Yeni Üyelik
43.
Bölüm

15.Bölüm: Kaybolan Duygular

@sevvnuraydn

Kafamın içinde Bedrettin ismi yankılanıp duruyordu. Adamın elinde kocaman bir buket çiçekle bizim apartmana girişini sanki bir video kaydından izlermiş gibi izledim. Atlas, "Ada," dedi beni kendime getirmek için. O an için tek yapmak istediğim arabadan inip o adamdan hesap sormaktı ki bunu yaptım da!

"Ada bekle!"

Atlas'ın sesini duyamıyordum. O kadar sinirliydim ki zihnim tüm algılarını kapatmıştı. Tek düşündüğüm o adamın yakasına yapışıp annemden ne istediğini sormaktı. Koşarak apartmandan içeriye girdim. Bedrettin denilen adam çoktan bizim eve çıkmış olmalıydı. Merdivenleri nasıl tırmandığımı hatırlamıyordum bile. Başım fena halde zonkluyordu ve ben kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Buna rağmen Atlas'ın kolumdan tutup bana mani olmaya çalışmasını umursamadan zile basmıştım.

Kapıyı annem açtı. Beni karşısında görünce donup kalmıştı. Bedrettin denilen adamın ayakkabıları kapıdaydı. O kadar sinirlerim bozuktu ki ağlamamak için kendimi çok zor tutmuştum. "Ada," dedi annem yarı şaşkın yarı da korkuyla.

Atlas ilk defa anneme karşı tek kelime etmedi. Edemedi. Çünkü aramızdaki yüksek gerilim hattının farkındaydı ve buna müdahale etmenin sonuçlarını gördüğünden sessiz kalmayı tercih etmişti. "Anlaşılan yanlış bir zamanda geldik. Misafirin var galiba," dedim göz ucuyla yerdeki siyah erkek ayakkabısını işaret ederken.

Annem ne diyeceğini bilememişti. Gözleri benimle Atlas'ın arasında gidip geliyordu. Ama beni rahatlatacak tek kelime bile etmiyordu. "Bir de ben göreyim şu misafiri!" diye bağırdım ve annemi aşıp içeriye daldım. Normalde annemin eve ayakkabıyla içeriye daldığım için bana kızıp bağırması ve hatta menzili şaşmaz dolgu topuk terliğiyle beni bi güzel benzetmesi gerekirdi. Ama bunu yapmadı. Onun yerine endişeyle baktı gözlerime.

Salona daldım ve tam karşımda onu gördüm. Çiçek buketini orta sehpaya bırakmış beni görünce ayağa kalkmıştı. "Sizin burada ne işiniz var?" diye sordum sıkıntılı bir nefes verdiğimde. Bedrettin Bey öylece gözlerime baktı. Ne diyeceğini bana nasıl yaklaşması gerektiğini bilmiyordu.

Annem, "Öncelikle otur kızım," dedi arkamdan. Oldukça net konuşmuştu. Ses tonunda en ufak duygu kırıntısına rastlayamadım ve bu hiç iyiye işaret değildi.

"Ben oturmak istemiyorum. Bedrettin Bey bana burada ne işi olduğunu açıklamadan da oturmaya hiç niyetim yok."

Sadece bakışlarımla bile karşımdaki adamı milyonlarca parçaya ayırmıştım. Atlas'ın sıcak nefesini hissedebiliyordum. Tam arkamdaydı. Paintball oynarken de olduğu gibi arkamı kolluyordu. O an bir şeyin farkına vardım. Küçükken sırtımı yaslayamadığım Kaf dağım şimdi o olmuştu. O yanımdayken hiçbir şeyden korkmuyordum. Bisiklete bindiğimde düşmeyeceğimi artık biliyordum. Çünkü yanımda o vardı. Atlas.

"Madem seninle bu şekilde yeniden karşılaştık o zaman sana burada neden bulunduğumu anlatmam gerekir Ada," dedi Bedrettin. Oldukça sakindi. Hatta insanın sinirlerini bozacak kadar sakindi.

"Sizi dinliyorum," dedim birden. Ses tonum bile ortamın havasını kutup iklimine çevirmeye yetmişti. Annem hemen yanımda durdu. Bakışları Bedrettin denilen adamla benim aramda gidip geliyordu. Her an bir arıza çıkmasından korkuyordu ki korkmakta haklı olduğunu söylemeden edemeyeceğim.

Bedrettin her ne söylemek istiyorsa işe öncelikle derin bir nefes almakla başladı. Sonrasında, "Ben buraya anneni görmeye geldim," diyerek başladı sözlerine. Göğsümün ortasına ilk darbemi o an yedim. Sanki el birliğiyle kalbime bir kazık sokmuşlar ve söyledikleri her bir sözle kazığı kalbimin içine doğru itiyorlardı sanki.

"Çünkü ben annene aşık oldum."

Öylece onun gözlerine baktım. Söylediğini algılamam o kadar uzun sürdü ki bunun için kalbimin ortasında yer etmiş olan acının geçmesini beklemek zorunda kaldım. Ama geçmedi. Acı katlanarak artıyordu. Kafamın içindeki ses adamın gözlerimin içine baka baka anneme aşık olduğunu söylediğini bana defalarca kez hatırlatıyordu.

"Ne dedin sen?" diye sordum dayanamayarak. Annem aramıza girmişti bile. Çünkü o da kendime hakim olamayacağımı biliyordu.

"Sen benim anneme aşık falan değilsin! Sen onun peşinde dolanan zavallının tekisin! Şimdi def ol git evimden!"

Bağırmaktan boğazım yırtılmıştı. Sinirden gözüm hiçbir şey görmüyordu ve bu da yetmezmiş gibi karşımdaki adamın sakinliği beni daha da çok öfkelendiriyordu. Annem, "Ada sakinleş," dedi uyarıcı bir tonda. Burada sakinleşmesi gereken kişi ben olabilirim. Fakat sakinleşebilmem için öncelikle bu adamın evimizden siktir olup gitmesi gerekiyordu!

İnanamayarak baktım anneme. "Sakin falan olamam! Bu adam hemen şimdi bu evden gidecek!" diye bağırdım. Sesim çatlamıştı. Boğazımı sıkmaktan nefes dahi alamıyordum. Bu da yetmezmiş gibi annem benim yanımda duracağına karşımdaki adamın önüne siper olmasın mı?

"Anne sen ne yaptığını sanıyorsun?"

"Öncelikle sakinleşmen gerek Ada. Sonra seninle bu meseleyi etraflıca konuşuruz."

Annemin sakinliği insanı çileden çıkarırdı. Sinirden olduğum yerde volta atmaya başlamıştım ki bir şey kafama dank etti. O an sinirle anneme döndüm. "Bedrettin sana aşkını itiraf ederken hiç şaşırmadın! Çünkü en başından beri bunu biliyordun ve benden sakladın!" dedim şok içinde. Yüzünde mimik oynamadı. Düşüncelerimde haklıydım. En kötüsü de Özge denilen kızın haklı çıkmasıydı.

Onun babası ile benim annem arasında bir şeyler vardı. Ama artık her şey tam da şu anda benimle birlikte bitecek. "Aranızdaki şey her ne ise bitmek zorunda! Şimdi bu adam evden gidiyor! Yoksa ben onu göndermesini çok iyi bilirim!" diye bağırdığımda masanın üzerinden kaptığım çiçek buketini Bedrettin'in gözlerinin içine baka baka masaya vurmaya başladım.

Annem, "Kes şunu Ada!" diye bağırsa da iş işten geçmişti. Mor buket saniyeler içinde tanınmayacak hale gelmişti. Çiçekten arta kalanlar etrafa saçılmıştı ve ben bunun bin milsini karşımdaki adama yapmamak için oldukça zor duruyordum. Elimde kalan çiçeğin buketi sinirden salonun bir köşesine fırlattım.

"Hemen şimdi evimi terk ediyorsun! Bir daha seni burada görmeyeceğim! Anladın mı?"

"Buna sen karar veremezsin."

Bunu Bedrettin söylemedi. Bunu bizzat annem söyledi. Ona baktım. Söylediklerinde ciddi olmamasını umdum. Ama o daha önce hiç olmadığı kadar ciddiydi. "Bu adamı evimde istemiyorum. Bir daha bu adam bu eve girmeyecek! Senin etrafında dolanmayacak!" diye bağırdım. Sinir krizi geçiriyor olmama rağmen halim annemin umurunda bile değildi.

"Son kez söylüyorum Ada! Buna sen karar veremezsin! Ayrıca burası senin değil benim evim! Evime kimi istersem alırım! Sen buna karışamazsın!"

Bazı insanlar vardır; yokluğu düşünülemez. Benim için bu tanımın karşılığı annemdi. Fakat şimdi görüyorum ki ben onun için hiçbir şey ifade etmiyormuşum.

"Burası benim evim değil öyle mi? Ben burada doğdum! Ben burada büyüdüm ve sen şimdi bana kalkmış burası senin evin değil diyemezsin! O adamı babamın olduğu eve ben hayattayken sokamazsın anne!"

"Yeter artık Ada! Benim sabrımı daha fazla zorlama! Ne yapıp ne yapmayacağımı sana soracak değilim! Sen evlendin ve bu ev bana kaldı! Artık bu ev benim ve içine kimi alacağıma dair senden icazet alacak değilim!"

"Kabul etmiyorum! Bu adamın bu evde olmasını kabul etmiyorum! Seninle yan yana bile durmaz! Kabul etmiyorum! Etmeyeceğim!"

"O zaman buna alışsan iyi edersin Ada Hanım," dedi annem tek düze. Neyden bahsettiğini sormama kalmadan uzanıp o adamın elini tuttu. Gözlerimin içine baka baka, "Biz Bedrettin ile birbirimize aşık olduk ve en yakın zamanda da evleniyoruz. Eğer bana yani seni doğuran, seni bugünlere getiren kadına birazcık olsun değer veriyorsan mutluluğuma engel olmaz bu kararıma saygı duyarsın," dedi.

Gözlerimden iki damla yaş aktı. Tenimi yaktı gözyaşlarım. Anneme baktım. "Benim senin gibi bir annem yok! Eğer beni çiğneyip bu adamla evlenmeyi göze alıyorsan sana mutluluklar," dedim ve arkamdan bana seslenmesini umursamadan evden çıktım. Merdivenlerden ikişer ikişer indim. Adımlarım yeri dövüyordu. Gözyaşlarım sicim gibi boşalıyordu ve Atlas arkamdan koşuyordu.

"Ada bekle!"

Atlas'ı duymuyordum bile. Kafamın içinde annemin bana söylediği sözler duvardan duvara çarparcasına uğulduyordu. Annem o adam için beni tek kalemde silmişti. Babamın hatırasını silmişti. Hem de o adam için!

"Ada," dedi Atlas beni kolumdan tutup durdurmayı başardığında. Endişeyle baktı gözlerime. Her zaman bana çapkın bakışlar atan Atlas bu sefer halimden endişe ediyordu. Bana hiç beklemediğim bir anda sıkıca sarıldı. Onun kollarında hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. İçimdeki öfke mi daha yoğundu yoksa hayal kırıklığı mı bilmiyorum. Ama canım yanıyordu. Hem de haddinden fazla!

"Ben buradayım bebeğim," diye fısıldadı Atlas. İç çektim. Hıçkırıklarımın arasında boğulduğumu hissediyordum. Ondan ayrılıp gözlerine baktım.

Başparmağıyla gözlüğümün altından yaşlarımı sildi. Şefkatli dokunuşuna karşılık, "Evimize gidelim Atlas. Hatta buradan olabildiğince uzağa gidelim," dedim. Başını hafifçe salladı. Ayakta durmaya mecalim olmadığından kolunu belime doladı. Beni ağır ağır arabaya doğru yürüttü. Arabaya bindiğimizde kendimde değildim. Gözlerim acıyordu ve o an için tek yapmak istediğim bu kabus bitene kadar uyumaktı.

Atlas, "Eve gitmeden önce seni içini rahatça boşaltabileceğin bir yere götüreceğim," dedi. Neresi olduğunu sormadım bile. Perişan bir haldeydim ve açıkçası buradan uzak olduğumuz sürece gittiğimiz yerin benim için hiçbir önemi yoktu.

Atlas arabayı çalıştırdı. Mahalleyi ardımda bıraktım. Evimi ardımda bıraktım. Annemi ardımda bıraktım. Her şeyin ne ara bu hale geldiğini sorguladım kendi kendime. Annemin ne ara bu adama aşık olduğunu sorguladım. Babamın hatırasına nasıl ihanet edebildiğini sorguladım ve düşündükçe kendimi ağlarken bulmam çok da uzun sürmedi.

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum ve Atlas'ın elinden bunu durdurabilmek için hiçbir şey gelmiyordu. Ara ara endişeli bakışlarını üzerimde hissediyordum. Benim için endişeleniyordu. Benim için üzülüyordu ve en önemlisi benim halim onu korkutuyordu.

Atlas arabayı geçen sefer stres atmaya geldiğim yere spor salonunun önüne park etti. Açıkçası içimden arabadan inmek gelmemişti. Bir de içeride Gaye ile karşılaşıp sinirlerimi hepten bozmak istemiyordum ki Atlas sanki iç sesimi duymuş gibi, "Merak etme Gaye canını sıkamaz," dedi. Sonrasında arabadan indi. Benim tarafıma dönüp kapımı açtı.

"Gel," diye fısıldadı Atlas. Sırf onun için bile olsa arabadan inerdim. Onun bana yeniden aşık aşık bakması için bile olsa inerdim. İndim de. Onun elini sıkıca tuttum. Birlikte spor salonundan içeriye girdik. Açıkçası onunla alt kata ineceğimizi düşünmüştüm. Fakat öyle olmadı.

Atlas sadece ikimizin olabilmesi için özel bir oda ayarladı. Bu odada sadece ikimiz vardık. Koca bir ringin ortasında sadece ikimizdik. Atlas ellerime boks eldivenleri geçirdi. Kendi ellerine de yastık benzeri bir şey geçirdikten sonra ona vurmamı söyledi. "Bunu yapmak istemiyorum," dedim ümitsizce. Atlas en az benim kadar inatçıydı. Hatta benden bile fazla! Ona vurmazsam pes etmeyeceğini biliyordum. Bu yüzden onun ellerine geçirdiği yastıklardan birine hafifçe vurdum.

"Hadi bebeğim! Elinden gelen bu kadar mı?"

"Atlas bunu yapamam. Buna gücüm yok."

"Hayır var. Şimdi beni o adam olarak hayal et ve vur. Güven bana çok iyi gelecek."

İlk başta bunu yapmamak için direndim. Ama bu inatlaşma yarışmasında galip gelen kişi tabii ki de Atlas oldu. Elindeki yastıklardan birine tüm gücümle vurdum. "Benim yerime onu tercih ettiğine inanamıyorum!" diye bağırdığımda bir tane daha vurdum.

"Bana burası senin evin değil dedi! Bana karışamazsın dedi! Ne için? O adam için!"

Arka arkaya birkaç kez vurdum. Kolum uyuşmaya başlasa da bu yaptığımla beraber kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim.

"Evleneceğiz dedi! Gözümün içine baka baka o adamın elini tutması yetmezmiş gibi bir de karşıma geçmiş evleniyoruz dedi!"

O yastık benzeri şeylere kaç kez vurduğumu hatırlamıyorum. Ama kan ter içinde kalana kadar yumrukladığıma göre bu sayı epey bi fazlaydı. En sonunda yorgun düştüm. Boks eldivenlerimi çıkarıp kenara bıraktım ve Atlas'a sıkıca sarıldım. Bu dünyada güvendiğim tek kişi oydu. "Teşekkür ederim," diye fısıldadım nefes nefese. Kıkırdadı. Huzurlu kıkırtısını ve gümbür gümbür atan kalbinin sesini duyabiliyordum.

"Her ne olursa olsun yanında ben varım Ada. Hayat bize ne getirir bilmiyorum ama ben seninle olmaya her zaman devam edeceğim. Çünkü senle ben artık biz olduk bebeğim."

"Beni bırakma Atlas. Senden kaçsamda, seni itsem de her zaman yanımda ol olur mu?"

"Olacağım bebeğim. Olacağım."

Atlas ile birlikte spor salonundan ayrılıp evimize geri döndük. Ter içinde kaldığımdan eve girer girmez yaptığım ilk şey soğuk bir duş almak olmuştu. Duştan sonra saçlarımı tarama şerefine erişen kişi tabii ki de Atlas'tı. Tarağı olabildiğince yavaş bir şekilde saçlarımın arasından geçiriyordu.

"Biraz daha yavaş olursan her an uyuyakalabilirim Atlas Serez," dedim yalandan esneyerek.

"Ama ne yapayım bebeğim? Saçların o kadar yumuşak ki tararken kopacak diye çok korkuyorum."

Saçlarımın kopmasından endişe eden bir adamla evliydim. Gerçek aşk denilen böyle bir şey miydi? Dönüp ona baktım. Arkamda oturmuş büyük bi ciddiyetle saçlarımın ucundaki düğümleri açmaya çalışıyordu. Ona baktığımdan bi haberdi. İşine o kadar konsantre olmuştu ki kendimi gülümserken bulmuştum. Hayatım sanki daha yarım saat öncesine kadar tepetaklak olmamış gibi...

Atlas'ın benim üzerimde böyle bir etkisi vardı. Hayatımdaki olaylar kördüğüm olduğunda onu çözen, mutsuz olduğumda beni her koşulda güldürmeyi başaran, konuşmasam bile bir bakışımla beni anlayan kişi Atlas'tı. "Son bir düğüm kaldı bebeğim," dedi Atlas.

Ona doğru yaklaştım. Dudaklarımı onunkilere bastırdım. Onu bir daha öpemeyecekmişçesine, onu bir daha göremeyecekmişçesine, onunla son anımı yaşıyormuşçasına tutkuyla öptüm onu. Atlas beni kollarına aldı. Artık tarak yoktu. Tarağın yere düşme sesini duydum. Parmaklarımı saçlarına geçirdim. Onu kendime daha çok çektim. Tüm bu olanları unutmak istedim. Tüm acılarımı, tüm hayal kırıklıklarımı, yalnızlığımı onun varlığıyla yok etmek istedim. Gözlerimi onunla kapattım. Sonrasında bir hülyaya bıraktım kendimi. Artık hiçbir şey umurumda değildi. Benim tek umursadığım oydu. Atlas.

*******

Uyuyakalmıştım. Gözlerimi açtığımda sabah olduğunu gördüm. Atlas da hemen yanımda uyuyordu. Saçları darmadağındı. Ama dudaklarında beliren gülümseme saçlarının aksine kusursuz görünüyordu. Bütün gün onu izleyebilirdim. Aslında sadece bütün gün değil ömrümün sonuna kadar hiç sıkılmadan onu izleyebilirdim. Derin bir iç çektim. Daha sonra yataktan kalktım. Üzerime sandalyenin üzerine bıraktığım kirazlı elbisemi geçirdim ve yere düşen tarağı kaldırıp aynanın önüne geri koydum. Tabii bir de komodinin üzerine bıraktığım gözlüklerimi takmayı da ihmal etmedim. Tam o sırada telefonum titremeye başladı.

Atlas'ı uyandırmamak için telefonumu kaptığım gibi aşağı kata indim. Sabahın köründe beni kimin aradığını merak ediyordum ki ekranda yanıp sönen isimle cevabımı almış oldum. "Efendim Talya," dedim neredeyse fısıltıyla.

Talya, "Ada çok güzel haberlerim var!" diyerek çığlık attı. Az daha Talya'nın sesi yüzünden sağ kulağımda kalıcı işitme kaybı yaşıyordum. Ama şükürler olsun ki böyle bir şey olmadı.

"Umarım çığlık atmana değecek kadar güzel bir haberdir sevgili görümcem."

Kıkırdadı. "Emin ol buna değecek kadar güzel bir haber kuzum. Hazırsan bombayı patlatıyorum," dedi Talya heyecanla.

"Hazırım. Gönder gelsin."

"Şirket iflastan kurtuldu!"

"Ciddi misin? Bu çok güzel bir haber," dedim sevinçle.

"Çok ciddiyim. İflas yok. Baba baskısı yok. Artık Atlas ile olan evliliğinizi büyüklerin baskısı olmadan özgürce yaşabileceksin," dedi Talya sevinçle. Benimde en çok sevindiğim nokta buydu. Atilla Serez o çok değerli şirketine kavuştuğuna göre artık bize ilişmezdi. En azından öyle umuyorum.

Talya, "Şimdi kapatmam lazım kuzum. Eda ağlıyor ve Okan çocuğu çatlatacak," dedi sıkıntıyla.

"Sonra görüşürüz görümcelerin en güzeli."

Birbirimize yolladığımız sanal öpücüklerin ardından telefonu kapattım. Bu müjdeli haberi Atlas'a da vermeliyim. Yukarı kata geri çıktım. Odamıza daldım ve yakışıklı prensi uykusundan uyandırmak için yanına gittim. "Atlas," diye mırıldandım. Ama uyanmaya pek niyeti yoktu. Uykusunda bile gülüyordu şapşal!

"Atlas hadi kalk. Sana çok güzel bir haberim var," dedim ve o an gözleri cin gibi açılıverdi beyzademin.

"Yoksa," dedi Atlas şok içinde. Allah bilir gene aklından neler geçiyor! Yüzündeki sırıtmaya bakılırsa benim düşündüğüm şeyi düşünmediği kesindi.

"Yoksa ne?" diye sordum aklından geçeni merak ettiğimden.

"Yoksa hamile misin? Baba mı olacağım ben?"

"Hayır hamile değilim."

Yüzü düştü. Birden bire tüm yaşam enerjisi çekilmiş gibi güzel haberi söylememi bekledi. "Şirket kurtulmuş Atlas. Artık iflas ve zoraki evlilikler yok. Artık özgürüz," dedim sevinçle.

Atlas'ın söylediklerimi algılaması bir hayli uzun sürdü. Hatta bu süre o kadar uzundu ki bi ara nefes alıp almadığını kontrol etme ihtiyacı hissettim. Ne de olsa Atlas'tan bahsediyoruz ve söz konusu o olunca her şey mümkün oluyor. "Bir şey söylemeyecek misin?" diye sordum tereddütle.

Atlas üzerini giyinip heyecanla yataktan fırladı. "Bunu kutlamalıyız bebeğim! Sonunda babamın tehditlerinden kurtulduk!" dedi Atlas sevinçle. Onun bu neşeli hali bana da geçmişti. Kıkırdadım ve o an aklıma Atlas'ın kutlamakla kast ettiği şeyin parti olduğu geldi.

İşaret parmağımı tehditkar bir şekilde sallayarak, "Sakın bana parti vereceğini söyleme Atlas Serez. Sakın," dedim. Bizimki bi tırstı mı ne? Hanımcılık kazanacak dedikleri böyle bir şey miydi?

"Peki tamam parti yok. Ama seninle baş başa şık bir restoranda yemek yiyebiliriz bebeğim."

"Güzel teklif. Kabul ediyorum."

"O halde akşam saat sekizde seni alırım bebeğim," dedi Atlas sırıtarak.

"Bilemiyorum. Öncesinde bi kocama danışmam gerekecek."

"Kimmiş senin kocan?"

"Atlas Serez diye biri. Tanıyor musunuz?"

"Sanırım kendisini tanıyorum," dedi Atlas gülerek. Tam o sırada ikinci bir telefon geldi. Ama bu sefer çalan telefon benimki değildi. Atlas'ın telefonu büyük bir gürültüyle çalarken kimin aradığını merak etmiştim.

Atlas, "Sabah sabah bu arayan da kim?" diye mırıldandı kendi kendine. Sonrasında ekrandaki bilinmeyen numaraya karşılık aramayı cevaplandırdı. Telefonu kulağına götürdüğünde donup kalmıştı.

"Kimmiş?" diye sordum. Ama cevap vermedi. Ayağa kalktı. Odanın bir köşesine geçti ve "Bundan emin misin?" diye sordu. Ses tonu gergindi. Her an bağırıp çağırmaya başlayabilecekmiş gibi bir hali vardı. Meraklı gözlerle onu izliyordum.

Atlas'ın, "Bulut'un borcunu da mı?" diye sorduğunu duydum. Çenesini sıktı. Yavaş yavaş tepesi atmaya başlamıştı. Her an sinirden telefonu fırlatabilirdi ki böyle bir durumda ne yapardım hiç bilmiyorum.

"Tamam ben birazdan geleceğim," dedi ve telefonu kapattı.

"Kiminle konuştun?"

"Arayan Aysun'du. Biri şirketin tüm borcunu kapatmış. Buna Bulut'un borcu da dahil."

"İyi de bunu kim yapmış olabilir ki?"

"Sorun da bu bebeğim. Bu kişi," dediğinde Atlas devamını getirmeye cesaret edemedi. Ama ben biliyordum. Sıkıntıyla şakaklarımı ovarken, "Bedrettin Kervancıoğlu öyle değil mi?" diye sordum Atlas'tan onay alabilmek adına. Atlas başını hafifçe sallamakla yetindi.

Annemin bana dış kapının dış mandalı muamelesi yapmasının ardından üzerine bir de Bedrettin denilen adamla birbirlerine aşık olduklarını öğrenmiştim. Üstüne bir de Bedrettin ile dünya evine girecek olmalarını daha sindiremeden şimdi de Bedrettin'in Serezlerin tüm borcunu kapattığını öğreniyordum. Her şey benim için yeterince zor değilmiş gibi bir de bunlarla mücadele etmek zorunda kalmak içime oturmuştu.

Atlas'a baktım. "Şirkete bende seninle geleceğim," dedim kendimden emin bir şekilde. Atlas gelmemi istemiyordu. Çünkü o adamla yeniden karşılaşacağımızı biliyordu. Tüm bunlardan daha beteri annem o adamın yanında olabilirdi ki onları ikinci kez yan yana gördüğümde nasıl bir tepki veririm hiç bilmiyorum.

"Gelmemen daha iyi bebeğim. O adamı görüp de üzülmeni istemiyorum."

"Gelmek istiyorum. O adama son kez iki çift söz söylemek istiyorum. Ancak bu şekilde içim rahat eder."

Atlas bu işten hiç emin değildi. Bir süre düşündü. Sonrasında benim ısrarlarıma daha fazla dayanamadı. Birlikte şirkete doğru yola çıktık. Bedrettin Kervancıoğlu ben gelmeden önce kendine kaçacak delik bulsa iyi olur. Çünkü bu kez onu asla affetmeyeceğim. Aslında hiçbir zaman affetmeyeceğim kişi o değildi. Annemdi.

Annem eğer o adamın yanındaysa muhtemelen şirketi başlarına yıkardım. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada aklıma bir isim düştü. Belki de onları ayırmak için böyle şeyler yapmama gerek kalmayabilir. Bunu yakında siz de öğreneceksiniz.

Atlas'a baktım ve "Ben şirkete gelmekten vazgeçtim. Beni yol üstünde indirir misin? Biraz hava almaya ihtiyacım var," dedim.

Atlas ilk başta beni bırakmamak konusunda ısrar etse de en sonunda benim şirin yüzüme dayanamadı. Onun arabası yanımdan hızla uzaklaştı. Bunun üzerine hedefime doğru yola koyuldum. İstediğim yere giden ilk otobüse attım kendimi. Şimdi onlar düşünsün! Çünkü benim artık sabrım kalmadı!

Otobüsle birkaç durak kadar gittikten sonra önüme gelen ilk boş taksiye attım kendimi. Hatırladığım kadarıyla bir adres tarif etmeye başladım -ki umarım bu verdiğim adres doğrudur- yoksa ne halt ederim hiç bilmiyorum.

Taksiciyi bir süre dolandırdıktan sonra evi nihayet bulabilmiştim. Taksiciye parasını ödeyip taksiden indim. Evin ziline bastım. İçimden her şeyin yolunda gitmesi için dualar ediyordum. Umarım her şey düşündüğüm şekilde sonuçlanır. Aksi bir durumda kendimi öldürmem an meselesi!

Kapı açıldı. Görmeyi umduğum kişi tam da karşımdaydı. "Ada," dedi beni baştan aşağıya süzerken. Gülümsedim. Bu gülümseme daha çok yapacağımıza inandığım işbirliği içindi.

"Selam Özge. Benimle birlikte bu evliliğe mani olmaya ne dersin?"

Loading...
0%