Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm: Bebeğim Ben Geldim!

@sevvnuraydn

Size hayata dair çok önemli bir sır vermek istiyorum. Özellikle de kızlar siz kulaklarınızı dört açın. Çünkü bu söyleyeceklerim en çok sizi ilgilendiriyor. Eğer olurda bir gün iş hayatına atılırsanız ve bir şekilde bunun sonucunda işsiz kalırsanız bilin ki sizi acımasız ve bir o kadar da ızdırap dolu bir son bekliyor.


"Anne bu yaptığın insan haklarına aykırı!" diye ciyaklamamın tek sebebi annemin evin tüm temizliğini üzerime yıkmasıydı. Dün gece kül kedisi diye nitelendirilmem yetmezmiş gibi bir de sabahında bizzat kendisi olmam şaka değil de nedir?


"Çok konuşma daha banyodaki derzlerin araları fırçalanacak!"


Bu kadın kesinlikle benden nefret ediyor. Bir insan kendi doğurduğuna karşı bu kadar zalim olmayı nasıl başarıyor aklım almıyor. Sabahtan beri balkonda halı fırçalamaktan parmak uçlarım aşınmıştı. Yıkadığım üçüncü halıyı da dürüp kenara koyduğumda deterjan kokusundan beynim alev alevdi.


Etrafı çift gördüğüme yemin edebilirdim. Tam o sırada evin kapısı çalmış annem mutfaktan "Ada kapıya bak! Ellerim bulaşık!" diye bağırmıştı. Sanki benim ellerim deterjanlı sudan uyuşmuş halde değilmiş gibi balkon fayansıyla artık bütünleşmiş olan koca kıçımı kaldırıp kapıya bakmak üzere balkondan çıktım.


"Geldim!" diye bağırdım alacaklı gibi kapımı çalan şahısın kim olduğunu bilmeden. Ellerim artık bir şeyleri tutma yetisini kaybettiği için dirseğimi kapı koluna bastırıp açmıştım. Tabii o an kapının ardında kimin olduğunu bilmeden açtığımdan hayatımın şokunu yaşayacağımı nereden bilebilirdim ki?

"Bebeğim ben geldim!"


Atlas'ın buraya gelmesinin imkanı yoktu. Kesin çamaşır suyu kokusundan kafayı bulmuştum. Kapıyı şak diye kapatıp gözlerimi yumdum. Sadece başım değil dünya da etrafımda dönüyordu. Sarhoşmuşum gibi kıkırdamaya başladım.


Atlas burada değildi. Ben halüsinasyon falan görüyordum. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Çamaşır suyunun bu kadar etkili olabileceğini düşünmemiştim. Teorimi kanıtlamak için kapıyı tekrar açtım ve lanet olsun ki Atlas ile göz göze geldim!

Parlak gözleri gözlerimde geziniyordu. Bana büyülenmiş gibi bakması insanı ister istemez korkutuyordu. Çünkü berbat bir haldeydim ve bu halimi hiçbir canlı türünün beğenmesi mümkün değildi. Size dıştan görünüşümü tarif etmekten onur duyarım sevgili dostlarım.


At kuyruğu şeklinde bağladığım saçlarıma geçen yaz köyden aldığım allı pullu bandanam eşlik ediyordu. Üzerimdeki beyaz tişörtün dört bir yanı çamaşır suyu lekeleriyle doluydu. Altımda ise basmalı patlıcan moru bir şalvar vardı. Şalvarımın hemen altında da bileklerime kadar çektiğim pizza dilimi desenli çoraplarımla köylülüğümü değil paçozluğumu fena halde konuşturmuş durumdaydım. Annemin zorla giydirdiği çingene pembesi tuvalet terliklerini de unutmamam lazım!


"Senin burada ne işin var?" dedim dişlerimin arasından. Onu hemen buradan def etmem gerekiyordu. Aksi bir durumda annem ikimizi bir arada görürse ortalık fena halde karışırdı.


Atlas gülümsedi ve "Seni görmeye geldim bebeğim," dedi. Ayağımdaki çingene pembesi tuvalet terliğiyle onu şamar oğlanına çevirmeden önce buradan gitmesi gerekiyordu.


"Birincisi bana bebeğim deme. İkincisi annem seni görmeden önce yalvarırım git buradan."


Atlas sempatik bir gülümsemeyle birlikte yüzüme doğru eğildi ve dün gece otelde kaybettiğim telefonumu uzattıktan sonra "İstesemde gidemem bebeğim," dedi. Ne demek istediğini anlayamamıştım. Hatta onun bu hareketlerinin zihnimin bana oynadığı küçük bir oyun olduğu hakkında teorilerim bile vardı. Gerçek olup olmadığını öğrenmenin tek bir yolu vardı. O da fiziksel temas!


Elimi o bana ne yaptığımı anlamaya çalışarak bakarken saçlarına götürdüm. Saçlarına dokunmak beni yeterince ikna etmeyince bu seferde yanağına dokundum. Parmaklarımın altındaki sıcak teni bana onun ne kadar gerçek olduğunu bir kez daha göstermişti.


Atlas'ın gözlerine baktım. O ise etkileyici bir gülümseme ile birlikte yanağındaki parmaklarımı elinin arasına aldı. Bana neden öyle baktığını bir türlü anlayamıyordum. Yutkundum ve "Eğer şimdi gitmezsen seni gönderecek birini çağırmak zorunda kalacağım," dedim. Elindeki telefonu kaptığım gibi kenara koymayı da ihmal etmedim.


Kıkırdadı. "Polisi aramayı düşünmüyorsun herhalde," dedi alayla. Tabii ki de polisi aramayı düşünmüyordum. İki sokak ötede bodyguard otururken polisi neden arayacaktım ki? "Hayır daha iyisi Metehan'ı arayacağım," dedim kendimden emin bir şekilde.


Duyduğu isimle kaşları çatılmış "Metehan yok!" demişti. Ses tonunu ayarlayamaması ne yazık ki benim sonum olmuştu. Annem "Ada kim geldi?" diye bağırmış ben ona beyaz bir yalan uyduramadan saniyesinde kapıda bitmişti.


Annem bir bana bir de otuz iki diş sırıtan davetsiz misafirim Atlas'a bakıyordu. "Atlas Serez!" diye bir çığlık kopardı annem. Atlas'ı daha öncesinden tanımayan tek kişi bendim anlaşılan.


"Onu tanıyor musun?" diye sordum anneme. Annem ise kıkırdayarak beni onayladı. "Yüksek sosyetenin çapkın playboyunun evimizde ne işi var asıl sen onu söyle," dedi ve Atlas'ı dikkatle incelemeye başladı. Annemin bu kelimeyi nereden öğrendiğini düşünmeyi çoktan geçmiş Atlas'a olan hayran bakışları yüzünden olduğum yerde tepinesim geliyordu.


Sinir bozukluğuyla alnıma bir şaplak attım. Daha sonra "Atlas da şimdi gidiyordu," diyerek kapıyı kapatmaya niyet etmiştim ki annem beni parçalamak suretiyle Atlas'ı içeri davet etmişti. Atlas ise gülerek sanki benim inadıma yaparcasına içeriye girmişti.


"Yalnız biz evlere ayakkabıyla girmiyoruz!"


Yeni sildiğim parkelere kim olursa olsun ayakkabıyla basamazdı. Atlas kıkırdadı. "Peki öyle olsun," dedi bana nispet yaparcasına. Son derece parlak zengin ayakkabılarını girişte çıkarıp içeri girdi. Kırk yıl düşünsem böyle bir görüntüyle karşı karşıya kalabileceğim aklımın ucundan dahi geçmemişti.


Bizim eve gelen en zengin kişi telefoncu Samet abiydi. Şimdi ise evimizin salonunda annemin söylediğine göre koca bir şirketin veliahtı oturuyordu. "Atlas Bey sizin buralarda ne işiniz var?" diye sordu annem. Atlas koltuğa hanım hanımcık oturmuş ve gülümsemişti.


"Kızınızı merak etmiştim."


Bunu söylerken göz ucuyla bana bakmayı da ihmal etmemişti. Annem ise "Siz benim kızımı nereden tanıyorsunuz? Sizin benim kızımla ne işiniz olabilir ki," diyerek sorularını ardı ardına sıralamıştı.


Annemin görmediğini bilerek arkadan Atlas'a oh olsun diyerek avucumu göğsüme koyup kaydırdım. Atlas bunu gördü ama ses etmedi. Onun yerine "Kızınızla dün gece ablamın cinsiyet partisinde tanıştım," diyerek annemle küçük bir sohbete başladı.


Annem beni laf arasında davetsiz misafirimize kahve yapmam için mutfağa şutlamayı da ihmal etmemişti. Mutfakta cezveye kahveleri koyarken aklıma onlarca hinlik geliyordu. Sıcak kahveleri fincanlara koydum ve Atlas'ın fincanına koca bir kaşık tuz koydum. Şimdi değil evden gitmek buradan doğruca midesini yıkatmaya acile gidecekti.


Fincanları sunum tepsisine koyup içeri gittim. Atlas anneme bakmayı kesmişti. Gözleri doğrudan benim gözlerimdeydi. Tepsiyi onlara uzattım. Atlas istediğim fincanı alıp gülümsedi. Annem ise "Magazinde adının çıkmadığı kız kalmadı evladım. Benim kızın da adını gazetelerde orada burada görmek istemiyorum. Bu yüzden görüşmenizi de istemiyorum," demişti.


Atlas'ın yüzü düştü. Fincanından koca bir yudum aldı. Zehiri zıkkımın tadına baktığından bakışları bile değişmişti. Tam evden kalkıp gidecek diye düşünürken fincandaki kahveyi gözlerimin içine baka baka tek dikişte bitirdi. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Bunu neden yaptığını anlayamadan "Ellerine sağlık. Çok güzel olmuş," diyerek boş fincanı orta sehpaya bıraktı. Ardından anneme baktı.


Anneme "Öncelikle bunun olmayacağından emin olmanızı istiyorum," dedi. Bense olayın şokundan boş fincanı kaptığım gibi mutfağa kaçtım. Hala o zıkkımı içtiğine inanamıyordum. Üstüne üstlük dibine kadar içmişti. Umarım tansiyon problemi yoktur. Aksi bir durumda kasten adam öldürme suçundan tutuklanmam kaçınılmaz olurdu.


Olayın şokunu atlatır atlatmaz tekrar salona geçtim. Atlas ile annemi iki dakika yalnız bırakmıştım ki ikisinin kıkır kıkır gülmesi bir olmuştu. Annem hani görüşmemizi istemiyordu? Şimdi ise ona karşı benden daha çok sevgi besliyordu. Utanmasa bağrına basacaktı.


"Ay sen magazinde gösterdikleri gibi değilmişsin! Madem kızımla arkadaşsınız dilediğiniz kadar görüşebilirsiniz. Tabii akşam yemeğinden önce evde olmak şartıyla."


Kulaklarımı sökecektim. Bu duyduklarım doğru olamazdı. Olmamalıydı. Annem Atlas'ı bizzat başıma bela etmiş olamazdı. Hiçbir anne bunu yapamazdı. O gün ikisi gizli saklı ne konuştuysa Atlas benim kadrolu belalım oluvermişti. Peşimi bir an bile bırakmamış bu da yetmezmiş gibi annemle kanka olması dolayısıyla evimize de istediği gibi girip çıkar hale gelmişti.


"Ben artık kalkayım. Babam şirkette beni bekler."


Atlas yavaş yavaş ayaklanırken annem küçük çocuk gibi dudak bükmüştü. "Yine gel oğlum. Seni magazinden takip etmek zorunda kalmayayım," diyerek Atlas'a sarıldığında keskin bakışlarım ikisinin üzerindeydi. Vicdansız kadın ömrü boyunca bir kere bile bana böyle sarılmamıştı. Ağzım açık onların sarılmalarını izliyordum.


"Sık sık geleceğimden emin olabilirsiniz."


Atlas annemden ayrılırken bunu söylemişti. Vedalaşma fasılları bitince bu sefer "İzniniz olursa Ada'nın telefon numarasını almak istiyorum," demişti. Kaş göz işaretiyle annemi uyarsamda nafile! Kadın yine kendi bildiğini okumuş numaramı bülbül gibi karşısındaki şahsiyete şakımıştı.


Atlas ise uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi numaramı telefon rehberine kaydetti. Daha sonra benim telefonumu çaldırdı. "Hoşça kal," dedi bana bakıp. Gıcır gıcır parlayan siyah ayakkabılarını giyinip evden ayrıldı. Öylece arkasından bakakalmıştım. Bunun olduğuna hala inanmakta güçlük çekiyordum.


Şok içinde anneme baktım. "Bana hayal gördüğümü ve ona numaramı vermediğini söyle," dedim yüzümü buruşturarak. O ise sanki benim inadıma yapar gibi tek kaşını kaldırmış pişkin pişkin sırıtmaya başlamıştı. Kendi öz annemde benim tarafımda olmayacaksa beni kim savunacak?


"Neden bana dün gece Atlas Serez ile tanıştığını söylemedin?"


Yutkundum. Onun o kadar ünlü olduğunu sabah kahvaltı öncesi dedikodu saatinde kankalarıma anlattığımda öğrenmiştim. Tabii onların her şeye çığlık atarak tepki vermesi yüzünden bu durumu ciddiye almamıştım. Ta ki astronot kapımda bitene kadar...


"Ben onun benimle dalga geçtiğini düşünmüştüm," dedim kendimi savunmak istercesince. Annem kıkırdadı. Meğer her gün magazin sayfalarından düşmeyen çapkın prensin bir numaralı takipçisiymiş. Hatta kendileri ben mutfakta kahve yaparken Atlas Bey ile fotoğraf bile çekilmişti.


"Nasıl çıkmışız?" diye sordu telefonunu gözüme gözüme sokarken. Fotoğrafa göz ucuyla bakıp gülmeye başladım. Kırk yıl düşünsem annemin böyle biriyle fotoğrafının olabileceğini düşünmemiştim.


"Çok güzel çıkmışsınız."


Annem benden gereken onayı alır almaz ne yaptı dersiniz? Atlas'ı Whatsapp durumuna, komşularla olan tüm dedikodu gruplarına ve hatta İnstagram hesabına atmıştı. Tabii ben o zamanlar durumun ciddiyetini her ne kadar fark edemesemde kankilerimin ulusal istihbaratından aldığım sağlam bilgiye göre annem benim çıramı çoktan yakmıştı.


"Damadım annesini görmeye geldi yazmışsın," dedim fotoğrafın üzerindeki bol emojili yazıyı göstererek. Annem umursamaz bir tavırla omuz silkti. Bense "Atlas senin damadın değil!" diye cırladım. Tabii bu baş kaldırımın cezası ağır oldu.


Kendimi banyo fayanslarını fırçalarken bulmuştum. "Of!" diye tepinerek bağırdım. Banyo fayanslarını fırçalarken keşke biri beni bu eziyetten kurtarsa diye içimden dua etmiştim. Tabii duamın öznesini belirtmediğim için saniyesinde pişman oldum.


Telefonum evi inletecek kadar yüksek sesle çalarken onu açma derdine düşmüş dolayısıyla nereye baktığımı görememiştim bile. Ayağım ıslak zeminde kaydı ve kendimi kıç üstü yere çakılmış bir halde bulmuştum. Büyük ihtimalle kalçamı kırmıştım. İnim inim inlemem yetmezmiş gibi evi de titretiyordum.


En sonunda arama kapanmadan önce telefonumu elime almayı başardım. Arayan numarayı tanımıyordum. Aramayı cevaplandırıp kıçımı kırdığıma değecek biri çıkmasını ümit etmekten başka bir çarem yoktu. "Efendim," dedim acıyla inlerken.


"Bebeğim!"


Telefonun öteki tarafından gelen sesin kime ait olduğunu anladığımda açtığıma açacağıma bin pişman olmuştum. Atlas panikle "Ada ne oldu?" diye sormuştu. Sıkıntılı bir nefes verdim. Annemin yaptığı şeye kendi içimde bir kez daha isyan ettikten sonra "Banyoda kayıp düştüm. Bir şeyim yok," dedim.


Atlas bu söylediğime ikna olmuşa benzemiyordu. İyi olmadığımı düşünmesi bir yana muhtemelen bir tarafımı falan kırdığımı düşünüyordu. "Hemen oraya geliyorum," dedi ve bana gelme defol git başımdan deme fırsatını bile vermeden telefonu şak diye suratıma kapattı.


Telefonu sinir bozukluğuyla kenara koydum. Nereden bulduğumu bile hatırlamak istemediğim başımın belası kapımda bitmeden önce acil bir çözüm yolu bulmalıydım. Düşün Ada düşün! Çalıştır saksıyı! Çabuk! Eğer şimdi yerden kalkıp üzerini değiştirmezsen ikinci kez rezil olacaksın!


Yerden kıçımı tutarak da olsa kalkmayı bir şekilde başarmıştım. Şimdi ise sıra odama gidip üzerimdeki korkunç kombinden kendimi kurtarmaktaydı. Kendimi bir şekilde odama atmayı başarmıştım. Gerisi artık yüce Allah'ın takdirine kalmıştı. Atlas gelmeden önce altıma buz mavisi kotumu giyinmeyi başarmıştım. Tam üzerimdeki çamaşır suyu lekeleriyle dolu tişörtümü çıkaracağım sırada kapı çalmaya başladı.


Saçlarımı toplamama bile fırsat kalmamıştı. Atlas denilen playboy alacaklı gibi kapıma dayanmıştı. Onun bu kadar kısa bir sürede nasıl buraya yeniden gelebildiğini gerçekten anlayamıyordum. "Ada!" diyerek eve bodoslama daldı Atlas. Annem olanlara bir anlam verememişti. Odamdan çıkıp onun karşısında dikilene kadar Atlas'ın da devrelerinin yandığını düşünmüştüm ki bu konuda oldukça haklıydım.


"Burada neler döndüğünü biri bana açıklayabilir mi?" dedi annem bir Atlas'a bir bana bakarken. Atlas benim yerime olaya el atmayı tercih etti ki bunu da saniyesinde eline yüzüne bulaştırmıştı. "Ada'yı doktora götürmeye geldim," dedi dehşetle bakan gözlerini anneme çevirdiği sırada.


Annem bunun üzerine haklı yere "Ne doktoru?" diye sordu. Başımı umutsuzca iki yana salladım. Bir günde iki kez rezil duruma düşmek üzereydim. Bu yüzden nazikçe boğazımı temizledim ve Atlas'a baktım.


"Daha demin banyoda kayıp düştüm. Ama önemli bir şey yok. Buraya kadar gelmene gerek yoktu."


Atlas bu söylediğime hiç ikna olmuşa benzemiyordu. "Doktora gitmemiz gerek," dedi her kelimenin üzerine basa basa. Annemin takdirini bu söylediğiyle kazanmakla kalmamış beni şoka sokmuştu. "Gerek yok. Ben iyiyim," dedim kendimden emin bir şekilde.


Atlas bunun üzerine anneme baktı. "İzninizle," dedi gülümseyerek. Daha sonra annemin kaş göz işaretiyle ben daha ne olduğunu bile anlayamadan askıdan çantamı almış elimden tutup beni dışarı çıkarmıştı. Kapının önünde ayakkabılarımızı giyerken "Seninle geleceğimi düşünmüyorsundur her halde," demiştim.


"Geleceğini düşünmüyorum. Ama bu seni yine de doktora götürmeyeceğim anlamına gelmez," dedi Atlas gülerek. Onun bilmediği bir gerçek vardı ki o da işe yetişmek üzere her sabah koştuğumdan yüz metre koşucusundan pek de farkımın kalmadığıydı. Sırıttım.


"Yakalayabilirsen götürürsün Atlas Serez!"


Meydan okumamı oldukça geç algılamıştı. Apartmanın merdivenlerine doğru koşmaya başladığımda daha merdiven basamaklarına adımımı atamadan kitlenmem onun oldukça işine yaramıştı. Kıkırdayarak kolunu belime doladı ve "Yakaladım bebeğim," dedi.


Haylazca kıkırdaması yetmezmiş gibi bir de yüzüme hayranlık dolu bakmasına bir anlam veremiyordum. Kesinlikle beyninde bir problem vardı. Kafasını yere belki de sandığımdan daha şiddetli çarpmıştı. Beni kendine çekti. Ondan destek alarak merdivenlerden aşağıya inerken bulmuştum kendimi.


"Hastaneye gitmemize gerek yok," dedim son çare olarak. Ama bu söylediğim Atlas'ın umurunda bile değildi. Kendi bildiğini okuyacağına dair artık içimde en ufak bir şüphe dahi yoktu. Apartmanın girişine indiğimizde karşımda siyah uzay mekiğini görmek ilk başta afallamama neden olmuştu.


"Sakın bana hastaneye bununla gideceğimizi söyleme!"


Ani tepkim onu ilk başta şaşırtsada sonrasında güldürmüştü. "Uzay mekiğime binmekten korkuyor musun yoksa?" dedi gülerek. Tek kaşımı kaldırdım. Onunla dip dibe olmak ister istemez beni geriyordu. Çünkü hala kafasından bir sıkıntısı olduğuna inanıyordum.


"Tabii ki de hayır!"


"O zaman binmemen için hiçbir sebebin yok."


Atlas bana kapıyı açtığında tüm bunlara gerek olmadığını söyleyip hemen arkasından çığlık atmak geliyordu içimden. Ama yapmadım. Onun yerine tıpış tıpış ön koltuğa hemen paşazadenin yanına oturup kemerimi bağlamıştım. "Sıkı tutun bebeğim. Seni hastaneye uçuruyorum," dedi Atlas.


Torpidodan çıkardığı güneş gözlüğünü takıp gülümsedi. İtiraf etmeliyim ki bu haliyle oldukça yakışıklı görünüyordu. Ben ona bakakalmışken o birden gaza basmış beni koltuğumda geriye götürmüştü. Atlas arabayı tam gaz hastaneye doğru sürerken imdat çağrısı yapıp yapmamakta oldukça kararsızdım.


Çantamı açıp telefonuma baktım. Tam da tahmin ettiğim gibi annem Atlas'ın işbirlikçisi olarak telefonumu ben üzerimi giyinirken çantama koymuştu. Sinir bozukluğuyla gözlerimi yumdum. Cidden bu kadın beni sınıyordu. Daha bu sabah tanıştığı şımarık playboy ile nasıl bana karşı birlik olabilirdi? Nasıl?


Gözlerimi açtığımda keskin bakışlarımı yakışıklı jöne çevirmiştim. Bu kadar sevimli olmasa ben ona yapacağımı bilirdim ya neyse? "Atlas," dedim birden. Kısa bir anlığına bana baktı ve "Efendim bebeğim," diye mırıldandı.


"Seninle tanışalı daha yirmi dört saat bile olmadı. Ama şimdi sen benim evime gelmekle kalmadın. Annemle tanıştın. Hatta onu da tüm bunlara alet ettin. Şimdi de beni hastaneye götürüyorsun. Bana sürekli bebeğim demende apayrı bir konu. Tüm bunların sebebi ne? Bana neden birden bu kadar yakın davranmaya başladın? Aramızdaki bu samimiyetin sebebi ne Atlas?"


Atlas ilk başta tek kelime etmedi. Arabayı hastanenin önündeki kaldırımın yanına park etti ve gözlüklerini çıkarttı. Gözlerime bakışı bile farklıydı. Kahverengi gözlerinden kendi yansımamı görebiliyordum.

"Sana yakınım. Çünkü ben sana aşık oldum."


Bu söylediğiyle alnına şaplağı yemesi bir olmuştu. "Sen havale geçiriyorsun!" diye cırladım. Külliyen yalandı. Atlas turp gibiydi. Ama beyni için aynı şeyi söyleyemeyecektim. Beyninin içeride bir yerlerde cayır cayır yanıp iflas ettiğine emindim. Aksi bir durumu değil ben tıp dünyası bile açıklayamazdı!

Atlas bu yaptığıma kahkahalarla gülmeye başladı. Biraz daha gülerse ona tekme tokat dalabilirdim. Sinir bozukluğuyla arabanın kapısını açıp kendimi dışarı attım. Beyefendi ise gülmesine ancak bir süre sonra son verebilmişti. "Bekle bebeğim!" diye bağırdı. Peşimden geliyordu. Üstelik onun magazin bültenlerinden düşmeyen ismi başımı her an belaya sokabilirdi.


Bahçedeki birçok kişi Atlas'ı izliyordu. Benim onun yanında ne işim olduğunu düşündüklerine emindim. Bu konuda da oldukça haklılardı. Üzeri çamaşır suyu lekeleriyle dolu paspal bir kızı onun gibi yakışıklı birinin yanına yakıştırmadıkları için onları suçlayamazdım.


Atlas en sonunda bana yetişmişti. Kolunu belime doladı. Gözlerimi onunkilere diktim. Hayatım boyunca hiçbir erkekle bu kadar yakın olmamıştım. "Bensiz gidemezsin bebeğim," diye fısıldadı. Basit üç kelime nasıl beni etkiledi bilmiyorum ama onun yüzündeki haşarı gülümseme beni de ele geçirmişti.


Atlas omuzlarıma dökülen saçlarımdan bir tutamı parmaklarının arasına aldı. Daha sonra kulağımın arkasına sıkıştırdı ve "Senin için gerekli olan tüm tetkikleri yaptıracağım bebeğim," dedi. Bana bebeğim dediği için bile onu pata küte dövmem gerekirdi. Ama bunu yapmadım. Umutsuzca başımı sallamakla yetindim.


Birlikte hastanenin kapısına doğru ilerledik. Bahçede kim var kim yoksa bizi izliyordu. Çevredeki gözlerin varlığı beni biraz rahatsız etmişti. Buna aldırmamaya çalıştım. Hastaneden içeriye girdikten sonra derdimin kalmayacağını her şeyin biteceğini düşünmüştüm. Ama yanılmışım! Meğer asıl sıkıntı dışarıda değil içerideymiş! Of! Of! Of!


İçeriye girer girmez hemşireler birbirlerini dürtükleyip Atlas ile beni işaret ediyordu. Dedikoducu teyze kafilesinin bekleme alanından bize fesat bakışlar atması yetmezmiş gibi bir de kadın doktorun ağzının suyunu akıtarak yanımdaki ultra yakışıklıya bakması sinirlerimi germeye yetmişti. Göz ucuyla Atlas'a baktım ve "Neden herkes bize bakıyor?" diye sordum saf saf.


Atlas kıkırdadı. Gülüşüyle eriyen kızlara baktım. Utanmasalar Atlas için yerlere kapanacaklardı. "Çünkü herkes bana hayran," dedi ve bana baktı. Onun bu mütevazi tavırları gözlerimi yaşartıyordu. Birlikte son derece seksi kadın doktorun bizi çağırmasıyla boş bir odaya geçmiştik.


"Atlas Bey," diyerek kıkırdadı genç kadın. Önlüğünün içinden gözüken ateş kırmızısı bluzu dolgun göğüslerini belirginleştirmişti. Yutkundum. Göz ucuyla Atlas'a baktım. Kadını süzmek şöyle dursun şaşırtıcı bir şekilde çapkınlığını bir rafa kaldırmış gibi görünüyordu.


"Ne şikayetiniz vardı?"


"Buraya benim için değil bebeğim için geldik."


Yaka kartından okuduğum kadarıyla bluzu gibi adı da alev alev olan doktor ablamız çarpılmış gibi kalakalmıştı ki araya girmemin vaktinin geldiğini anlamıştım. "Birincisi ben senin bebeğin değilim. İkincisi Atlas Bey'in dün gece şiddetli beyin travması geçirdiğinden şüpheleniyorum. Ona tomografi çekebilir misiniz?" diye sordum şirin gözükmeye özen göstererek.


Doktor Alev bana bakmak şöyle dursun insan yerine koyup dinleme tenezzülünde bile bulunmamıştı. Gözleri doğrudan yanımdaki Yunan heykelinin üzerindeydi. Kırmızıya boyadığı biçimli dudaklarını cilveli bir edayla bükerek önlüğünün cebinden çıkardığı fenerin ışığıyla Atlas'ın gözlerine bakmak üzere yaklaşmıştı. Işığı hareket ettiriyor ve göz bebeklerini takip ediyordu.


"Atlas Bey hanımefendiye değil bana bakacaksınız."


Benim gözüm istemsizce kadının göğüslerine kayıyordu. Gerçek olamayacak kadar büyüklerdi. Atlas'ın gözlerinin oraya kaymamasına hala şaşırıyordum. Atlas bana bakıp duruyor Alev Hanımı çıldırtıyordu. En sonunda "Göz refleksi gayet iyi. Her ihtimale karşı tomografi çekelim," dedi doktor tek düze.


Topuklularını vura vura odayı terk etmesi istemsizce gülmeye başlamama neden olmuştu. "Bakıyorum da neşen yerine gelmiş bebeğim," dedi Atlas sempatik bir şekilde gülümserken. Onun birazdan tomografiye gidecek olmasını takmaması dikkatimden kaçmamıştı.


"Birazdan ben tomografiye gidecem. Ama sende muayene olacaksın bebeğim."


Atlas anlaşıp anlaşmadığımızı anlamak için gözlerimin içine bakıyordu. Hayatıma nasıl dahil olduğunu hatırladıkça şu duruma nasıl geçtiğimizi düşünüyordum. "Anlaşıldı Atlas Serez," dedim gülerek. Sonra aklıma gelen şeyle duraksadım.


"Senin gibi çapkın biri gözünün önündeki o şeylere nasıl olur da bakmaz?"


Atlas kahkaha attı. Ona bunu sormamı beklememişti. Gülmesini bastırdığında "Artık çapkınlığı geride bıraktım," dedi. Bunun üzerine şüpheyle baktım gözlerine.


"Ne zamandan beri?"


"Seni bulduğumdan beri."


Umutsuzca başımı salladım. Tomografi sonuçları çıkana kadar onun benim gözümde tescilli bir deli konumunda olması yetmezmiş gibi bir de ya deli değilse ihtimali kafamı kurcalamaya başlamıştı. Ya sandığım gibi deli değilse? O zaman ne yapardım?

Loading...
0%