Yeni Üyelik
45.
Bölüm

17.Bölüm: Nişan Operasyonu

@sevvnuraydn

(Ada'dan...)

"Sence bunu başarabilir miyiz?" diye sordu Özge. Beraber bahçedeki küçük masada limonatalarımızı yudumlarken bir yandan da yaptığımız planın üzerinden geçiyorduk. "Güven bana," dedim kendimden emin bir şekilde.

"Madem evlenmeye karar verdiler o halde biz de bu işi bozarız."

Özge düşünceliydi. Pipetini limonata bardağının içinde çevirip duruyordu. "Ya evlenmelerine mani olamazsak? O zaman ne yapmayı düşünüyorsun? Üvey kardeş olmamızı beklemiyorsundur her halde," dedi Özge yüzünü buruşturarak. Tamam bu evliliğin olmamasını bende en az onun kadar istemiyorum. Fakat sizce bana bakıp yüzünü ekşitmesi hoş bir şey mi?

Gözlerimi devirdim. "Bende seninle üvey kardeş olmak istemiyorum her halde. Buraya da bu yüzden geldim zaten. Bu evlilik olmayacak. Ne yapıp ne edip ikisini ayıracağız. Hatta bu işten sonra annemi yanıma alacağım ki babanla bir daha bir araya gelemesin," dedim sırıtarak limonatamdan bir yudum alırken.

Özge ile bardaklarımızı hafifçe tokuşturup limonatalarımızı içmeye devam ettik. Tam o sırada bahçeye kokteyl masaları taşıyan bir grup beliriverdi. Özge ile durumu anlamak için yanlarına gittik. "Bu masalar ne için?" diye sordu Özge çalışanlardan birine. Onlarca kokteyl masası tek tek bahçedeki yerlerini alırken içlerinden biri, "Bize bu akşam için bir nişan organizasyonu olduğu söylendi," dedi.

Özge ile birbirimize baktık. Kahretsin! Bu akşam benim annemle onun babası nişanlanacaktı! İtiraf etmek gerekirse bu kadar çabuk olabileceğini düşünmemiştim. Annem resmen gelin olmuş gidiyordu! Buna izin veremezdim! Olmaz! Ne yapıp ne edip bu işi bozacağım! Göreceksiniz!

"Bu akşam nişanlanıyorlar!" diye bağırdı Özge dehşetle. Tam kokteyl masalarından birini sinirden deviriyordu ki ona engel oldum.

"Dur! Bırak nişanın olacağını düşünsünler. Biz akşam onlara bu evliliğin olamayacağını göstereceğiz."

Özge söylediklerimle duraksamıştı. Bu sayede de kokteyl masalarını devirmekten vazgeçmişti. "Haklısın," dedi gülerek.

"Hem bu sayede babamın gözüne batmadan gizliden gizliye bu nişana engel oluruz. Hatta kavga etmelerini sağlarsak evlenmekten de vazgeçerler."

Özge'nin sözleri beni bi korkutmadı desem yalan söylemiş olurum. Kızın içinden resmen kaçık bir cadı çıktı! Umarım bu kaçık cadı sözünde durup bu evlilik saçmalığını daha başlamadan bitirmemde yardımcı olur. Aksi bir durumda işleri kendi bildiğim yollardan halletmek durumunda kalacağımı söylemeden edemeyeceğim.

"Pekala. O zaman akşam nişanda görüşürüz," dedim ve Özgeyle birbirimize numaralarımızı verdikten sonra evden ayrıldım. Kapıdaki koca kamyonetten nişan için masalar ve daha sayamadığım kadar çok parti malzemesi indirildi. Sadece kamyonetin içindekilere bakmak bile sinirlerimin fazlasıyla bozulmasına yetmişken akşam bir de nişanda ne halt edeceğimi hiç bilmiyorum! En olmadı kendimi havuza atıp boğulmayı beklerim!

Yoldan bir taksi çevirdim. Niyetim bir an önce eve dönmekti. Atlas'tan önce evde olmazsam olay çıkardı ve tüm planlarım da bununla birlikte suya düşerdi. Böyle bir şeyin olmasına asla izin veremezdim. Gerekirse motorlu kuryelerden birinin arkasına atlar yine de eve yetişirdim. Kendimi parçalamak suretiyle kocamdan önce evde olmam lazımdı. Bu öyle basit bir mesele olmaktan çıktı. Bu bir ölüm kalım meselesi!

"Biraz daha hızlı gidebilir misiniz?" diye sordum taksici abiye. Şükürler olsun ki beni dinlemişti. Biraz daha hızlandık. Allah'tan eve çok fazla mesafe yoktu. Tam o sırada öyle bir şey oldu ki hayattaki şansıma küfürler, lanetler ve hatta ilkel kabilelerde bile olmayan abuk subuk kelimelerden bile söylemiştim.

Telefonum çalmaya başladı. Tüm her şeyden habersiz Atlas'ın telefonunu açmış bulundum. Hoş açmasam da pek bir şey fark etmeyecekti ya neyse! Neden mi böyle söylüyorum? Cevabını az sonra alacaksınız! "Alo kocacım," dedim gergin bir sırıtma eşliğinde.

"Selam karıcım. Şimdi kafanı kırk beş derece kadar sağa çevirir misin?"

Her ne kadar sebebini anlayamasam da söylediğini yaptım ve yanı başımdaki uzay mekiğinden bana göz kırpan canım kocam ile göz göze geldim. Siktir!

"Şimdi taksiden inip yanıma gel. Hadi benim güzeller güzeli karım," dedi Atlas göz kırpıp manidar bir bakış atmadan hemen önce. Bunun üzerine telefonu kapatıp taksici abi bana küfür etmeden önce arabayı sağa çekmesini söyledim. Parayı da verdikten sonra taksiden indim. Canım kocam hemen önümde beni bekliyordu. Arabasından inmiş siyah güneş gözlükleriyle daha şimdiden tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Yakışıklı şey!

"Bebeğim," dedi Atlas yanına gittiğimde. İçimden onun beni Özge'nin evinde görmemiş olmasını umuyordum. Eğer gördüyse ona hesap vermek durumunda kalırdım ki bu yapabileceklerimin dışında bir şeydi.

"Kocacım," dedim uzata uzata. Bir de yediğim haltları daha da çok belli etmek istercesine otuz iki diş sırıtmam yok mu? Allah beni kahretmesin!

Atlas, "Şimdi seninle ufak bir işimiz var bebeğim," dedi manalı manalı. Acaba nereye gidiyorduk. Beraber arabaya geçtik. Yanımdaki son derece yakışıklı olan adam beni kaçırıyor sanırım! Yardım edin please!

"Nereye gidiyoruz Atlas Serez?"

"Nüfus Müdürlüğüne bebeğim. Artık şu kimlik işini bi aradan çıkaralım diyorum. Sen nasıl ki bana Atlas Serez diyorsan bende sana arada bi Ada Serez demek istiyorum."

"Bebeğime ne oldu peki?"

"O ayrı. Onu her zaman kullanacağımdan emin olabilirsin bebeğim. Tabii kendimize ait bir bebeğimiz olursa orası başka," diyerek pis pis sırıttı Atlas. Bunun da aklı fikri nerede? Görüyorsunuz öyle değil mi?

"Bir bebeğimizin olmasına daha çok var Atlas Serez. Yani anlayacağın en az bir yıl kadar bana bebeğim demeye devam etmek zorundasın."

"Bir yıl çok uzun bir süre. İndirim talep ediyorum hakime hanım."

"Talebiniz yüksek mahkeme tarafından reddedildi Atlas Serez."

Bana öyle bir baktı ki ona kıyamadım. Yavru köpek gibi baktı. Siyah güneş gözlüklerini bi kenara bırakmış resmen duygu sömürüsü yapıyordu. "Talebiniz gözden geçirildi ve süreyi sekiz aya indirdik," dedim onun yanağını mıncırırken. Tabii bu da onun için yeterli değildi. Atlas'a kalsa tam şu an arabayı eve çekerdik ve hiç vakit kaybetmeden çocuk için çalışmalara başlardık ki ben böyle bir şeye izin vermem!

Atlas, "Sekiz ay da uzun bir süre. Biraz daha indirim talep ediyorum hakime hanım," dedi. Resmen küçük bir çocuk gibi bana trip atıyordu. Hem de çocuk sahibi olabilmek için! Bu neyin acelesi acaba Atlas Serez?

"Pekala altı ay son teklifim," dedim ama paşazademizin bir türlü gönlünü hoş edemedim.

"Bebek konusunda neden bu kadar acele ediyorsun Atlas Serez?" diye sordum imayla. Kendileri bana baktı ve, "Ben otuzuma basmadan baba olmak istiyorum," dedi. Anlaşıldı şimdi bizim yakışıklı playboyun derdi.

Kendimi tutamayıp kahkaha attım. Atlas'ın şunun şurasında bir ay sonra yirmi dokuz yaşına gireceğini farz edersek ve üstüne bir de bir bebeğin yaklaşık dokuz ay anne karnında kaldığını varsayarsak Atlas'ın doğum gününde hamile kalmam gerekiyordu. Ama bu delilik! Hoş o geceyi hayal bile edemiyorum. Atlas doğum gününü kesinlikle fırsata çevirirdi! Eyvah eyvah!

"Sen baba mı olmak istiyorsun?" diye sordum onunla bebekleşerek. Huysuz şempanzem homurdanmaya başladı. Anlaşıldı. Biz bunu bi canım görümceme gönderelim de fabrika ayarlarına döndürüversin bizimkini. Yoksa işim iş! Daha evleneli bir ay olmadan sırf Atlas istiyor diye bebek sahibi de olamam! Dedi ve...

Atlas, "Ne olurdu bir tane bebeğimiz olsaydı? Ben genç ve yakışıklı bir baba olsam ne olur?" diye kendi kendine söylenmeye başladı. Adam bildiğiniz bebek diye ağaca çıkacak! Biz ne ara bu konuya geldik onu da anlamış değilim!

"Elbette bebeğimiz olacak. Ama şimdi değil. Daha yeni evlendik ve ben seninle evliliğimin tadını çıkarmak istiyorum Atlas."

Çok kısa bir anlığına bana baktı. Yüzündeki pişkin gülümsemeye bakılırsa aklından erotik şeyler geçiyordu ya da ben bu bebek mevzusundan sonra kafamı oraya vermiştim. Utancımdan kafamı çevirdim. Ah Atlas ah! Başıma ne işler açtın böyle?

Atlas arabayı Nüfus Müdürlüğü'nün önünde durdurana kadar birbirimize bakıp bakıp sonra da kafamızı çevirmiştik. "Şimdi Ada Serez olmaya hazır mısın bakalım?" diye sordu Atlas. Birlikte kimlik işini de hallettikten sonra eve dönüş yoluna geçtik.

"Şirkette durumlar nasıl?"

Soruma karşılık duraksadı. Çenesini sıktığını görebiliyordum. Anlaşılan Bedrettin Bey ile karşı karşıya gelmişti. "Bedrettin ile karşılaştığını saklamana gerek yok Atlas. Az çok tahmin edebiliyorum," dedim. Yutkundu. Bana bir şey söylemek istiyor ama buna cesaret edemiyormuş gibi bir hali vardı. Gözlüklerimin üzerinden ona baktım. "Başka bir şey daha oldu öyle değil mi?" dediğimde sıkıntılı bir nefes vermişti.

"Oldu bebeğim. Bedrettin şirkete tek gelmedi. Yanında annen de vardı."

Boğazımın ortasına sert bir şey oturmuş gibi hissettim. Ama bunu ona belli etmemek için kendime hızlıca çeki düzen verdim. Atlas, "Annenle Bedrettin bu akşam nişanlanıyormuş ve seni de yanlarında görmek istediklerini söylediler," dedi güçlükle.

"Sen ne cevap verdin?"

"Olmaz dedim. Karıma böyle bir şey söyleyemeyeceğimi söyledim."

Gülümsedim. Atlas arabayı evimizin önüne park ettiğinde, "Seni seviyorum şapşal şey," dedim. Göz kırptı. Şu adamla evli olmama rağmen bana asılmadan duramıyordu. Çapkın gülüşüyle, "Hadi evimize girelim karıcım," demişti. Birlikte arabdan inip eve geçtik.

Eve gelir gelmez yaptığım ilk şey annemizin nişanına layık bir elbise aramak oldu. Dolabı kurcalarken siyah düz bir elbise buldum. Bu akşam için fazla bile gelmişti gözüme. Ama sonuç olarak kalabalığın arasına karışacaksam dikkat çekmemek zorundaydım. Elbiseyi üzerime tutup aynadan kendime baktığım sırada, "Bir yere mi gidiyorsun bebeğim? Hem de bensiz," dedi Atlas imayla. Alındı mı o yoksa bana mı öyle geldi?

"Seninle annemin nişanına gidiyoruz kocacım."

"Nereye gidiyoruz dedin?"

Atlas aniden bağırınca keşke alıştırarak söylemiş olsaydım dedim kendi kendime. Ama bunun için çok geç kaldım. "Annemin nişanına gidiyoruz kocacım. O Bedrettin denilen adam annemi sahipsiz sanmasın," dedim sinir bozukluğuyla elbisemi bir kenara koyarken.

Atlas ilk başta bunu gerçekten isteyip istemediğimi anlamaya çalıştı. Sonrasında ciddiyetim karşısında kendine dolabından şık bir takım seçmek zorunda kaldı. Henüz kimse benim gözümü ne derece kararttığımın farkında değildi. Özellikle de annem.

Gecesi istediği gibi bitmeyecekti. Bu gece onun gecesi olmayacaktı. O adamla yollarını tamamen ayırabilmesi için ilk önce bu gecenin önüne geçmem gerekiyordu. Bu yüzden akşamüzeri hazırlanmış en güzel parfümü tenimle buluşturmuştum. Her şeyi hazırlamıştım. Kafamda her şey o kadar netti ki kimse bu gece yapacaklarımın önüne geçemezdi. Atlas aşağıda beni bekliyordu ve ben hazırlanmayı çoktan bitirmiş gizlice Özge ile mesajlaşıyordum.

Özge: Burada her şey tamam. Babamla annen konuklarla ilgileniyorlar.

Ona birazdan orada olacağımı mesaj atıp Atlas'ı daha fazla bekletmemek için odadan çıktım. Topuklu ayakkabılarım basamaklarda tak tak seslerinin yankılanmasına neden oluyordu ve benim yakışıklı kocam beni son basamakta bekliyordu. Onu görünce içimdeki gerginlik toz olup savruldu. Kalbim heyecandan gümbür gümbür atıyordu ve ben onu her görmemde tekrar tekrar heyecanlanıyordum.

"Bebeğim," dedi Atlas iç çekerek. Bir kadının ondan etkilenmemesi imkansızdı. Özellikle de bana olan bakışlarındaki derinliği hissedebiliyordum ve ona her baktığımda kapılıp gittiğimi hissediyordum. Son basamaktan adımımı attığımda, "Her seferinde bundan daha güzel olamaz her halde dedikçe çıtayı bir üst kademeye çıkarmayı nasıl başarıyorsun?" diye sordu.

"Ben senin söylediğin kadar güzel değilim Atlas. Ama sen yeryüzündeki tüm kadınları tek bir bakışınla etkin altına alabilecek kadar yakışıklısın."

"Yanılıyorsun bebeğim. Sen sandığından çok daha fazlasısın. Keşke gözlerimi yerinden söküp sana bunu bir de kendi gözlerimden görebilme imkanını sağlayabilseydim."

Söylediği şeye gülmeden edemedim. Atlas ve ona özel bu tabirleri de olmasa hayatım gerçekten katlanılması imkansız olurdu. Özellikle de son olanlardan sonra...

"Gözlerin yerinde güzel Atlas Serez," dedim ve onun kaslı koluna giriverdim. Birlikte arabaya geçtik. Nişanın başlamasına az bir zaman kalmıştı ve umarım Özge beni yarı yolda bırakmayıp planımızı uygulamaya başlamıştır. Yoksa onu o lüks evinin havuzuna atıp babasıyla beraber boğmam kaçınılmaz olur!

Bedrettin Bey'in evinin önüne gelene kadar Atlas'a çaktırmadan Özge ile mesajlaşmıştım ve iyi haber şu ki planımız uygulanmaya hazırdı. Özge her şeyi ayarladığını ve nişan anına kadar dikkat çekmememiz gerektiğini yazmıştı. Telefonumu kapatıp çantama tıkıştırdım.

Atlas her şeyden habersiz park yeri arıyordu. Evin önünde o kadar çok araba vardı ki park yeri bulmamız bir hayli uzun sürdü. Ama sonuç olarak bir yer bulmayı başarmıştık. Arabadan indiğimde az daha topuklularım yüzünden yere kapaklanıyordum ki arabanın yan aynasına tutunarak son anda düşmekten kendimi kurtarmıştım. Lanet olasıca topukluları neden giydiysem! Senin ne haddine acaba topuklu giymek? Sen daha düz yolda düz tabanlı ayakkabıyla yürüyemiyorsun Ada! Salak Ada!

"İyi misin bebeğim?"

Yeni bir kaza çıkmaması adına Atlas'ın koluna yapıştım. Adam beni ahtapot olarak görmese iyidir. Resmen vantuzlarımı yapıştırdım adama! Hoş adam diye bahsettiğim kişi nikahlı kocamdı. Ama şöyle bir şey var ki o da kocam olması ona yapışmamı haklı çıkarmıyor. Eğer şu lanet ayakkabıları giymemiş olsaydım her şey daha kolay olabilirdi! İşin komik yanı bu ayakkabıların dolabımda ne işi olduğunu bile bilmiyordum.

Atlas ile nişanın yapılacağı bahçeye girmeden önce olduğum yerde durdum ve ayakkabılarımı çıkardım. Atlas yaptığım şeyle gülmeye başladı. Ona ters bir bakış atarken, "Sakın gülme Atlas Serez," dedim. Ama benim inadıma bu sefer de kahkaha atmaya başladı. Etrafta o kadar çok ses vardı ki onun kahkahasını duyan tek kişi bendim.

Ayakkabıları umursamadan geçerken bahçenin bir köşesine fırlatıverdim. Yaşasın özgürlük! Ayaklarım çimenlere basmaktan o kadar memnun ki utanmasalar dile gelip bana teşekkür edecekler. Allah'ın vermediği boyu böyle bir şeyden beklememiz zaten başlı başına bir hata iken şimdi onlardan kurtulmuş olmak kendimi daha iyi hissetmeme yetmişti.

Atlas kulağıma doğru eğilmiş, "İşte şimdi gerçek bir Cinderella oldun bebeğim," diye fısıldadı. Ona şöyle bir baktım da kesinlikle aptal Cinderella'nın balodan kaçarken prensi de beraberinde götürmesi gerektiği kanısına vardım.

"Prens de sen oluyorsun sanırım."

"Prens benim bebeğim ve masalın sonunu çok iyi bildiğimden saat gece yarısını vurduğunda peşine düşeceğim."

"Buna gerek kalmayabilir Atlas Serez."

"Nedenmiş o? Yoksa beni ekmeyi mi planlıyorsun Cinderella?"

"Hayır. Balodan kaçarken seni de yanıma almayı düşünüyorum. Sonuçta senle ben artık suç ortaklarıyız Atlas Serez."

Bana baktı. Işıldayan gülüşüne bakılırsa ikimizin de aklına aynı anı gelmişti. Balodan ilk kaçış anım. Balodan kaçan bebek başlıklı kızın uzay mekiği olan yakışıklı prens tarafından gafil avlandığı o anda prens ona tam olarak böyle söylemişti. Senle ben...

"Senle ben artık suç ortaklarından fazlasıyız bebeğim. Senle ben biz olduk. Biz..."

"Biz."

"Ayrıca ben o masaldaki prensten kat be kat daha akıllıyım. Seni bulmak için cam ayakkabının tekine ihtiyacım yok. Ben o aptal prens gibi kapı kapı gezip bir ayakkabıdan medet ummam. Ben kalbimin sesini dinlerim. O beni sana götürür bebeğim."

Kimsenin bizi görmemesini fırsat bilerek beni öptü. Sonrasında dudaklarında beliren memnuniyet dolu gülümsemesiyle, "Nişana dönsek iyi olur," diye mırıldandı. Onun koluna sarılmış halde bahçedeki kalabalığın arasına karıştım. Kokteyl masalarının etrafı insanlarla doluydu. Etrafa biraz daha dikkatli baktığımda bizimkilerin de burada olduğunu fark ettim.

Aslı, Nil, Metehan ve Feyza bir tane kokteyl masasının önünde durmuş sohbet ediyorlardı. Onları görünce aklıma gelen ilk şey planlarımın bozulma ihtimaliydi ki her ne olursa olsun buna izin veremezdim. Atlas'a, "Lavaboya gitmem gerek. Birazdan gelirim," diyip yanından ayrıldım. Kalabalığın arasından sıyrılarak eve geçtim. Dışarıya servis yapmaya hazırlanan kızlardan birine lavabonun yerini sordum ve hemen ardından kendimi üst kattaki lavaboya kilitledim.

Çantamdan telefonumu çıkarıp Özge'yi aradım. "Neredesin?" diye sordum neredeyse fısıltıyla. Sanki biri beni burada duyabilecekmiş gibi fısıldamam da ayrı bir konuydu. Odaları dinleyen olsa bile kimse lavaboyu kulağını kapıya dayayıp dinlemezdi! Özge, "Sahnenin oradayım. Bilgisayarı ayarladım. Her şey tam da istediğimiz gibi olacak," dedi.

"Emin misin? Bir aksilik çıkmaz değil mi?"

"Merak etme. Projeksiyona istediğimizi yansıtınca bu nişan başladığı gibi bitecek."

"Süper. Bende kimseye görünmesem iyi olacak," dedim ve Özge'nin beni havuz başında bekleyeceğini söylemesinin ardından telefonu kapattım. Artık insanların arasına karışmamın vakti gelmişti. Daha fazla dikkat çekmemem gerekiyordu ki içimden bir ses bizimkilerin burada bulunuş amacının planlarımı alt üst etmek olduğunu söylüyordu. Bu riske giremezdim.

Lavabodan çıktım. Kimseye görünmeden aşağı kata inmeye niyetliydim ki merdivenlerin ortasında Aslı ve Nil ile göz göze gelmiştim. Kahretsin! Kesin nişandan önce annemi tebrik etmeye yanına çıkıyorlardı ve muhtemelen benimde onlarla beraber gelmemi isteyeceklerdi.

"Ada," dedi Nil yarı şaşkın yarı da mutlu bir ifadeyle. Onlara annemi görmek istemediğimi söyleyemezdim. Hem demezler mi adama madem görmek istemiyorsun neden geldin o zaman diye. Derler!

"Biz de Nebahat teyzeyi tebrik etmeye yanına çıkıyorduk," dedi Aslı manidar bir bakışla. Gözlerim ikisinin arasında gidip gelirken, "Bende az önce odasına girdim. Siz de gidip görün. Benim Atlas'a bakmam lazım," diyerek ortaya attım bir yalan. Umarım bu yalan havai fişek etkisiyle bi tarafımda patlamaz. Yoksa yandığımın resmidir!

Nil, "Tamam kuzu," dedi ve Aslı ile birlikte yukarı kata çıktı. Onları atlattığıma göre bir an önce bahçeye çıksam iyi olacak. Özge de beni havuzun orada bekliyordu. Umarım beni ekmez! Bir de onunla uğraşamazdım!

Yalın ayak kimseye çaktırmadan kendimi bahçeye attım. Bahçe o kadar kalabalıktı ki Atlas, Feyza ve Metehan üçlüsüne görünmemek için içimden hatim indirdim resmen. Milletin arasından sıyrılarak kendimi havuzun orada bulmam çok da uzun sürmedi. Peki nerede bizim mavi kelebek?

Etrafa baktım ve en sonunda onu gördüm. Şükürler olsun! Minik adımlarla ona doğru yaklaştım. Beni görünce dudaklarında beliren sinsi gülüş açıkçası biraz ürkütücü! "Projeksiyon için hangi fotoğrafı kullandın?" diye sordum neredeyse fısıltıyla.

Özge Hanım umursamaz bir tavırla omuz silkti ve "Babanın fotoğrafını koydum," dedi. Ona inanamayarak baktım. Anlaşmamıza göre hem onun annesinin görüntülerini hem de benim babamın görüntülerini yayınlayacaktık.

"Ama böyle anlaşmamıştık. Senin annenin görüntüleri de bize lazım."

"Annemin görüntülerini koyarsam babam şüphelenir. Bu riski göze alamazdım."

"Yani burada yanan ben olacağım öyle mi? Böyle anlaşmamıştık mavi kelebek! Şimdi sırf nişan bozulsun diye arada yanan ben olamam!"

"Annenle babamın evlenmelerini istemiyorsan buna mecbursun Ada! Eğer annen babamı terk ederse her şey daha kolay olur. Annen evlenmekten vazgeçerse babamın elinden hiçbir şey gelmez."

"Bundan emin misin?"

"Eminim. Ayrıca bu işe kalkışırken başına gelecekleri biliyordun."

"Sana inanamıyorum Özge! Sana güvenmiştim! Ama sen bana ihanet ettin!"

"Yapmak zorundaydım!"

"Hayır değildin! Bana söyleseydin başka bir yol bulurdum! Şimdi kabak benim başıma patlayacak ve annem ömür boyu benden nefret edecek!"

"Bunu sen istedin Ada sakın beni suçlama," dedi Özge sanki çok normal bir şeyden bahsediyormuş gibi. Açıkçası bu nişanın iptal edilmesini o kadar çok istiyordum ki sanırım annemin bir süre benden nefret etmesi sıkıntı olmazdı. Sonuçta ben onun öz be öz kızıydım ve bir gün beni illa ki affedecekti. Fakat o adamla evlenirse onu ömür boyu affetmezdim orası da apayrı bir konu.

"Bu meseleyi seninle ayrıca konuşacağım. Ama dua et plan işe yarasın ve bu saçmalık son bulsun. Yoksa seni elimden kimse alamaz kelebek."

Sustu. Yüzünde manidar bir gülüşle, "Atlas geliyor," dedi ve yakalanmamak adına kalabalığın arasına karıştı. Atlas'a baktım. Yüzündeki her bir kas sinirden kasılmıştı. Çenesi kasılmaktan çıkacak gibi görünüyordu ve ben bunun sebebini anlayamıyordum. Yoksa...

Atlas, "Özge'den her türlü şeyi beklerim. Ama senden bunu asla beklemezdim Ada," dedi sinirle. Kahretsin! Biliyordu! Planımızdan haberdardı ve hemen onun omzunun üzerinden baktığım kadarıyla Metehan ile Feyza bilgisayarın başına geçmişti. Nişan başlıyordu!

Ekranda babamın değil, annemle o adamın isimlerinin yazılı olduğu bir görüntü beliriverdi. Annem ve o adam herkesin gözleri önünde kesilen kırmızı bir kurdele ile nişanlandı ve ben bu anı gözlerimden akan iki damla yaşla tepkisiz bir şekilde izlemek zorunda kalmıştım. "Bana bunu nasıl yaptınız?" dedim Atlas'a. Sesim çatallaşmıştı ve ben ona baktıkça tek bir şey düşünüyordum. O da beni nasıl hiçe saydığını!

"Kendine gel artık Ada! Sırf sen istemiyorsun diye annenin mutluluğunu elinden almana izin veremem! Ayrıca o fotoğrafı görünce annenin ne hale gelebileceğini hiç düşünmedin mi?"

Ona inanamayarak baktım. Atlas annemle o adamın evlenmesini onayladığını benim bu konuda ne kadar hassas olduğumu bile bile yüzüme karşı söylemişti. O kadar sinirliydim ki etrafımızda kopan alkışların birer tokat olup yüzüme çakıldığını hissediyordum.

"Bana bunu yapmayacaktın Atlas! Ben sana güvenmiştim! Sana en derin yaramı gösterdiğimde bana yanımda olduğunu söyledikten sonra beni sırtımdan vuramazsın!"

"Ben seni sırtından vurmadım Ada. Ben sadece sana sırf bu evliliğe mani olmak için anneni ne hale getireceğini göstermeye çalışıyorum."

"Hayır! Sen bunu yapmadın! Sen beni hiçe saydın Atlas! Meğer bana verdiğin değer buraya kadarmış."

Donup kaldı. Benden bu sözleri duymayı beklemiyordu. "Ne demek istiyorsun?" diye sordu bu sözleri söylemediğimi umarak. Ona doğru yaklaştım. Yakıcı birer ateşe dönen gözlerimi ilk kez bakmaya kıyamadığım gözlere diktim ve "Sen bana değer vermiyorsun Atlas. Senin verdiğin değer içi boş sözlerden ibaretmiş. Bunu da bu gece kendi gözlerimle görmüş oldum," dedim.

Atlas'ın dudaklarının titreyişini izledim. Sol yanağından bir damla yaş süzülerek dudağına damladı. Gözlerindeki hayal kırıklığını görebiliyordum. Onu bitirmiştim. Onu kaybediyordum ve bu sözlerimi geri almak için çok kaldım. Atlas bana doğru yaklaştı. Aramızdaki mesafeyi sabırsızca kapattı. Elleri kollarımı kavradığında beni kendine çekti. Dudaklarımızın kavuşmasına milim kalmıştı. Gözleri dudaklarımda gezinirken yutkundu ve bana son sözlerini söyledi.

"Eğer sana değer vermemiş olsaydım şu lanet şirketi kurtarmak için bu kadar çabalamazdım. İki ay boyunca her şeyi bir kenara bırakıp seni izlemezdim. Bir gün sana öğretebileyim diye bisiklet sürmeyi öğrenmezdim. Olurda bir su birikintisine düşüp boğulursun diye korkumdan yüzme öğrenmezdim. Her gün senin peşinden gitmez; o portakal bahçesini sırf seni görebilmek umuduyla arşınlamazdım. Sırf sen seviyorsun diye sevmediğim halde senin yediğin yemekleri yemezdim. Senin gözlerin değdi diye sıradan bir yere bu kadar anlam yüklemezdim. En önemlisi de ne biliyor musun? Bana hayat veren bu kalbe senin adını vermezdim Ada."

Beni bıraktı. Gözyaşlarını saklayarak arkasını döndüğü gibi yanımdan hızla uzaklaşmaya başladı. Sözleriyle çarpılmış gibi kalakaldım. O en başından beri benim yanımdaydı. Onsuz geçen iki ayımda da aslında her zaman yanı başımdaydı. Bir köşeden sessizce beni izliyordu ve ben söylediğim sözlerin aslında ne kadar ağır olduğunun daha yeni farkına varıyordum.

"Atlas," dedim çaresizce. Ama beni duymadı. Duyamazdı da. Çünkü Atlas çoktan çekip gitmişti ve ben onu darmadağın etmiştim. Gözümü bürüyen hırsa ve öfkeye yenik düşmenin bedeli olarak bu hayatta kaybetmekten ölümüne korktuğum kişiyi de kaybetmiştim. Son pişmanlık fayda etmez derlerdi de inanmazdım. Son pişmanlık fayda vermediği gibi sadece dayanılması imkansız bir acı veriyordu. Dayanılması imkansız bir acı...

Loading...
0%