Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4.Bölüm: Senle Ben

@sevvnuraydn

Hastanede aynı sedyenin üzerinde oturmuş birbirimize bakarken tek düşündüğüm bu gözlerin bana olan bakışlarındaki anlamdı. Atlas sebebini anlayamadığım bir şekilde derin bakıyordu gözlerime. Sanki gözlerimde bir okyanus saklıymış da içine dalmayı düşlüyormuş gibi bakıyordu ve ben bunun sebebini bir türlü anlayamıyordum.


"Dizilere, romanlara ve hatta dedikoducu teyzelere malzeme olan çapkınlığını bir kenara bırakmış olabileceğine inanmıyorum. Özellikle de böyle bir şeyin bir gecede olacağına inanmamı bekleme benden," dedim gülerek. Atlas ona inanmamama bozulacağı yerde birden kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Bunun üzerine tek kaşımı kaldırmış ellerimi bilmiş bir tavırla belime koymuştum.


"Senle ben iki cihan bir araya gelse bile bir araya gelemeyiz."


"Senle ben bu yılın en iyi çifti olacağız bebeğim."


Sözleri beni dumura uğratmıştı. Üstüne üstlük haylaz gülümsemesiyle birlikte göz kırpması da bakışlarımı kaçırmama neden olmuştu. Bedenimin gerginlikten cayır cayır yandığını hissediyordum. Bu hastaneden Atlas için deli raporu kendim içinde ağrı kesici merhem almadan ayrılmak yoktu. Madem buraya kadar geldik istediğimi almadan da kolay kolay gidecek değildim.


"Atlas Bey sizi tomografi için alabilirim," dedi ateşli doktor kadın. İçeri salına salına girerken bir başka doktorda hemen peşinden girmişti. Yakışıklı doktora bir an göz ucuyla baktım ve tüm bu olanlara bir anlam vermeye çalıştım. Doktor Bey, Atlas'ın da dikkatinden kaçmamıştı. Radarına giren doktoru baştan aşağıya süzerken alevli doktor bu konuya bir açıklama getirmek için dolgun kırmızı dudaklarını araladı.


"Doktorumuz hanımefendiyle ilgilenecek."


Alev Hanımın söylediğiyle Atlas histerik bir kahkaha patlattı. Üstüne olayı daha da abartarak gülerken dizlerini de dövmeye başlamıştı. Bu haliyle aklıma anneannemin Hint dizisi izlerkenki hali gelmişti. O da heyecandan her ihtimale karşı yanından ayırmadığı tansiyon aletiyle dizisine bakarken şok geçirerek aynı bu şekilde dövünürdü. Atlas "Bebeğimle onu yalnız bırakacağımı falan düşünmüyorsunuz her halde," dedi alayla. Söylediği sözlere şaşırmayı geçmiş manken olabilecekken yoldan dönüp doktor olmuş adamı işaret ederkenki alaycı tavrı oldukça gülünçtü. Gözlerimi devirdim.


Keskin bakışlarımı ona çevirdim ve "Bana bebeğim diyip durma! Ayrıca beni buraya sen getirdin. Sonuçlarına da katlanacaksın Atlas Serez!" diye cırladım. Bu tepkim onun sinirlerini bozmuştu. Açıkçası benden böyle bir tepki beklememiş yakışıklı doktorla beni baş başa bırakmak istememişti. Sahiplenici erkek tutuşunu yapıp beni kendine çekmiş delici bakışlarını yakışıklı doktora dikmişti. Tabii başka çaresinin de olmadığının farkındaydı.


"Bebeğime iyi bakacaksınız," dedi ve güç bela da olsa sonunda beni bıraktı. Doktor Bey "O halde sizi röntgene götürelim," dedi. Atlas'ın yanından kalkıp erkek doktorla birlikte odadan çıktım. Kalça röntgeni çektirdiğime her ne kadar inanamasamda çektirmiş sonra gerisinin geri odaya dönmüştüm.


İnleyerek sedyeye oturdum ve doktorun sonuçlarımla birlikte yanıma geleceği zamana kadar sessizce bekledim. Kısa bir süre sonra doktor yerine odaya başımın belası girmişti. "Bebeğim," dedi gülerek. Yanıma oturdu ve gayet rahat bir şekilde kolunu omzuma attı. Keyfi sebebini anlayamadığım bir şekilde fazlasıyla yerindeydi.


Aklıma onun alevli doktorla tomografi odasında günah dolu dakikalar geçirmiş olabileceği ihtimaline takılı kaldı. Tutku ve bol şehvet dolu sahneler gözümün önünde belirdiğinden midemin bulandığını hissediyordum. Gözümün önünde beliren görüntüleri silmek istercesine başımı iki yana salladım. Tomografi odasında da böyle şeyler yapmış olamazlardı öyle değil mi?


"Neyin var bebeğim?"


"Hiç," dedim onu geçiştirmek için. Ama aklıma gelen iğrenç görüntüler odaya giren alevli doktor yüzünden yine gözümün önünde belirivermişti. Kusacak gibi hissediyordum ve eğer tam olarak şimdi kafamdaki görüntüleri resetlemezsem bunu kesin yapacaktım.


"Tomografi sonuçlarınız çıktı Atlas Bey," dedi doktor elindeki sekreterlikteki sonuçları incelerken. Bense ilk önce kafamdaki şeylerin olmadığına kendimi ikna etmiş sonrasında da Atlas'ın kolunu tutup omzumun üzerinden almıştım. O, doktor kadınla sonuçları hakkında konuşurken bende fırsattan istifade çantamdan telefonumu çıkarıp beni bu rezil durumdan kurtarması için Metehan'a uzun bir mesaj döşemiştim.


Telefonla işim bitince çantama gerisinin geri tıkıştırmıştım. "Sonuç olarak her şey gayet normal. Tomografi sonuçlarınız temiz," dedi doktor kadın. Gözlerim otomatikman kırmızı rujuna kaydı. Ruju hala yerindeydi. Bunun anlamı...


Bunu düşündüğüm için utançtan yerin dibine girdiğimi hissetmiştim. Atlas ise tüm bunlardan habersiz "Bak bebeğim. Sana iyi olduğumu söylemiştim," demişti. Az sonra bebeği buradan tüyecekti. Tabii onun henüz bundan haberi yoktu. Benim doktorumda odaya girince telefonum titremişti.


Mesaj Metehan'dan olunca sevinmiştim. Tabii bu sevincim çok kısa sürdü. "Ada üzgünüm ama eve tek dönmek zorunda kalacaksın. Domuz nefes almamıza bile fırsat vermiyor," yazdı Metehan. Sinirden olduğum yerde tepinesim geliyordu ki doktorun bana bakmasıyla bunu yapmaktan vazgeçmek durumunda kalmıştım.


"Ada Hanım iyi haber kırık veya çıkık yok. Kötü haber ise bir süre merhem kullanmak zorunda olacak olmanız."


Benden çok Atlas bu durumla rahat bir nefes almıştı. Banyoda kayıp düşünce acile koşan ilk insanlar bizdik. Atlas ile birlikte odadan çıkıp hastane koridorlarında yavaş yavaş yürümeye başladık. Koridordan geçen hemşireler Atlas'a bakarken utanmasalar ağzının içine düşeceklerdi. Bir ona bir bana bakıp kendi aralarında kaynatanlar bile vardı.


Hastanenin dışına çıktığımızda derin bir nefes aldım. Açık havada olmak bile kendimi daha iyi hissettirmişti. "Şimdi de ilaçlarını alalım bebeğim. Kremlerini sürmeyi ihmal etmemeni söylediler. Bunu sakın unutma," dedi Atlas. Onunla ciddi manada böyle bir konuyu konuştuğumuza inanamıyordum. Kıçımı kırmamıştım. Ama o bölgeye süreceğim kremin muhabbetini yapmakta şu an isteyeceğim en son şey bile değildi.


Birlikte bahçede arabayı park ettiğimiz yere doğru yürümeye başladık. Yanlarından geçtiğimiz iki hemşirenin dedikodularına ister istemez kulak misafiri olmak durumunda kalmıştım. "Atlas Serez'in yeni gözdesi bu mu?" dedi biri. Diğeri ise alayla kıkırdadı ve "Tatlım bugün bununla yarın bir başkasıyla. Atlas Serez'i bilmeyen mi var?" dedi.


Söylediği şey ister istemez canımı sıkmıştı. Kimsenin beni bir mendil gibi kullanıp atmasına izin verecek değildim. Buna Atlas Serez denilen şahsiyet de dahildi. Birlikte arabaya geçtiğimizde yol boyunca bana bakan insanları ve arkamdan söyledikleri şeyleri düşünmüştüm. Canım sıkkındı.


İnsanların benim hakkımda ne düşündüğü umurumda bile değildi. Ama söz konusu beni Atlas'ın kullanıp bir kenara atması olunca kafamı takmadan yapamıyordum. Atlas arabayı evimin önüne park edene kadar ne yerdeydim ne de gökte...


Evin önüne geldiğimde yarım bir ağızla "Hoşça kal," demiş ve arabadan inmiştim. Bunun onu son görüşüm olmasını umarak arkama bile bakmadan apartman kapısından içeriye girip merdivenlerden yukarıya çıkmaya başladım. Hala kalçamda inceden bir sızı hissettiğimden yavaşlamıştım. Allah'tan evimiz birinci kattaydı.


Kapının önüne geldiğimde annemin kapıyı açmasıyla içeri dalmam bir olmuştu. Annem tek kelime etmedi. Normal şartlarda beynimi ütülemek suretiyle dedikodu malzemesi toplardı. Ama şimdi durum farklıydı. Yüksek olasılıkla yüz ifademden korktuğundan tek kelime etmemişti. Kendimi odama attığımda çantamı boynumdan sökercesine çıkarıp yatağıma doğru hızla fırlattım. Tam o sırada sanki uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi telefonum ısrarla çalmaya başladı.


Çantamdan lanet olasıca telefonumu çıkarıp arayanın kim olduğuna baktım. Arayan Nil'di. Normalde gündüz vakti beni bu kadar ısrarla aramazdı. Kesin bir şey olmuştu. Kafamın içindeki kuruntuları bir kenara bırakıp aramayı cevaplandırdım. Nil her zamanki gibi heyecandan nefes nefeseydi.


"Ada çabuk televizyonu aç!"


Telefonun öteki tarafından bağırmasına karşılık bir şey diyemeden kulağımda telefonla televizyonu açmak üzere salona koştum. Kalça ağrım korkumun önüne geçmişti. Allah'ın cezası kumandayı fellik fellik arayıp bulduktan sonra televizyonu açtım. "Televizyonda bir şey yok," dedim en sonunda dayanamayarak. Nil sıkıntılı bir nefes verdi.


"Magazin programını aç," dediğinde gözlerimi devirmiştim.


"Magazinle ilgilenmediğimi biliyorsun Nil."


"Ama bu çok önemli. Dediğimi yap ve bir magazin programı aç. Bu çok acil!"


Nil cırladığında boşuna cırlamazdı. Kesin bana açtırmaya çalıştığı kanalda bir şey vardı ve bu kadar ısrarcı olmasına bakılırsa kesin önemli bir şeydi. Mutfaktan gelen anneme kumandayı uzattım ve ondan her zaman izlediği magazin kanalını açmasını rica ettim. Annem şak diye programı açtı ve ikimiz birlikte nefeslerimizi tutmuş ekranda yazan yazıyı idrak etmeye çalışıyorduk.


"Genç kızların sevgilisi Atlas Serez'in yaptığı iyilik sevenlerinin büyük takdirini kazandı," dedi botokstan ağzı yırtılma aşamasına gelen magazin sunucusu. Ekrandaki video kaydında bana destek olup hastaneye götüren Atlas vardı. Kendimi kırk yıl düşünsem televizyonda göreceğim aklımın ucundan dahi geçmezdi. Üstelik böyle bir başlıkla...


"Genç ve yakışıklı varisin evine gelen çalışanının iş kazası geçirmesi üzerine bizzat kendisine eşlik edip hastaneye getirmesi dikkatlerden kaçmadı."


Kadının sözünü bitirmesiyle elimdeki telefon kayıp yere düşmüştü. Nil telefondan bas bas bağırıyordu. Annem ise buna karşılık söyleyecek hiçbir şey bulamıyordu. Yerden telefonumu alıp işin aslını astarını Nil ile konuşmaya girişmişti. Bense öylece televizyon ekranındaki görüntüye bakakalmıştım. Gözlerimden akan bir damla yaş süzülerek yere damladı.


Annem telefonda Nil ile bu konu hakkında konuşurken evden çıkıp hava almak istemiştim. Biraz açık havada dolanmak bu saçmalığı bir süreliğine unutmama yardım edecekti. Kapıyı açıp pembe babetlerimi ayağıma geçirdim. Daha sonra kapıyı çarptığım gibi evden ayrıldım.


"Bi magazin haberi olmadığım kalmıştı o da oldu," diye kendi kendime söylendiğim sırada apartmandan çıkmış caddenin sonuna doğru ilerliyordum. Düşündükçe kafayı sıyıracak gibi oluyordum. İnsanların beni Atlas'ın yanına yakıştıramaması şöyle dursun benim hakkımda söyledikleri sinirlerimi bozuyordu. Hele o hemşirelerin arkamdan bana tek gecelik kızmışım gibi imada bulunduğunu hatırladıkça önüme gelene bir tekme atasım geliyordu.


"Bugün ben yarın bir başkasıymış. Siz beni ne zannediyorsunuz be!"


Sokakta kendi kendime konuşmam başıma bir iş açacaktı. Muhtemelen birisi beni ihbar edecekti ve ben bu işin sonunda kendimi deli gömleği giymiş bir halde bulacaktım. Ama buna rağmen sinirimi atmak adına sokakları bağıra çağıra aşmak işime gelmişti. Atlas'ın başıma açtığı dertlere olan sinirimi anca bu şekilde içimden atabiliyordum.


"Lanet gelsin o partiye gittiğim güne! Keşke geç kaldığım için o domuz beni kovsaydı da o partiye gitmeseydim!"


Sokaklarda birçok kişi dönüp dönüp bana bakıyordu. Ama bu durum benim umurumda bile değildi. Sinirle ayaklarımı vura vura yürürken sonunda kendimi sahil tarafında bir banka atmıştım. Taze deniz havası yüzüme yüzüme çarpıyordu. Yaşadığım olaydan sonra kendimi tabiat ana tarafından kendime getirilmek suretiyle tokatlanıyormuş gibi hissediyordum.


Kollarımı göğsümde kavuşturdum. Bir süre kayıplara karışmak istiyordum. Bu uğurda kıta değiştirmeye bile razıydım. Ama şöyle bir sorunumuz vardı ki o da ekonomik durumumun buna el vermiyor oluşuydu. Fukara cüzdanımla değil kıta değiştirmek buradan otobüsle eve dönmemin bile imkanı yoktu. Fakirliğin gözü kör olsun!


En kestirme yol şu an kendimi denize atmak olarak gözüküyordu. Sıkıntılı bir nefes verip bir süre dalgalandıkça köpüren denizi izledim. Daha sonra bu işe köklü bir çözüm yolu bulmam gerektiği kanısına vardım. Eğer Atlas'tan en kısa zamanda kurtulmazsam bu dedikoduların sonunun olmayacağını biliyordum. Bir çare düşünmem gerekiyordu. Hem de çok acil!


Acaba Atlas'ın başına takıntılı ruh hastası bir kız mı musallat etsem diye düşünmeden edemedim. Tabii bundan da saniyesinde vazgeçmiştim. Banktan kalkıp biraz daha yürümeye devam etmiştim ki lanet olasıca insanlar yine dönüp dönüp bana bakmaya başlamıştı. Birçoğunun arkamdan konuştuğunu duyabiliyordum. Adımlarımı hızlandırdım.


Sahil yolunu bu gidişle bitireceğimden emindim. Hatta bu sinirle yürüye yürüye fizana bile gidebilirdim. "Senden nefret ediyorum Atlas Serez!" diye kendi kendime bağıra çağıra ilerlemeye devam ettim. Tam o sırada yol kenarından gelen sesle duraksadım.


"Sen benden istesen de nefret edemezsin bebeğim."


Kesin beynim benimle dalga geçiyordu. Hatta birazdan hastaneye gidip bir tomografi de ben çektirecektim. Göz ucuyla sesin geldiği yöne baktım ve içimden evrene lanetler okumaya başladım. Tabiat ana duy sesimi ve koca bir şimşek çak şunun kafasına! Yoksa ben birazdan gözünün önünde yıldızlar geçidi oluşturmaktan geri kalmayacağım.


İçimden uzay mekiğinin tepesini açmış bana güneş gözlükleriyle bakan Atlas'ı yerlerde tekmelemek geliyordu. "Senin burada ne işin var? Ve beni nereden buldun?" diyerek sorularımı sıralamıştım. Atlas sempatik bir gülümsemeyle güneş gözlüklerini çıkardı. Son derece pahalı güneş gözlüklerini özenle katlayıp arabanın torpido gözüne koydu. Daha sonra bana baktı.


"Seni almaya geldim bebeğim."


"Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Onca şeyden sonra buraya hangi yüzle gelebiliyorsun? Defol git Atlas Serez!"


Sesim git gide iğrenç bir tona kayıyordu ve ne yazık ki bu ses sadece onun değil benim de kulaklarımı tırmalıyordu. "Ben ne yaptım ki?" diye sordu. Bunun üzerine sinir kat sayım daha da çok arttmıştı. "Bir de yüzsüzlük yapıp bunu sorabiliyorsun! Ben gidiyorum! Sakın peşimden geleyim deme!" dedim ve yoluma devam ettim.


Yeri döven adımlarımın askerden farkı yoktu. Atlas arabayla peşimden geliyordu. Atlas "Ada! Ben bir şey yapmadım! Yemin ederim!" diyerek arabanın içinden bana sesleniyordu. Ona bakma tenezzülünde bile bulunmadım. Sırf arabayla yanımda duramasın diye deniz kenarına doğru yürümeye başladım. Bu sinirle adımımı nereye attığımı göremedim tabii. Aptal kafam!


"Hanımefendi durun!" dedi bir adam. Ama iş işten çoktan geçmişti. Birden kendimi boğazın engin sularında buluvermiştim. Ben bu yaşıma kadar yüzme de öğrenemedim tabii! Suyun dibine batmaya başladığımda kollarımı geri zekalı olduğumdan suyun içinde daha yeni çırpmaya başlamıştım. Böyle saçma bir sebepten suya düşmem yetmezmiş gibi bir de boğularak ölürsem gerçekten yazıklar olsun bana!


Nefes alamıyordum. Çırpındıkça daha çok dibe battığımı hissediyordum. Boğuluyordum! Ciddi ciddi boğuluyorum! Suyun içine atılan çakıl taşı gibi git gide batmaya başlamıştım ki birinin suya atlaması bir olmuştu. Bu kişi kimdi bilmiyordum ama beni tutup yüzeye çıkardı.


"Ada iyi misin?" diye sordu Atlas. Nefes nefeseydi. Bense ona tek kelime edecek halde değildim.


"Biri suni teneffüs yapsın!" diye ciyakladı bir kadın. Bunun üzerine Atlas "Ben yaparım," diyerek kadını susturmuştu. Tıslayarak konuştuğunu duyabiliyordum. Bir an önce gözlerimi aralamam gerekiyordu. Aksi bir durumda Atlas'ın hayat kurtarma uğruna beni öpmesi kaçınılmaz olurdu. Aniden mezarından hortlayan zombiler gibi gözlerimi açtım.


Yanı başımdaki teyzenin birinin üç adım geri çıkıp kelimei şehadet getirdiğini duydum. "Bebeğim," dedi Atlas. Benim için ne kadar endişelendiği yüzünden belli oluyordu. Aniden ciğerlerime takılan suyu tükürmeye başladım. Birkaç kız iyi olduğumu görünce bana tiksinerek bakmaya başlamıştı. Buraya da sırf Atlas'ı görmek için geldiklerini biliyordum.


Atlas sırtımı sıvazladı ve bir anda bana sarıldı. "İyisin," derken sesinde belirgin bir rahatlama vardı. O da benim gibi sırılsıklamdı. Beni kurtarmıştı. Onun omzunda hareketsiz bir şekilde öylece bekledim. Sonrasında ondan ayrılıp gözlerine baktım. İçimden bu duruma ne ara geçtiğimizi sorguluyordum.


"Beni çok korkuttun."


Atlas'ın ilgisinin dozunda bir farklılık vardı. Daha doğrusu onun ilgisi bana karşı oldukça fazlaydı. Yüzündeki dalgalanmayı gördükçe bundan emin olmuştum. Yüzümü avuçlarının arasına almıştı. Birçok insan bize bakıyordu. Ama bu onun umurunda bile değildi. Bana sanki bütün dünyasıymışım gibi bakıyordu. Bütün dünyası benmişim gibi...


"Sen?" dedim soru sorarcasına. O ise yanlış bir şey söylemişim gibi duraksadı ve yanlışımı düzeltti.


"Sen değil. Senle ben..."

Loading...
0%