Yeni Üyelik
18.
Bölüm

18.Bölüm: Gördüklerin…

@sevvnuraydn

"Sana çok güzel bir sürprizim var bebeğim," dedi Atlas neşeyle kıkırdarken. Elimden tutmuş beni bahçenin diğer tarafına çekiştirirken ayaklarımın çimene basıyor oluşuyla topuklularımın uçmasına içten içe sevinir olmuştum. Beni çekiştirirken yoldan topuklularımı da almıştı. Anlayacağınız sevincim kursağımda kaldı.

Atlas bir elinde topuklularımla beni çekiştirerek özenle hazırlanmış yemek masasının önüne kadar getirdi. Masayı görünce gülmeden edemedim. Kırmızı gül yaprakları serpiştirilmiş masaya bakarken, "Bunları sen mi hazırladın?" diye sormadan edemedim. Atlas sırıtarak ensesini kaşıdı.

"Hayır ama bundan sonra gideceğimiz yeri ben hazırladım bebeğim," dedi çapkın gülüşüyle. Kıkırdadım. Sandalyeye oturduğumda centilmenliğini göstermek için sandalyemi masaya yaklaştırdı ve bana baktı. Tek kaşı şüpheyle havaya kalktığında, "Gözlüklerin nerede bebeğim?" diye sordu. Soruyu sorarken ki ses tonuna karşılık kendimi tutamayıp kahkaha attım. Sanki gözlüklerimi çıkarmamışım da ona ihanet etmişim gibi konuşmuştu.

"Çantamda," dedim kıkırdayarak. Tabii çantamın yaşanan arbedede topuklularımla aynı kaderi paylaştığını anladığında Atlas'ın yüzündeki ifadeyi görmenizi çok isterdim. Dehşete kapılmıştı. Onunla beraber aldığımız gözlüklere bir şey olmamasını umarak topuklularımı bir kenara koyup bahçede çantamı aramaya başladı. Uzağı gözlüklerim olmadan net göremediğimden onu masada beklemeye başladım. Bir süre sonra Atlas elinde çantamla yanıma geri geldi.

"Bir daha gözlüklerimizi çıkarmak yok bebeğim. Hem ben seni böyle daha çok beğeniyorum."

Çantamdan gözlüklerimi çıkarıp tıpkı gözlükçüde de yaptığı burnumun ucuna iliştirdi. Yüzündeki gülümseme beni gözlüklü görmenin mutluluğuyla genişlemişti. "Büyüleyici görünüyorsun bebeğim," dedi Atlas karşımdaki sandalyeye yerleşirken. Beni büyüleyici buluyordu. Acaba kendisinin ne kadar yakışıklı olduğunun farkında mıydı?

Atlas ile birlikte romantik bir akşam yemeği yedik. Sonrasında sabırsız playboy yanıma gelip ayakkabılarımı giydirdi. Elimden tutup beni otelin içine doğru koştururken kendileri deli gibi kahkaha atmakla meşguldü. Bazen bu koca adamın içinde bir kaçık yaşadığını düşünmüyor değilim. Atlas ile birlikte otel çalışanlarına ve onlarca insana aldırmadan asansöre doğru koşmaya başladık.

Asansöre bindiğimizde Atlas içeriye kimsenin girmemesi için kapıyı kapatmış ve çatı katını gösteren tuşa basmıştı. "Bazen ruh sağlığından ciddi manada endişe ediyorum Atlas Serez," dedim dayanamayıp gözlerimi devirirken. Kendileri sözlerimi umursamamış aksine sırıtarak çapkınlığını konuşturmayı tercih etmişti. Bu sırıtışın anlamını biliyordum. Beni köşeye sıkıştırmak istiyor!

Atlas sırıtarak üzerime gelirken yutkunmuştum. Olağanüstü yakışıklılığı yetmezmiş gibi bir de belimden tutup beni kendine çekmişti. Ellerimi kollarına yerleştirip ona baktığımda, "Nefesimi kesiyorsun bebeğim," demişti. İşte şimdi nefes nasıl kesiliyormuş ben sana gösteririm Atlas Serez. İşveli bir gülümsemeyle ayakkabısına sertçe basıp açılan asansörün kapısıyla kendimi asansörün dışına attım.

"Çok zalimsin bebeğim!"

Kıkırdadım. Çatıya çıktığımızda yeniden yanımda belirmişti. Atlas'ın en çok da bu huyunu seviyordum. Yaptığım hiçbir şeye karşı kin tutmayışını...

"Neden çatıya çıktık?" diye sordum gülerek. Sanki az önce onun ayağını pestil gibi ezen ben değilmişim gibi bir de gülmem yok mu? Atlas elimi tutup beni çatının kenarındaki camla kaplı balkon parmaklıklarının olduğu tarafa doğru götürdü. Neyle karşılaşacağımdan habersiz onunla yürürken karşıma çıkan şeyle ne diyeceğimi bilememiştim.

"Bu," dediğimde gerisini getirememiştim. Atlas ise kıkırdayarak beni bordo renkli uzun koltuğa götürüp yanına oturttu. Tam önümde bir teleskop vardı ve hemen yanında da küçük bir masanın üzerinde benim defterim duruyordu. İçine babam için bir şeyler yazdığım defterim...

"Bunun burada ne işi var?" diye sorduğumda Atlas'a baktım. O an buraya neden geldiğimizi az çok anlamıştım. Defteri alıp benim kucağıma bıraktı. Güzel gözleri gözlerimde gezinirken konuşmasına nasıl başlaması gerektiğine bir türlü karar veremiyormuş gibi bir hali vardı.

"Bu deftere babana söylemek isteyip de söyleyemediklerini yazdığını biliyorum Ada. Onunla yaşadığın anıları yazdığını ama sayfaların birçoğunun boş kaldığını da biliyorum. Gökyüzüne her baktığında onu hayal ettiğini de biliyorum ve şimdi ona söylemek istediğin her şeyi söyleyebilirsin."

Atlas bir kutu uzattı bu seferde. Bu kutunun içinde ne olduğunu biliyordum. Gözlerim dolmuş kutunun içindeki zarflara bakmıştım. Bunları çocukken babam için yazmıştım. Belki bir şekilde cevap alırım diye...

"Ona mektuplarını okumak ister misin Ada?"

Atlas bana bu dünyada verebileceği en güzel hediyeyi vermişti. Bana, sevdiğim şeylere ve en önemlisi hislerime değer vermişti. Babama olan özlemimi kendi özlemiymişçesine benimsemişti. Bir insan yaşamadığı halde bir başkasının acılarını hissedebilir miydi?

Dolu gözlerle elimdeki defteri ve kutuyu bir kenara bıraktım. Kuruyan dudaklarımı ıslattım ve "Küçükken diğer çocuklara çok özenirdim. Karne günü ailelerinin aldıkları bisikletlere imrenerek bakardım. Çünkü benim hiçbir zaman bisikletim olmamıştı," diye başladım sözlerime. Gökyüzüne baktım. Tıpkı Atlas'ın da söylediği gibi gökyüzüne her baktığımda hissettiğim gibi o anda da babama baktığımı hissettim.

"Büyüdüğümde de bu durum hiç değişmedi. Lisede kızlar erkek arkadaşlarını babalarının öğrenmesinden ölümüne korkardı. Kimisi ise babasının verdiği desteği anlatırdı. O zaman içimdeki eksikliği daha derinde hissederdim. Keşke derdim içimden. Keşke hayatımda biri olsa ve babam hayatta olup buna kızsaydı. Bisiklet binmekten korktuğum için bana gülse ve bisikletimin arkasından ittirebilseydi. O zaman pedala basmaktan dengemi kaybedip korkmazdım. Çünkü düştüğümde babam beni tutardı. Ama şimdi düşmekten çok korkuyorum Atlas."

"Babanı hiçbir zaman geri getiremem. Onun boşluğunu dolduramam. Ama şunu bil ki artık korkmana gerek yok. Çünkü yanında ben varım. Düşmene asla izin vermeyeceğim Ada. Eğer olurda düşersen seni kaldırmak için her zaman yanı başında olacağım. Bunun için sana söz veriyorum."

Atlas bana bir söz vermişti. Yanımda olacağına dair bir söz ve bu öylesine söylenmiş bir söz değildi. Gözlerimden akan bir damla yaşı dudaklarıma ulaşmadan parmağıyla yakaladığında ona baktım. Şefkat dolu bakışlarına baktım ve onu ne kadar çok sevdiğimi anladım. Hatta sevmekten de öte ben ona yeniden aşık oldum.

Atlas beni ürkütmemeye çalışarak şefkatle yüzümü avuçlarının arasına aldığında alnıma küçük bir buse bıraktı. Gözlerime baktığında buruk bir tebessüm belirdi dudaklarında. O an tüm korkularımı geride bıraktığımı hissettim. Artık korkmuyorum. Çünkü ona sahibim. Atlas'a...

Yüzümü kırılgan bir objeyi tutarmış gibi tutuyordu. Bana karşı o kadar şefkatliydi ki...

Gözlerimin içine baktığı sırada gülümseyerek, "Sana çok aşık oldum Atlas Serez," diyerek insanlık için küçük ama kendim için büyük bir itirafta bulundum. Tabii bu sadece benim için değil Atlas içinde büyük bir şeydi. Bu anın bir hayalden ibaret olup olmadığını sorguluyordu. İkimizde bir süre birbirimize boş boş baktıktan sonra deli gibi kahkaha atmaya başladık.

"Ben," dedi Atlas kahkahaların arasından. Onu düzeltmek için, "Artık sadece ben değil senle ben," dedim. Söylediklerim onu mutlu etmişti.

"Şimdi biz sevgiliyiz değil mi?" diye sordu Atlas. Sanki hayır desem dünyanın sonu gelecek ve gökteki yıldızlar birden tepemize yağacakmış gibi bakıyordu. Onun bu haline gülmeden edemedim.

"Tabii ki de artık sevgiliyiz Atlas Serez. Ama sen dersen ki ben istemiyorum. O zaman işler değişir."

"Tabii ki de istiyorum!"

Atlas ile yeni başlangıçlara yelken açtığım için çok mutluydum ama beyefendinin bu başlangıçtan birtakım beklentileri vardı. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarını büzdü. Aklı fikri nerede? Gözlerimi devirip parmak uçlarımla dudaklarına hafifçe vurdum. Bu yaptığımla afallamış sonrasında küçük bir çocuk gibi dudak bükmüştü.

"İlk öpücüğümü almak için daha çok çabalaman gerekecek."

Sırıttı. Haylaz gülüşüyle uzanıp yanağımı öptü ve "Öyle olsun bebeğim," dedi. Birlikte teleskoptan yıldızları seyrettik. Takım yıldızlarını, gezegenleri ve galaksinin görünmeyen yerlerine baktık. Sonra telefonumuzdan açtığımız rastgele müzikle çılgınlar gibi dans ettik. Üzerimizdeki balo konsepti kıyafetlerle tezatlık yaratacak dansımızın müziğini kahkahalarımız bastırıyordu.

O gecenin sonunda Atlas beni uzay mekiğiyle evime bıraktı. Arabadan inerken uzanıp yanağıma küçük bir öpücük kondurmuştu. "İyi geceler bebeğim," dedi gülerek. Ona bu gece için teşekkür ettim ve kucağımda mektuplarla dolu kutum ve bir de defterimle birlikte arabadan indim. Atlas'ın gidişiyle beni evde bekleyen dört adet dedikodu yamyamı olduğu aklıma geldi. Muhtemelen beni içeri aldıkları gibi kafamı götüreceklerdi. Sıkıntılı bir nefes verdim. Tam o sırada sokak lambasının altından bana bakan kişiyle göz göze geldim.

"Metehan," dedim şaşkınlıkla. Onun bu saatte benim kapımda ne işi vardı ki? Şaşkın bakışlarımın onu fark ettiğini anlayınca bana doğru yaklaşmaya başladı. Ama onda bir tuhaflık vardı. Yalpalayarak yürüyordu. Of! Sarhoş bu!

Elimdeki kutuyu apartmanın önünde bir yere bırakıp ona baktım. Kayık bakışları ve dudaklarında beliren çarpık gülüşe bakılırsa haddinden fazla içtiği aşikardı. "Metehan," dedim onu kendine getirmek için. Bu yaptığımın onu kendine getirmeye yeteceğini düşündüğüm için ne kadar aptal olduğumu bir kez daha anladım.

Yalpalarken az daha yere yapışan Metehan'ın beline sarılıp onu dikkatlice kaldırıma oturttum. Kendinde değildi ve beni de en çok bu korkutuyordu. Eğer ailesi onu bu halde görürse büyük sıkıntı çıkardı. "Metehan," dedim bir kez daha. Bana baktığında yeniden gülmeye başladı. Bir süre sonra bu gülmenin yerini sicim gibi boşalan gözyaşlarına bırakınca ne yapmam gerektiğini bilemez bir halde ona bakıyordum.

"Neden bu kadar çok içtin ki!" diye bağırdım sinir bozukluğuyla. Mavi gözlerinin üzerimdeki elbisede gezindiğini çok sonradan fark etmiştim.

"Bu elbiseyle nereye gittin?" diye sordu iğneleyici bir tonda. İçimden onun yakasına yapışıp kendine getirene kadar bağırmak gelsede sıkıntılı bir nefes verip onun sarhoş olduğunu kendime hatırlatmıştım. Onun belinden tutup eve doğru çekiştirmeye çalıştım. Onu eve götürebilirsem annemle onu ayıltıp evine postalayabilirdim.

"Eve gidiyoruz Metehan!" dedim onu belinden tuttuğum sırada. Tabii bodyguard olarak beni kolumdan tuttuğu gibi geri oturtmayı başardı. Onunla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum. Koca adamı nasıl eve gitmeye ikna edebilirdim ki? Üstelik sarhoş bir adamı! Bu mümkün değil!

"Hiçbir yere gitmiyorum ben!" diye bağırdı Metehan. Sonra sanki az önce gözyaşı döken kendisi değilmiş gibi gülmeye başladı. Hali hiç iyi değildi ve bu durum artık beni çok korkutuyor. Ona baktığımda kızarmış mavi gözlerini gözlerime dikti. Artık gülmüyor veya ağlamıyordu. Öylece gözlerime bakıyordu. Küçük bir çocuk gibi...

"Bana bunu neden yaptın Ada?" diye sordu birden. Sesinde sitem vardı. Bir parça da öfke...

"Ben sana ne yaptım Metehan?"

"Sen beni ne hale getirdiğinin hala farkında değilsin! Şu halime bir bak Ada! Senin yüzünden düştüğüm şu duruma bir bak!"

Anlamıyordum. Anlamayacaktım da. Bu hale gelmesine sebep olacak ne yapmış olabilirim bir türlü anlamıyorum. Yüzündeki ifadede gezindi gözlerim. Bir umut bana olanları anlatır diye bekledim ama o bunun yerine bana hesap sormaya başladı. "Onun yanına gittin değil mi?" diye sorduğunda sesi tüm mahalleyi inlettiğinden susturmak için ağzını kapatmak zorunda kalmıştım. Fakat kendileri hesap sormakta bir hayli ısrarcı davrandı.

Elimi ittirdi ve acı bir tebessümle, "Tahmin etmiştim," dedi. İki kelimeyi nasıl bu kadar zorlanarak söyleyebildiğine inanamamıştım. Metehan'ı çocukluğumdan beri tanırdım ve ben onu daha önce hiç böyle görmemiştim. Yıkılmıştı. Acı çekiyordu ve bunun sebebini anladığımda iş işten geçmişti.

Kendimi tutamayıp, "Atlas'ın yanında olmam seni neden ilgilendiriyor?" diye sorduğumda tek amacım düşüncelerimde haklı olup olmadığımı anlamaktı. Metehan histerik bir kahkaha attı. "İnkar etmediğine göre tahminimde haklıydım," dedi buz gibi bir tavırla. Ona inanamayarak baktım. Sonra da bu kadar kör olduğum için kendime kızdım. Kızların söylediklerinde haklı olduğunu anlamak içime oturdu.

Metehan'a baktım. Bunca yıllık dostumun bana karşı hisler beslediğinden işte tam da o an emin oldum. Metehan, "Onu gerçekten seviyor musun?" diye sordu birden. Sitemkardı. İçinde bulunduğumuz duruma kendi içinde isyan ediyordu. Onu ima ederken bile midesi bulanmıştı. Mavi gözleri yüzümde gezinirken tek kelime edemedim. Ona gerçeği söylemeye cesaretim yoktu. En yakın dostumu kendi ellerimle kaybetmek istemedim. Ama o içinde biriktirdiklerini boşaltmakta kararlıydı.

"Biliyor musun?" dedi acıyla.

"Ben seni sana sevdiğimi söyleyemeyecek kadar çok seviyorum Ada. Bunun ne demek olduğunu, bunun nasıl acı verici olduğunu ve birini kaybetmekten ölümüne korkmanın ne demek olduğunu bilemezsin."

Gözlerim onun karanlıkta lacivert bir tona bürünen gözlerine baktıkça yaşlarla dolmaya başlamıştı. Ona karşı kendimi suçlu hissediyordum. Metehan kuruyan dudaklarını ıslatıp sözlerine devam etti. "Seninle tanıştığımız zamanı hatırlıyorum. O zaman mahalledeki çocukları dövmüştün. Namın bizim sokağa kadar gelmişti. Sana şamarcı Ada diyorlardı. Söylenenlere göre attığın tokadın izi bir hafta geçmiyormuş," dedi kıkırdarken.

"Bende merak ettim. Kim bu şamarcı Ada dedim kendi kendime. Sonra sizin sokağınıza geldim. Kime sorsam kaldırımın üzerine oturmuş ufak tefek gözlüklü bir kızı işaret etmişti. Onlara inanmadım. Bu kadar küçük bir şeyin tüm bunları yapmış olabileceğine inanmadım. Yanına geldiğimde bana gözlüklerinin arından o sorgulayıcı bakışlarla baktığında inandım. Ama onları ufacık boyunla dövdüğüne değil; küçücük bedeninle kalbime sığmana inandım."

Metehan'ın sözleri gülle misali içime oturdu. Beni çocukluğumuzdan beri seviyordu ve ben bunu bunca zaman sonra daha yeni anlamıştım. Kafamı dağa taşa vurasım geliyordu. Ama iş işten artık geçti. Gözümden akan bir damla yaşla Metehan bana baktı. Acılı tebessümünün ağırlığıyla ezildiğimi hissettim.

"Sana mutluluklar dilerim Ada," dedi Metehan tek düze bir sesle ve ardına bile bakmadan yanımdan uzaklaştı. O kaldırımda öylece kalakaldım. Bir süre boşluğa baktım. Sonra güç bela kalkıp kapının önündeki kutumu aldığım gibi apartmandan içeriye girdim. Bacaklarım tutmuyordu. Yukarı nasıl çıktığımı bile hatırlamıyordum. Kapının önüne geldiğimde zile bastım ve ayakkabılarımı çıkardım. Annemin kapıyı neşeyle açışına karşılık kucağımdaki kutuyu onun ellerine tutuşturup odama koştum.

İçimden bağıra çağıra ağlamak geliyordu ki bu emellerimi odamın kapısını sertçe kapattığımda icraata geçirmiştim. Kimse girmesin diye odamın kapısını kilitlediğimde bütün bir gece benim eve dönmemi bekleyen Talya, Aslı ve Nil kapımda bitmişti. Annem ise kızların yanında bu duruma anlam veremediğini belli edercesine söylenmeye başlamıştı.

Yatağa oturup gözyaşlarımın akın akın mekanı terk etmesine izin verdim. Ağladıkça gözlerim kör olma aşamasına geçecekmişçesine acıyordu. Talya kapının önünden, "Öküz kardeşim bir şey mi yaptı?" diye sormuştu. Konunun Atlas ile uzaktan yakından bir ilgisinin olmadığını söylemek ve gece gece bir de onunla uğraşmak istemediğimden kapıyı açtım.

Dışarıdan bakılınca nasıl görünüyorum bilmiyorum ama karşımdaki dört çift gözün yüzünde beliren ifadeye bakılırsa durumum içler acısıydı. "Ada," dedi Aslı öne çıkıp bana sarılırken. Ona sarılınca yeniden ağlamaya başlamıştım. Aptallığım yüzünden kendimden nefret ediyordum. Beni yatağa oturtup karşıma geçtikleri an bile ağlama krizlerim yüzünden hayal gibi gelmişti.

Talya, "Ne oldu kuzum? Atlas mı bir şey dedi? Eğer öyleyse ben onu gebertirim sen hiç üzülme," dedi yanıma oturup elindeki peçeteyle yanaklarımdaki ıslaklığı silerken. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Atlas ile her şey çok güzeldi. Ben Metehan için üzülüyorum," dedim hıçkırıklarımın arasından. Odadaki herkes birbirine baktı. Kimse Metehan faktörünün ortaya çıkabileceğini düşünmemişti. Tabii bende öyle...

"Metehan ne alaka?" diye sordu Nil hayretle.

"Şu aşağıda keçi gibi bağıran bizim Metehan'dı demek ki," dedi annem.

"Hay ben böyle işi," dedi Aslı ve onlar daha ilk şoku atlatmadan sıcağı sıcağına olanları anlatmaya başladım. Kızlar arada bir bana mendil takviyesi yaparken annem bir köşede dövünmekle meşguldü.

"Ağlama kuzum artık. Bu olanlar senin suçun değil," dedi Talya kutudan bir mendil daha çıkarıp bana uzatırken. Kızlarla sohbetimizin geri kalanında annem beni teselli edip bizi baş başa bırakmayı tercih etti. Üzerimdeki elbiseyi değiştirdim. Ağlamaktan pandaya döndüğüm makyajın kalanını yıkadım ve saat epey geç olduğundan kızları evlerine göndermek istemedim. Onlara yatak açtım.

Talya benim yatağımda Aslı ile Nil ise salondaki koltuklarda uyurken bende odama serdiğim yer yatağına kıvrılmıştım. Düşünmekten azap gibi geçen bir gecenin ardından gözlerimi ısararla çalan telefon sesiyle açtım. Talya eğer şu lanet telefon biraz daha çalmaya devam ederse muhtemelen kaç para olduğunu sorgulamadan telefonumu tuttuğu gibi camdan atacağından uyanmak mecburiyetinde kalmıştım. Tabii çalan telefonun benimki değil de aslında Talya'nın telefonu olduğunu gördüğümde ise şansıma içimden okkalı bir küfür savurmuştum.

Talya söylenerek aramayı cevaplandırdığında, "Ne var Okan!" diye cırlamıştı. Dün gece olanları konuşmaktan çok geç yatmış dolayısıyla hepimiz uykusuzluktan ölüyorduk. Tabii bu sinirli hallerimizin ilk kurbanı Okan olmuştu. Bakalım sırada kim var?

"Ne dedin sen?" diye bir çığlık kopardı Talya. Korkudan yerimden sıçramam yetmezmiş gibi sesi duyan diğer herkes odaya dalmıştı. Annem iyi olduğumuzu görünce rahat bir nefes verdi. Aslı ile Nil ise keskin bakışlarla Talya'ya bakıyordu ki Talya bir anda telefonu kapatıp, "Çabuk magazin kanalı açın!" dedi panikle.

Sabah sabah magazin bülteni çekecek halde değildim. Özellikle de dün gece olanlardan sonra hiç değildim. Gözlerimi devirip yeniden yastığıma gömülmeye niyet ettiğim sırada Talya'nın, "Şimdi uyumanın sırası değil!" diye bağırması da bir olmuştu. İstemeye istemeye kadın kafilesi ile birlikte salona geçtim. Annem her gün istikrarlı bir şekilde takip ettiği magazin kanalını açmakla uğraşıyordu. Eğer Talya'nın ortalığı velveleye vermesine değecek cinste bir haber görmezsem kıyameti koparırım şimdiden söyleyeyim!

"İşte!" dedi Talya birden. Annemin açtığı magazin kanalıyla birlikte hepimiz gözlerimizi ekrana dikmiş alt yazıyı okuyorduk. Yazan şey de şuydu. Atlas Serez'in sevgilisi onu aldatıyor mu?

Gözlerimi kısmış bu olanlara bir anlam vermeye çalışıyordum ki Metehan'ı eve götürmeye çalışırkenki tuhaf bir resmim ekranda beliriverdi. Şok içinde görüntüye bakarken, "Siktir!" demekten kendimi alamadım. Metehan ile sarmaş dolaş göründüğümüz bu fotoğraf yanlış anlaşılmaya oldukça müsaitti. Özellikle de daha yeni sevgili olduğum Atlas tarafından...

Sunucu kadınlardan kumral olanı, "Atlas Serez dün programımıza konuk olmuştu. Dün yayınımızda çıkma teklifi ettiği kızın şimdi onu aldattığı iddia ediliyor," dedi hayretle. Gördüğüm ve duyduğum bu çirkin ithamlarla aklımdan tek bir şey geçmişti. O da Atlas'ı arayıp bunların hiçbirinin gerçek olmadığını söylemekti.

Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada gözlerim Talya'yı buldu. O da en az benim kadar bu saçmalığın ucunun Atlas'a dokunacak olmasından dolayı rahatsızlık duyuyordu. Sunucu kadınlardan sarışın olanı, "Ekranda verdiğimiz görüntülere bakacak olursak ya Ada Tözün hiç Atlas Serez ile birlikte olmadı ya da gerçekten onu aldattı," diyerek ekrandaki fotoğrafı kendince yorumlamıştı. Kriz geçirmenin eşiğindeydim!

Ekrana baktıkça kafayı yiyecek gibi oluyordum. Ben böyle hissediyorsam Atlas'ı düşünmek dahi istemiyordum. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada kapı çaldı. Çıkan haberlerden sonra ayağa kalkmaya bile mecalim olmadığından kapıya bakmak üzere ayaklanan kişi Nil'di. O kapıyı açmaya giderken bende televizyon ekranındaki tek bir fotoğraf karesine yapılan can yakıcı yorumları dinlemek durumunda kaldım. Ada Tözün daha ilk günden Atlas Serez'i başka bir adamla aldattı! Atlas Serez bu görüntülere sessiz kaldı! Ortada ihanet var!

Yorumlar o kadar canımı sıkmıştı ki bunu Talya da fark etmiş olacak ki televizyonu kapatmıştı. Tam o sırada Nil'in peşinden salona giren kişiyle ayağa kalkmak durumunda hissetmiştim. "Atlas," dedim onun hala burada olduğuna inanmakta zorlanırken. Onun yanında da Okan vardı. İkisi Nil'in peşinden salona girerken Atlas'ın gözleri gözlerimde geziniyordu. Ona gördüklerinin yalan olduğunu söylemem gerekiyordu. Ben onu seviyorum ve ona hiçbir zaman ihanet etmediğimi bilmesi gerekiyordu.

"Atlas," dedim dolu gözlerle. Cümleleri kafamda toplamakta epey zorlandığımı fark ettim. Metehan ile aramda hiçbir şey olmadığını onun çocukluk arkadaşım olduğunu ona söylemek istedikçe iç sesimin dün onun bana aşk itirafı yaptığını hatırlatması işimi epey bir zorlaştırıyordu.

"Gördüklerin gerçek değil," diye başladım sözlerime. Gözlerimin dolması yetmezmiş gibi bir de dudaklarımın titremesi canımı sıktı. Atlas tek kelime etmeden gözlerime bakarken herkes nefesleri tutmuş bizi izliyordu. Annem de dahil kimse tek kelime etmiyordu.

"Metehan benim çocukluk arkadaşım. Onunla aramda hiçbir şey yok. Olamaz da," dedim kelimelerin devasa bir yumru olup boğazıma oturmasına aldırış etmemeye çalışarak. Bana olan bakışları altında git gide küçülüp yok olduğumu hissettim. Şu an sinir bozucu gevşekliğiyle beni kendime getirmesine daha önce hiç olmadığı kadar çok ihtiyacım vardı. Bana bebeğim demesine ihtiyacım vardı!

"Ben seni aldatmadım Atlas. Söylenenlerin hiçbiri doğru değil. Dün gece eve döndüğümde Metehan ile kapının önünde karşılaştım. Sarhoştu. Bende onu eve gitmeye ikna etmeye çalışıyordum. Yemin ederim her şey bundan ibaret. Ben seni seviyorum Atlas. Lütfen söylenenlere değil bana inan."

Söylediklerimin ağırlığı altında ezildiğimi hissettim. Daha önce hiç böylesine çirkin bir iftiraya uğramamıştım ve şimdi karşımdaki adama masum olduğumu anlatmaya çalışıyordum. Bana inanmasını istiyordum. Bana güvenmesini ve tüm bu söylenenlere inanmadığını söylemesini istiyordum. Bana sıkıca sarılmasını, bebeğim diyerek beni yatıştırmasını istiyordum. Tüm bu çirkinliklerin geride kalmasını istiyordum. Ben sadece onu istiyordum.

"Bir şey söyle. Beni bu belirsizlikle bırakma Atlas," dedim titreyen dudaklarımla. Gözlerine bakıyordum. Ondan medet umuyordum. Beni bırakmayacağını söylemesini bekliyordum. Gevşek gevşek gülmesini ve tüm bunların saçma bir kamera şakası olduğunu söylemesini bekliyordum. Ama sessizliği beni korkutmaktan öteye gitmedi.

Atlas Serez bana bebeğim demedi. Bana gülmedi. Bana asılmaya çalışmadı bile. Öylece gözlerime bakmaya devam etti. Ama bana bir kez bile bebeğim demedi. Bana bunu alıştırdıktan sonra bir kez bile bunu söylememesi ağırıma gitmişti. Bana inanmamıştı işte! Yolun sonu göründü Ada Tözün! Her şey bir balkabağına dönüştü bir kere! Masal bitti!


Loading...
0%