavi gözleri beni baştan aşağıya süzmeye başlamıştı.

 

Nutku tutulmuştu. Bir süre tek kelime bile edemedi. Bense gülümseyerek ona doğru yaklaştım. Ona doğru attığım her adımda kendine has kokusuna karışmış parfümünün kokusuyla doluyordu ciğerlerim.

 

Aramızda küçücük bir adım kalana kadar ona yaklaştım. Yüzündeki gülümseme genişledi. Eli yüzümü kavradı. Yanağımdaki derin çukuru okşadı başparmağı.

 

"Çok güzelsin," diye fısıldadı.

 

"Sende çok yakışıklısın Merih Ege."

 

Bu sözüm onu oldukça mutlu etmişti. Elini yüzümden çekip kolunu uzattı. Kıkırdayarak koluna girdim. Birlikte odadan çıkıp merdivenlerden indik. Kapının önündeki araca geçtiğimizde Merih ceketinin iç cebinden küçük beyaz zarflarından birini çıkardı.

 

Parmaklarının ucundaki notu aldığımda gülmeden edemedim. Zarfı aralayıp içindeki notu içimden okumaya başladım. Gözlerim güzel el yazısında gezindi.

 

"Biz yaratıldığımızda aslında alnımızın üzerinde kaderimiz yazılır derler. Bu ne kadar doğru bilinmez ama bir şeyden kesinlikle eminim Lu. Benim kaderime sen yazılmışsın. Senin adın, senin gözlerin, senin ruhun yazılmış kaderime."

 

Notu okumayı bitirdiğimde kalbimin heyecandan küt küt attığını hissediyordum. Gözlerimi nottan alıp ona çevirdim. Yanı başımdaki beyaz kelebeğe...

 

Griye çalan mavi gözleri ışıl ışıldı. Elimdeki notu zarfıma yerleştirip ona doğru yaklaştım. Merih beni kolunun altına aldı. Başım onun göğsüne yaslı gittik mahşer gecesine.

 

Araba mahşerin önünde durduğunda başımı kaldırıp ona baktım. Gözlerinde kendi gökyüzümü gördüğüm o adamın gözlerine baktım. "Sona geldik Lu," dedi Merih.

 

Birlikte arabadan inerken içimde büyük bir heyecan vardı. Merih kolunu belime dolamış birlikte içeriye girmiştik. Mahşer ışıl ışıldı. Onlarca takım elbiseli adam ve yanlarındaki şık giyimli kadınlara baktım yukarıdan.

 

Merih ile birlikte mahşere inen merdivenleri adımlarken nabzımın boğazımda attığını hissediyordum. Bacaklarım titriyordu. Merih beni tutuyor olmasaydı merdivenlerden düşebileceğim konusunda en ufak bir şüphem dahi yoktu.

 

"Ege Bey," dedi Olcay yanımıza gelirken. Yüzünde bu gece imzalanacağına inandığı anlaşmanın ona getireceği karın mutluluğu vardı. Merih ona yapmacık bir baş selamı vererek benimle birlikte orta alana doğru ilerledi.

 

Onlarca insan konuşmayı kesmiş bize bakıyordu. Merih ise eğlencenin devam etmesi için orkestranın başındakilere eliyle işaret verdi. Daha sonra gökyüzü gibi bakan mavi gözleri beni buldu.

 

Eli elimi kavradı ve beni dans eden birkaç kişinin arasına çekti. Müziğin sakin ve romantik havası bizi dans etmeye zorlamıştı sanki. Beni kendine çekti. Yanağı benim yanağımda sıcak nefesi boynumdaydı.

 

Birkaç dakika içinde polis ekipleri içeriye baskın yapacaktı. Ama biz felaketin ortasında dans etmeye devam edecektik. Merih kulağıma yaklaştı. "Lu'm," diye fısıldadığında beynimin bile uyuştuğunu hissediyordum.

 

"Mahşer benim bense seninim Lu."

 

Merih'in sözleri ve sesindeki tınıyla gözlerimi kapattım. Kokusunu içime çektim. Yüzümü yakan tenine dokunmak benzersiz bir histi. Birlikte pistte dans ederken kapılar gürültüyle açılmış içeri onlarca polis girmişti.

 

Etrafımızdaki herkes tutuklanırken biz sanki hiçbir şey olmamış gibi dans etmeye devam ettik. Merih yanağımdaki çukura uzun bir öpücük kondurup benden ayrıldığında ikimizde mutluyduk.

 

Polisler herkesi tek tek götürürken bazılarının gözleri bizim üzerimizdeydi. Etrafıma baktım. Işıltılı bir mekanın içinde dönen karanlık dünyanın yok oluşunu birlikte izledik. Saniyeler içinde mahşerden geriye kimse kalmamıştı.

 

Sesler kesilmiş mahşer bitmişti. Gözlerimi ona çevirdiğimde yüzündeki gülümsemeye kapılmamak elde değildi. Elimi tuttu. "Benimle gel Lu," diyerek kıkırdadı Merih.

 

Biten kötülüğe küçük bir çocuk gibi seviniyordu. Birlikte el ele mahşerin merdivenlerini çıkarken gülmeden edemedim. Merih ile birlikte mahşerin üst katındaki balkon korkuluklarıyla çevrili orta alana bakan koridoru geçerek bir başka kapıyı açtık.

 

Bu kapı mahşerin arkasındaki bahçeye çıkıyordu. Bahçede çeşit çeşit ağaç ve bitki vardı. Tam ortadaki taş döşeli alana doğru ilerlerken gök gürlemişti. Ağaçların arasında loş ışıkların altında Merih'e baktım.

 

Kıkırdadı. Aniden bastıran sağanak yağmurla birlikte ıslanmaya başlamıştık. "Lu sana bir teklifim var. Benimle kimsesizliğimizin altında dans etmeye ne dersin?" diye sordu Merih. Elini nazikçe bana uzattığında aklıma Kartal'ın evine gittiğim ilk gece gelmişti.

 

"Ayrıca bana yağmurun altında bir dans borçlu olduğunu hatırlıyorum Lu. Sonuçta güneşli bir havada veya yıldızlı bir gecede herkes dans edebilir ama biz farklıyız. Bizim içimizde yağan yağmur bu defa biz dans ederken yağıyor. Beyaz kuş ile kelebeğin acılarının altında mutlulukla dans etmesinin vakti artık geldi."

 

Bana yağmurun altında bir dans borçlu olduğumu hatırlatınca eli nazikçe belimi kavradı. Beni kendine çekip dans etmeye başladığımızda gözleri gözlerimdeydi.

 

Loş ışıkta lacivert renge bürünen güzel gözlerine baktım. Ben onun gözlerinde kayboldum. Birlikte ağır ağır dans ederken bizi sırılsıklam eden yağmura aldırmamıştık. Bir müziğimiz bile yoktu. Ama önemli değildi. Bizim müziğimiz yağmur damlalarının sesiydi.

 

Yağmurdan sırılsıklamken Merih kulağıma eğildi. "Benimle evlenir misin Lu?" diye fısıldadığında kıkırdadım. Ondan böyle bir cümle duymayı beklemiyordum. O kadar mutluydum ki gamzem dipsiz bir uçurum oluvermişti sanki.

 

Gözlerim gözlerindeyken "Evet," diye yanıtladım sorusunu. İkimiz deli gibi kahkaha atarken beni yağmurun altında kollarına alıp döndürmeye başladı. Sıcak nefesini boynumda mutluluk kıkırtılarını kulaklarımda hissedebiliyordum.

 

Kuş ile kelebek gözyaşlarından oluşan yağmurun altında bu sefer mutlulukla dans ediyordu.

 

Kollarımı onun boynuna dolamış kıkırdıyordum. Sesim gecenin sessizliğinin yanında yağmurun gürültüsünü bastırıyordu. Merih beni yere indirdi. Islanıp yüzüme yapışmış iki tutam saçı parmaklarıyla kenara doğru çekti.

 

O gece yağan yağmurun altında Merih beni tutkuyla öptü. Kalbim atmayı bırakmıştı sanki. Ruhumdaki kelebekler bir bir mezarlarından çıkıyordu. Her biri kar beyazı ve adeta bir yıldız gibi parlayan kelebekler...

 

Parmaklarımı Merih'in saçlarına geçirdim. Onu kendime daha çok çektiğim sırada beni kollarına aldı. Birlikte içeriye girdik. Sonra da onun elini kestiğinde kendini kapattığı odaya kapattık kendimizi.

 

Merih kapıyı kilitledi. Beni öpmeyi bir an bile bırakmadı. O gece onunla kuşla kelebekten fazlası olmuştuk. Biz o gece bir olmuştuk. Merih Ege ile onun Lunası olmuştuk. Beyaz kelebek ile onun beyaz kuşu olmuştuk.

 

Yağmurdan sırılsıklam olmamızın bir önemi yoktu artık. Çünkü şu saatten sonra bizi kimse ağlatamayacaktı. Çünkü altında ıslandığımız yağmurlar bizimdi. Bizim içimizde yağan acının gözyaşlarıydı.

 

Bizim altında mutlulukla dans ettiğimiz acılarımızdı. Şimdi ise bizi bir araya getiren bizi bir eden yıllar öncede olduğu gibi yine acılarımızdı. Ben acılarımı sevmeyi ondan öğrendim. Merih'ten...

 

Onun gökyüzü gibi bakan mavi gözlerine baktığım ilk anda onu hayatımın geri kalanında yanımda göreceğimi aslında içten içe hep biliyordum. Ama onun hayatımın anlamı olacağını hesap edememiştim.

 

Onu öpmeyi bırakıp gözlerine bakarak, "Şu çiseleyen yağmur aslında benim içimde yağıyor," dediğimde gülümsedi.

 

"Kalbimde bir orman filizleniyor. Neden biliyor musun?"

 

Bu sorumla birlikte merakla baktı gözlerime. Mavi gözlerindeki ışıltıya bakıp gülümsedim. "Sebebi senin gözyaşlarımı silen sözlerin. O sözler benim kalbimde birer yağmur damlasına dönüşüyor Merih. İşte şimdi kelebek mezarlığımın yerinde bir orman var. Üstelik can bulmuş kelebeklerle dolu bir orman..."

 

Merih söylediklerimle duygulanmıştı. O gece Merih'ime kavuştuğum geceydi. Kartal'dan intikamımı aldığım mahşeri tarihe gömdüğümüz geceydi.

 

Sadece benim değil Güneş'in ve daha onlarca masumun da intikamını almıştık. Mahşer adı verilen karanlık artık yoktu. Yerinde ufukta parlayan bir Güneş gelmişti. Güneş...

 

Güneş'in ailesi yerine bir Ay doğması için mücadele etmişti. Ama şimdi Ay ve Güneş aynı gökyüzündeydi. Bundan böyle Lu eskisi gibi olmayacaktı. Şimdi ben bana verilen bu şansı kaybetmeyeceğim.

 

Benim adım Luna. Bir Luna öldü. Diğeri beyaz bir kuş olarak yeniden doğdu. Şimdi o kuşun kanatları hiç olmadığı kadar büyük. Hem de gökyüzünü kuşatacak kadar...

 

Onun adı ise Merih Ege. Bir başka değişle profesör... Bir başka değişle beyaz kuşun beyaz kelebeği... Kartal'ın kuşun yüreğinde öldürdüğü aşkın beyaz renkli kelebeklerinin yattığı mezarlığı cennete çeviren oydu.

 

Kalbine konan o beyaz renkli kelebek oydu. Kuşa hayatı öğreten, ona hayata ve çevresine karşı bambaşka bir pencereden bakmayı öğreten oydu. Gözlerinde engin gökyüzünün saklandığı, kuşun yanağındaki çukurun sahibi, onun biricik aşkı oydu.

 

Kartal veya bir başkası değildi. Ben aşkı asıl onunla tatmıştım. Bunu şimdi daha iyi anlıyordum. Yüreğimin çarpma sebebini ilk zamanlar Kartal sanırken aslında bu kalbin sahibinin o olduğunu şimdi daha iyi anlıyordum.

 

Gözlerine baktım. Griye çalan mavi gözleri gözlerime hiç olmadığı kadar yakındı. Yüzündeki kusursuz gülümsemesi karanlıkta bile insanı etkisi altına alıyordu sanki.

 

Gülümsedim. Yanağımdaki küçük çukuru onun aşkıyla doldurdum. Kalbimi ise ona verdim. Yaralı kalbimi onun aşkı iyileştirecekti. Tıpkı yaralarımıza zamanın bandından yapıştırmayı hayal ettiğimiz gibi yüreğimize de aşkın bandından yapıştıracaktık.

 

Ben Merih ile birlikte yeniden doğdum. Şimdi ise onunla birlikte yeni bir hayata gözlerimi açmak üzere gözlerimi kapatıyorum. İçimdeki ses bas bas bağırıyor. Gözlerini açtığında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Loading...
0%