@sevvnuraydn
|
"Atlas lütfen bir şey söyle!" Tahammülüm kalmamıştı. Bu sessizlik beni çıldırtmaya başladığı anda Atlas'ın dudakları yavaşça aralandı ve bana o hasret kaldığım tek kelimeyi söyledi. "Bebeğim," dedi sıcacık sesiyle. Sonra orada kimse yokmuşçasına bana sıkıca sarıldı. Onun kollarında derin bir iç çektim. Bana inanmış olmasının bana güvenmiş olmasının mutluluğunu yaşıyordum içten içe. Ta ki annemin delici bakışlarıyla kendini belli etmek için hiç de nazik olmayacak şekilde boğazını temizlediği o ana kadar... "Öhö öhö öhöm!" Annem bizi ayıracağım diye salonun ortasına resmen ciğerlerini de bırakmıştı. Atlas'tan ayrılıp ona baktım. Yüzünde beliren fitne fücur gülüşe bakılırsa amacına ulaşmış keyifle arkasına yaslanmıştı. Pes anne! Gerçekten pes artık ya! Aslı, "Şimdi ne olacak?" diye sordu dayanamayarak. Çok doğru bir noktaya parmak basmıştı. Biz bu işten nasıl sıyrılacağız? İşte şimdi de bu sorunun cevabını düşünmemiz gerekli. Atlas, "Ada ile birlikte basına bir açıklama ve birkaç da fotoğraf verdik mi bu iş tamamdır. Tabii bize inanmaları için ekstra olarak Metehan'ı da bizim yanımızda basına göstermemiz gerek," dedi. Metehan'ın adını çenesini sıkarak söylemesi dikkatimden kaçmamıştı. Acaba dün gece Metehan'ın bana ilanı aşk ettiğini söylesem ne yapardı? Muhtemelen Metehan'ın evini basar onu televizyon ekranıyla bütünleştirirdi. Ama bunu ondan saklamak da istemiyorum. Aramızda gizli saklı bir şeyler olsun istemiyorum. "Atlas," dedim tatlı tatlı. Beni bulan gözleriyle birlikte, "Bu konuyu baş başa seninle konuşmam gerek," dediğimde kolundan tutup onu mutfağa doğru çekiştirmeye başlamıştım. İkimiz mutfağa girip kapıyı kapattığımızda Atlas haliyle bu gizeme bir anlam verememişti. "Anlat bakalım bebeğim." "Sorun şu ki Metehan bizimle gelemez Atlas," dediğimde tek kaşı sinirden bir yay gibi gerinmişti. Ama buna rağmen sözlerime kaldığı yerden devam ettim. Yutkundum ve ellerimi onun kollarına yerleştirdim. "Gelemez çünkü dün bana aşık olduğunu söyledi. Onun dün geceki halinden sonra seninle birlikte olduğumu basına söylemesini isteyemem." Atlas duyduklarını sindirebilmek için gözlerini yummuştu. Bir süre bekledi. Metehan'ı dayak manyağı yapmayı düşlese de benim varlığım daha ağır basmış olacak ki gözlerini tekrar araladığında, "Her ne kadar bu durumdan hiç ama hiç memnun olmasamda Metehan'ın bizimle gelmesi şart. Eğer o bu iddiaları yalanlarsa kimse bir daha senin hakkında konuşamaz Ada," dedi. Bana bebeğim demesini bekledim. Çünkü adımı kullandığında bir şeyler ters gidiyormuş gibi hissediyordum. Ona doğru sokuldum. O her ne kadar aşk itirafı olayından dolayı sinirle yüklü olsa da buna aldırış etmeden kollarımı beline doladım. Başımı göğsüne yasladım ve derin bir iç çektim. Şu an Atlas'ın benim yanımda olmak istememesi şu hayatta başıma gelebilecek en kötü şey olurdu. İftiraları saymıyorum bile... Atlas bu duruma daha fazla dayanamadı. Bana sarıldı ve "Peki Metehan yoksa onları nasıl ikna edeceğiz bebeğim?" diye sordu. Kıkırdadım. Beni zorlamadığı için mutluydum. Hatta uzanıp yanağından öpecek kadar mutluydum. "Metehan'ı ikna etmek için zamana ihtiyacım var Atlas. Onu buna ikna edebilmem için bana biraz zaman tanı." İşte o tiksinme ifadesi yeniden belirdi. Metehan'dan nefret ediyordu. İlk başlarda onun bu nefretinin sebebini anlamıyordum. Ama şimdi tüm taşlar yerine oturmuştu. Onun adını duymaya bile tahammül edememesinin tek sebebi bana olan aşkıydı. Beni paylaşamıyordu ve her ne kadar bunu söylediğime inanamasam da bu hali oldukça hoşuma gidiyor. Kıskanç bir Atlas Serez her zamankinden daha çekici geliyordu gözüme. "O zaman sana üç gün mühlet bebeğim. Pazartesi o magazin programına üçümüz çıkıyoruz ve açıklamamızı yapıyoruz," dedi Atlas yüzünü istemsizce ekşitirken. "Merak etme ben Metehan ile konuşup bu işe onu ikna edeceğim." "Onunla konuşmak zorunda mısın?" dedi Atlas tıslarcasına. Sinirden çenesi kasılmış Metehan ile değil konuşmama aynı havayı solumama bile tahammülü yoktu. "Mecburum. Şimdi de seninle içeridekilere kararımızı açıklamamız gerekecek," dedim sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada. Atlas ile birlikte mutfaktan çıkıp salona geri döndük. Herkes biz bakıyordu. Herkes gergindi ve bizden geçerli bir cevap bekliyorlardı. Atlas ablasına baktı. "Abla pazartesi gününe programa katılacağımız için bizim için bir görüşme ayarlayabilir misin?" Talya bilmiş bir edayla saçlarını savurup, "Tabii ki," demişti. O, magazin programının sahibiyle telefon görüşmesi yaparken bende durumları kısaca annemle kızlara anlattım. Aslı'ya göre Metehan bu çirkin ithamlar için bile olsa benimle birlikte programa çıkmaya ikna olabilirdi. Anneme kalsa fotoğrafı her kim çektiyse iyi bir dayağa tabii tutulmalıydı -ki bu bile ona yeterli gelmiyordu- Nil ise bu konuda sessiz kalan taraf olmayı tercih etmişti. Talya ile Okan görüşmeyi ayarladıktan sonra hastanede kalan bebeklerinin yanına dönmek üzere yanımızdan ayrıldılar. Atlas ise, "Bugün iş var," dedi buz gibi bir sesle. İğneleyici tınısının altında yatan kıskançlığı sezdikçe gülesim geliyordu. Tabii bunu yapmadım. Yaparsam sonu çok fena olurdu. "Sende işe git Atlas. Artık bir işin olsun," dedim manalı manalı. Annemle kızlar salondayken onu geçirmek için hole çıktım. Annemin görmediği bir noktaya onu çekip yanağından uzunca öptüm. Tabii beyefendi, "Bu öpücüğün konumunu bir gün mutlaka değiştireceğim bebeğim," demeyi de ihmal etmemişti. Onun evden ayrılışıyla kapıyı ardından kapattım. Bazen bu adamın çocuk olup olmadığını düşünüyorum. Kıskanç bir çocuk! Annem, "İşe geç kalma. Sakın kimseye laf yetiştirme. Bir şey derlerse de ben Atlas Serez'in müstakbel eşiyim ayağınızı denk alın demeyi de unutma tamam mı kızım?" diyerek bana nasihatlerini bir bir sıraladı. Bu kadının Atlas sevgisi beni bir gün kesin öldürecekti. Kızlarda bu durumu fark ettiğinden halime kıkır kıkır gülüyordu. Atlas daha şimdiden damatlık mertebesine yükselmişti! Şeytan tüyü var ne de olsa! "Tamam annecim," dedim gülerek. Daha sonrasında hazırlanıp kızlarla beraber evden çıktım. Ben işe giderken Aslı sabah koşusunu yapmaya gitmiş Nil ise evine gitmişti. İş yerine gitmek beni ister istemez geriyordu. Keşke kızlarla ayrılmak durumunda kalmasaydım. Metehan ile aynı ortamda kalacak olmak şimdiden içimi daraltmaya yetmişti. Onun yüzüne nasıl bakacağımı ona ne söyleyeceğimi hiç bilmiyordum. Resmen silahsız savaşa gidiyordum. Allah sonumu hayretsin! Her sabah olduğu gibi ilk önce otobüs durağına yürüdüm. Durakta otobüs beklerken telefondan saatime baktım. Domuz patronumun beni azarlamasına daha vakit vardı. Telefonumu kapatıp çantama koyduğum sırada yanı başımdan bir ses duydum. "Umarım ilk iş günüme geç kalmamışımdır," dediğinde bu ses onun sesi olamaz diye düşündüm ama yanılmışım. Kafamı çevirip baktığımda onu gördüm. "Atlas!" "Bebeğim!" diye şakıdı sevinçle. "Senin burada ne işin var?" diye sormaktan kendimi alamadım. Ama beyzadem cebinden çıkardığı akbili gözüme sokmayı tercih etmişti. Otobüs kartındaki resmi işaret edip, "Çok yakışıklı çıkmamış mıyım?" diye sordu. Karttaki resme şöyle bir baktım da bu adamın yakışıklı olmadığı hiçbir ortam veya resim olamazdı. Yunan heykelleri gibiydi. Allah özene bezene yaratmış dedikleri tabirin karşılığıydı. Bir de benim resmime bakın! Yüzümde tüp patlamış gibi! "Sen ciddi ciddi kart çıkarttın ve benimle birlikte otobüse bineceksin. Doğru mu anladım?" dedim şüpheyle tek kaşımı kaldırırken. Atlas her zamanki haylaz gülüşüyle beni tasdiklemekle de kalmadı önümüze gelen otobüse binip kartını havalı bir şekilde okuttu. Hemen onun peşinden otobüse bindiğimde tüm bunlar komik bir şaka gibi geliyordu. Koskoca Atlas Serez'e otobüs kartı çıkartan hayat bize neler yapmaz! Otobüs şoförünün, "Arkalara ilerleyelim," lafıyla Atlas ile birlikte arka taraflarda bir demire tutunmuş birbirimize bakıyorduk. Şu adam dümdüz baksa bile etkilenirim. O gözler o gülüş ne böyle? Kıkırdadım. Tabii otobüs romantizmimiz birilerinin arasında pestil olmamızla yarıda kaldı. "Bebeğim!" diye bağırdı Atlas panikle. Görende otobüste değiliz de bir grup mafyanın arasındayız sanırdı. Şovu kes Atlas Serez! Atlas panikle beni kollarının arasına aldığında içinde bulunduğumuz saçma duruma kahkahalarla gülmeye başladım. Gerçekten bir günümüz normal olmaz mı? Sadece soruyorum! Tek bir günümüz normal olsun bari! Ama nerede? Biz normal değiliz ki hayatımız normal olsun! Atlas beni dış etkenlere karşı koruduğunu düşündüğü için kendisiyle gurur duyarken iş yerinin olduğu durakta inmiştik. "Sen neden benimle işe geliyorsun?" diye sormadan edemedim. Atlas sırıttı ve "Bende artık burada çalışıyorum bebeğim," dedi kendinden emin bir şekilde. Ona inanamayarak baktım. Bunu da yapmış olamazdı değil mi? Benimle aynı iş yerinde daha doğrusu Metehan ile aynı ortamda çalışmaya başlayacak olamazdı değil mi? Atlas işe başlayacak olamazdı değil mi? "Şaka yapıyorsun değil mi?" "Hayır çok ciddiyim bebeğim. Hem sen bana sabah ne dedin? Sende işe git Atlas dedin. Seninde bir işin olsun dedin. Bende senin lafını dinledim," dedi göğsünü gururla şişirerek. "Ben sana işe gir dedim. Benim çalıştığım işe değil," dedim sinir bozukluğuyla. Tabii Atlas Serez dediğim hiçbir şeyi takmadığı gibi bunu da takmamış aklımı başımdan almak için belimden tutup beni kendine çekmişti. İşte şimdi işe geç kalmakla kalmayıp kalp sektesinden hastanelik olacağım! Organizasyon şirketi binasına iki adım kala Atlas Serez tarafından esir alınmıştım! İmdat! Sıcak nefesi yüzüme vururken, "Sen bi kızardın sanki bebeğim," dedi imayla. Allah'ın cezası o kadar güzel gülüyor ki aklımın buhar olup havaya karışmasına engel olamıyorum. Hele bi de gözleri var ki tek bir bakışına denk gelsem adımı sorduğu anda cevap veremeyeceğimden emindim. Yakıcı bakışları ve çapkın gülüşüyle iki gram aklımı da alıp götürmüştü Atlas Serez. Başparmağını boynumdan çeneme doğru bir hat gibi dolaştırdığı sırada dudaklarıma baktığını fark ettim. Kahretsin! Oyunbozanlık yapıp ilk öpücüğümü alacaktı! Ama yemezler Atlas Serez! Elimle dudaklarımı kapatıp onun yanından kaçtım. Atlas arkamdan kahkaha atarak adımlarken kendimi iş yerine atmayı başarmıştım. Domuz patronum hazırlıkların yolunda gidip gitmediğini kontrol ediyordu. Onu görmek bile midemin kalkmasına yetmişti. "Ada," dedi birden domuz patronum. Of! Ne diye onun yanından geçtiysem. Durup ona baktığım sırada Atlas saniyesinde dibimde bitmişti. Kolunu omzuma atmış sırıtarak domuz patronuma daha doğrusu patronumuza bakıyordu. Domuz Bey, "Öncelikle ilk iş gününüz hayırlı olsun Atlas Bey," dedi eğreti gülümsemesiyle. Kart horozun gözlerinde dolar işaretleri belirdiğini görebiliyordum ki, "Sizin göreviniz bugün Ada ile birlikte depodaki malzemeleri düzenlemek," dedi ve kamyonete yüklenen malzemeleri kontrol etmek üzere yanımızdan ayrıldı. Onun gidişiyle Atlas Serez etrafındaki bakışlara aldırmadan beni kolunun altına aldığı gibi yönlendirmeye başlamıştı. "Patronu duydun bebeğim. Depoya gidiyoruz," dedi Atlas kıkırdayarak. Yanlış yöne gittiğimizde onu yönlendirmek üzere belinden tutup aksi yöne çevirdim. Birlikte malzemelerle dolu depoya etkileyici bir giriş yaptık. Etkileyici derken bunu öylesine söylemediğimi bilmeniz gerek. Atlas'ı gören herkes şoka girmişti. Özellikle de normal zamanda yüzüme bile bakmayan ekipteki kızlar! Atlas, "Selam millet!" diyerek herkesi enerjik bir şekilde selamlamıştı. Onu çekiştirerek rafların birinin önünde durdurdum. Burayı eğer bir an önce düzenlemezsek o domuzun kart horoz gibi efelenmesiyle uğraşmak durumunda kalırdım ki bu benim tahammül edebileceğim bir şey değildi. "Ben balonlarla dolu kutuları toplayayım bebeğim. Sende şu taraftaki kutulara konfeti tüplerini diz." Atlas ile görev dağılımımızı yapmış işe koyulmuştuk. Kendi tarafımı düzeltirken arada bir ona bakıyordum. Görende onu atomu falan parçalıyor sanır. Bu ne ciddiyet be adam! Ona baktıkça içimden gülmek geliyordu. Özene bezene kutuları düzeltirken dünyanın en ciddi işini yapıyormuşçasına konsantre olmuştu. O kadar tatlıydı ki yanına gidip onu öpücüklere boğasım geliyordu. Tabii bunu yapmadım. Sonuçta çapkın playboyumuzu fazla şımartmamak gerek! Aksi bir durumda bu bünye çılgın bir parti haberini daha kaldıramaz. Atlas'a bakmamak için geçen zorlu dakikaların sonunda kendi tarafımı düzenlemeyi bitirmiştim. İki adım geri çıkıp yaptığım işe bakacağım sırada biri belime sarılmış korkudan çığlığı basmıştım. Dönüp baktığımda Atlas ile göz göze gelmiştim. "Bebeğim neden bağırıyorsun?" diye sordu dehşetle. Başparmağımı damağıma bastırıp yaşadığım anın etkisinin geçmesini bekledim. "Senin burada olduğunu unuttum. Korkuttun beni," diye küçük bir itirafta bulundum. Bulunmaz olaydım! Dilimi eşek arıları soksaydı da bunu demeseydim! Ah Ada ah! İş işten geçti! Atlas'ı delirtmeyi başardın! Helal olsun sana kızım! Aferin! Alkış! "Benden başka kim sana sarılmaya cesaret edebilir?" diye bağırdı Atlas. O ılıman yanı gitmiş içinde büyüyen kıskançlıkla çıldırmış bir Atlas belirmişti karşımda. Beni olmayanlardan kıskanıyor oluşuyla ilk başta şok geçirsemde sonrasında, "Bana senden başka kimse sarılamaz Atlas Serez," diyerek gülümsemiştim. Sinirden çatılan kaşları eski haline geri dönmüş kalbini fethetmiştim. Atlas çapkın gülüşlerinden birini yolladı. "Sarılamaz tabii," dedi neşeyle. Şu adamın birden pamuk gibi olmasına inanmakta zorlanıyorum. Kedi gibi bakıyor gözlerime. Kendimi onun yanında daha önce hiç olmadığım kadar mutlu hissediyorum. Bu adam benim sevgilim ve ben onu çok seviyorum. "Kıskanç Serez," dedim ve uzanıp yanağından makas aldım. Sonrasında rafları düzenleme işine geri döndük. Bütün malzemeleri düzenledikten sonra karnım o kadar acıkmıştı ki içimde yeni bir yaratık türü belirdiğine yemin edebilirdim. Bir başka değişle midemin yerinde devasa büyüklükte bir kara delik varmışta tüm organlarımı yutuyormuş gibi hissediyordum. Midem sırtımla bütünlemişti. Sırtım aslında midemdi. Belki de durum tam tersiydi. "Çok açım!" diyerek hayıflandım. İşlerimiz bitmiş malzeme deposundan çıktığımız sırada Atlas bu lafımın üzerine, "Bebeğimi beslemeliyim," demişti. Elimden tutmuş beni çıkışa doğru götürürken Metehan ile göz göze geldim. Hemen girişte durmuş ekipten birileriyle sohbet ederken gözleri birden bana kaymıştı. Gözlerimde gezinen mavi gözlerindeki ifadeden ne anlamam gerektiğini bilmiyordum. Tek gördüğüm karmaşaydı. Duygu karmaşası... "Benim bebeğim bugün ne yemek ister bakalım?" Atlas'ın sorusuyla gözlerimi Metehan'dan almış ona çevirmiştim. "Şu an o kadar açım ki seni bile yiyebilirim Atlas Serez," dedim gülerek. Cevabım onu oldukça mutlu etmişti. Birlikte yemek yemeğe dışarı çıktık. Tabii beyzademin dişinin kovuğuna uyan bir yer bulmamız bir hayli uzun sürmüştü. En azından ben öyle sanıyordum! "Onca zaman buraya gelebilmek için mi beni çekiştirip durdun Atlas?" dedim delici bakışlarımı birer ok misali ona yöneltirken. Atlas bakışlarım karşısında otuz iki diş sırıtmıştı. Kendini şirin gösterme çabalarına girmişti. Gerçi bunun için çaba göstermesine gerek yoktu. Öylece gözlerime baksa hatta put gibi dursa bile yeterdi. Ama bu şu an bana işlemez Atlas Serez! Aç bir Ada Tözün en az bir aslan kadar tehlikelidir! Söylemedi demeyin! "Öyle deme bebeğim. Burası çok güzel yemekler yapıyormuş." "Restoran olup da kötü yemek yapan bir yer duymadım. Özellikle de bu restoranın sahibi onlarca zincir restoranın da sahibi olan Koray Bey olunca tabii ki güzel yemek yapıyordur!" Sinir bozukluğum onu mutlu etmişti. Buraya beni neden getirdiğini biliyordum. Sevgilisi olduğumu o Koray denilen adamın gözüne sokacaktı. Madem sevgilimizi bunlar mutlu ediyor o zaman itiraz etmeme gerek yok. Maksat karnımı doyurmak. "Çok aç olduğum için seni kırmıyorum Atlas Serez," dedim tehditkar bir tavırla işaret parmağımı gözünün önünde sallarken. Sırıttı. Güzel gülüşlü sevgilim elimden tutup beni içeri sokana kadar açlıktan çölde susuz kalmış Bedevilerden hiçbir farkım yoktu. Menüyü elime aldığım gibi gözüme en doyurucu gelen şeyi sipariş etmiştim. Atlas ise hemen karşımda oturmuş halime gülmeye başlamıştı. Gül bakalım Atlas Serez! Açlıktan öldüğüm zaman mezarıma sakın gelmeye kalma! Sakın! Yemin olsun mezardan kalkar seni de yanıma alıp öyle yatarım bilmiş ol! Düşündüm de Atlas ile yan yana yatma düşüncesi beni epey bi susattı. Masanın üzerindeki sulardan birini açıp kafama diktim. Tam o sırada restoranın sahibi ve o gün Atlas ile beni nezarethaneye tıkan Koray Bey yanımıza geldi. "Adacım bu ne kadar güzel bir sürpriz," dedi bana bakarak. Atlas'a göz ucuyla bile bakmaması dikkatimden kaçmamıştı. Bu yüzden şimdi sevgilimi sevinçten uçurmak benim boynumun borcu değil de nedir? Gülümsedim ve Atlas'a baktım. "Sevgilimle sizin özel spesiyalinizi denemeye geldik. Malum açılıştan sonra gelmek gibi bir şansımız olmamıştı," dedim ve uzanıp masanın üzerinde duran Atlas'ın elini tuttum. Koray mosmor olsada bugünki yemeklerin ondan bize ikram olduğundan bahsedip yanımızdan ayrıldı. Onun gidişiyle Atlas yerinden kalkıp saniyesinde dibimde bitti. O kadar mutluydu ki deli gibi kahkaha atmaya başlamış yanağıma sesli bir öpücük kondurup yeniden karşımdaki yerini almıştı. Elimi avuçlarının arasına alıp, "İşte benim sevgilim," dedi. Onun bu kadar mutlu olacağını bilseydim bunu daha öncesinden yapardım. Masamıza gelen sıcak yemeklerle değil Atlas'ı tüm dünyayı unutmuştum. Yemeğin lezzetiyle mest olmuş kendimden geçerken birden bir çığlık koptu. Çığlık sesleri git gide artarken yemeğe odaklanmaktan Atlas'ın yüzüne yayılan dehşet ifadesini daha yeni fark edebilmiştim. Atlas yerinden kalktı ve kolumdan tutup beni de ayağa kaldırdı. Beni arkasına aldığında içinde bulunduğumuz tehlikenin farkında bile değildim. Aklım fikrim yemekteydi! Gözüm tabağımda dumanı tüten yemeğe kaydığı sırada masalardan çığlık çığlığa kalkan insanlarla restoranın bir avuç silahlı adam tarafından işgal edildiğini anladım. Atlas beni sıkıca tutup arkasına aldı. Elimi bir an olsun bırakmadı ve "Sakın korkma," dedi dişlerinin arasından. Restorana yemeğe çıkıp da silahlı adamlar tarafından rehin alınacak kadar şanslı insanlar olmamıza şaşırmadım doğrusu! Adamlardan biri Koray'ın içeriye girmesiyle elindeki silahı ona doğrultmuştu. Korku dolu gözlerle olanları izlerken restorandaki birkaç kişi çığlık çığlığa bağırmıştı. Tabii bu sayede kendimizi bir anda duvar dibine çömelmeye zorlanmış rehineler olarak bulmamız da kaçınılmaz olmuştu. Atlas beni kollarının arasına aldı. Birlikte onlarca insanın arasında yere oturmuştuk. Atlas nazik bir şekilde saçlarımı okşarken, "Sakın korkma tamam mı?" diye fısıldamıştı. Başımı salladım. Kollarımı onun bedenine dolamış önümüzde volta atan beş silahlı adamı izliyordum. Adamlardan biri, "Eğer bize olan borcunu hemen şimdi ödemezsen müşterilerine elveda demek zorunda kalırsın!" diye bağırdı Koray'a bakarak. Yutkundum. Bu durumda kurbanlar olarak öldürülecekler listesinde bizde vardık. Başımı kaldırıp Atlas'a baktım. "Sanırım öleceğiz," dedim halimize karşılık ağlamaklı bir sesle. Atlas saçlarımı okşarken dudaklarını alnıma bastırmış sonrasında, "Mafya abiler!" diye bağırmıştı. Sussun diye ağzına bir tane patlatabilirdim ama bunun için çok geç kalmıştım. Ah Atlas ah! Şimdi kesin öleceğiz! Ölmeden önce son duamı edeyim bari! Son dileğim annemin ben öldükten sonra iyi olması. Of! Ben kimi kandırıyorum böyle? Ölmek için çok gencim! Daha aşkımı bile doya doya yaşayamadım. Biri bizi kurtarsın! İmdat! S.O.S. Yardım çığlıkları! Adamlardan biri elindeki silahı bize doğru tutarken Atlas, "Bu geri zekalının size ne kadar borcu varsa ben o borcun iki katını veririm. Yeter ki bizi serbest bırakın," demişti. İki arada bir derede Koray'a laf sokmasını çoktan geçmiş borcun miktarını bile bilmeden neden böyle bir işe kalkıştığını sorguluyordum kendi içimde. Borcun miktarı ne kadar büyükse adam elindeki silahı indirmiş bize bakıp pis pis sırıtmaya başlamıştı. Ganimet bulduğunun farkındaydı tabii. Namlunun ucuyla Koray'ı işaret edip, "Bu adamın borcu tam beş yüz bin," dediğinde Atlas kendini tutamayıp gülmeye başlamıştı. Neye gülüyorsun be adam? Kafamıza sıkacaklar sen gevşek gevşek gülüyorsun! Pes vallahi de billahi de pes! "Her şey beş yüz bin lira için miydi?" diye sordu Atlas alayla. Atlas'ı, "Dolar," diyerek düzeltti silahlı adam. Bunun üzerine borcun iki katını vermenin sözünü veren Atlas donup kalmış bense bu duruma karşılık içimden feryat figan bağırmak gelse de sessiz kalmak zorunda kalan olmuştum. Atlas gürültüyle yutkundu. "Dolar mı?" diye sorduğunda az önceki alaycı tavrından eser yoktu. Sesi bir tarafına kaçtı anlaşılan! Ah sevgilimin kaş yapayım derken göz çıkarması yüzünden şimdi hepimiz öleceğiz! Bende de ne şans varmış arkadaş! Sevgilim olduğu gün kankam bana ilanı aşk etti. Yetmedi. Ertesi günün sabahında tüm Türkiye'ye Atlas'ı boynuzlayan kadın olarak tanıtılıp rezil oldum. Bu da yetmedi. Mafyaların elinde esir olarak tutuluyorum ve birazdan da muhtemelen öleceğim! Gençliğimin baharında daha hayatımın aşkıyla sevgili olalı yirmi dört saati bile dolduramadan ölecek olmak bana çok fena koymuştu. Ah benim kara bahtım! Aşkı bana çok gördün! Ne olurdu birazcık şu yüzde güleydi! Ölür müydün? Atlas'a sarılmış karşımızda volta atan bu hikayenin asıl kötü kişisine bakarken küçükken camide öğrendiğim ne kadar dua varsa içimden hepsini okumuştum. Adam, "Bize söz verdiğin meblağı getirmek zorundasın. Artık bende sabır kalmadı. Akşama kadar bir milyon getirmezsen olacaklardan ben sorumlu değilim," dediğinde ne yaptı dersiniz? Kahretsin ki beni sökercesine Atlas'ın kollarının arasından çekip aldı ve "Para gelmezse kız ölür," dedi birden. Atlas hışımla ayağa kalktı. Sinirden gözü hiçbir şey görmüyordu. "Onu alma beni al!" diye bağırdığında iş işten çoktan geçti. Adam elindeki silahın namlusunu şakağıma dayadığında korkudan irileşen gözlerimi Atlas'ın gözlerine dikmiştim. Madem ölüyorum o zaman ölmeden önce birkaç şey söylememde bir sakınca yoktur diye düşünüyorum. İlki Allah seni kahretsin Metehan! Senin yüzünden dün gecem mükemmel olabilecekken mahvoldu. İkinci söylemek istediğim şeyi anneme adıyorum. Kendine iyi bak anne. Her ne kadar bana gıcık olsanda seni seviyorum bunu bil. Üçüncü söylemek istediğim şey sizlere benim canım dostlarım. Fukara cüzdanımı sizlere miras bırakıyorum ve bu son söyleyeceğim şeyi mümkünse bir yere not alın. Hazırsanız söylüyorum... Ben böyle aşkın ızdırabını... |
0% |