@sevvnuraydn
|
"Kestik!" diye bağırıp duran kişi programın genel yayın yönetmeniydi. Ortalığı bu sesle inletmesi yetmezmiş gibi bir de ortada başı kesilmiş tavuk gibi geziniyordu. Atlas ayağımın üzerine basmamam için beni belimden tutup sandalyeye oturttu. Metehan'ın programı sessiz sedasız terk edişi ve bizim canlı yayında öpüşmemiz genel yayın yönetmenini çıldırtmıştı. Adam volta atmaktan mı yoksa öfkeden midir bilinmez ama pancar rengine dönmüştü. Atlas ile birlikte bizi haşlamaya hazırlanan adama korku dolu gözlerle bakıyorduk. Atlas kulağıma doğru usulca, "Eğer bizim üzerimize yürürse seni kucakladığım gibi kaçacağız. O yüzden hazır ol bebeğim," diye fısıldadı. Söylediği şeyle gülmemek için kendimi çok zor tuttum. Dudaklarımı sıktım ama bana mısın demedi. Ortada gezinen adamı gördükçe Atlas'ın sözleri kafamda yankılanıyordu. En sonunda dayanamayıp kahkahayı patlatıverdim. Tabii bu yaptığım bardağı taşıran son damla oldu. Genel yayın yönetmeni hışımla bize doğru adımlarken bizi kurtaran kişi set ekibinden birinin stüdyoya ani baskını olmuştu. "Efendim! Reytingler tavan yaptı!" diye bağırdı set ekibindeki genç çocuk. Bununla birlikte ilk başta yırtsak da Atlas'ın, "O zaman bize artık müsaade," demesiyle programdan firar etmiş genel yayın yönetmenini hepten çıldırtmıştık. Arabaya geçtiğimizde deli gibi kahkaha atan sadece ben değildim. Atlas da hem bu durumdan keyif almış hem de öpücük mevzusundan dolayı daha önce hiç olmadığı kadar neşeliydi. Anlayacağınız Atlas Serez'in keyfini şu saatten sonra kimse bozamaz. Baksanıza şuna. Nasıl da mutlu. Dudakları yakında yanlardan yırtılacak ama haberi yok şebeğin! "Bakıyorum da keyfiniz bir hayli yerinde Atlas Serez," dedim imayla. Söylediğim şeyle kıkırdamış dikiz aynasından kısa bir anlığına bana bakmıştı. "Bugün mükemmel bir gün bebeğim! Hatta o kadar mükemmel bir gün ki Metehan bile keyfimi kaçıramaz." Metehan'ın yaptıklarını unutmuş olmasına gülmeden edemedim. Öpücüğün böyle bir etkisinin olabileceğini düşünmemiştim. Atlas bir anda pamuk gibi olmuştu. Programı terk etmeye kalkıştığındaki halinden eser yoktu. Aksine göz bebeklerinden kalpler çıkaracak kadar aşıktı. Ona bakıp gülerken çantamın içinde çıldırmışçasına titreyen telefonla bir şeylerin ters gittiğini tahmin etmem gerekirdi. Kahretsin! Telefonu elime aldığımda ekranda yazan isimle dehşete kapıldım. "Annem arıyor!" dedim panikle. Atlas neden panik olduğumu anlamamıştı. Ama ben annemin beni neden ısrarla aradığını biliyordum. Programı izledi ve beni Atlas ile dudak dudağa gördü! Beni kesin öldürecek! Yerimi tespit ettiği anda bana işkence etmek suretiyle öldürecek! Çok korkunç! Atlas, "Annemi hoparlöre ver de bende sesini duyayım," dediğinde ona inanamayarak baktım. Resmen ölümü ile konuşmak istiyor. Hem de hoparlörde! İnanılır gibi değil! Bu adam ya sabah kahvaltıda yürek yedi ya da o ateşli öpüşmeden sonra aklını yitirdi. Bu ihtimallerin doğruluğundan tam olarak emin olmamakla birlikte onun şu an yaklaşmakta olan tehlikeyi görmediğini söyleyebilirim. "Annem bizi izlemiş olmalı! Muhtemelen ikimizi de öldürecek!" Panikler ve çığlıklar eşliğinde lanet telefonun sesi susmuş ani bir frenle yolun ortasında durmuştuk. Az kalsın arkadaki araba bize çarpıyordu! Ah! Benim yüzüm ne zaman tam anlamıyla gülecek acaba? Sadece soruyorum. Cevap verirseniz çok müteşekkir olurum efendim! Atlas far görmüş tavşan gibi bana baktı. Dehşetle, "Sonumuz geldi bebeğim!" diye bağırdı. Arkadaki arabanın korna sesleri yüzünden yolumuza devam etmek durumunda kaldık. Ama tam o sırada annem yeniden beni aramaya başlamış bu da yetmezmiş gibi Atlas'ın telefonu da sesiyle ortalığı inletmeye başlamıştı. Atlas ekranında yazan isimle, "Bari sen yapma Talya," demişti. Tüm Türkiye'nin dedikodu malzemesi olabileceğimizi tahmin etmemiz gerekirdi. Sinir bozukluğuyla alnıma bir şaplak attım. Annem eve gittiğim anda benim katlime ferman verirdi. Onun gazabından kaçmamın olanağı yoktu. Ah Ada! Ölmeden önce son duanı et kızım! Atlas ile birlikte aynı anda telefonlarımızı sessize alıp korkuyla birbirimize baktık. "Kaçmamız lazım bebeğim," dedi Atlas başına gelecek olan şiddet içerikli görüntülerin etkisiyle yutkunurken. "Kaçalım kaçmasına da nereye kaçacağız?" Atlas kaçma teklifine itiraz etmediğim için pişkin pişkin sırıtmaya başlamıştı. Aklından geçen hinlikleri az çok tahmin edebiliyordum. Muhtemelen onunla ciddi anlamda kaçacağımı falan düşünüyordu. Halbuki ben canımın derdindeyim. Eğer annemin yanına gidersem kalçamı kaybetmek zorunda kalırdım. Annemin kıçıma indireceği acımasız dolgu topuk terliğinin darbelerinden sağ çıkmamın imkanı yoktu. Kıçımı kaybetmemi çoktan geçmiş canım ciddi anlamda tehlikedeydi! "Sen iste ben kaçacak bir yer bulurum bebeğim." "Nedense bana hiç güven vermedin Atlas Serez." "Aşk olsun bebeğim. Neden öyle söyledin?" dedi Atlas dudak bükerek. Neden acaba? Biri ona gerçeği söylesin. Tamam ben söylerim. Ona kısa bir bakış attım. "Aklından ne hinlikler geçiyor önce sen bana onun hesabını ver bakalım Atlas," dedim yeniden titremeye başlayan telefonuma baktığım sırada. Arayan Nil'di. Annemin yanında olduğuna kalıbı basarım. Sıkıntılı bir nefes verip aramayı reddettim. Hemen ardından Aslı'yı aradım. Annemi sakinleştirse sakinleştirse Aslı sakinleştirebilirdi. Aslı telefonu saniyesinde açarken, "Yalvarırım annemin yanında olma," demiştim. Telefonun ardında kahkahayı patlattı hanımefendi. Ben can derdine düşmüşken bu ne diye gülüyor ki şimdi? Alacağın olsun Aslı! "Merak etme ben kendi evimdeyim." İşte şimdi rahatladım. Üzerimden dünyanın yükünün kalktığını hissettiğim sırada Aslı, "Magazin bültenleri çalkalanıyor. Ben magazin izlemediğim halde sizin enişte ile ateşli öpüşmenizden haberdarım sen düşün," dedi kıkırdayarak. Atlas Aslı'nın kendisine enişte dediğini duymasın bir de üstüne sevinip de burnunu havaya dikmesin diye telefonla kulağımı bütünleştirmek durumunda kalmıştım. "Annemin de haberi var kesin. Bu yüzden beni arayıp duruyor. Öldürecek beni!" dedim panikle. Aslı da ecelimin annemin elinden olduğunu belli edercesine sıkıntılı bir nefes verince üç buçuk atmaya başlamıştım. Sıçtın Ada Tözün! Bu sefer büyük boka bastın kızım! Ölmeden önceki son saatlerini iyi değerlendir! "Yerinde olsam kaçardım," dedi Aslı sanki çok normal bir şey söylüyormuş gibi. "İnanılmaz içimi rahatlattın Aslı! Atlas da kaçmak istiyor zaten. Annem bunca şeyin üstüne bir de kaçtığımı öğrenirse peşime polis takar biliyorsun değil mi?" "Demek Atlas da kaçmak istiyor. Kaçın o zaman. Bir gece kaçın yarına kadar ben anneni yumuşatmaya çalışırım." "Annem ölse yumuşamaz ama yine de sen bilirsin. O yüzden yüzleşmek en iyisi," dedim gayet kendimden emin bir şekilde. Aslı'nın telefonun ardında gözlerini devirdiğini hayal edebiliyorum. "Sence annen şu an seni yaşatır mı? En azından akşama kadar dışarıda oyalan. Biraz yumuşaması lazım. Şu an sıcağı sıcağına seni boğabilir." Aslı o kadar haklı ki buna verebileceğim net bir cevabım maalesef ki yok. Sıkıntıyla yanı başımda bana haylazca sırıtarak bakan Atlas'a baktım. Sonra, "Haklısın. Akşama kadar oyalanacağım. Artık akşama da dayağımızı yer yatarız," dedim. Aslı verdiğim cevaptan mutlu olmuş telefonu kapatmıştı. Tabii bu durumdaki tek mutlu karakterimiz o değildi. Atlas, "Kaçıyor muyuz bebeğim?" diye sordu sırıtarak. Ona hayır diyebilmeyi çok isterdim ama maalesef ki buna mecburdum. Annem bir yana Metehan'ın söylediklerinden sonra mahallenin durumunu düşünemiyordum bile. Muhtemelen mahalleye ayak bastığım an beni taşlarlardı. Of! Of! Of! Allah cezanı vermesin Metehan! Yaktın beni! Yaktın! "Kaçıyoruz Atlas Serez," dedim sıkıntıyla. Verdiğim cevap onu bir hayli tatmin etmişti. Acaba şu an aklından neler geçiyor Atlas Serez? Yine başımıza ne tür bir bela alacağız? Söyle de ruh halimi ona göre hazırlayayım. Bu bünye bir musibeti daha kaldıracak durumda değil çünkü. "O halde hazır ol bebeğim. Çünkü sana Atlas tarzı kaçamak nasıl yapılır onu göstereceğim." Atlas tarzı derken umarım aklımdan geçen şey başıma gelmez. Delici bakışlarımı ona bir ok misali yöneltip omzunun ortasına yumruğu çakıverdim. "Seni gebertirim Atlas. Kızlarla dolu bir mekana ölürüm de gitmem! Bir daha asla!" diye cırladığım sırada Atlas geçirdiğim kıskançlık krizine karşılık gülme gafletinde bulundu. Şimdi sen naneyi yemedin mi Atlas? "Gülme," dedim uyarıcı bir tonda. Ama beyefendi bana mısın dememekle birlikte halimden keyif almaya başlamıştı. Tabii sonuçta onu kıskanmam hoşuna gidiyor. Ben sana göstermez miyim? Gösteririm elbette! "Sakin ol bebeğim. Seninle baş başa vakit geçirebileceğimiz bir yere gidiyoruz." Atlas böyle söyleyince neden mangala gidecekmişiz gibi hissediyorum? Kesinlikle benim ruhum aslında Doblolu enişteden oluşma. Bunun başka bir açıklaması olamaz çünkü. Tek kaşım havaya kalkarken, "Nereye gidiyoruz?" diye sormadan edemedim. Atlas ise normalde car car konuşacağı yerde dudaklarına hayali bir fermuar çekerek ketumluğunu konuşturma kararı almıştı. Böyle bir durumda ne denir biliyorum. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete denir normalde ama bizim durumumuz için o söz kıyametten çok bilinmezliğe uzanıyor. Atlas arabayı sürerken ara ara ona bakıyordum. Dudaklarında beliren gülümseme insanı içine çekiyordu sanki. Heyecandan direksiyonu kavrayan parmaklarıyla küçük bir ritim bile tutturmuştu. Gülümsedim. Çapkın playboyumuz ile birlikte nereye olduğunu bilmediğim bir yolculuğa çıktık. Yolculuğumuzu keyiflendirmek adına müzik açtım. Kenan Doğulu'nun "Baş Harfi Ben" isimli şarkısıyla Atlas ile birbirimize bakıp gülümsedik. Elimi tutup üzerine küçük bir buse bıraktı. Hayatının tümü oldun Şarkının sözleriyle uzaklara dalıp gittim. Kendimi akşam annemin gazabına uğrayacak olmama rağmen oldukça huzurlu hissediyordum. Bunun sebebi sadece şarkı değildi. Yanımdaki adamdı. Aşık olduğum ve hayatımın sonuna kadar da sevmeye devam edeceğim adam. Atlas. Çapkın, haşarı, şebek ve annemin değişiyle playboy Atlas Serez. Birlikte geçirdiğimiz olaylı bir magazin programının ardından şimdi annemin gazabından kaçıyorduk. Böyle söyleyince kulağa bir hayli komik geliyor doğrusu. Ama aslında durumumuz içler acısı. Atlas arabayı Şile'de gözlerden uzak tek katlı küçük bir evin önüne park edene kadar durumumuzun vahametine yanıyordum. Başımı kaldırıp eve baktığım anda Atlas'a kayan bakışlarımla gülmeye başladım. Çünkü kendileri çapkın çapkın sırıtmakla kalmayıp kaşlarını bir yukarı bir aşağı kaldırıp indirmekle meşguldü. "Sonunda romantizmin doruklarını yaşayacağımız eve geldik bebeğim." "Romantizmin doruklarından kastın ne bilmiyorum ama bana asılmayı kessen iyi edersin Atlas Serez." "Bunu yapamayacağımı biliyorsun bebeğim," diyerek bana doğru yaklaştı. Şimdi tam ağzına patlatmam yok mu? Bende ne zalim bir sevgiliyim öyle değil mi? Şiddet, kaos, bela ve entrika da dahil aradığınız her şey bizde mevcut efendim! Atlas'ın fırsatçılık yapmasına gülerek arabadan indim. Tabii istediği öpücüğe ulaşamayınca peşimden koşmak durumunda kaldı beyefendi. Evin kapısının önünde durduğumda Atlas duvara montelenmiş fenerin kapağını açıp içinden bir anahtar çıkardı. Anahtarımızı da bulduğumuza göre bizim için yol göründü. Evin kapısının aralanmasıyla içeri geçtim. Son derece minimal ve sade eşyalarla döşenmiş bu şirin eve bakarken birilerinin de beni izlediğini fark ettim. "Beğendin mi?" diye sordu Atlas. Gözlerindeki hayranlığa karşılık, "Çok," diyebildim. Yanıma geldi. Sargılı ayağıma basmamdan rahatsız olmuş olacak ki belimi kavrayıp beni havaya kaldırdı. Sonrada kırmızı koltuğun üzerine beni yavaşça bırakıp ayağımı sehpaya uzatmamı sağladı. Rahatımın yerinde olmasına özen göstererek ayağımın altına yastık koyuşunu izledim. "Aç mısın bebeğim?" diye sordu Atlas. Aslında kurt gibi acıkmıştım. Ama şöyle bir durum var ki Atlas'ın hayatı boyunca yemek yapmamış olduğuna emindim. Muhtemelen yakışıklı playboyumuz ömründe bir yumurta bile kurmamıştı. Tabii yumurtayı yere düşürerek kırmadıysa o başka. "Açım. Ama biraz sonra hazırlarım," diye mırıldanıp onun yanıma oturuşunu izledim. Bana karşı öyle ilgiliydi ki kendimi onun yanında nadide bir sanat eseri kadar değerli hissediyordum. Güzel gözlerinin altında kalbimin deli gibi çarpmasına engel olamıyorum. Atlas, "O zaman bebeğimi beslemeliyim," dedi gülerek. Mutfak küçük bir tezgahtan ve iki tane çift kapaklı dolaptan oluşuyordu. Oturduğum yerden rahatlıkla görebiliyordum. Koltuğun hemen arka kısmında küçük bir alanı kaplayan mutfağa Atlas Serez'in mankenleri aratmayan yürüyüşüyle gidişine gülmeden edemedim. İlk başta işe buzdolabının kapağını aralamakla başladı. Tabii istediği malzemeleri bulamamış olacak ki suratını ekşitti. "Bence yemek söylesek daha iyi," dedi bana bakarak. Atlas yemek söylerken bende bu küçük evdeki şöminenin üzerine dizilmiş çerçevelere baktım. Resimleri oturduğum yerden tam olarak göremesemde aile resimleri olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Atlas siparişi verdikten sonra şöminenin üzerine dizili çerçeveleri toplayıp yanıma geldi. Kolunu omzuma attı ve ilk çerçeveye bakmamı sağladı. Bu resimde güleç bir kız ve tabii bir de haşarı gülüşünü geçen onca yıla rağmen kaybetmemiş olan biri vardı. "Ablanla sen hiç değişmemişsiniz," dedim gülerek. Atlas'ın çocukken ne kadar da tatlı olduğuna baktım. "Çok tatlısın," dedim bu sefer. Atlas uzanıp yanağımı öptü ve "Sen daha tatlısın bebeğim," dedi. Birlikte ikinci çerçeveye baktık. Bu resimde de Atlas'ın anne ve babası vardı. Birbirlerine sarılmış objektife bakıp gülümsüyorlardı. Resimdeki adam o kadar Atlas'a benziyordu ki bir an o olduğundan bile şüphe etmiştim. Sonuncu çerçevede ise hiç beklemediğim bir fotoğraf vardı. Gözlerim dolu dolu, "Ama bu," demiş gerisini getirememiştim. Atlas'a baktım. Dudaklarına hakimiyet kuran güzel gülümsemede gezindi gözlerim. "Bu güzel kız da sensin bebeğim." Atlas'ın çocukluk fotoğrafımı bulup çerçeveletmesini geçmiş onu ailesinin yanına koymuş olması beni duygulandırmıştı. "Seni seviyorum Atlas. Her ne kadar bazen beni çıldırtsanda seni gerçekten çok seviyorum," dedim ve ona sarıldım. Kucağımızda çerçevelerle bir süre birbirimize sarıldık. Bizi ayıransa çalan kapının sesiydi. Atlas istemeye istemeye benden ayrılıp gelen siparişlerimizi teslim aldı. Daha sonra, "Şimdi bebeğimi besleyebilirim," dedi gülerek. Birlikte yemeğimizi yemiş sonrasında üzerimize aldığımız pikeyle birlikte evin kendi gibi küçük bahçesindeki aile salıncağına oturmuştuk. Atlas pikeyle beni sarıp sarmaladı. Başımı omzuna yaslayıp derin bir iç çektim. "Keşke hayatımız her zaman böyle huzurlu olabilse," dedim gözlerimi çimenliğe dikerken. Atlas, "Bir gün hayatımız bundan bile güzel olacak bebeğim," dedi huşu içinde. "Açıkçası akşam eve geçince yaşayacak bir hayatımın kalacağını pek sanmıyorum Atlas Serez." Kıkırdadı. Başımı yasladığım göğsünde keyifli kıkırtılarını dinledim. "Bir kere benim kayınvalidem seni öldürmez. Hem ben onun best damadıyım. Beni dul bırakmaz bebeğim," dedi Atlas gayet kendinden emin bir şekilde. Bazen bu adamın egosuna şaşıp kalıyorum. Daha doğrusu nasıl bu kadar kendini beğenmiş olabileceğine bir anlam veremiyorum. Sahi egoistlik ile ilgili olan tüm kitapların kime yazıldığı bu sözlerden sonra belli olmuştur değil mi? "Senin o best kayınvaliden akşama bana Çin işkencesi yaparken bu sözlerini hatırlatırım Atlas Serez." "Sen az önce annenin benim best kayınvalidem olduğunu kabul mü ettin yoksa bana mı öyle geldi bebeğim?" "Yok öyle bir şey," dedim başımı kaldırıp ona bakarken. Bana inanmadı. O duyacağını duymuş pişkin pişkin sırıtmaya başlamıştı bile. "Benden kocan olmamı istediğini bu kadar belli etme bebeğim," dedi Atlas arsızca sırıtıp dudağımdan öpmeden hemen önce. Öpücüğün etkisiyle kafam her ne kadar uyuşsa da zırhımı yeniden kuşanmam gerekiyordu. Onu göğsünden hafifçe itip ayrılan dudaklarımızla birlikte, "Fırsatçısın Atlas Serez. Fırsatçı," dedim çatık kaşlarla. Gıcık şey kedi gibi dudaklarını yalarken ona inanamayarak baktım. Resmen beni sinir etmekten keyif alıyordu. Ayağım bandajlı olmasa ben ona yapacağımı bilirdim ya neyse! Sinir bozukluğuyla gözlerimi devirdim. "Annem seni damat olarak benimsemiş olabilir ama sen henüz sevgili mertebesindesin Atlas," dedim bilmiş bir tavırla. Beyzadem bu konuda benimle aynı fikirde değildi. "Ben şu an kabul edeceğini bilsem sana çoktan nikahı basardım bebeğim. Hem anneni de böyle yakışıklı, böyle çekici bir damattan da mahrum etmemiş olurdun hem de Atlas Serez'den faydalanman için geçerli bir nedenin olabilirdi." Ona inanamayarak baktım. Sonrasında tam iki kilo ağırlığındaki baklava tepsisine acımadan yumruğu çakıverdim. Atlas iki büklüm olurken bile kahkaha atabiliyordu. "İğrençsin!" diye cırladım. Baklavaları murdar olan Atlas sanki az önce onu pataklamamışım gibi bana sırnaşmaya devam etti. Bana sıkıca sarıldı. Kollarından kurtulmama izin vermedi. "Seni seviyorum bebeğim. Her ne kadar pestilimi çıkarsan da." Kıkırdadım. "Bende seni," dedim ona sarılıp kokusunu içime çekerken. Birlikte büyük salıncakta bir süre oturduk. Sonrasında başımı kaldırıp Atlas'a baktım. Gözlerini uzaklara dikmiş düşüncelere dalmıştı. Onu böylesine düşündüren şeyin ne olduğunu merak ediyordum. Az önce tüm şebekliklerini sergileyen Atlas Serez'in bir anda moralini bu kadar bozan şey neydi? "Atlas," diye mırıldandım. Gözleri en sonunda benimkileri buldu. "Neyin var?" Durgunlaştı. Sanki olan biteni bana anlatıp anlatmamakta kararsızdı. Ama bakışlarıma daha fazla dayanamadı. "Şirket krizde," dedi güçlükle. Atlas'ın canını sıkan konu buydu demek ki. Uykusuz kalacak kadar canını sıkan şey buydu. Ona baktım. Yanımda güçlü durmaya hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışan adamın gözlerine baktım. "Bunun için canını sıkma. Kriz denilen şey zor da olsa çözülebilir." "Maalesef durum o kadar basit değil Ada. Şirket iflasın eşiğinde ve bunu bildiğimden kimsenin haberi yok. O şirketi babamın ailesi kurdu ve orada yılların emeği var. Ailemizin geleceği ve emekleri bir bir elimizden gidiyor ve ben bu durumda ne yapabilirim onu bile bilmiyorum." Sıkıntılı bir nefes verdi. Atlas'ın bu hallerine alışkın değildim. Kendini beğenmişlikleriyle beni sinir krizlerine sokmasına alışkındım ben. Bu hallerine değil. Elimi yanağına koydum. Gözlerine bakarak, "Sonuç her ne olursa olsun ben senin yanındayım Atlas bunu bil," dediğimde gülümsemişti. "Arabada bilgisayarım vardı. Birlikte bir kurtuluş yolu bulmaya ne dersin bebeğim?" Kendimi gizli ajan gibi hissettim. "Birlikte şirketi kurtaralım Atlas Serez," dedim sırıtarak. Bunun üzerine içerideki küçük yemek masasına geçtik. Atlas bilgisayardaki rakamları görebilmem için sandalyemi iyice kendininkine yaklaştırmıştı. Hayatımda daha önce hiç bu kadar sıfırı bir arada görmemiştim. Atlas, "Şimdi senden istediklerimi not almanı istiyorum bebeğim," dedi bana üzerinde kağıt olan sekreterliği uzanırken. Kendimi ilkokul talebesi gibi hissettiğim o kısacık anın ardından kalemimle hazır bekliyordum. "Gürdal Holding'e olan borcumuz iki trilyon," dedi Atlas sıkıntıyla. Tabii benim gibi bir fakir nereden bilsin kaç sıfır koyacağını öyle değil mi? Atlas'a bakıp, "Kaç sıfır koymam gerek?" diye sordum. Halim cidden içler acısı. Adam burada şirketi kurtarmaya çalışıyor bir de benim sorduğum soruya bakın. Kaç sıfır koymam gerek? "On iki tane bebeğim," dedi Atlas gayet tatlı tatlı. Kağıda onun dediklerini not aldım. Ekranda o kadar büyük rakamlar vardı ki aklıma fukara cüzdanımı getirmemek için kendi içimde zorlu bir mücadelenin içine girmiştim. Ah fakirliğin gözünü seveyim! Paran mı var derdin var denilen sözü şu an deneyimliyorum. Fukara cüzdanıma ilk defa minnettar oldum diyebilirim. "Şimdi de giderleri hesaplayalım," dedi Atlas koca koca rakamlara karşılık sıkıntıyla şakaklarını ovuştururken. Onun canı sıkılmasın da kimin canı sıkılsın? Akşama kadar o bilgisayarın başında şu lanet olasıca hesaplamalardan yaptık ve açıkçası benim bile moralim eksilere düşmüştü. Tabii bunun sebebi Atlas'ın haliydi. "Çok büyük açık var," dedi Atlas benim not aldığım rakamlara göz gezdirerek. Keşke fukara cüzdanım tüm bunları çözebilseydi. Ama maalesef ki benim cüzdanımdan çıkacak olan parayla değil şirketi küçük bir işletmeyi bile kurtarmamızın imkanı yoktu. Atlas'ı rahatlatmak için kedi gibi ona sokuldum. Başımı omzuna yasladım ve "Üzülme. Bir yolunu buluruz," dedim. Atlas her ne kadar buna inanmasa da bana sarılarak bir nevi enerji depolamıştı. Akşam olduğundan annemin beni aramasıyla dönüşe geçmek durumunda kaldık. Her ne kadar Atlas'ı bu halde yalnız bırakmak istemesem de eli mahkum eve dönmek durumunda kaldığım da apaçık bir gerçekti. Evin kapısının önünde durduğumda annemin beni şamar oğlanına çevireceğini hatırladım. Başa gelen çekilir Ada Tözün. Gürültülü yutkunmalar ve korku dolu kalp atışlarının ardından sonunda zili çalma gafletinde bulunabilmiştim. Zili çalmamla kapının açılması arasında saniyelik bir fark vardı. "Ada," diyerek kapıyı açan kişi tabii ki de gözlerinde kıvılcımlar çakan annemdi. İçeri geçmem için bekliyordu. Seke seke içeri geçtim. Kahretsin ki ayağım bu haldeyken ondan kaçma gibi bir imkanım da yoktu. Gazamız mübarek olsun! Annem tetikte bekliyordu. Dolgu topuklu ev terliğinin usulca ayağından kayışını izledim. O terliği kafama yemem an meselesiydi. Annem tam terliğine uzandığı sırada ceylan gibi seke seke odama doğru ilerledim. Ama bana mısın demedi. Kıçıma yediğim koca terlikle olduğum yerde kalakaldım. Annem, "Kız gebertirim seni! Tüm Türkiye seni konuşuyor! Öldürecek misin sen beni?" diye bağırıp çağırmaya başladığında durumun sandığımdan daha fena olduğunu anladım. "Zaten o Metehan'ı parçalamamak için zor duruyorum. Bir de üstüne gittin elin adamını öptün! Seni gebertirim Ada!" Annem hıncını alamayıp bana terlikle giriştiğinde eli mahkum dayağımı yiyip oturmuştum. Canım anam dinlene dinlene beni döverken beni bu vahşetten kurtaran şey ise kapının ısrarla çalmasıydı. Bu saatte kim gelmiş olabilirdi ki? Muhtemelen taze dedikodu kokusunu alan kankalarım eve baskına gelmişti. En azından o an için böyle zannediyordum. Meğerse durum öyle değilmiş. Annemin terliklerini sanki az önce beynimin pekmezini akıtmaya girişmemiş gibi ayağına giymesiyle tek ayak üzerinde seke seke kapıyı açmaya gittim. Kapıyı araladığımda karşımda gördüğüm kişiyle hayatımın şokunu yaşadım. |
0% |