Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.Bölüm: Sana Baktığımda…

@sevvnuraydn

Kırk yıl düşünsem sonumun Charlie'nin Melekleri'nin elinden olacağını üstelik mekan olarak bir gece kulübünde kurban gideceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Üzerimize gelen üç öfkeli kadından kaçamayacağımızı artık kabullenmiş son duamı etme aşamasına bile gelmiştim. Göz ucuyla Atlas'a baktım ve bu durumdan kurtulmak için biraz sonra söyleyeceğim şeyden sonra onun verebileceği tepkiyi ölçmeye çalıştım. Söyleyeceğim şeyden sonra havaya doğru yumruk sallayıp sevinç naraları atması an meselesiydi. Eğer kızların gazabından kurtulmamızın küçücük bir ihtimali bile varsa bunu göze almak zorundaydım.


Derin bir nefes aldım. Sonrasında "Siz benim sevgilimden ne istiyorsunuz?" diye cırladım. Ben bile kendimden bu performansı beklemezken Atlas'ın donup kalmasına şaşırmıyordum. Kızlar söylediğimle beni baştan aşağıya süzmüş sonrasında da gülmeye başlamıştı. Atlas'ın benim gibi biriyle olmayacağını çok iyi biliyorlardı ki bu ne yazık ki kendi topuğuma sıktığım anlamına geliyor.


"Sen mi?" dedi Yağmur alayla. Derya'nın kahkahası yankılanan son ses müziği bile neredeyse bastıracak noktaya gelmişti. Özge ise onların aksine gülmeyi kesmiş Atlas'ın sıkı sıkıya tuttuğu elime bakıyordu. İçimden bir ses biraz sonra çok fena kavga edeceğimizi söylüyordu. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada Yağmur'un sorusunu "Evet ben," diyerek yanıtladım. Dik duruşum ve ciddiyetimin sonucunda Derya da Yağmur da gülmeyi kesmişti.


"Şu saatten sonra al başına çal!"


Derya bana tiksinerek bakarken böyle söylemişti. Üç tane mankenin arasında Hobbit gibi kalmak yeterince canımı sıkmıyormuş gibi bir de bu sözlere maruz kalıyordum. Gözlerimi devirdim. Sabret Ada. Buradan bir çıkalım hıncını Atlas'tan alacaksın. Şimdi belaya bulaşmamak için derin derin nefesler al kızım.


Kendi kendimi sakinleştirdim sakinleştirmesine de karşımdaki üç kadında kolay kolay sakinleşeceğe benzemiyordu. Özge öne çıktı. "Allah belanı versin!" diye bağırıp Atlas'a bir tokat daha çaktı. Sonra da salına salına kulüpten çıktı. Olanları dehşetle izliyordum. Ellerimle gözümü kapattığım sırada olacakları merak ettiğimden iki parmağımı aralamıştım. Bu sefer Yağmur geçti Atlas'ın karşısına.


"Bir daha sakın beni arama!" diye bağırdı ve son bir kez Atlas'a delici bakışlarını yönelttikten sonra tokadı bastığı gibi o da arkasına bile bakmadan çekip gitti. Geriye bir tek Derya kalmıştı. Yüzündeki tiksinme ifadesiyle o da Atlas'a bakmış "Yazık! Çok yazık!" demişti. Değil diğer kızlar gibi tokat atmak Atlas için kılını kıpırdatmayacağını o an anladım. Derya topuklarını vura vura yanımızdan ayrılırken biz az önce ne yaşadık diye düşünmekten kendimi alamadım.


Atlas gözümün önünde resmen dayak yemişti. Onu geçmiş ben Atlas'ın sevgilisi olduğumu üç öfkeli kadına bağırarak söylemiştim. Bugün gerçekten daha saçma olamazdı dedikçe bu son olayla ağzımın payını fazlasıyla almıştım. Kadınlar geçidinden nasibini alan Atlas ise yediği tokatlardan sonra boşluğa bakıyordu. İşin garip yanı gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyor oluşuydu. Dayaktan sonra akıl sağlını mı kaybetti acaba?


"Atlas," dedim birden. Onu kendine getiremeyeceğimi anlayınca elinden tuttuğum gibi onu gece kulübünden çıkardım. Hava biraz serinlemişti. Dışarı çıkar çıkmaz soğuk rüzgarı yüzümde hissetmek irkilmeme neden olmuştu. Atlas'ın elini bırakıp yüzüne baktım. Rüzgarın sert esintisine karşı durmuş boşluğa bakıyordu. Kızların tokatlarından sonra beyni yerinden mi kaydı acaba? Yok canım daha neler!


"Atlas," dedim daha yüksek sesle. Şükürler olsun ki bir yaşam belirtisi verip daldığı düşüncelerden sıçrayarak uyanmıştı. Beni bulan gözlerindeki pırıltı ister istemez korkmama neden olmuştu.


"Bebeğim!"


Atlas bağırarak bunu söylediğinde beni kollarına alıp kulübün önünde bize bakan onca insanı umursamadan sevinçle döndürmüştü. Ne yazık ki bu sevincini kursağına geri tepmek durumundayım. Beni indirdiğinde "Sen o kızlara beni sevgilin olarak tanıttın," dedi gülümseyerek. Gözlerinden dışarıya doğru kalp şekilli konfetiler fırlatsa şu saatten sonra yadırgamaz ay ne güzel der izlerdim her halde.


Bir süre onun bu heyecanının geçmesini bekledim sonrasında bu işin dozunu aşacağını belli eden sinyaller aldığım için, "Bunu dayak yememen için söylemiştim. Ama pek işe yaramadı," dedim bir yandan yanağındaki küçük çürüğü işaret ederken. Atlas söylediğime bozuldu. Bir anda tüm hayat enerjisi sıfırın altına düşmüştü. Huysuz bir homurdanma eşliğinde valeye arabayı getirmesini söyledi. Öyle sert bakıyordu ki valenin yutkunurken boğazında titreşen ademelmasını görmüştüm.


Kısa bir süre sonra vale arabayı getirdi. Uzay mekiğine binen astronotumuz burnundan soluyordu. Aksi bakışlarını görmezden gelerek yanına geçtim. "O kızları kafana takma," dedim mahsustan. Atlas başını çevirip bana çatık kaşlarla baktığında, "Şuraya buz tutalım," dedim yanağındaki küçük çürüğe dokunup. Bakışları yumuşamıştı. Sabahki Disney prensesine yaptığının aksine benim yanağına dokunmama ses etmemişti. Hatta dudaklarına yerleşen çapkın gülüşe bakarsak halinden gayet memnun olduğunu bile söyleyebilirim.


"Buzu sen tutarsan neden olmasın?"


"Misafirperverlik edip beni evine götürürsen ve bu süre zarfında bana yürümezsen bunu düşünebilirim."


"Ev derken benim evimi mi kast ediyorsun?" diye sordu Atlas gözleri iri iri olurken. Benden böyle bir teklif beklememişti. Üstelik onu elime geçen her fırsatta kendimden uzaklaştıracak şeyler yaptıktan sonra kendi hür irademle evine gitmek istememe şaşırması gayet doğaldı. Başımı olumlu anlamda sallayıp, "Eğer senin karşında eski Atlas yok. Evime bundan sonra kız sokmam dersen o zaman bir şey diyemem tabii," dedim at kuyruğumu savurarak.


Atlas panikledi. "Evimin kapıları sadece bebeğime açık," dediğinde arabanın anahtarını kontağa sokmaya çalışıyor ama heyecandan bunu bir türlü beceremiyordu. Onun bu hali ister istemez kıkırdamama neden olmuştu. Eli ayağı birbirine dolanan bir adet Atlas Serez ile birlikte onun evine gittik.


Atlas'ın evi dizilerdeki her zengin karakterin oturduğu tipteki evlere benziyordu. Ev iki katlıydı. Bizim mahalledeki çocukların oynadığı eski futbol sahasının büyüklüğünde bir bahçesi ve her zengin evinin olmazsa olmazı bir de havuzu vardı. Tavandan yere kadar uzanan camları, son derece sade ama bir o kadar da kıymetli mobilyalarla döşenmiş salonu incelerken Atlas'ın sırtını duvara yaslamış beni izlediğini çok sonradan fark edebilmiştim.


Ona baktım. Dudaklarına hakimiyet kuran etkileyici gülümsemesini, her zaman bakımlı olan koyu kahverengi dalgalı saçlarını ve bana bakarken ışıl ışıl parlayan gözlerine baktım. Sonra gözlerim yanağındaki küçük çürüğe kaydı ve "Mutfak nerede?" diye sorarak bu dikkat dağıtıcı manzaradan kendimi uzaklaştırmak için etrafa bakınmaya başladım.


Atlas, "Mutfak şurada," diyerek salonun sol tarafındaki açıklığı işaret etti. Koca mutfağı görmediğim için kendimi kör gibi hissettim. Utançtan kafamı deve kuşu misali yere gömesim gelse de bunu Atlas'a belli etmemeyi tercih ettim. Mutfağa yöneldim. İki kapaklı siyah buzdolabını açıp buzluktan bir buz diski çıkardım. Geriye sadece küçük Serez'in yüzüne şu diski bastırmak kalmıştı. Sahi nerede şu baş belası?


"Bebeğim," dedi Atlas tam arkamdan. Onun yüzünden az daha ruhumu teslim ediyordum. Korkudan elimi kalbime koyduğum sırada Atlas buzdolabını kapatmış bununla birlikte sırtım buzdolabının kapağına yaslanmıştı. Kolunu omzumun üzerinden buzdolabının kapağına doğru uzatıp elini buzdolabının kapağına koyduğunda aramızdaki mesafenin az olmasından mı yoksa onun bana olan bakışlarının etkisini arttıran çapkın gülüşünden midir bilinmez ama daha şimdiden gerildiğimi hissediyordum.


Afakanlar basmaya başladı. Sıcak nefesi yüzüme çarptıkça ateşlendiğimi hissettim. Vücudumdaki tüm kanın yanaklarıma dolduğunu hissedebiliyordum. Aramızdaki güvenli mesafeyi oluşturabilmek için elimdeki buz diskini birden onun yanağına bastırdım. İlk başta dudaklarından küçük bir inilti çıksa da sonrasında geri çekilmek zorunda kalmıştı. İşte oyun böyle bozulur Atlas Serez.


"Ah!"


Buz diskini biraz fazla bastırdığımı çok sonradan fark ettim. Atlas'ın kolundan tutup sandalyeye oturmasını sağladım. Sonra daha yumuşak bir şekilde buz diskini yanağına tekrar tuttum. Atlas'ın gözleri gözlerimdeydi. Birden onun sıcak parmakları elimdeki buzu bile eritecek kadar yavaş bir şekilde benimkileri tuttu. Onun elinin altında kalan parmaklarımın sıcaklığıyla buzun çözüldüğünü hissettim. Yutkundum. Atlas'ın gözlerime bakarken iç çekişlerine daha ne kadar dayanabilirdim bilmiyorum. En sonunda "Şu haline bak," diyebildim. Sonra aniden gelen gülme isteğimi daha fazla bastıramayarak kıkırdadım.


"Üç kızla olmanı geçtim. Onların adlarını bile hatırlamadın."


"Hatırlayamayacağım kadar çok kadın olduğu için olabilir."


"İğrençsin Atlas," dedim buz torbasını gıcıklığına yüzüne daha çok bastırırken. Atlas acıyla inlerken sadist gibi bundan keyif almam da ayrı bir ruh hastalığıydı. Ada Tözün olarak bugünde kendimi göstermiştim.


"Acıyor," dedi Atlas küçük bir çocuk gibi dudak bükerek. Buz diskini yüzünden çekip şüpheyle baktım. Ona acımalı mıydım? Peki, yediği onca tokattan sonra ona karşı insaflı olacağım.


"Çok mu acıyor?" diye sordum yüzündeki küçük morartıya bakarken. Atlas sanki koca adam değilmiş gibi dudak bükerek başını salladı. Bu hali bana sevimli bile gelmişti. Gülmeden edemedim.


"Koca bir bebeksin Atlas Serez."


"Bebek olan ben değilim sensin."


"Hiç sanmıyorum," dedim gülerek. Kesinlikle bebek olan oydu. Kim derdi ki kadınları etkisi altına alan Atlas Serez kendini acındırmak için çocuksu davranıyor diye? Tabii ki de hiç kimse...


"Yüzüne buz uygulamasını da yaptığıma göre ben artık eve gideyim," dedim ve elimdeki buz diskini gerisinin geri buzluğa koydum. Atlas ise gidecek olmamdan dolayı bir hayli paniklemiş görünüyordu.


"Hemen mi gidiyorsun?"


"Annemin buraya baskın yapmasını istemiyorsan tabii ki de şimdi gidiyorum."


Atlas ellerini dua eden Budistler gibi birbirine yapıştırmış yalvarır gibi bakarken, "Lütfen biraz daha kal," demişti. Bu adam birlikte geçirdiğimiz şu kısacık zamanı bile nasıl oluyor da daha enteresan bir hale getirebiliyor anlamıyorum. Sanırım bu şey her ne ise ona Atlas Serez deniliyordu.


"Kalamam. Eve dönmem gerek."


"Ama lütfen," dedi tekrar şansını deneyerek. Atlas'ın bu hallerinin bana sevimli gelmediğini söylesem yalan söylemiş olurum. Bütün gün onun cazibesinin kurbanı olan kadınlarla uğraşmamış gibi umutsuzca başımı salladım. Ardından, "Geç kalmamak kaydıyla biraz daha kalabilirim," diyerek işaret parmağımı bir tür uyarı mahiyetinde gözünün önünde salladım. Gözlerinden konfetiler fışkırıyordu. Karnaval havasındaki gülüşü ve heyecandan havaya savurduğu yumruğuyla onun bu haline gülmemek imkansızdı. Atlas Serez tam bir çılgındı.


"O zaman vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz," dedi Atlas heyecanla ayaklanırken. Az önceki nazlı bebek havalarından eser yoktu. Hatta yediği dayağı bile bir sözümle unutmuştu. Kendi kendine bir şeyler düşünmeye başlamıştı.


"Acaba film mi izlesek?" diye sordu Atlas. Tabii ağzımı açmama kalmadan saniyesinde bu fikrinden vazgeçmişti.


Atlas kendi kendine, "Film izleyerek vakit kaybetmeyelim," diyerek volta atmaya başladı. Onun bu kadar basit bir konuda bu kadar uzun düşünmesine anlam veremiyordum. Alt tarafı bir saat kadar onun yanında duracağımı söylemiştim. Neden bu kadar paniğe kapıldı ki şimdi?


"Atlas," dedim onun dikkatini çekebilmek için. Ama beni duymak şöyle dursun düşüncelere o kadar dalmıştı ki nefes aldığından bile şüpheliydim. En sonunda onu durdurmak ve bu anlamsız düşünce fırtınasına bir son vermek için önünde durup gözlüğümün üzerinden ona attığım ciddi bir bakış eşliğinde, "Sohbet etmeye ne dersin?" diye sordum.


İlk başta onun önerimi algılamasını bekledim. Dudaklarına yerleşen haylaz gülüş ile, "Soru da sorabilir miyim?" dedi. Gerçekten şu adamı televizyonda görsem böyle biri çıkabileceğine en ufak ihtimal bile vermezdim. Ama şimdi görüyorum ki hiç kimse göründüğü gibi değil.


Atlas elini belime koyup beni kendine çekti. "Salona geçelim bebeğim. Senin hakkında her şeyi bilmek istiyorum," dediğinde beni belimden tutmuş salona doğru götürüyordu. Elini tutup bedenimden uzaklaştırdım ve ona dik bir bakış attım. Sonra da uzun L koltuğun bir köşesine yerleştim. Atlas da hemen dibime sokulmuştu. Dirseğini koltuğun sırt kısmına dayamış başını da yumruk yaptığı eline yaslamıştı. Gözleri ise gözlerimdeydi.


Heyecanla, "Bir soru sorabilir miyim?" diye sordu. Bende onun gibi kolumu koltuğun sırtına yaslayıp ona baktım. Aramızda çok az bir mesafe vardı ve Atlas her an bana yaklaşıp sarılarak bu mesafeyi da kapatacakmış gibi bir halde bana bakıyordu.


"Tabii sor," dedim yavru köpek bakışlarıyla bakan Atlas'ın haline gülerek.


"Beni ilk gördüğünde hakkımda ne düşündün?"


"Dürüst olup pat diye gerçeği direkt söylememi mi istersin yoksa biraz yumuşatayım mı?"


Atlas sorum karşısında ilk başta şaşırsa da, "Direkt söyle," deyivermişti. Bunun üzerine her şeyi bir avazda söyleyebilmek için derin bir nefes çektim ciğerlerime.


"Senin tam bir ruh hastası olduğunu düşündüm. Çarpmanın şiddetiyle aklını yitirdiğine neredeyse emindim."


Söylediklerime bozulacağını düşünsem de Atlas kendini tutamayarak kahkaha atmaya başlamıştı. Kahkahası salonda yankılanırken bende ona uyarak gülmeye başlamıştım. "Peki sen benim hakkımda ne düşündün?" diye sormadan edemedim.


Atlas kahkaha atmayı kesmişti. Az önceki halinden eser kalmayacak bir şekilde bana baktı. Yakından daha da yakışıklı görünüyordu. Birçok kadını tek bakışıyla ağına düşürecek kadar tehlikeliydi. Cazibesine kapılmamak gibi bir şans yoktu. Ama bu durum benim için geçerli değildi. En azından yutkunmama yetecek kadar bana yaklaşmadığı sürece.


Atlas sıcak nefesiyle yeterince dikkatimi dağıtmıyormuş gibi kahverengi gözlerini gözlerime dikmişti. Yutkundu ve "Seni gördüğümde düşündüğüm ilk şey hayatım boyunca baktığım en güzel gözlerin sende olduğuydu," dedi. Söylediklerini algılayabilecek duruma gelmem onun dudaklarına yerleştirdiği çekici gülüş yüzünden bir hayli uzun sürmüştü.


"Gerçekten böyle mi düşündün?" diye sordum başımı koltuğun kenarına yaslamış kedi gibi ona bakarken. Atlas bir an bile tereddüt etmedi. Başını olumlu anlamda sallamıştı. Kuruyan dudaklarını ıslattığı sırada, "Hayatıma onca kadın girdi Ada. Ama ben hiçbir zaman onlara baktığımda sana baktığımda hissettiğim gibi hissetmedim," dedi ve bana iyice sokuldu. Yüz yüzeydik. O da başını benim gibi koltuğun kenarına dayamış gözlerime bakıyordu.


"Sana her baktığımda yeniden doğduğumu hissediyorum. Bir bebekken bir anda çocuk oluyorum. Sonra biraz daha bakıyorum ve o an baktığımda kendimi büyümüş buluyorum. En sonunda koca bir adam oluyorum. Bu döngü tekrarlanıyor ve ben heyecanımı hiç yitirmediğimi fark ediyorum. Sana bakmak bile bana heyecan veriyor ve ben bu heyecanın sebebinin sonsuza kadar yanında olmak istiyorum Ada."


"Bende sana her baktığımda kusursuzluğun tanımını görüyorum," dedim derin bir çekerek. Hemen ardından sözlerime devam ettim.


"Sen kusursuzluğun sözlük anlamısın Atlas. Bugün tek bir gülüşüne kendini kaybedebilecek kadınlar gördüm. Karşı konulamayacağını gördüm ve benim için böyle düşünmene hala bir türlü anlam veremiyorum."


Atlas korkarak elini bana doğru uzattı. Çekinerek yanağımdaki bir tutam saçı kulağımın arkasına sıkıştırıp gülümsedi. "Neden böyle söyledin?" diye sordu Atlas. Sıkıntılı bir nefes verdim.


"Bana bir bak Atlas. Bugün gördüğümüz hiçbir kadına benzemiyorum. Güzel değilim. Çekici hiç değilim. Öyle sıradan bir tiplemeyim ki bana senin yanında olduğum için Atlas Serez'in yanındaki kız diyorlar. Adımı bilmiyorlar. Üstelik gözümdeki kusur olmasaydı sen bile beni fark etmeyecektin. Ben kusurluyum Atlas. Senin gibi mükemmel değilim. Gözlüklü, herkesin dilinde olan ama sınav zamanları dışında görülmeyen sınıfın gizemli inek öğrencisiyim. Dünyaya geliş amacı çalışmaktan başka bir şey olmayan hayal bile kurmayan biriyim ben sadece. O kadar silinmişim ki yeryüzünden sen hayatıma girene kadar aslında hiç kimse beni fark etmemiş biliyor musun?"


Sözlerim sadece onu değil söylerken beni bile etkilemişti. Hatta şöyle bir gerçek var ki bunları dile getirene kadar ben bile ne hissettiğimi bilmiyordum. Gözlerimin istemsizce dolduğunu hissettiğimden gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. Yaşları geldikleri yere geri gönderdiğimde Atlas'ın dudaklarından öyle güzel şeyler döküldü ki...


"Daha önce kusur olarak sayılan bir şeyin hiç bu kadar güzel olabileceğini düşünmemiştim."


Atlas'ın sözleriyle içime akıttığım iki damla yaş süzülerek yanağımdan kayıp gitti. Gözlerinden içime doğru yayılan sıcaklığın büyüsüne iradem dışında kapıldığımı hissediyordum ki imdadıma kapı zili yetişmişti. Zilin gürültüsüyle yerimden sıçradığım sırada Atlas'ın, "Senin gibi kapı ziline," dediğini duydum. Onun kapıyı açmaya gidişiyle kendimi fırsat bu fırsat diyerek bahçeye attım. Sonrasında ona fark ettirmeden bahçe kapısından çıkıp eve dönmek için yola koyuldum.


(Atlas'tan...)


Cibilliyetsiz eniştem ile kendi öz ablama, "Sizin geleceğiniz zamanı," dedim dişlerimin arasından. Arasam hatta ölsem gelmeyecek iki insanın gece gece daha doğrusu bebeğimin evimde olduğu zamanda kapımda bitmesi küfür değil de nedir? Tam bebeğim ile baş başa kalmış birbirimize yavaş yavaş açılmaya başladığımız anda bana bu yapılır mı?

Ablamla eniştemi eve almak şöyle dursun kaşlarımı çatmış kapıyı şak diye yüzlerine kapatmıştım. İkisini de bir yolunu bulup geldikleri yere geri göndermem gerekiyordu. Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Düşün Atlas. Bunca zaman onca kızı nasıl kapı dışarı ettiğini düşün. Düşünüyorum düşünmesine ve bu bana bir çıkış yolu bulmama yardımcı olmaktan çok kendimden daha çok tiksinmeme neden oluyordu. Ada bana iğrençsin demekle çok haklıydı. Sahi onun sesi neden çıkmıyor?


İçime kurt düştü bir kere. Ablamla eniştemin kapıyı alacaklı gibi çalmasını gram umursamayarak salona doğru ilerledim. Koltuğa doğru bir bakış attım ve bebeğim bıraktığım yerde olmayışı üstüne üstlük bahçe kapısınında açık olması hasebiyle olduğum yerde tepinesim geliyordu. Şansına sıçayım Atlas!


Bebeğim resmen firar etmişti. Üstelik ablamla eniştem onların yüzüne kapıyı çarpmama rağmen yüzsüzlük yapıp kapımı çalmaya devam ediyorlardı. Hışımla iki davetsiz misafire kapıyı açtım. Ablam ile eniştem yüzüme bakınca ne gördüler bilmiyorum ama gördükleri şey her ne ise iki adım geri çıktıklarına göre pek de sevimli bir şey olamazdı.


"Siz neden buradasınız?"


"O nasıl bir soru ya?" dedi Talya sinir bozukluğuyla her an ağlamaya başlayabilecek bir şekilde. Karnını tutmuş daha doğmamış yeğenimi de bu işe katarak ajitasyona başlamıştı. Kahretsin! Şimdi bir de Talya'nın hamilelik hormonlarıyla uğraşacaktım.


"İçeri geçin," dedim gardımı indirdiğimi belli ederek. Talya az önceki halinin aksine saçlarını savurarak içeriye girdi. Eniştem ise benim gazabımdan korkmuş olacak ki karısının peşine takılmıştı. Biraz geç gelseler ölürlerdi sanki!


Ayaklarımı yere vura vura surat asarak içeriye ablamla eniştemin yanına geçtim. Eniştem ablamın koltuğa yerleşmesine yardım ediyordu. Ablam ise yastıklarla sırtını destekliyordu. En son ikisi de beni fark etmiş neden bu kadar sinirli olduğumu anlamaya çalışıyorlardı. Ablam yarı ciddi yarı anaç yanını kullanarak, "Sende bir haller var ama ne?" dedi. Bunun üzerine kriz geçirmenin eşiğinde olan Atlas Serez patlar.


Olduğum yerde topuklarımla parkenin anasını ağlatacak kadar hızlı bir şekilde tepinip, "Neden geldiniz?" diye bağırdım. Ablamla eniştem benim bu halimi görünce neye uğradıklarına şaşırmışlardı tabii. Haksız da sayılmazlardı. Yirmi sekiz yaşında koskoca adam gözlerinizin önünde çıldırıp çocuk gibi parkelerde tepinse sizler de şaşırırdınız.


"Siz gelmeseydiniz ben Ada ile çok güzel vakit geçiriyordum!"


Ablam karın ağrımın asıl sebebini öğrenince kendini tutamayıp halime kahkahalarla gülmeye başladı. Sarsılan şişkin karnına elini yerleştirdiğinde kahkahasının dozu artmış artık dizginlenemez bir boyuta ulaşmıştı. Eniştem ise benim ablama olan bakışlarımın ona dönmesiyle göt korkusundan sesini çıkarmaya bile tenezzül edememiş oturduğu yere sinmek durumunda kalmıştı.


"Atlas hiç güleceğim yoktu valla," dedi ablam gülmekten gözünden akan bir damla yaşı elinin ayasıyla silerken.


"Ben ciddiyim abla," dedim bozulduğumu belli ederek. Ablam rezilliğimden sonra bana acımış olacak ki anaç yanını devreye sokarak kollarını iki yana açtı. "Gel buraya seni salak şey," diyerek beni yanına çağırdı. Küçükken bir şeyden korktuğumda annemle babamı rahatsız etmemek için ablamın odasına gidip ona sarılarak uyurdum. Şimdi o yaşlara geri dönmüş onun yanına gidip dizine yatmıştım. Tabii koca karnı buna pek müsaade etmiyordu ya neyse.


Ablam saçımı okşarken, "Ah benim küçük kardeşim aşk acısı mı çekiyor?" dedi. Tam o sırada ayakucumda oturan eniştem kıkır kıkır gülmeye başladı.


"Yirmi sekiz yaşında kazık kadar adama neler diyorsun Talya?"


Eniştem sözünü bitirir bitirmez bu kazık kadar adamdan çifteyi fena halde yemişti tabii. Ayağımla kıçına çok da sert olmayan ama beni bir hayli tatmin eden bir darbe yiyince ablamın, "Kocama vurma!" diye cırlaması da bir olmuştu. Surat astım. Enişteme küçük çocuk gibi dil çıkarıp ablama, "Abla Ada gitti," diye mızıldanmaya başladım. Hani şu iki yaş sendromu dedikleri şey şu an benim yaptığım gibi bir şeyse gerçekten çok sinir bozucu olmalı.


"Sen hiç endişelenme ablam," dedi Talya beni bağrına basıp boğmaya niyet ederken. Ayı yavrusunu severken öldürürmüş sözünü yaşayarak öğrenmek istemiyordum. Bu yüzden ablamla aramda güvenli mesafeyi oluşturup asıl bombayı patlattım.


"Ada'ya bugün eski yaşantımı gösterdim," deyiverdim birden. Ablamın göz bebekleri duyduğu şeyden mi yoksa duyduğu şeyin onda çağrıştırdığı dehşet verici görüntülerden midir bilinmez ama devasa bir boyuta ulaşmıştı.


"Neden böyle bir şey yaptın?" diye cırladı ablam. Sesi sadece benim değil eniştemin de kulaklarını kanatmıştı. İkimizin de Harry Potter filmindeki adamotlarına maruz kalmış gibi bir hali vardı.


Ablama bakıp, "Çünkü Ada eski halimi tanımak istedi," dedim küçük bir çocuk gibi dudak bükerek. Ablam Allah belamı vermiş gibi düşünmeme yetecek kadar uzun bir süre bana tiksinerek baktı. Sonrasında boku yediğimi göstermek için dizlerini dövmeye başladı. Tabii ona üç kızla pişti olduğumuz o korkunç anları anlatınca babamın av tüfeğiyle beni evin içinde kovaladığını da söylemeden edemeyeceğim.


"Abla bırak şunu!"


"Bu kız sana nah güvenir şu saatten sonra! Aptal!"


Av tüfeğiyle beni kovalamaktan yorulan ablam şükürler olsun ki yorulup koltuğa oturunca bugünde ölmediğim için şükürler ediyordum. Tabii ablam kalan son enerjisiyle bana küfürler savurmakla kalmamış Ada ile olan imkansız aşkımın sonuna geldiğimizi yine bol küfürle dile getirmekten çekinmemişti. Bugünkü bölümün de sonuna geldik arkadaşlar. Atlas ile Talya'nın köşe kapmacası burada son buluyor. Goodbye...

Loading...
0%