Yeni Üyelik
42.
Bölüm

14.Bölüm: Karım Karım İlle De Karım!

@sevvnuraydn

Şu lanet kapı ne zaman çalsa başıma bir musibet geliyor. Bu sabahki musibetimizin adı da Özge! Kız sabah sabah kapıma dayanmış annemle babasının arasında gizli bir ilişki olduğundan bahsediyor! Gel de çıldırma! Şimdi size küçük böyle minicik bir sorum var arkadaşlar! Ben bu kıza saç baş girsem mapusluk olur muyum? Bende öyle düşünmüştüm!

"Sen ne dediğinin farkında değilsin! Çünkü farkında olsaydın bunu söylemeye cesaret edemezdin!"

Birden celallenmem Özge'nin ayağa fırlamasına yetmişti. Kakülünün hemen altında ateş saçan gözlerini benimkilere dikti. "Ben söyleyeceğimi söyledim! Annene mukayyet ol," dedi her kelimesini özellikle damarıma basmak için vurgulayarak. Ben şimdi onun damarıma basmasına çok fena karşılık vereceğim o olacak!

"Asıl sen babana mukayyet ol! Senin baban benim annemin etrafında dolanıyordur! Benim annem asla böyle bir şey yapmaz!"

"Asla asla deme Ada. Çünkü ben onları gördüm ve bu bir kez daha tekrarlanırsa olacaklardan ben sorumlu değilim."

Özge ardına bile bakmadan evimi terk etti. Geride öfkeli bir kadın bıraktığını bilse yine o kapıyı öyle sert çarpabilir miydi acaba? Atlas, "Sakin ol bebeğim. Eminim tüm bunların mantıklı bir açıklaması vardır," dedi yumuşak bir sesle. Sinirimden ağlamak istiyordum. O hadsiz kızın söyledikleri beynimin duvarları arasında yankılanıyordu ve ben kendimi hiç ama hiç iyi hissetmiyordum.

"O kız yalan söylüyor Atlas. Benim annem öyle bir şey yapmaz. Onun babası sinek gibi annemin etrafında dolanıyor," dedim ona bakarak. Kendimi daha önce hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim. Annemin böyle bir şey yapmayacağını biliyordum. Ama kafamın içindeki şüphe yüzünden ya yaptıysa diye düşünmekten kendimi bir türlü alamıyordum.

Başımı ellerimin arasına alıp sakinleşmeye çalıştım. Ama bunu beceremedim. Düşüncelerimin arasında boğulduğumu hissediyordum. Atlas'a sarıldım. Kendimi berbat hissediyordum ve beni iyi hissettiren tek kişi Atlas'tı. "Atlas ben kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Duvarlar üzerime üzerime geliyor sanki," dedim yanağımdan süzülen bir damla yaşı o görmeden hemen önce elimin ayasıyla silerken.

Atlas, "Annenle konuşmak ister misin bebeğim?" diye sordu. Başımı olumsuz anlamda salladım. Şu an onunla konuşacak durumda değildim. Biraz kafamı boşaltmaya ve sakinleşmeye ihtiyacım vardı.

"Şu an onunla konuşmak istemiyorum. Sadece seninle dışarı çıkmak istiyorum."

"O zaman sana Atlas usulü kafa nasıl dağıtılır göstereceğim bebeğim," dedi Atlas çapkın gülüşüyle.

"Göster bakalım Atlas Serez."

Atlas ile birlikte kahvaltımızı yapıp hazırlandıktan sonra yola koyulduk. Ama beyzadem bana nereye gittiğimizi bir türlü söylemiyordu ki güzergahımıza bakılırsa Talya'nın evine gidiyorduk. Atlas, "Öncelikle canım ne zaman sıkkın olsa işe ablamı darlamakla başlarım," diye başladı sözlerine.

"Hiç çekilecek insan değilmişsin Atlas Serez."

"Beni alanlar utansın bebeğim."

Kıkırdadım. Şu adam moralim ne kadar bozuk olursa olsun beni güldürmenin her zaman bir yolunu buluyordu. "İyi ki seni almışım Atlas Serez," dedim gülerek.

Atlas arabayı Talya'nın evinin önüne park ettiğinde Atlas usulü kafa dağıtmanın ilk adımını atmış olduk. Umarım Talya daha karga bokunu yemeden evine baskına geldiğimiz için bizi öldürmez! Açıkça söylemek gerekirse bizi kovsa hakkıdır! Sabah sabah ne işimiz var bizim Talya'nın tepesinde? Atlas yüzünden bir alamete binmiş gidiyorduk! Hadi bakalım!

Atlas başımıza iş açan kişi olarak kapıyı çalmaya hak kazandı. Zile bastı ve kapıyı Songül abla açtı. Bizi içeri aldığında evdeki gürültünün daha yeni farkına varabilmiştim. Dört bir yanda bebek çığlıkları yankılanıyordu. Atlas ile olay mahaline geçtik ki bir de ne görelim? Saçı başı dağılmış Talya ve uykusuzluktan her an yüzü koyun yere düşecek gibi olan kocası Okan bebeği uyutmak için battaniyenin arasında sallıyorlardı. O kadar kötü durumdalardı ki bizim geldiğimizi fark etmemişlerdi bile.

"Uyu benim güzel kızım," diyerek esnedi Talya. O her zaman bakımlı görünen saçları dağılmış pijamalarıyla halis mulis Türk anası olmuştu. Özellikle de terlik detayı bunu doğrular nitelikteydi.

"Biz geldik!" diye neşeyle şakıdı Atlas. Okan ile Talya kısa bir anlığına dönüp bize baktı. Sonrasında ganimet görmüş gibi sırıtmaya başladılar. O korkunç gülümsemelerin kocamla başıma iş açabileceğini nereden bilebilirdim ki? Tabii ki de bilemezdim.

Okan, "Sizi Allah gönderdi. Yalvarırım şu bebeğe biraz da siz bakın. Biz uykusuzluktan ölüyoruz," dedi ağlamaklı bir ifadeyle.

Atlas şüpheyle bana baktı. Moralimi düzeltmek için ablasının kafasının etini yemeyi hayal etmişti. Fakat şimdi bakıcı olmamız gerekiyordu. "Siz gidip biraz uyuyun. Biz Eda'ya bakarız," dedim Atlas'ın da başını yakarken. Talya ile Okan bebeğin battaniyesinin bir ucunu benim diğer ucunu da Atlas'ın eline tutuşturduktan sonra ortadan kayboldu.

"Ablam da pek meraklıymış kızından kurtulmaya," dedi Atlas battaniyeyi hafifçe sallarken. Eda katıla katıla ağlıyordu ve biz onu susturmak için ne yapmamız gerektiğini bilmiyorduk.

"Bu böyle olmayacak en iyisi Google amcaya danışmak," dedi Atlas. Bunun üzerine bebeği battaniyenin arasından çıkarıp kucağıma aldım. Tombul kuş kulaklarımızı daha şimdiden sağır etmişti ki Atlas Google amcadan medet umuyordu.

Atlas telefonundan ağlayan bebekleri susturmanın yollarına baktı. "İlk olarak bebeğinizi ışığın loş olduğu bir odaya yatırın diyor Google amca. Onu odasına götürelim," dedi Atlas. Beraber kucağımızda bebekle odaya geçtik. Bebek odasının pardelerini kapatıp loş bir ortam oluşturduk. Ama Eda hala kollarımda ağlıyordu.

"Acıktı mı acaba?" diye sordum ne yapacağımı bilemediğimden. Atlas Eda'yı kucağına aldı. Sırtını yavaşça sıvazlamaya başladığında Eda ağlamayı kesmişti.

"Onu susturmayı başardın," dedim sevinçle. İki adım geri çıkıp ona baktım. Hafif tombul bir bebeği pışpışlarkenki haline bakıp gülümsedim. İmalı bir gülümsemeyle, "Sen bu işlerden anlıyorsun Atlas Serez," dedim. İtiraf etmek gerekirse mükemmel görünüyordu. Kucağında bebekle onun günün birinde harika bir baba olacağına emindim.

"Bence bizim de bundanımız olmalı," dedi Atlas imayla. Kaşı gözü ayrı oynamaya başladı bunun. Anlaşıldı bu konuyu kapatmam gerek.

"İleride evet ama şimdi için hayır."

"Ama bebeğim şunun tatlılığına bir baksana," dedi Atlas yeğenini döndürüp bana gösterirken. Eda'nın etli yanakları, çipil çipil bakan gözleri ve fındık burnunu görünce içim erimedi desem yalan söylemiş olurum. Üstüne bir de şu adama bakıyorum da bu adamdan çıkacak çocuğun ne derece mükemmel olabileceğini hayal bile edemiyorum. Muhtemelen kendi ellerimle bu yakışıklılığın devamını getirmiş olurdum.

"Aşırı tatlı. Ama bebek demek sorumluluk demektir Atlas Serez."

"Olsun. Ben bu sorumluluğu alıyorum. Yeter ki bizimde bir tane bundanımız olsun."

"Önce sen kucağındakine bir bakmayı öğren. Ondan sonra düşünürüz."

Sırıttı. Aklından geçen fesat düşünceleri görebiliyordum. "Hadi bebeğimizi uyutalım," dedi Atlas. Ben Eda'dan bahsettiğini sanıyordum. Halbuki benden bahsediyormuş! Çılgın şey seni! Atlas kollarında uyuyan miniği beşiğine yatırdı. Hemen sonra gülerek bana döndü. Eyvah eyvah! Kocam beni bebek gibi kollarına alıp uyutacak! İmdat! Kurtarın beni!

"Sence de bundanımız olsa güzel olmaz mıydı karıcım?"

"Ablanla eniştenin halini görmedin her halde. Uykusuz geçecek gecelerimiz olacak ve sen buna hazır değilsin Atlas Serez."

"Gayette hazırım bebeğim. Hatta sana bunu kanıtlayacağım."

Meraklı gözlerle ona baktım. Acaba bana baba olmaya hazır olduğunu nasıl kanıtlayacak beyzadem? Hoş kanıtlasa bile daha evleneli bir hafta olmadan bebek düşünmek de neyin kafası? Sıkıntılı bir nefes verdim. Bebeği uyandırmamak için odadan dışarı çıktık. Tam kapıyı yavaşça örtüyordum ki içeriden yeniden bebek ağlaması yankılandı.

Bilmiş bir tavırla, "Hadi bakalım. Bana baba olmaya hazır olduğunu kanıtla," dedim Atlas'a. Meydan okumam hoşuna gitmişti. İçeri geçti.

"Dayın geldi," diye mırıldandı Eda'yı kucağına alırken. Eda sanki onun söylediklerini anlıyormuş gibi dikkatli bir şekilde gözlerine bakıyordu. İkisi uzaktan o kadar tatlı görünüyordu ki kendimi kapıya yaslanmış onları izlerken bulmuştum.

"Sen aynı annene benziyorsun. Annen de küçükken böyle ortalığı birbirine katardı. Hoş yine bu özelliğinden bir şey kaybetmedi."

Atlas resmen el kadar bebekle muhabbet ediyordu ve o kadar tatlı konuşuyordu ki dayanamayıp yanına gittim. Ona arkadan sarılıp başımı sırtına yasladım. "İnandım," diye fısıldadım. İlk başta ne demek istediğimi anlamamıştı.

"Sen çok iyi bir baba olacaksın."

Kıkırdadı. Bana döndü. Kucağında minik powerbanki ile, "Sende çok iyi bir anne olacaksın bebeğim. Biz seninle çok iyi birer anne baba olacağız," dedi Atlas gülümseyerek. Bana öyle bakma işte! Bu kadar yakışıklı olmak zaten insan haklarına aykırı ve sen bunun üzerine bir de gülümseyerek beni kalpten götüreceksin Atlas Serez! Gülme işte gülme!

Eda ağlamaya başladı. "Sanırım altının değişmesi gerek bebeğim," dedi Atlas yüzünü ekşiterek. Anlaşılan babalık provası buraya kadarmış. Eda'yı onun kucağından aldığımda, "Bana bez, ıslak mendil ve pişik kremi getir kocacım," dedim. Atlas söylediğim şeyleri beşiğin köşesindeki sepetten alıp içeriye yanıma geldi.

"Atlas alt açma bezini unuttuk," dedim Eda'yı sakinleştirmeye çalışırken. Atlas bir koşu alt açma bezini getirdi. Koltuğun üzerine yaydığım bezin üzerine tombişimizi yatırdım. Altındaki pijamayı çıkarınca bile keyfi yerine gelmişti. Altını değiştirdim. Sonrasında onu giydirip Atlas Bey'in kucağına bıraktım.

"Şimdi sen onu tut. Ben bezini atıp geliyorum."

"Tamamdır bebeğim. Bizde sohbetimize kaldığımız yerden devam ederiz."

Atlas'ı minik yeğeniyle baş başa bırakıp banyodaki çöpe kirli bezi atmaya gittim. Ellerimi yıkadım ve daha sonrasında içeri geçtim. Atlas onun arkasında durduğumdan habersiz Eda ile sohbet ediyordu. "Sakın annen gibi cazgır olma tamam mı? Sen yengen gibi ol. Yengen de her ne kadar şiddete meyilli olsa da bu dünyada örnek alabileceğin en iyi insan biliyor musun?" diye sordu Atlas.

Eda gülümsedi. Sanki Atlas'ın söylediklerini anlıyordu. Atlas Eda'nın yanaklarından öptü. Sonra da yanaklarına minik minik dokunarak, "Sen çok mu güzelsin acaba? Evet öylesin. Benim karım kadar olmasa da çok güzelsin. Hanimiş dayısının yeğeni?" diyerek gülmeye başladı. Gel de sevme şu adamı! Tam her kadının hayallerini süsleyen koca profili!

"Atlas," dedim artık geldiğimi belli etmek için. Oturduğu yerde bana döndü. Kucağında minicik tombul bir bebekle öyle tatlı görünüyordu ki o an onun kucağına bir bebek veresim geldi. Tabii bu düşünceyi saniyesinde kafamdan attım.

"Biz de tam senden bahsediyorduk bebeğim. Yeğenim sana benzemek istediğini söyledi."

"Bunu onun söylediğine emin misin Atlas Serez? Bana daha çok bunu ona sen söylemişsin gibi geldi."

"Kabul ediyorum. Ben söyledim. Ama o da kabul etti."

"Kabul ettiğini nereden anladın?"

"Bana senin gibi baktı."

Atlas'a baktım. "Seninle ne yapacağım ben?" dedim gülerek. Yine o etkileyici bakışlar ve yine o son derece tehlikeli gülüşle, "Bilmem. Bana her gün kocacım desen ve her gün öperek uyandırsan fena olmazdı bebeğim," dedi. Kocam diye söylemiyorum aşırı derece de ilgi bağımlısıdır. Özellikle de benden ilgi görmek konusunda fazlasıyla hassas.

"Ağlama ama. Ne güzel sohbet ediyorduk," dedi Atlas Eda'yı kucağına alıp evin içinde gezdirmeye başlamadan hemen önce. Eda'yı ondan alıp Atlas'ın kucağında dışarıyı görebileceği bir şekilde onu yeniden dayısının kollarına bıraktım. Artık etrafa bakıyordu.

"Bak Eda. Sen annenin karnındayken zalim annen beni şu tüfekle bütün evde kovalamıştı," dedi Atlas duvara asılı olan av tüfeğine bakarak.

"Böyle bir şey ne zaman oldu ve benim neden haberim yok Atlas Serez?"

"Çünkü o zamanlar ben senin peşinden koşuyordum. Ablam da benim."

"Av tüfeğiyle kovalanacak ne yapmış olabilirsin ki?" diye sordum tehditkar bir bakışla. Eğer nedeni beni kızdırırsa gözlüklerimin kırılma riskini umursamam Eda'yı güvenilir bir yere koyar koymaz onun üzerine uçarım! Tabii o henüz bunu bilmese de olur? Öyle değil mi arkadaşlar?

Atlas, "Şimdi şöyle oldu," dedi o zamanları anımsamaya çalışarak.

"Seni gece kulübüne götürdüğümde sana eski yaşantımı gösterdiğim için ablam az kalsın beni öldürüyordu. Bu kız sana nasıl güvenecek diye ortalığı birbirine kattı. Hamile haliyle maraton koşturdu bana. Ne de olsa babasının kızı," dedi Atlas. Gözlerini bir tur kendi ekseni etrafında çevirdi ve başını umutsuzca salladı. Babasının kızından neyi kast etti acaba? Yoksa...

"Sakın bana babanın da seni av tüfeğiyle kovaladığını söyleme Atlas!"

"Şey... Kovalamış da olabilir. Kovalamamış da olabilir."

"İnanmıyorum. Ona ne yaptın peki?"

"Sakin ol bebeğim. Ona sadece Feyza ile evlenmeyeceğimi çok net bir şekilde belli edince oldu olanlar. Tabii bir de en başta onu rahat tavırlarımla ayrıca çıldırttığımı da söylemeden edemeyeceğim."

"Ailen beni korkutmaya başladı Atlas Serez. Can güvenliğimiz yok gibi görünüyor."

"Ben sana siper olurum karıcım! Öl de öleyim karıcım! Karım karım ille de karım!"

"Hanımcılık denince de akla ilk sen geliyorsun."

"Eee. Tabii ki de bebeğim. Bu dünyayı hanımcılık kurtaracak. Karısına aşık bir erkek tüm dünyayı kurtarabilir."

Başımı umutsuzca salladım. Şu adamın bu halleri beni bir gün gülmekten öldürecek. Tam o sırada Atlas neşeyle, "Ablamlar uyanınca bizimkileri de alıp bi yere gidelim," dedi. Allah bilir yine aklından neler geçiyor Atlas Serez! Umarım başımızı ağrıtacak işlere kalkışmayız. Umarım!

Eda'yı bir süre Atlas havayolları ile seyahat ettirdik ve en sonunda karnı acıktığından katıla katıla ağlamaya başladı. Neredeyse öğlen olmuştu. Talya ile Okan uyanmıştı ve bu sayede Eda'nın da karnı doymuştu. "Her zaman bekleriz. Hatta yatıya bile kalabilirsiniz," dedi Talya uykusunu almanın mutluluğuyla.

Atlas ablasına, "Çok beklersin abla. Bizim de bir gün bundanımız olunca asıl biz sizi bekleyeceğiz," dedi pis pis sırıtarak.

"Sizin bi tane bundanınız olacağı zaman halası olarak onun cinsiyet partisini ben organize edeceğim. Ama bakıma yardım yapar mıyım bilemiyorum," dedi Talya bana çaktırmadan gülerek.

Atlas, "Şimdi onu bunu boş verin ve hazırlanın. Hep beraber çok eğleneceğimiz bir yere gidiyoruz," dedi gururla. Allah bilir başımıza yine ne musibetler gelecek! Böyle söylüyorum çünkü şu zamanlarda gökten bi kemik yapmadığı kaldı da!

"Nereye gidiyoruz? Ona göre Eda'yı annemlere bırakalım," dedi Okan kızını öperken. Atlas sırıttı. Şeytani gülüşü itiraf etmek gerekirse beni biraz korkuttu.

"Paintball oynamaya gidiyoruz!"

Açıkçası hayatımda hiç paintball oynamamıştım. Bu benim için bir ilk olmasının yanı sıra epey bi eğlenceli olacaktı. Atlas geri kalanlarımızı da paintball oynayacağımız yere davet etti. Talya ile Okan hazırlanır hazırlanmaz yola koyulduk. Eda'yı da Süreyya Hanım'a bıraktığımıza göre macera başlasın o zaman!

"Şimdi kimler geliyor?"

Sorum karşısında Atlas bana kısa bir bakış attı. "Gotik, sarı kafa, Aslı, Nil, Aslı'nın bi arkadaşı ve son olarak da kafede tokalaştığın Can," dedi Atlas. O zamanki kıskançlığını anımsadıkça içimden gülmek geliyordu ki bunu yaparsam Atlas'ın keskin bakışlarını üzerime çekeceğimi çok iyi biliyordum. Kendimi tuttum. Araba paintball alanının önünde durdu. Bizimkileri görünce bu oyunun ne kadar eğlenceli olacağını anlamış oldum.

Arabadan indik. Bizimkilere şöyle bir baktım da Aslı'nın yanında bir oğlan vardı! Çığlık atmak üzereydim. Ama eğer çığlık atarsam Aslı beni öldürür! Bu yüzden ona usulca sormakta fayda var! Aslı'nın yanına geçtim. Onu yan yan yengeç gibi yürüyerek biraz öteye çektiğimde, "Bu yakışıklı çocuk da kim?" diye sordum imayla. Tabii bizimkini bir görün! Renk cümbüşü!

"Arkadaşım Doruk," diye fısıldadı. Ben bilirim o arkadaşı da neyse! Sessiz kalayım da sürprizi kaçmasın öyle değil mi?

Hep beraber paintball için giyinip kuşanmaya gittik. Ellerimizde içi boya dolu silahlarımızla artık oyuna hazırdık. Atlas, "Şimdi beşerli gruplara ayrılacağız," dedi bizi tek tek süzerken. Anlaşılan bizi bol rekabet dolu bir oyun bekliyordu.

"Feyza, Okan, Nil, Metehan ve Can bir takım. Talya, Aslı, Doruk, Ada ve ben de diğer takım olacağız."

Talya birden, "Ama ben kocamdan ayrı kaldım!" diye ciyakladı.

"Azıcık şu eniştemden ayrı kal abla."

"Olmaz! Sen karından ayrı kal o zaman!"

"O hiç olmaz! Ben karım olmadan bu ormanda nefes dahi alamam! Karım olmadan asla!"

"Pis uyuz!"

"Gıcık!"

"Öküz! At başlı insan evladı! Pislik!"

"Oha! Oha! Resmen bana hakaretler ediyor!"

Talya ile Atlas utanmasalar gözümüzün önünde düello yapacaklardı ki buna engel olan gönüllümüz Metehan, "Talya ile yer değiştirelim. Sonra da artık oyuna geçelim," dedi sıkıntıyla. Feyza sevgilisinin karşı takıma geçmesine içerlemekten çok onu boya silahıyla vuracağı için oldukça keyif almışa benziyordu. Talya kocasına kavuştuğuna göre oyunumuz başlıyor!

Atlas elimden tutmuş hanımcı bir kocaya yakışır bir şekilde beni ağaçların arkasına saklamıştı. Şimdi siper alın! Kazanmamız gereken bir maç var! Hepimiz ağaçların arkasına saklanmıştık. Bir elimizde silahlarımızla düşmana karşı tetikte bekliyorduk. Biraz ilerleyip başka bir ağacın arkasına geçtim. Bakalım düşman askerleri neredeymiş?

Biraz daha ilerlediğimde kocamın da hemen arkamda olduğunu hissettim. Ona baktım ve gülümsedim. Atlas fısıltıyla, "Benim minik bebeğim ormanda düşman mı avlarmış? Oy sen büyüdün de oyun mu oynuyorsun?" diyerek bana kur yapıyordu. İşin komik yanı bulunduğumuz ortam bir orman olunca kendimi Arizona kertenkelesi tarafından etkilenen bir dişi olarak görmem çok da uzun sürmedi.

Aslı, "Nil'i gördüm," dedi sırıtarak. Bunca yıllık dostlarımdan acaba hangisi kazanacak? Hep beraber göreceğiz. Aslı Nil'i gafil avlamak üzere sessiz sessiz ağaçların arasından ona doğru yaklaştı. İlk avlananımız patlayan boya silahıyla tabii ki de Nil oldu. Mavi boncuk gibi gözleriyle dostu tarafından avlandı bizimki. Şimdi karşı taraftan kaldı dört!

"Enişte!"

Atlas karşıdan bize ateş eden Okan'a karşı beni çekiştirerek ağacın arkasına sakladı. Son anda sırtımıza boya yemekten kurtulmuştuk ki Atlas bu anda bile romantikliğini konuşturmayı başardı. Beni ağaçla bedeninin arasına hapsetti. Yakıcı gülüşüne o çapkın bakışı eşlik ederken, "Arkanı kollamam karşılığında tam şu anda senden ödeme almam gerek bebeğim," dedi. Tek kaşım şaha kalktı. Gözlüklerimin üzerinden ona baktım ve, "Nasıl bir ödemeden bahsediyoruz Atlas Serez?" diye sordum.

Dudaklar büzüldü. Hedefe kilitlenildi. Anlaşıldı bu yine dayak istiyor! Tam beni öpecekken Atlas'ın omzunun üstünden baktığımda Feyza'nın uçarcasına bize doğru geldiğini gördüm. "Şimdi sen naneyi yemedin mi Mierda?" dedi Feyza kahkaha atarak. İşte geliyor gelmekte olan! Kaçın!

Atlas'ı tuttuğum gibi koşmaya başladım. Tabii gotik kraliçe de hemen arkamızdaydı. Bize birkaç kez ateş etti. Allah'tan ıskaladı yoksa karı koca bok yoluna gitmiştik. "Bu gotik bizi öldürecek karıcım! Sen kaç ben senin için ölürüm!" diye bağırdı Atlas dehşetle. Elinden tuttum. Manyağız ve canımızı seviyoruz diye kocamızı yüz üstü bırakacak değildik.

"Sensiz olmaz kocacım! Anca beraber kanca beraber!"

"Hanımcılığımın ve yakışıklılığımın bana verdiği güce dayanarak karım karım ille de karım!"

Atlas'ın çığlıkları arasında peşimizde gözünü kan daha doğrusu boya bürümüş gotikten kaçmaya çalışıyorduk ki karşımıza kim çıksa beğenirsiniz? "İşte şimdi bittiniz!" diye bağırdı Talya. Korku dolu gözlerle Atlas'a baktım. Şu an o kadar dramatikti ki keşke burada olup bu ana canlı şahit olabilseydiniz!

"Karımı bırakmam!" dedi Atlas ve önce ablasına karşı sonra da gotiğe karşı bana siper olup yere düştü. Gören de gerçekten vurulduğunu falan sanır! Altı üstü bir boya!

Yere düşen Atlas'tan sonra bende boyadan nasibimi aldım. Atlas'ın yanına çöktüğümde, "Kendine iyi bak karıcım. Kocan seni çok sevdi," dedi beyzadem. Şu adamın içine ne ara Hint dizisi karakteri girdi? Anlayamıyorum!

"Alt tarafı boya Atlas Serez."

"Bu boya dediğin şey ikimizi ayırdı bebeğim. Artık kavuşmamız mahşere kaldı."

"Saçmalama kocacım. Hem bende vuruldum bak."

Atlas üzerimdeki renkli boyalara baktı. Ölüyü diriltmeyi başardığımı söylemiş miydim? "Ah bebeğim!" diyerek bana sıkıca sarıldı Atlas. Talya ile Feyza bu anı mideleri bulana bulana izlemişlerdi.

Talya, "Ben kocama gidiyorum," dedi yüzünü ekşiterek yanımızdan ayrılmadan hemen önce. Feyza ise her zamanki donuk ifadesiyle bize baktı. Sonra da silahında ne kadar boya varsa hepsini Atlas'ın üzerine sıkmaya başladı.

"Ben zaten öldüm zalim gotik!"

"Biliyorum. Ama yine de eğlenceli," diyerek pis pis sırıttı Feyza. Bunun üzerine oyunu karşı takımın kazandığını söyleyebilirim. Hepimizi gafil avlamışlardı. Zaten biz kazansak şaşardım. Resmen ava giderken avlanmak sözünü yaşamıştık. Üzerimizi değiştirdik. Talya kazanan takımda olduğundan kardeşine nisbet yapmaya devam etti ve sonrasında hep beraber yola koyulduk.

Herkes evin yolunu tutmuştu. Tabii kocamla bende uzay mekiğimize binmiş tin tin yollara koyulmuştuk. "Bugün çok eğlendim kocacım," dedim işveli bir edayla. Bizimkisini bir görün hele! Nasıl mutlu oluyor iki cilve görünce sormayın gitsin!

"Sen iste ben senin için boyalara siper olurum karıcım."

"Güldürme beni. Ben ciddiyim. Sayende moralim yerine geldi. O sabahki olayı biraz da olsa aklımdan çıkarabildim."

Atlas durgunlaştığımı anlamıştı. Bu yüzden, "Annenle konuşmak ister misin?" diye sormuştu. Sabah içimden onunla konuşmak gelmemişti. Çünkü böyle bir şeyi ona sormaya cesaretim yoktu. Ama şimdi içimdeki kuşkudan tamamen kurtulmak istiyordum.

"Anneme gidelim," diye mırıldandım. Uzun süren bir yolculuğumuz oldu. Ormanlık alan neredeyse İstanbul'un diğer ucunda olduğundan baya bi yol gitmemiz gerekmişti. Ama şimdi mahalledeyiz.

Atlas arabayı bizim apartmanın önüne çekti. Tam arabadan iniyordum ki hemen önümüzdeki arabadan inen kişiyle duraksadım. Elinde mor ve lila renklerinde bir çiçek buketi vardı. Öylece donup kalmıştım ki Atlas gördüğüm bu görüntünün hayal olmadığını bana kanıtlamak istercesine, "Bedrettin Kervancıoğlu," demişti. Bedrettin Kervancıoğlu!

Loading...
0%