@sevvnuraydn
|
Annem mutluluğun sebebinin çok küçük bir şeyde bile olabileceğini söyler. Bizim için çok küçük çok basit gelebilecek bir şey bir başkasının yüzünü güldürebilir gözlerinin ışıldamasını sağlayabilir. İşte mutluluk bu yüzden paha biçilemez bir duygudur. Çünkü bu duyguyu yaşamak için herhangi bir şeye sahip olmamız gerekmez. Sadece kalbimizde bulunan bir damla sevgi bizim hayata karşı farklı bir çerçeveden bakmamızı sağlar. Böylelikle mutlu olmak için bir sebebe ihtiyacımız kalmaz. Zira insanın kalbindeki bir damla sevgi sayesinde yüzünde gülümseme gözlerinde ise mutluluğun ışıltısı hiç eksik olmaz.
"Hande," diye seslendi Kerem. Onun sesiyle daldığım düşüncelerin arasından sıyrılmıştım. Bakışlarımı yoldan alıp ona çevirdiğimde ne düşündüğümü merak ettiğini gözlerinden anlayabiliyordum.
"Ne düşünüyorsun?"
Ses tonu imalı çıkmıştı. Yüzünde ise o her zamanki muzip gülümsemesi ve sevimli gamzeleri belirivermişti. "Ne düşündüğümü duyabilirken bunu sorman biraz saçma oldu sanki," dedim bilmiş bir tavırla. Beni başıyla onaylayıp bakışlarını tekrar yola çevirdi. Yaklaşık bir saattir yoldaydık. Resmen koltukta oturmaktan bacaklarım uyuşmuştu.
"Daha ne kadar yolumuz var?" diye sordum dudak bükerek. Bu halimi dikiz aynasından gören Kerem halime gülmeye başlayınca oflayıp puflamaya başladım. "Az kaldı," diye mırıldandığında gözlerimi devirdim. En son böyle dediğinden bu yana yarım saat geçmişti. Daha ne kadar yolumuz var diye içimden söylenmeye bile başlamıştım. Hem böylece dıştan trip atarken iç sesim Kerem'in kafasının içinde yankılanacaktı.
"Sen çok fenasın," dedi Kerem gözlerini yumup susmamı umarken. Ama ben kabustaki korkunç seri katil gibi otuz iki diş sırıtıp inadına daha çok söylenmeye başladım. "Ne zaman varacağız?" diye tekrar ağzımı açtığım sırada Kerem dayanamayıp eliyle ağzımı kapatmıştı. "Zihnin yeterince konuşuyor," dedi arabayı park ederken. Ona şok içinde baktım.
İçimden bunu sana ödetirim nasılsa diye geçirirken sonunda elini ağzımdan çekmişti. Tabii ağzımın açılmasıyla taramalı tüfek gibi konuşmaya başlamıştım. "Sen benim neden ağzımı kapatıyorsun? Yoksa sen beni yarın öbür gün çok konuşuyorum diye terk mi edeceksin?"
Gözlerimi kısarak söylediğim bu sözlere Kerem kahkahalarla güldü. "Hayır tabii ki de seni terk etmem. Zaten seni ömür boyu yanımdan ayırmayı düşünmüyorum," dedi gözleri beni bulduğunda. Doğrusu bu sözler karşısında eridiğimi söyleyebilirim. "Varış noktamıza varmış bulunmaktayız Hande Hanım."
Gözlerim camdan dışarıya kaydığında buranın bir oyuncak fabrikası olduğunu fark ettim. Tabii bunu fark etmemle arabanın içinde sevinçten çığlık atmam bir olmuştu. "Kerem sen nereye getirdin bizi?" diye sordum şaşkınlıkla. Gören de sorumun cevabını bilmediğimi sanırdı. Kerem daha ağzını açamadan kemerimi çıkarıp kamyonetten indim. Kapıyı kapatırken fabrikaya sanki hazine görmüşüm gibi bakıyordum.
"Teşekkür de mi yok Hande Hanım," dedi Kerem kamyonetten inip kapısını kapatırken. Gözlerimi fabrikadan alıp ona çevirdiğimde yanı başımdaki gamzelere birer öpücük bıraktım. Ardından ince parmaklarım onun sert elini kavradı. Yeşil gözlerimi onun gözlerine diktiğimdeyse yüzündeki mutluluğu gözlerinden anlayabiliyordum. Sıcak bir öpücük kalpleri ısıtmaya yeterdi.
"Çocukları mutlu etmeye hazır mısın?" diye sordu gülümseyerek. Onu başımla onayladım. Elini sıkıca tutup koluna girdiğimdeyse benden mutlusu yoktu. Biz birlikte mutluyduk. Şimdi de çocukları mutlu etmeye gidiyorduk.
Kerem ile birlikte fabrikanın giriş kapısına doğru ilerlediğimiz sırada "Burası kuzenimin fabrikası," demeyi de ihmal etmedi. "O bizi depoda karşılayacak. İstediğimiz kadar oyuncak alabiliriz," dediğindeyse sanki bana dünyaları vermiş gibi mutlu olmuştum.
"Kerem kuzen hoş geldiniz." Gözlerimi sesin sahibine çevirdiğimde beni Kerem'in tam zıttı civciv gibi sapsarı biri karşılamıştı. Kerem elini kuzeninin uzattığı elle tokalaşmak için uzattığında bile elimi bırakmamıştı. "Hoş bulduk," diye nazikçe gülümsemeyi de ihmal etmedi Kerem.
"Kuzen bu güzel kız da kim?" diye sorduğundaysa Kerem'in yüzüne baktım. Tepkisini ölçmeye çalışırken oldukça sakin olduğunu gördüm. "Tanıştırayım. Kız arkadaşım Hande."
"Memnun oldum Doğu ben de," dedi gülümseyerek. Bende aynı şekilde nazikçe gülümsedikten sonra Doğu'nun peşinden fabrikanın deposuna doğru ilerlemeye başladık. "Bugün biraz yoğun olduğumuzdan sizinle depodan sorumlu olan arkadaşlar ilgilenecek," dedi Doğu. Anlaşılan önüme bulunmaz bir fırsat çıkmıştı. Doğu yokken oyuncaklara gönlümce bakabilir hatta Kerem ile çılgınlıklar yapabilirdim.
"Tamam kuzen," dedi Kerem beni depoya doğru çekiştirirken. "Aklından ne hinlikler geçtiğini duyabildiğimi umarım biliyorsundur." Bakışlarımı aniden ona çevirdiğimdeyse yüzünde tıpkı benim bir saçmalık yaparkenki gülümsememden vardı. Bu her ne yapacaksak birlikte yapacağımız anlamına geliyordu.
"Bir araba alalım," dedi Kerem. Malzeme doldurmak için kullanılan alışveriş arabalarından birini deponun girişinden aldı. Yüzümde muzip bir ifadeyle ona bakarken o beni şaşırtarak belimden tuttuğu gibi kaldırıp arabanın içine oturttu. Anlaşılan bugün üç yaşıma geri dönüyorum. "Bugün ben üç yaşında olduğuma göre sen kaç yaşına oluyorsun?"
Sorum karşısında gülümsedi ve arabayı ittirmeye başladı. "Sanırım bende seninle aynı yaşta oluyorum, " dedi raflara bakarken. Bende onunla birlikte oyuncaklarla dolu raflara bakmaya çevirdim. Gözlerime ilk takılan oyuncak ise kocaman peluş bir arı olmuştu. "Kerem arıya bak!" Sesim heyecandan yüksek çıkmıştı. Tabii asıl sorun Kerem bunu gerçek bir arı sanıp ellerini dört bir yana savurması olmuştu.
"Hani nerede?" diye panikle sorduğunda haline kahkahalarla gülmeye başladım. Bu halimi fark eden Kerem ise epey bozulmuştu. Bana küsüp arabayı sessizce itmeye başladığındaysa ne yapıp edip onun gönlünü almam gerektiğini düşündüm. "Aşkım küsme bana," dedim gözlerimi onun kahverengi gözlerine çevirdiğimde. Hatta uzanıp yanağını bile sıkmıştım. Ama bana mısın dememişti. Bende son kozumu kullanmaya karar vermiştim.
"Madem sen benimle konuşmuyorsun bende şarkı söylerim," dediğimde Kerem'in dehşete kapılmış gözleri beni buldu. "Yalvarırım söyleme," dedi birden. Onun bu sözlerine karşılık kıkırdadım. Ardından uzanıp tekrar o tatlı gamzeleriyle süslenmiş yanaklarını sıktım. "Kaptan Kerem bizi peluşların olduğu tarafa götür."
Kerem arabayı peluşların olduğu koridorda ilerletirken gözlerim dört bir yanı tarıyordu. En sonunda en güzel olan peluşların yanına geldiğimizde Kerem arabadan inmem için yardım etti. Beni tek hamlede arabadan çıkarıp önünde durduğumuz peluş dolu rafa baktı. "Hangisini beğendin?" diye sordu. Elim tombik ayıcığa gitti ilk önce. Raftan aldığım kahverengi ayıya sıkıca sarılıp iç çekerken Kerem'in kıskanç bakışlarını üzerimde hissettim.
"Ben dururken o ayıya mı sarılıyorsun?" diye sordu inanamayarak. Gözlerimi ona çevirdiğimde ciddi olup olmadığını sorguluyordum. Ama görünüşe göre oldukça ciddiydi. "Şaka mı yapıyorsun?" dediğimdeyse elimdeki ayıyı alıp hiç düşünmeden alışveriş arabasının içine fırlattı. "Gayet ciddiyim. Hem peluş ayıyı büyükler sap oldukları için alır. Senin bir sevgilin var. Neden ona sarılmıyorsun?"
Bu söylediklerine kahkahalarla gülerken kollarını sarılmam için iki yana açtığını fark ettim. Bunun üzerine bir saniye bile beklemeden onun kollarının arasına girdim. Beni tıpkı bir battaniye gibi sıkıca saran kollarının altında bir yavru kedi misali öylece kalıp başımı yasladığım göğsünün içinde atan kalp atışlarını dinledim. Güçlü ve sevgiyle atan kalbinin sesini dinledim.
"Seni seviyorum kıskanç ve koca bebek," diye mırıldandığımda benden ayrılıp gözlerimin içine baktı. Gözlerimiz birleştiğinde sanki benim yeşillerim ve onun kahverengileriyle bir orman filizleniyormuş gibi bir his kapladı içimi. "O ayı aramıza girmezse sevinirim," dedi kısarak baktığı gözlerini alışveriş arabasındaki ayıya çevirdiğinde.
"Merak etme. O ayı bir daha buna cesaret edemez," dedim kıkırdayarak. Ardından raftan pembe bir tavşan aldım. Bu sefer de Kerem "Doğru tercih yaptın," diyerek tavşanı ayıya yaptığı gibi fırlatarak değil tam tersi nazik bir şekilde arabaya koydu. Daha sonra raftan yeşil bir kurbağa alıp onu da tavşanla ayının yanına koydu.
Ben de raftan bir başka peluş hayvanı arabaya koyunca Kerem de raftan bir tane peluşu çekip çıkardı. Hatta ben ne olduğunu anlayamadan peluşu arkasına sakladı. "Kerem arkanda ne saklıyorsun?" diye sorduğumdaysa gülümseyerek tıpkı küçük bir çocuğun annesine sürpriz yapışı gibi arkasında sakladığı kelebek peluşunu bana doğru uzattı. "Renk yanlış olmuş ama bu da idare eder," dedi pembe kelebeği kollarıma bıraktığında.
"Bu çok güzel," dedim kelebeğe bakarken. Kerem bu sözlerim karşısında numune ürünlerimizin arasına bir kelebek daha ekledi. Ardından birlikte kızlara oyuncak seçmek üzere oyuncak bebek reyonuna doğru ilerlemeye başladık. Raflarla dolu uzun koridordan geçerek diğer ürünlerin olduğu reyona geçtik. Kerem alışveriş arabasını iterken benimse gözüm kızlar için güzel bir bebek bulmak için etrafı taramakla meşguldü. O sırada kelebeğimi alışveriş arabasına bırakmayı da ihmal etmedim.
En sonunda gözüme sarı bukleleri olan tombul bebekler takıldı. "Kerem şunlardan alalım," dedim gözlerimle bebekleri işaret ederken. Kerem ile beraber bebeklerin olduğu rafın önüne geçtik. Elim raftaki bebeğe gitti. Bebeğin sarı buklelerini okşamak istedim. Raftan alıp oyuncak bebeğin parlak mavi gözlerine baktım. O anda aklıma gelen düşünceler bir bir dudaklarımdan dökülmeye başladı.
"Hep ne düşünmüşümdür biliyor musun?" diye mırıldandığımda Kerem'in gözleri beni buldu. Merakla beni dinlemeye başladığında bir yandan elimdeki bebeğin sarı buklelerini okşuyor bir yandan da konuşuyordum. "Sevginin ne kadar kıymetli olduğunu... Çünkü oradaki çocukların hiçbirinin yanında onların saçlarını okşayacak kucaklayıp öpecek dizlerine yatırıp masallar okuyacak kimseleri yok. Olsa bile onları terk etmiş sevgilerinden mahrum etmiş insanlar var. Halbuki bir çocuğun en temel ihtiyacı şefkat ve sevgiyken bu bana çok acı geliyor."
"O yüzden her zaman yanında olanın kıymetini bil. Ailen seninle ilgilenemedi ama onlar seni içten içe seviyorlardı Kerem. Uyandığımızda onların elinden tut. Her ne kadar çocuklukluğunda yanında olamasalarda bundan sonraki hayatında onlarla ol. Hem emin ol ben senin yanında olacağım. Tıpkı bundan sonraki hayatımızda hep bir arada olacağımız gibi..."
Kerem söylediklerim karşısında hafif bir tebessümle baktı gözlerime. Ardından ona elimdeki bebeği uzattım. "Çalışırken paramın bir kısımını hep bir kenara ayırırdım. Mahalledeki teyzeler, amcalar, ablalar, abiler kısaca herkes destek olurdu bana. Aramızda para toplar çocuk esirgeme kurumundaki çocuklara kıyafetler olsun oyuncaklar olsun birçok şey alırdık. Kışa mont olsun bot olsun atkı bere olsun çeşit çeşit alırdık her renkten. Aldıklarımızı götürdüğümüzdeyse karşılaştığımız sevgi öyle büyüktü ki... Sevgiden yapılma bir battaniyeye sarılır gibi oluyorsun onlara sarılınca. Hepsi gözlerine öyle bir ifadeyle bakıyor ki sanki onlara dünyaları bahşetmişsin gibi. Halbuki senin küçük olarak gördüğün bir sarılma bir tebessüm onların kalplerini çiçek bahçesine çevirebiliyor."
Kerem içtenlikle baktı gözlerime. Onun gözlerindeki derin sevgiyi ve aşkı şimdi daha iyi görebiliyordum.
"İşte onların her biri bir kucak dolusu mutluluğun sebebi."
"Hatta kızlarla bizim bir etkinliğimiz vardı. Oradaki kızlarla örgü treni yapardık. Hepimiz bahçede sıra olup yere otururduk. Her birimiz önümüzdekinin saçlarını örerdi. Onların yumuşak ipek gibi saçlarını okşamak örmek mükemmel bir histi. Özellikle de minik ellerin benim saçımı örmesini ve bunu heyecanla yapması kadar beni o dönemde mutlu eden hiçbir şey olmamıştı."
Gözlerimi Kerem'in gözlerine çevirip gülümsediğimde gamzeleri belirivermişti. "Senin kalbin çok güzel," diyerek yanağımı okşadı. Onun parmakları yanağımda gezinirken içimdeki mutluluğu tarif bile edemiyordum. "O zaman bu bebekten bütün kızlara alalım," dedi elindeki bebeği arabaya koyarken. Daha sonra yanağımı okşadığı elini parmaklarıma kenetledi.
"Bir gün en az senin kadar güzel senin kadar tatlı ve güzel kalpli bir kızımız olsun istiyorum. Senin gibi yemyeşil gözleriyle gülümseyen bir kızımız olsun," dedi içim içime sığmazken.
Kerem elimden tutup beni az ilerideki oyuncak arabaların olduğu reyona doğru götürmeye başladı. Bu sefer alışveriş arabasını itekleyen bendim. "Oğlanlara hangi arabadan seçsek acaba?" diye sorduğumda Kerem gözleriyle rafları iyice süzdü. En sonunda ikimiz kırmızı arabaların olduğu rafın önünde durduk.
"Kırmızı olanları seçeceğinden emindim biliyor musun?" diye bilmiş bir tavırla baktığımda Kerem gülümsedi. Raftan kırmızı güzel bir arabayı alıp sepet attı. "Artık çocukların yanına gitmeye hazırız."
Bunu söylediğinde içimde bir heyecan belirdi. Çünkü hiç bu kadar çok oyuncakla onların yanına gitme imkanım olmamıştı. Şimdiyse bu seçtiklerimizden bir dolu kamyonete yükleyip onları mutlu etmeye gidecektik. En önemlisiyse onların yanına Kerem ile gidecek olmamdı.
Kerem ile birlikte alışveriş arabasındaki numuneleri görevliye teslim etmek üzere deponun nakliye kısmına doğru yürüdük. O sırada Kerem'in benim için seçtiği kelebeği alışveriş arabasının içinden aldım. Daha sonra nakliye kısmına geldiğimizde Kerem arabayı görevliye teslim etti. Aralarında bir şeyler konuşurken Kerem telefonuna baktı kısa bir anlığına. Ben de o sırada elimdeki peluş kelebeğe bakıp Kerem'in yanıma gelmesini bekledim.
"Doğu burada güzel bir kız olduğundan hiç bahsetmemiştin," dedi arkamdan bir ses. Sesin sahibine döndüğümde yüzünde muzip bir ifadeyle bakan bir genç gördüm. Doğu onu imayla uyarmaya çalışmıştı ancak o bunun henüz farkına varamamıştı. Üstelik gözleri benim üzerimdeydi. Bende bakışlarımı ondan kaçırıp onu duymamazlıktan geldim.
"Ama sen de hiç pas vermiyorsun be güzellik," dediğindeyse Kerem'in bana doğru geldiğini gördüm. İçimden duymamış olması için dua ederken yüzündeki ifadeden artık çok geç olduğunu anlamıştım. Gözlerindeki ifadeden onun deliye döndüğünü ve birazdan çok şiddet içerikli sahneler izleyeceğimden emindim.
"Kerem," dedim sakinleştirmek için. Ama ok yaydan çıkmıştı bir kere. Gözlerim Kerem'e kaydığında saniyeler içinde çocuğun yüzüne yumruğu geçirmişti. Ben şoktan elimle ağzımı kapatırken Doğu, Kerem'i sakinleştirmeye çalışıyordu.
Doğu "Kerem sakin ol kuzen," diyerek onu tutmaya çalışırken araya girdim. Kerem'in gözleri beni bulduğundaysa sakinleşmek için derin bir nefes aldı. "Doğu oyuncaklar kamyonete yüklenirken biz de artık gidelim." Bunun anlamı sinirimi atamadım o yüzden elini çabuk tut demekti.
Doğu, Kerem ile vedalaşınca birlikte kamyonete doğru ilerledik. Ama Kerem'in siniri hala geçmemişti. Burnundan solumaya devam ediyordu. "Sakinleş lütfen," dedim kamyonetin kapısını açtığım sırada. Ama o tek kelime bile etmemişti. Bunun üzerine kamyonete binip kemerimi taktım. Arka tarafta oyuncaklar yüklenirken elimdeki kelebeğe bakmakla yetinmiştim.
"Hande," diye seslendiğinde bakışlarımı ona çevirdim. "İyi misin?"
Bu soruyu cevaplamaya bile üşendiğimden cevabını içimden vermiştim. Kerem ise bu halime kahkahalarla gülmüştü. Onun hemen yumuşaması rahatlamama sebep olmuştu. Sırıtarak kucağımdaki peluş kelebeğe sarılıp gözlerimi kapadım. Bir süre öylece gözlerimi yumup oturduktan sonra kendimi tatlı bir uykunun kollarına bıraktım.
*******
Gözlerimi açtığımda Kerem ile göz göze geldim. Anlaşılan beni uyandırmak yerine izlemeyi tercih etmişti. "Geldik mi?" diye sorduğumda gülümsedi. Gözleriyle yanı başımdaki çocuk esirgeme kurumunu gösterdiğinde sanki şarj yüzdem yüzde yüz olmuş gibiydi. İçimi derin bir heyecan kaplamıştı.
"Çocuklarla buluşalım." Kerem bunu söylediğinde kamyonetin kapısını açıp inmiştim bile. Bir an önce çocukların yanına gitmek istiyordum. O da kamyonetten inince birlikte çocuk esirgeme kurumunun kapısından içeri girdik. Artık onlara bir kucak dolusu mutluluk verme zamanıydı.
Bahçenin dört bir yanındaki çocuklar bizi görünce yanımıza koşmaya başladılar. Her birinin meraklı gözleri bizi süzerken Kerem onların boy seviyesine inip konuşmaya başladı. "Sizler için hediyelerimiz var," dedi gülümseyerek. Hepsinin gözlerinde aynı ışıltı belirdi. Mutluluğun ışıltısı...
Güvenlik dış kapıyı açınca Kerem kamyonetin arka kapağını açtı. Koca bir kamyon dolusu oyuncağı gören çocuklar sevinç çığlıkları atarken her biri bir tane almaya başladı. Ama o sırada gözlerim onca kalabalığın arasında sırtını duvara yaslamış diğer çocukları izleyen küçük kıza takıldı. Onun yanına doğru gittiğimde bal rengi gözlerini gözlerime çevirdi.
"Merhaba bal gözlü kız," dedim yanına oturduğum sırada. Beni bulan şaşkın bakışlarında bir soru işareti görmüştüm. "Bal gözlü mü?" diye sordu kocaman açılmış gözlerle. "Kimse bana bal gözlü dememişti."
Onun bu tatlı haline gülmeden edemedim. "Peki. Söyle bana bal gözlü kız. Neden sende diğerleri gibi oyuncaklardan almadın?" Bu soruma karşılık bakışlarını oyuncak sırasındaki çocuklara çevirdi. "Bilmem," dediğinde onun yüz ifadesinden anlamıştım. O çekiniyordu. Belki de dışlanıyordu kim bilir?
"Beni burada bekle," dedim ayağa kalkarken. Onu orada bırakıp kamyonetin yanına gittim. Onun için bir oyuncak alacaktım ama kamyonet tamamen boşalmıştı. Şimdi ona ne vereceğimi sorguluyordum kendi kendime. Sonra kafamın içinde yanan ampul ile birlikte kamyonetin ön kapısını açtım. İçeriden koltuğun üstünde duran Kerem'in bana verdiği peluş kelebeği aldım. Kapıyı kapatıp beni bekleyen kızın yanına gittim.
"Senin için burada bir şey var," dedim elimdeki kelebeği ona uzatırken. Bal gözlü kızın gözleri ışıl ışıl olurken mutluluğu yüzünden okunuyordu. "Bu çok güzel. Teşekkür ederim," diyerek küçük kollarıyla sarıldı bana. Öyle içten öyle cana yakındı ki... Bende ona sarıldım. Kestane rengi saçlarını okşadım.
"Kerem abi bizimle ip atlar mısın?"
Sesin geldiği yöne baktığımda Kerem'in ip atladığını gördüm. Kahkaha atmamak için zor duruyorum. "Gel. Biz de atlayalım," dedim bal gözlü kızın elinden tutup Kerem'in yanına giderken. "Benim adım Balım," dedi bir anda. İsmini gözlerinden almıştı sanki. "Benim adım da Hande. Şurada ip atlayan abinin adı da Kerem."
Balım gülümsedi. Ardından ikimiz birlikte Kerem'in yanına ip atlamaya gittik. Bizi bir arada gören Kerem "Arkadaş bulmuşsun," dedi Balım'a bakarken. Onu başımla onaylayıp ip çevrilmeden önce içeri girip Kerem ile karşılıklı ip atlamaya başladım. Balım da benimle birlikte atlamaya başladı. Üçümüz ipin her çevrilişinde kahkahalarla ip atlıyorduk. Kerem'in gamzeleri de bizimleydi.
Ben yanıp ipe bastığımda oyun dışı kalmıştım. İp benim çıkmamla tekrar dönerken Kerem ile Balım hala oyundaydı. Kendimi onları izlerken bulduğumdaysa gülümsedim. Eğer Kerem'in hayalindeki gibi bir kızımız olursa nasıl olurdu diye düşündüm. Birlikte bahçede koşturan bir baba kız portesi belirmişti kafamda. Sarı bukleleri koştukça rüzgarda dalgalanan tatlı bir kız çocuğu...
Bu güzel hayalle birlikte derin bir iç çektim. Tam o sırada ipe basıp yanan Kerem dudaklarını araladı. "Kızlar şimdi Hande ablanızla örgü trenine," dedi Kerem. Kızlar bunun üzerine yere oturup sıraya girerken bende onların ardındaki yerimi aldım. Önümde kızıl saçları beline kadar uzanan bir kız vardı. Arkamdaysa Balım vardı. Bileğimdeki lastik tokayı çıkarıp önümde oturan ipek saçlı kızın saçlarını örmeye başladım. Kızıl saçları parmaklarımın arasından kayarken balık sırtı ördüğüm saçının ucuna mor lastik tokayı iliştirdim.
Saçını ördüğüm kız bakışlarını bana çevirdiğinde mutluluğu yüzünden okunuyordu. Ona içtenlikle gülümserken Balım'ın saçlarımı ellerinin arasına aldığını hissedebiliyordum. "Saçların Barbie bebeğin saçları gibi," dediğinde kıkırdadım. O sırada gözlerim aşkla buluştu. Kerem'in bakışları içimi eritirken Balım saçımı örmüştü. Kendimi Rapunzel filmindeki sahnede hissetmiştim. Orada da kızlar Rapunzel'in saçlarını örüyordu.
"Çok güzel oldun," dedi Balım oturduğu yerden kalkıp yüzüme bakarken. Bakışları hayranlık doluydu. Sanki karşısında bir prenses varmış gibi bakıyordu yüzüme. "Ama sen daha güzelsin bal gözlü kız."
Bu sözlerim onu heyecanlandırmıştı. Tam o sırada Kerem yerden kalkmam için elini uzattı. Gözleri ışıl ışıldı. Elimi nazikçe avucuna indirdiğimde kalkmam için yardım etti. Yerden kalkınca üstümü silkeleyip tekrar bakışlarımı ona çevirdim. Ama tam o sırada etrafımızdaki tüm çocukların bir anda ortadan kaybolduğunu fark ettim.
"Kerem çocuklar nerede?" diye sorduğumda gülümsedi. "Gel benimle," diyerek parmaklarını parmaklarıma kenetledi. Ben daha ne olduğunu bile anlayamadan beni elimden tuttuğu gibi çocuk esirgeme kurumu binasının kapısının önüne çekti.
"Hande bunu sana uyandığımızda sormak isterdim. Ama bunu rüyalarda sormak gibi bir fırsatı da tepmek istemedim."
Kerem'in yüzüne şaşkınlıkla bakarken tam tepemizden beyaz gül yaprakları yağmaya başladı. Çocuklar camdan bize gül yaprakları atarken Kerem tam önümde diz çöktü. O an ne yaşadığımı anlayamayacak kadar şoktaydım. "Handem, yeşil kelebeğim, benimle bu rüyadan uyanmaya benimle bir ömür birlikte olmaya var mısın?"
Kalbimin göğüs kafesimi deldiğini hissederken cebinden çıkardığı kadife kutuyla gözyaşlarıma hakim olamamıştım. Boncuk boncuk yaşlar yanaklarımdan süzülürken kutuyu araladı. Su damlası şeklindeki yüzüğe baktım.
"Hande benimle evlenir misin?"
Söylediği her sözcüğün içime işlediğini hissediyordum. "Evet de!" diye camdan bağıran çocuklara bakıp gülümsedim. Ardından bakışlarımı karşımdaki aşk dolu adama çevirdim. "Evet!" diye haykırdığımdaysa Kerem yerden kalkıp bana sıkıca sarıldı. Onun kolları arasında mutluluktan ağlamaya devam ettim. Gözyaşlarım omzunu ıslatırken benden ayrılıp yüzümü avuçlarının arasına aldı. Ben gamzelerinde kaybolurken o benim gözyaşlarımı baş parmağıyla sildi.
"Seni seviyorum," diye mırıldandım. Tam o sırada bizi izleyen miniklerin varlığını hissettim. Başımı çevirdiğimdeyse hepsi bize heyecandan ışıldayan gözlerle bakıyordu. Ellerindeyse kırmızı kartonlardan kesilmiş kalpleri görünce bu sefer şoktan elimle ağzımı kapatmıştım.
"Şaka yapıyorsun değil mi?" diye sorduğumda Kerem belimi kavradı. "Oldukça ciddiyim. Hatta ilham kaynağım da var," dediğinde gözlerimi ona çevirdim. Unutmamıştı. Ona anlattığım her şeyi hatırlıyordu. Hatta en ufak ayrıntısına kadar.
"Ben seni hak edecek ne yaptın acaba?"
Bu sorum karşısında gamzeleri yine belirivemişti. "Sevdin. Hem de çok sevdin." Sesi baldan tatlı sözcükleri ise yüreğime yazılmış birer mürekkepti. Ben ona deli gibi aşık olmuştum. Onu görmem gamzelerini görmem mutlu olmama yetecek tek sebepti. Kerem benim diğer yarımdı. Kalbimin bir parçasıydı.
Dayanamayarak ona tekrar sıkıca sarıldım. Onun insanı mest eden kokusunu içime çektim. Ciğerlerime dolan huzurla gülümsedim. İşte tam o an şu sözcükleri fısıldadım. "Kerem sen benim için bir kucak dolusu mutluluksun."
Kıkırdadığını duydum. "Sende benim her şeyimsin," dedi içtenlikle. Ben onun kollarında eridim. O bana sarılırken saçlarımı okşadı. Sanki mutluluğun resminde gibiydik. Etrafımızda sevgi dolu çocuklar ve birbirlerine aşkla bakan iki aşık... İşte mutluluğun resmi buydu. Huzurun resmi buydu. Hatta bir kucak dolusu mutluluğun resmiydi bu. |
0% |