Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23.Bölüm: Beklenen An

@sevvnuraydn

(Ada'dan...)

"Metehan konuşabilir miyiz?"

Bir cümleyi en fazla kaç kere kurabilirse insan bende bu cümleyi o kadar çok kurmuştum. Tabii cevap alamamıştım orası ayrı. Sinirden cıvataları oynatmama ramak kaldı. Her an işi güzellikle halletme fikrimden kafa göz dalma aşamasına geçebilirdim ki Metehan geçen her saniye bu aşamaya geçmemi kolaylaştırıyordu.

"Daha ne kadar sessiz kalacaksın?" diye sordum en sonunda patlayarak. Ona karşı bu ani çıkışımla sadece onun dikkatini kendi üzerime çekmekle kalmamış gelen geçenin bana bakmasına da neden olmuştum. Hayranlarına el salla Ada Tözün! Çünkü biraz sonra mahalle senin dedikodularınla çalkalanacak! Hazır ol kızım! Hazır ol ve bekle! Annenin artık seni öldürmesi an meselesi! Hepsi de çocukluk arkadaşım diyerek bağrına bastığın şu sarı öküz yüzünden! Ah Metehan ah! Yaktın çıramı!

"Konuşacak bir şey yok Ada," dedi Metehan tek düze bir sesle. Sonunda konuşma tenezzülünde bulunmasına mı sevineyim yoksa beni donuk bakışlar eşliğinde reddetmesine mi üzüleyim bilemedim. Kameralar ne tarafta? İşte buradaymış! Kaydedin lazım olur. Ada Tözün birazdan Metehan Duman'ın kafasını delmek pahasına onu ikna edecek! Hazır olun!

"Ne demek konuşacak bir şey yok! Beni çıldırtma Metehan!"

Tüm mahalle artık beni dinliyordu. Bir iki camın açıldığını gördüm. Hatta şu an olay var diye sevinen insan kalabalığından birkaç kişinin çekirdek kola yaptığını bile gördüm. Yuh ama ya! Bu kadar da olmaz canım! Bu ne rahatlık? Azıcık ciddiyet lütfen. Metehan, "Tamam konuşalım. Yeter ki bağırıp tüm dikkatleri üzerimize çekme," dedi dişlerinin arasından. Başıyla bizi dikizlemeyi aşıp bize film seyreder gibi bakan insanları işaret etmeyi de ihmal etmemişti.

Alkış! Başardım arkadaşlar! Azmin sonu selametmiş cidden. Hatta daha değişik bir tabirle azimle sıçan duvarı delermiş. Bundan böyle bana azimli sıçan diyebilirsiniz. Tamam tamam bu çok iğrenç bir lakap. Siz en iyisi söylediklerimi unutun. Biz en iyisi konumuza dönelim. Hevesli gibi gözükmemek adına saçlarımla oynayarak, "Konuşalım bakalım," diye mırıldandım. Bir de böyle hiçbir şey olmamış gibi davranmam yok mu? Tam melanet kanser hücresi gibi insanım! Övünmek gibi olmasın ama insanı delirtmekte üzerime yok. Mükemmel miyim neyim?

Metehan'ın artık futbol stadı kadar insanın bizi camlardan ve kaldırım kenarlarından izlemesinden duyduğu rahatsızlık sonucu birlikte lise zamanlarında okuldan kaçıp kaçıp gittiğimiz parka gittik. Yan yana banka oturmuş parkta oynayan çocuklara dikmiştik gözlerimizi. "Çocukken salıncağa binmek için çıkardığın kavgaları hatırlıyor musun?" diye sordu Metehan birden. Kıkırdadı. Ama kıkırtısı saniye saniye soldu. Hüzün çöktü dudaklarına.

Başımı hafifçe sallayıp onun gibi salıncağa baktım. "Salıncağa çöküp senle beraber gıcık olduğumuz çocukları kovardık. O zamanlar ne kadar da sinir bozucuymuşuz baksana," dedi Metehan. Buraya beni çocukluk anılarımı yad etmek için mi getirdi? Ona baktım. Mavi gözlerine çöken hüznü büyük bir ustalıkla saklıyordu. Ama şöyle bir nokta vardı ki o da benim onu çocukluktan beri tanıyor oluşumdu. Şu an içine oturan bir şeylerin onun canını aslında ne kadar çok yaktığını görebiliyordum.

"Bana karşı hiçbir şey olmamış gibi davranmak zorunda değilsin Metehan. O gece sarhoştun. Ama söylediklerinin gerçek olduğunu biliyorum ve bunları inkar etmenin ne sana ne de bana bir faydası var."

Metehan söylediklerim karşısında ne diyeceğini bilememişti. Sanki bunları konuşmak ona zor geliyordu. Gırtlağına oturmuş yumruyu hayalde olsa görebiliyordum. Metehan, "Seni kaybetmek istemiyorum Ada," dedi birden. Bunu söylerken ki yüz ifadesine baktım. Yalvarırcasına bakıyordu gözlerime. Çocukluğumdan bu yana onu bu kadar üzen bir şey daha yaşamamıştık.

"Beni kaybetmeyeceksin. Ben her zaman senin yanında olacağım Metehan. Çocukluğumuzda nasıl ki birbirimize destek olduysak şimdi de olacağız. Sen benim her zaman en iyi arkadaşım olacaksın. Bunu söylediğin ya da yaptığın hiçbir şey değiştiremez."

Keşke ağzımı açmasaydım dedirtecek cinsten bir bakış attı Metehan. Ona tüm bunları söylemek yerine tokat manyağı yapsaydım daha az kırılırdı. Daha az üzülürdü ve kesinlikle daha az canı yanardı. Metehan, "Benimle bu yüzden mi konuşmak istedin? Reddedildiğimi yüzüme vurmak için mi?" diye sordu buz gibi bir ses tonuyla. Şimdi size küçük bir soru. Ben bu adama daha ne söyleyeyim? Ne yapsın daha bu zavallı Ada?

Gözlüklerimin üzerinden attığım keskin bir bakışla, "Buraya senden bir ricada bulunmak için geldim Metehan. O geceden sonra magazin dünyası çalkalanıyor. Tüm Türkiye benim Atlas'ı seninle aldattığımı düşünüyor. Tabii mahalledekilerde seni Atlas ile aldattığımı düşünüyor. Yani anlayacağın adım çıktı ve bu saçmalığa bir son vermek için senin bizimle birlikte yarınki canlı yayında bu haberleri yalanlaman gerekiyor," diyerek tüm her şeyi tek nefeste söylemiş oldum.

Metehan söylediğim şeyleri dinledi ve irileşen mavi gözlerine bakılırsa bu isteğimi reddedeceğe benziyor. Aniden ayağa kalktı. "Benim ne halde olduğumu bile bile yine de kendini düşünüyorsun Ada. O adamla aynı programa çıkmamı benden nasıl istersin? Benim gururumu nasıl hiçe sayarsın?" derken bağırmaktan sesi çatlamıştı.

Bağırırken boğazındaki damar kalınlaştı. Ona, "Ben bir yanlışı düzeltmeye çalışıyorum. İnsanların arkamdan konuşmasına daha fazla tahammülüm yok. Bu olaydan sende Atlas da zarar görmediniz! Ben gördüm! İnsanların arkandan fahişe muamelesi yapmasının ne kadar kötü bir şey olabileceğini tahmin bile edemezsin Metehan!" diye bağırdım.

Donup kaldı. Bağırmaktan boğazımda keskin bir ağrı belirdi ve bu da yetmezmiş gibi gelen geçen herkes bize bakıyordu. Metehan ise, "O adam hayatında olduğu sürece bu lafları her zaman duyacaksın Ada. Sorun ben değilim o! Onunla olmaya devam ettikçe bu haberlerin ardı arkası kesilmeyecek! Bunu göremiyor musun?" diye bağırdı isyan edercesine.

Ayağa kalktım. Sinirden beynim karıncalanıyordu. Gözüm döndü bir kere. "Senle onun arasındaki en büyük fark ne biliyor musun?" diye sordum titreyen dudaklarımla.

"Eğer senin yerinde o olsaydı söz konusu ben olduğum için o lanet olası programa çıkardı. Sırf arkamdan konuşulmasın, ben üzülmeyeyim diye bunu yapardı. Ama şimdi bakıyorum da benim çocukluk arkadaşım, sırdaşım olan bu adamın bana verdiği değer de anca bu kadarmış."

Artık bağırmıyordum. İçimden geçenleri adeta bir tokat misali Metehan'ın yüzüne çarpmış adımlamaya başlamıştım. Yeri döven adımlarımın yanına bonus olarak eklenen gözyaşlarından dolayı yürüdüğüm yolu artık göremiyordum. Her yer bulanıktı. Sicim gibi akan yaşlarla koşar adım ilerlerken önümü göremememin bedelini ağır ödedim. Karşıdan karşıya geçerken az daha eziliyordum! Korkunç!

Metehan'ın arkamdan, "Ada!" diye bağırdığını duydum. Araba çarpmamış bana sana dokunmuştu. Her ne kadar bu küçük dokunuş dengemi kaybetmeme neden olsa da daha kötü bir şey olmadığı için halime şükrediyordum. "Ada iyi misin?" diye sordu Metehan. Bileğimdeki keskin ağrıya rağmen sırf ona olan sinirimden yüzüne bile bakmamıştım. Gurur deyince de sen be Ada Tözün! Ölsem yine de ondan medet ummam şu saatten sonra! Bunu sen istedin Metehan! Şimdi görürsün sen!

"Hanımefendi iyi misin?" diyerek arabadan inen adamla bakışlarımı ayak bileğimden adama çevirdim. Gördüğüm kişiyle içimden ettiğim küfürler dev bir romana dönüşmüştü. "Ercüment," dedim şaşkınlıkla. Bana da çarpsa çarpsa Atlas'ın yakın arkadaşı çarpardı zaten. Bu ne biçim iş! Önce Metehan ile kedi köpek gibi birbirimize girmiş şimdi ise kazaya kurban gitmekten son anda kurtulmakla da kalmamış Atlas'ın kankasının kullandığı arabanın dengemi kaybetmeme sebep oluşunun sonucunda ayak bileğimi burkmuştum.

Ercüment, "Yenge!" diye bağırdı şaşkınlıkla. Metehan duyduğu kelimeyle yüzünü ekşitirken Ercüment koluma girmiş beni Metehan ile yan yana oturtmamak için arka koltuğa geçmeme yardım etmişti. Tavşan gibi seke seke arabaya binmemin ardından ayağımı arka tarafta uzattım. Bileğimdeki keskin ağrıyla birlikte Ercüment'in yanına Metehan'ın oturduğunu çok sonradan fark ettim.

"Yenge özür dilerim! Bağışla beni!"

Ercüment bu sözleri öyle bir ses tonuyla söylemişti ki Atlas tarafından sakat bırakılmaktan korktuğunu anladım. "Önemli değil Ercüment. Hastaneye gidelim lütfen," dedim ayak bileğimdeki keskin sızıyla yüzümü buruştururken. Ercüment arabayı son sürat en yakın hastaneye doğru sürerken Atlas'ı aramış aramayı da hoparlöre vermişti. Kahretsin! Şimdi izleyin cümbüşü! Of şimdi Atlas pire için değil yorgan bütün şehri panikten ateşe verecekti! Bu olaydaki pire de ben oluyorum!

"Efendim Ercü," diye esneyerek aramayı cevaplandırdı Atlas. Şimdiden filmin geri kalanını görebiliyorum. Kesinlikle gerilim filmlerini aratmayan sahneler bizi bekliyor. Sıkıntılı bir nefes verdiğim sırada Ercüment, "Atlas şimdi sana bir şey söyleyeceğim. Ama sakın panik yapma," dedi. Şimdi dürüst olalım arkadaşlar. Böyle bir cümleyi kim kurarsa kursun panik olurum. Siz panik olmaz mısınız?

"Ne oldu?" diye sordu Atlas panikle.

"Ben yanlışlıkla araba sürerken çok az böyle minnacık bir şekilde yengemize dokunmuş olabilirim," dedi Ercüment ecel terleri dökerek. Metehan'ın surat astığını dikiz aynasından görebiliyordum. Atlas, "Ada nerede? İyi mi? Allah canını alsın Ercü! Hangi hastane? Çabuk söyle!" diye bağırmasıyla araya girmek durumunda kaldım.

"Ben iyiyim!" dedim ama boşuna çaba harcıyorum. Atlas beni duymamış Ercüment'in hastaneyi söylemesiyle telefonu şak diye kapatıvermişti. Bu işin sonunu az çok tahmin edebiliyorum. Atlas şu an bütün sağlık kuruluşlarını benim için seferber etmiş olmalıydı. Ortalığı velveleye vermiş olmasını saymıyorum bile.

Ercüment arabayı hastanenin önüne çektiğinde Metehan kapımı açmıştı. Ercüment iyi bir kayınbiradere yakışır bir şekilde Metehan'ı itekleyip beni tekerlekli sandalyeye oturtmuştu. Beni itekleyerek acile götürdü. Çekilen röntgene göre kırık yokmuş. Burkulan bileğimi de bir güzel bandajlamışlardı. Doktor, "Geçmiş olsun," diyerek ağrı kesici merhemler yazdığı reçeteyi Ercüment'e vermişti. Zira Ercüment'in delici bakışlarından sonra Metehan'a vermek yürek isterdi.

Ercüment, "Özür dilerim yenge," dedi tekerlekli sandalyemi itekleyerek. Ona önemli olmadığını söylemek için tam ağzımı açmışken hastaneye, "Bebeğim nerede?" diye ortalığı inleterek Atlas Serez girmişti. Sesi tüm katı inletirken gözleri en sonunda koridorun ortasında tekerlekli sandalyede oturan bana kaydı. Yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktü. Bana sıkıca sarılıp rahat bir nefes aldı.

Atlas, "Çok korktum," dediğinde Metehan çoktan aramızdan ayrılmıştı. Ercüment ise korkudan daha şimdiden iki adım geri çıkmıştı.

Atlas'ın elini tutup, "Ben iyiyim. Sadece ayağımı burktum," dedim gülümseyerek. Ellerime öpücükler kondurdu. Kıkırdadım.

"Sen iyisin. Ama Ercü birazdan hiç iyi olmayacak bebeğim," diye fısıldadı Atlas. Ona durmasını söylesem de Ercü'yü kovalayıp şamarı yedirmesine ne yazık ki engel olamadım. En sonunda dağılmış saçlarıyla yanıma yeniden teşrif etmişti. Atlas Serez tekerlekli sandalyemi itekleyerek beni hastaneden çıkardı ve beyaz Ferrari'sinin arka koltuğuna oturtturdu. Arka cama yapıştırdığı çıkartmaya bakıp gülmeye başladım.

Atlas şoför koltuğuna geçerken, "Arkada rahat mısın bebeğim?" diye sordu.

"Çok rahatım Atlas Serez."

Atlas verdiğim cevaptan memnun olunca, "Bu öküz sana nasıl çarptı?" diye sordu bu sefer. Aslında öküzün bana değil de benim öküze çarptığımı bilse nasıl bir tepki verirdi acaba? Hele bir de Metehan ile konuşmamızın koca bir fiyasko olup kıçımda patladığını bilse işte o zaman Atlas'ı ben bile tutamazdım.

"Karşıdan geçerken yola düzgün bakmadım," diye mırıldandım. Atlas dikiz aynasından kısa bir anlığına bana baktı. Yay gibi gerilen kaşından bana inanmadığını daha doğrusu bir şeyleri eksik anlattığımı bildiğini anladım.

"Metehan ile konuşmanız nasıl geçti?"

Metehan'ın ismini söylerken yüzünün aldığı hoşnutsuz ifadeye karşılık kazamız mübarek olsun demekten kendimi alamıyorum arkadaşlar. Hadi bakalım! Kılıçları kalkanları kuşandıysanız başlıyoruz! Gözlerimi ona bakmaya cesaret edemediğimden ayak bileğime diktim. "Pek iyi geçtiği söylenemez," diyerek küçük bir itirafta bulundum.

Sesim nereme kaçtı bilmiyorum ama Atlas'ın söylediğimi duyup duymadığını geçmiş ben bile duymamıştım. Resmen içime içime konuşmuştum. Tabii söz konusu ben olunca akan suları durduran Atlas Serez keskin kulaklarıyla bunu da duymuş arabayı sinirden yol kenarında bir yere çekmişti.

"Bir de utanmadan programa çıkmayı kabul etmedi öyle mi? Ben o geri zekalıya yapacağımı iyi bilirim!"

Atlas kendi kendine söylenirken, "Metehan hakkında doğru konuş!" diye parladım. Söylediğimle beraber ciddi olup olmadığımı anlamak için koltukta arkasına dönüp bana bakmıştı. Kızarmış hatta kanlanmış gözlerine baktım. Bütün gece uyumamış gibi bir hali vardı ve bunca yorgunluğunun üzerine benim Metehan'ı savunmuş olmam onun ağırına gitmişti. Ayak bileğimdeki ağrıyı umursamadan uzanıp onun yanağına dokundum.

"Metehan benim çocukluk arkadaşım. Sadece arkadaşım. Ona bir laf söylenmesi gerekiyorsa ben söylerim. Ama tüm bunların içinde bir şey var ki benim aşık olduğum adam sensin Atlas Serez. Ben seni seviyorum ve sen her ne kadar onu kıskansan da bu yersiz. Değil Metehan hiç kimse sana olan hislerimi değiştiremez."

Sözlerimle dudaklarında beni benden alan o güzel gülüşü belirdi. Haylaz, çapkın ve biraz da aşk dolu bir gülümseme. Parmaklarımın şefkatle yüzünde gezinmesine engel olamadım. Gözlerine baktım. Kahverengi gözlerinin güzelliği ile tezatlık oluşturan kırmızı kılcal damarlara baktım.

"Gece iyi uyuyamamışsın. Canını sıkan bir durum mu var?" diye sordum ilgiyle. Atlas ilk başta bakışlarını kaçırsa da bir sıkıntısı olduğu belliydi.

"Bunu daha sonra konuşsak olur mu?"

Anlatacak durumda değildi. Ona zaman tanımalıydım. "Olur," dedim gülümseyerek. Bunun üzerine Atlas arabayı tekrardan çalıştırmıştı. Beni kucaklayarak evime getirmiş yatağıma yatırmıştı. Tabii benim biricik annem benim burkulan ayağımı es geçmiş damadına ışıldayan gözlerle bakıyordu.

Atlas yanıma oturduğu sırada annem ilgili bir ses tonuyla, "Bu nasıl oldu?" diye sordu gözleriyle beni işaret ederek. Kadın benimle iletişime geçme tenezzülünde bile bulunmayıp doğrudan Atlas'a sormuştu sorusunu. Atlas biricik kayınvalidesine olanları anlatmış sonra da rahat edebilmem için sırtımdaki yastığı kabartmıştı.

Annem çalan kapıyı açmaya koşarken bizim fırsatçı da beni kollarının arasına almış yanaklarıma ufak buseler kondurmaya başlamıştı. Üç kağıtçı ne olacak? "Annem görecek," diyorum ama kime diyorum acaba. Atlas çoktan aşk sarhoşu olmuştu. Bizi ayıran şey ise odaya kucağında bebek ile giren Talya ile Okan olmuştu. Utançtan yüzüm kızarmıştı. Atlas ise dişlerini sıkarak, "Sizin burada ne işiniz var?" diye sormuştu. Utanmasa kalkıp ablasını ve eniştesini gözünün yaşına bakmadan dışarı atacaktı.

"Ada'nın kaza geçirdiğini duyunca biz de geldik," dedi Talya kardeşine bakıp muzip bir şekilde gülerken. Atlas'ın karın boşluğuna saçmalamasının cezası olarak sıkı bir dirsek darbesi attım ve "Siz Atlas'a bakmayın. Hoş geldiniz," dedim sırıtarak. Atlas yarım kilo baklavasını ezdiğim için bana 'Alacağın olsun' bakışları atıyordu.

Talya kucağında bebekle yatağın bir ucuna otururken, "Kucağıma alabilir miyim?" diye sordum dayanamayarak. Talya gülerek bebeği kollarıma bıraktı. Öyle küçüktü ki gerçek olduğuna inanamıyordu insan. Yumuk yumuk gözleri, hokka gibi burnu ve minik dudaklarıyla o kadar güzeldi ki. Atlas usulca kulağıma doğru eğilerek, "Bence bizimde bundanımız olmalı," diye fısıldadı.

Ona baktığımda gayet ciddi olduğunu gördüm. Çapkın gülüşüyle yeğenini işaret etmesiyle bebeği onun kucağına bıraktım ve "Bununla idare etmek zorundasın Atlas Serez," dedim bilmiş bir şekilde. O gün Talya ile Okan'ın ardından Nil ile Aslı gelmiş sonrasında akşam olmasıyla herkes evlerine dağılmıştı. Yarın büyük gündü. Programa çıkacaktık ve ben heyecandan uykuya bir türlü geçemiyordum. Tabii bunda Metehan ile olan can sıkıcı konuşmamın da etkisi büyüktü.

O gece nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum. Sabahın köründe uyanmış Atlas'ın akşam nöbetçi eczaneden aldığı değneklerimle dolaptan çıkardığım şort etekle desenli bluzu üzerime geçirivermiştim. Atlas beni biraz sonra almaya gelecekti. Birlikte programa gitmeden önce annemin benim için hazırladığı kahvaltı tabağını bitirmiş son hazırlıklarımı yapıp Atlas'tan telefon beklemeye başlamıştım. Beklediğim mesaj geldi diye düşündüğüm sırada gelen mesajın sahibiyle yutkundum.

Metehan: Bütün gece düşündüm ve programa çıkmaya karar verdim. Bunu sadece senin için yapıyorum Ada. O adam gram umurumda değil.

Okuduğum mesajla tüm gerginliğimin geçtiğini hissettim. En azından Metehan tüm iddiaları yalanlamayı kabul etmişti. Bu da büyük bir gelişme. Kapı çaldı. Koltuk değneklerimle seke seke kapıyı açmaya gittim. İşte beklediğim yakışıklı kapımda. Güneş gözlükleri ve beyaz tişörtüyle her zamanki gibi aklımı başımdan almayı başaran Atlas Serez, "Ada Tözün'e bakmıştım," dedi haylazca gülümseyerek.

"Tam karşınızda duruyor," dedim ona ayak uydurarak. Atlas güneş gözlüklerinin üzerinden beni baştan aşağıya süzdü. Sonrasında güneş gözlüklerini çıkarıp, "Etek mi giydin sen?" diye sordu yarı şaşkın yarı da işveli bir edayla. Üzerime şöyle bir baktım da gayet normal görünüyordum. Onu bu derece şaşırtacak ne yaptım acaba?

"Alınma bebeğim ama sen etek giyeceksen ben ayağının böyle kalmasına razıyım."

"Gıcıksın Atlas Serez. Gıcık," dedim gülerek. Birlikte programa geç kalmamak için evden çıktık. Atlas arka koltuğa bacaklarımı uzatmama yardım ettikten sonra, "Bunun burada ne işi var?" diye sordu. Kimden bahsettiğini arabanın arka camına bakınca anladım.

"Metehan programa çıkmayı kabul etti," dedim Atlas'a. Bununla birlikte bizim kıskanç boğamız bacaklarımı bagajdan çıkardığı battaniyeyle kapattı. Metehan da aramıza teşrif edince son derece gergin geçen bir yolculuğun ardından magazin programının çekildiği stüdyoya geçmiştik. Bizi makyaja yönlendirdiler. Atlas ayağımın altına tabure koymuş makyaj ekibinin saçımı ve makyajımı yapışını gülümseyerek izlemeye başlamıştı.

Doğal bir makyaj ve omuzlarıma dökülen su dalgası saçlarımın tamamlanışıyla gözlüklerimi takma şerefine erişen tabii ki de Atlas Serez'di. Gözlüklerimi burnumun ucuna iliştirdiğinde sırıtarak, "Çok güzelsin bebeğim," diye fısıldadı. Şebek ya! Nasıl da tatlı!

Uzanıp yanağından öpeceğim sırada, "Yayın başlıyor," diye bizi uyaran kızlar yüzünden oturduğum yerden kalktım. Atlas kolunu belime dolamış beni stüdyoya doğru götürüyordu. Metehan çoktan masadaki yerini almıştı. Atlas beni dikkatlice sandalyeye yerleştirip yanıma oturdu. Sunucu iki kadının da yerlerini almasıyla kayda girilmişti. "Günaydınlar herkese," dedi sarışın olan sunucu.

"Bugün çok özel konuklarımız var," diye devam etti kumral olanı. Heyecandan derin derin nefesler alıyordum. Atlas masanın altından elimi tuttu. Sıcak dokunuşu ve gülümsemesiyle rahatladığımı hissettim. Sarışın sunucu, "Bugün Atlas Serez, Ada Tözün ve Metehan Duman canlı yayın konuğumuz," diyerek bize baktı.

"Hoş geldiniz programımıza."

Kırk yıl düşünsem televizyona çıkacağım aklımın ucundan dahi geçmezdi. Üstelik böyle bir sebepten çıkacağımı söyleselerdi onlara siktirin gidin falan derdim herhalde. Atlas gülümseyerek, "Hoş bulduk. Asıl biz programınıza davet ettiğiniz için teşekkür ederiz," dedi. Sunucuların işaretiyle ekrana o gecenin görüntülerini yansıtıldı. Atlas hiç istifini bozmadı. Metehan ise tepkisiz bir şekilde ekrandaki görüntüye bakıyordu.

"Tüm magazin bültenleri bu görüntüleri konuşuyor. Ama siz bunların asılsız olduğunu söylüyorsunuz doğru mu?"

Sarışın kadının sözleriyle, "Bu görüntülerde gördüğünüz şey asılsız. Ben Atlas'ı aldatmadım. Şu an yanımızda da olan adam benim çocukluk arkadaşım Metehan. O gece kendisine yardımcı olabilmek için beline sarıldım," diyerek araya girdim.

Kumral olan kadın ne gibi bir gerekçem olduğunu soracağı sırada Metehan, "Ben o gece biraz içkiyi fazla kaçırmıştım. Sarhoş olduğum için Ada bana yardımcı olmaya çalışıyordu," dedi. Bunun üzerine her şeyi didik didik etmeye pek bir meraklı olan magazin sunucularımız bir açığımızı yakalamak istercesine ekrana düşen görüntüye yeniden bakmıştı.

Sarışın olanı bir açığımızı yakalamış gibi, "Peki bu üzerinizdeki elbise nerden? Metehan Bey'in alkollü olduğu var sayılırsa siz onunla birlikte bir gece mi geçirdiniz?" diye sordu. Atlas daha şimdiden burnundan soluyordu. Her an kendini kaybedebilirdi ki elimi tutan elini hafifçe sıkma gereksinimi duydum. Gözleri kısa bir anlığına beni buldu. Bakışlarındaki öfke yavaş yavaş dinerken, "Ada o gece benimle birlikteydi. Zaten gündüzünde ona çıkma teklifini sizin programınızda etmiştim. Hafızaları biraz zorlarsak hatırlayabilirsiniz belki," dedi iğneleyici bir tonda.

Sunucular istedikleri kaosa ulaşamamış olacak ki bu seferde Metehan'a bakmıştı. Kumral kadın, "Metehan sen bir şey söylemeyecek misin? Ada ile çocukluk arkadaşı olduğun doğru mu?" diye sordu son bir kez şansını fazlasıyla zorlayarak. Kaostan beslenen ikiliye karşılık tüm gözler Metehan'a çevrildi.

Metehan daha önce hiç olmadığı kadar sakindi. Bu sakinliği en çok da beni korkutuyordu ki, "Doğru. Ada benim çocukluk arkadaşım," diye mırıldandı. Rahat bir nefes aldım. Atlas'a olan tüm nefretine rağmen benim tarafımdaydı. En azından ben öyle sanıyordum.

Metehan, "Fakat size bir şeyleri eksik anlattılar," dedi bir bana bir Atlas'a bakarak.

"Ada benim sadece çocukluk arkadaşım değil. O aynı zamanda benim ilk aşkım ve ben ona o gece aşkımı ilan ettim. Yani anlayacağınız Ada ile aramızda gerçek bir şey var."

Metehan'ın sözleriyle kalakaldım. Bunu bana nasıl yapar? Beni nasıl bir duruma soktuğunun farkında bile değil! Tüm Türkiye'nin izlediği bir programda bana bunu nasıl yapar? Korkuyla Atlas'a baktım. Gözleri dolmuştu ve buna daha fazla tahammül edebilecek durumda değildi. Atlas tek kelime etmeden ayağa kalktı. Programı terk edecek!

Panikle ayağa kalktım. Değil ayağımın ağrısı dünya umurumda değildi. Acısa da ayağımın üzerine basa basa onun stüdyodan çıkmasına engel oldum. Kolundan tutup, "Bunlar doğru değil," dedim içinde bulunduğumuz duruma isyan edercesine.

Atlas acı dolu bir tebessümle, "Biliyorum," diye mırıldandı güçlükle. Her şeye rağmen bana inanıyordu. Bunu bilmek bile gözlerimin dolmasına neden oldu. Beni gerçekten çok seviyordu. Hem de sandığımdan daha da fazla ve ben şimdi kendim için bir ilki gerçekleştirecektim. Onun uzun zamandan beri beklediği anı ona yaşatmamın zamanının geldiğini hissettim. Beklenen an geldi.

Tüm Türkiye'nin gözleri önünde, "Ben sana aşığım Atlas," dedim ve o daha ne olduğunu bile anlamadan yakasından tuttuğum gibi dudaklarımı onunkilere bastırdım. İlk başta şaşırsa da sonrasından dudaklarından keyifli bir mırıltı döküldü. Belimden tutup beni kendine çekti ve beni aşkla, tutkuyla ve biraz da Metehan'dan intikam almak istercesine öptü. Dokunuşu yumuşaktı. Öpüşü ise arzulu. Etrafımızdaki sesleri umursamadan uzun uzun öptü beni. Nefesimiz kesilene kadar birbirimizden ayrılmadık. En sonunda kesilen nefesimle ondan ayrılıp gözlerine baktığımda gülümsediğini gördüm.

"Kestik!" diye bağırdı biri.

Ben Ada. Namıdiğer bebek. Atlas'ın bebeği ve onun biricik aşkı. Bugün tüm Türkiye'nin gözleri önünde ona aşkımı haykırmakla kalmadım. Onu öptüm ve bundan hiç pişman değilim. Hem de hiç!

 

Loading...
0%