Yeni Üyelik
39.
Bölüm

11.Bölüm: Öfke

@sevvnuraydn

Atlas gideli iki saatten fazla olmuştu. Yatağımızı toplamış, dağılan yastıkları koltuğa geri dizmiştim. Koskoca evde dımdızlak ortada kalmıştım ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Defalarca ona telefon etmeme rağmen bir kez olsun telefonumu açmamıştı. Sinirlerim o kadar bozuktu ki ağlamak bile içimi boşaltmaya yetmiyordu. En iyisi mi Atlas'ın fotoğrafını çıkartıp bir dart tahtasına montelemekti. Yoksa bu sinirim kolay kolay geçmeyecek.

Evde tek başıma kendi kendimi yeme aşamasına geldiğimden dışarı çıkmanın daha iyi bir fikir olduğu kanısına vardım. Biraz dolaşıp hava almak bana da iyi gelecekti ki umarım Atlas Bey de hava alırken benim alanıma dahil olmazdı. Zaten ona karşı içimde büyük bir öfke balonu var. Onu gördüğüm yerde patlatıveririm bilmiş olun!

Ayaklarımı yere vura vura odama çıktım. Amacım çantamı da alıp evden def olup gitmekti. İşin komik yanı biz artık evliydik ve akşam yine aynı eve girecektik. Olsun! O saate kadar nasıl ki kendileri benim telefonlarımı cevapsız bıraktıysa aynı şeyi bende ona yapacaktım. Şimdi gör bakalım Atlas Serez! Dünya kaç bucakmış ben sana gösteririm!

Odamıza daldım. Aklıma sinirimi çok güzel bir şekilde atabileceğim bir yer geldi. Bu yüzden spor çantamı aldım. Üzerimdeki kirazlı elbiseyi tayt ve tişörtle değiştirdikten sonra komodinin üzerinden telefonumu aldığım gibi kapıyı çarpıp çıktım. Evin anahtarını da girişteki güvenliğe bırakmayı ihmal etmedim. Maazallah beyzadem kapıda falan kalır!

Yoldan bir taksi çevirdim. Amacım Atlas'ın beni bi ara götürdüğü şu lanet olasıca spor salonuna gitmekti. Birkaç kum torbası yumruklayarak sinirimi atabileceğimi umuyordum. Taksici beni spor salonun önüne bıraktı. Çantamı kapmış kendimi içeri atmıştım.

"Üyeliğiniz var mıydı?" diye sordu girişteki adam. Düşünmeye başladım. Atlas benim içinde bir üyelik oluşturmuştu. Umarım süresi falan dolmamıştır.

"Var. Ada Tözün adına," dedim bir umutla. Adam sistemden adımı arattı ve bana bir kart verdi.

"Buyurun Ada Hanım. Hocalarımız sizinle ilgilenecek."

Kartı kaptığım gibi salona geçtim. Buraya Atlas ile geldiğim zamanı anımsadım da baya olaylı bir gün geçirmiştik. Aptal şey! O yakışıklı yüzünü daha şimdiden özlesem de gardımı düşüremezdim! Nerede şu lanet olasıca kum torbası?

Etrafa baktım. Bir tabela vardı. Alt kata inen merdivenlerin başındaki tabelada boks ve bu tarz dövüş sporlarının isimleri yazılıydı. Sanırım aşağıya inmem gerekiyordu. Sinir bozukluğuyla merdivenlerden aşağıya indim. Aşağıya indiğimde birbirlerini yumruklayan insanlar ve en köşede de boş bir kum torbası vardı. Ganimet bulmuş yaramaz veletler gibi sırıtarak o tarafa doğru ilerlediğimde önüme bir kadın çıkmıştı. "Kum torbasıyla mı antrenman yapacaksınız?" diye sordu genç kadın.

"Evet," dediğimde onun aslında spor hocası olduğunu ve benimle ilgileneceğini öğrendim. Adının Gaye olduğunu öğrendiğim spor hocam benim için sporcuların kullandığı sargıdan bulmuştu. Sargıları parmaklarımı kırmamam için parmaklarımı içeri alacak şekilde ellerime sardıktan sonra gülümsedi.

"Buralarda yeniyim ve anlaşılan bugünki ilk öğrencim de sensin," dedi Gaye. Uzun röfleli saçları ve açık kahverengi gözleri vardı. Uzun boylu, fit ve oldukça da güzel bir kadındı.

"Bende ilk kez bunu yapacağım. Daha önce hiç kum torbası yumruklamamıştım," diye küçük bir itirafta bulundum. Gaye kıkırdadı.

"Endişelenme ben sana göstereceğim."

Gaye kendimi sakatlamadan kum torbasını nasıl yumruklayacağımı gösterdi. İlk yumruğum koca bir fiyasko olsa da ikincisini sinirle attığımdan hiç de fena olmadığını düşünüyordum. "Kum torbası yumruklamaya seni iten şey nedir?" diye sordu Gaye gülerek. Ona kocamı hayal ederek kum torbasını yumruklamaktan keyif alabileceğimi düşündüğümden buraya geldiğimi söylesem ne olabilirdi ki?

Sıkıntıyla, "Eşimle tartıştık ve sinirimi anca bu şekilde atabileceğim kanısına vardım. Çok mu saçma bir neden?" dedim kum torbasına bir yumruk daha çakarken. İtiraf etmek gerekirse birkaç tekme ve yumruğun kendimi bu kadar iyi hissettirebileceğini hiç düşünmemiştim.

Gaye gülerek, "Hayır hiç de değil. Ayrıca evli olmana şaşırdım. Parmağında yüzük olmaması bir yandan çok gençsin," dedi.

Ne badirelerle evlendiğimi anımsayınca yüzüğün olmaması çok basit bir mesele olarak kalıyordu. "Biz eşimle biraz acele evlendik. O yüzden yüzük almak gibi bir fırsatımız pek olmadı," dedim Atlas'ın suratını hayal ettiğim kum torbasına bir yumruk daha çakarken.

Gaye, "Bu kadar acele evlenmenin sebebini anlamadım. Ama sıkma canını. Eşler arasında böyle şeyler olur," dedi havada sallanan kum torbasını tutarken. Artık her yanım ağrıdığından ve olanlardan sonra rahatladığımı hissettiğimden, "Pes ediyorum!" dedim. Ellerimdeki bandajları çıkarıp bir kenara bıraktım. Tam o sırada Gaye, "Sen duş alıp kendine geldikten sonra kafede biraz sohbet etmeye ne dersin? Benim mesaimde bitti zaten," dedi.

"Olur. Duştan sonra görüşürüz."

Çantamı kaptığım gibi duşa girdim. Saçlarım sırılsıklamdı ve yanımda saçlarımı kurutabileceğim bir şey yoktu. Bu yüzden saçlarını kurutan bi kızdan saç kurutma makinesini ödünç aldım. Saçlarımı da hallettikten sonra kafede beni bekleyen Gaye'nin yanına geçtim.

"Çok bekletmedim umarım," dedim mahçup bir ifadeyle. Gaye kıkırdadı. İkimiz için de buz gibi limonata söylemişti. Limonatamdan büyük ve keyifli bir yudum aldığımda, "Bu işte ilk olmana rağmen gayet iyiydin," dedi Gaye. Gülümsedim.

"Öğretmenim iyiydi diyelim."

Gaye ile birlikte limonatamızı yudumlarken, "Ben seni bir yerde daha önce gördüm sanki," dedi. Bir süre yüzüme baktı ve nerede görmüş olduğunu anımsamış olacak ki, "Sen şu magazin programındaki Ada değil misin?" diye sordu.

Limonatamdan gergin bir yudum aldım. Gaye'nin yüzündeki ifadeye baktım ve her ne kadar itiraf etmek istemesem de, "Ta kendisi," diye mırıldandım. Gaye şaşkınlıkla bir kahkaha attı. Ondaki bu ani ruh değişimi dürüst olmak gerekirse ödümü koparmıştı.

"Atlas Serez'in eski sevgilisisin o zaman."

"Aslında pek öyle sayılmaz."

"Nasıl yani?"

"Aramızda kalsın. Ama ben Atlas Serez ile evlendim," dedim büyük bir sırrı ifşa edermiş gibi. Tam o sırada içtiği bir yudum limonata az kalsın Gaye'nin boğazında kalıyordu. Kadın şaşkınlıktan öteki tarafa göçmeden evvel sırtına vurarak onu şükürler olsun ki kendine getirmeyi başarmıştım.

"İyi misin?" diye sordum endişeyle Gaye'nin yüzüne bakarken. Gaye iyi olduğunu belli edercesine başını hafifçe salladı. Hemen ardından yanımdan kalkıp onu çağıran adamın yanına gitti. Anlaşılan sohbetimiz buraya kadardı.

Çantamı omzuma asıp spor salonundan çıktım. O an fark etmediğim bir şey fark ettim. Telefonum çantamın dibinde titreşip duruyordu. Elimi çantama soktum ve telefonumun ekranında yazan isme baktım. Anlaşılan birileri beni 70 kere arayacak kadar meraktan kudurmuştu. Kudurmaya devam etsin! Telefonumu çantama geri atıp yola koyuldum. Akşama kadar eve girmeyeceğim! İnat değil mi?

Spor salonunun önünden caddeye doğru yürümeye başladım. Sanki az önce kum torbası yumruklayıp kalorileri vermemişim gibi şimdi de pizza gömmem yok mu? Gerçekten bende tam şey tipi yok mu? Hani böyle diyet yapmaya niyet edip de son kez yiyorum diye kendini kandıran insan tipi! O tam olarak ben oluyorum sanırım! Yol üstünde tatlı bir pizzacı bulmama ne demeli peki?

Heyecanla pizzacıdan içeri girip cam kenarında boş bulduğum ilk masaya kuruldum. Yanıma gelen garson kıza karışık bir pizza söyleyip siparişimin gelmesini beklerken camdan dışarıyı izlemeye başladım. Sıcak yaz güneşinin altında yürüyen insanlara bakarken bir de kimi gördüm bilin bakalım? Tabii ki de uzay mekiğiyle gıcık kocamı!

Onun arabadan inişiyle masanın altına saklandım. Allah'ım yalvarıyorum beni görmesin! Lütfen Allah'ım! Henüz onu görmeye hazır değilim! Onun biraz daha aklını kaçırmasına ve meraktan kudurmasına ihtiyacım var! Lütfen! Allah'ım yardım et bana Allah'ım!

"Ada masanın altında olduğunu görebiliyorum. Herkes bize bakıyor. Hadi çık masanın altından."

Omuz silktim. Gıcıklık değil mi? Sen şimdi görürsün Atlas Serez! "Çıkmak istemiyorum. Sen gidene kadar da çıkmayacağım," dedim kollarımı o her ne kadar görmese de göğsümün altında kavuştururken. Yüzümü ekşittim. Kocam diye söylemiyorum bu arada benden bile inatçıdır! Bir o kadar da gıcık! Ben masanın altından çıkmıyorum diye güçlü kollarıyla masayı kaldırıp kenara koydu! Bu adam beni delirtecek!

Ayağa kalktım. Trip pozisyonumu bozmadan çantamı kaptığım gibi kendimi dışarı atmaya niyet etmiştim ki bunu da önüme set oluşturmasından dolayı yapamamıştım. "Bebeğim," dedi Atlas yumuşak bir sesle. Elimden çantamı alıp sandalyenin üzerine bıraktı. Ardından beni az evvel kalktığım sandalyeme geri oturtup masamı da önüme geri çekti.

Ona bakmadım bile! Surat asmaktan yüzüm yakında düşecekti! Atlas önümde diz çöktü. Ellerini yalvarır gibi yaptı ve, "Şu öküz kocanı affet bebeğim. Çok özür dilerim!" diye bağırdı. İçerideki herkes bize bakıyordu. Rezil oluyorduk ve bu durum Atlas'ın umurunda bile değildi.

"Atlas rezil oluyoruz. Yalvarırım kalk yerden," dedim dişlerimin arasından. Ben dedim demesine de dinleyen mi var acaba? Atlas başını olumsuz anlamda salladı. Nefesimi kesen çapkın gülüşüyle, "Sen beni affedene kadar böyleyim bebeğim," dedi. Of! Ahir zaman sen ne zorsun! Ben şimdi bu şapşalı affetmeyip ne yapacağım? O kadar tatlı ki tüm kinim buhar oldu sanki.

Herkesin bakışları bizim üzerimizdeyken, "Tamam affettim seni şapşal," dedim gülerek. Atlas bunun üzerine karşımdaki sandalyeye kuruldu. Gülüşüyle ışık saçıyordu. Sanki birkaç saat evvel onu hayal ederek kum torbası yumruklamıyormuşum gibi ona baktıkça içim gidiyordu.

Her ne kadar beni sabahleyin krizlere soksa da ona kör kütük aşıktım. Atlas uzanıp elimi tuttu. "Bir daha böyle bir şey olmayacak bebeğim. Senden çok özür dilerim," dedi mahçup bir ifadeyle. Gözlüklerimin üzerinden ona bilmiş bir şekilde baktım.

"Seni tamamen affetmemi ve bu geceyi koltukta geçirmek istemiyorsan daha çok uğraşman gerekecek Atlas Serez."

"Uğraşırım karıcım."

Kıkırdadım. Gelen pizzamla birlikte az evvelki hanımefendi halimin yerini aç köpeğe bırakması çok da uzun sürmedi. Tamam Ada! Tamam bu dünyadaki en aç insan sensin! Tamam Allah seni kahretmesin! Yavaş ye be kızım! Azıcık nezaket be! Annen seni hiç mi beslemedi? Ayıp be ayıp!

"Yavaş ye bebeğim. Boğulacaksın."

Atlas'a sesini kesmesine yetecek ters bir bakış atıp elimdeki dilimin büyüklüğünü zerre umursamadan ağzıma teptim. Biraz da kocamı besleyeyim bari! Yazıktır aç kalmasın! Benim bu yufka yüreğim de olmasa aç kalmıştın Atlas Serez! Tabii sen bunu bilmesen de olur.

Kocamı ellerimle besledim. Yanaklarını mıncırdım ve sonunda karnımı tıka basa doyurdum. "Artık gitsek iyi olacak bebeğim. Evimiz bizi özlemiştir," dedi Atlas imayla. Ben bu imanın ne anlama geldiğini çok iyi biliyordum. Ama yemezler canım! Yemezler!

"Benim eve hiç gidesim yok. Sen gitmek istiyorsan gidebilirsin kocacım," dedim her sözümü kafasına tıka tıka. Atlas değil eve tek gitmek benden bir saniye bile ayrı kalmaya dayanamadığından tabii ki de beni tek bırakmadı. Hesabı ödeyip pizzacıdan çıkacağımız sırada bir şey oldu! Kapıda magazin muhabirleri var! İşte şimdi boku yedik! Hakkınızı helal edin! Sizi seviyorum! Elveda!

Atlas elimi tuttu. Birlikte magazin muhabirlerinin patlayan flaşları altında bize yöneltilen soruları duymazlıktan gelmeye çalışarak arabaya doğru ilerledik. "Atlas Bey Ada Hanım ile evlendiğiniz doğru mu?" diye sordu biri. Bir başkası, "Kaçak göcek evlendiğiniz konuşuluyor Atlas Bey. Bu iddialara ne cevap vereceksiniz?" diyerek bu sorulara bir yenisini daha ekledi. Fakat içlerinden biri öyle bir soru sordu ki ben tam arabaya bindiğim sırada Atlas dönüp adama baktı.

"Ada Hanım hamile kaldığı için mi alelacele evlendiniz Atlas Bey?"

Atlas için bu soru bardağı taşıran o son damla gibiydi. Tam arabaya geçeceği sırada kapıyı hızla kapatıp adamın üzerine yürüdü. "Seni gebertirim!" diye bağırdı Atlas. Arabadan nasıl indiğimi bile hatırlamazken Atlas adamın yüzüne yumruk attı. Çığlıklar havada uçuştu ve ben Atlas'ı o adamın üzerinden o kadar zor aldım ki...

"Atlas kendine gel!" diye bağırdım. Bana baktı. O an içinde bulunduğumuz durumun ciddiyetinin farkında değildi. Beni görünce bakışları yumuşadı. Adamın üzerinden kalktı ve arabaya geçti. O kadar sinirliydi ki bırakın başının belaya girecek olmasını polisin onu yanımdan söküp alışında bile tek kelime etmedi.

Polisler Atlas'ı götürdü. Magazinciler dağıldı. Atlas'ın dövdüğü adamsa hastaneye kaldırıldı. Geriye bir tek ben kalmıştım. Olanların etkisini hala üzerimden atabilmiş değildim ki en sonunda Talya'yı arayabildim. "Kuzum," diyerek açtı telefonumu Talya. Tabii kuş cıvıltısını anımsatan sesinin tedirgin bir tona geçmesi benim hıçkırıklarım yüzünden çok da uzun sürmedi.

"Ada ne oldu kuzum?"

"Talya Atlas," dedim hıçkırıklarımın arasından.

"Atlas'a bir şey mi oldu?" diye sordu Talya panikle.

"Hayır. Ama başı belada. Az önce magazin muhabirini yumrukladı ve şimdi polisler onu alıp götürdü."

"Neredesin sen?"

Talya'ya adresi tarif edip telefonu kapattım. Olayı duyan Feyza ile Metehan da Okan ile Talya'nın arkasına takılmıştı. Feyza, "Mierda'yı hangi emniyete götürdüklerini öğrendim. Hem merak etme avukatlar da bizden önce onun yanına gitti," dedi bana sarılarak. O kadar kötü bir haldeydim ki Atlas'ı görmeden içim rahat etmeyecekti.

Metehan, "Olay tam olarak nasıl oldu?" diye sordu. Onlara o korkunç olayı anlatırken olanlar adeta bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçip gitti. Talya bana destek olmak için omzumu sıvazladı ve hemen sonrasında Atlas'ı görmek için hep beraber emniyete gittik.

İlk başta ifadesi alındığı için beklemek durumunda kaldık. Sonrasında Atlas elleri kelepçeli bir halde çıkageldi. Yanında iki de polis vardı. "Atlas," dedim titreyen sesimle. Beni görünce gülümsedi. Kendini benim için gülmeye zorlaması ağırıma gidiyordu. Benim için güçlü durması beni daha da çok üzüyordu.

"Ben senin yanındayım. Seni asla bırakmam Atlas. Avukatlar seni çıkarana kadar burada seni bekleyeceğim."

Atlas dolu gözlerle bana baktı. Ayakta zor duruyordu. "Evimize git Ada. Burada kalmanı istemiyorum," dedi güçlükle. Ama onu dinlemedim. Başımı olumsuz anlamda salladığımda Atlas'ı yanımdan götürdüler. Arkasından hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka hiçbir şey yapamadım. Eğer tüm bunların olacağını bilerek bu sabaha geri dönseydim onun evden ayrılmasına asla izin vermedim. Ama şimdi tüm bunlar için çok geç kaldım.

Atlas tamamen gözden kayboldu. Koridordaki sandalyelerden birine oturdum. Tam o sırada emniyete Atilla Serez ve Süreyya Hanım geldi. Süreyya Hanım beni görünce yanıma gelip bana sıkıca sarıldı. Oğluyla evlenmemi istememişti. Ama şimdi beni kabullendiğini ve belki de o zamanlardan beni sevdiğini anladım. Bende ona sarıldım. İkimiz de çok sevdiğimiz biri için güçlü durmak zorundaydık.

Süreyya Hanım benden ayrılıp gözlerime baktı. "Oğlum çıkacak. O magazin muhabirinin şikayetçi olmaması için elimizden geleni yapacağız kızım," dedi Süreyya Hanım. Bana ilk defa kızım demişti. Burnumu çektim.

Atlas benim ağlamama dayanamazdı. Beni böyle görse çok üzülürdü. Nasıl ki o benim için dik duruyorsa bende aynı şekilde onun için dik durmalıydım. Yanağımdaki ıslaklığı sildiğim sırada Atilla Serez'in gözlerini üzerimde hissettim. Bana nefretle bakıyordu.

Atilla Serez, "Bu işin buralara geleceği belliydi," dedi tek düze bir sesle.

"Sana ondan uzak durmanı söylemiştim. Beni dinlemedin ve şu olanlara bir bak. Oğlum senin yüzünden bu halde!"

Atilla Serez yine aynı şeyi yapmıştı. Aylar evvel beni hassas noktamdan babamdan vurmuştu. Şimdi ise beni Atlas ile vuruyordu. Keşke yanıma gelip yanağıma tokadı bassaydı. Ama bu sözleri söylemeseydi. İçimden bağıra çağıra ağlamak gelse de ses etmedim. Başım önüme eğik öylece onun bana sarf ettiği sözleri sineye çekmek durumunda kaldım.

Süreyya Hanım, "Atilla lütfen," dedi uyarıcı bir tonda. Fakat onun bu söylediği hiçbir şeyi değiştirmedi. Atilla Serez içinde biriken kini ve öfkeyi kusmaya devam etti.

"Sen bu işe karışma Süreyya. Zaten ne geldiyse başımıza bizim bu işi en başta bozmadığımızdan geldi. Bu kız bizim ailemize uygun değil. Hiçbir zaman da olamaz. Atlas içeriden çıktığı an bu saçmalığa bir son vereceğim!"

"Doğru söyledin Atilla Serez! Fakat bir şeyi eksik söyledin! Ada sizin ailenize birkaç gömlek büyük! Yani anlayacağınız sizin oğlunuz aptal Mierda bu kıza layık değil!" diye bağırdı Feyza. Metehan da beni kenara çekti. Atilla Serez Feyza'nın sözleriyle kalakaldı. Gelini olarak hayal ettiği kızdan bunları duymayı beklememişti.

Feyza bu seferde, "Eğer abuk subuk konuşup bu kızın daha fazla canını sıkacaksan şimdi gitsen iyi olacak. Çünkü ben kendimi tutmakta çok zorlanıyorum," dedi dişlerinin arasından.

Atilla Serez Feyza'ya karşı tek kelime etmedi. Çünkü konuşsa Mehmet Gürdal ile arasının bozulacağını çok iyi biliyordu. Sırf bu yüzden Süreyya Hanım'ı da alıp gitmeyi tercih etmişti. Talya, "Babam adına senden özür dilerim kuzum. Gerçekten çok utanıyorum," dedi bir yandan kucağında huzursuzlanan bebeğini pışpışlarken.

"Babanın söylediklerinden sen sorumlu değilsin," dedim. Sonrasında Feyza'ya baktım.

"Çok teşekkür ederim," dedim ona sıkıca sarılarak. Kıkırdadı. "Birisinin o yaşlı Trex'e haddini bildirmesi gerekiyordu," dedi Feyza. "Ayrıca Mierda da içeriden çıkacak," diye de ekledi.

Sıkıntılı bir nefes verdim. Şimdi her zamankinden daha güçlü durmak zorundaydım. O adam şikayetçi olursa Atlas'ı kurtarmamızın olanağının olmadığını biliyordum. Bu yüzden her şeyin güzel olacağını ummak durumundaydım. Yutkundum. Okan, "Daha demin Ercü ile konuştum. Adamın durumu iyiymiş. Şimdi ifade veriyormuş," diye mırıldandı.

Umarım adam şikayetçi olmaz. Ah kimi kandırıyorum ben? Tabii ki de olacak. Olmaması abes olurdu. Sonuçta Atlas eni konu adamı dövmüştü. Bunun affedilir bir yanı yoktu. Durumun ne kadar ciddi olduğunun farkındaydım ve bu beni daha çok üzüyordu. Kendimi kandırmanın bir alemi yok. O adam şikayetçi olacak ve Atlas içeriden çıkamayacaktı.

Feyza ile Metehan beni ortalarına aldı. Bana destek olmaya çalışıyorlardı ki destekçilerime iki kişi daha eklendi. Nil ile Aslı da yanımdaydı. Hep birlikte Atlas'ın ifadesinin alınıp avukatların bize açıklama yapacağı anı bekliyorduk ki Okan'ın telefonu çalmaya başladı.

"Ercü arıyor," dedi Okan. Telefonu açtı ve Ercü'nün konuşmalarını dinlemeye başladı. Birkaç baş sallama ve onaylama sözcüğünün ardından, "Sen ciddi misin?" diye sordu Okan şaşkınlıkla. Hepimiz nefesleri tutmuş Ercü'nün Okan'a söylediği şeyi bekliyorduk.

Okan, "Tamam Ercü. Bedrettin Bey'e teşekkürlerimizi iletirsin," dedi ve telefonu kapattı. Hepimiz beklentiyle Okan'a baktık. Ama Okan Bey tansiyonumuzu zıplatmaya yemin etmiş gibi ilk başta tek kelime etmedi. Hatta mimik bile oynatmadı. En sonunda Talya, "Ercüment ne söyledi?" diye sordu tehditkar bir bakış eşliğinde.

Okan ilk başta her birimizin gözlerine tek tek baktı. Sonrasında, "Adam şikayetçi olmamış," diyerek müjdeyi verdi. Emniyetin koridorlarında sevinç çığlıklarımız yankılandı. Kızlarla tek tek kucaklaştığım sırada, "Adamı kim ikna etti?" diye sordu Feyza.

Okan sırıttı. "Bedrettin Kervancıoğlu hastaneye kadar gelip adamla konuşmuş," dedi Okan ve o an aklıma bunu Bedrettin Bey'in neden yaptığı sorusu takıldı. Gerçi nedenini çok da önemsemiyordum. Benim için Atlas'ın kurtulacak olması her şeyden daha önemliydi.

Metehan, "Peki basın mensuplarını kim çağırdı?" diye sordu. İşte bu en büyük gizemdi.

"Bilmiyorum," dedi Okan. "Ama araştıracağım. Bunu her kim yaptıysa bedelini ödeyecek."

"Mierda geliyor," dedi Feyza aniden. Hepimiz koridorun diğer tarafına baktık. Atlas avukatlarla birlikte bu tarafa doğru geliyordu. Onu öyle görünce koşarak boynuna atladım. Bana sarıldı ve kıkırdadı.

"Çok korktum," dedim iç çekerek. Atlas üzerimizdeki bakışlara aldırmadan yanaklarımdan öptü. Sonrasında, "En fazla hapishaneye temiz çamaşır taşımak zorunda kalırdın karıcım," dedi pis pis sırıtarak. Onca olay oldu ve bu adam hala ciddiyetini koruyamıyor! Çıldıracağım!

Omzuna sağlam bir tane yumruk indirdim. Atlas kahkaha atarken, "Gülme," dedim uyarıcı bir tonda. Ama beyzadem beni takmak şöyle dursun kahkahalarla gülmeye devam etti. Gıcık şey!

Talya, "Aptal!" diye bağırdı. Sonrasında bebeği babasının kollarına verir vermez Atlas'ı darp etmek pahasına onun kurtuluşunu kutladı.

"Bende seni seviyorum abla," dedi Atlas ablasının yumruklarından kaçmaya çalışırken. Polisler bizi içeri tıkmadan evvel hep beraber emniyetten dışarı çıktık. Kapıda bizi kim karşıladı bilin bakalım? Tabii ki best damadını bekleyen canım anam!

"Oğluşum," dedi annem Atlas'a. İşte gerçek bir kavuşma sahnesi izleyeceksiniz. Damat kaynana tutulması desek daha doğru olur sanırım! Ah anne ya!

"Canım annem," dedi Atlas anneme sarılırken. Şunların arasındaki bağa şok içinde bakmayan yoktu. Atlas'ın öz annesine böyle sarılmadığına o kadar eminim ki...

"Kurtuldun damadım benim," dedi annem neşeyle. Lisede matematikten yüz aldığımda böyle mutlu olmadı şu kadın! Ah anne ah! Resmen damatçı oldun başıma! Gerçi benim kocamın da ondan arta kalan yanı yok! Kaynanam da kaynanam diye ölecek yakında!

Okan, "Az evvel magazin muhabirlerini peşinize kimin taktığını öğrendim," dedi aniden. Tüm bu neşeli ortamın havasını gerginliğe bırakan cümle buydu. Hepimiz meraklı gözlerle Okan'ın iki dudağının arasından çıkacak tek bir isme odaklandık. Kim bizim peşimize magazin muhabirlerini salmış olabilirdi ki? Bunu bize kim neden yaptı? Hem böyle bir şeyi yapmakla eline ne geçecekti ki? Her ne kadar bunu anlamasam da Okan'ın söyleyeceği tek bir isimle tüm bu soruların netliğe kavuşmasını umuyorum.

Loading...
0%