Yeni Üyelik
38.
Bölüm

10. Bölüm: Biz

@sevvnuraydn

Metehan'ı gaza getirmemin ardından soluğu Feyza'nın evinin önünde aldığımızı ve bundan önce eve uğrayıp üzerimdeki elbise yerine öze dönüş hareketi olarak pembiş pijamalarımı giydiğimi belirtmek isterim. "İçeriye nasıl gireceğiz?" diye sordu Metehan sıkıntıyla. Yanımda çam yarması gibi bir adamla içeriye nasıl gireceğimi açıkçası hiç düşünmemiştim. O an için tek düşündüğüm aşkın kazanacağıydı. Aşk her zaman kazanır! Kazanmak zorunda! Yoksa bittik biz!

"Bilmiyorum. Mehmet Gürdal'a yakalanmadan şu itirafı yap. Sende rahatla bende," dedim dişlerimi sıkarak. Metehan buraya kadar onu gazladığım ve şimdi de onu bok sineği gibi ortada dımdızlak bıraktığım için yüzüme şoke olmuş bir şekilde baktı. Arkadaş desteği denince de akla ilk gelen isim olduğumdan bu işe bir de Talya'yı, Aslı'yı ve Nil'i de alet ettiğimi söylemeden edemeyeceğim!

Talya, "Buldum," dedi neşeyle.

"Biz kızlarla yukarıya Feyza'yı görmeye çıkacağız. Sonra onu kolundan tutup zorla aşağıya indireceğiz ve sende itirafını yapacaksın. Nasıl fikir ama?"

Talya'nın önerisine kötü diyemem. Çünkü elimizde başka seçenek yok ve Metehan eğer bu gece itirafını yapamazsa heyecandan uyuyamamakla birlikte bizi de uyutmaz. Tam o sırada bu kadroya bir de yataktan yeni kalkmış pijamalı kocam dahil olmasın mı?

"Şimdi nereden başlıyoruz?" diye sordu Atlas. Çubuklu pijamayla bile bu kadar yakışıklı olmayı nasıl başardın be adam! Dağınık saçlarıyla yeterince dikkat dağıtmıyormuş gibi bir de gülüyor! Gülme!

Aslı, "Biz kızlarla yukarı çıkıyoruz. Sizde burada bekliyorsunuz," dedi gayet kendinden emin bir şekilde.

Atlas, "Ya Mehmet Gürdal merak edip sizi izlerse?" diyerek bir ihtimali gündeme getirmiş oldu. Sahi böyle bir şey olabilir mi? Gerçi bahsettiğimiz kişi Feyza'nın öz be öz babası Mehmet Gürdal olunca her şey mümkündür.

"O halde sende bizimle geliyorsun kardeşim. Sen her ne olursa olsun Mehmet Gürdal'ın peşimize takılmasına engel oluyorsun. Biz de Feyza'nın yanına çıkıp Metehan'ın yanına götürüyoruz," diyerek plana son noktayı tabii ki de entrika kraliçesi Talya koymuştu. Görümcem diye söylemiyorum gerçek bir ikon! Neyse şimdi asıl konumuza dönecek olursak kapıyı ilk kim çalmak ister?

Aslı içimizdeki en cesaretli kişi olarak zile bastı. Gecenin bu saatinde deli mi dürttü diye sormazlar mı adama? Bence sorarlar. En azından ben olsam kesin sorardım. Kapı açıldı ve genç bir kız aval aval bize baktı. Sanırım onu yataktan kaldırmıştık. "Buyrun," dedi kız esneyerek.

Talya, "Mehmet Bey yok mu?" diye sordu. Bunun üzerine, "İçeride," yanıtını aldık ve kafilemiz hemen içeriye daldı. Atlas bize koşmamız için işaret verdi. Kendileri Mehmet Gürdal'ın huzuruna çıktı. Geri kalanlarımız ise merdivenleri tırmandı. Fakat küçük böyle minicik bir sorunumuz vardı ki o da hangi odanın Feyza'nın odası olduğuydu. Etrafa bakındık. Tüm beyaz kapılar içinde bir tanesinin siyah olduğunu gördüm. Benim adım da Ada ise bu kapı kesin Feyza'nın odasına açılıyor. Civcivlerimi peşime taktım. Artık operasyonu başlatabilirim!

"Üç deyince kapıyı aç," dedi Aslı. İçimizden üç gulhu bir elham okuyup kapıyı açtık. İçeriye daldığımızda Feyza'yı koltukta ölü gibi oturmuş halde bulduk. Ölü gibi diyorum çünkü bu seferki bakışlarındaki donukluk anca ölüde olabilirdi.

"Sizin burada ne işiniz var?" diye sordu Feyza. Bunun üzerine alınmış gibi yaparak, "Misafirlere karşı ne kadar da incesin," dedim. Sırıttı. O an karamel rengi gözlerinin kızardığını fark ettim. Ağlamıştı. Demek ki Metehan'a karşı gerçekten bir şeyler hissediyordu ve son olanlara karşılık içini ağlayarak boşaltmıştı.

"Misafir sevmem. Ama sizi severim," dedi Feyza gülerek. Bunun üzerine kapıyı kapatıp yanına geçtik. Her birimiz bir köşeye oturmuş ona bakıyorduk. Olayları herkes bildiğinden hepimizin aynı şeyi düşündüğü saklama tenezzülünde bile bulunmadığımız arsız sırıtmamızdan belli oluyordu.

Feyza, "Sizin neden kaşınız gözünüz bi ayrı oynuyor?" diye sordu. Alnımızın ortasına bi haltlar yiyoruz yazsak daha az dikkat çekerdi sanki! Ah! Bu entrika işleri bana göre değil anlaşılan!

Nil, "Bizi boş ver de senin neden gözlerin kızarmış?" diyerek yaptığı imayla Feyza'yı domatese çevirdi. Hakikaten bu gotik neden birden utandı? Acaba neden Ada? Sen salak mısın kızım? Görmüyor musun? Aşık işte! Metehan'a aşık! Metehan da ona! Artık çöplerini çatmak kankalık vazifen! Hadi göreyim seni!

"Uykusuzluktan kızarmıştır," dedi Feyza. Lafı ağzında gevelemesi dikkatimden kaçmamakla birlikte bilmiş bir şekilde görümceme baktım. Bana bakıp sırıttı ve Feyza'ya, "Ağladım demiyor da," dedi.

Feyza bu seferde mora döndü. Ne diyeceğini bize bunun aksini kanıtlayabilecek bir şey bulamayacağını bildiğinden en sonunda itiraf etti. "Evet ağladım," dedi birden.

"Ağladım çünkü..."

"Çünkü ne?"

"Çünkü ben..."

"Çünkü sen..."

"Çünkü ben sinirliyim."

"Kime sinirlisin?" diye sordu Nil imalı imalı. Feyza utandı. Burnunu çekerek, "Cevabını bildiğiniz soruları sormayın," diye mırıldandı. Anlaşılan tezimizde haklıydık. Bence biz kankalar olarak bi evlendirme programı yapalım. Evlenemeyen, aşkını söyleyemeyen kim varsa topunun çöpünü çatalım. Nasıl fikir ama?

"Metehan'a aşıksın!" dedi Aslı. Feyza her ne kadar durumunu inkar etse da alnının ortasına aşık damgamızı biz çoktan basmıştık.

"Aşka inanmıyorum ben," dedi Feyza iğneleyici bir tonda. Şimdi ben onun anlayacağı dilden konuşacağım. Hazır olun!

"At yalanı gotik! İnananı da sevsinler ama!"

Feyza yanındaki küçük siyah yastığı tutup bana fırlattığında kıkırdadım. "O da sana aşık gotik. Kıskançlıktan gözü döndüğünden ne dediğini bilemedi sadece," dedim saçlarımı görümcem gibi savurarak.

Feyza yüzünü ekşitti. Talya ise olaya el atarak, "Hadi kalkın gezmeye gidiyoruz," dedi. Feyza'yı ikna edemedik. Kendisi boğulmak suretiyle siyah pikesinin altında gözyaşlarıyla ölmeyi beklemek istediğini söylese de Talya'nın elinden kurtulamadı. Kollarını sökmek pahasına onu odadan sürükleyerek çıkardık ve yine merdivenlerden yuvarlama aşamasına gelmemize ramak kala onu dışarı çıkarmayı başardık.

"Uyumak istiyorum," dedi Feyza. Ama biz onu zorla dışarıda bekleyen Metehan'ın huzuruna çıkardık. Feyza onu görünce içeri girmek istedi. Tabii biz bu dünyadaki en iyi arkadaşlar olduğumuzdan kapıya set kurmuş onu Metehan ile konuşmaya mecbur bırakmıştık.

Metehan, "Feyza," dedi iç çekerek. Şimdiden heyecandan öleceğim! Artık söyle Metehan! Aşığım sana de! Ölürüm sana kadın de! Bir şey söyle! Çabuk! Yoksa heyecandan bayılacağım!

Feyza, "Gece gece neden buraya geldin? Senin Fisun ninenin yanında olman gerekmiyor mu? Malum yolunu gözleyenler de var," diyerek lafı fena soktu. Metehan bi cesaret Feyza'nın elini tuttu ve biz kızlar çetesi sırıtarak onları izlemeye devam ettik.

Metehan, "Sana söylemek istediğim bir şey var," dedi birden. Feyza sinirden kollarını göğsünün altında kavuşturmuş onun söyleyeceği şeyi söylemesini ve hemen ardından hepimizin def olup gitmemizi bekliyordu ki Metehan şunu söyledi.

"Sei dolorosamente bella."

Metehan'ın söylediğinden biz hiçbir şey anlamasakta Feyza'nın dudaklarında beliren o tatlı gülümseme titremişti. Talya kulağıma eğilip, "Bella dedi. Bence Alacakaranlıktaki Bella ile Edward gibi olalım demek istedi," dedi iç çekerek. Sahiden öyle bir şey demiş olabilir miydi?

Metehan, "Sana aşık oldum gotik," dedi gülümseyerek.

"Sende kendi eksik yanımı buldum. Sende içimdeki kırık parçayı tamamladım ve sende iyileştim ben. Karamel rengi gözlerine her baktığımda içimde bir sıcaklık beliriyor ve ben o sıcaklığın kendisini istiyorum. Seni seviyorum Feyza. Eşeklik edip kalbini kırdığımın farkındayım. Özür dilerim."

"Yiaaaa!"

Kızlar cephesinden gelen sesle Feyza ile Metehan gülmeye başladı. Sonrasında Talya, "Bari İtalyanca ne dediğini söyleyin," dedi mızıldanarak.

Feyza, "Acı verecek kadar güzelsin dedi," diyerek Metehan'ın söylediği sözleri tercüme etti. Sonrasında, "Şimdi gözlerinizi kapatın," diye de ekledi. Tabii ki de gözlerimizi kapatmadık. Yoksa bu büyülü anı kaçırmış olurduk! Kıkır kıkır gülerek Metehan'ın Feyza'yı öpüşünü izlerken birden sırtımızı dayadığımız kapı açıldı. Az daha yere yapışıyorduk ki kocam buna mani oldu.

"Görev tamamlandı. Donut Mehmet benden sıkılıp yatmaya gitti," dedi Atlas sırıtarak. Bunun üzerine hepimiz bize bakıp sırıtan Feyza ile Metehan'a baktık.

"Sonunda sarı kafa ile gotiğin çöpü çatıldı. Artık yatmaya gidebilir miyim?" dedi Atlas esneyerek. Feyza ile Metehan vedalaştı. Feyza evine girdi ve geri kalanlarımız da eve gitmek üzere yollara koyulduk. Atlas önce ablasını sonra da kızları evlerine bıraktıktan sonra sıra bana gelmişti ki, "Bu gece hanımım ile uyuyamaz mıyım?" diye sordu dudak bükerek.

"Bu gece hanımın evine dönmezse annesinden dayak yer."

"Bu çok saçma. Evlendik. Benim nikahlı eşimsin ve sana dokunamıyorum. Yanımdasın ama dokunamıyorum. Bu çok saçma!"

Atlas küçük bir çocuk gibi mızıldandı. Aslında düşününce bu konuda oldukça haklı olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Biz evlendik ama bir kez bile yan yana uyumadık. Bir kez bile!

"Evli olduğumuzu düşünürsek bence annemin bu konuda bir şey demesi saçma olur," dedim ve o an Atlas beni eve bırakmaktan vazgeçmiş beni doğrudan kendi evine götürüyordu. Artık sabahında annemden terliğimi yerim. Sonuçta kocamın gülen yüzü için iki terlik yemişim çok mu?

Atlas, "Burası bizim evimiz bebeğim," dedi neşeyle. Eve geldiğimizde utanmasa önüme kırmızı halı falan serecekti.

Atlas kapıyı araladı. Sonrasında beni kucaklayıp içeri aldı. "Buna gerçekten gerek var mı?" dedim gözlerimi devirerek. Atlas, "Tabii ki de var bebeğim. Gelin eve ilk girişinde kocasının kolları arasında girmeli," dedi çok ciddi bir şekilde. Şu adamı bu hale sokan hayat size neler yapmaz!

Atlas'ın kollarında merdivenlerden yukarıya çıktım. Bir zamanlar bodoslama daldığım o odaya şimdi Atlas'ın kollarında ve üstelik onun karısı olarak gireceğimi hiç düşünmezdim. Odamıza geldiğimizde Atlas beni dikkatlice kucağından indirdi. "Evimize hoş geldin bebeğim," dedi Atlas neşeyle.

O kadar mutluydu ki önümde parande atsa şaşırmazdım. Kıkırdadım. "Hoş buldum kocacım," dedim ona sarılarak. Sonrasında yatağa uzandık. Atlas küçük bir bebekmişim gibi üzerimi örttü. Bana bakıyordu. Üstelik sırıtıyordu. Gülmekten ağzı neredeyse yırtılacaktı. Bana sarıldı. Gözleri gözlerimdeydi ve ben hala bu anın hayal olup olmadığını düşünüyordum. Parmaklarım usulca ona uzandı. Yanağını okşadım. Gülümsedim ve "Önümüze çıkan onca engele rağmen başardık Atlas Serez," dedim iç çekerek.

"Başardık bebeğim," dedi Atlas. Sonra dudaklarını benimkilere bastırdı. Yumuşak ve küçük bir busenin ardından gözlerime baktı. Sanki tepkimi ölçmeye çalışıyordu. Bunu isteyip istemediğimi düşünüyordu. O an tüm korkularımı, endişelerimi bir kenara bıraktım. Onu öptüm. Hem de aşkla.

Senle ben iki cihan bir araya gelse bile olamayız dediğim adamla evlenmiştim. Hem de bir anda. Şimdi ise onunla senle ben olmak üzere çıktığımız bu engebeli yolda biz olmuştuk. Biz...

*******

İlk gecenin sabahında kendimi banyoya kapattığımı söylemem gerek. Yüzüme kilolarca su çarptığımı ve Atlas'ın tüm bunlardan habersiz uykusuna devam ettiğini de ayrıca belirtmek isterim. Banyodan çıktım. Atlas'ın uyanmamış olmasını fırsat bilerek sessizce odadan çıktım. Merdivenleri o kadar yavaş indim ki kendimi balerin gibi hissetmiştim. En sonunda mutfağa geçtim. Kocamıza kahvaltı hazırlamak da varmış kaderde. Şaka bir yana dün geceyi anımsadıkça utancımdan ölüyordum. Ah Ada! Kudurdun mu kızım sen? Sen ne ara bu hale geldin? Aptalsın kızım! Aptal!

Pembiş pijamalarıyla bıcır bıcır bir bebek olarak ilk yaptığım şey çay demlemekti ki Atlas'ın evinde çaydanlığı bulmak sandığımdan zor oldu. Ama en nihayetinde çayımı demlemiştim. Kahvaltı soframı kurmuştum ve şimdi sırada kocamıza görsel şölen yapmaktaydı. Tabii ki de yeni gelinler gibi zeytinlere fiyonk takıp peynirleri pembe taburelere oturtmadım. Gayet güzel bir pazar kahvaltısı hazırladım o kadar!

"Karıcım!" dedi Atlas neşeyle. Sonrasında gelip bana arkadan sarıldı. Yanağımdan öptü ve oyunbozanlık yapıp masadaki küçük domateslerden birini ağzına attı. Bu yaptığına hiçbir şey demedim. Yüzüne bile bakamadım. Onun yerine dikkatimi tavadaki pankeklere yönelttim. Minik pankeklerimi çevirip sonrasında tabağa aldım. Ocağın altını kapattım ve pankek tabağını masanın ortasına bıraktım.

Atlas, "İyi misin bebeğim?" diye sordu. Bende bi tuhaflık olduğunu anlamıştı. Anlamasa zaten sıkıntı olurdu. Birlikte kahvaltıya oturduk. Atlas ellerimi tutup gözlerime baktı. Bana karşı o kadar ilgiliydi ki yüzümün kızardığını hissedebiliyordum.

"Çok utanıyorum," dedim birden. Atlas söylediğim şeye karşılık, "Utanmana gerek yok karıcım," demişti. Sonra da kıkırdayarak, "Sana bir şey itiraf edeyim mi?" dedi. Onu ciddiye alarak başımı salladım. Lanet olsun ki Atlas Serez asla ciddiye alınmamalıydı! Kahretsin! Akılsız olan benim! Ne diye söylemesine izin verdiysem!

"Dün gece başımı döndürdün bebeğim. O pembe pijamalarla bu kadar ateşliysen gecelikle nasıl olabileceğini düşünemiyorum bile."

"İğrençsin! Def ol git Atlas Serez!"

Masanın üzerinden kaptığım küçük domatesi ve köşedeki meyve kapından kaptığım koca portakalı Atlas'ın kafasına attım. Adam resmen benimle eğleniyor! Bir de katıla katıla gülmesi yok mu? Çıldıracağım!

"Ben gidiyorum! Kahvaltını kendiniz yaparsınız artık Atlas Bey!"

Sinir bozukluğuyla sofradan kalktım. Tam evden çıkıp gideceğim sırada belime sarıldı. Beni çekip kucağına oturttu. "Seni bırakmam karıcım," dedi Atlas sırıtarak.

"Senden nefret ediyorum," dedim sinirle. Ondan hıncımı alamadığım için göğsüne gülle gibi yumruklarımı indiriyordum. Atlas ise bu yaptığıma karşılık gülüyordu. Gıcık şey! Gel de çıldırma! Bu iş böyle olmayacak! Düşmanına dişlerini geçirmenin vakti geldi Ada Tözün! Ona kimin patron olduğunu göster!

Düşmanımızın kollarından kurtulmak için kolunu ısırmış olabilirim. Atlas'ın acıyla kolunu ovuşturmasını fırsat bilerek salona doğru koştum. "Çok ayıp bebeğim! İnsan hiç kocasını ısırır mı?" dedi Atlas peşimden gelirken.

"Kocası eğer karısını sinir krizlerine sokuyorsa ısırılır!" diye cırladım. Atlas hemen peşimdeydi. Ondan kaçmak için koltuğun arkasına geçmiştim. Resmen kazık kadar iki insan birbirini kovalıyordu! Gerçekten bir günümüz de normal olsun be! Ama değil! Biz normal miyiz ki günümüz normal olsun! Ah Atlas ah! Yakacağım şimdi senin çıranı! Sen kaşıdın!

"Ada Tözün ile uğraşmak neymiş ben sana gösteririm!" diye bağırdım ve canım görümcemden öğrendiğim üzere koltuktan kaptığım köşe yastığını kocama doğru tüm gücümle fırlattım.

"Ada Tözün değil. Ada Serez!"

"Def ol!"

Atlas kahkahalarla beni kovalıyordu ve benim cephanem bitmişti. Kaçmaktan başka çarem yoktu. Ah! Biri tam şu anda bana yardım etsin! Çok kötü durumdayım! Çabuk biri bana yardım etsin!

"Ben hala Ada Tözün'üm. Kimliğimde öyle yazıyor!" dedim sırf Atlas'ı çıldırtmak için. Bende az değilim. Resmen uyuyan devi uyandırmakla da kalmıyor devi bildiğiniz dürtüyordum. Ne kadar iyi bir insanım öyle değil mi?

"Ada Serez! Sen artık Ada Serez'sin. Ayrıca yarından tezi yok kimliğine bu soyadını eklemekle de kalmıyoruz. Artık kocanla yaşamanın vakti geldi bebeğim!"

"Birincisi kocam sözlerini geri almadan o iş biraz yaş canım! İkincisi şu an kocamı boğmak istiyorum! Sen nasıl benimle böyle hassas bir konuda alay edersin Atlas Serez?"

Sinirden yerden kaptığım tek kullanımlık mermimi Atlas'ın kafasına fırlattım. Sonra da koltuktan atlamak suretiyle yukarı kata koşmaya niyet etmiştim ki yakalanıverdim. Atlas artık koşmaktan nefes nefese bir halde kollarımdan tutmuş gözlerime bakmıştı.

"Sinirlenince daha da güzel olduğunu söylemiş miydim?"

Al işte! Şimdi bütün sinirim geçti! Ben az önce neden onun beynini patlatmaya çalışıyordum? Biri beni aydınlatsın! Atlas, "Utanmana gerek yok bebeğim," dedi bu sefer yumuşak bir sesle. Şimdi hepten eridim! Arkadaşlar ben bu işi beceremiyorum! Trip falan atamıyorum! Ben ne yapacağım?

Büyülü anımızı kapı sesi bozdu. Atlas ile arbedede dağılan saçlarımızı hizaya soktuktan sonra karı koca olarak ilk sabahımızı şereflendirenin kim olduğunu öğrenmek üzere kapıya koştuk. Kapıyı açtığımızda kim geldi dersiniz? Çok da düşünmenize gerek yok bence. Tabii ki de dün gece eve dönmediğim için ne halt ettiğimi merak eden Talya, Nil, Aslı ve annem örgütlenip evi basmaya gelmişti! Kızları geçtim de annemin burada olması beni bi morartmadı desem yalan söylemiş olurum!

"Biz geldik!" diye şakıdı Talya sevinçle. Atlas ile pijamalarla dolandığımı varsayarsak yüzümü utançtan sökmemde bir sakınca yoktur diye düşünüyorum. Talya girerken bebeğini kollarıma bıraktı. Sonra da kardeşini köşeye çekti. Ah bu benim kaderim!

Annem kolumdan tutup, "Artık kocanın evine taşınman gerekiyordu," dedi. Bu kadının benden kurtulmak istediğini daha önce söylemiş miydim? Anlaşılan eksik bilgi vermişim. Annem Atlas'ı kucaklamak üzere içeri geçti. Nil ile Aslı imalı bakışlar atarak evet veya hayır dememi bekliyordu. Nasıl bir saçmalığın içindeyim ben?

Başımı hafifçe sallayıp içeri geçmeleri için işaret verdim. Kucağımda minik bir bebekle kapıyı kapatıp onların peşlerinden salona geçtim. İşin komik yanı baş başa yapacağımızı hayal ettiğim kahvaltıyı dört fazladan elemanla yapıyordum. Ah bu benim kaderim! Annem, "Çayımı tazele bakalım yeni gelin," dedi imayla. Şu kadının bi Atlas'a bakışına bakın bir de bana! Atlas'a öz oğlu gibi bakıyordu. Sanırım ben el kızı oluyorum!

Çayları tazeledim ve onlarca fesat bakışın altında kahvaltımızı yaptım. Sofrayı toplarken kızlar benden ayrıntı almak adına sofrayı toplamama yardım etmeye başladı. Atlas ile annem ise salonda bebekle oynuyordu. Allah bilir annem Atlas'a neler söylüyordur şimdi! Umarım torun iması yapıp da bizimkinin aklını çelmiyordur! Yoksa kafayı sıyırırım! Benim başımda zaten koca bir bebek var bi de miniğini kaldıramam! Şu an olmaz! Olmaz!

Talya, "Şu an kapıda senin eşyalarınla dolu üç araba var," dedi kıkırdayarak. İlk başta dalga geçtiğini falan sanmıştım. Ama yanılmışım. Annem resmen uzun zamandan beri bu anı beklemiş gibi eşyalarımı kızlarla beraber getirmişti. Kahvaltı sofrasını toplamamızın ardından hep beraber kapıya çıktık. Gerçekten de söyledikleri gibi kapının önünde üç tane araba vardı. Şaka gibi!

İlk araba Talya'nın arabasıydı. Onun arabasından bavulları indirdik. Atlas bavulları tek tek yatak odasına çıkardı. Bizde geri kalan eşyaları yukarı çıkardık. Canım annem sağ olsun bir tane bile eşyamı bırakmamış hepsini getirmişti. Benden bu kadar mı tiksiniyorsun be kadın! Ben senin kanınım anne! Benden nefret etme!

"Artık bize müsaade. Bi ara gel de sana börek yapayım oğlum," dedi annem Atlas'a. Sonrasında kızlarla da sarılmamızın ardından herkes evden gitti.

Atlas ise, "Şimdi bebeğimin eşyalarını yerleştirelim," dedi sevinçle. O kadar mutluydu ki utanmasa merdivenlerden çıkarken ceylan gibi sekecekti. Beraber odamıza çıktık. Atlas dolabın bir kısmını bana ayırdı. Beraber bavuldan çıkardığım kıyafetleri dolaba yerleştiriyorduk. Atlas, "Bugün kesinlikle bunu giymelisin bebeğim," dedi kiraz desenli elbisemi göstererek.

"O zaman o dolabın dışında duracak. Kocamız için kiraz desenli elbisemizi giyeriz," dedim kıkırdayarak. Kıyafetlerimi yerleştirdikten sonra da bu sefer kişisel eşyalarımı yerleştirmeye koyuldum. Makyaj malzemelerim ve birkaç eşyamı odaya yerleştirdim. Geriye son bir kutu kalmıştı. Açtığımda gözlerimin dolduğunu hissettim.

Atlas, "Neden ağlıyorsun bebeğim?" diye sordu. Kutudan çıkardığım ay şeklindeki gece lambasını çıkarıp yatağın başına koydum.

"Küçükken babam bunun ışığının altında bana her gece masal okurdu. Ne zamandır bu lambayı arıyordum. Anlaşılan onu annem saklamış."

Atlas yanıma geldi. Sıcacık dokunuşuyla yanağımdaki ıslaklığı sildi ve "Bundan sonra geceleri sana masal okumama ne dersin?" diye sordu.

"Bunu gerçekten yapar mısın?"

"Yaparım tabii. Sen iste senin için kitap bile yazarım bebeğim."

Gülümsedim. Bu şebeği cidden çok seviyorum. Her ne kadar beni çıldırtsa da onu gerçekten çok seviyordum. Ona sıkıca sarıldım. Kokusunu içime çektim ve onunla evlendiğim için ne kadar şanslı olduğumu hatırlattım kendime.

"Atlas," dedim birden.

"Efendim bebeğim."

"Benim için bir şey daha yapar mısın?"

"Tabii ki yaparım."

"Şimdi seninle hazırlanıp Bulut'un evine gidelim desem bile mi?"

Atlas benden ayrıldı. Söylediğim şeyde ciddi olup olmadığımı anlamak için gözlerime baktı. Sonrasında, "Bunu yapabileceğimi sanmıyorum," diye mırıldandı. Artık gülmüyordu. O neşeli hali gitmiş yerine donuk ifadesiyle beni endişelendiren bir Atlas gelmişti.

"Ama neden? Bu küslüğe bir son verebilirsin Atlas. Bulut ile konuşup bunca yıllık geçmişinizin hatırına birbirinize ikinci bir şans verebilirsiniz."

"Olmaz bebeğim. Bunu yapamam."

"Yapabilirsin Atlas. Sadece bir kez dene."

"Sana yapamayacağımı söyledim. Lütfen daha fazla üstüme gelme," dedi Atlas tek düze. Öyle net konuşmuştu ki ona daha ne söyleyebilirim hiç bilmiyorum. Öylece gözlerine baktım. İçi titreyerek baktı gözlerime. Ama tek kelime edemedi. Bu mesele onun canını bir hayli sıkmıştı.

Atlas sessizce üzerini değiştirdi. Üzerine siyah düz bir tişörtle yine siyah pantolon giymişti. Bir yere gideceğimizi düşündüğümden bende onun giymemi istediği kirazlı elbisemi üzerime geçirdim. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum heyecanla.

Atlas kısa bir anlığına bana baktı. Donuk bir ifadeyle, "Biz değil ben gidiyorum. Biraz hava almaya ihtiyacım var Ada," dedi. Sonra da ardına bile bakmadan çekip gitti. Öylece kalakaldım. Yatağın üzerine oturdum ve öylece onun çekip kapattığı o kapıya baktım.

Atlas bana bebeğim dememişti. Adımla hitap etmesi bir yana bana en çok dokunan şey biz olduğumuz gecenin sabahında bana biz değil ben demişti. Beni hiçe saymıştı ve ne halde olduğuma bakmadan kapıyı çarpıp çıkıp gitmişti. Kendimi tutamadım. İçime oturan devasa yumrunun da etkisiyle hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Biz olduğumuz gecenin sabahında ben tek başıma kaldım. Ben...

Loading...
0%