@sevvnuraydn
|
Atlas'ın bana olan hislerini ilk dile getirişinde onu ciddiye almamış hatta kafa travması geçirdiğini kanıtlamak için ona zorla tomografi bile çektirmiştim. Ama şimdi durum bundan çok farklıydı. Onun bana gerçek olamayacak kadar büyük bir şefkatle bakışı kendimi küçük bir kız çocuğuymuşum gibi hissetmeme neden olmuştu. Koca gözlerinin altında içimde ona karşı küçük umutlar filizlendirmeye başladım. Bu filizler büyüyüp koca bir ağaç mı olacaktı yoksa ben onun için kendi içimde ektiğim filizleri yine kendi ellerimle mi sökecektim? İşte bunu bana zaman gösterecekti.
"Bana hala kızgın mısın bebeğim?" diye sordu Atlas çekinerek. Sanki dayak yemekten korkar gibi bir hali vardı. Halbuki şu an düşüncelerimin ve hislerimin yoğun karmaşasından dolayı ona olan kızgınlığımı unuttuğumu bilse acaba ne düşünürdü? Başımı olumsuz anlamda salladım ve bileklerimi tutan ellerinden kendimi kurtarıp gözlüklerimin üzerinden manidar bir bakış attım.
"Eğer beni yalnız bırakmayıp eve kadar yürürsen seni af bile edebilirim. Artık ne kadar yorgun olduğumu sen düşün."
"Sen söylemesen bile ben seni bırakmam bebeğim. Sen nereye ben oraya."
Kıkırdadım. Başımın belası ile birlikte yan yana İstanbul sokaklarını arşınlamaya başladık. Atlas, "Otobüs kurallarını öğrendiğime göre sırada ne var?" diye sordu beklentiyle bana bakarken.
"Sıradaki görevin işe girmek. Çalışmadan, çalışmanın zorluğunu yaşamadan kendi ayaklarının üzerinde tam durmuş sayılmazsın."
"Sen ne zamandan beri çalışıyorsun?"
Düşündüm. Zaman kavramını kaybetmişim de yeniden kazanmaya çalışıyormuş gibi bir süre yürüdüğümüz yola diktim gözlerimi. Sonrasında, "Aslına bakarsan ben kendimi bildim bileli çalışıyorum. Ama resmiyette ilk işime on sekizimde başladım," diye mırıldandım.
"Kendimi bildim bileli derken?" diye sordu Atlas. Konuştuğumuz konu onun bir hayli ilgisini çekmişe benziyordu. Gözlerini bir an bile üzerimden ayırmıyordu. Yutkundum. Kelimeleri kafamda toparladıktan sonra dudaklarımı araladım.
"Küçükken bizimkilerle beraber evdeki boncuklarla kolye ve bileklik yapıp mahallede satardım."
"Bizimkiler?"
"Aslı ve Nil. Onlar benim çocukluk arkadaşım. Tabii bir de Metehan var."
Metehan'ın adını duyunca Atlas'ın yüzünde hoşnutsuz bir ifade belirmişti. Sanki limon yemiş gibi yüzünü ekşitmiş homurdanmaya başlamıştı. Onun Metehan ile ne alıp veremediğini bir türlü anlayamıyordum. Ne zaman Metehan'ın adı geçse böyle aksi ve huysuz oluyordu. Şen şakrak halinin birden mızmız çocuğa dönüşüyle tek kaşımı kaldırmış şüpheli bakışlarımı ona yöneltmekten geri durmamıştım.
İmayla, "Senin bi modun mu düştü yoksa bana mı öyle geldi?" diye sordum gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmadan hemen önce. Atlas tüm huysuzluğu üzerinde olduğunu belli ederek omuz silkmişti. Bana trip mi attı o?
"Yok canım ne alakası var?"
Bir de utanmadan inkar ediyor. Gerçekten şaka gibi...
"Sen benim söylediğim bir şeye mi alındın? Eğer öyleyse ben senin moralini düzeltecek şeyi çok iyi biliyorum."
Atlas'ın aklından ne geçiyordu bilmiyordum. Ama bana pis pis sırıtarak bakmasından anladığım kadarıyla benimle aynı şeyi düşünmediği kesindi. "Aklından ne geçiyor senin?" diye sordum şüpheyle. İç çekerek dudaklarını ısırdı. Sonra dudaklarını büzerek bana yaklaşmaya başladı. Onu öpeceğimi gerçekten düşünmüş olamazdı değil mi? Hayır! Düşünmüş!
Parmak uçlarımla Atlas'ın dudaklarına hafifçe vurup geri çekilmesini sağladım. Gözlerini açmış gördüğü rüyadan bir küçük dokunuşla uyanmıştı. "Ben bunu kast etmemiştim," dedim onu uyarmak için işaret parmağımı gözünün önünde sallayıp dururken. Yeniden surat astı. Bu iyi alıştı surat asmaya. Ben şimdi seni kendine getirmeyi çok iyi bilirim Atlas Bey.
"En azından eve gidene kadar bana asılmadan duramaz mısın?"
Yüzüme, 'Benimle dalga mı geçiyorsun?' der gibi bakıyordu. Sanki ondan ölüleri diriltmesini veya tam şu anda kanatlanıp uçmasını istemişim gibi bakıyordu yüzüme. Ondan imkansızı değil gayet basit bir şey istemiştim halbuki. Atlas başını olumsuz anlamda sallayıp, "Bu benim için çok zor bir şey bebeğim," dedi sırıtarak. Gözlerimi devirdim.
"Gerçekten mi? Yani şunun şurasında eve kadar yürüyeceğiz ve sen bana asılmadan duramayacağını mı söylüyorsun Atlas Serez?"
"Aynen öyle söylüyorum bebeğim."
Bir de sırıtarak göz kırpması yok mu? Tam dayaklık bu adam. Bizim mahalledeki abiler şuna bir ıslak odun şöleni yaşatsa fena olmazdı. Yer misin yemez misin Atlas Serez? Kafamın içindeki görüntülerde Atlas'ın bir mahalle dolusu adamdan kaçışı vardı. Bu görüntü mükemmel değil mi sizce de?
"Beni mi düşünüyorsun bebeğim?" diye sordu Atlas. Onun sorusuyla kafamdaki görüntüler dağılmış yerini şaşkınlığa bırakmıştı.
"Ne?" diye bağırdım birden.
"Yüzündeki gülümsemeye bakılırsa beni düşünüyorsun bebeğim. Ama buna gerek yok. Çünkü ben senin yanındayım."
Kendini bu kadar beğenen bir başkasını daha önce hiç görmemiştim. Adam gülümsememin sebebini bir saniye içinde kendine bağlamıştı. Şaşırdım mı? Tabii ki de hayır. Ama şimdi ona gerçeği söyleyip yüzünün alacağı şekli hep birlikte göreceğiz. Hazırsak başlıyorum.
"Şey... Seni düşündüğüm kısmı doğru. Ama nasıl düşündüğüm kısmı biraz can sıkıcı," dedim dudaklarımı gülmemek için dişlerken. Tabii o benim bu yaptığımla aklımdan sapık düşünceler geçirdiğimi düşünmüş olacak ki dudaklarındaki gülümseme genişlemişti.
"Nasıl düşündün?" diye sordu hevesle. Hevesinin kursağında kalacağının bilincinde değildi tabii.
"Bir mahalle dolusu adamın seni sopayla kovaladığını hayal etmiş olabilirim."
İşte beklediğim şok dalgası tam olarak böyle bir şeydi. Atlas'ın, "Şimdi ben durduk yere neden dayak yiyorum ya?" diye isyan etmesine sebep olacak bir dalgalanmadan bahsediyorum. Kıkırdadım. Onun koluna girdim ve infazına sebep olan gerekçeyi söyledim.
"Bana asıldığın için tabii ki de."
Atlas söylediğime bozuldu. Kolundan çıkmamam için ses etmese de ben onun yüzündeki ifadeden bu söylediklerime aslında ne kadar içerlediğini görebiliyordum. Belki de onun fazla üstüne gidiyorumdur. Atlas ne kadar bozulduysa apartmanın önüne gelene kadar hiç konuşmadı. Apartmanın kapısına geldiğimizde ise artık ayrılmamızın vakti geldiğinden gözlerime baktı.
"İyi geceler bebeğim," dedi yarım ağızla. Kolundan çıktım. Apartmanın kapısından içeriye girmem gerekirken mobese teyzelerin ortada olmadığını fırsat bilip Atlas'a baktım. Gözleri gözlerimdeydi. O ne yapmaya çalıştığımı anlayamadan parmak uçlarımda yükselip yanağına küçük bir öpücük kondurmuştum. Donup kaldı.
"İyi geceler Atlas Serez," dedim kıkırdayarak. Onun taş kesmesi ve tepki verememesi işime geldiğinden kendimi apartmanın içine atıp koşarak yukarı çıktım.
(Atlas'tan...)
Ben Atlas Serez. Buradan yeryüzündeki tüm çapkın erkeklere sesleniyorum. Yapmayın kardeşlerim. Her ne kadar inanmasanız da büyük konuştuğunuz şey sizi bir şekilde buluyor. Beni buldu. Aşık olmayacağımdan, şu egoist kalbime hiçbir kadının giremeyeceğinden o kadar emindim ki atıp tutmakta hiçbir sakınca görmedim. İyi ki de büyük konuşmuşum. İyi ki büyük konuştuğum şey saniyesinde başıma gelmiş diyorum şimdi. Parmaklarım usulca yanağımdaki sıcaklığa uzandığında bu büyünün bozulmasını istemediğimden yanağıma dokunmaktan bile çekinmiştim. Ada'nın dudakları değmişti tenime ve ben bunun sonsuza kadar orada kalmasını istiyordum. Gözlerim onun bana bakıp en son gülümsediği noktaya takılı kalmıştı. Ada gideli neredeyse on dakika olmuş ama ben olduğum noktadan kıpırdayacak hale hala gelememiştim.
Kendine gel Atlas! Seni gören heykel zannedecek. Çabuk kendine gel. Sen bir heykel veya elektrik direği değilsin ve şimdi buna uygun davran. "Bebeğim beni öptü!" diye bağırdım kendime engel olamayarak. Sokaktan geçen insanların bana olan kınayıcı bakışlarından sonra heyecanla ablamı aradım. Telefon ikinci çalışta açıldı.
"Yine ne var eşek?"
"Bu aralar yine çok sevgi dolusun abla."
"Her zaman canım. Şimdi neden aradığını söyle. Konu Ada ile ilgiliyse hemen dökülsen iyi edersin. Ya şimdi konuş ya da sonsuza kadar sus."
Eniştemin acilen şu kadına pembe dizi izlemeyi bıraktırması gerekiyordu. Aksi bir durumda ablamın entrika çevirmeye başlaması kaçınılmaz olurdu. Gerçi geçen gece babamın av tüfeğiyle beni evin içinde kovalamasına bakacak olursak iş işten çoktan geçmişti.
"Ada beni öptü abla!"
Ani bir fren sesi duydum. Ablam onca korna sesine rağmen arabayı yolun ortasına çekmiş olmalıydı. Bir süre sonra korna seslerinin sesi o kadar rahatsız edici bir boyuta ulaştı ki Talya yeniden arabayı sürmeye başladı. "Ada seni öptü mü?" diye sordu ciyaklayarak. Onun sesi yüzünden telefonu çığlıkları son bulana kadar kendi iyiliğim için kulağımdan uzaklaştırdım. Sonrasında, "Yanağımdan," diye ekledim. Telefonun ardında kısa bir sessizlik oldu. Sonrasıysa çığlık kıyamet...
"Neden baştan söylemedin? Bir an için aşk alevleniyor zannedip sevinmiştim!"
"Abla burada Ada'dan bahsediyoruz. Onun için bu büyük bir gelişme."
Telefonun ardında huysuzca homurdandığını duysam da haklı olduğumu sonunda söylemişti. O an ablama, "Bu arada ben Ada'nın kapısında kaldım abla. Arabamı bir yerde bıraktım ve şimdi eve dönemiyorum. Beni alabilir misin?" deme cesaretini kendimde buldum. Birkaç bel altı küfür duysam da en sonunda ablalık yüreği mi annelik yüreği mi tuttu bilinmez ama beni gelip alacağını söylemişti. Telefonu kapatıp ona konumumu attım.
Ada'nın kapısında sokak köpeği gibi dolandığım yarım saate yakın bir zamanın ardından ablam arabasının camından bana tiksinerek bakmaya başlamıştı. Öpücüğün konumuna kafayı fena halde takmış beni arabaya gönülsüz de olsa almıştı. Yanına oturup kemerimi taktığım sırada, "Bu arada ikimiz birlikte annemlere gidiyoruz," diyerek bana memnuniyetsiz bir ifadeyle baktı.
Talya'nın atarı yetmezmiş gibi bir de Süreyya Sultan'ın gazabına uğrayacaktım. Ama şu an bunun benim için bir önemi yoktu. Çünkü bebeğim beni öpmüştü ve hiçbir şey bundan daha önemli olamazdı. Aşık aşık yola bakıp sırıtırken, "Olur," diye mırıldandım. Talya kısa bir anlığına bana bakıp kahkaha atmaya başladı.
"Ada sana büyü falan mı yaptı?"
"Olabilir," dedim iç çekerek. Onun adı bile heyecanlanmama ve yüzümdeki gülümsemenin ağzıma koca bir askı sokmuşum gibi genişlemesine yetmişti. Ablam umutsuzca başını salladı.
"Sonunda senin aşık olduğunu da gördüm ya artık ölsem de gam yemem eşek."
"Eşek demesek," dedim küçüklüğümdeki gibi ona dil çıkarıp oyunbozanlık yaparken. Talya umursamaz bir tavırla omuz silkti ve arabayı annemlerin evinin olduğu sokağa soktu. Biraz sonra anneme tüm bunları anlatıp ortamı alevlendireceğini biliyordum. Sonuçta bu Talya ve onun ağzında asla bakla ıslanmaz.
Arabayı evin bahçesine park ettikten sonra kemerimi çözmüştüm. Şimdi hamile ablamın tüm şirinliğini kullanarak babama yapışacağı anları izleyeceksiniz. Ablam sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi yeğenimin karnında ayran gibi çalkalanmasından zerre endişe duymadan karnını tutarak eve doğru koştu. Kapının açılmasıyla içeriye bodoslama dalmış aldığı dedikoduları biricik anasına yetiştirmeye çalışıyordu. Gözlerimi devirerek ablamın peşinden içeriye girdim. Bir de ne göreyim?
Ablam babamın koluna yapışmış ona her şeyi anlatmaya hazırken benim kanka taifem de burada ve üstelik bana muzip bakışlar atmaya başlamıştı. Annem beni görünce kafama bir tane patlatıp, "Eşek sıpası sen nerelerdesin?" diye daha şimdiden trip atmaya başlamıştı. Ablamın kime çektiğini az çok anlamışsınızdır. Anasının kızı ne olacak?
Annemle kucaklaşmamız ardından kankalarım Utku, Kubilay, Cenk ve Ercüment ile de tek tek kucaklaşmış sonra ablamdan fırsat bulduğum ölçüde babamla da hasret gidermiştim. İpsiz sapsız kankalarım ile birlikte koca koltuğu doldurduk. Ablam babama sarılmış bana şeytani bir şekilde gülmeye başlamıştı. "Babacım," dedi ablam hem bana nispet yapmak hem de tüm her şeyi ortaya dökmeye çeyrek kaldığını belli etmek için. Ona kaş göz yapmayı geçin dizlerimin üzerine çöksem bile her şeyi Atilla Serez'e bülbül gibi şakıyacağını bildiğimden kılımı kıpırdatmadım ki öyle de oldu.
"Baba Atlas aşık oldu!"
Ablamın söylediğiyle benim haytalar bulunduğumuz ortamı çoktan unutmuş babam ile annemin varlığını umursamadan pis pis sırıtarak tebrik babında sırtıma geçirerek omurgamı kırmayı amaç edinmişlerdi. Az daha ciğerlerimi ağzımdan çıkaracak olan kankalarıma tek tek kızgın bir bakış atmış sonra babamın, "Atlas bu doğru mu?" diye sormasıyla bakışlarımı ona çevirmiştim.
"Doğru baba," dedim ablama 'Alacağın olsun' bakışları atarken. Ablam bana gıcıklığına omuz silkmiş babacığına sığınmıştı. Ben kime sığınayım? Öküz arkadaşlarım beni bunu anlatmadığım için öldürürken beni ellerinden kim kurtaracak? Of abla ya!
"Demek bizim çapkın oğlan aşık oldu. Kimmiş bu kız? Getir bir ara da tanışalım."
Babamın bir an önce müstakbel gelini ile tanışmak istemesi annemin de dikkatinden kaçmamıştı. Süreyya Sultan değil gelin kelimesini onun için imasını bile duymak yettiği için artık kendime damatlık baksam iyi olacak. Tabii bebeğim içinde tütülü bir gelinlik...
Ada'yı gelinlikle hayal ettim de minnak bebeğe nasıl da yakışırdı gelinlik. Ah şimdiden nabzımın yükseldiğini hissedebiliyorum. Utku sırtıma bir tane geçirip, "Bizi de tanıştırsana şu yengeyle," diye sırıttı. Kubilay, Cenk ve Ercü de bana bakıp otuz iki sırıttığına göre babamla anneme daha fazla rezil olmadan bu haytalarla dışarı çıkmam farz olmuştu. Aksi bir durumda beni itin götüne sokup geri çıkarabilirlerdi. Özellikle de piç Ercü...
"Selamlar herkese," diyerek salona etkileyici bir giriş yaptı eniştem. Şu ortamda benimle eğlenmeyen bir o kalmıştı. O da geldiğine göre artık Atlas'a çomak sokma oyunu başlıyor. Hadi oturun bakalım yerlerinize. Bu eğlence kaçmaz. Benden söylemesi...
Eniştem kankilerimi görünce ortamdaki eğlencenin kokusunu almıştı tabii. Annemle babamın ellerini öptükten sonra sevimli damat karşımdaki koltuğa kurulmuştu. İçimden 'Bari teker teker gelin' demekten kendimi alamadım. Babam ise benim gerginliğimi fark edip konuyu doğacak olan torununa getirdi.
"Bebeğin doğumuna şunun şurasında iki aydan az bir zaman kaldı. İsmi hala belli değil mi?"
Eniştem ile ablamın birbirlerine olan kaçamak bakışlarına bakacak olursak bebeğin ismi konusunda hala bir uzlaşmaya varabilmiş değillerdi. Oh olsun sana abla! Benle uğraşırsan böyle olur işte. Eniştem sıkıntıyla ensesini kaşırken, "Henüz isim konusunda Talya ile anlaşamadık baba," dedi şirin görünmek için gülümserken.
"Ben kızımın adının Sidelya olmasını istiyorum ama Okan isminin Oya olmasını istiyor," dedi ablam eniştemi daha doğrusu kendi nikahlı kocasını babama şikayet ederek. Babam duyduğu isimlere ne tepki vereceğini bilemedi. Tabii bu duruma ben yani her konuda mükemmel Atlas Serez el atmasa olmazdı.
"İki isimde korkunç. Bunları düşünmek kaç gününüzü aldı acaba?"
Ablam bana öldürücü bakışlar atarken bebek değince aklıma gelen isim üzerinde biraz oynamaya karar verdim. Yeğenime sevdiğim kızın ismine çok benzeyen bir isim koydurtmazsam bana da yazıklar olsun! Sırıtarak "Eda nasıl?" diye sordum. Önerdiğim isimle salondaki herkes bu isim üzerinde düşünmeye başlamıştı. Eniştem bana 'Sen yok musun?' bakışları atarken kıkır kıkır gülmeye başladı.
Ablam ise beni şaşırtarak, "Ben beğendim!" dedi neşeyle ciyaklayarak. Eniştem de bu isme onay verdi. Bu işi de hallettiğime göre bana artık müsaade. Bizim tayfaya başımla kapıyı işaret ettim. Her birimiz kalkıp anne ve babam ile vedalaştıktan sonra hep birlikte evden çıktık. Evin kapısındaki güvenlikten çıktıktan sonra hep birlikte bizim piç Ercü'nün arabasına doluştuk.
"Artık anne ve baba faktörü de olmadığına dökülün bakalım Atlas Bey," dedi Cenk gülerek. Onlara Ada ile nasıl tanıştığımızı anlattım. Ona ilk görüşte vurulduğumu ve ondan başkasını gözümün görmediğini söyledikten sonra bugün yanağımdan öptüğündeki yaşadığım tarifsiz mutluluktan da kısaca onlara bahsettim. Öküzler sürüsü, "Oooo!" diye arabanın içinde bağırmaya başlamıştı bile.
"Bunu kutlamalıyız," dedi Kubilay Ercü'nün playlistinden arabayı coşturacak bir şarkı açarken. Çıka çıka Aleyna Tilki'nin "O Sen Olsan Bari" isimli şarkısı çıkmış yine Ercü'nün müzik zevkine bir kez daha şahit olmuştum. Şarkı gümbür gümbür arabanın içinde yankılanırken Utku, "Yenge nasıl bir kız ki senin gibi bir çapkının kalbinin çaldı?" diye sordu imayla.
Onlara Ada'yı nasıl anlatabilirdim ki? Onun için tüm sıfatlar, tüm kelimeler yetersizdi benim için. Ama yine de anlatmaktan kendimi alamadım. Özellikle de gözümün önünde onun yüzü belirirken...
"Hayatımda gördüğüm en güzel gözlere sahip," diye başladım sözlerime. Onun kucağıma düştüğünde bana şaşkınlıkla bakan bir çift kahverengi gözünü anımsayınca kıkırdadım. Bu halim bizim davarların dikkatinden de kaçmamıştı. Öyle ki Kubilay müziği kapatmış aptal Utku da dudaklarını büzerek beni sinirlendirmeye çalışıyordu.
Cenk, "Bizimki abayı yakmış arkadaşlar. Bizlerde müzmin bekarlığa doğru gidelim," dedi bizimkilere laf çarpmak için. Ercü umursamaz bir tavırla omuz silkti. Kendisi dağa taşa yürüyecek kadar libidosu yüksek biri olduğundan aramızda evlilik kelimesiyle yan yana gelmesi en imkansız olan kesinlikle Ercü'ydü.
"Ada yengemiz nasıl görünüyor?" diye sordu Kubilay. Dikiz aynasından bana attığı kaçamak bakışlara bakılırsa her an dalga geçmeye hazır bir şekilde bekliyordu. Tam ağzımı açacağım sırada Ercü, "Kesin 80cm bacak boyuyla aklını çeldi bizimkinin," diyerek pis pis sırıttı.
Arabayı o kullanmıyor olsaydı, en azından kaza yapmayacağımızı bilsem beyninin pekmezini o çok kıymetli arabasının ön camına doğru akıtırdım ya neyse. "Hayır," dedim net bir şekilde. Ercü'nün bir level düşüğü Utku, "O zaman ya göğüs ya da kalça genişliğiyle diğer kadınları solladığı için ona aşık oldun," dedi gayet kendinden emin bir şekilde.
Arabayı Ercü kullanıyor. Yani Utku'yu dövmemem için hiçbir sebep yok. Cenk'in arkasından kolumu uzatıp Utku'ya bir tane patlattım. Cenk ise, "Ada hakkında bir şey söylemeyi kesin! Atlas aşık oldu. Yengemiz hakkında saçma sapan konuşmayın!" diye bağırarak bizim üç aptala ayarı verdi.
Bizim üçlü ağızlarına hayali birer fermuar çekerken Cenk'e minnettar olduğumu belli etmek için gülümsedim. Ercü arabayı benim evin önüne çekene kadar arabada annemlerin evinde ne işleri olduğu hakkında konuştuk. Öğrendiğime göre Cenk iki gün sonra bir iş için şehir dışına çıkıyormuş ve işlerinin ne kadar süreceğini bilmediğinden buraya da hem annemlerle hem de benimle vedalaşmaya gelmiş.
Ada'nın benim yanağıma öpücük kondurmasının şerefine evde vereceğim partiye kadar hem bu konuyu konuşmuş hem de Ada'nın beni sevmediği ve onu kendime nasıl aşık edeceğimizi tartışmaya başlamıştık. Salondaki koltuklara yayılırken Utku, "Bence kapısında yat," demişti. Kubilay mutfağa doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Onu bir gram tanıyorsam bu gecenin şerefine patlatmak için şampanya arıyordu.
"Şampanyalar şuradaki dolapta," diyerek oturduğum yerden sağdaki uzun dolabı işaret ettim. Utku ile Ercü çoktan parti için eve onlarca insanı davet etmişti. Tabii işin dozunu aşacaklarını o an düşünemediğimden onlara karışmamıştım. Keşke karışsaydım. Kahretsin!
Eve beş dakika içinde düzinelerce insan gelmişti. Ne hikmetse çoğunluğu kadındı ve bu durum beni inanılmaz derecede rahatsız etmişti. Cenk de benim bu halimi fark etmiş olacak ki Ercü'ye herkesi kovması için baskı yapmaya başlamıştı. Tabii bizim üç davar güzel kız görmenin mutluluğuyla eğlenceyi bahçeye taşımış hatta işin dozunu aşıp işi havai fişekler ve konfetilere kadar götürmüşlerdi. Tabii ben durumu sadece bununla kurtaracağımı sanırken Utku malı bir de bahçeye ortamı coşturmak için DJ çağırmıştı.
Bahçemden gökyüzüne yükselip patlayan havai fişeklerle herkes bahçede çılgınlar gibi eğlenirken bu partinin Ada'nın benim yanağımdan öptüğünü cümle aleme duyurmak için verdiğimizi kendime hatırlatıp eğlenceye katıldım. Kubilay ile Utku ellerine aldıkları şampanya şişelerini alkışlar eşliğinde patlatıp onlara uzatılan kadehlere doldurmaya başlamıştı. Kendi kadehimi alıp bir kenara geçtim.
Normalde bu tip partilerde bana bakan düzinelerce kızdan gözüme ilk kestirdiğime kur yapardım. Ama şimdi durum farklıydı. Kendimi daha önce hiç olmadığım kadar mutlu hissediyordum ve bunun sebebi bebeğimdi. Öpücük kondurduğu yanağımı tutmuş alkolün verdiği tatlı sarhoşluğunun üstüne bir de aşkın verdiği doğal sarhoşluk eklenince kıkır kıkır gülmeye başladım.
Kadehimi gökyüzünde bir yanıp bir sönen ışıklara doğru tutup, "Seni seviyorum bebeğim!" diye haykırdım. DJ'in çaldığı yüksek sesli müziklerden benim sesimi kimse duymamıştı. Ama ben onun duyduğunu biliyordum. Duymasa bile artık ona olan sevgimi hissediyordu. Kendi kendime deli gibi gülmeye başladım. Etrafımdaki kimse umurumda değildi.
Köşemde çılgınlar gibi mutluluk dansı yapmaya başlamıştım bile. Dünya gibi başımda dönüyordu. Zihnimde onun görüntüsüyle abuk subuk danslar yaparken kadehime doldurulan baloncuklu sıvıdan bir yudum daha aldım. Acımtırak tatla yüzümü buruşturdum. Yanıma gelen tüm kadınları kovdum. Hem de, "Eğer benim bebeğim olan Ada değilseniz bana bir adım daha yaklaşmanızı yasaklıyorum," diyerek...
Ercü, Kubilay ve Utku havuz başında çılgınlar gibi eğlenirken içmekten kafayı bulacak kadar kendi köşemde takıldım. Sonra tüm dünya bebeğimin adını öğrenmeli düşüncesiyle mikrofonu almak üzere Dj'in yanına yalpalaya yalpalaya ilerledim. Kahkahalarımın havada uçuşmasına aldırış etmeden mikrofonu kaptım ve "Bu parti onun için. Onun adı Ada ve ben ona aşığım. Bunu da duyan duymayana iletsin lütfen! " dedim ve mikrofonu alkışlar eşliğinde Dj'e geri verdim.
Dj, "Parti başlasın!" dedi mikrofona doğru. Herkes çılgınlar gibi eğlenirken gözlerimi gökyüzüne diktim. Kafamın güzelliğinden mi yoksa aşktan mıdır bilinmez ama gökyüzünden bana bakan o bir çift gözü gördüğüme yemin edebilirim. Kıkırdayarak gökyüzüne çapkın gülüşlerimden birini gönderdim. Gökteki yıldızları tavladığımı düşünüp kendi kendime kahkaha attım. Dışarıdan bakan birinin beni akıl hastası zannetmesi muhtemel olsa da umursamadım.
Biten kadehimi kenara koyup tekrar yıldızlara baktım. Sonra o bir çift yıldıza yakın olabilecekmişim gibi ayağımı attığım yere bakmadan yürümeye başlamış en sonunda da havuzun soğuk sularını boylamıştım. Buz gibi suyun içinde çırpınırken size küçük bir sırrımı ölmeden önce versem çok iyi olacak. Ben yüzme bilmiyorum. Evet yanlış duymadınız. Atlas Serez yüzme bilmiyor!
O zaman neden bahçede havuz var diye düşünüyorsunuzdur? İnanın evi beğenince zamanında bunu sorun etmemiştim. Ama şimdi eğer biri düştüğümü fark etmezse büyük olasılıkla öleceğim için bunun bir önemi kalmayacaktı öyle değil mi? Bebeğimi nasıl mı kurtardım? İşte orası büyük bir sır! Ben kurtarmadım! Ama o bunu böyle biliyor ve böyle bilmeye de devam etsin! Her neyse! İmdat! Yardım çığlıkları! S.O.S! Yardım edin! Lütfen! |
0% |