Yeni Üyelik
48.
Bölüm

20.Bölüm: Kelebek

@sevvnuraydn

 

(Ada'dan...)

 

"Teyze açıklayabilirim! Yalvarırım indir şu terliği!"

 

Resmen yarısı yerin altında olan minik teyzemle köşe kapmaca oynuyordum. Hem de ne için? Kocam var diye! Tamam evlendim! Tamam seni nikahıma çağırmadım! Ama bi sor niye diye! Şiddete ne gerek var canım!

 

"Sen bu çocukla evlendin ve teyzeni nikahına çağırmadın Ada! Seni parçalarım kız!"

 

Teyzem beni öldürecek! "Anne!" diye ciyakladım ama yardım edeceğe benzemiyor. En iyisi kas yığını kocama koşmak. Kocam beni korur! Yani umarım korur yoksa kalçalarıma veda etsem iyi olacak!

 

Atlas'ın arkasına saklanınca teyzem terliğini gerisingeri ayağına geçirdi. Sonunda uzlaşmaya gidebileceğimiz için mutluyum. Ona nikah sürecimizin o çalkantılı dönemini anlattım. Şükürler olsun ki bu meseleyi daha fazla uzatmadan kapattı. Yoksa işim ciddi anlamda yaş olurdu!

 

Düşünsenize teyzem beni kocamın gözü önünde dayak manyağı yapıyormuş! Vahşet! Allah'tan canım kocam bana kör kütük aşık da benim için siper oldu. Yoksa şimdiye çoktan ölmüştüm. Üstüne bir de eniştemin Atlas'a olan ürkütücü bakışlarının bu anlattıklarımızla yumuşadığını da varsayarsak bu mesele resmen noktalanmış oldu.

 

Annem, "Ben çay koyayım," diyerek ayağa kalktı. O kadar tepkisizdi ki dışarıdan bakılınca ölüm döşeğindeki hastalara benziyordu. Onun bu halini tek fark eden ben değildim. Atlas da annemin gidişini endişeyle izlemişti. Nişan atmanın onu bu hale getirebileceğini tahmin etmemiştim.

 

Annem o adamdan ayrıldığından beri korkunç bir haldeydi. İki günde bariz bir şekilde çökmüştü. Atlas kulağıma doğru eğilip, "Evimize mi geçsek bebeğim. Eniştenle teyzen yüzünden her an cinayete kurban gidebiliriz. Hele şu sevimsiz kuzenini saymıyorum bile," dedi. Kıkırdadım. Özgür'ü sevmemekte o kadar haklı ki!

 

"Biz artık kalkalım. Yarın erken kalkmamız gerek," diyerek attım ortaya bir yalan. Zaten ne zaman yalan söylesem dinamit olup bir tarafımda patladı ya neyse!

 

Teyzem, "Gitmeyin. Sizde bu gece burada kalın," dedi şirinlik yaparak. Sanki az önce terlikle bana koca evde eni konu maraton koşturan kendisi değilmiş gibi bir de şirinlik yapıyor.

 

Atlas, "Madem bu kadar ısrar ettiniz. Kalırız bizde," dedi bana bakıp sırıtarak. Allah bilir yine aklından ne hinlikler geçiyor Atlas Serez! Umarım damarıma basmazsın! Tam o sırada annem elinde çay tepsisiyle yanımıza geldi. Çay servisini bir zombinin yaptığını söylemiş miydim?

 

Çaylarımızı yudumlayıp sohbet ettik. Duyduğuma göre sevimsiz kuzenim bir aya kalmadan askere gidiyormuş. Onun adına üzüldüm mü? Tabii ki de hayır! Uzun sohbetimizin ardından sıra yatak hazırlama faslına gelmişti. Atlas ile beraber koltuklara çarşafları geçirmekle meşguldük.

 

"Bebeğim tüm bunlara ne gerek var? Evimizde herkese yetecek oda var bizim."

 

Yastığı suratına çakıverdim. "Herkes senin gibi sarayda yaşamıyor Atlas Serez. Biz buna Türk aile yapısı diyoruz. Mecburen benimle birlikte yatak hazırlamak zorundasın kocacım," dedim dişlerimin arasından. Pis pis sırıttı.

 

Yastığı yeni serdiğim yatağın üzerine nazikçe bıraktı ve, "Gel sarayımıza dönelim kraliçem. Hem teyzenler de bize gelir," dedi Atlas. Bunun üzerine diğer yastığı da baklavalarına yedi.

 

"Sen kalacağız dedin. O yüzden şimdi düş önüme Atlas Serez."

 

Atlas asker selamı verdi. Birlikte benim odama geçtiğimizde tek kişilik yatağı gören Atlas'ın sevincini görmenizi çok isterdim. Kendisinin beni kalbine sokmak suretiyle sarılacağını bildiğimden yutkundum. "Yaşasın! Sonunda senin odanda beraber uyuyabileceğiz," dedi Atlas yatağa uzanırken. Kaslarıyla yatağımı kaplayıvermişti. Ben şimdi nerede yatacağım? Buldum!

 

"Üzgünüm kocacım. Ama sen bu gece yer yatağında yatacaksın."

 

"İnsaf et bebeğim. Ben sensiz asla uyuyamam! Beni alıştırdıktan sonra bunu bana yapamazsın!"

 

Atlas'ın isyanına mı yoksa yüzünün aldığı şekle mi gülsem bilemedim. "Tamam tamam. Ama bana asılmak yok," dedim işaret parmağımı tehditkar bir tavırla gözlerinin önünde sallarken.

 

"Peki ya sarılmak," diye sordu Atlas dudak bükerek. Şu adama kıyabilmek ne mümkün. Kıkırdadım.

 

"Tamam sarılabilirsin."

 

Atlas zafer kazandığını belli edercesine sırıttı. Ben annemin pijamalarından birini, Atlas da eniştemin pijamalarından birini giyince artık yatmaya hazırdık. Bizim şebek açmış kollarını beni bekliyordu. Yanına uzandım. Bana sıkıca sarılıp sırıttı. "Bundan sonra burada mı kalsak?" diye sordu.

 

"Oldu. Başka bir isteğiniz var mı Atlas Serez?"

 

"Var. O da sen."

 

Atlas'ın kollarında onun o korkunç parfümü yerine kendi kokusuyla uyuyakaldım. Ertesi sabah ailecek kahvaltımızı yaptık. Tabii evin yakışıklı damadı olarak Atlas Serez bizim için fırından sıcak ekmek almıştı. Onunla ilk tanıştığım zamanları anımsıyorum da bu çapkın playboyun bu hale geleceğini biri bana söylese bunun mümkün olamayacağını söylerdim. Ama şimdi ona baktıkça içimde minik kelebekler uçuşmasına engel olamıyorum.

 

Kahvaltıdan sonra Atlas ile kendi evimize geçtik. Fakat eve geçtiğimizde içim hiç rahat değildi. Çünkü annemi düşünüyordum. Bedrettin'in onu bu derece kötü etkileyebileceğini hiç düşünmemiştim. Ama sonra şunu sordum kendime: Annemin o adamla evlenmesini ister miydim?

 

İstemiyordum. Annem her ne kadar kötü halde olsa da o adamın üvey babam olmasının düşüncesi bile içimi ürpertiyordu. Annemin üzüntüsünün geçeceğine inandırdım kendimi. Ama geçmedi. Aradan bir hafta geçti ve annem şimdi bizim evde yatak döşek yatıyordu. Üzüntüden hasta olmuştu ve bununla birlikte iştahsızlıktan yıllarca o bir türlü vermediği üç kiloyu da hızlıca vermişti.

 

Atlas, "Annen iyi görünmüyor bebeğim. Doktorların verdiği ilaçlar da fayda etmedi. Psikolojik olabilir mi?" diye sordu. Son bir haftamız annemi neşelendirmeye çalışmakla geçti ve yaptığımız onca şeye rağmen annemin yüzünü güldürmeyi yine de başaramamıştım. Sıkıntılı bir nefes verip Atlas'a sarıldım.

 

Bizimkiler gelmişti. Annem Eda bebeği hoplatıp dururken Atlas ile mutfaktan salondaki kalabalığa bakıyorduk. Herkes buradaydı. Teyzemler, Metehan, Feyza, Okan, Talya, Aslı, Nil ve hatta Bulut bile buradaydı. Herkes annemi görmeye gelmişti. "Annem hiç iyi değil Atlas," dedim ağlamamak için kendimi zor tutarken.

 

Atlas, "Annenin iyi olmasının bir yolu olduğunu biliyorsun bebeğim," dedi. Haklıydı. Annemin iyi olmasının bir yolu vardı ve ben bunu yapıp yapmamak konusunda son bir haftadır düşünmekten kendimi bir türlü alamamıştım. En sonunda bir karara vardım. Fakat bu kararımı Atlas'a henüz söyleme fırsatım olmamıştı.

 

Atlas ile yeni yaptığımız limonataları bardaklara pay edip bizimkilerin yanına geçtik. Annem bebekle oynamaya o kadar dalmıştı ki kendisine yöneltilen endişeli bakışların farkında bile değildi. Talya, "Neden hep birlikte dışarı çıkmıyoruz?" diye bir öneri ortaya attı.

 

Feyza donuk bakışlarla, "Nereye?" diye sordu. Evden çıkmaya pek gönüllüymüş gibi görünmüyordu. Talya da neresi olduğunu düşünmediğinden ona destek çıkması için Okan'a baktı. Okan kendince bir yer düşünürken Atlas'a baktım. Usulca kulağına doğru eğilip, "Yukarıda biraz konuşabilir miyiz?" diye sordum.

 

Atlas ile birlikte annemin bebekle oyalanmasını ve tabii bir de bizimkilerin yer tartışmasına girmesini fırsat bilip yukarı kata çıktık. Odamıza girip kapıyı kapattığımızda, "Benimle ne konuşmak istiyorsun bebeğim?" diye sordu Atlas.

 

O kadar ilgiliydi ki içinde bulunduğum bu sıkıntılı duruma rağmen kendimi rahatlamış hissediyordum. Ona baktım ve günlerdir düşündüğüm şeyi nihayet onunla paylaşmaya karar verdim. "Atlas ben annemin artık mutlu olmasını istiyorum," diyerek başladım sözlerime.

 

Verdiğim karar benim için oldukça hassastı. Fakat bunun sonucunda annemin mutlu olacağını biliyordum. Annemin mutluluğu özellikle de bu hastalık meselesinden sonra benim için her şeyden daha ağır basmaya başladı. "Ben Özge ile konuşmaya karar verdim ve bunun içinde senin bana destek olmana ihtiyacım var," dedim. Gülümsedi. Yüzümü avuçlarının arasına aldı ve alnıma küçük bir buse kondurdu.

 

"Ben her zaman sana destek olurum bebeğim. Sen yeter ki iste."

 

"Özge ile konuşacak olsam bile mi?"

 

"Özge ile konuşacak olsan bile."

 

"Ama onunla neden konuşmak istediğimi bile bilmiyorsun."

 

"Bilmeme gerek yok sana güveniyorum. Ama şöyle küçük bir tahmin yürütecek olursam annenle Bedrettin'in arasını yapmadan önce bu işe Özge'nin de rıza göstermesini istiyorsun diye düşünüyorum."

 

"Beni nasıl bu kadar iyi anlıyorsun Atlas Serez?"

 

"Kocalar bebeklerinin ne hissettiğini, ne düşündüğünü ve hatta ne yapacaklarını önceden bilirler," dedi Atlas gururla göğsünü şişirerek.

 

"Bu bebek sana çok aşık biliyorsun değil mi?"

 

Atlas kıkırdadı. Kimsenin olmamasını fırsat bilerek dudaklarımdan uzunca öptü. Sonrasında, "Sen hazırlanıp Özge'ye kaç. Ben burada bizimkileri oyalarım. Gerekirse gotik ile kavga edip ortamı coştururuz sen bizi merak etme," dedi Atlas sırıtarak. Ben bu adamla ne yapacağım böyle? Söylediği şey o kadar abesti ki kendimi tutamayıp kahkahayı patlatıverdim.

 

"Gotiğe bulaşma Atlas Serez. Yakışıklı yüzünde tırnak izleri olmasını istemem."

 

"Bu yakışıklı yüzü değil o gotiğin tırnakları deformasyon bile bozamaz bebeğim. Benim yakışıklılık doğaüstü."

 

"Yine aşırı mütevazisin Atlas Serez. Gözlerimi yaşartıyorsun."

 

"Her zamanki halim bebeğim."

 

Atlas bizimkileri oyalamak için aşağıya indi. Bende çantamı kaptığım gibi bizimkilerin beni görmesine fırsat kalmadan evden çıktım. Şimdi Ada Serez olarak otobüs maceralarımıza geri dönüyoruz arkadaşlar! Hazır olun! Şimdi deli danalar gibi durağa koşmanın tam zamanı! İtiraf etmek gerekirse bunu özlemiştim. İnsan koşmayı, otobüse yetişme heyecanını yaşamayı özleyebiliyormuş demek ki.

 

Koşarken Atlas hemen arkamdan, "Beni bekle bebeğim," diye seslendi. Dönüp ona baktım. Nefes nefese durmuş onun bana yetişmesini beklemiştim.

 

"Senin içeride bizimkileri oyalaman gerekmiyor muydu?"

 

"Ablamla gotik bu işi çok iyi yapıyorlar. Kısacası meydanı onlara bırakıp bebeğimin peşine takılmamam için hiçbir sebebim yok."

 

Atlas elimden tuttu. Birlikte deli danalar gibi durağa doğru koşmaya başladık. Otobüs durağında durduğumuzda herkes bize bakmaya başladı. Muhtemelen bizim kim olduğumuzdan çok neden koştuğumuzu düşünüyorlardı. Onlara bunun verdiği heyecanı anlatmak isterdim. Atlas, "Yine çok yakışıklı çıktığım fotoğraflı kartımla buradayım," dedi yanı başımdan. Ona baktığımda halimizden keyif aldığını gördüm.

 

Gelen ilk otobüse bindik. Kartlarımızı okutup arkalara doğru ilerledik. Atlas havada asılı olan tutacaklardan birini tuttu. Bense kollarımı onun beline doladım. Otobüs hareket etti. "Seninle bunu daha sık yapmalıyız bebeğim," dedi Atlas. Kıkırdadım. Atlas saçıma minik bir buse bıraktı.

 

Her zamanki gibi arabaya binmemiştik. Otobüse binmiş ve eski günleri yad etmiştik. Atlas ile ilk otobüs maceramızı anımsadım. Uyuyakalmış kendimizi son durakta bulmuştuk. Sonrasında beyefendi beni onca kızın olduğu arabaya zorla bindirmiş indiğimizde de efendi efendi dayağını yemişti. O gece benimle birlikte eve yürümüştü. Kapının önüne geldiğimizde yanağından öptüğümü ve hemen o gece mutluluktan çılgınca bir parti verdiğini de unutmamak lazım.

 

Atlas'a sarılı bir halde Özge'nin evinin olduğu durağa kadar yolculuk ettim. Otobüs durakta durduğunda yakışıklı kocam ile birlikte arka kapıdan inip Bedrettin Bey'in evine doğru yürüdük. "Geldik Bedroşumun evine," dedi Atlas sıkıntıyla.

 

Normal şartlarda bu söylediğine kahkahalarla gülerdim. Ama şimdiki durumum o kadar vahimdi ki değil buna gülmek stresten ne yapacağımı bile bilemez bir haldeydim. Atlas, "Hadi Bedroşuma bakalım bebeğim," dedi beni cesaretlendirmek için. Birlikte bayram çocuğu gibi zile basmış bize şeker verilmesini bekliyorduk. Tabii bize şeker yerine fare zehri verme ihtimali olan çok sevgili Özge hoşnutsuz bir ifadeyle kapıyı açmasaydı daha iyi olabilirdik!

 

"Ziyaretinizi neye borçluyum?" diye sordu Özge. Atlas Bedroşumu göreceğim diye tutturunca biz de kız kıza havuz başına geçmiştik. Havuzun kenarına oturup ayaklarımızı suya sarkıttık. Özge'nin bileğinde iz kalsa da yarası iyileşmişti. Gözlerini daldırıp çıkardığı sağ ayağına odaklamıştı. Düşünceliydi ve açıkçası onun bu durgun halinin sebebini merak ediyordum.

 

"Benim seninle çok önemli bir konu hakkında konuşmam lazım Özge," dedim bir anlık cesaretle. Özge gözlerini gözlerime dikti. Kaküllerinin altında parıldayan gözlerinde yorgunluk gördüm. Umarım az sonra söyleyeceğim şeylerden sonra gözlerinde şimşekler çakmaz!

 

"Annem babanla ayrıldıktan sonra üzüntüden hastalandı. İlk başta ona biraz zaman tanımak istedim. Unutur diye düşündüm. Ama unutamadı."

 

"Babam da aynı durumda," dedi Özge birden. Durgunlaşmıştı. Ayağıyla suda daireler çiziyordu ve bana o çirkef bakışlarından birini atmak yerine anlayışla yaklaşmayı tercih etmişti.

 

"O geceden beri babam kendinde değil. İlk başta benim yaptığım şeyden ötürü olduğunu sandım. Ama sonra bir gece odasına girdiğimde annenin ona verdiği yüzüğe bakıp bakıp ağladığını gördüm."

 

Açıkçası Atlas'ın deyimiyle Bedroştan böyle bir duygusallık beklememiştim. Ona ilk baktığımda onca hakaretime rağmen karşımda duvar gibi durması sinirlerimi bile bozmuştu. Ama şimdi anneme gerçekten ne kadar çok aşık olduğunu fark ettim. Bedrettin annemi cidden seviyordu. Tıpkı Atlas'ın beni sevdiği gibi...

 

"Bir şeyler yapmalıyız," dedim birden. Özge öylece gözlerime baktı.

 

"Onların evliliğine onay veriyorsun öyle değil mi?" dedi gülümseyerek.

 

"Sen vermiyor musun?"

 

"Babam için veriyorum. Ama anlamadığım bir şey var Ada."

 

"Söyle bakalım. Neymiş anlamadığın şey," dedim Özge'nin bu evliliğe onay vermesine içten içe sevinerek.

 

"Babamı üvey baba olarak kabul etmeyi geçtim. Kocanın eskiden çıktığı bir kızla üvey kardeş olmayı göze alıyor musun?"

 

"Annem için her şeyi göze alıyorum Özge. Ayrıca kocamın yalandan nişanlandığı kızla kanka oldum. Bana ilanı aşk eden çocukluk arkadaşım kocamın yalandan nişanlandığı kızla beraber ve tüm bunların arasında seninle üvey kardeş olacak olmam normal bile sayılır."

 

Özge söylediğim şeyle kıkırdadı. Birlikte havuz kenarında ayaklarımızı daldırıp geri çıkarırken gözlerim yine onu ilk gördüğüm anda da olduğu gibi karın boşluğundaki mavi kelebek dövmesine takılı kaldı. Özge, "Bu kelebek annem için," dedi birden.

 

"Affedersin. Gözüm takıldı," dedim sanki bu çok geçerli bir açıklamaymış gibi. Özge gülerek başını salladı.

 

"Sorun değil. Her ne kadar hikayesi hüzünlü olsa da anlatmayı seviyorum."

 

Özge kuruyan dudaklarını ıslatıp, "Annem ben altı yaşındayken kelebek hastalığından öldü," dedi. Şu güzel mavi kelebek dövmesine baktığımda hiç böyle bir hikayesinin olabileceğini düşünmemiştim.

 

"Ama bu dövmeyi onun hastalığını temsil etsin diye yaptırmadım. Bana okuduğu son masal kitabındaki mavi kelebeğe ithafen yaptırdım. Sonradan öğrendiğime göre o masal kitabını annem benim için yazmış. Bende aslında onu temsil eden karnımda uçuşan o mavi kelebeği tenime kazıttım. Ömrümün sonuna kadar benimle kalabilsin diye."

 

Özge'ye baktım. O gecenin aksine onun kırılgan yanını gördüm. Babasını paylaşmak istemeyen o küçük kız çocuğuna baktığımı hissettim. "Biliyor musun Özge? Aslında seninle çok fazla ortak noktamız var," dedim buruk bir gülümsemeyle.

 

"Bende dört beş yaşlarındayken trafik kazasında kaybettim babamı."

 

Özge söylediğim şeyle ne diyeceğini bilememişti. Ama ben onun yaralı bileğinin olduğu eli tutup avuçlarıma aldım. "Beni kardeş olarak benimsemeni beklemiyorum. Sadece annemle babanın mutluluğu için bana yardım etmeni istiyorum Özge," dedim gülümseyerek.

 

Özge de benimle birlikte gülümsedi. Elimi hafifçe sıktı ve, "Onları bir araya getirelim. Sen babamla konuş bende annenle konuşayım," dedi. İşte bu çok güzel bir haber! Ebeveynlerimiz için bir şeyleri göze alıyorduk.

 

"O halde ben babanla konuşmaya içeri giriyorum. Sende benimle gelir misin kelebek?"

 

Ona kelebek demem hoşuna gitmişti. Her ne kadar kelebek onun için hüzünlü bir sembol olsa da annesini hatırlattığı için bunu sevdiğini biliyordum. Beraber havuz başından içeriye geçtik. Bedrettin salonda Atlas ile konuşuyordu. Tabii daha çok benim kocamın konuştuğunu ve Bedrettin Bey'in de dinleyici konumunda olduğunu söylemeden edemeyeceğim. Atlas bizi görünce otuz iki diş sırıttı. Şebek ya!

 

"Baba Ada'nın seninle özel olarak konuşmak istediği bir konu var," dedi Özge. Bedrettin Bey'in yorgun bakışları beni buldu.

 

"Tabii konuşalım," dedi Bedrettin yorgun bir gülümsemeyle. Göz altları torba torba olmuştu. O kadar bitkin görünüyordu ki olduğundan bin yaş almış gibi bir hali vardı.

 

"Odama geçelim," dedi Bedrettin Bey ayağa kalkıp. Özge'ye baktım. Açıkçası bu konuşma yapılırken onun da benim yanımda olmasını istemiştim. Ama onun bana güven vermek istercesine gözlerini kırpıştırmasıyla kendimi Bedrettin Bey'in peşinden çalışma odasına girerken buldum.

 

Çalışma odasındaki zümrüt yeşili koltuklarda karşılıklı olarak oturduk. Açıkçası ona karşı bu konuyu nasıl açacağımı daha doğrusu konuşmaya tam olarak nereden başlayacağımı bilmiyordum. Gergin bir nefes verdikten sonra konuya bir soruyla giriş yapmaya karar verdim.

 

"Annemi bu kadar çok mu seviyorsunuz?"

 

Sorumla birlikte duraksadı. Solgun renkteki dudakları yavaşça yukarıya doğru kıvrıldı. "Hayır. Sandığından daha çok seviyorum. Annen benim için kışımın ardından gelen ilkbahar gibi," dedi Bedrettin Bey. Annemden bu kadar güzel bahsetmesi kalbime dokunmuştu.

 

Dürüst olmak gerekirse annemin bir başkasıyla olmasının ihtimali bile beni delirtirken şimdi onun sevdiği adamla mutlu olmasını istiyordum. O adamın onu ne kadar sevdiğini şimdi daha iyi anladım. "Size karşı dürüst olacağım," diye başladım sözlerime.

 

"Sizi babamın yerine koyamam. Bu imkansız. Ama sizi annemin eşi olarak benimseyebilirim Bedrettin Bey."

 

Bedrettin Bey'in yüzünde bariz bir aydınlanma belirdi. İlk başta bu söylediklerime inanamadı. Ama sonrasında, "Annenle benim birlikteliğimi onaylıyor musun?" diye sordu. Başımı hafifçe salladım.

 

"Annem sizi çok seviyor ve ayrıldığınızdan beri hiç iyi değil. Ben annem için en iyisini istiyorum. Eğer sizinle mutlu olacaksa benim bu evliliğe rızam var."

 

Bedrettin Bey o kadar mutlu oldu ki ayağa kalktığımızda bana aniden sıkıca sarıldı. Donup kaldım. Kulağıma doğru, "Çok teşekkür ederim kızım," diye fısıldadı. Onun sesini o an için o kadar çok babama benzettim ki kendimi onun kollarında ağlarken buldum.

 

Benden ayrıldığında yanaklarımdaki ıslaklığı sildim. "Anneme gözünüz gibi bakacağınıza dair bana bir söz verir misiniz?" diye sordum bu sefer.

 

"Söz veriyorum. Onu ömrümün sonuna kadar seveceğime ve onu canım gibi benimseyip koruyacağıma dair sana söz veriyorum."

 

Bedrettin Bey ile olan konuşmamız bu sözün üzerine noktalandı. Birlikte çalışma odasından çıkıp salona geçtik. Atlas beni görünce ayağa kalkmıştı. O olmasaydı içeriye girme cesaretini bile kendimde bulamayabilirdim ve şimdi de annemi sevdiği adama emanet etmiştim. Atlas ile beraber Bedrettin Bey'in bizi yolculamasının ardından evden ayrıldık.

 

"Konuşma nasıl geçti?" diye sordu Atlas. Ona baktım. Bana karşı o kadar ilgili ve anlayışlıydı ki kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyordum.

 

"Yakında düğünümüz var Atlas Serez. Best kayınvalideni evermeye hazır olsan iyi edersin."

 

Kıkırdadı. Kolunu omzuma attığı sırada, "Best kayınvalidem evlense bile onun daimi damadı olacağım için sıkıntı yok bebeğim," dedi Atlas. Şu adamdaki rahatlığın binde biri bende olsaydı bu kadar gerilmezdim. Ama şimdi ona küçük bir korku ateşleyivereceğim! İzleyin!

 

"Yerinde olsam bu kadar sevinmezdim Atlas Serez."

 

"Neden öyle söyledin bebeğim?"

 

"Şimdi annem ile Bedrettin evlenince Özge ile üvey kardeş olacağımızı varsayarsak annemin bir damadı daha olma olasılığı doğuyor."

 

Atlas söylediğim şeyle dehşete kapıldı. Annemin bir başkasına damadım demesi onun için ölüm gibi bir şeydi. Elinde olsa hemen şimdi geri dönüp bu işi bozardı ki kocamı çekiştirerek yürütmek durumunda kalmıştım. Huysuz ve yakışıklı kocamla birlikte yürürken ne gördü dersiniz?

 

"Bebeğim bak bisiklet! Hadi gidip sürelim!"

 

Kocam heyecanlandı mı onu zapt etmenin imkansızlaştığını söylemiş miydim? "Atlas benim bisiklet sürmeyi bilmediğimi biliyorsun," dememe rağmen elimden tutmuş beni bisiklet kiralama noktasına doğru koşturmaya başlamıştı. Çılgın şey!

 

"Bebeğim için pembe bisiklet," dedi Atlas pembe bir bisikleti kiralarken. Şunun şu hevesleri beni bitiriyordu.

 

"Bugün bebeğime bisiklet sürmeyi öğreteceğim," dedi Atlas. Kendini beğenmiş yakışıklı playboyumuz başına iş açtığının henüz farkında değildi. Bakalım bizi ne tür kazalar, belalar ve musibetler bekliyor!

 

Atlas bisikletin üzerine oturmamla dengemi sağlamam için beni tuttu. "Ay! Ya düşersem?" dedim panikle. Atlas'ın soluğunun sıcaklığı yanağıma vuruyordu. Soluğuna yakıcı bakışları eklenirken, "Düşmene asla izin vermeyeceğim Ada. Eğer olurda düşersen seni kaldırmak için her zaman yanı başında olacağım," dedi.

 

Bana verdiği sözü tutacaktı. Beraber otelin çatısında yıldızları izlerken ona anlattıklarımdan sonra bana bu sözü vermişti. Düşmeme asla izin vermeyeceğine, eğer olur da düşersem beni kaldırmak için her zaman yanımda olacağına dair bana bir söz vermişti Atlas. Şimdi o sözü tutacak ve bunun sonucunda bana bisiklet sürmeyi öğretecekti.

 

"Korkma seni tutuyorum bebeğim," diye fısıldadı Atlas. İlk denememiz yaptığım panikten dolayı fiyaskoyla sonuçlansa da ikinci denememizde dengemi sağlamayı başarmıştım. Tabii birkaç kere düşmemin ve Atlas'ın beni bıkmadan usanmadan yerden kaldırmasının ardından sonunda başardım.

 

"Bisiklet sürüyorum!" diye şakıdım neşeyle. Atlas'ın beni itmeyi bıraktığından bi haber pedal çeviriyordum. Biraz ilerledikten sonra dönüp ona baktım. Yüzündeki gülümsemeye takılı kaldım.

 

"Harikasın bebeğim!" diye bağırdı Atlas arkamdan. Benimle gurur duyuyordu. Bisiklet sürmeyi bana babam öğretememişti belki ama Atlas öğretmişti. Küçük gezegenime adını verdiğim adam bana bisiklet sürmeyi öğretmişti.

 

Bisikletten inip ona doğru koştum. Atlas açmış kollarını beni bekliyordu. Ona sarıldım. "Bisiklet sürmeyi öğrendim," dedim sevinçle. Atlas benimle beraber küçük bir çocuk gibi seviniyordu.

 

"İşte benim bebeğim," dedi Atlas benden ayrılıp gözlerime bakarken.

 

Hayatımda yaptığım en iyi şey sanırım o domuzun yanında işe girmekti. İkinci şey işe geç gitmem ve hemen ardından şu an karşımda olan yakışıklı playboyun kollarına düşmekti. Bazen iyi ki uzağı göremiyorum diyorum. Gözümde böyle bir kusur olmasaydı belki de birbirimize aşık olma şansımız olmayabilirdi. Hayatımda yaptığım en iyi şeylerden bir diğeri de hiç şüphesiz minik gezegenime onun adını vermekti.

 

O an aklıma çok tatlı bir şey geldi. Atlas'ın elinden tutup onu çekiştirmeye başladım. Birlikte pembe bisikleti aldığımız yere geri bıraktıktan sonra küçük bir arayışa geçtik. Küçük ve tatlı bir arayışa...

Loading...
0%