@sevvnuraydn
|
"Sakat kalacağım!" diye hastaneyi birbirine katan kişi Atlas'ın tiksinerek baktığı Ercüment'ten başkası değildi. Şükürler olsun ona da bir şey olmamıştı. Kurşun sol bacağını sıyırmıştı. Ama ona kalsa bacağını kesmeleri gerekiyordu. Hastaneye geldiğimizden beri bağıra bağıra ortalığı ayağa kaldırmıştı. Tabii bu yaptığıyla hem Atlas'ı hem de Cihan'ı sinir krizlerine sokmuştu. İkisi de Ercüment'i yüzüne yastık basmak suretiyle boğmamak için oldukça zor duruyordu. Atlas'ın katil olup hapislerde çürümesine gönlüm razı gelmediğinden onu odadan çıkartmıştım. Onu koridora çıkarıp kolundan tuttuğum gibi koridordaki koltuklardan birine oturtturdum. Sinirden gözlerini yummuş Ercüment'in sesini kesmesini bekliyordu. Tabii ki de böyle bir şey olmadı. Onun yerine Cihan da Eflin tarafından odadan çıkartılmıştı. "Sesini kesmedi lanet fok balığı!" diye bağırdı Atlas birden. Cihan'ın da ondan arta kalan yanı yoktu. O da, "Ben gidiyorum buradan!" diye kükremişti. Eflin ile birlikte birbirimize veda ettikten sonra ikisi birlikte hastaneden ayrıldı. Koridorda Atlas'ın yanına oturmuş onun sakinleşmesini bekliyordum. Tabii bu sandığım kadar kolay olmadı. Çünkü Ercüment avaz avaz bağırarak buna pek de imkan tanımamıştı. "Şu aptalı Kubilay ile Utku'ya emanet edip geliyorum bebeğim. Aksi bir durumda o çok kıymetli bacağını kıvırıp ağzına tıkmam gerekecek," dedi Atlas sinir bozukluğuyla. O, odaya yeniden girip Utku ve Kubilay ile konuşurken onu dışarıda bekledim. En stresli günümüzün bugün olduğundan emindim. Başımıza bundan daha kötü bir şey gelemeyeceğine o kadar emindim ki söz konusunun biz olduğunu unutmuştum. Bundan sonraki iki günümüzün geçmek bilmeyeceğini nereden bilebilirdim ki? O günün hemen ertesi gününde sıkıntılar ilk beni kovalamıştı. Annem ekmek almak üzere beni köşedeki fırına gönderdiğinde başıma geleceklerden bir haberdim. Her kızın hayatında bir defa bile olsa yapmış olduğu klasik bakkala gitme kombinimle evden çıkmıştım. Üzerimde pijamalarım, dağınık topuzum ve ikonik pembe terliklerimle sabah sabah kanattığım gözlerinizden özür dilerim. Köşedeki fırındaki her sabah olan sıcak ekmek kuyruğuna girmiş sıramı beklerken telefonum çalmaya başladı. Arayanın kim olduğunu ekrana bakmadan bildiğimden sırıtmadan edemedim. "Günaydın canım," diyerek açtım telefonu. Telefonun ardında kısa bir sessizlik oldu. Sonrasında, "Sen bana canım mı dedin yoksa ben mi yanlış duydum bebeğim?" diye sordu Atlas. Sesindeki abartılı şaşkınlığa karşı gözlerimi devirmiştim. "Gözlerini devirme bebeğim. Şaşı kalırsın maazallah. Gerçi ben seni o halinle de severim." Duraksadım. Aklımdan geçen şey başıma gelmiş olamazdı değil mi? Korkarak da olsa topuğumun üzerinde arkama dönmüş ve tam o sırada fırının önünde durmuş yakışıklı bir adet Atlas Serez ile göz göze geldim. Dudaklarındaki gülüşe odaklandığımdan kendi halimin farkında değildim. Atlas telefona, "Çok güzelsin bebeğim. Sana baktıkça içim açılıyor," demişti. Üzerimdeki toz pembe civciv desenleriyle dolu pijamaya baktığımda benimle dalga geçtiğini anladım. Gözlerimi kısarak onu göz hapsime aldım. Sonrasında telefona, "Seninle daha sonra görüşeceğiz Atlas Serez," dedim imayla. Sıra bana geldiğinden parayı uzatıp iki ekmek aldım. Ekmek poşetiyle fırından çıkarken arkamdan gelen sesle duraksamıştım. "Bu kızda iyice yoldan çıktı," diye mırıldandı kadının biri yanımdan geçerken. Dönüp ona baktığımda bu kişinin mahallemizin mobeselerinden biri olduğunu gördüm. Kadın ekmek almak üzere fırıncının önündeki iki kişinin arkasına geçerken dayanamayıp kolundan tuttum. Beni görünce kaskatı kesildi. "Ada," dedi kendini gülümsemeye zorlayarak. "Sanırım benim için bir şeyler söylemek istediniz. Şimdi çekinmeden istediğinizi söyleyebilirsiniz," dedim gayet sakin bir şekilde. Sakinliğim onu da korkutmuş olacak ki ilk başta tek kelime edemedi. Sonrasında gözleri kapının önünde beni bekleyen Atlas'a kaydı. Bakışlarıyla Atlas'ı işaret edip, "Gül gibi Metehan'ı bu zengin oğlanla mı aldattın? Herkesten beklerdim ama senden beklemezdim Ada," dedi cık cıklayarak. Yirmi üç yıllık hayatımda hiçbir zaman bu tip insanlarla uğraşma tenezzülünde bile bulunmamıştım. Ama benimde bir sabrım var canım! Şahitsiniz değil mi? Bana o bulaştı ve şimdi o lafları onun o koca ağzına tıkacağım. Arkanıza yaslanıp eğlencenin tadını çıkarın! "Birincisi ben kimseyi aldatmadım. İkincisi senin bu diye nitelendirdiğin adam benim için herkesten daha değerli. Üçüncüsü bana böyle bir konuşma yapabilecek son insan bile değilsin. Senin Akif amcayı kasap İsmet ile aldattığını bilmeyen yok!" Son cümlemi özellikle yüksek sesle söylemiştim. O kadar zaman sonra mahallemize bir dedikodu da benden gelmeliydi! Sinirle terliklerimi zemine vura vura fırından çıktım. Atlas delici bakışlarımdan bir şeylerin ters gittiğini anlamış olacak ki ağzını açma tenezzülünde bile bulunmadan arabaya geçmem için kapımı açmıştı. Arabaya geçtiğimde sadece bakışlarımla asfaltı ikiye ayırdığımı hissettim. Zihnimdeki asfalttaki yarığın o kadını içine çektiğini hayal edip kadının bir daha dışarı çıkamaması için yarığı betonla kapatmıştım. Tamam bu baya saçma ve üstelik çok canice ama sinirimi atmanın başka bir yolunu bilmiyorum! O kadının bana karşı yaptığı imayı hatırladıkça sinirden beynimin karıncalanmasına engel olamıyorum! "Bebeğim," dedi Atlas çekinerek. Aniden onu bulan bakışlarımın içerdiği şiddet içerikli görüntüleri sezmiş olacak ki gürültülü bir şekilde yutkunma ihtiyacı hissetmişti. Kaşlarımı çatmış kırmızı görmüş boğa misali burnumdan soluyordum. Atlas, "En iyisi ekmekler soğumadan eve gidelim," demekle yetinmişti. Birlikte bizim eve geçtik. Annem kahvaltıda Atlas'ı beklemediğinden ilk başta şaşırmış sonrasında biricik evladına sıkıca sarılmıştı. Onlar hasret giderirken bende bizim playboya çay dolduruyordum. "Hoş geldin oğlum!" diye sevinçle şakıdı annem. Size evlatlık olduğumu söylemiş miydim? Aslında Atlas annemin oğlu. Peki ama ben bu durumda kimin çocuğu oluyorum? İşte bu çözülmemiş bir gizem olarak kalacak! Beni kimse besleme olarak bile evine almaz bence! Yeni doldurduğum çayı Atlas'ın önüne koyduğum sırada annemle muhabbeti epey bi ilerlettiklerini fark ettim. Annem, "İyi ki geldin. İyi ki," dedi sevinçle. Hatta inanamayacaksınız bir şey oldu. Annem uzanıp Atlas'ın yanaklarını sıktı. Annem sevgilimle oyun hamuru gibi oynarken onlara şok içinde baktım. Yemin olsun ki küçükken bile beni böyle mıncırmadı bu kadın. Resmen sevgilimi bağrına basıyor şu an! İmdat! Sevgilim annem tarafından alıkonuluyor şu anda! Atlas anneme sıkıca sarıldığında ona 'Ben sana gösteririm,' bakışları atıyordum. "Annem!" dedi Atlas birden. Az daha içtiğim çay boğazıma kaçıyordu. Haşlandım burada! Ama ikisininde dünya umurunda değildi. Annem, "Sen bana anne mi dedin? Oy ben sana kurban olurum oğlum!" diyerek Atlas'ı boğmak suretiyle bağrına bastı. Kahretsin! İç güveysi olacak bu adam başıma! Ağlamak üzereyim. Sevgilimi annem çaldı! Kendi öz annem! "Damadım benim! Çok seviyorum ben bu oğlanı," dedi annem Atlas'ın eline koz verdiğinin bilincinde değilken. Atlas alnına vurulan damat damgasına o kadar sevinmişti ki sırıtmaktan ağzı iki yandan yırtılacak diye çok korktum. Bu adam ne ara bu seviyeye geldi? Anlamıyorum! Tamam sevgili olduk ama ne ara damatlık mertebesine yükseldi? Annemle Atlas'ın kucaklaşmaları nihayet son bulunca kahvaltımızı yapabilmiştik. Annem ısrarla Atlas'a yaptığı böreği yediriyordu. Atlas her ne kadar doyduğunu söylesede annem börekleri kendi elleriyle yedirmeye devam ediyordu. Oh olsun sana Atlas! O balon gibi şişirdiğin kaslarını annem işte böyle eritir işte! Sinir bozukluğuyla kahvaltımı edip masayı topladım. Hatta Atlas da şirin bir iç güveysine yaraşır bir şekilde sofrayı toplamama yardım etmişti. İşte annemin gözünde bu şekilde damatlıktan best damatlığa erişti Atlas Serez. "Bebeğim üzerine spor bir şeyler giy. Beraber spora gidiyoruz." Gözlerim istemsizce baklavacı dükkanına dönen karnına kaydı. O siyah tişörtün altındaki manzarayı hayal edebiliyordum. Tabii annem yüzünden yarım kilo baklava murdar oldu ya neyse! "Tamam aşkım," dedim sırıtarak. Söylediğim kelime oldukça hoşuna gitmişti. Annemin salonda olmasını fırsat bilerek uzanıp yanağımı uzun uzun öptü. "Bir daha söyler misin?" diye sordu şirinlik yaparak. Şimdi sorarım size. Ben bu şebeğe hayır diyebilir miyim? Diyemem tabii ki. "Aşkım," dedim bilerek uzata uzata. Kıkırdadı. Atlas Serez böyle mutlu edilir işte. Onu erimiş hellim peynirine çevirmenin verdiği gururla odama doğru ilerledim. Madem spora gidiyoruz o zaman büyük bir çanta almakta yarar var. Üzerime siyah bir taytla basit mavi bir tişört geçirdim. Yanıma yedek kıyafetlerimi de alıp odadan çıktım. Çantamın fermuarını kapatırken annemle Atlas kapıda vedalaşma faslına girmişti bile. Annem VIP damadına yine gelmesini söylerken sanki bir anda gitmesen daha iyi deyip onu eve kapatacakmış gibi bakıyordu. "Ben hazırım," dedim dikkatleri üzerime çekmek için. Çantamı bir kenara koyup kafamdaki kümes misali bir şekile bürünmüş olan saçlarımı tepeden at kuyruğu olacak şekilde sıkıca bağladım. Sonrasında annemden klasik eve geç kalma uyarılarını dinleyip evden çıktık. Atlas, "Annen bana damadım dedi," diyerek sırıttı. Bu kadar mutlu olacağını bilseydim sana nikahı basardım Atlas Serez. Ama bunu yapsam şımaracağını çok iyi biliyorum. Yani anlayacağın buna biraz var. "Duydum. Hatta sana oğlum da dedi," dedim imayla. Dikiz aynasından kısa ve bir o kadar da etkileyici bir bakış attı. Bir saniye içinde beni nasıl etkilemeyi başardığını anlayamıyorum. Bu adam kesinlikle büyülü. Hatta halk arasında şeytan tüyü var denilen türde bir büyü vardı onda. "Diyecek tabii. Sonuçta onun tek ve başına gelebilecek en yakışıklı damat olduğum apaçık bir gerçek." "Bende ne zaman kendini öveceksin diye merakla bekliyordum Atlas Serez." Kahkahayı patlattı narsist damat adayımız. Sonrasında radyodan eğlenceli bir şarkı açıp bülbül gibi şakımaya başladı. Bakın bizim şu Atlas Serez'e. Ne marifetleri varmışta haberim yokmuş. Elimi tutmuş bir yandan arabayı sürerken bir yandan da şarkının melodisine uygun bir ritimle oynuyordu. Şu halimizi biri kameraya alabilir mi? Ben anlatsam inanmazlar. En azından elimde kanıt olsun. "Senle gönlümün yerleşim yeri dünya değil aşkistan!" Söylediği şarkının tüm sözlerini ezbere bilmesini çoktan geçmiş Atlas'ın böyle bir şarkıda direksiyonu kavrayan parmaklarıyla ritim tutmasına dayanamayarak kahkahalarla gülmeye başladım. Kırk yıl düşünsem onun gibi birinin içinden böyle bir çılgın çıkabileceği aklımın ucundan dahi geçmezdi. "Eğlen bebeğim!" dedi Atlas sırıtarak. Birlikte arabada saçma sapan el hareketleriyle oturduğumuz yerden ilkel kabile dansları yaparken kahkahalar havada uçuşuyordu. Uzay mekiğinin içindeki iki çılgın olarak keyifli bir yolculuğun ardından spor salonun kapısından içeriye girdik. Atlas Serez tam bir centilmen olarak sevgilisinin spor çantasını taşıyordu. "Annenin yedirdiği börekleri eritebilmek için buralara kadar geldik," dedi Atlas gülerek. Onun koluna girmiş yamyam sporcu kızlara karşı tetikte bekliyordum. Keskin bakışlarım etrafta gezinirken Atlas, "Ben biraz ağırlık çalışacağım bebeğim," demişti. Tüm dikkatimi etraftaki taş diye nitelenen kızlardan alıp yanımdaki yakışıklıya çevirdim. "Tamam bende biraz koşu bandında yürüyüş yaparım." Atlas bir dizi halter ve daha adını bile bilmediğim aletlerle dolu bir alana doğru ilerlerken bende önüne koşu bantlarının dizilmiş olduğu camın oraya doğru ilerledim. Boştaki koşu bandının tepesine çıkıp tuşa bastım. Çalıştırması çok zor olmasa gerek! Bir şekilde Türk genlerimi kullanmak suretiyle koşu bandının ayarını deneme yanılma yöntemiyle yapmayı başardım. Ağır ağır koşu bandında yürürken yanımda Hulk tiplemeli bir adamın yanaştığından bir haberdim. "Size yardımcı olmamı ister misiniz?" diye sordu yanımda beliren yeşil olmayan Hulk. Adamın kasları o kadar şişikti ki dokunduğum anda hava kaçırıp bir balon misali uzaklara uçacakmış gibi bir izlenim veriyordu. "Biraz ayarını yükseltelim isterseniz," dedi gülümseyerek. Bu neden gülüyor ki şimdi? Tamam tamam anladım! Ömründe ilk defa spor salonuna gelen masum köylü olduğumu anladı tabii adam. Ah Ada ah! Senin ne haddine be spor aletlerinde takılmak! Aman! Benim o zenginlerden neyim eksik ki? Doğru ya param! Adam bir tuşa basıp ayarı yükseltirken saf salak ben onun bana kur yapan biri olduğunu anlamamış spor hocası zannettiğim adama, "Bunun ayarı biraz fazla oldu sanki," demiştim. Bir gülmeler bir göz süzmeler başladı ki sormayın! Adam ona cilve yaptığımı sanıyor! Aptal herif düşeceğim! Ne kur yapması? "Düşmek üzereyim," dediğimde adam hala kur yaptığımı sanıyordu. Al beni kollarına uzaklaşalım buralardan dedim de benim mi haberim yok? Kahretsin! Durmuyor bu alet. Adamın beni ciddiye alacağı yok! İş başa düştü Ada! Kurtar kendini kızım! Gelişi güzel bir tuşa bastım. Basmaz olaydım. Kahretsin daha da hızlandı şu lanet alet. "Nasıl duracak şu zıkkım?" diye bağırdım adamdan medet umarak. Baktım bu adamda iş yok. Yetiş kocam yetiş! Of Ada ne kocası? Annenden aldın gazı! Kendine gel! "Atlas!" diye bağırdım panikle. "Bebeğim!" diye bağırarak bana doğru koştu sevdiceğim. Ama o gelene kadar maalesef kendimi kıç üstü bulmam kaçınılmaz olmuştu. Flörtöz Hulk benim terlikle ezilmiş hamam böceği gibi yere yapıştığımı görünce panikle yanıma yanaştı. Al işte! Şimdi bir değil iki sorunum var! Atlas adamı çiğ çiğ yiyecek! Atlas adama sert bir bakış atıp, "İyi misin bebeğim?" diye sordu. Atlas yerden kalkmama yardım ettikten sonra kıçımı kırdığım konusunda ciddi şüphelerim vardı. Kaba bir et bu kadar acımamalıydı! Başımı hafifçe sallayıp Maşa'nın koca ayıya sarılışı gibi bende ona sarılmıştım. Bir bebek gibi dudak bükmüş Atlas'ın kolları altında ilgi yumağına dönmüştüm. "Gel benim güzel bebeğim," dedi Atlas beni belimden tutup ağırlıkların olduğu tarafa götürürken. Tabii yanından geçtiğimiz şişme Hulk'a tehditkar bir bakış atmayı da ihmal etmedi. "Çok acıdı mı bebeğim?" diye sordu Atlas beni bir köşeye oturtup ilgiyle gözlerime bakarken. Azıcık naz yapsam ne olacak ki? Yüzümü acıyla buruşturup başımı hafifçe salladım. Atlas uzanıp yanağımı öptü. Tabii bende de yelkenler hemen suya indi. Bende de ne yelkenler varmış arkadaş? Düşman fethetti şimdiden topraklarımı! Gerçi böyle düşmana can bile verilir! Atlas'ın öpücüğüyle yumuşacık oldum. "Şimdi daha iyi misin?" diye sordu Atlas gülümseyerek. "Geçti," dedim işveli bir şekilde. Atlas tam karşıma oturup eline aldığı koca dambılla kol çalışmaya başlarken onu izlemeye başladım. O nasıl bir kol arkadaş! Balon gibi demek buna az kalırdı! Bu kola binilip Nevşehir'de Peribacası turu yapılır! O biçim bir balon! Oha Ada! Ağzını kapatsana kızım! Tamam sevgilin! Hatta en çok senin sevgilin! Ama bu kadarı da fazla be kızım! Ağzından akan salya köpekte yok! Kendine gel! "Öhö öhöm!" diyerek kuruyan boğazımı temizlemeye çalıştım. Boğazım o kadar kuruydu ki Sahra Çölünde falan olduğumu hissettim. Dikkatimi başka bir şeye vermezsem kuruyarak öleceğim! Kahretsin! Hayır Ada hayır! Gözlerim istemsizce Atlas'ın siyah tişörtünden görünen köprücük kemiğine kaydı. Aman Allah'ım! Bu köprücük kemiğiyse diğer insanlardaki ne? Bu köprücük falan değil. Bildiğiniz gerçek bir köprü! Atlas'ın geniş ve kaslı omzuları arasındaki trafiğe kapalı köprü! Of Ada bi sus artık kızım ya! Ama susamıyorum ki! İnsan böyle bir şey karşısında iç sesini nasıl susturabilir ki? Bu mümkün olabilir mi? Şuna bak be! Sevgilim diye demiyorum ama aşırı yakışıklı! Öyle böyle değil! O köprüden geçip kolundaki balona binip dünya turu yapası geliyor insanın! Aman Allah'ım! Ben neler söylüyorum böyle? Ben ne ara bu hale geldim? İmdat! Biri beni bu manzaradan alıp götürsün! Çok acil! Hiç iyi değilim! Afakanlar bastı! Ellerimle sıcaklayan yüzümü yellemeye başladım. Acilen su almam lazım! Ayağa kalktım. Ağrıdan uyuşmuş hatta düşmenin şiddettinden düzleşerek yok olma aşamasına gelen kıçımdaki ince sızıyı umursamamaya çalışarak ayağa kalktım. Ah benim zavallı kıçım! Sen bu hallere düşecek en son şeydin! Evet! Yine saçmalamaya başladım! Biliyorum! Bunu hatırlatıp durmayın artık! Zaten kendimi hiç iyi hissetmiyorum. İtfaiye gelip hortumunu boğazıma salmak suretiyle içimi sulasada bu kuraklık kolay kolay geçecek gibi durmuyor. Atlas'ın, "Bebeğim nereye?" demesine aldırmadan su sebilinin oraya gittim. Buraya bunu koyandan Allah razı olsun ya! Allah tuttuğunu altın etsin! Ben daha ne diyeyim? Of! En iyisi ben şu kopasıca çenemi kapatayım! Sebilden doldurduğum bir bardak buz gibi soğuk suyu kafama dikip kendime gelmeye çalıştım. İkinci bardakta kendimi hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum. Artık Atlas'ın yanına dönmeye hazırdım. Pet bardağı çöp kovasına attığım sırada cepheyi boş bırakan asker gibi savaş hattının ortasında kalakaldım. Kahretsin! Durum çok acil! Ulusal basına haber salın! Kırmızı alarm! Kod adı güzel kadın! Güzel kadınlar! Dişi yamyamlar Atlas'ın etrafını sarmış! Acilen bir şeyler yapmam lazım! Ama ne? Buldum! Yüzümdeki şeytani gülümsemeyle Everest Dağı'nın zirvesinden gelen soğuk iki bardak suyla Atlas'ın yanına doğru ilerledim. Benim biricik sevgilim kızların onu izlediğinden habersiz küçük bir ceylan misali ağırlığını çalışıyordu. Bambi'yi bu aç aslanlardan kurtaracağım. İzleyin de görün! Kızlar ağızlarının suyunu akıta akıta sevgilimi izlerken benim hemen arkalarında olduğumun farkında bile değildi. Gel de çıldırma! Şeytan diyor yol saçlarını ver eline! Ama ben medeni bir insanım ve şimdi onlara medeniyetin gerçek yüzünü göstereceğim! Yürü be Ada! Kim tutar seni! Elimdeki buz gibi suyu şakırt diye önüme gelen ilk kızın kafasından aşağıya boce ettim. Kız çığlık çığlığa soğuk duş etkisinden kurtulmaya çalışırken, "Manyak mısın sen be?" diye bağırdı. Bunlar manyak görmemiş ki! Nereden bilsin manyak ne demek? Ama eğer çok ısrar ederse ben ona manyağın orijinalini göstermesini de çok iyi bilirim! Atlas olay çıkaranın ben olduğumu gördüğünde ilk başta şok olmuş sonrasında şokunu hızlıca atlatıp dambılı yerine koyduğu gibi soluğu yanımda almıştı. "Kurumuşsun diye iyilik yapayım dedim. Malum ağzında tükürük namına bir şey bırakmadın. Hepsi yere aktı!" Kıza soktuğum laf için alkış tufanı beklerken onun yerine az daha tokat yiyordum. Başımı hızla eğip onun tokatından kurtuldum. Tabii bu tokatı benim biricik Atlas'ım yemiş bende de şalterler fena halde atmıştı. Gözlerimde çakan şimşeklerle birlikte güzel kızımız geriye doğru iki adım attı. Bakın şahitsiniz! O kızın başına gelebilecek hiçbir şeyden ben sorumlu değilim! Ya Hak! Şamarcı Ada olarak kızın üzerine atlayacağım sırada Atlas beni sırtına aldı. "Atlas bırak beni!" diye cırladım. Ama bana mısın demedi. Sırtına vurdum ki buna da sırt denmez sur gibi mübarek! Of Ada! İki dakika ciddi ol be kızım! Aslında ben böyle biri değildim. Atlas'tan önce ben gayet medeni ve minnoş bir kızdım. Mahallenin göz bebeğiydim. Şamarcı Ada olabilirdim ama ben yine de çok uslu bir kızdım. Valla! Atlas beni sırtına almış kurbanlık koyun misali dışarı çıkarırken bundan kurtulamayacağımı bildiğimden manzaranın tadını çıkarıyordum. Adamda bir boy var ki sormayın gitsin! Sırtında mıyım gökdelenin tepesinde miyim belli değil! Atlas beni tuttuğu gibi tepesi açık arabanın üzerinden koltuğa Barbie bebeği koyar gibi oturtunca eve dönmemizin vaktinin geldiğini anlamış oldum. Atlas yanımdaki koltuğa geçti ve bana kızacağını düşündüğüm anda deli gibi gülmeye başladı. Sen gül Atlas Serez! Gül! Kahkahalarla gül hem de! Bende buralarda kıskançlıktan öleyim sende rahatla bende! "Oy benim güzel bebeğim beni kıskandı mı?" dedi Atlas gülerek yanaklarımı mıncırırken. Şimdi söyleyin bana. Ben yanımda bu adam varken nasıl ciddi olacağım? Bu mümkün mü? Tabii ki de değil! Dudaklarımı büktüm. Küçük ilgi manyağı sevimsiz kız çocukları gibi omuzlarımı titreterek, "O kızlar seni izliyordu. Bende kıskandım," dedim ağlamaklı bir ses tonuyla. Atlas halime gülmeye başladı. Al işte! İki dakika şirin olamadık! Elleri ellerimi tutmak için uzandığında sinir bozukluğuyla ellerine vurdum. "Sen beni sevmiyorsun!" dedim omuz silkerek. Şu hareketleri de yaptın ya Ada ben sana daha ne diyeyim kızım! Gerçekten şu andan sonra da bu adam beni bırakmazsa cidden aşıktır! Net! Ben olsam arabamda deli var diyerek oradan arkama bile bakmadan kaçardım. Ama Atlas bunu yapmadı. Onun yerine şefkatle baktı gözlerime. Çenemden nazikçe tutup gözlerine bakmamı sağladı. "Ben seni çok seviyorum bebeğim. Şu narsistliğime rağmen seni kendimden bile çok seviyorum. Hatta arabanın arkasına senin için şunu yapıştıracak kadar çok seviyorum seni," dedi Atlas torpido gözünden çıkardığı çıkartmayı bana gösterirken. Gördüğüm şeyle kendimi tutamayıp gülmeye başladım. "Sakın bana uzay mekiğine bunu yapıştıracağını söyleme!" "Yapıştıracağım bebeğim!" "Yapma bu çok komik!" "Her şey bebeğimizin konforu için," dedi arabada bebek var yazılı çıkartmayı torpido gözüne geri koyarken. Ona inanamayarak baktım. "Seni seviyorum Atlas Serez," dedim sevinçle onun koluna sarılırken. O arabayı çalıştırırken kol çalışmaktan daha da şişmiş yastığıma başımı yaslayıp kıkırdamıştım. "Bende seni bebeğim," dedi Atlas. Adamakıllı spor yapamadan eve döndük. Araba bizim apartmanın önünde durduğunda birkaç metre ötede gördüğüm kişiyle tüm neşemin solup gittiğini hissettim. Atlas da benim gördüğüm kişinin kim olduğunun farkındaydı. Onunda keyifli halinin yerini sıkıntıya bıraktığını fark ettim. Atlas, "Onunla konuşacaksın öyle değil mi?" dedi delici bakışlarını Metehan'a yöneltirken. Onu başımla onaylamakla yetindim. Metehan'ı ikna etmek için çok az bir zamanım kalmıştı ve eğer bunda başarılı olamazsam ne yapardım hiç bilmiyordum. Ah Metehan ah! Başımın sarı belası Metehan! Hele sen o programa çıkmayı bir kabul etme var ya o zaman ben sana şamarın nasıl olduğunu göstermezsem bana da Ada demesinler! |
0% |